DÜŞünüYORUM - LUYORSUN
Gönderilme zamanı: 05 Ağu 2007, 03:29
Düşünüyorum, o halde varım demiş ya Rene Descartes..
Düşünüyorum sözü bana düş yorumlamayı, rüyanın tabir edilmesini çağrıştırıyor.
Öyle düşününce aklıma bir hadis geliyor,
İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar
Bizler uykuda isek;
aslında burada bizler demek ne kadar doğrudur
Çünkü şu an uykuda isem gördüklerim düşüncemden ibarettir.
Öyle demiyor mu Mevlana;
Sen bir düşünceden ibaretsin, gül düşünür gülistan, diken düşünür dikenlik olursun.
O zaman şöyle sormalıyım;
şu an uykuda isem ve var olmak denilen olgu da bu rüyamı yorumlayış biçimim ise;
Gerçekte var mıyım ?
Var isem;
Bu, şu anki halimle var olduğum anlamına gelmez.
Uykudan uyanmalıyım ki gerçek varlığımı müşahede edebileyim.
Tin Suresinde Allah (cc) buyuruyor ki;
4. Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
5. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.
O halde şu an aşağıların en aşağısındayım demek ki dikenlikteyim, bütün sızlanmalarım, sıkıntılarım bu yüzden.
Öldüğümde ise bu uyku bitecek.
O en güzel şekildeki yaradılışıma döneceğim.
O zaman göreceğim ben, şimdiki ben olmayacak.
Çünkü o zaman gülistan içinde olacağım
(Öyle olunca da bir rüyadan dolayı bu kadar sızlanmayı, bu isyanları nasıl mazur gösterebilirim?)
Yok isem;
O halde bu rüyayı gören kim..?
..
Çocukluğum köyde geçti. O zamanlar köydeki birçok aile reisi gibi babam da çalışmak için büyük şehirlere gider ve aylarca dönmezdi.
Bu dönemlerde babamı çok özlerdim. Çünkü O varken asla can sıkıntısı çekmezdim.
Evimiz dolar taşardı Babam (rahmetli) çok hoş sohbet bir insandı.
Onun yokluğunda sohbetlerini, birlikte geçirdiğimiz anları düşündüğümde mutlu olurdum Ama genel de mutsuz düşüncelerim ağır basardı.
Hani bir şarkı var ya,
Gurbete giden döner mi dönmez mi belli değil bilirim
Ben bir kara ağaç gölgesi buldum cebimde ümitlerim,
misali ben de bahçemizin derinliklerinde ağaçların altına uzanır, gökyüzüne bakarak bazen ümitle, hasretle
bazen de Ya babama bir şey olursa korkusuyla babamı düşünürdüm.
Beni korkutan bu düşünceleri hiç aklıma getirmek istemezdim.
Ama istemesem de düşünceler kendi kendine şekilleniyordu kafamda.
Bu yüzden de;
Bir yandan ayrılığı bitirip babama kavuşmak için ZAMAN ı
diğer yandan istemediğim halde aklıma giren korkularımdan kurtulabilmek için DÜŞÜNCE yi
kontrol etmenin bir yolu yok mudur diye düşünürdüm
Ama düşünce öncelikliydi tabi ki Çünkü zaman da bir düşünce değil miydi sonuçta.?
Ne diyor Mevlana;
Bu ikilik şaşı gözün görüşüdür, yoksa dün bugündür, bugün de dün.
Einstein ne diyor;
Zaman maddenin dışında var olamaz ve zamanın geçişi maddelerdeki değişmelerle ölçülür.
Onun için geçmiş, şimdi ve gelecek bir yanılgıdır ama vazgeçilmez ve zorunludur.
Geçmiş, şimdi ve gelecek bir yanılgıdır da tek yanılgı o olsa;
Hologram Bir Dünyada mı Yaşıyoruz?
Dünyanın en ünlü bilim dergilerinden biri olan New Scientist adlı dergi,
27 Nisan 2002 tarihindeki kapak konusunda, okuyucularına önemli bir bilimsel gelişmeyi aktarmıştır.
J. R. Minkel tarafından kaleme alınan makale Sahte Evren başlığı altında ve
Neden Hepimiz Bir Hologramın İçinde Yaşıyoruz? kapak yazısı ile yayınlanmıştır.
Bu makalede açıklanan bilimsel tespiti şu şekilde özetleyebiliriz:
Dünyayı bir ışık demeti olarak algılıyoruz, bu yüzden de bu algılara bakarak maddeyi mutlak gerçek zannetmek
büyük bir yanılgı olacaktır.
New Scientist, bilim adamı-yazar J. R. Minkelin bu önemli konu ile ilgili şu itirafına yer vermiştir:
Şu an bir dergi tutuyorsunuz, bunu katı bir madde olarak algılıyorsunuz ve siz bunun evrende bağımsız bir şekilde var olduğunu görüyorsunuz. Etrafınızdaki objeler de aynı şekilde, belki bir fincan kahve ya da bir bilgisayar, hepsi dışarıda gerçekmiş gibi görünüyor. Ama hepsi yalnızca bir hayal.
Derginin aynı sayısındaki bir başka makale;
Bilimsel Dergiler, Filmlerde İşlenen Simülasyon Dünya Senaryolarının, Gerçek Hayat İçin de Mümkün Olabileceğini İfade Ediyorlar
Dünyaca ünlü bilim dergisi New Scientistin 27 Temmuz 2002 tarihli sayısında da
Hayat bir programdır, o zaman silindiniz başlığıyla yayınlanan makalesinde Micheal Brooks, Matrix filmindeki gibi, simülasyon bir dünya içinde yaşıyor olabileceğimiz ihtimalini, şu sözlerle gündeme getiriyor: Matrix IIyi beklemenize gerek yok. Zaten dev bir bilgisayar simülasyonu içinde yaşıyor olabilirsiniz
Elbette ki The Matrix filminin gerçek olmadığını düşündünüz. Çünkü sadece öyle düşünmeniz istendi.
Çık bakalım şimdi işin içinden. Zaman yanılgıdır derken maddenin dolayısıyla evrenin de bir hayal olduğu ortaya çıktı.
Gerçi bunun böyle olduğunu bilenler asırlar öncesinden söylüyorlar ama bizimkilerin söyledikleri çok makbul olmuyor da,
elin adamı bizden aldığını bize satıyor
Neyse nerde kalmıştım.
Zaman bir yanılgı ise önce düşünceyi kontrol etmeliydi. İstemesem de aklıma gelen düşünceler
Kim getiriyor bunları aklıma ?
diye düşündüğümde;
Cevap kolaydı Allah derdim
Neden ? diye sorduğumda ise;
bunun cevabını o kadar kolay veremezdim.
Ama Allah tüm soruların cevabını biliyordu Biliyordu da Onu nasıl bulmalı da cevapları almalıydı..?
Gökyüzünde bulutların arkasında hayal ederdim Allahı veya gökyüzünün de ardında.
Ama sonuçta oralarda bir yerlerdeydi işte Beni görüyordu ama ben Onu görmüyordum.
Kim bilir ne düşünüyor benim hakkımda derdim. Acaba ben mutsuzken bana nasıl bakıyordu,
belki de bulunduğu yerden için için gülüyordu bana eğleniyordu benimle Bunun için mi yaratmıştı beni ?
Kızardım o zaman Kendi kendime söylenirdim. Böyle yapmakla eline ne geçiyordu sanki..?
Kör şeytana kış kış de Diye öğretmişlerdi büyüklerimiz Ben de öyle yapardım.
Öyle yapardım da öyle yapmakla bitmiyordu ki her şey.
Yukarıdan cevap gelmemesine içerlerdim.
Keşke o zamanlar görseydim de anlasaydım Halil Cibran ın sesini sesim sanarak demekle ne anlattığını..
Dostum,
Sen ve ben
Hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
Ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
Ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşçasına.
Düşünerek, okuyarak, konuşarak günden güne bazı cevaplar bulurken,
bir yandan da yeni sorular gelirdi önüme.
Tıkanmalar Geciken cevaplar ya da sorgusuz sualsiz kabullere dayalı cevaplar.
Hepimizin vardır bu türlü duyduğu şeyler.
Mesela;
Geceleri tırnak kesme derlerdi, neden..?
Günah çünkü.
-Ama neden günah?
-Sus çarpılırsın.
Buna benzer korkuya dayalı öğretiler. Sus, sorma, günah E tamam da susmakla bitse iş.
İçimdeki sesi nasıl susturacağım ki Ben zaten onun cevabını arıyorum..
Bu da çok sabırsız ve öfkeli biri yapmaya başlamıştı beni.
O yüzden ne zaman sıkıntılı olsam hem kendime hem Allaha kızardım.
Yakın zamana kadar da bunu içimden atabilmiş değildim..
Bakara Suresi 216 ayetinde
Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır.
Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz
diye buyuruyor Allah (cc).
Evet ben de kıt aklımla bilemedim aslında sıkıntının ardında ne nimetler olduğunu.
