ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK İSTİYORUM!!!

Cevapla
mukarreb
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00

ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK İSTİYORUM!!!

Mesaj gönderen mukarreb »

Resim

"ÖLMEDEN EVVEL ÖL!"-MEK İSTİYORUM!!!

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi tüm dostların üzerine olsun. Geçenlerde bir gece, ilk kez rüyada olduğumun idrakiyle bir rüya gördüm. Neresi olduğunu bilemediğim bir şehirdeydim. İçimden bir ses: "Haydi seyret! Rüyadasın, şu an gördüklerinle uyanıkken gördüğün arasında fark var mı, bak!." diyordu. Evet, şehre yukarıdan bakıyordum. Yüksek binalar, parklar, caddeler... Hepsi uyanıkken görüldüğü gibiydi. Sonra, dar bir sokaktan geçtim, orada balkonunu yıkayan bir kadının sıçrattığı su başıma geldi. Suyun soğukluğu ve şiddetini çok net hissettim. Sonra rüyamı uyanmış gibi en büyük abim İsmail'e heyecanla anlatıyordum. "Abi, vallahi ilk kez rüyada olduğumu bilerek, rüya gördüm ve gördüklerimle yaşadığımız dünya arasında fark yok. Biz dünyada uykudayız. Dünya hayatı da bir rüya..İnan, başıma sıçrayan su tanesinin soğukluğunu hala hissediyorum!." derken yatağımda uyandım. Sabah ezânı okunuyordu. Rüya içinde rüyaymış meğer gördüklerim. Rüya içinde rüyadan, sürekli görmekte olduğumuz dünya rüyasına geri döndüm. Bu rüyadan da uyanmalı dedim kendi kendime... Çünkü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu konuda uyarıyordu bizleri hadisleriyle. "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar." ve ekliyordu, "Ölmeden evvel ölünüz!!" Yani, Azrâil sizi uyandırmazdan evvel uyanınız!!.

Mevlânâ’da: "Dünya, uykuda olanın gördüğü rüyadır." der. “Bu kadar rüya, bu kadar gaflet yetmedi mi artık?” dedim nefsime. Bilip, erememek, arayıp, bulamamak, GAFLET ÇARKI içinde bir hamster gibi dönüp durmak bana ezâ veriyor artık. Ya Rab!!!! Nasıl uyanmalı?. Hakikate nasıl ermeli? Ölmezden evvvel nasıl ölmeli??
“Önce, ölünün halini bir tefekkür edeyim, ona bakarak ölmeden evvel ölenin halini belki biraz olsun anlayabilirim!” dedim. Ölü nasıldır? Ölü dünyadan boşanmıştır, âhiretle nişanlıdır artık. Dünyanın nikah öncesi kendisine verdiği her şeyi, mehrini ona iâde etmiştir, dünyanın her türlü süsünden soyunmuş, mânâ gömleğini (Kefen) giymiştir.Lakap, ünvan, makam, şan ve şöhreti terkedip, mânâya yürümüştür artık.Tepkisiz ve tedbirsizdir. Ölü yıkayıcısının eline teslim olmuş, o nereye çevirirse oraya dönmektedir. Sövene dilsiz, vurana elsizdir. Bedenen bu dünyadadır ama uyanmıştır, mânâ âlemini seyretmektedir artık. “Zengin oldun!” desen sevinmez.. “Yoksul düştün!” desen üzülmez. Alanı da vereni de görmüş, mülkün gerçek sahibine şâhid olmuştur artık. Düşman da birdir, dost da ölü için!. Zıtlıklar cem’ olmuştur artık, tevhidi yaşamaktadır.

