İmam ALİ (kv) SÖYLEŞİSİ

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

İmam ALİ (kv) SÖYLEŞİSİ

Mesaj gönderen Gul »

İmam ALİ (kv) SÖYLEŞİSi
BAWA MUHYİDDİN (ks)
Tercüme: Barboros Sert

Resim

Ebul’ala: Ali (kv) hakkιnda onun halifelik dönemine ve ALLAH c.c’nun ona bâtιn görüş sιrrι verdiğine dair bir hikaye var. Bir keresinde bir arkadaşι ile yürürlerken diğer bir adamι gördü ve dedi ki: “Bu adam beni öldürecek.” Arkadaşι cevap Verdi: “Ey Resulullah (sav)’in Halifesi, neden onu yakalayιp hapse atmιyorsun?”. Ali (kv)’nin cevabι şu idi: “Eğer onu yakalarsam beni kim öldürecek o zaman?” O, bu adamιn kendisini öldüreceğini biliyordu, fakat bunu bilmesine rağmen onun bunu yapmasιna izin vermeyi murad ediyordu. “Başka kim yapacak ki?” dedi. Bu Allah’ιn muradιna bir çeşit teslimiyettir. Bu hadise , Bawa’nιn Kaza ve Kader hakkιnda daha önce yapmιş olduğu açιklamalara nasιl sιğar bunu açιklaya bilir mi?

Bawa Muhyiddin (k.s): Resulullah (sav)’in kuzeni olan Ali (k.v) hakkιnda başka bir hikaye daha var. Bir gün Resulullah (sav), sahabeleriyle konuşurken , uzun sakallι, yalpalayarak güçlükle yürüyen bir adam yanlarιna yanaştι. Bir bastona dayanιyordu ve bir tavşan gibi hopluyordu. Yaşlι adam Resulullah (sav)’e geldi, ona selamlarιnι sundu ve dedi ki: “Yâ Resulullah, benim hayatιm öyle zor ki. Lütfen beni bağlayan şu düğümü kes at. Ona dayanamιyorum!” dedi..


Resulullah (sav) şefkatli bir şekilde “ Ne oldu? Ne oluyor ?” diye sordu.
Yaşlι adam ona dedi ki: “Ben cennetten kovulmuş birisinin torunuyum. Benim dedem bu dünya halkιnι onlarιn bütün iyi düşünce ve niyetlerini yok ederek zapt etti ve yönetti, bu yüzden ben cennetsel varlιklara ve Allah’a hizmetçilik edenlere saldιrιp onlarι ele geçirmek istedim.
Ordumu bir araya getirdim ve onlara saldιrmak üzere yolda iken, bir gencin beyaz bir at üzerinde geldiğini gördüm. Onun sadece bir bakιşι ile benim bütün kuvvetlerim ve askerlerim anιnda yanιp kül oldular. O sadece küçük bir çocuk idi, fakat atιndan indiği anda ve bana baktιğι an da, ben düşüp kendimden geçtim. O bir şey aldι ve benim iki ayak baş parmaklarιmι sιkιca birbirine bağladι...
Bundan ciğerim titredi, ve bir ceset gibi oldum!
Sonra kιr atιna tιrmandι ve sürüp uzaklaştι. O günden beri ayak parmaklarιmι bağlayan bu düğümü kesmek için bir sürü yol deniyorum, fakat tek bir ipliği dahi kesemedim.

Beni hür bιraka bilecek birisinin arayιşι içerisine düştüm. Büyük varlιklardan bunu arzu hal ettim, fakat hiç birisi bu düğümü nasιl sökeceklerini bilmiyorlardι. Bu uzun bir zamandιr böyle sürdü.
Sonra Âdem (as)’ιn zamanι geldi. Ona gittim ve elemlerimi ona bildirdim, fakat bana dedi ki: “Ben bu düğümü kesemiyorum, sadece onu bağlayan birisi onu kesebilecektir.”
Sonra Nuh (as)’ιn zamanι geldi. Ona gittim ve kendisinden yardιm etmesini arzu ettim, fakat o dedi ki “ Bu düğüm sadece onu bağlayan tarafιndan kesilebilir , başkasι tarafιndan değil.”

