KENDİNİ ALÇALTMA VE ACZİYET ŰZERÌNE
Sana zârilik[*] uygundur,
Zor(şiddet, güç) uymaz sana,
Arı evinde çılgına dönmüş(aşırı heyecanlı, dellenmiş) çıplak bir adam yersizdir(uygunsuzdur).
Gücünü bir tarafa bırak,
Kendini zâriliğe götür ki,
Göğün zirvelerini ayakların altına alabilesin,
Çünkü Allah şunu biliyor ki,
Haklıca görünen (şu ki) ,
Senin gücün(kuvvetin) bir yalan,
ve senin zâriliğin haktır.
Eğer güç ve servete sahiplik iddiasında olursan,
Kör bir göz ve sağır bir kulaga sahipsin demektir.
Senin yüzün ve altının kırmızı,
Kürkün bir çok renktendir,
O zaman nâmının neng(ayıp, utanç)[*], sulhünün cenk(çekişme, savaş, mücadele) olduğunu bulmaya bak.
Allahın kapısına gücünün(kuvvet) tozuyla gelme,
Çünkü bu yolda sen zâriliğinle(acziyetin, fakriyetin, zillet ve illet içinde oluşun, hakirlik ve yakarış halinde oluşun) kahraman olursun.
Bu, muhtaçlığınla mübadele etmekten başka, borcundan kurtulmakla gelmez [*].
Onun Kudretine iktidarsız gözünle bakma Ey benim üstadım,
Böyle bir zulüm işleme.[/color]
[*] Zârilik: hakirlik, itibarsızlık, inilti, sızlanmak ve yakarış halinde olmaklık
[*] Allaha borcumu ödeyeceğim anlayışıyla yaklaşma, ona borcunu hiç bir zaman ödeyemezsin, tek çıkar yolun bu anlayışını Ona karşı muhtaçlık, acziyet, fakriyet, zillet ve illet ile mübadele etmendir.
[*] Nâm: 1.ad, isim, şöhret, ün,nam, 2.suret, dış görünüş, 3.zikir, anma 4. vasıf, sıfat, kelime,
[*]Neng: 1.ar, haya, utanma. 2.ayıp.3.yüz suyu, 4.şöhret, ün, saygınlık[/color]
Sen , senin kendi desteğin(dayanağın) olduğun müddetçe, kendini giydir ve ye;
Fakat Onun tarafından idame ettiriliyorsan, ne dikeceksin ne de yırtacaksın. Bütün bu var olan, Ondan doğru var olur Ey dost, senin kendi varlığın bir bahane, ahmakça konuşma.
Kendini(benliğini) kaybedersen eğer, tozun bir cami olur;
kendine(benliğine) tutunursan eğer, bir ateş tapınağı olur:
kendine tutunursan eğer , kalbin cehennemdir;
kendini kaybedersen , cennet.
Kendini kaybedersen eğer, bütün şeylerin üstesinden gelinir(yol alınır/ başarılır), senin kendinle doluluğun(benlikle dolu olman) terbiye edilmemiş bir tay dır.
Sen sensin, bu nedenle sevgi ve kin ortaya çıkıyor,
Sen sensin, bu nedenle küfür ve din ortaya çıkıyor,
Bir kul kal, Hissesiz yada parçasız(paysız),
bir melek için ne açlık ne de tokluk vardır.
Korku ve ümit, devleti(talihi, refahı) senden uzaklaştırdı(kaçırdı),
Benliğin gittiği zaman , ümit ve korku artık olmaz.
Sultanın kapısını aşındıran baykuş,
bir şum (uğursuzluk), kara gün ve günahkarlık kuşudur,
yalnızlığından(kendi başına, tenhada oluşundan) memnun ise,
onun tüyleri anka kuşunun pırıltısından(ihtişamından) daha da zariftir (parlaktır).
Misk su ile ve ateş ile bozulur;
Fakat misk kesesi için ıslak ya da kuru ne farkeder?
Onun kapısında , bir Müslüman ya da bir ateşe-tapan olsa ne fark eder?
Onun huzurunda bir ateş tapınağı ya da bir keşiş hücresi olsa Ne?
Ateşe tapan ve Hristiyan, erdemli(temiz) yahut suçlu(günahkar),
hepsi de arayan, ve Odur aranılan.
Allah ZÂTen sebepten bağımsızdır;
Sen şimdi neden sebebe bir yer arıyorsun?
Din güneşi telkin ile ortaya çıkmaz,
hakikatin nuru parladığı zaman ay batar.
Eğer dindar adam[*] iyi ise, bu onun için iyidir,
Eğer Sultan kötü ise, bundan bize ne?
Felah bulmak için, sen kendin hayrda sebat ediyormusun;
Allahın emir ve takdiri ile neden çekişiyorsun(rekabet içindesin, çarpışıyorsun)?
Bu bir haftalık menzilde [*], olmak olmamaktır, gelmek gitmektir.[/color]
[*] Dindar Adam: Farsça orjinalinde pârsâ terimi kullanιlmιştιr.
[*] Menzil:Farsça orjinalinde Arapça menzile kelimesi kullanιlmιştιr. Menzile kelimesinin manasι : 1.İniş yeri. 2.konak. 3.ev. 4.aşama,merhale. 5. Bir günlük yol. 6.uzaklιk. 7.gidilecek yer. 8.ok ya da merminin gidebileceği en uzak mesafe. 10.yer[/color]
yesâ (koşar)[1] sözünü oku
Dirilişte mümin Yol açın!(Terkû) der.
Mustafa (a.s) haykırdı Ne kadar mükemmel! :
Bundan doğru Musanın eli bir ay oldu ,
Musa-yι halil evvaha[*] düştü( Kuran 9:116 *);
evvahın vavı ona dinde vefa verdi,
onun inanç rütbesi ve güzelliğini,
Sonra evvah ın vavı gittiği zaman,
Orada bir iç çekiş olan ah dan başkası kalmaz,
Ne kadar harika!
Ondan bir yadigâr(anι, abide) , Ah kalır.
Onun dini Ondan bir tecelli olarak kalır.[/color]
[*] EvvAH: Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. Bağrι yanιk. Çok âh edip duâ eden. Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı. Allah'a yalvarıp yakaran, çok üzülen, çok acı çeken, yüreği sızlayandır. EvvaH Hakikatin zahir ve batında en zuhurudur. Vav lar zahir ve batın vav larıdır. Ha harfi Hakikat'tir.[/color]
[*] J.Stephenson tarafindan Tevbe Suresinin 116.ayetine referans verilmiş fakat Evvah kelimesi İbrahim a.s için Tevbe Suresi 114.ayette geçmektedir. Aşağιdaki Kuran referanslarιna bakιnιz.[/color]
Sur dan ses gelmeden evvel(sura üflenmeden)
sen kendini muhtaçlιk(neyâz[*]) kılıcıyla öldür,
eğer kabul ederlerse onu,
o zaman huzur içindesin,
etmezlerse, olmuş olanı olmamış gibi düşün.
Mutlak olanın(ihtiyaçsιz olanιn) kapısına küçük ya da büyük( keh-o-meh) geldiğin zaman,
Yahut eğer hiç gelmezsen de ,
Bundan Ona ne ki (Ona bir ziyan yok bundan)?
Gün(gündüz), horoz aşkı için mi varlık sürdürmekte?
O(gün) kendi zamanında zuhur edecektir.
Senin varlığın ne Ona ,
Senin var olmaman ne Ona?
Senin gibi çoğu Onun kapısına gelirler.[/color]
[*] Neyâz: İhtiyaç içinde olmak, muhtaç olmak [/color]
Nur çeşmesi çıkmaya başladımı,
Zarar verecek birine ihtiyacı yoktur;
Buna rağmen bütün bu muhteşemlik su ve topraktan başkası değil,
Saf can ve nefs (Farsçası: maHZ can-o del )oradadır.
Bir avuç dolusu samanın Yol açın! ının ne etkisi olur ki?
Yalnız Onun kendi nuru Yol açın! diye nida eder.
Bu senin lamban senin kendine güvenindir;
Kendisinden aydınlığı ile Güneş zuhur eder,
Yarım bir hapşırma bundan onun hayatını sökerek alırken,
Soğuk rüzgar bu alevi söndüremez.
Öyleyse o zaman senin yolun bu caddeye uzanmaz;
Eğer orada bir yol varsa, o senin iç çekişlerinin yoludur.
Siz hepiniz sadakat yolundan uzaksınız,
Boş hayallere kanmış yıllarca ve aylarca başı boş dolanan eşekler gibisiniz.
Bu nedenle sen bazen iyisin(nîk [*]), bazen fenasın(bed[*]),
Sen kendin için korkuyorsun, kendine ümidin var,
Fakat senin irfan yüzün utançtan beyaz kesildiğinde,
Git, bil ki ümit ve korku bir dir.[/color]
[*] nîk: Pehlevice manalarι: 1.iyi, güzel, hoş. 2.mesut, bahtiyar. 3.çok. 4.Tam, tamamen. 5.güzellik, iyilik. 6.iyice.
[*] bed : Farsça manalarι: Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni'.[/color]
(Not: Bu kısımda bazı kelimelerde Farsça -Turkçe sözlük kullanıldı. )
KUR'AN-I KERIM'den REFERANSLAR:
[1]:
El-Hadid [57/12]:
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
--- ''
Yevme terel mûminîne vel mûminâti yesâ nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîh(fîhâ), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).''
O gün mü'minleri, ve mü'mineleri göreceksin ki, nûrları önlerinde ve sağ taraflarından koşar. (Onlara denilecektir ki:) Bugün sizin müjdeniz cennetlerdir ki, onların altlarından ırmaklar cereyan eder, içlerinde ebedîyyen kalıcılarsınız, işte bu, en büyük bir necâttır.
[2] :
Tevbe Suresi [9/116]:
إِنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يُحْيِـي وَيُمِيتُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
--- ''
İnnallâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).''
Hakikat Allah, bütün Göklerin Yerin mülkü onun, diriltir de öldürür de ve size ondan başka ne bir veliy vardır ne bir nasîr
Tevbe Suresi [9/114]:
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
--- ''
Ve ma kanestiğfaru ibrahime li ebihi illa am mev'idetiv veadeha iyyah felemma tebeyyene lehu ennehu adüvvül lilhahi teberrae minh inne ibrahime le evvahün halim''
İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi[/size]