İşte dedim, ölmeden evvel ölende böyledir herhalde. Ölen, ölü yıkayıcısına, ölmezden evvel ölende Allah'ına teslim olmuştur. O nereye çevirirse, oraya döner. İsteği, talebi hep Allah'ın onun için istediği, takdir ettiği olmuştur. Başına gelen herşeyi lütuf olarak görür, yansa da tütmez!..Tedbir ve tepkiyi terketmiş, her işini dilediği gibi iş gören Mevlâ’sına teslim etmiştir. Gönlünde Rabbinden gayrısı yoktur. Onun için madde-mânâ , evvel-âhir, zâhir-bâtın ayrımı kalmamıştır. Tevhid Ehli olmuştur. Her yerde Hakkın vechini müşâhede etmektedir. O Rabbiyle HEP olmuş bir HİÇ'tir. Ölü toprak kabirde, O ise yine topraktan yaratılmış beden kabrinde yaşamaktadır.

Söylemesi ne kadar kolay, fakat erişilmesi, yaşanılması ne zor bir hâl, ölmeden evvel ölme hâli. Tabii, bu sadece benim kısır teffekkürümün sonucunda düşündüklerim. Bunun aslını ancak, bu hâle vasıl olanlar bilir. Yine, gönlümde yükselen sorular, nasıl ererim Yâ Rabb!! Ölmeden evvel nasıl ölürüm Yarabb!!Hep, bu nasılı düşünüyorum, dolmuşta giderken, yemek yaparken, bulaşık yıkarken. Bu rüyadan uyanmalı, çile bitmeli artık... “Rüyamda, niçin abim İsmail'i gördüm?” dedim, kendi kendime... Belki de “İsmâil” isminde bir mânâ var, cevap belki de onda gizli. Yunus'un bir ilâhisinde Hz. İsmâil'in adının geçtiği mısra geldi aklıma. Onu mırıldanmaya başladım, ipucu arar gibi...

"İsmâil'im, Hak Yoluna
Canımı kurbÂN eylerem!.
"

İçim yandı, bir küçük dünyalık için saatlerce çalışıp, didiniyorsun. Bir tostu bile bedelini ödemeden yiyemiyorsun da , Allah'a ermenin niçin bu kadar kolay olabileceğini düşünüyorsun. Bir âlim zât diyordu: "Allah kendini ucuza vermez!." Şemseddin YEŞİL Efendi de bir kitabında: "Allah'ın mahrem dairesine belâsız, sabırsız girilmez!." diyordu.
Bu yolda, neyini verebirsin??. Herşeyin gerçek sahibi O!. Bizler sadece emânetçiyiz ama, öyle zaman olur ki o emâneti sahibine vermek nefse çok ağır gelir. Hz.İsmâil, hiç tereddütsüz başını vermeye hazırdı, sırf Allah için. Sen, Allah için ne verdin?. Neyi terkettin? Geceleri bir saat uykunu bile terkedemedin...

Hz.İbrahim, Nemrut'un ateşine düştüğünde yardıma gelen Cebrâil'i bile kabul etmeyip: "Allahım bana yeter!." dedi. Sen dünyevi bir sorunun içine düştüğünde Hz.İbrahim gibi diyebiyor musun? "Allahım bana yeter! " diye.. Veya ağzında bir yudum su ile Nemrut'un ateşini söndürmeye giden karınca gibi, zulme uğramış bir mazluma bir sözle de olsa yardım edip, safını belli edebiliyor musun??

Ya da Hz. Ali kerremullahi veche gibi, etrafı öfkeli müşriklerle dolu bir evde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yatağına yatıp, uyuyabilecek kadar teslim olabildin mi, güvenebildin mi Rabbine??.

Bir de Ayşe Şasa Hanım geliyor aklıma. O bir akıl hastanesinin önünden geçerken: "Allahım, hakikati bulmam için yolumun bu hastaneden geçmesi gerekiyorsa razıyım!." diyordu. Sonrasında, şizofreni teşhisiyle, yolu o hastaneden geçiyordu, uzun başarısız tedâviler ve sonrasında Arabî'nin Füsusu’l- Hikemiyle gelen şifâ ve erişilen Hakikat ... Ve yine soruyorum kendime. Hak ve hakikat yolunda aklını fedâ edebilir misin?? Verecek cevâbım yok, reklamlardaki küçük bir çocuğun sözü geliyor aklıma cevap olarak sadece: "Çok çalışmam gerek Anne, çooookk!.."