Yaşlι adam, her bir Nebî’nin ismini sιra ile sayarak hikayesini Resulullah (sav)’e anlatmaya devam etti.
İdris (as), Yakub (as), ve diğerleri. Sonunda İbrahim (as)’ιn zamanιna geldi ve dedi ki:

“İbrahim (as)’da bana dedi ki: “Üzgünüm, bu düğümü kesemem. Fakat Muhammed (sav) isminde bir peygamber gelecek ki, o son nebi olarak gelecek. Bu düğümü kestirip sonunda serbest bιrakιlacağιn o zamana kadar bu olmayacak.”

“Hatta bu öyle olsa bile” , yaşlι adam devam etti: “Ben azimle her gelen peygambere beni kurtarabileceğini umarak sormaya devam ettim. Fakat hiç birisi yapamadι. Ve böylece, çağlar boyunca, çile çektim. Umutsuzluk içerisinde ağladιm , “Bu Son Nebi ne zaman gelecek ki?” . Bana denildi ki, “ Daha sonraki bir zamanda zuhur edecek, insan’ιn imanι sarsιldιğι ve sallantιda olduğu zaman . "İman azalιp , insan ALLAH’ι unutmaya başladιğι zaman, o zamanda Son Peygamber olarak birisi gelecek. Ondan sonra artιk başka nebi gelmeyecek.”

“Şimdi, ben öyle uzun zamandιr sabιrla bekliyordum ki, ve sadece son zamanlarda birden, önceden haber verilmiş olan son peygamberin geleceği zamandaki, az iman zamanιnι hatιrladιm. Sonra fark ettim ki bu periyod alemde zaten 45 senedir devam ediyordu! Bu yüzden: "Resulullah şimdiye kadar varmιş olmalιydι!" diye düşündüm. Ve sonunda size buldum, ve bana çağlar boyunca elem veren bu düğümden hür olmayι umuyorum.”

Hikayeyi işittikten sonra, Peygamber (sav) sessizce orada oturup bunlarι dinliyor olan sahabelerinden birisiyle konuştu.
Sonra döndü ve yaşlι adama sordu, “Bu çocuğu bir daha hiç gördün mü ?”
“Asla yine görmedim”, dedi yaşlι adam.
“Bu onu ilk ve tek gördüğüm zamandι. Bir daha hiç gözlerim onun üzerine ilişmedi”.
Peygamber (sav) sordu: “Eğer çocuğu tekrar görseydin, onu tanιr mιydιn?”
“Hayιr! Hayιr!” diye nida etti yaşlι adam.
“Onu tekrar görmek istemiyorum! Onu düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor. Lütfen onu buraya getirmeyin.”

Resulullah (sav) onu rahatlattι ve ona dedi ki: “ Endişelenme . Otur buraya, ve göreceğiz inşallah!.”
Sonra sahabelerinden birine döndü ve dedi ki: “ Git ve Ali'yi al getir buraya. Ona benim onun gelmesini istediğimi söyle!.”

Şimdi bu sιrada , Ali (k.v) 13 yaşιnda genç bir çocuktu.
Mesajι alιr almaz, Peygamber (sav) onu cihada gitmek için çağιriyor olmalι diye düşünerek, hemen oynamayι bιraktι ve kιlιcιnι , kargιsιnι kaptι.
Fakat onu almaya gelen adam dedi ki: “ Seni ne için istediğini bilmiyorum. Sadece senin gelmeni istedi.”

Ali (k.v) onun huzuruna gelir gelmez, Peygamber (sav) ona emretti: “Bu yaşlι adamιn ayak parmaklarιndaki düğümü kaldιr ortadan(çöz at)”.
Ali (k.v) döndü ve yaşlι adama baktι.
Yaşlι adam derhal titremeye başladι:
“Ey Peygamber, lütfen kurtar beni! Çocuk bu! O işte! Yanιma gelmesine izin vermeyin!” diye ağladι.

Yaşlι adam Peygamber (sav)’in arkasιnda saklanmaya çalιşιyordu, fakat Peygamber (sav): “Korkma bir dakika bekle” diyerek onu teselli etti.

Ali (k.v) hareketsiz durdu ve yaşlι adamιn ayak parmaklarιna baktι.
Düğüm bir kerede kesildi ve parmaklarι serbest kaldι. Sonra Peygamber (sav) dedi ki: “Oldu, şimdi gidebilirsin.”

Fakat yaşlι adam yalvardι: “Ey ALLAH’ιn Peygamberi, lütfen bana Kelimeyi , Allah’ιn zikrini öğret!.” Ya da , eğer benim bu sözleri söyleye bilecek kadar uygun olmadιğιmι düşünüyorsan, en azιndan ALLAH’a olan imanιm güçlensin diye beni takdis edin (bana dua edin).”
Sonra Peygamber (sav) ona: “Senin kelimeyi Kabul edebilmen için , kararlι bir halde olman gerekir. Sen, seni küçücük bir düğüm ile bağladιğιndan beri, ALLAH’ιn Büyük olduğunu elbette ki bilmektesin. Böyle büyük olana niyet etmek için (istemek , ona doğru azmetmek için), imanιn ve kalbin güçlü olmalι. Bu yüzden kendini bu hale getir!” dedi ve onu gönderdi.

Daha sonra olanlarι dinleyen sahabeleri Peygamber (sav)’i sorgulamaya başladιlar: “Bunun anlamι nedir? Ali sadece 13 yaşιnda bir çocuk ve bu adam çağlar evvel olmuş bir hadiseden bahsediyor. Bu hayret verici bir şey. Bunun anlamι nedir ki?”
Peygamber (sav) sonra açιkladι, “Bu sadece ALLAH tarfιndan bilinen bir SIRR’dιr. Ali’nin Sιrrιnι sadece O bilir.”

Şimdi, daha önce sormuş olduğun soruya dair:
Ali (k.v) arkadaşιna: “Bu kişi beni öldürecek,” diye öyle demesine rağmen, Ali (k.v) gerçekten ölecek miydi ? Onun gördüğü şey gerçekten ölümmüydü? Eğer Ali (k.v) çağlardιr , Âdem (as) ‘dan zamanιndan önce bile yaşιyorsa, o o zamanda ölecekmiydi peki?

Başka bir diğer hadise daha var: Ömer İbnu’l- Hattab(r.a), insanlarιn: “Muhammed (sav) öldü “ dediğini işitti, ileriye çιktι ve yüksek sesle beyan etti ki: “ Onun ölü olduğunu kim söylüyor? Eğer Muhammed (sav) ölü ise , her şey ölüdür!” Kιlιcιnι çekti , Muhammed (sav) öldü diyen herkese meydan okumaya hazιrdι.

Muhammed (sav) nasιl ölü olabilirdi ki?
Muhammed (SAV ) asla ölmeyen bir şeydir, ve buna inanan biriside asla ölmeyecektir. Ölüm sadece Muhammed (sav) ölüdür diyene gelir.

Bu çeşit düşünce şeriat seviyesindedir.
İmanιn dört seviyesi vardιr: Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet.
Her biri farklι bir suret yada şekle sahiptir.
Topraktan yapιlmιş olan suret ilk seviye olan şeriat seviyesinde işlev gösterir ki bu bir ilk okuldur. ,
Ateşten yapιlmιş olan suret ikinci seviyede ya da tarikat seviyesinde işlev gösterir ki bu seviyede birisinin imanι direkt (istikamet bulmuş) ve doğrudur.
Muhammed (sav)’in sureti, mim, üçüncü seviye de , hakikat seviyesinde işlev gösterir ki bu seviyede birisinin imanι ALLAH ile vuslat bulacak güce getirilmiştir, ve o onun kendi iman parlaklιğιnιn vücudu ile birleşir.
Ma’rifette, dördüncü seviyede , birisi imanιnι ALLAH’a teslim olacağι ve O’nunla Nur Suretinde konuşa bileceği bir noktaya kadar kuvvetlendirir(seviyelendirir).

Bu dördün ötesinde Sufiyyat seviyesi vardιr ki onda birisi Nur suretindedir, ve ALLAH ile konuşmaksιzιn sohbet eder.
O tamamiyle ALLAH’a teslim olmuştur.
İlk dördü , ALLAH’ι mükemmel iman Kabul etmenin, imanιn seviyeleridir. Beşincisi ise sufiyyat’tιr, onda birisi ALLAH ile vuslat eder ve Onda fena bulur.

Bizim şu anda yapιyor olduğumuz şey toprağa ait suretle ilişkili olan şeri’at tιr.
Bu şeriat seviyesinde olan birisi işlediği hatalardan dolayι hiç ceza görmez, çünkü henüz doğru ve yanlιş arasιndaki farkι anlamamaktadιr.
O henüz hatalarını düzeltmek için ya da onlar için uygun olan cezayı belirleyecek ayırım gücünü ve anlayışı kendisinde geliştirmiş değildir.
Bu safhada, o sadece şeylere bakar ve gördüklerini kopyalar.
Eğer birisi süt içerse, o da durup seyredecek ve süt içecektir; eğer bir bebeğe hamil olunsa, bunu görecek ve o da bir bebeğe hamil olacaktır, eğer birisi diğeri üzerine sıçrarsa, onu seyredecek ve sonra oda sıçrayacaktır.
Bir bebek gibi, sadece kopyalar ve gördüğünü tekrar eder.

İkinci safha olan tarikat safhasına ulaşınca, iman/inanç sahibi olmaya başlar ve göremediği şeyleri kabul edebilir. Allah’ın gayb olan bir yerde var olduğunu kabul eder.
Űçüncü safhada, hakikatte, kendisinde olupda daha once anlayamadığı şeyi anlar ve kabul eder.
Dördüncü safhada, Marifet safhasında. Bu zaman da bütün bağlılıklar onu terkeder ve on günahın hepsi gitmiş olur. Rabbi bütün bu zamanlarda sözsüz ve sessiz onda ikamet ediyordur. Bunun marifet olduğunu bilmek için. ALLAH gece bilmez gündüz bilmez, vakit bilmez, dua için belli bir zaman bilmez. Marifet seviyesine gelen birisi zaman tarafından içerilmeyeni(zamansız) kabul eder.
Beşinci safha Sufiyyat’dır.
Bu safhada olan birisi için tüm hüküm/yargı bitmiştir; O ve ALLAH BİR’dir.
ALLAH, tek hakiki Sufi’dir.

Biz bu safhalardan doğru azar azar ilerlemeye devam etmeliyiz.
Hepsinden sonra, Kur’ÂN’ın hepsi bir kerede inmedi. Farklı sureler farklı zamanlarda oluşan koşullara cevap olarak verildiler. Belli bir emir belli bir ihtiyaca cevap vermek için gelirdi, ve sonra ki açıklamalar bunu izlerdi. Aynı yönde, bizde yaşamlarımızda bir kerede bir adım atarak ileri doğru hareket etmeliyiz. Eğer biz şimdi olduğumuz safhada durursak, ilerlemeyeceğiz. Deneyimimizin uzantısı, bindiğimiz ve indiğimiz yer mevkilerinden başka hic bir şey bilmeyerek gemiye bir kıyıda binip diğer kıyıda inmek olacaktır. Bu ilmimizin sınırı olacaktır. Tüm okyanusu alsa göremeyeceğiz.

Kader ve Kaza meselesine tekrar geri dönelim.
Her bir kişinin aldığı şey aradığı şeyin ya da yaptığının sonucudur. Ölenler ölmek zorundadırlar; ölmeyenler daima sağ kalacaktır. Nasıl olduğu bu işte. Bu bir avuç dolusu toprak topraga geri döndürülmeli. Sen toprakta şekillendin, toprakta büyürsün, toprağı yersin, ve sonolarak, sen toprağın enerjisine avsın. Fakat İNSAN, Hakiki İNSAN, topraktan gelmedi. Onun surety topraktan değildir; onun bedeni yalnız ALLAH’ın fiilleri ve niteliklerinden müteşekkil bir nur suretidir. İNSAN’ın hakiki bedeni bu dur. O, topraktan olmayan Elif, Lâm, Mim suretidir.
Bu yüzden INSAN burada kalmaz, onun sureti ALLAH ile kalır.

ALLAH dedi ki: “Ben zevcler yarattım, cennet ve cehennem, doğru ve yanlış." Bu zevcler ya da zıtlar herkeste var olurlar. Allah başka uzakta bir yerde bir cehennem mi yarattı?
Hayır.
Allah başka uzakta bir yerde cennet mi yarattı ki?
O öyle değil.
İnsanın cennet ve cehennemi kendisinin yaptığı doğru ve yanlıştan oluşur. Eğer bir insan kendisinde burada bu dünyada iken cehennemi hazırlayıp besleyip büyütürse, o zaman o cehennemde yaşayacaktır. Diğer yandan eğer kendisinde cenneti hazırlayıp büyütürse o zaman bu onun evi olacaktır. Cehennemde kendi kendine yanan bir ateş yoktur. İnsan kendi ateşini kendisi götürür, onun öfkesi cehennem ateşi olur. Orada özel bir ateş odunuda yoktur, insanın kendi beden suretleri ateş odunudur. Orada, burada kendisinde yetiştirip büyüttüğü şeylerden başka ona işkence yapacak hayaletler yahut şeytanlarda yoktur. Orada onu ısıracak yılanlar ve akrepler, onun burada bu dünyada iken beslediği şerr düşünceler ve niteliklerdir. Ona cehennemde saldıracak olan filler, kaplanlar, ayılar, ve bütün acımasız hayvanlar ve şeytanlar , onun kendisinde yetiştirip buradayken inşaa ettiği evinde tuttuğu şerr niteliklerdir. Bu şeyler orada suret alacak ve onu yiyip bitirecektir.

Fakat, ALLAH’ın rahmetine sahip bir insan ki o bu dünyada ALLAH’ı düşünerek ve ALLAH’ın 3000 rahmet sıfatı ve O’nun 99 egemen kuvveti ile yaşar, böyle bir insan Rabbine vuslat eder ve cennette yaşar. Eğer o ALLAH’ın görevlerini ve fiillerini
[*][/color] ifa ederse, o zaman bu onun cennetidir.

[*][/color] burada görev diye bahsedilen , ALLAH ahlâki ile ahlâklanılan kişinin Allah’ın kullarına hizmet ettiği gibi Cenabi Allah’ın tüm yaratıklarına ve kullarına rahmet ile muamele etmesi ve onlara hizmet halinde olmasıdır.
Bawa Muhyiddin Esmaül Hüsna kitabinda bu görevi söyle ifade etmektedir:

“Esma ül-Hüsna, O'nun ifa ettiği hizmetlerdir (görevlerdir).”
“ALLAH bizdeki niteliklerini yeşertsin. Yaptığımız işleri fiilleri O'nun fiillerine çevirsin.”
“Esmaü’l- Hüsnâ’nın mânâlarını ve görevlerini anlamalıyız. O’nun görevini anlamalıyız.
Esmaü’l- Hüsnâ, ALLAH’ın görevinin, O’nun şefkat nitelikleri görevinin uygulamasıdır,
O’nun hilkati için yaptığı hizmetin (görevin) uygulamasıdır.
Dünya der ki : “Esmaü’l- Hüsnâ O’nun velâyetleridir, O’nun mu'cizeleridir.”
“ALLAH’a görev (hizmet) olan şey, dünyaya bir mucizedir.
Esmaü’l- Hüsnâ budur.
Yapmak zorunda olduğumuz görev budur.
Biz Allah’ın rahmet niteliklerinin görevini yapmalıyız.
Allah’ın niteliklerinin sûretini almak ve ALLAH’ın görevini yapmak KUR’ÂN dır.
Başka her şey kurban edilmelidir.”
[/i]

Bu kendisinde yetiştirdiği iyi düşüncelerin ve niteliklerin her biri ona cennette hizmet edecek melekler, azizler, cennetsel varlıklar, cennetsel elçiler, ve göksel varlıklar olacaktır. Onun burada iken inşaa ettiği ev budur.

ALLAH, cennet denilen bir yer ve cehennem denilen diğer bir yer diye ayrı iki yer ayırmadı. Her iki cennet ve cehennemde bizde vardır. Şerr ve hayr, ya da doğru ve yanlış ta bunun yanında bizde dir. Sırr ve sıfat , sır ve tecelli de her ikiside bizde dir. El-Kaza ve’l- Kader’de her ikiside bizde dir. Bu dünyâ denilen alem ve âhiret diye bilinen ALLAH ile vuslata ereceğin âhir yaşam da bunun yanında bizde dir. İyi ve kötü, helâl ve haram, caiz ve caiz olmayan, cennet ve cehennem, şeytan ve Rabb- bütün bu zıtların çiftleri de zaten bizde vardırlar.

İnsan onda(kendisinde) hayavan ve INSAN , her ikisine de sahiptir. Bu insan bedeni 18000 alemin hepsini içine alır. Herşey insanda dır. ALLAH’ın tüm hikayesi büyük bir sırr olarak insanda vardır.
[/size][/b]
Resim
Kullanıcı avatarı
Volkancan
Üye
Üye
Mesajlar: 32
Kayıt: 19 Nis 2008, 02:00

Re: İmam ALİ (kv) SÖYLEŞİSİ

Mesaj gönderen Volkancan »

ALLAH (C.C.) RAZI OLSUN KARDEŞİM. ELİNİZE EMEĞİNİZE SAĞLIK.
ÇOK FAYDANLACAĞIZ İNŞALLAH. HAYIRLI GÜNLER
Cevapla

“►Bawa Muhyiddin◄” sayfasına dön