“Ben ashabın Alî’si ve Ulusuyum, sorunu bana sor!”Kul ihvani
Gönderilme zamanı: 14 Nis 2012, 08:33
AHLÂK
1986 yılları idi...
O zamanlar Çile Çömleğim çatlaktı...
Altı yönden Aşk yağardı ÖZümüze, ÖZümüzde kaynayan acılar buhar olarak dönerdi GÖZümüze...
18 saat süren Antalya yaz gündüzünde 3 ay oruç tutar, ağlar, çağlardım!...
Sonuç hep sıfırdı!...
ALLAH (celle celâluhu)’ımla başbaşa...
Kimse beni dinlemez, dinlese de ANlamazdı...
“Neden bir sonuca ulaşamadım!” diye kendi kendime kahrederdim...
Sonunda sevgili Sahibim Azîz Efendim Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e ilticâ’ ettim...
Şu hâl zuhûr etti:
Haram-i Şerîf’in içindeyim...
Kâbe’nin Kapısının önünde bekliyorum...
Haram’ın içi çaka çaka insanla dolu ve ayak basacak yer yok...Herkes ihramlı, bir ben sivilim.
Benim dışımdaki insanlar mumya heykelleri gibi olduğu hâlde bekliyorlar. Hiç hareket yok.
Biraz sonra Hacerü’l- Esved’in önündeki kırmızı çizginin öbür ucundaki merdiven başında bir zât belirdi.
Kâbe’ye doğru geliyordu...
Herkesten 40-50 cm daha uzunca idi.
Yürüdükçe yol açılıyor, sonra kapanıyordu...
Ay yüzlü, ceylan gözlü, kirpikleri kıvrık ve hançerîydi.
Ömrüm boyunca kadın olsun erkek olsun böylesi bir güzel yüz görmemiştim.
Kâbe Kapısı önünde 2-3 metre çapında bir boşluk vardı.
Oraya kadar geldi ve:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i soran kimdi?” buyurdu. Sessizlik oldu...
Sonra ben: “Benim, Efendim!” dedim.
“Tanıyor musun?” buyurdu.
“Evet, ama burada yok Efendim.” dedim.
“Ben ashabın Alî’si ve Ulusuyum, sorunu bana sor!” buyurdu.
Ben de her zamanki el kol hareketim de dahil: “Efendim, uğraşıyoruz, çabalıyoruz ama olmuyor!” dedim.
İmâm-ı Alî (kerremullahi veche): “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize ibâdet ettirirdi...” buyurdu.
Ben ise: “Efendim, biz de ibâdet ediyoruz, elimizden geleni yapıyoruz ama olmuyor!” dedim.
Bu konuşmalar sırasında Hicr-i İsmail hızasına gelmiştik.
İmâm-ı Alî (kerremullahi veche) efendimiz, Hicr-i İsmail Kapısında durup sağ elinin işâret parmağı ile Rükn-i Yemânî Köşesinin önündeki alanı işaret edince orası açıldı, boşaldı ve aydınlandı.
“Şurada; İlim, İrade ve AHLÂK üzerine ibâdet ettirirdi!...” buyurdu.
Günlerce düşündüm bu hususu.
Sonraki zaman içinde neden 4 lü sistemde değilde 3 lü diye düşünüyordum.
Ve “AHLÂK nedir?” diye takılmıştım.
Bir davranış, ne zaman gerçekten AHLÂK hâline gelirdi...
Bir zaman sonra imâm-ı Alî (kerremullahi veche) efendimiz: “AHLÂK; İdrak ve İştirâktir!” buyurdu.
Bendeniz, İmâm-ı Alî (kerremullahi veche)’den bâde almış âşıklardanım...
Meşrebim Muhammedî, Aşkım Şahî’dir.
Aşk şarabım, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, kadehim (bâdem) Alîyyü’l-Murtaza (kerremullahi veche) dendir.
Neticede 4 lü sistem yerine oturdu.
İlim-İrade-İdrak-İştirak...
İlimsiz-İradesiz-İdraksiz-İştiraksiz bir ibâdet ve itâat olur mu?
Kul İhvÂNi
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 9&start=25
1986 yılları idi...
O zamanlar Çile Çömleğim çatlaktı...
Altı yönden Aşk yağardı ÖZümüze, ÖZümüzde kaynayan acılar buhar olarak dönerdi GÖZümüze...
18 saat süren Antalya yaz gündüzünde 3 ay oruç tutar, ağlar, çağlardım!...
Sonuç hep sıfırdı!...
ALLAH (celle celâluhu)’ımla başbaşa...
Kimse beni dinlemez, dinlese de ANlamazdı...
“Neden bir sonuca ulaşamadım!” diye kendi kendime kahrederdim...
Sonunda sevgili Sahibim Azîz Efendim Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e ilticâ’ ettim...
Şu hâl zuhûr etti:
Haram-i Şerîf’in içindeyim...
Kâbe’nin Kapısının önünde bekliyorum...
Haram’ın içi çaka çaka insanla dolu ve ayak basacak yer yok...Herkes ihramlı, bir ben sivilim.
Benim dışımdaki insanlar mumya heykelleri gibi olduğu hâlde bekliyorlar. Hiç hareket yok.
Biraz sonra Hacerü’l- Esved’in önündeki kırmızı çizginin öbür ucundaki merdiven başında bir zât belirdi.
Kâbe’ye doğru geliyordu...
Herkesten 40-50 cm daha uzunca idi.
Yürüdükçe yol açılıyor, sonra kapanıyordu...
Ay yüzlü, ceylan gözlü, kirpikleri kıvrık ve hançerîydi.
Ömrüm boyunca kadın olsun erkek olsun böylesi bir güzel yüz görmemiştim.
Kâbe Kapısı önünde 2-3 metre çapında bir boşluk vardı.
Oraya kadar geldi ve:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i soran kimdi?” buyurdu. Sessizlik oldu...
Sonra ben: “Benim, Efendim!” dedim.
“Tanıyor musun?” buyurdu.
“Evet, ama burada yok Efendim.” dedim.
“Ben ashabın Alî’si ve Ulusuyum, sorunu bana sor!” buyurdu.
Ben de her zamanki el kol hareketim de dahil: “Efendim, uğraşıyoruz, çabalıyoruz ama olmuyor!” dedim.
İmâm-ı Alî (kerremullahi veche): “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize ibâdet ettirirdi...” buyurdu.
Ben ise: “Efendim, biz de ibâdet ediyoruz, elimizden geleni yapıyoruz ama olmuyor!” dedim.
Bu konuşmalar sırasında Hicr-i İsmail hızasına gelmiştik.
İmâm-ı Alî (kerremullahi veche) efendimiz, Hicr-i İsmail Kapısında durup sağ elinin işâret parmağı ile Rükn-i Yemânî Köşesinin önündeki alanı işaret edince orası açıldı, boşaldı ve aydınlandı.
“Şurada; İlim, İrade ve AHLÂK üzerine ibâdet ettirirdi!...” buyurdu.
Günlerce düşündüm bu hususu.
Sonraki zaman içinde neden 4 lü sistemde değilde 3 lü diye düşünüyordum.
Ve “AHLÂK nedir?” diye takılmıştım.
Bir davranış, ne zaman gerçekten AHLÂK hâline gelirdi...
Bir zaman sonra imâm-ı Alî (kerremullahi veche) efendimiz: “AHLÂK; İdrak ve İştirâktir!” buyurdu.
Bendeniz, İmâm-ı Alî (kerremullahi veche)’den bâde almış âşıklardanım...
Meşrebim Muhammedî, Aşkım Şahî’dir.
Aşk şarabım, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, kadehim (bâdem) Alîyyü’l-Murtaza (kerremullahi veche) dendir.
Neticede 4 lü sistem yerine oturdu.
İlim-İrade-İdrak-İştirak...
İlimsiz-İradesiz-İdraksiz-İştiraksiz bir ibâdet ve itâat olur mu?
Kul İhvÂNi
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 9&start=25