Bu yazımda dahil olmak üzere, bu güne kadar yazdıklarım sadece hakikatten rivâyetlerdi. Eğer Hakikati kıl ucu kadar müşâhade edebilmiş olsaydım, ne söyleyecek dil, ne yazacak el kalırdı ortada...O yüzden Hakikate erenler: "Söyleyen bilmez, bilen söylemez!. " demiştir. Eğer, bir gün hakikate ermek nasib olursa, ve Yüce Rabbim Yunus Emre'ye bağışladığı o koskoca hakikat sırlarını bir mısrayla gizleme yeteneğini bize de bahşederse inşallah, belki biz de bir mısra yazabiliriz:

"Ete kemiğe büründüm,
Yunus Diye Göründüm!.
" diye...

Selâm ve dua ile....

Mukarreb


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mutü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK İSTİYORUM!!!

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Kardeşimiz Mukarreb gönlünüzdan gelerek yazmış olduğunuz yazıyı zevkle okudum. Yakazanız sizi nerelere getirmiş hamdolsun, bu şekilde tefekkür etmeniz çok güzel olmuş. Allah razı olsun çok güzel açıklamışsınız. Hasbî Hizmetlerinizin devamını dileriz. Munir Derman hocamızın bir sohbeti vardı, onu hatırlattın şimdi bana, hani Selman-i Farisi hz. ile ilgili. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selleme bir gün bir adamcağız misafir gelir, Sahabe onu hiç görmemistir, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellemde uzun süre kalır ve orada vefat eder, daha sonra bu adamı kim gasl edecek diye kararlaştırılırken en son: "Bunu yapsa yapsa Selman yapar!" demiş Resul-i Ekrem ve görevi ona vermiş. Selman-i Farisi içeri girip cesedi yıkarken cesedin bevl kısımlarına geldiğinde cesed birden elinden yakalamış: "Selman ben demis diriyim neden dokunuyorsun bana!" demis ve şu âyet-i kerimeyi okumuş ve yatmış yine ölü gibi hemen:

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ

Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât(emvâtun), bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûn(teş’urûne):
Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında olmazsınız.


Selman-i Farisi dışarı yüzü bembeyaz çıkmış odadan. Bu mesele ölü gibi olup sağa sola dönseler de El-Hayy esması ile HAYY'lar mübârekler. Yani uyanıklar senin yazında dedigin gibi...

Es Selâm ve Sevgiyle
garibAN


"Şu karşıda kurumuş yerde yatan arkadaşımızdan sorun!”dediler.
“ Bu Kuru bir küçük ağaç! Evvelce kesilmiş! ” dedim.
“Evet doğrudur!”
Fakat ÖLÜler vardır dâima onlar DİRİdir.
DİRİ görünenler vardır
onlar hakiki ÖLÜdürler.
Sen git-sor, görürsün!” dediler. [M.Derman (k.s), Kuru Kütük]

Resim
Kullanıcı avatarı
YA HAY
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 70
Kayıt: 18 Eyl 2011, 08:15

Re: ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK İSTİYORUM!!!

Mesaj gönderen YA HAY »

Ne güzel dile geliyor arayış içinde olanların kelamları...acizane bu fakirin hissettiklerini paylaşmak istedik....

Tevhid Ehli olmuştur. Her yerde Hakkın vechini müşâhede etmektedir. O Rabbiyle HEP olmuş bir HİÇ'tir. Ölü toprak kabirde, O ise yine topraktan yaratılmış beden kabrinde yaşamaktadır.

Allah; Sem'î'dir (en iyi işiten), Basîr'dir (en iyi gören) dir ayetleri gözlerimizin önünde iken biz halen en büyük hırsız en büyük gaspçı olarak bu alemde dim dik ayakta durmaktayız; Zül celal vel ikram olanın fill ve sıfatlarını gasp eden insandan başka bir hırsız göremedik bu alemde... tevhid edip birleyebilsem acizane; tevhid basamağından Aşk basamağına bir sıçrayabilsem acizane belki ozaman gerçekten doğabilirim hakikatin kucağında...aşk ile sevebilsem beni ben yapabileni, aşk ile kul olabilsem zül celale....bir olanla bir olabilsem acizane....

Söylemesi ne kadar kolay, fakat erişilmesi, yaşanılması ne zor bir hâl, ölmeden evvel ölme hâli. Tabii, bu sadece benim kısır teffekkürümün sonucunda düşündüklerim. Bunun aslını ancak, bu hâle vasıl olanlar bilir. Yine, gönlümde yükselen sorular, nasıl ererim Yâ Rabb!! Ölmeden evvel nasıl ölürüm Yarabb!!Hep, bu nasılı düşünüyorum, dolmuşta giderken, yemek yaparken, bulaşık yıkarken. Bu rüyadan uyanmalı, çile bitmeli artık... “Rüyamda, niçin abim İsmail'i gördüm?” dedim, kendi kendime... Belki de “İsmâil” isminde bir mânâ var, cevap belki de onda gizli. Yunus'un bir ilâhisinde Hz. İsmâil'in adının geçtiği mısra geldi aklıma. Onu mırıldanmaya başladım, ipucu arar gibi...

"İsmâil'im, Hak Yoluna
Canımı kurbÂN eylerem!."


Rüya dedik oyun dedik bu aleme ve hala Nedir vazgeçemediğimiz diye düşünüyoruz acizane...İsmail canını vermeye kalkıştı, ya biz diyoruz...peki kim kime neyi veriyor acaba...Mülk Allahındır derken ayet; can nasıl benim olur, nasıl benim olurda O nu sahibine kurban ederim, acizane ben ancak bana ait olanı kurban edebilirim, komşunun koyununu kurban edemem, ancak kendi koyunumu kurban edebilirim; düşünüyor bu fakir, ya alllah öyle ise bu canı nasıl kurban etti İsmail...buradan acizane o canın sahibini kimin mülkü olduğunu idrak etmektenmi geçiyor acaba bu cevap....çünkü Allah resulu “Nefsim yed-i kudretinde olan Rabbime yemin olsun ki, beni canınızdan, malınızdan, çocuklarınızdan ve herkesten daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” buyuruyor...hala bir ben bir malım bir çocuğum var vs vs vsss var...hadid suresinde evvel o ahir o zahir o batın derken; bende hala ne benler var.....sonrada bu bende olanlardan vazgeçmem gerekiyor....mülk kimin ki neyden vazgeçiyorum acizane....


Bir âlim zât diyordu: "Allah kendini ucuza vermez!."

Kulumu sevdim mi gözünden gören, dilinden söyleyen, kulağından duyan, elinden işleyen ben olurum. Ben kulumun diyeti olurum diyor Allah zül celal....fiil sıfat zat kimin....bu garip kul acizane gasp ettiği fiilleri sıfatları sahibine verdiği zaman, ben demekten benim demekten vazgeçtiği zaman herşeyi sahibine verdiği zaman acizane elinde birşeyi kalmadığı zaman sahip olduğu tek şey hak ve hakikati olduğu zaman acizane sahibi elbet sahip çıkar, elbet öder diyetini diyoruz acizane.... Allah’ın verdiği sözlerde aslâ değişme yoktur.” (Yunus: 64)


Hz.İbrahim, Nemrut'un ateşine düştüğünde yardıma gelen Cebrâil'i bile kabul etmeyip: "Allahım bana yeter!." dedi.

İsmaili gözden çıkarttı ibrahim...ibrahim olmak; ismail olup canı vermekten ve o canı sahibine kurban değil iade etmekten geçiyor belkide acizane...beden elbisesinde görünen kim acaba; konuşan kim duyan kim...şah damarımdan yakın olan kim“Biz insana şah damarından daha yakınız.” buyuruyor. (Kaf: 16)...her zerrenin nuru olan kim“Allah göklerin ve yerin nûrudur.” (Nur: 35)...varlığına muhtaç bir tecelli iken bu beden, ayşe emine fatma mehmet vs vssss isimleri altında kayda alan kim duyan kim bilen kim....kulihvani hocamın acizane sıfır noktası vardı....o noktanın altı dondurur üstü yakarmış....o nokta; BE nin altındaki noktayı idrak etsek Allah bize yeter diyebilirmiyiz acizane.. “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir.” (Nisâ: 79) diyor..bunu bir idrak etsem bir anlasam O sıfır noktasına varır mıyız acaba..aklım neler neler ister, neler umar; gönle indiğimde samanlık seyran bu kula...miraç gönlün bildiğini akla idrak ettirmektir diyebilirmiyiz acizane....akıl gönle secde etse Allah bana yeter diyebilirmiyiz acaba....O ateş gayrılık ateşi olabilirmi acep...o ateşe atılmadan gül bahçesine erilemiyormu acep...


Ya da Hz. Ali kerremullahi veche gibi, etrafı öfkeli müşriklerle dolu bir evde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yatağına yatıp, uyuyabilecek kadar teslim olabildin mi, güvenebildin mi Rabbine??.

Mekke’nin fethedildiği gün, efendimiz Hz Ali’ye çık omzuma indir o putu ya Ali, buyuruyor...demekki Muhammedsiz inmiyor putlar..Muhammedi bir destek olmadan yıkılmıyor inmiyor putlar acizane...Efendimizin izah ettiği anlatmaya idrak ettirmeye çalıştığını kaç sahabe anladı kimbilir...Ali nin kör kuyuya söyledikleri neydi acep...Fatıma geldiğinde neden ayağa kalkarmış acaba Allah Resulu...Ali ve Fatımanın idrak ettiği paylaştığı şey neydi acizane...neyi anladıki Ali şeksiz şüphesiz yattı o yatağa... “İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiç bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.” (Yunus: 62)


Eğer, bir gün hakikate ermek nasib olursa, ve Yüce Rabbim Yunus Emre'ye bağışladığı o koskoca hakikat sırlarını bir mısrayla gizleme yeteneğini bize de bahşederse inşallah, belki biz de bir mısra yazabiliriz:
"Ete kemiğe büründüm, Yunus Diye Göründüm!." diye...


Yıkılası İlahlar ve putlar..acizane küçükken Allah ne acaba diye düşünürdük; derdi neydide bizi yaratmış ordan biyerden seyrediyor, sevap günah yazdırıyor meleklerine ve sonra bizi ya cennete ya cehenneme atacak derdik acizane....hep O na iyi görünmeye çalışır sevap işlemeye çalışırdık neden çünki cennet vardı işin ucunda... hep bir ticaret vardı acizane..bir Allah bir ben vardım, O beni izler hesap yapardı...İhlas suresine ne kadar zıtmış oysa bu düşünceler...Ahad olan, doğmamış doğrulmamış derken,
Vahdet içinde bu kesrette milyonlarca ayrı varlık....ete kemiğe bürünüp yunus diye görünen ayşe diye görünen hiç ordan biryerden izlermiydi tecellisini....Kuran ne zaman kitap oldu hayatımızda....her bir ayett nasılda cereyan ediyor hayatımızdada nasıl göremiyor bu aciz kul....“Görmez misin ki, gemiler denizde Allah’ın nimetiyle akıp gider. Böylece size âyetlerini (varlığının delillerini) gösterir.Bunlarda pek sabırlı ve çok şükreden kimseler için âyetler (işaretler) vardır.” (Lokman: 31)
Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön