Günün AYETi KERİMesi 1
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
---Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikah(muteferrikatin), ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey(şey’in) inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi fel yetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne) :Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar. (Yûsuf 12/67)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
---Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikah(muteferrikatin), ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey(şey’in) inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi fel yetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne) :Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar. (Yûsuf 12/67)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ
---“Ve mâ edrâke me’l- hutameh: "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?” (Humeze 104/5)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Essalâtü vesselâmü aleyke
Yâ Nebiyyu’l- ÜMMî
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
---Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu) : Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur."(Yûsuf 12/100)
Sadak'allâhu'l-azîm
Yâ Nebiyyu’l- ÜMMî
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
---Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu) : Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur."(Yûsuf 12/100)
Sadak'allâhu'l-azîm
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9093
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
İmam Fahreddin Razî kaddesallâhu sırrahu
Âl-i İmrân Sûresi 133 âyeti tefisirinde bildirdiği bir hadisi kısaca arz edeceğim :
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
---“Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne) : Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! “ (Âl-i İmrân 3/133)
Bu âyet-i kerîme inzâl olduğunda Bizanslı bir sefir Medine’ye İslâmiyeti incelemek üzere gelmişdi.
Bu âyeti duyunca hayret edip Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gidip soruyor:
“Yâ Muhammed! Sen müslümanları öyle bir cennete çağırıyorsun ki o cennet yerden göklere kadar her yeri kaplıyor... Peki, cehennem nereye gitti?” deyince...
Bunu ne güzel buyurur ni'met-i Uzmâ'mız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Fe subhanallah! Ben güneş doğdu diyorum, sen ise gece nereye gitti diyorsun!” buyurmuştur ki, ALLAH en iyisini bilir ya, bunun mânâsı şudur: Felekler döndüğü zaman âlemin bir tarafında gündüz, diğer tarafında ise gece meydana gelir. Tıpkı bunun gibi cennet üst tarafta, cehennem ise alt taraftadır. Enes İbn Mâlik radiyallâhu anhu, cennetin yerde mi gökte mi olduğu sorulduğunda o, "Hangi yer ve gök cenneti içine alabilir!" diye cevap verdi. "O halde nerededir?" denildiğinde de O, "cennet yedi kat göğün üstünde ve Arş'ın altındadır" dedi.
Yer aynı, güneş varsa gündüz, güneş yoksa gece..
Kişi aynı kişi NûR-u MîM varsa cennet, yoksa cehennem..
İşte bu husus, tasavvufun temelidir.
Kişinin özündeki NûR-u MuhaMMed Prizine, Tevhîd Fişi takıldığında gönül güneşi doğar ve GECEsi GÜNDÜZ olur.
Karanlık kalb nûra gark olur.
Ezelî, ebedî ve ilâhî nûra kavuşur...
Tüm letâifler çalışır; gözler görür, kulaklar duyar kalbler anlar ve akıllar rüşde erip aşk civânı olur!
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in buyurduğu;
Tevhîdi, Tebliği, Tenziri, Tebşiri ve Teşhid Bunlara Şâhid OLuşu TeceLLî Eder...
Âl-i İmrân Sûresi 133 âyeti tefisirinde bildirdiği bir hadisi kısaca arz edeceğim :
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
---“Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne) : Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! “ (Âl-i İmrân 3/133)
Bu âyet-i kerîme inzâl olduğunda Bizanslı bir sefir Medine’ye İslâmiyeti incelemek üzere gelmişdi.
Bu âyeti duyunca hayret edip Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gidip soruyor:
“Yâ Muhammed! Sen müslümanları öyle bir cennete çağırıyorsun ki o cennet yerden göklere kadar her yeri kaplıyor... Peki, cehennem nereye gitti?” deyince...
Bunu ne güzel buyurur ni'met-i Uzmâ'mız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Fe subhanallah! Ben güneş doğdu diyorum, sen ise gece nereye gitti diyorsun!” buyurmuştur ki, ALLAH en iyisini bilir ya, bunun mânâsı şudur: Felekler döndüğü zaman âlemin bir tarafında gündüz, diğer tarafında ise gece meydana gelir. Tıpkı bunun gibi cennet üst tarafta, cehennem ise alt taraftadır. Enes İbn Mâlik radiyallâhu anhu, cennetin yerde mi gökte mi olduğu sorulduğunda o, "Hangi yer ve gök cenneti içine alabilir!" diye cevap verdi. "O halde nerededir?" denildiğinde de O, "cennet yedi kat göğün üstünde ve Arş'ın altındadır" dedi.
Yer aynı, güneş varsa gündüz, güneş yoksa gece..
Kişi aynı kişi NûR-u MîM varsa cennet, yoksa cehennem..
İşte bu husus, tasavvufun temelidir.
Kişinin özündeki NûR-u MuhaMMed Prizine, Tevhîd Fişi takıldığında gönül güneşi doğar ve GECEsi GÜNDÜZ olur.
Karanlık kalb nûra gark olur.
Ezelî, ebedî ve ilâhî nûra kavuşur...
Tüm letâifler çalışır; gözler görür, kulaklar duyar kalbler anlar ve akıllar rüşde erip aşk civânı olur!
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in buyurduğu;
Tevhîdi, Tebliği, Tenziri, Tebşiri ve Teşhid Bunlara Şâhid OLuşu TeceLLî Eder...
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
---Ve indehu mefâtihul gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fîl berri vel bahr(bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn(mubînin) :Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.(En'âm 59/6)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
---Lâ yestevîl kâıdûne minel mu’minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim. Faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alâl kâidîne dereceh(dereceten). Ve kullen vaadallâhul husnâ. Ve faddalallâhul mucâhidîne alâl kâıdîne ecran azîmâ(azîmen) :Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa 4/95)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
---Lâ yestevîl kâıdûne minel mu’minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim. Faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alâl kâidîne dereceh(dereceten). Ve kullen vaadallâhul husnâ. Ve faddalallâhul mucâhidîne alâl kâıdîne ecran azîmâ(azîmen) :Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa 4/95)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
---Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe):Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.(Sâd 38/21)
إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
---İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı) :Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.(Sâd 38/22)
إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ
---İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb(hıtâbi) :"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi."(Sâd 38/23)
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ
---Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe): Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.(Sâd 38/24)(SECDE ÂYETİ)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
---Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe):Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.(Sâd 38/21)
إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
---İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı) :Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.(Sâd 38/22)
إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ
---İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb(hıtâbi) :"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi."(Sâd 38/23)
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ
---Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe): Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.(Sâd 38/24)(SECDE ÂYETİ)
Sadak'allâhu'l-azîm
- YA HAY
- Dost Üye
- Mesajlar: 70
- Kayıt: 18 Eyl 2011, 08:15
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Selâmu aleykum CANLAR...HAYIRLI CUMALAR...
PEKİ BURADA DAVUT HANGİ TARAFA HÜKÜM VERİYOR...HER İKİ TARAFTA HAKLI DAVASINDA????
NE ANLAMALIYIZ BU AYETLERDE....
PEKİ BURADA DAVUT HANGİ TARAFA HÜKÜM VERİYOR...HER İKİ TARAFTA HAKLI DAVASINDA????
NE ANLAMALIYIZ BU AYETLERDE....
Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Ve Aleyki es Selâm Can. Hayrlı Cumalar inşaALLAH.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (k.s) Sâd sûresinin 26. ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Onun için kendisine şöyle hitab edildi: Ey Davud! Şüphesiz ki biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Yani kendi keyfine göre asaleten hüküm vermek için değil, Allah Teâlâ'nın adına izafetle, O'nun hükümlerini yürütmekle görevli ki, Âdem'in yaratılışının hikmeti de bu idi. Şimdi insanlar arasında hak ile hüküm ver. Çünkü halifeliğin mânâsı budur. Ve hevaya tabi olma. Nefsin arzusu arkasından gitme, keyfe göre hükmetme ki, seni Allah'ın yolundan şaşırtmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar; Firavunlar gibi hüküm kendilerinin zannederek Allah'ın hükümlerinden başkasını tatbike çalışanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. "
Ayrıca Fahreddin Er Razi'ninde (k.s) bu konuda çok açıklayıcı bir tefsiri bulunmakta. Sanırım net ortamından o tefsirede ulaşabilirsiniz.
Davud aleyhi's-selâmın kimin tarafına hüküm verdiğinden daha çok O'nun Hak üzere bir hüküm verdiğini anlıyorum ki; yine Sâd Sûresinde 20. âyette mealen; "Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik."buyrulmakta...Ama tabi en güzel şekilde anlayabilmek için Sûrenin tamamını ve de en nihayetindede Kur'an-ı Kerimi bir tüm olarak değerlendirmemiz gerekmekte diye düşünüyorum
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (k.s) Sâd sûresinin 26. ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Onun için kendisine şöyle hitab edildi: Ey Davud! Şüphesiz ki biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Yani kendi keyfine göre asaleten hüküm vermek için değil, Allah Teâlâ'nın adına izafetle, O'nun hükümlerini yürütmekle görevli ki, Âdem'in yaratılışının hikmeti de bu idi. Şimdi insanlar arasında hak ile hüküm ver. Çünkü halifeliğin mânâsı budur. Ve hevaya tabi olma. Nefsin arzusu arkasından gitme, keyfe göre hükmetme ki, seni Allah'ın yolundan şaşırtmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar; Firavunlar gibi hüküm kendilerinin zannederek Allah'ın hükümlerinden başkasını tatbike çalışanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. "
Ayrıca Fahreddin Er Razi'ninde (k.s) bu konuda çok açıklayıcı bir tefsiri bulunmakta. Sanırım net ortamından o tefsirede ulaşabilirsiniz.
Davud aleyhi's-selâmın kimin tarafına hüküm verdiğinden daha çok O'nun Hak üzere bir hüküm verdiğini anlıyorum ki; yine Sâd Sûresinde 20. âyette mealen; "Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik."buyrulmakta...Ama tabi en güzel şekilde anlayabilmek için Sûrenin tamamını ve de en nihayetindede Kur'an-ı Kerimi bir tüm olarak değerlendirmemiz gerekmekte diye düşünüyorum
- YA HAY
- Dost Üye
- Mesajlar: 70
- Kayıt: 18 Eyl 2011, 08:15
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
EYVALLAH..ALLLAH RAZI OLSUN...
Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.
- Ahmed
- Admin
- Mesajlar: 1137
- Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
---“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi): Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü'ne verdiği fey, Allah'a, Resûl'e, (ve Resûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.” (HAŞR 59/7)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
---“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi): Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü'ne verdiği fey, Allah'a, Resûl'e, (ve Resûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.” (HAŞR 59/7)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
- Ahmed
- Admin
- Mesajlar: 1137
- Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ إِلاَّ أَن تَتَّقُواْ مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللّهِ الْمَصِيرُ
Lâ yettehizi'l-mu’minûne'l-kâfirîne evliyâe min dûni'l-mu’minîn(mu’minîne), ve men yef’al zâlike fe leyse minallâhi fî şey’in illâ en tettekû minhum tukâta(tukâten), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), ve ilallâhi'l-masîr(masîru).Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri veli / dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, ALLAH’tan hiç bir şey beklemesin. Ancak, onlardan (gelebilecek bir tehlikeden korkarsanız) korunma gâyesiyle, sakınmanız hâriçtir. ALLAH, asıl kendisinden korkmanız için sizi uyarıyor. Dönüş ALLAH’adır.
3 / ÂLİ İMRÂN - 28
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
---İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne) :Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler. (Yûnus 10/44)
وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
---Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne).Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. (A'râf 7/156)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
---İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne) :Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler. (Yûnus 10/44)
وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
---Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne).Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. (A'râf 7/156)
Sadak'allâhu'l-azîm
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9093
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve sellem efendimizin SESinden buyuruyor:
''Euzü bi kelimatillâhit tammeti min şerri ma halâka ve zerae ve berae ,
min şerri ma yenzilü mines semãi ,
ve min şerri ma ya'rucü fiyha ,
ve min şerri fitnetil leyli ven nehari ,
ve min şerri külli tãrikın illâ tãrikan yatruku
bi hayrin ya RAHMAN . ''
Allah teâlânın yarattıkları, var ettikleri, vücuda getirdikleri bütün şeylerin şerrinden; Göklerden inenlerden göklere çıkanlardan; gece ve gündüz fitnelerinden, iyilik dışında her kapı çalanın şerrinden, Allahın noksansız kelimesine sığınırım Ya Rahmân!.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
---Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).: (Eyyûb bir işten dolayı karısına kızmış ve hastalıktan kalktığı vakit ona yüz değnek vurmayı yemin etmişti. Hem yemini bozmamak, hem de hafifletmek için Allah ona şöyle buyurdu): “- Eline (yüz başaklı) bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur; yemininden durmazlık etme.” Dorusu biz, onu sabırlı bulduk... O ne güzel kuldu! Gerçekten o, tamamen Allah’a teveccüh etmişti.'' 38 / SÂD - 44
Sadakallâhu'l- Aliyyu'l- Azîm...
''Euzü bi kelimatillâhit tammeti min şerri ma halâka ve zerae ve berae ,
min şerri ma yenzilü mines semãi ,
ve min şerri ma ya'rucü fiyha ,
ve min şerri fitnetil leyli ven nehari ,
ve min şerri külli tãrikın illâ tãrikan yatruku
bi hayrin ya RAHMAN . ''
Allah teâlânın yarattıkları, var ettikleri, vücuda getirdikleri bütün şeylerin şerrinden; Göklerden inenlerden göklere çıkanlardan; gece ve gündüz fitnelerinden, iyilik dışında her kapı çalanın şerrinden, Allahın noksansız kelimesine sığınırım Ya Rahmân!.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
---Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).: (Eyyûb bir işten dolayı karısına kızmış ve hastalıktan kalktığı vakit ona yüz değnek vurmayı yemin etmişti. Hem yemini bozmamak, hem de hafifletmek için Allah ona şöyle buyurdu): “- Eline (yüz başaklı) bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur; yemininden durmazlık etme.” Dorusu biz, onu sabırlı bulduk... O ne güzel kuldu! Gerçekten o, tamamen Allah’a teveccüh etmişti.'' 38 / SÂD - 44
Sadakallâhu'l- Aliyyu'l- Azîm...
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri) :O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır. (Mu'min 40/16)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri) :O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır. (Mu'min 40/16)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
---Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ard(ardı), yetebevveu minhâ haysu yeşâ’(yeşâu), nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne) :İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.(Yûsuf 12/56)
وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
---Ve le ecrul âhıreti hayrun lillezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne) :İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.(Yûsuf 12/57)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
---Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ard(ardı), yetebevveu minhâ haysu yeşâ’(yeşâu), nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne) :İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.(Yûsuf 12/56)
وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
---Ve le ecrul âhıreti hayrun lillezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne) :İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.(Yûsuf 12/57)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
---Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun) :Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. (Şûrâ 42/51)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne) :O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.(Âli İmrân 3/159)
Sadak'allâhu'l-azîm
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
---Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun) :Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. (Şûrâ 42/51)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne) :O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.(Âli İmrân 3/159)
Sadak'allâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
---Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun) :Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir. (Bakara 2/115)
Sadak'allâhu'l-azîm
GÖReNe VaR!.. KöRe Ne VaR?..
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
---Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun) :Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir. (Bakara 2/115)
Sadak'allâhu'l-azîm
GÖReNe VaR!.. KöRe Ne VaR?..
- Ahmed
- Admin
- Mesajlar: 1137
- Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
---“"İnnellezıne amenu ve amilus salihati lehüm ecrun ğayru memnun: Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır."
(Fussilet 41/8)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
---“"İnnellezıne amenu ve amilus salihati lehüm ecrun ğayru memnun: Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır."
(Fussilet 41/8)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
---Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu) :De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Zumer 39/53)
Allahımız celle celâluhu
kurtuluşumuz için hayrlı sebeplere sarılmayı nasipetsin inşaeAllah.
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ EKREMEL EVVELÎNE VE’L-AHİRÎN
sallallahu aleyhi ve sellem
Ve salli Rabbi adde mesâkîli zerreyâti dâirati'l-imkâni
Min tâhti's- serâ ilâ a'le'l-arşi vemâ kad yekûnü fi'l-cinâni
Ve adde mâ hasale min darbihâ finefsihâ bi adedihâ yâ Muhîtu
Alâ Habîbike'l-Muhtâr Muhammedî'n-nebiyyî âhiri'z-zamani
-Yâ RABBİ!
- İmkan dâiresindeki bütün zerreler sayısınca...
- Yerlerin altından yüce ARŞ'a kadar ve Cennetinde olacaklar sayısınca...
- Ey Mûhit; onların (yukardakilerin) kendileri ve kat kat fazlası sayısınca...
- Âhir zaman Peygamberi olarak seçtiğin Sevgilin MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem'e salât et!..
ÂMİN Yâ RaBBî!.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
---Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu) :De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Zumer 39/53)
Allahımız celle celâluhu
kurtuluşumuz için hayrlı sebeplere sarılmayı nasipetsin inşaeAllah.
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ EKREMEL EVVELÎNE VE’L-AHİRÎN
sallallahu aleyhi ve sellem
Ve salli Rabbi adde mesâkîli zerreyâti dâirati'l-imkâni
Min tâhti's- serâ ilâ a'le'l-arşi vemâ kad yekûnü fi'l-cinâni
Ve adde mâ hasale min darbihâ finefsihâ bi adedihâ yâ Muhîtu
Alâ Habîbike'l-Muhtâr Muhammedî'n-nebiyyî âhiri'z-zamani
-Yâ RABBİ!
- İmkan dâiresindeki bütün zerreler sayısınca...
- Yerlerin altından yüce ARŞ'a kadar ve Cennetinde olacaklar sayısınca...
- Ey Mûhit; onların (yukardakilerin) kendileri ve kat kat fazlası sayısınca...
- Âhir zaman Peygamberi olarak seçtiğin Sevgilin MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem'e salât et!..
ÂMİN Yâ RaBBî!.
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Günün AYETi KERİMesi 1
Eûzubillâhi's-semî'i'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
---Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin) : Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Âl-i İmrân 3/164)
35. SALÂVÂT-I ŞERÎFE
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun Salâvâti'l-Kübrası
TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim efdale salâtike Ve evfâ selâmike Salâten ve selâmen Yetenezzelâni min ufuki künhi bâtınıizzâtî ilâ feleki semâi mezâhiril esmâi vessıfâti Ve yertekiyâni inde sidreti müntehâl ârifine ilâ merkezi celâlî'n-nûri'l-Mübîn Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike ve Resûlike ilmi yakînil ulemâirrabbâniyyîn Ve ayni yakînil hulefâirrâşidîn Ve hakki yakînil enbiyâil mükerramîn Ellezî tâhet fi envâri celâlîhi ülûl azmi minelmürselîn Ve tahayyerat fi derki hakâiki uzemâi melâiketil müheyminîne münezzelin aleyhi fi'l-Kur'âni'l-Azîm Bilisânin arabiyyin mübîn Lekad mennallahu alel mü'minîne iz bease fihim Resûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkîhim ve yuallimuhumul kitabe vel hikmete ve in kânu min kablu lefi dalâlin mübîn.
MÂNÂSI: "ALLAH'ım! En fazîletli salâtınla ve en vefâlı selâmınla salât ve selâm et! Öyle bir salât ve selâm ki o ikisi, Zâtıyın bâtınının ufuk-u künhünden (özünün özünden, nihâyetinden), sıfat ve Esmâların mazhariyet semâsının feleki (eşyânın ilk oluşum noktası, yörüngesi) ne inen; Ârif lerin sadrının nihâyetine (sidret-i müntehasına, irfânlarının son ucuna, akdes noktasına) EL MÜBÎN (celle celâlehu)'nun Celâl nûrunun merkezine (Nûr-u Muhammed) yükselen, bir salât ve selâm olarak Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e olsun! O zât ki Rabbânî Âlimlerin ilme'l-yakinince (yakîne ulaşan ilimlerince), Raşid Halifelerin ayne'l-yakînince (yakîni görüşünce, aynînca) ve mukarreb (Zâtına yakın) peygamberlerin hakke'l-yakînince ( hak olan yakınlarınca),kulun peygamberin ve Resûlündür! O, öylesine bir zât ki O'nun Celâl nûru içinde (hususunda), mürsellerden (peygamberler v.d.) ulü'l-azm (ALLAH'ın emirlerine ve muradına en ziyâde dikkat gösteren Azîm (kesin niyet) sahibi peygamberler ki Nûh (aleyhisselâm), İbrâhim (aleyhisselâm), Musa (aleyhisselâm), İsa (aleyhisselâm)) olanları bile ıssız çölde kalmış gibi yolunu şaşırır; kendisine EL MÜHEYMİN'in ( celle celâlehu)(hep HAYY ve her korkudan emin kılan : Hayy aman!) Azîm (ulu) meleklerince açık seçik beyân edici Arabça bir lisanla indirilen Kur'ân-ı Azîm'de O'nun hakikatlarını (Hakikat-ı Muhammedîyye) anlama (kavrama) hususunda ( herkesi)hayretlere düşüren Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)!"
--- "ALLAH, mü'minlere, aralarında kendilerine ALLAH'ın âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulundu. Oysa, bundan önce açık bir sapıklık içindeydiler!" (Âl-i İmrân 3/164)
MuhaMMedî MuHaBbetlerimle..
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
---Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin) : Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Âl-i İmrân 3/164)
35. SALÂVÂT-I ŞERÎFE
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun Salâvâti'l-Kübrası
TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim efdale salâtike Ve evfâ selâmike Salâten ve selâmen Yetenezzelâni min ufuki künhi bâtınıizzâtî ilâ feleki semâi mezâhiril esmâi vessıfâti Ve yertekiyâni inde sidreti müntehâl ârifine ilâ merkezi celâlî'n-nûri'l-Mübîn Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike ve Resûlike ilmi yakînil ulemâirrabbâniyyîn Ve ayni yakînil hulefâirrâşidîn Ve hakki yakînil enbiyâil mükerramîn Ellezî tâhet fi envâri celâlîhi ülûl azmi minelmürselîn Ve tahayyerat fi derki hakâiki uzemâi melâiketil müheyminîne münezzelin aleyhi fi'l-Kur'âni'l-Azîm Bilisânin arabiyyin mübîn Lekad mennallahu alel mü'minîne iz bease fihim Resûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkîhim ve yuallimuhumul kitabe vel hikmete ve in kânu min kablu lefi dalâlin mübîn.
MÂNÂSI: "ALLAH'ım! En fazîletli salâtınla ve en vefâlı selâmınla salât ve selâm et! Öyle bir salât ve selâm ki o ikisi, Zâtıyın bâtınının ufuk-u künhünden (özünün özünden, nihâyetinden), sıfat ve Esmâların mazhariyet semâsının feleki (eşyânın ilk oluşum noktası, yörüngesi) ne inen; Ârif lerin sadrının nihâyetine (sidret-i müntehasına, irfânlarının son ucuna, akdes noktasına) EL MÜBÎN (celle celâlehu)'nun Celâl nûrunun merkezine (Nûr-u Muhammed) yükselen, bir salât ve selâm olarak Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e olsun! O zât ki Rabbânî Âlimlerin ilme'l-yakinince (yakîne ulaşan ilimlerince), Raşid Halifelerin ayne'l-yakînince (yakîni görüşünce, aynînca) ve mukarreb (Zâtına yakın) peygamberlerin hakke'l-yakînince ( hak olan yakınlarınca),kulun peygamberin ve Resûlündür! O, öylesine bir zât ki O'nun Celâl nûru içinde (hususunda), mürsellerden (peygamberler v.d.) ulü'l-azm (ALLAH'ın emirlerine ve muradına en ziyâde dikkat gösteren Azîm (kesin niyet) sahibi peygamberler ki Nûh (aleyhisselâm), İbrâhim (aleyhisselâm), Musa (aleyhisselâm), İsa (aleyhisselâm)) olanları bile ıssız çölde kalmış gibi yolunu şaşırır; kendisine EL MÜHEYMİN'in ( celle celâlehu)(hep HAYY ve her korkudan emin kılan : Hayy aman!) Azîm (ulu) meleklerince açık seçik beyân edici Arabça bir lisanla indirilen Kur'ân-ı Azîm'de O'nun hakikatlarını (Hakikat-ı Muhammedîyye) anlama (kavrama) hususunda ( herkesi)hayretlere düşüren Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)!"
--- "ALLAH, mü'minlere, aralarında kendilerine ALLAH'ın âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulundu. Oysa, bundan önce açık bir sapıklık içindeydiler!" (Âl-i İmrân 3/164)
MuhaMMedî MuHaBbetlerimle..