İrade Üzerine...

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kamuran
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 183
Kayıt: 17 Eki 2008, 02:00

İrade Üzerine...

Mesaj gönderen kamuran »

İRADE ÜZERİNE

İrade tıpkı insanın hayatı gibi kendisine kendi dışından eklenen bir özellik gibi görünüyor. Nasıl nefes alışverişimiz kalp atışlarımız kendi irademiz dışındaysa, yani yaşadığımız hayatı tamamen gayrı iradi olarak yaşıyorsak irademizle hareket ettiğimiz bir zaman dilimini de yaşıyoruz.
İrade bizi sorumlu kılan şeydir bu durumda. Bizim hilafetimizin sebebi de tamamen irademizdir. Çünkü irade denilen şey bizim yani insanoğlunun dışında varolan yaratılan hiçbir mevcudat için geçerli değildir. Nasıl ki bizler de henüz akil baliğ olmamışken ya da ihtiyarlıktan bunadığımızda ya da aklımızı herhangi bir sebeple yitirdiğimizde davranışlarımızdan sorumlu olmuyoruz. Bu irademizin elimizde olmayışından kaynaklanan bir serbestlik verir bize.
Büluğa erene kadar yaşadığımız hayat, sorumluluklardan azade olduğumuz günlerdir. Ne zaman ki büluğa ereriz o vakit teklifle, mükellefiyetlerimizle karşı karşıya geliriz. Çünkü aklımız başımıza gelmiştir. İrade dediğimiz şey kendisini göstermeye başlamıştır. Yani, nefsimiz bilinçli bir şekilde kendimizden ve hayattan bir şeyler istemeye, talep etmeye başlamıştır. İrade benliğimizin olgunluğunu kazanmaya başlamasının da işaretidir.
Çocukluğun safiyetinden benliğimizin istekleriyle karşılaştıkça uzaklaşırız. Çünkü ‘ben’ sürekli dileklerinin yerine getirilmesi konusunda baskı yapmaya başlar. Oysa varlığımız benliğin isteklerinin tamamen zıddı şeylerle kendini doygunluğa ulaştırır. İrademiz de hayatımız, aklımız gibi bizim içimizde olan ama bizim irademiz dışında bize verilen bir özelliktir. İrade insanın fiillerini gerçekleştirmek için zorunlu olan şeydir. Hiç bir şeyi dilemeden yapamayız. İstemeden yapmayız. İstemediğimiz şeyleri yapmak ya da yaşamak zorunda kaldığımızda bunları rızamızın dışında gerçekleşmiş farzeder, ya cebren boyun eğeriz, ya da isyan ederiz.
İrade dilenen ve istenilen şeyleri yöneten ve yönlendiren hissimiz olduğundan eylemlerimiz tamamen irademize bağlıdır. İstersek irademizi, yani istek ve dileklerimizi aklımız doğrultusunda kullanır, böylelikle yaratılışımıza uygun davranıp ruhumuzla ters düşmeden, ruhumuzun rıza göstereceği bir hayat yaşarız. İstersek irademizi aklımızdan özgürleştirip, benliğimizin emrine veririz. Bu durumda dileyip isteme yetisini bencilce kullanmış oluruz. İrademizi bencilliğin emrine verdiğimizde, aklımızı da kendimizi kandırmanın, benliğimizin mantık dışı isteklerini kendimize meşrulaştırıp, suçluluk duygusundan kurtullmanın bir aleti olarak kullanmaya başlarız. Bu durumda ne irademiz irade olabilir, ne de aklımız akıl olma özelliğiyle kalır.
İrade bir şeyin ‘ol’masını istemektir sanıyorum. Olmasını istemek, dilemek, arzu etmek o şeyin olması, yani gerçekleşmesinin tek sebebi ve varoluş gayesini ortaya koyar. Söz gelimi, yolculuğumuzu daha rahat ve daha hızlı yapmak isteyişimiz, bizi otomobil denilen bir makine olması fikrine götürür. Bunun olmasını istediğimiz anda eğer bu isteğimizi gerçekleştirirsek, yolculuğun rahat olması fikri arababın varoluş gayesini meydana getirir. Araba insana yolda kalıp eziyet vermek, benzinini tüketip yolda bırakmak, parçasını kırıp masraf çıkartmak maksadı ile var olmamıştır. Eğer tüm bunlar bir arabadan sadır oluyorsa o araba varoluş gayesini yerine getiremiyor demektir. Ve biz bu tür bir arabadan kurtulmak isteriz.
İçfüdülerimiz de bizim bineğimiz. Bunların varoluş gayesi, insanın hayatta kalması için istemek, dilemek zorunda olduğu temel dürtüleri gerektiği anda harekete geçirmek üzere kurulmuş. Yani insan insan olma haliyle acıktığı vakit açlığı görmezden gelebilir. Bu görmezden geliş insanın fizyolojik yapısı bakımından hayati bir tehlikedir. Bu yüzden yakıtı biten arabanın yakıt göstergesi gibi fizyolojimiz otomatik olarak harekete geçer ve insan için gerekli olan yakıtın azaldığını haber verir. Benliğimizin kötü huyu olarak ortaya çıkan bütün hasletler aslında insanın fizyolojik varlığıın sürdürmesi için gereken asgari ihtiyaçları insana hatırlatmak için konulmuş birer uyarı sinyali gibidir. Fakat içgüdülerimizin yine kendi özelliklerinden biri tat ve haz alma özelliğidir. Tak ve haz almak fizyolojik ihtiyaçların önüne ve üzerine geçtiğinde, fizyolojik hayat için gerekli olan temel ihtiyaçlar birer amaç haline dönüşür. Haz ve tat amaç haline geldiğinde irade (isteme/dileme yetisi) bencil içgüdülerimizin eline geçer. Yukarda söylediğim durumlar ortaya çıkar.
Varlığımızla benliğmizin arasında sürüp giden isteklerimizi yönetme çatışmasını farkettiğimiz andan itibaren bir arayışa koyuluyoruz. İrademizi içgüdülerimizin elinden kurtarmaya çalışıyoruz. İnsan olmayı dileyip, insan olmayı gerçekleştirmek için girişiyoruz bu çabaya. Çünkü irademizin bize yoklediği sorumluğun farkına vardığımızda, benliğimizin üzerinde kaybettiğimiz insani otoritemizi yeniden kazanmak için başka yol bulamıyoruz.
İçimizdeki ülkenin idaresi kimin elinde? Bu ülkenin sakinleri, koruyup kollamakla, besleyip iaşesini temin etmekle, dışarıya karşı koramakla mükellef bütün melekeler uyum içinde mi? Yoksa görevlilerin bazıları asıl görevlerini unutarak, durumdan vazife çıkarıp ihtilal yapmaya mı çalışıyor. İşte içimizdeki düzenin tesisi irademize bağlı. İrademizi hangi duyu, duygu veya dürtülerimizin eline teslim ediyoruz. Bu görevi ifa eden yanımız ehil midir? İrademizle ilgili tek sorunumuz budur...

Kamuran...
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: İrade Üzerine...

Mesaj gönderen kulihvani »

kamuran yazdı:İRADE ÜZERİNE


İçimizdeki ülkenin idaresi kimin elinde? Bu ülkenin sakinleri, koruyup kollamakla, besleyip iaşesini temin etmekle, dışarıya karşı koramakla mükellef bütün melekeler uyum içinde mi? Yoksa görevlilerin bazıları asıl görevlerini unutarak, durumdan vazife çıkarıp ihtilal yapmaya mı çalışıyor. İşte içimizdeki düzenin tesisi irademize bağlı. İrademizi hangi duyu, duygu veya dürtülerimizin eline teslim ediyoruz. Bu görevi ifa eden yanımız ehil midir? İrademizle ilgili tek sorunumuz budur...

Kamuran...
murad, mürid, mürşid kelimelerinin çokça kullanıldığı zamanımızda İRADE konusundaki görüşleriniz önemli.
İrade, aklın kendisi mi, sıfatı mı ve iyi-kötüyü tartışda terazi ne?
Yazınız da içgüdü, iç dürtü de nedir?
Nakil denilen nasslarla aklın ne ilişkii ve yaşaması olabilir, ve irade sadece aklın kendi işi mi?
Gibi soruları düşündüm ve sizin değerli cevablamanızı beklerim..
muhabbetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
kamuran
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 183
Kayıt: 17 Eki 2008, 02:00

Acizane...

Mesaj gönderen kamuran »

Değerli Üstadım,
Bu ve benzeri yazılarla kendimi kurcalamaya çalışıyorum. Tek amacım kendimi bilme çabası. Burada paylaşmamın nedeni ise gelecek cevaplarla ufkumu(uzu)n gelişimini, farklı açılımları bulabilmek. Dolayısıyla anlayıp, hayatımıza ona göre yön verebilmek.

İrade (ya da, mürid, murad gibi bununla aynı meseleyi dile getiren kelimeler) hayatımızda sandığımızdan ya da düşündüğümüzden daha büyük bir önem taşıyor. Bu satırlarda yazacaklarımı bu önem karşısında bulunduğum cehaleti aşmayı murad ettiğimi üzerine basarak vurguluyorum. Ola ki, çokbilmişlik, ukalalık etmenin önünü kendime kapatayım.

Üstad, Elbette İrade asıl olarak külli iradedir. Aslolan Allah (cc)ın iradesi, bilinçli bir istek, aynı zamanda mutlak bir emirdir. O'nun dilemesi karşısında olup olmamak gibi bir seçenek mümkün değildir. Ol der ve Olur.

Mutlak iradenin bizdeki tecellisi elbet bizim için O'nun iradesini hem gösteren hem de gizleyen bir perdedir.

Nefsimizin istekleri anladığımız anlamda irade olamaz. Bunun iki nedeni var. Birincisi nefsimizin istekleri bilinç taşımaz. İkincisi nefs isteklerini emreder. Nefs-i emmare dediğimiz şey budur. Mutlar iradenin muradına rağmen, kendi arzularını emreder dayatır. İçgüdü dediğimiz şey bu dayatma ve dayatmaya itiraz etmeden uymak anlamındadır. Emretme ve haz duyarak itaat etme ilişkisi nedeniyle Nefs ilah edinilen bir put haline gelir. Nefsimizin arzu ve isteklerini yerine getirdiğimizde, iradimize hakim olamadığımızı, nefsimize uyduğumuzu, ya da şeytana aldandığımızı itiraf ederiz. Büyüklerin söylediği "şehvet geldiğinde akıl gider" sözündeki hikmetin bir cephesi sanıyorum ki bu kapsamı işaret ediyor.

İrade dediğimiz kavramı yalnızca bir istek değil, bilinçli bir istek olarak ele alırsak, akıl her hülakarda devreye giriyor. Hem bilinçli olmak için, hem dileyip isteme işini yapmak, hem de bu istek/dileği müşahhas hale getirmek (somutlaştırmak için. Bizim irademiz kendi içinde farklı basamakların aşılmasıyla gerçekleşiyor. Biz, tahayyül, tarif ve tasavvur ederek irad ediyoruz. Bu ise düpedüz tasarım dediğimiz şey. Eksikliğini hissettiğimiz bir şeyi farkediyor. Bu eksikliği giderecek bir aracın varlığını hayal ediyoruz. Hayalimizde canlandırdığımız bu şeyin en azından hayalde mümkün OLmasına dikkat ediyoruz. Hayalde mümkün hale geleni tarif ediyoruz sonra. Şöyle olsa, böyle olsa diyoruz. Tarife sığdırdığımız hayali yeniden tasavvur ediyor, ona hayali bir biçim veriyoruz. Bütün bu aşamalarda mümkün ve amaca uygun olduğuna inanırsak gerçekleştirmek için eyleme yöneliyoruz. Tüm bu süreç aklın işlevidir.

İyiyi kötüyü tartışta terazi ne? Nass ve Nakilin akılla ilişkisi, yaşanması:
İyiyi kötüyü tartışta terazi Vahy ve vahyi bize ulaştıran Rasulullah (SAV) efendimizdir. Nass ve nakil bu iki kaynağın anlaşılması idrak edilmesi içindir. Akıl Nass ve nakille muhatap ve mükelleftir. İmanın dil ile ikrar yönünü, aklın nass ve nakille ilişkisinde makul bir tavır alıp kabul etmesi olarak değerlendirebiliriz. Nass ve Nakilin bir de hayata geçen yönü var ki bunun için akıl ve büluğ şartı aranır. Aklın kendi teslimiyetiyle kulluğa yönelişi, kulluğun SAYGI, İHTİRAM cephesini oluşturuyor. İnsandan istenilen AKLETME sanıyorum ki budur.

İyiyi kötüyü tartışta tartışmasız terazi elbette Kur'an ve Sünnettir. Lakin insan, fıtratını/hilkatini (ahlakını) ve aklını da terazi olarak kullanabilecek kapasiteyle yaratılmıştır. Hz. İbrahim'in vahiyle muhatap olmadan önce Rabbini buluş macerasını hatırlayarak böyle bir yargıya ulaşıyorum.

***

Üstad, bu satırlar içerisinde kullandığım (dir-dır şeklindeki) yargı cümleleri tamamen sonuç elde etme maksadıyladır. Durduğum yeri, düşündüğüm şeyleri açıkça dile getirmek, halimi arz içindir. Başka türlü tüm maksatlardan Allah'a sığınıyorum. Benim muradım kendimi bilmek. Büluğu geçtik, rüşde ve kemale talibim. İrademi aydın olmaya yönelttim. Bir kaç husus daha zihnimi kurcalıyor lakin henüz dile getirecek kadar olgunlaştıramadım. Hürmet ve Muhabbetlerimle
Kullanıcı avatarı
kamuran
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 183
Kayıt: 17 Eki 2008, 02:00

dediğiniz gibi...

Mesaj gönderen kamuran »

"Zevk ediyoruz ve asla hükmetmiyoruz. "Böyledir" demiyoruz da "böyle görüyoruz!" diyoruz"
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön