BESMELE ZEVKLeRiMİZ..
Gönderilme zamanı: 21 Tem 2018, 16:10
DUdakta=>BAŞLAyıp BİtEN
SÖZün =>BAŞLAngıcı-SONu
SENdeki>ben.. bendeki>SEN
HAKk ÂŞIKLar>YAŞArlar O’nu!.
GÜLümün=>GÜLLük BAHARı
BUZDAĞın=>SU-yu=>BUHARı
GÖKte =>BULut BULut=>UMUt
=>“KÜLLî ŞEYy”in =>ANAHTARı!.
ZEVK 8944
“NÛRun ALÂ NÛR” ZİNCİRi..=>YEDuLLAHa=>ELLLer=>EL=>ELe
BİSMİLLAH<=>RESÛLULLAH.. =>AŞK-ın =>YAŞA!.mak =>MESELe
AŞKın =>SüNNet>VâCiB>FARZı
=>GÜLGÖNÜL-ün =>GÜL-e ARZı
ENÂ ALLAH-a =>KULuk TARZı =>NAHNU =>BİZBİR-İZ =>BESMELe!.
21.07.18 19:45
brsbrsm..tktktrstkkmdglmmm..
AŞK Bir ATEŞ KÖZe DÖNer
DUMAN UÇar>SÖZe DÖNer
KÛN feyeKÛN OLur =>KÜLü
fASL=>ASLına->ÖZe DÖNer!.
NAHNU..
Habli’L- Verîd AKREBAmız.:
ŞÂHDAMARımdan da AKRABa =>RABBımız.. celle celâlihu.. (MeRKEZde):
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---“Ve lekad halakne'l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min HABLİ'L- VERÎDi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)
Ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’imiz.. celle celâlihu.. =>“EnALLAH!." (MUHİTte):
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
---“İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımi’s- salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.” (TâHâ 20/14)
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
---“Ve lillahi ma fi’s- semâvati ve ma fi’l- ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz..” (Nisâ 98/126)
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
---"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’at’l- mubâraketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, BEN âlemlerin RABBi olan ALLAH’ım!.” (Kasas 28/30)
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
---"Fe firrû ilâllâh (ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn (mubînun).: Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.” (Zâriyât 51/50) ( Fetih 48/10)
ASL OLan =>ENALLAH
fASL OLan =>NAHNU NÛRuLLAH.. celle celâlihu..
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
---“ALLÂHU NÛRU’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ MISBÂHun, el mısbâhu fî zucâcetin, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle li’n- nâsi, vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: ALLAH, göklerin ve yerin NÛRu’dur. O’nun nuru, içinde MİSBAH (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidâyet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir..”(Nur 24/35)
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
--- “İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ (azîmen). :Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir)." ( Fetih 48/10)