Alıntıdır kaynak Halim Kök.....
Düşünüyorum sözü bana düş yorumlamayı, rüyanın tabir edilmesini çağrıştırıyor.
Öyle düşününce aklıma bir hadis geliyor,
İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar
Bizler uykuda isek;
aslında burada bizler demek ne kadar doğrudur
Çünkü şu an uykuda isem gördüklerim düşüncemden ibarettir.
Öyle demiyor mu Mevlana;
Sen bir düşünceden ibaretsin, gül düşünür gülistan, diken düşünür dikenlik olursun.
O zaman şöyle sormalıyım;
şu an uykuda isem ve var olmak denilen olgu da bu rüyamı yorumlayış biçimim ise;
Gerçekte var mıyım ?
Var isem;
Bu, şu anki halimle var olduğum anlamına gelmez.
Uykudan uyanmalıyım ki gerçek varlığımı müşahede edebileyim.
Tin Suresinde Allah (cc) buyuruyor ki;
4. Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
5. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.
O halde şu an aşağıların en aşağısındayım demek ki dikenlikteyim, bütün sızlanmalarım, sıkıntılarım bu yüzden.
Öldüğümde ise bu uyku bitecek.
O en güzel şekildeki yaradılışıma döneceğim.
O zaman göreceğim ben, şimdiki ben olmayacak.
Çünkü o zaman gülistan içinde olacağım
(Öyle olunca da bir rüyadan dolayı bu kadar sızlanmayı, bu isyanları nasıl mazur gösterebilirim?)
Yok isem;
O halde bu rüyayı gören kim..?
..
Çocukluğum köyde geçti. O zamanlar köydeki birçok aile reisi gibi babam da çalışmak için büyük şehirlere gider ve aylarca dönmezdi.
Bu dönemlerde babamı çok özlerdim. Çünkü O varken asla can sıkıntısı çekmezdim.
Evimiz dolar taşardı Babam (rahmetli) çok hoş sohbet bir insandı.
Onun yokluğunda sohbetlerini, birlikte geçirdiğimiz anları düşündüğümde mutlu olurdum Ama genel de mutsuz düşüncelerim ağır basardı.
Hani bir şarkı var ya,
Gurbete giden döner mi dönmez mi belli değil bilirim
Ben bir kara ağaç gölgesi buldum cebimde ümitlerim,
misali ben de bahçemizin derinliklerinde ağaçların altına uzanır, gökyüzüne bakarak bazen ümitle, hasretle
bazen de Ya babama bir şey olursa korkusuyla babamı düşünürdüm.
Beni korkutan bu düşünceleri hiç aklıma getirmek istemezdim.
Ama istemesem de düşünceler kendi kendine şekilleniyordu kafamda.
Bu yüzden de;
Bir yandan ayrılığı bitirip babama kavuşmak için ZAMAN ı
diğer yandan istemediğim halde aklıma giren korkularımdan kurtulabilmek için DÜŞÜNCE yi
kontrol etmenin bir yolu yok mudur diye düşünürdüm
Ama düşünce öncelikliydi tabi ki Çünkü zaman da bir düşünce değil miydi sonuçta.?
Ne diyor Mevlana;
Bu ikilik şaşı gözün görüşüdür, yoksa dün bugündür, bugün de dün.
Einstein ne diyor;
Zaman maddenin dışında var olamaz ve zamanın geçişi maddelerdeki değişmelerle ölçülür.
Onun için geçmiş, şimdi ve gelecek bir yanılgıdır ama vazgeçilmez ve zorunludur.
Geçmiş, şimdi ve gelecek bir yanılgıdır da tek yanılgı o olsa;
Hologram Bir Dünyada mı Yaşıyoruz?
Dünyanın en ünlü bilim dergilerinden biri olan New Scientist adlı dergi,
27 Nisan 2002 tarihindeki kapak konusunda, okuyucularına önemli bir bilimsel gelişmeyi aktarmıştır.
J. R. Minkel tarafından kaleme alınan makale Sahte Evren başlığı altında ve
Neden Hepimiz Bir Hologramın İçinde Yaşıyoruz? kapak yazısı ile yayınlanmıştır.
Bu makalede açıklanan bilimsel tespiti şu şekilde özetleyebiliriz:
Dünyayı bir ışık demeti olarak algılıyoruz, bu yüzden de bu algılara bakarak maddeyi mutlak gerçek zannetmek
büyük bir yanılgı olacaktır.
New Scientist, bilim adamı-yazar J. R. Minkelin bu önemli konu ile ilgili şu itirafına yer vermiştir:
Şu an bir dergi tutuyorsunuz, bunu katı bir madde olarak algılıyorsunuz ve siz bunun evrende bağımsız bir şekilde var olduğunu görüyorsunuz. Etrafınızdaki objeler de aynı şekilde, belki bir fincan kahve ya da bir bilgisayar, hepsi dışarıda gerçekmiş gibi görünüyor. Ama hepsi yalnızca bir hayal.
Derginin aynı sayısındaki bir başka makale;
Bilimsel Dergiler, Filmlerde İşlenen Simülasyon Dünya Senaryolarının, Gerçek Hayat İçin de Mümkün Olabileceğini İfade Ediyorlar
Dünyaca ünlü bilim dergisi New Scientistin 27 Temmuz 2002 tarihli sayısında da
Hayat bir programdır, o zaman silindiniz başlığıyla yayınlanan makalesinde Micheal Brooks, Matrix filmindeki gibi, simülasyon bir dünya içinde yaşıyor olabileceğimiz ihtimalini, şu sözlerle gündeme getiriyor: Matrix IIyi beklemenize gerek yok. Zaten dev bir bilgisayar simülasyonu içinde yaşıyor olabilirsiniz
Elbette ki The Matrix filminin gerçek olmadığını düşündünüz. Çünkü sadece öyle düşünmeniz istendi.
Çık bakalım şimdi işin içinden. Zaman yanılgıdır derken maddenin dolayısıyla evrenin de bir hayal olduğu ortaya çıktı.
Gerçi bunun böyle olduğunu bilenler asırlar öncesinden söylüyorlar ama bizimkilerin söyledikleri çok makbul olmuyor da,
elin adamı bizden aldığını bize satıyor
Neyse nerde kalmıştım.
Zaman bir yanılgı ise önce düşünceyi kontrol etmeliydi. İstemesem de aklıma gelen düşünceler
Kim getiriyor bunları aklıma ?
diye düşündüğümde;
Cevap kolaydı Allah derdim
Neden ? diye sorduğumda ise;
bunun cevabını o kadar kolay veremezdim.
Ama Allah tüm soruların cevabını biliyordu Biliyordu da Onu nasıl bulmalı da cevapları almalıydı..?
Gökyüzünde bulutların arkasında hayal ederdim Allahı veya gökyüzünün de ardında.
Ama sonuçta oralarda bir yerlerdeydi işte Beni görüyordu ama ben Onu görmüyordum.
Kim bilir ne düşünüyor benim hakkımda derdim. Acaba ben mutsuzken bana nasıl bakıyordu,
belki de bulunduğu yerden için için gülüyordu bana eğleniyordu benimle Bunun için mi yaratmıştı beni ?
Kızardım o zaman Kendi kendime söylenirdim. Böyle yapmakla eline ne geçiyordu sanki..?
Kör şeytana kış kış de Diye öğretmişlerdi büyüklerimiz Ben de öyle yapardım.
Öyle yapardım da öyle yapmakla bitmiyordu ki her şey.
Yukarıdan cevap gelmemesine içerlerdim.
Keşke o zamanlar görseydim de anlasaydım Halil Cibran ın sesini sesim sanarak demekle ne anlattığını..
Dostum,
Sen ve ben
Hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
Ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
Ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşçasına.
Düşünerek, okuyarak, konuşarak günden güne bazı cevaplar bulurken,
bir yandan da yeni sorular gelirdi önüme.
Tıkanmalar Geciken cevaplar ya da sorgusuz sualsiz kabullere dayalı cevaplar.
Hepimizin vardır bu türlü duyduğu şeyler.
Mesela;
Geceleri tırnak kesme derlerdi, neden..?
Günah çünkü.
-Ama neden günah?
-Sus çarpılırsın.
Buna benzer korkuya dayalı öğretiler. Sus, sorma, günah E tamam da susmakla bitse iş.
İçimdeki sesi nasıl susturacağım ki Ben zaten onun cevabını arıyorum..
Bu da çok sabırsız ve öfkeli biri yapmaya başlamıştı beni.
O yüzden ne zaman sıkıntılı olsam hem kendime hem Allaha kızardım.
Yakın zamana kadar da bunu içimden atabilmiş değildim..
Bakara Suresi 216 ayetinde
Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır.
Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz
diye buyuruyor Allah (cc).
Evet ben de kıt aklımla bilemedim aslında sıkıntının ardında ne nimetler olduğunu.
Alıntıdır kaynak Halim Kök.....