EVVEL'DE RUHLARIN HAYRI VE ŞERRİ SEÇİMİ - I (Bawa Muhyiddin)
Gönderilme zamanı: 08 Oca 2008, 06:50
RESONANCE OF ALLAH
EVVEL'DE RUHLARIN HAYRI VE ŞERRİ SEÇİMİ - I
BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ
Muhammed Rahîm Bawa Muhyiddîn Hakkında :
M.R.Bawa Muhaiyaddeenin kişisel öz geçmişi hakkında , 50 yıl önce Sri Lankanın ormanlarında belirmesi ve kendisinden öğretmesi istenilmesinden öncesine ait çok az bir bilgi mevcuttur. O zâten kendisinden çok nadiren bahsetti ve asla bir Tanrı üzerinde odaklaşmaktan sapmadı.
Hakikat hiç bir sınır ve çevreleyen bölümlere sahip olmadığından, asla herhangi bir görüşle sınırlanamaz .
Böylece, tamamıyle ümmi olmasına rağmen, bir hindliyle Tanrı hakkında hinduizmin detaylı sözcükleriyle konuşurdu, bir yahudi yada katolik ile katoliklik ve yahudiliğin detaylı terimleriyle konuşurdu, bir müslümana da İslâmi terimler ile konusurdu.
Fakat bir ateiste karsı bir araba tamircisiymiş gibiydi ve Tanrı hakkında arabalarla ilgili teknik kelimelerle konuşur, her ne sözcük kişiye kolay gelirse ona öyle açıklama yapardı.
Onun fiilleri konuştuğu hakikatin yasayan bir örneğiydi.
O o anda her ne gerekliyse, o hakikatin bir örneğiydi.
O, bazen kendini karınca adam olarak adlandırırdı yada en küçük karıncadan bile daha küçük olan bir karınca.
M.R .Bawa Muhaiyaddeen artık fiziksel olarak bizimle değil. 8 Aralık 1986da vefat etti.
Gerçek ve kesinlikle saf bir velî bulmak enderden de enderdir.
Tamamen Tanrının niteliklerine teslim olmuş, söyledikleri ile ve kendi ile arasında herhangi bir boşluk bulunmayan, söyledikleri hakikat olan bir kişiyi bulmak çok zordur.
Böyle bir kisiyi bulmak , onunla kendimizi bulabilip hakikatlerimizi görebileceğimiz bir saf aynayı bulmak gibidir.
Böyle mükemmel bir rehber, tanrıyla sürekli olarak bağlantıda yasar.
Bu bağlantı asla doğmaz ve asla ölmez.
Bu bağlantı şeyh ve Tanrının hakikatının öğretileridir.
Bu tanıtım Bawa Muhaiyaddeenin Dostları adlı sitenin Bawa hakkında yazdığı tanıtımdan türkçeye çevrilmiştir.
Orjinali için bkz. http://www.bmf.org
EK :
1900 yıllarında Sri Lankanın ormanlarında hacılar tarafından inziva hayatı yaşarken bulunmuştur.
Sohbetlerine katılmışlar ve sonra şehre inip öğretilerini anlatmış ermiş ERENlerden olan Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin Hazretleri 1971 yılında Amerikaya çağrılmış, gitmiştir. Dünyanın pek çok yerinden pek çok kimselere sohbetler etmiştir.
8 Aralık 1986da Hakk'a yürümüştür.
Yurdumuzda ancak bazı yazılarının tercümesi bulunduğundan tanınmamıştır.
Bizler değerli düşünce dervişi, Gariban üyemiz, Barbaros can kardeşimle birlikte elden ve gönülden geldiğince;
Bu Nur Sitemizde, Gönül Tekkemizde ve Hasbî Hizmet Sahrasında hizmette olacağız inşâallah...
Latif Yıldız
Çevirmenin Önsözü:
Sevgili dostlarım!
Bu metni Bawa Muhyiddinin Resonance of Allah: Allah'ın Rezonansi adlı kitabının içinde bulunan 21.bölümden Türkçeye çevirmeye çalıştım.
Türkçe çevirisi, İngilizce kaynaktan yapılmıştır.
Bawa'nın konuşma dili Tamil'cedir.
Kusurlarımın affını Yüce Allahtan diliyorum.
Rezone etmek fizikte rezonans yapmak yani tınlamak ve belli bir frekansta titreşmek mânâsınadır.
Kalbdeki Allah isminin titreşimi gibide düşünebilirsiniz. Gözümüzün görüp görmedigi bütün ışık ve ışınlar titreşerek bize ulaşmakta.
Zerre (atom) dahi sürekli titreşim içerisinde ve Allahı tesbih etmede, Allah ismi de kalpte bir titreşim halinde mesela Bawa (ks) bir konuşmasında zikri öğretirken şu kelimeleri kullanıyor:
"Tanrı bir Kudrettir,
Kudret (Kuvvet) Nûr (ışık) olur,
Nûr titreşime dönüşür,
Titreşim ses olur,
Ses kelime olur,
Kelime dil olur,
Dil yazıt olur
Bunun gibi
Kaynağa geri dön!"
Şimdi bunu biraz daha açalım, rezonans kelimesi bazen fizikte iki frekansın bir birine uyumu olarakta bilinir.
Dr.Münir Dermanın bahsettiği radyo örneğini hatırlıyalım, bu radyo cihazı belli titreşimde rezone eden dalgaları alır fakat bu titreşime cihazın frekansının uyması yani o rezonansı cihazın yakalaması gerekir işte tecellinin vuku bulması için kalbin rezonansı yakalayışına işaret ediliyor diye düşünüyorum.
Imanın 6 şartından birisi olan "Hayr'ın ve Şerrin Allahtan geldiğine inanmak" olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu hayır ve şerr kavramı, bir çoklarımız tarafından kader ile bağlantılı olarak saplantılara girdiğimiz ve Elest Bezmi dediğimiz kısımla da ilişkili olan bir konudur ve hepimiz bu konuyu açacak biraz daha bizleri bilgilendirecek bir ışık ararız.
Allah'a şükürler olsun ki bizlere bazı bilmediklerimizi açıklayan, bazı bilmediğimiz şeylerin mânâlarına biraz da olsa nur saçan böyle velîler daima var olmuştur.
Bu yazıda, Bawa Muhyiddin Hazretleri (k.s) Allah ondan razı olsun, bize evvelde ruhların şahit tutuldukları bu Elest Bezmi hadisesinde, ruhlar ile Allah arasında geçmiş olan diyaloğları, ruhların hayır ve şerri seçmelerini, yer yer kendisi bir mikrofon olarak açıklamaya ve bizleri bu hususlarda biraz da olsun bilgilendirmeye gayret etmiştir.
Şimdi biz sözü kısa tutalım ve Bawa Muhyiddin hazretlerinin bu konularda ne dediğini hep birlikte okuyalım.
Selam Sevgi ve Dualarımla...
Barbaros Sert
Basildon İngiltere
Bölüm 1:
Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (r.a)'in "Resonance of Allah" kitabından (Allah'ın Rezonansı, Bölüm 21. Sayfa 599-615)
KÂMÌL ŞEYHTEN BİR AÇIKLAMA
EVVELDE RUHLAR, HAYIR VE ŞERR ARASINDA SEÇİMİ NASIL YAPTILAR-I :
Allahın yüceliğini (övgüsünü) yalnız Allah bilir (Elhamdülillah).
Onun kudret ve yaratışını sadece Allah bilir.
Âmin.
BİSMİLLAHİR-RAHMÂNİR-RAHÎM
Canımın rahmetinin çocukları!
Burada, sizin irfanınız ve Benimki için çok önemli bazı bilgiler var. Bunu idrakinizin (algılarınızın) irfanının temizliğini kullanarak analiz edip incelemeliyiz ve açık bir anlayışa gelmeliyiz.
Çocuklarım!
Biz, Allahın sevgisinin şefkati ile eşreful- mahlûkat olarak yaratılmış insanlığız.
Bizim inancımız şu ki; Subhan Allahu Teâlâ, Resûlullah Muhammed (sav)e 6666 âyet indirmiştir ki bunlar Thiru Kuranın[1] ilâhî sözüdür ve bu âyetler Arapça bir dilde Furkan (İslam) denilen yazıya indirilmiştir.
Ve biz bunun Hak olduğuna inanırız.
Bununla birlikte; Şamın (Suriye) sakinleri Kurânın 6250 âyete bölünmesi gerektiğine inanıyordu.
Kûfe halkının görüşüne göre ise orada 6236 âyet vardır.
Bunun yanında; Hindistan ve Mısırda basılmış Kurân ın eski kopyalarının sayısı buydu.
Basra halkı kati bir şekilde açıkladı ki 6216 âyet vardır.
İbn Masud inanıyordu ki 6218 âyet vardır.
Ismail Ibn Cafer in görüşüne göre ise âyetlerin sayısı 6214tür. Mekkenin bazı sakinleri 6212 âyet olduğuna karar kılmışken, Iraktaki halktan bazıları 6214 âyet üzerinde kesin bir görüşe varmışlar idi (2).
[1] Thiru Kuran: öncül iç Kurân.
İnsanın iç kalbinde kaydedilmiş olan iç Kurân dır.
Üç âlemin bütün sırları ve özleri Allah tarafından onda gömülmüştür.
(2) Âyetlerin sayısındaki farklılık farklı yönlerde guruplanması nispeti iledir, yoksa ne bir sözcük eklenmiştir nede bir sözcük çıkarılmıştır.
Âyetlerin sayısındaki hesaplamalardaki farklılıklara rağmen, sûrelerin, harflerin ve cümlelerin sayısı hakkında kesinlikle hiç bir görüş farklılığı yoktur.
Bu nedenle âyetlerin sayısına yönelik farklılıklar, Kurân ın içeriğinden tek bir harf, sözcük ya da cümle dahi eksiltmemiş ya da çoğaltmamıştır.
Âyetlerin sayısındaki hesaplamaların farklı olmalarına rağmen, en genel görüş 6666 âyet olduğudur.
Bu görüşlerin en meşhur kaynağı, asil hanım, kudsal Peygamberimiz (sav)in eşi olan Ayşe (r.a) vâlidemizdir.
Kurân bütün dünyadaki diğer dini yazıların hepsinden daha geniş incelemeye tabi tutulmuştur.
İnsanlar işi Elifleri, Baları, Taları v.b[3] sayısını saymaya kadar götürmüşlerdir ve hatta noktaların sayısını ve harflerin üzerlerindeki ve altlarındaki işaretlerin sayısını ki bunlar doğru seslendirme ve vurgulamaya yardımcı olurlar, bunları dahi saydılar.
Bütün bu tahlillerin sonucu olarak, Kurân hakkında çok geniş miktarda bir literatür yazıldı.
Başlangıçtan beri böyle tutanaklı bir biçimde analiz edildiğinden dolayı, birisinin bir cümle, sözcük, bir harf, ya da hatta ve hatta bir noktalama işareti dahi değişiklik yapma imkânı yoktur.
Hiç kimse ona en küçük bir parça ne ekleyebilir nede ondan çıkarabilir.
Bu yüzden noktalama (diatrical) işaretleri ile değişimden korunmuştur ki bunlar sözcüklerin doğru seslendirebileceğimiz yerlerine yerleştirilmişlerdir [4]. Biz insan olanların şunu anlamamız lâzım ki, ne kadar sayım yapılırsa yapılsın Kurân değiştirilmemiştir.
Bunun yanında çocuklarım; Kurân onun âyetlerinde icerilen anlamları nasıl pratiğe dökebileceğimizi bize söylemiştir.
Bu mânâları anlamaya ek olarak, bu âyetler tarafından rezone edilen açıklamaların bilincinde de olmalıyız, açıklamalar ki bunlar onlarda içerilen önem ve alt mânâları açığa çıkarırlar.
[3] Arapça alfabenin ilk üç harfi.
[4] Orijinal Kurân hiç bir (diatrical marks) okuma işaretine sahip değildi, bu yüzden insanlar onu Arapça nasıl seslendireceklerini bilmiyorlardı ve yanlış bir şekilde okuyorlardı.
Bu okuma işaretleri Kurânin yanlış mânâ vermesine yol açacak bir şekilde okunmasını engellemek için getirildiler.
Hadi şimdi Kurân daki açıklamaların birinden çıkan bir olayı dikkate alalım. Hayır ve Şerr, her ikisi de bizim için Allah tarafından yaratıldı. Hayır ve Şerr her ikiside yaratılışın başlangıcında, evvel kadar geride, Allah tarafından bizim için yaratılmıştır.
Allahu Teâlânin ilâhî sözleri âyetlerin birisinde bunu bize söylemektedir ve biz ki insan olarak Onun mahlûkatının en şereflisiyiz, simdi bunu bilin.
Orada ayni şeyi söyleyen diğer âyetlerde vardır.
Allahu Teâlâ evvelde, bütün yaşamları ve herşeyin hepsini, onların her birindeki Hayır ve Şerr ile birlikte yaratılış zamanında açığa çıkardı[/color] (ortaya koydu) ve irfanımızın katiyeti ile biz biliyoruz ki her şey buna göre olmaktadır.
Bundan öte, Allahu Teâlâ, Ruhu (açıklığı ile ışığı ile görünümü ile ve parlaklığı ile) en güzel sekli ile iyi (Hayır) olarak ortaya çıkardı. Ruhu parlattı ve evvelde kendisinde pırıldattı (Işık saçtırdı), ve sonra, bütün ruhları onun önünde toplayarak, onlara baktı ve dedi ki Ben sizin ilâhînızım, sizi yaratmış olan Rabbinizim ve siz Benim Hayırım, iyi olan hazinemsiniz.
Bende istikrar kılacak mısınız?
Bana bakın ve cevap verin.
Bunun üzerine, bütün ruhlar (ki onlar Onun Hayırıdır.)Ona baktı ve hayretlerini ifade ederek, Ya Rabbi! Sen bizim Rabbimizsin! (Sen bizim Allahımızsın!) dediler. Yaradılışın başlangıcında, evvelde bütün ruhlar şüphesiz ve kati olarak öyle dediler.
Allahın Hayrı ve onun sebepleri hakkında konuşmaya teşebbüs edersek, milyonlar üzerine milyonlarca mânâya sahip olduğunu bulacağız.
Bu nedenle, onun hakkında konuşmak gerekli iken, bu safhada onun üzerinde konuyu fazla genişletmeyeceğiz, fakat sadece onun küçük bir parçasını anlamaya çalışın!
İste böylece, Hayır (iyi) olan ruhlar, evvel de Allah'a baktılar ve dediler ki : Ey Allah ımız! Rabbimiz!
Senden başka ilah yok!
Biz senin gibi hiç bir sey görmedik ya da bilmedik.
Biz senden başka hiç bir Tanrıya inanmayız.
Ne de biz bir başkasında karar kılarız.
Senin haricinde bize yardım eden yok, tek olan sensin ey bizi yaratan Rabbimiz.
Biz her ne şekilde ya da her ne sûret üstlenirsek üstlenelim bizim bolluğumuz (Bereketimiz, kelimenin bütünlük mânâsı da vardır) senin yardımın olacaktır.
Bir şeriki ve eşiti olmayan, yalnız sen bizim ilâhîmiz olacaksın hep.
Bütün ruhlar (Hayır), Allaha tevazu ve saygı ile ibadet edip secde ettikleri sırada, istikrar ve iman ile böyle dediler.
Bunu görünce, "BİR" olan Allah onlara baktı ve : Ey ruhlar ki, siz Benim Hayr ımsınız (Benim iyimsiniz)! Orada, hâlâ Benim hakkımda bilmeniz gereken önemli şeyler var.
Bu sebepten dolayı, Evvel in kendisinde, Zât (Benim özüm), Sıfat (mahlûkatlar), Esrar (sırlarım), Hayır (iyi) ve Şerr (kötü)denilen sayısız milyonlar üzerine milyonları yarattım.
Sizi kendimden en yüce (asıl) şekilde bir kalıpta (sûrette) çıkardım, öyle ki onların öneminin, onların rezonansının ve onların hayır ve şerrinin bilincine varasınız ve bunun yanında Beni ve Seni bilesiniz diye.
Böylece sizi parlak bir nur ile giydirdim ki o Benim Hayr ımdır, öyle ki siz Benim hakkımdaki, sizin ] (Hayır) hakkınızdaki ve yarattığım Şerr olan dünyadan dallanan illüzyonun karanlığının sebep olduğu vehimler (Mayakkam) hakkındaki açıklamaları öğrenin diye.
Benim Hayr ımdan, Zâtımı, Sıfatımı, Sırrımı ve Şerrimi[5] yaratacağım ve sizi Sıfat olarak çıkaracağım ve sizi onlara yerleştireceğim ki Benim Sırrım olarak parlayabilesiniz ve Benim Hayrımı ve Şerrimi anlayıp bilesiniz.
[5] Zât: Allahın özü onun rahmeti,
Sıfat: Allahın nitelikleri ya da hilkati,
Sır: Allahın insandaki saklı sırrı
Şerr: Kötü.
Bir kere bütün bunu anladığınız zaman, (siz Benim Hayrım olduğunuzdan) Rabbinizi bilmelisiniz.
Bu nedenle, hilkatimin (Sıfat) cevherinden bir sûret yaratacağım ve sırrımı (Sırr) bu sûrete yerleştireceğim.
Bunun yanında, bu sûrete sizi yani Ruhu (Benim Hayrım ya da iyim),Zâtî (Benim özüm) veŞerri (kötü ya da dünyanın sebep olduğu karanlık zehir ) yerleştireceğim.
Bütün bunlara daha önce Evvel Ervahta, ilâhî âlem yani ruhlar âleminde şekil vermiştim.
Ey Ruh, Ey Benim Hayrım olan ruh!
Ben yarattığım bazı şeylerden (5 elementten) bir sûret yaratacağım ve seni bu sûrete yerleştireceğim.
Benim Sırrım olan dünyaya gitmelisin ve Benim Hayrım olan şeyleri ve Şerr olan şeyleri öğrenmelisin ve bu her ikisi hakkında da açık seçik bir anlayış kazanmalısın.
Allah bunun ötesinde dedi ki Ya ruh, Ya Ruh!
Sen Benim iyi hazinem, Benim Hayrımsın!
Öyle olsa bile, Benim özümün (Zâtımın) rahmeti tarafından temin edilen açıklamanın rezonansından (bu kelimenin açıklaması için girişteki çevirmenin ön sözü kısmına bakınız!) doğru anlayış kazanmaya çalışmalısın.
Şimdi sana iki şey göstereceğim.
Bu iki şeyden hangisini seçtiğini Bana söylemelisin . Böyle diyerek, Allah Sırrını ve Şerri, iyi olan ruhların (Hayır) önünde yerleştirdi.
Ruhlar bunu gördükleri zaman sordular: Ya Rabbi!
Bu iki şeyde nedir?
Buna Allah cevap verdi :
Ey ruhlar! [6]. Birisi dünya, toprak dünyadır ki o Benim Sırrımdır (Sır). Diğeri illizyonun karanlığının pırıltısı olan Nefsaniyettir ki o kötüdür (Şerr).
Benim sırrım donuk bir toprak kap iken kötü olan (Şerr) ise ilüzyonun pırıltıları ile parlayan bakir bir kaptır.
Onların ikisi de, Evvel Ervahta siz iyi (Hayır) olarak yaratıldığınız sırada, Benim tarafımdan yaratıldılar, Simdi bu kaplardan hangisini seçmek istersiniz?
Topraktan yapılmış Benim Sırrım olan kabı mı?
Yoksa ilüzyonun karanlığında parlayan pırıltılardan yapılmış olan parlayan kabımı tercih edersiniz?
Toprak kap
Bakır kap
Bunu işittiklerinde, ruhlardan bazıları yalvardı :
Ey Rabbimiz! Allahımız!
Bize bu ikisinin karakteristiklerini ve önemini ve onların her biriyle ilişkili olan sonuçlarını açıklayabilir misin?
Bunu işittiğinde, Allahu Teâlâ, Onun hayrı olan ruhlara baktı ve cevap verdi :
Ey Ruhlar!
İşte burada Toprak kap.
O Benim Sırrım.
Bu toprak ile Ben bütün şeyleri yaratacağım-tamam olan şeyleri.
Zâtımın bütün sırları bu toprakta gömülüdür ve bu toprak ile Ben sıfatım olan her şeyi ortaya çıkaracağım.
Ben bu Sıfatları koruyacağım, onları besleyeceğim ve onları Benim Hayrım (iyi) olanları beslemek için kullanacağım.
Sadece Benim iyi olanlar bu sırrı fark edecek kapasiteye sahip olacaklar.
Bu sırrı anlarsanız, özümün bütün sırlarını öğreneceksiniz ve Beni anlayacaksınız ve bunun yanında yarattığım iyiyi ve kötüyü de anlayacaksınız.
İyi olanlar sırrı ve kötüyü açık bir şekilde anladıkları ve fark ettikleri zaman ve bu sırrı fark ettiklerinde, kötüyü atarlar, işte o günde bir kez daha, Bana katılacaklar ve onları yaratan Rab olan Bende parıldayacaklar.
[6] M.R.Bawa Muhaiyaddene (ks), ruhların (Hayır) bir araya getirilmesinde bütün ruhların mı bir araya getirildiği yoksa yalnız 6.çeşit hayat türü olan, nur yaşam yani insan yaşamı olanların mı içerildiği (kastedildiği) soruldu.
Onun cevabi: İlk olarak ışınlar şekilsiz olarak düştüler, tıpkı suyun sıcak bir demire düşmesi ve farklı yönlere sprey etmesi gibi.
6 farklı yere düştüler ve düştükleri yere bağımlı olarak toprak, su, ateş, hava, esir ve insan ruhu olan 6. Çeşit hayatın hayatı oldular.
Allah daha sonra yaşamları kendine geri çağırdı ve onları bir kez daha gönderdi fakat 6 yaşamı ikinci bir kez göndermeden önce, sadece insan hayatlarını (ışık yaşamları) bir araya topladı ve onlara sordu : Hangisini istersiniz, toprak kabımı yoksa bakır kabı mı?
Soru sadece onlara soruldu, bütün 6 çeşit yaşamın hepsine değil.
Bu anlayışa sahip olan Mahlûkat, evvel zamanında, başlangıçta bu toprak kabı, Benim Sırrımı Benden bir sır olarak Kabul edecekler.
Böyle insanlar (toprak kabı kabul edenler) bu dünyada söylenmedik zorluklara tabi tutulacaklar.
Kötü olanlar tarafından karalanacaklar (iftiralara uğrayacaklar) ve dışlanacaklar ve bu kötü olanlar Benim Sırrıma, Benim özüm (Zât) olan rahmetime, Hayır olan siz ruhlara ve yaratıcıları olan Bana zulmedecekler.
Bunun yüzünden, toprak kabı seçenler, (Benim özüm, sırrım), Benim Sırrım olan bu dünyada yasayacak bir yer bile bulamamak ile bedeli ödemek zorunda kalacaklar.
Bu toprak kabı seçenlerin üzerine düşecek olan çile ve sıkıntıların genişliğini size tanımlayamam bile.
Bu kötü olanlar (Şerr) onların üzerine çok fazla ızdırablar yükleyecekler.
Fakat bu ruhlar, Benim özüm olan rahmetimi kullanarak, onların acılarına Sabır ile ve Şükür ile ve her seyi Bana teslim ederek (Tevekkül) katlanacaklar.
Onlar iste başlangıç olan evvelde, Benim sırrım olan toprak kabı seçenlerdir.
Böyle insanlar Benim kötüm ve nefsaniyet olan berbat cehennemlerden kendilerini sıyırmak için çabalayacaklar.
Ve onlar başaracaklar.
Bunun anlamı, onun önemi ve sebepleri, bu safhada tamamıyla açıklanamaz.
Benim sırrımı anladığınız zaman bunu bileceksiniz.
Allah, daha sonra evvel ervahtaki, ilâhî âlemdeki ruhlara; bu pırıltılı Şerr (kötü) olan, ilüzyonun karanlığı ile kendinden geçmişlikten doğan bu pırıltılar ile dolu parlak bakır kabın doğasını açıklamak üzere devam etti.
Ey Benim hayrım olan ruhlar!
Şu "maya" denilen karanlık illizyon ile pırıldayan, şu hipnotize edici büyülerin pırıltısı ile parlayan bakir kaba bakın.
Bunu seçmeyi tercih edenler, dünyaya gittikleri zaman (Dünya, Benim sırrım), bu pırıltıların göz kamaştırması ile hipnotize edilirler ve bu dünyanın kendilerine ait olduğunu iddia ederler.
maya (T) illüzyon, yanılsama, vehm; görünen âlemin gerçek olmayan şeyleri; vehmin karanlığında görünen yansımalar; 105 milyon şeyin doğumuna neden olan aklın karanlığında görülen yansımalar.
Maya unsurî enerjidir, shakti de denir.
Çeşitli sûretlere bürünür ve insanın aklını karıştırarak insanı uyuşukluk haline sokar.
Milyonlarca sûrete girebilir.
İnsan aklıyla bu sûretleri yakalamaya çalışırsa, gördüğü ve yakalamaya çalıştığı hemen sûret değişir, böylece asla yakalayamaz.
Buna istikrarlı bir şekilde inanarak, bunlar daha da ileri giderek kendilerinin yaratıcı olduklarını ve dünyada beliren kötü davranışların kendi hilkatleri olduğunu, özleri (Zât), ve onların nitelikleri (sıfat) olduklarını iddia edeceklerdir.
Gurur ile illizyon dünyasının karanlığında pırıldayan, kendini tatmin edici NEFS olan o tacı giyeceklerdir. Ben in kibrinde eğlenecek ve Benim! Benim! diyerek dünyayı isteyecekler ve dünyayı yönetmek için yola çıkmaya cüret edeceklerdir. Buna ilaveten, hipnotize edici Mayanın karanlığının bütün parıldayan pırıltılarını toplayacaklar ve onları kendilerinin gibi sahipleneceklenecekler (kendilerine mal edecekler). Beni reddedecekler.
(İllizyon : Lât. Cisimleri yanlış idrak etme. Meselâ su borusunu yılan gibi görme.)
Bana, Benim özüm olan rahmete ve Benim iyi olan Hayrıma karşı çıkacaklar ve Mayanın hipnotize edici karanlığının kötülüklerini kullanarak iyi üzerine savaş açacaklardır.
(Hipnotizma : İpnotizma. (Fr: Hypnotisme) Telkin ile kabiliyetli bir kimsenin üzerinde, söz ve bakış ile elde edilen bir çeşit uyku hâli. * Uyuşukluk. İradesizlik hâli ve bu hâle ait vaziyetler.)
Böylece krallar (ve hatta ilah) olduklarını iddia ederek kendilerini taçlandıracaklar ve kibirli bir şekilde milyonlar üzerine milyonlarca bildiri ve açıklamalarda bulunacaklardır.
Bunlar işte bakır kabı seçenlerin yapacakları şeylerdir.
Sadece bununla kalmayıp, altından, gümüşten, kalaydan, bronzdan, pirinçten, taştan, ağaçtan, mücevherlerden ve değerli taşlardan milyonlar üzerine milyonlarca ilah (put v.s.) yaparak, Bana eşit olarak bu ilahları ortak koşacaklar.
Bu kötü ilahları Benim sırrım olan dünyada yapacaklar ve bu yönde, hem bu dünyada hem ahrette ve bütün doğumları ve ölümleri boyunca dünyanın sahipliğini iddia edecekler.
Bunlar gibi milyonlar üzerine milyonlarca kötü eğilimler ve fiiller sergileyecekler.
Bütün berraklığı (açıklığı) kaybedecekler ve yaşamları için doğal bir enstrüman olarak yanlışlığı, kıskançlığı, hainliği (vefâsızlığı), kibri, kızgınlığı ve sarhoş edici şeyleri kullanmaya başlayacaklar.
Böyle insanlar temel arzularından kaynaklanan kötü etkileri gördükleri zaman mutlu olacaklardır.
Sonunda, onlar da, bu kötü arzular gibi, illizyonun karanlığından yükselen vehimlerde pırıldayan bütün arzularıyla birlikte, yedi cehennemde sonlanacaklardır.
Ey ruhlar!
Bunu şu anda bütünüyle size açıklamak imkânsız.
Siz Benim iyim olduğunuzdan dolayı, bunun bilincine erecek, Beni anlayacak, Benim özümü anlayacak ve kendinizi fark edeceksiniz!
Bunu söyledikten sonra, Allah ruhlara baktı ve onlara sordu :
Anlıyor musunuz? Simdi bu kaplardan hangisini seçiyorsunuz?
Böylece sordu Allah evvel ervahta, ilâhî hükümranlıkta.
Sonra iyi ruhlar cevap verdi [7]:
Devamı gelecek günlerde İnşâallah.....
EVVEL'DE RUHLARIN HAYRI VE ŞERRİ SEÇİMİ - I
BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ
Muhammed Rahîm Bawa Muhyiddîn Hakkında :
M.R.Bawa Muhaiyaddeenin kişisel öz geçmişi hakkında , 50 yıl önce Sri Lankanın ormanlarında belirmesi ve kendisinden öğretmesi istenilmesinden öncesine ait çok az bir bilgi mevcuttur. O zâten kendisinden çok nadiren bahsetti ve asla bir Tanrı üzerinde odaklaşmaktan sapmadı.
Hakikat hiç bir sınır ve çevreleyen bölümlere sahip olmadığından, asla herhangi bir görüşle sınırlanamaz .
Böylece, tamamıyle ümmi olmasına rağmen, bir hindliyle Tanrı hakkında hinduizmin detaylı sözcükleriyle konuşurdu, bir yahudi yada katolik ile katoliklik ve yahudiliğin detaylı terimleriyle konuşurdu, bir müslümana da İslâmi terimler ile konusurdu.
Fakat bir ateiste karsı bir araba tamircisiymiş gibiydi ve Tanrı hakkında arabalarla ilgili teknik kelimelerle konuşur, her ne sözcük kişiye kolay gelirse ona öyle açıklama yapardı.
Onun fiilleri konuştuğu hakikatin yasayan bir örneğiydi.
O o anda her ne gerekliyse, o hakikatin bir örneğiydi.
O, bazen kendini karınca adam olarak adlandırırdı yada en küçük karıncadan bile daha küçük olan bir karınca.
M.R .Bawa Muhaiyaddeen artık fiziksel olarak bizimle değil. 8 Aralık 1986da vefat etti.
Gerçek ve kesinlikle saf bir velî bulmak enderden de enderdir.
Tamamen Tanrının niteliklerine teslim olmuş, söyledikleri ile ve kendi ile arasında herhangi bir boşluk bulunmayan, söyledikleri hakikat olan bir kişiyi bulmak çok zordur.
Böyle bir kisiyi bulmak , onunla kendimizi bulabilip hakikatlerimizi görebileceğimiz bir saf aynayı bulmak gibidir.
Böyle mükemmel bir rehber, tanrıyla sürekli olarak bağlantıda yasar.
Bu bağlantı asla doğmaz ve asla ölmez.
Bu bağlantı şeyh ve Tanrının hakikatının öğretileridir.
Bu tanıtım Bawa Muhaiyaddeenin Dostları adlı sitenin Bawa hakkında yazdığı tanıtımdan türkçeye çevrilmiştir.
Orjinali için bkz. http://www.bmf.org
EK :
1900 yıllarında Sri Lankanın ormanlarında hacılar tarafından inziva hayatı yaşarken bulunmuştur.
Sohbetlerine katılmışlar ve sonra şehre inip öğretilerini anlatmış ermiş ERENlerden olan Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin Hazretleri 1971 yılında Amerikaya çağrılmış, gitmiştir. Dünyanın pek çok yerinden pek çok kimselere sohbetler etmiştir.
8 Aralık 1986da Hakk'a yürümüştür.
Yurdumuzda ancak bazı yazılarının tercümesi bulunduğundan tanınmamıştır.
Bizler değerli düşünce dervişi, Gariban üyemiz, Barbaros can kardeşimle birlikte elden ve gönülden geldiğince;
Bu Nur Sitemizde, Gönül Tekkemizde ve Hasbî Hizmet Sahrasında hizmette olacağız inşâallah...
Latif Yıldız
Çevirmenin Önsözü:
Sevgili dostlarım!
Bu metni Bawa Muhyiddinin Resonance of Allah: Allah'ın Rezonansi adlı kitabının içinde bulunan 21.bölümden Türkçeye çevirmeye çalıştım.
Türkçe çevirisi, İngilizce kaynaktan yapılmıştır.
Bawa'nın konuşma dili Tamil'cedir.
Kusurlarımın affını Yüce Allahtan diliyorum.
Rezone etmek fizikte rezonans yapmak yani tınlamak ve belli bir frekansta titreşmek mânâsınadır.
Kalbdeki Allah isminin titreşimi gibide düşünebilirsiniz. Gözümüzün görüp görmedigi bütün ışık ve ışınlar titreşerek bize ulaşmakta.
Zerre (atom) dahi sürekli titreşim içerisinde ve Allahı tesbih etmede, Allah ismi de kalpte bir titreşim halinde mesela Bawa (ks) bir konuşmasında zikri öğretirken şu kelimeleri kullanıyor:
"Tanrı bir Kudrettir,
Kudret (Kuvvet) Nûr (ışık) olur,
Nûr titreşime dönüşür,
Titreşim ses olur,
Ses kelime olur,
Kelime dil olur,
Dil yazıt olur
Bunun gibi
Kaynağa geri dön!"
Şimdi bunu biraz daha açalım, rezonans kelimesi bazen fizikte iki frekansın bir birine uyumu olarakta bilinir.
Dr.Münir Dermanın bahsettiği radyo örneğini hatırlıyalım, bu radyo cihazı belli titreşimde rezone eden dalgaları alır fakat bu titreşime cihazın frekansının uyması yani o rezonansı cihazın yakalaması gerekir işte tecellinin vuku bulması için kalbin rezonansı yakalayışına işaret ediliyor diye düşünüyorum.
Imanın 6 şartından birisi olan "Hayr'ın ve Şerrin Allahtan geldiğine inanmak" olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu hayır ve şerr kavramı, bir çoklarımız tarafından kader ile bağlantılı olarak saplantılara girdiğimiz ve Elest Bezmi dediğimiz kısımla da ilişkili olan bir konudur ve hepimiz bu konuyu açacak biraz daha bizleri bilgilendirecek bir ışık ararız.
Allah'a şükürler olsun ki bizlere bazı bilmediklerimizi açıklayan, bazı bilmediğimiz şeylerin mânâlarına biraz da olsa nur saçan böyle velîler daima var olmuştur.
Bu yazıda, Bawa Muhyiddin Hazretleri (k.s) Allah ondan razı olsun, bize evvelde ruhların şahit tutuldukları bu Elest Bezmi hadisesinde, ruhlar ile Allah arasında geçmiş olan diyaloğları, ruhların hayır ve şerri seçmelerini, yer yer kendisi bir mikrofon olarak açıklamaya ve bizleri bu hususlarda biraz da olsun bilgilendirmeye gayret etmiştir.
Şimdi biz sözü kısa tutalım ve Bawa Muhyiddin hazretlerinin bu konularda ne dediğini hep birlikte okuyalım.
Selam Sevgi ve Dualarımla...
Barbaros Sert
Basildon İngiltere
Bölüm 1:
Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (r.a)'in "Resonance of Allah" kitabından (Allah'ın Rezonansı, Bölüm 21. Sayfa 599-615)
KÂMÌL ŞEYHTEN BİR AÇIKLAMA
EVVELDE RUHLAR, HAYIR VE ŞERR ARASINDA SEÇİMİ NASIL YAPTILAR-I :
Allahın yüceliğini (övgüsünü) yalnız Allah bilir (Elhamdülillah).
Onun kudret ve yaratışını sadece Allah bilir.
Âmin.
BİSMİLLAHİR-RAHMÂNİR-RAHÎM
Canımın rahmetinin çocukları!
Burada, sizin irfanınız ve Benimki için çok önemli bazı bilgiler var. Bunu idrakinizin (algılarınızın) irfanının temizliğini kullanarak analiz edip incelemeliyiz ve açık bir anlayışa gelmeliyiz.
Çocuklarım!
Biz, Allahın sevgisinin şefkati ile eşreful- mahlûkat olarak yaratılmış insanlığız.
Bizim inancımız şu ki; Subhan Allahu Teâlâ, Resûlullah Muhammed (sav)e 6666 âyet indirmiştir ki bunlar Thiru Kuranın[1] ilâhî sözüdür ve bu âyetler Arapça bir dilde Furkan (İslam) denilen yazıya indirilmiştir.
Ve biz bunun Hak olduğuna inanırız.
Bununla birlikte; Şamın (Suriye) sakinleri Kurânın 6250 âyete bölünmesi gerektiğine inanıyordu.
Kûfe halkının görüşüne göre ise orada 6236 âyet vardır.
Bunun yanında; Hindistan ve Mısırda basılmış Kurân ın eski kopyalarının sayısı buydu.
Basra halkı kati bir şekilde açıkladı ki 6216 âyet vardır.
İbn Masud inanıyordu ki 6218 âyet vardır.
Ismail Ibn Cafer in görüşüne göre ise âyetlerin sayısı 6214tür. Mekkenin bazı sakinleri 6212 âyet olduğuna karar kılmışken, Iraktaki halktan bazıları 6214 âyet üzerinde kesin bir görüşe varmışlar idi (2).
[1] Thiru Kuran: öncül iç Kurân.
İnsanın iç kalbinde kaydedilmiş olan iç Kurân dır.
Üç âlemin bütün sırları ve özleri Allah tarafından onda gömülmüştür.
(2) Âyetlerin sayısındaki farklılık farklı yönlerde guruplanması nispeti iledir, yoksa ne bir sözcük eklenmiştir nede bir sözcük çıkarılmıştır.
Âyetlerin sayısındaki hesaplamalardaki farklılıklara rağmen, sûrelerin, harflerin ve cümlelerin sayısı hakkında kesinlikle hiç bir görüş farklılığı yoktur.
Bu nedenle âyetlerin sayısına yönelik farklılıklar, Kurân ın içeriğinden tek bir harf, sözcük ya da cümle dahi eksiltmemiş ya da çoğaltmamıştır.
Âyetlerin sayısındaki hesaplamaların farklı olmalarına rağmen, en genel görüş 6666 âyet olduğudur.
Bu görüşlerin en meşhur kaynağı, asil hanım, kudsal Peygamberimiz (sav)in eşi olan Ayşe (r.a) vâlidemizdir.
Kurân bütün dünyadaki diğer dini yazıların hepsinden daha geniş incelemeye tabi tutulmuştur.
İnsanlar işi Elifleri, Baları, Taları v.b[3] sayısını saymaya kadar götürmüşlerdir ve hatta noktaların sayısını ve harflerin üzerlerindeki ve altlarındaki işaretlerin sayısını ki bunlar doğru seslendirme ve vurgulamaya yardımcı olurlar, bunları dahi saydılar.
Bütün bu tahlillerin sonucu olarak, Kurân hakkında çok geniş miktarda bir literatür yazıldı.
Başlangıçtan beri böyle tutanaklı bir biçimde analiz edildiğinden dolayı, birisinin bir cümle, sözcük, bir harf, ya da hatta ve hatta bir noktalama işareti dahi değişiklik yapma imkânı yoktur.
Hiç kimse ona en küçük bir parça ne ekleyebilir nede ondan çıkarabilir.
Bu yüzden noktalama (diatrical) işaretleri ile değişimden korunmuştur ki bunlar sözcüklerin doğru seslendirebileceğimiz yerlerine yerleştirilmişlerdir [4]. Biz insan olanların şunu anlamamız lâzım ki, ne kadar sayım yapılırsa yapılsın Kurân değiştirilmemiştir.
Bunun yanında çocuklarım; Kurân onun âyetlerinde icerilen anlamları nasıl pratiğe dökebileceğimizi bize söylemiştir.
Bu mânâları anlamaya ek olarak, bu âyetler tarafından rezone edilen açıklamaların bilincinde de olmalıyız, açıklamalar ki bunlar onlarda içerilen önem ve alt mânâları açığa çıkarırlar.
[3] Arapça alfabenin ilk üç harfi.
[4] Orijinal Kurân hiç bir (diatrical marks) okuma işaretine sahip değildi, bu yüzden insanlar onu Arapça nasıl seslendireceklerini bilmiyorlardı ve yanlış bir şekilde okuyorlardı.
Bu okuma işaretleri Kurânin yanlış mânâ vermesine yol açacak bir şekilde okunmasını engellemek için getirildiler.
Hadi şimdi Kurân daki açıklamaların birinden çıkan bir olayı dikkate alalım. Hayır ve Şerr, her ikisi de bizim için Allah tarafından yaratıldı. Hayır ve Şerr her ikiside yaratılışın başlangıcında, evvel kadar geride, Allah tarafından bizim için yaratılmıştır.
Allahu Teâlânin ilâhî sözleri âyetlerin birisinde bunu bize söylemektedir ve biz ki insan olarak Onun mahlûkatının en şereflisiyiz, simdi bunu bilin.
Orada ayni şeyi söyleyen diğer âyetlerde vardır.
Allahu Teâlâ evvelde, bütün yaşamları ve herşeyin hepsini, onların her birindeki Hayır ve Şerr ile birlikte yaratılış zamanında açığa çıkardı[/color] (ortaya koydu) ve irfanımızın katiyeti ile biz biliyoruz ki her şey buna göre olmaktadır.
Bundan öte, Allahu Teâlâ, Ruhu (açıklığı ile ışığı ile görünümü ile ve parlaklığı ile) en güzel sekli ile iyi (Hayır) olarak ortaya çıkardı. Ruhu parlattı ve evvelde kendisinde pırıldattı (Işık saçtırdı), ve sonra, bütün ruhları onun önünde toplayarak, onlara baktı ve dedi ki Ben sizin ilâhînızım, sizi yaratmış olan Rabbinizim ve siz Benim Hayırım, iyi olan hazinemsiniz.
Bende istikrar kılacak mısınız?
Bana bakın ve cevap verin.
Bunun üzerine, bütün ruhlar (ki onlar Onun Hayırıdır.)Ona baktı ve hayretlerini ifade ederek, Ya Rabbi! Sen bizim Rabbimizsin! (Sen bizim Allahımızsın!) dediler. Yaradılışın başlangıcında, evvelde bütün ruhlar şüphesiz ve kati olarak öyle dediler.
Allahın Hayrı ve onun sebepleri hakkında konuşmaya teşebbüs edersek, milyonlar üzerine milyonlarca mânâya sahip olduğunu bulacağız.
Bu nedenle, onun hakkında konuşmak gerekli iken, bu safhada onun üzerinde konuyu fazla genişletmeyeceğiz, fakat sadece onun küçük bir parçasını anlamaya çalışın!
İste böylece, Hayır (iyi) olan ruhlar, evvel de Allah'a baktılar ve dediler ki : Ey Allah ımız! Rabbimiz!
Senden başka ilah yok!
Biz senin gibi hiç bir sey görmedik ya da bilmedik.
Biz senden başka hiç bir Tanrıya inanmayız.
Ne de biz bir başkasında karar kılarız.
Senin haricinde bize yardım eden yok, tek olan sensin ey bizi yaratan Rabbimiz.
Biz her ne şekilde ya da her ne sûret üstlenirsek üstlenelim bizim bolluğumuz (Bereketimiz, kelimenin bütünlük mânâsı da vardır) senin yardımın olacaktır.
Bir şeriki ve eşiti olmayan, yalnız sen bizim ilâhîmiz olacaksın hep.
Bütün ruhlar (Hayır), Allaha tevazu ve saygı ile ibadet edip secde ettikleri sırada, istikrar ve iman ile böyle dediler.
Bunu görünce, "BİR" olan Allah onlara baktı ve : Ey ruhlar ki, siz Benim Hayr ımsınız (Benim iyimsiniz)! Orada, hâlâ Benim hakkımda bilmeniz gereken önemli şeyler var.
Bu sebepten dolayı, Evvel in kendisinde, Zât (Benim özüm), Sıfat (mahlûkatlar), Esrar (sırlarım), Hayır (iyi) ve Şerr (kötü)denilen sayısız milyonlar üzerine milyonları yarattım.
Sizi kendimden en yüce (asıl) şekilde bir kalıpta (sûrette) çıkardım, öyle ki onların öneminin, onların rezonansının ve onların hayır ve şerrinin bilincine varasınız ve bunun yanında Beni ve Seni bilesiniz diye.
Böylece sizi parlak bir nur ile giydirdim ki o Benim Hayr ımdır, öyle ki siz Benim hakkımdaki, sizin ] (Hayır) hakkınızdaki ve yarattığım Şerr olan dünyadan dallanan illüzyonun karanlığının sebep olduğu vehimler (Mayakkam) hakkındaki açıklamaları öğrenin diye.
Benim Hayr ımdan, Zâtımı, Sıfatımı, Sırrımı ve Şerrimi[5] yaratacağım ve sizi Sıfat olarak çıkaracağım ve sizi onlara yerleştireceğim ki Benim Sırrım olarak parlayabilesiniz ve Benim Hayrımı ve Şerrimi anlayıp bilesiniz.
[5] Zât: Allahın özü onun rahmeti,
Sıfat: Allahın nitelikleri ya da hilkati,
Sır: Allahın insandaki saklı sırrı
Şerr: Kötü.
Bir kere bütün bunu anladığınız zaman, (siz Benim Hayrım olduğunuzdan) Rabbinizi bilmelisiniz.
Bu nedenle, hilkatimin (Sıfat) cevherinden bir sûret yaratacağım ve sırrımı (Sırr) bu sûrete yerleştireceğim.
Bunun yanında, bu sûrete sizi yani Ruhu (Benim Hayrım ya da iyim),Zâtî (Benim özüm) veŞerri (kötü ya da dünyanın sebep olduğu karanlık zehir ) yerleştireceğim.
Bütün bunlara daha önce Evvel Ervahta, ilâhî âlem yani ruhlar âleminde şekil vermiştim.
Ey Ruh, Ey Benim Hayrım olan ruh!
Ben yarattığım bazı şeylerden (5 elementten) bir sûret yaratacağım ve seni bu sûrete yerleştireceğim.
Benim Sırrım olan dünyaya gitmelisin ve Benim Hayrım olan şeyleri ve Şerr olan şeyleri öğrenmelisin ve bu her ikisi hakkında da açık seçik bir anlayış kazanmalısın.
Allah bunun ötesinde dedi ki Ya ruh, Ya Ruh!
Sen Benim iyi hazinem, Benim Hayrımsın!
Öyle olsa bile, Benim özümün (Zâtımın) rahmeti tarafından temin edilen açıklamanın rezonansından (bu kelimenin açıklaması için girişteki çevirmenin ön sözü kısmına bakınız!) doğru anlayış kazanmaya çalışmalısın.
Şimdi sana iki şey göstereceğim.
Bu iki şeyden hangisini seçtiğini Bana söylemelisin . Böyle diyerek, Allah Sırrını ve Şerri, iyi olan ruhların (Hayır) önünde yerleştirdi.
Ruhlar bunu gördükleri zaman sordular: Ya Rabbi!
Bu iki şeyde nedir?
Buna Allah cevap verdi :
Ey ruhlar! [6]. Birisi dünya, toprak dünyadır ki o Benim Sırrımdır (Sır). Diğeri illizyonun karanlığının pırıltısı olan Nefsaniyettir ki o kötüdür (Şerr).
Benim sırrım donuk bir toprak kap iken kötü olan (Şerr) ise ilüzyonun pırıltıları ile parlayan bakir bir kaptır.
Onların ikisi de, Evvel Ervahta siz iyi (Hayır) olarak yaratıldığınız sırada, Benim tarafımdan yaratıldılar, Simdi bu kaplardan hangisini seçmek istersiniz?
Topraktan yapılmış Benim Sırrım olan kabı mı?
Yoksa ilüzyonun karanlığında parlayan pırıltılardan yapılmış olan parlayan kabımı tercih edersiniz?
Toprak kap
Bakır kap
Bunu işittiklerinde, ruhlardan bazıları yalvardı :
Ey Rabbimiz! Allahımız!
Bize bu ikisinin karakteristiklerini ve önemini ve onların her biriyle ilişkili olan sonuçlarını açıklayabilir misin?
Bunu işittiğinde, Allahu Teâlâ, Onun hayrı olan ruhlara baktı ve cevap verdi :
Ey Ruhlar!
İşte burada Toprak kap.
O Benim Sırrım.
Bu toprak ile Ben bütün şeyleri yaratacağım-tamam olan şeyleri.
Zâtımın bütün sırları bu toprakta gömülüdür ve bu toprak ile Ben sıfatım olan her şeyi ortaya çıkaracağım.
Ben bu Sıfatları koruyacağım, onları besleyeceğim ve onları Benim Hayrım (iyi) olanları beslemek için kullanacağım.
Sadece Benim iyi olanlar bu sırrı fark edecek kapasiteye sahip olacaklar.
Bu sırrı anlarsanız, özümün bütün sırlarını öğreneceksiniz ve Beni anlayacaksınız ve bunun yanında yarattığım iyiyi ve kötüyü de anlayacaksınız.
İyi olanlar sırrı ve kötüyü açık bir şekilde anladıkları ve fark ettikleri zaman ve bu sırrı fark ettiklerinde, kötüyü atarlar, işte o günde bir kez daha, Bana katılacaklar ve onları yaratan Rab olan Bende parıldayacaklar.
[6] M.R.Bawa Muhaiyaddene (ks), ruhların (Hayır) bir araya getirilmesinde bütün ruhların mı bir araya getirildiği yoksa yalnız 6.çeşit hayat türü olan, nur yaşam yani insan yaşamı olanların mı içerildiği (kastedildiği) soruldu.
Onun cevabi: İlk olarak ışınlar şekilsiz olarak düştüler, tıpkı suyun sıcak bir demire düşmesi ve farklı yönlere sprey etmesi gibi.
6 farklı yere düştüler ve düştükleri yere bağımlı olarak toprak, su, ateş, hava, esir ve insan ruhu olan 6. Çeşit hayatın hayatı oldular.
Allah daha sonra yaşamları kendine geri çağırdı ve onları bir kez daha gönderdi fakat 6 yaşamı ikinci bir kez göndermeden önce, sadece insan hayatlarını (ışık yaşamları) bir araya topladı ve onlara sordu : Hangisini istersiniz, toprak kabımı yoksa bakır kabı mı?
Soru sadece onlara soruldu, bütün 6 çeşit yaşamın hepsine değil.
Bu anlayışa sahip olan Mahlûkat, evvel zamanında, başlangıçta bu toprak kabı, Benim Sırrımı Benden bir sır olarak Kabul edecekler.
Böyle insanlar (toprak kabı kabul edenler) bu dünyada söylenmedik zorluklara tabi tutulacaklar.
Kötü olanlar tarafından karalanacaklar (iftiralara uğrayacaklar) ve dışlanacaklar ve bu kötü olanlar Benim Sırrıma, Benim özüm (Zât) olan rahmetime, Hayır olan siz ruhlara ve yaratıcıları olan Bana zulmedecekler.
Bunun yüzünden, toprak kabı seçenler, (Benim özüm, sırrım), Benim Sırrım olan bu dünyada yasayacak bir yer bile bulamamak ile bedeli ödemek zorunda kalacaklar.
Bu toprak kabı seçenlerin üzerine düşecek olan çile ve sıkıntıların genişliğini size tanımlayamam bile.
Bu kötü olanlar (Şerr) onların üzerine çok fazla ızdırablar yükleyecekler.
Fakat bu ruhlar, Benim özüm olan rahmetimi kullanarak, onların acılarına Sabır ile ve Şükür ile ve her seyi Bana teslim ederek (Tevekkül) katlanacaklar.
Onlar iste başlangıç olan evvelde, Benim sırrım olan toprak kabı seçenlerdir.
Böyle insanlar Benim kötüm ve nefsaniyet olan berbat cehennemlerden kendilerini sıyırmak için çabalayacaklar.
Ve onlar başaracaklar.
Bunun anlamı, onun önemi ve sebepleri, bu safhada tamamıyla açıklanamaz.
Benim sırrımı anladığınız zaman bunu bileceksiniz.
Allah, daha sonra evvel ervahtaki, ilâhî âlemdeki ruhlara; bu pırıltılı Şerr (kötü) olan, ilüzyonun karanlığı ile kendinden geçmişlikten doğan bu pırıltılar ile dolu parlak bakır kabın doğasını açıklamak üzere devam etti.
Ey Benim hayrım olan ruhlar!
Şu "maya" denilen karanlık illizyon ile pırıldayan, şu hipnotize edici büyülerin pırıltısı ile parlayan bakir kaba bakın.
Bunu seçmeyi tercih edenler, dünyaya gittikleri zaman (Dünya, Benim sırrım), bu pırıltıların göz kamaştırması ile hipnotize edilirler ve bu dünyanın kendilerine ait olduğunu iddia ederler.
maya (T) illüzyon, yanılsama, vehm; görünen âlemin gerçek olmayan şeyleri; vehmin karanlığında görünen yansımalar; 105 milyon şeyin doğumuna neden olan aklın karanlığında görülen yansımalar.
Maya unsurî enerjidir, shakti de denir.
Çeşitli sûretlere bürünür ve insanın aklını karıştırarak insanı uyuşukluk haline sokar.
Milyonlarca sûrete girebilir.
İnsan aklıyla bu sûretleri yakalamaya çalışırsa, gördüğü ve yakalamaya çalıştığı hemen sûret değişir, böylece asla yakalayamaz.
Buna istikrarlı bir şekilde inanarak, bunlar daha da ileri giderek kendilerinin yaratıcı olduklarını ve dünyada beliren kötü davranışların kendi hilkatleri olduğunu, özleri (Zât), ve onların nitelikleri (sıfat) olduklarını iddia edeceklerdir.
Gurur ile illizyon dünyasının karanlığında pırıldayan, kendini tatmin edici NEFS olan o tacı giyeceklerdir. Ben in kibrinde eğlenecek ve Benim! Benim! diyerek dünyayı isteyecekler ve dünyayı yönetmek için yola çıkmaya cüret edeceklerdir. Buna ilaveten, hipnotize edici Mayanın karanlığının bütün parıldayan pırıltılarını toplayacaklar ve onları kendilerinin gibi sahipleneceklenecekler (kendilerine mal edecekler). Beni reddedecekler.
(İllizyon : Lât. Cisimleri yanlış idrak etme. Meselâ su borusunu yılan gibi görme.)
Bana, Benim özüm olan rahmete ve Benim iyi olan Hayrıma karşı çıkacaklar ve Mayanın hipnotize edici karanlığının kötülüklerini kullanarak iyi üzerine savaş açacaklardır.
(Hipnotizma : İpnotizma. (Fr: Hypnotisme) Telkin ile kabiliyetli bir kimsenin üzerinde, söz ve bakış ile elde edilen bir çeşit uyku hâli. * Uyuşukluk. İradesizlik hâli ve bu hâle ait vaziyetler.)
Böylece krallar (ve hatta ilah) olduklarını iddia ederek kendilerini taçlandıracaklar ve kibirli bir şekilde milyonlar üzerine milyonlarca bildiri ve açıklamalarda bulunacaklardır.
Bunlar işte bakır kabı seçenlerin yapacakları şeylerdir.
Sadece bununla kalmayıp, altından, gümüşten, kalaydan, bronzdan, pirinçten, taştan, ağaçtan, mücevherlerden ve değerli taşlardan milyonlar üzerine milyonlarca ilah (put v.s.) yaparak, Bana eşit olarak bu ilahları ortak koşacaklar.
Bu kötü ilahları Benim sırrım olan dünyada yapacaklar ve bu yönde, hem bu dünyada hem ahrette ve bütün doğumları ve ölümleri boyunca dünyanın sahipliğini iddia edecekler.
Bunlar gibi milyonlar üzerine milyonlarca kötü eğilimler ve fiiller sergileyecekler.
Bütün berraklığı (açıklığı) kaybedecekler ve yaşamları için doğal bir enstrüman olarak yanlışlığı, kıskançlığı, hainliği (vefâsızlığı), kibri, kızgınlığı ve sarhoş edici şeyleri kullanmaya başlayacaklar.
Böyle insanlar temel arzularından kaynaklanan kötü etkileri gördükleri zaman mutlu olacaklardır.
Sonunda, onlar da, bu kötü arzular gibi, illizyonun karanlığından yükselen vehimlerde pırıldayan bütün arzularıyla birlikte, yedi cehennemde sonlanacaklardır.
Ey ruhlar!
Bunu şu anda bütünüyle size açıklamak imkânsız.
Siz Benim iyim olduğunuzdan dolayı, bunun bilincine erecek, Beni anlayacak, Benim özümü anlayacak ve kendinizi fark edeceksiniz!
Bunu söyledikten sonra, Allah ruhlara baktı ve onlara sordu :
Anlıyor musunuz? Simdi bu kaplardan hangisini seçiyorsunuz?
Böylece sordu Allah evvel ervahta, ilâhî hükümranlıkta.
Sonra iyi ruhlar cevap verdi [7]:
Devamı gelecek günlerde İnşâallah.....