CEMİYETİMİZİN BUGÜNKÜ HAL VE DURUMU

Muhammed Sıddık Hekim (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

CEMİYETİMİZİN BUGÜNKÜ HAL VE DURUMU

Mesaj gönderen aNKa »

Resim


CEMİYETİMİZİN BUGÜNKÜ HAL VE DURUMU

Siirtli Hoca - Muhammed SIDDIK (k.s.)


Aziz Kardeşlerim;
Sizlere bir kardeşiniz olarak bugünkü cemiyyetimizin hal ve durumu hakkındaki, gerek bu durum itikâdi yönden olsun ve gerekse ahlâki bakımdan olsun bu hususta birşeyler söyleme ve aktarma sorumluluğumuz vardır.
Cenab-ı Rasûlüllah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurduğu ve geleceğini işaret ettiği gibi fitnelerin çoğaldığı, itikâd bozukluğunun had safhaya ulaştığı katl-û kıtalin çoğaldığı bir devre ki, böyle bir devrede bulunmakta ve yaşamaktayız.

Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bu devirleri işaret ederek;
"Âlimler azalacak ve ilim dahi yer yüzünden kalkacak" diye buyurduğu Hadis-i Şerifleri mevcuttur.
Tabiî ki bu ilmin yeryüzünden kalkması demek, Allah Zülcelâl'in ilmi yeryüzünden çekip alması ve resmen kaldırması anlamına gelmez.
Âlim olmayınca ilim kendiliğinden kalkmış olacak.

Bu hususta hali hazır sizlere birkaç meseleyi ortaya koyup, bu meseleler etrafında hep beraberce düşünelim ve bu meseleler etrafında tefekkür edelim istedik.

Kardeşlerim;
Hemen şunu ifâde edeyim ki, günümüzde Rasul-ü Ekrem efendimize karşı saygı ve sevgi çok zayıflamış durumdadır.
Kimisi;
"Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ölmüş gitmiştir" diyor.
Kimileri de; Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sanki sıradan bir insanmış gibi âdeta kendi arkadaşlarından herhangi birini anlatıyor, kendi arkadaşından bahseder gibi anlatıp, onun üzerine bir salavat dahi getirmiyorlar.
Bazıları da Cenab-ı Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in Hadis-i Şeriflerine saldırıyor ve onları bir ahkâm olarak kabul etmiyor.
Kur'an'ı kabul ediyorlar da Hadis-i Şeriflere gelince Hadislerin bizlere intikalinde insanın aracılığından dolayı Hadislere karşı çıkıyor ve pek ihtimam etmiyorlar.

Kimileri de; "Lâ İlahe İllallah" demek yeterlidir, "Muhammedun Rasûlüllah"a gerek yoktur diyorlar.

Kimileri de daha ileri giderek, "Lâ İlahe İllallah Musa Kelimullah" veya "İsa Ruhullah" diyen de "La İlahe İllallah Muhammedun Rasûlüllah" diyenle aynıdır. Yani onun da imânı geçerlidir, bu da bir Müslümanla aynı durumdadır, diyorlar.

Bazıları da, Allahü Zülcelâl ile kul arasında hiçbir şekilde aracı ve vasıta olamaz, diyor.

Bazıları da filozofların ve mantıkçıların, felsefecilerin görüşlerini ve fikirlerini benimseyip, biz hakikati aklımızla, mantığımızla buluruz, Rasule gerek yok deyip, Rasulleri inkâr edenlerin fikirlerini benimseyerek, bu görüşü ileri sürerek Rasulleri devre dışı bırakıp onlara gerek yoktur, diyorlar.

İşte böyle bir devreye gelmiş bulunuyoruz.

Aziz Kardeşlerim;
Allahü Zülcelâl ile kulları arasında aracı olamaz dediğimiz zaman hâşâ Rasulleri inkâr etmiş oluruz.
Aslında bu lâf, birçoklarının ağzında dolaşıyor.
Ne manaya geldiğini düşünmeden, hiç dikkat etmeden bunu telâffuz ediyorlar.
Evet şunu kabul etmek zorundayız ki, günümüzde tarikat adı altında tarikatla yakından uzaktan alâkası olmayan şeyleri tarikat diye ileri sürüp, bu adı kullanarak bu âli ve nezih yolu kendi çıkar ve menfaatleri için kullanan bir takım menfaatperest insanlar vardır.
Şeytan'ın, Dünya'nın ve dünyalığın âdeta kulu ve kölesi olmuş kişiler, Allahü Zülcelâl'a varan bu yüce yolu kendi çıkarları için kullanıp şeytanın yolu haline getirmişlerdir.
Bu gibi nefsin ve şeytanın esiri olmuş, şehevî duygularını tatmin için tarikat gibi saf ve tertemiz Kur'an ve Sünnet-i Seniyye yolunu bu gibi şeylere alet edenleri görüp tarikat ve tasavvufu inkâra kalkışıyorlar.
Bu gibi kişileri de şeyh olarak ileri sürüp bunlara bakarak,
"Allahü Zülcelâl ile kul arasına hiç kimse aracı olarak giremez" diyorlar.
Aslında bu gibi kişilerin yaptığı şey tarikatçılık değil. Bunların yaptığı tarikat adını kullanarak tarikatı bozmaktır, yani bozgunculuktur.
İşte bu gibi kimseleri ileri sürerek Allahü Zülcelâl ile kul arasına kimse giremez, dediklerinde bundan kastedilen; büyük ekseriyetle bu gibi kişileri ileri sürerek, Mürşid-i Kâmilleri inkâr etmektedirler.
Her ne kadar buradaki kasıd Mürşidler ise de (hakikisi ve sahtesi ayırt edilmeden) kullanılan ifâde tarzı umumi olduğundan (Mürşid-i Kâmiller inkâr edildiği gibi) Rasuller de inkâr edilmiş oluyor.
Buna çok dikkat etmek lâzım.
Kendi hevâ-ü hevesine, nefsine kapılmış insanları aracı kabul etmek akıl sahibi olan bir Müslümanın kabul edebileceği bir şey değildir.
Hatta bu Âli Tarikatın en yücelerinden olan mübarek İmam-ı Rabbani Hz.leri bu gibilerini "Kutta-it Tarik" yani Allahü Zülcelâl'e giden yoldaki, yol kesiciler olarak görür ve bunlardan uzak durulmasını defaatle tembih eder.
Bu gibi kimseler kişiyi Allahü Zülcelâl'e ulaştırmak şöyle dursun, daha da uzaklaştırırlar, diye buyurur.

İşte bu gibilerinin aracılığını nefyedelim derken, hiç düşünmeden Rasulleri de nefyetmiş oluyoruz.
Halbuki Cenab-ı Rabbul izzenin Cenab-ı Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem hakkında buyurduğu şudur:

"Ben seni vahiy ile gönderiyorum. (Kur'an-ı azımüşşan ile kendisini mücehhez kılıyor) ve halka uyarıcı ve müjdeleyici olarak, Rasul olarak gönderiyorum."

İşte Allahü Zülcelâl bizatihi onu Rasul olarak, elçi olarak gönderiyor.
Bu elçilik görevi ile gönderilen, bu aracılık ile görevlendirilen Rasuller ortada iken kalkıp da Fir'avunu, Nemrud'u, Ebu Cehil'i ve bunların yolundan giden benzeri kimseleri elçi olarak görmek, aracı olduğunu söylemek, bunlar da buna haizdir demek mümkün müdür? Hâşâ...!

Onun için bu Rasuller, Allahü Zülcelâl ile kulları arasındaki elçilerdir ve çok seçkin şahsiyetlerdir.
Bunlar Allahü Zülcelâl tarafından seçilmiş ve bu görev için mücehhez kılınmış, buna lâyık görülüp gönderilen mübarek kimselerdir.
Bundan dolayı Allahü Zülcelâl ile kulları arasında hiç aracı yoktur, olamaz dediğimiz zaman bu Rasulleri de inkâr etmiş oluruz.
Allahü Zülcelâl bizleri korusun. Âmin...

Allahü Zülcelâl insanoğluna akıl gibi bir nimet-i azime vermiştir.
İnsanoğlu bu aklıyla birçok şeyi kavrayabilir.
Yere, göğe bakarak aklını kullanarak, bu kâinatın muazzamlığını harikalığını kavrayabilir.
Bu kâinatın yaratılmasına beşerin gücü yetmez.
Mutlaka bunu var eden bir ilâh vardır diyerek bunu idrâk edebilir.
Felsefecilerin dediği buna benzer şeyler bir yere kadar doğru olabilir.
Zira Allahü Zülcelâl de Kur'an-ı Kerimde:

"Yeri ve göğü yaratan kimdir diye onlara sorsan, Elbetteki Allahü Teâlâdır, derler." buyuruyor.
Zira bu kâinatın varlığını bir beşere atfetmek mümkün değildir.
Fakat bunlar görüken şeylerdir. Gözün gördüğü aklın idrak edebileceği şeylerdir.
Peki ya gözle görükmeyen şeyleri ki meselâ mahşer, mizan, sırat, cennet, cehennem, Allahü Zülcelâl'in sıfatlarını nasıl bilecek ve nasıl tarif edecek.
Bunları nasıl bilecek ve inanacak?
Zira bunlar gaybîdir.
Bir aracı olmadan bunları Allahü Zülcelâlin bizatihi kendisinden mi alacak? Hâşâ...!

İşte bu aracıları Rabbimiz bu iş için mücehhez duruma getirmiştir.
Bunun için liyâkat kesbetmiş ki bunlar bunun erbabıdır.
Bunlara icabında vahiy, icabında ilham, icabında da Cibril (a.s.) gibi bir aracı gelmiştir.
Cebrail (a.s.) Allahü Zülcelâl ile Peygamberler arasında bir aracı değil midir?
Cebrail (a.s.) kendi suretinde geldiği gibi değişik suretlerde de gelirdi.
Bunu cemâat halinde Rasûlüllahın sallallahü aleyhi ve sellem huzurunda otururlarken gördükleri bile olmuştur.
Bunun en büyük delili Hz. Ömer (r.a.)'dan mervî Cibril Hadisidir.
Bunu inkâr etmek mümkün değildir.

Aziz Kardeşlerim;
Biliyorsunuz ki Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunların içinde de bir fırkanın Fırka-ı Naciye, diğerlerinin Fırka-ı Dalal (Dalalet içinde olacak fırkalar) olacağını buyurmuştur.
Bunlardan bazılarının dalaleti çok aşırıdır.
Hatta alel küfre giderler.
Bunların durumları dalalet nisbetlerine göre değişir.
Zira günümüzde görüldüğü gibi her zümre kendisini alel hak görüyor.
Kendilerinin Müslüman olduğunu söyleyip, Fırka-ı Naciye olduklarını söylüyor ve diğerlerini de töhmet altında bırakıyorlar.
İşte bu yönden Allahü Zülcelâl hepimize hidâyet versin, salah etsin.

Allahü Zülcelâl hepimizi hakkı hak bilip hakka tabi olanlardan, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan ictinâb eden kullarından eylesin.
Âmin...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

kulihvani yazdı:Resim

SİİRTLi HOCAMIZ MUHAMMED SIDDIK HEKİM (kaddasallahu sırruhu)

İnsanoğlunun kaderinde neşe-keder atbaşı gider.
1971 yılında Antalya’ya ayak bastığımda Yivli Minare Câmisi önünde bahçede ufacık bir sohbet odası görmüştüm.
İkindi namazından çıkan insanların bir kısmı oraya yönelirdi.
Kapısındaki küçük levhada:
“BUYURUNUZ” yazardı..
Ben de girdim, nefis demli çay eşliğinde ilk sohbetini dinlemiştim.
Sonra kaderimiz BİLişitirdi, BULuşturdu, OLuşturdu ve harika hâller YAŞAttı çok şükür…

Benim, Hocama ve onun bana bağının sadece ve sadece Resûlullah sallallahu eleyhi vessellem olduğunu söylerdi sohbetlerinde ve hak idi..
Gece-gündüz her mevsim süren yıllarca BİZ-BİRliğimizden geriye Anılarımız kaldı bir de sohbetler alınan sayısız video kasetlerimiz..

1921 Yılında Siirt’te doğan Hocam,
Kendisi âma iken yine âma bir Hafızdan yazısız olarak Kur’ân-ı Kerim’i 7 yaşında öğrenip hıfz etmiştir.
O kadar yüksek hıfzı vardı ki bir Kadir gecesinde bir teravihte tüm Kur’ân-ı Kerim’i 6 saatte 33 rekata bölerek hatmetmiştir.
Tüm namazın teyple alınmış kasetleri elimizde mevcuttur şu anda..

Hıfzında ise binlerce hadis vardı..

Sanırım 8 yaşında demişti babasının omuzunda Şeyhü’l- Hazîn (ks) Hazretlerinin Türbesine girip de dua edince sol gözünün ışıyıp gördüğünü kendisinden duymuştum.


“34 yaşında Türkçe ve Arapça harflerle okuyup yazmayı öğrendim” derdi.

Askerlik anıları ilginçti ve ilerde yazılır inşallah..

Siirtli Hocamız,
Abdülkadir Geylanî (kaddasallahu sırruhu) nun torunlarından Siirt’li Şeyhü’l- Hazîne (ks) bağlı Irak’lı Ail Hüsammeddin (ks) ve ona bağlı Şeyhü’l- Hazînin (ks) oğlu Şeyh Alâaddin’e (ks) candan bağlı idi.
Nakşî Tarikatında hizmet ederdi ancak, rabıta ve hatm-i haceğan yaptırmazdı.
Çok kolay ve etkili yol izletirdi sohbet esastı, 50 yıl sürmüştür sohbeti ve Antalya’da meşhurdur.

Mısırdaki el Ezher Üniversitesine Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeye gitmek için Mersin’e gelmiş.
Ancak el Ezher mezunu bir Hafız kendisine
“gitmene gerek yok sen yeterlisin şu anda” deyince Antalya’ya uğramıştır.
Kader, Hocamızı orada bağlamış, evlenmiş ve zaman uçmuş gitmiştir..

Bendeniz de kendisinin sohbetlerini yazıya döküp kitaplar hâlinde sağlığında yayınlanmasına hizmet etmiştim.
Eserlerinin Word yazılımı elimizde olmadığından yayına fırsat bulamadık ama yayınlarız inşallah..


ESERLERİ:
1- Fırka-yı Nâciyye
2- Mürşidlerin Hâller
3- Âhir Zaman Fitnesi
4- Pala Defteri..
5- Çok sayıda video kasetleri…


Hayatı boyunca Muhammedî Şuur ve Nuru anlatıp fiilen yaşayan Rahmetli Sıddık Hocam, toplu iğneye bile tenezzül etmeyen yiğit yürekli bir Muhammedî Mürşid idi..

Kasket giydiği için taşa tutulurdu câhillerce de:
“8 köşe kasket Siperimiz Melâmette!” derdi..

O kadar çok ve canlı hatıramız var ki anlatırız ilerde inşaallah..

Ömrünü Muhammedî Yola harcayan Aziz Siirtli Muhammed Sıddık (ks) Hocamıza Rabbımızdan sonsuz rahmetler dileriz..
Çok sevdiği ve hizmet ettiği Nur-u MîM İçinde yatsın inşaallah..

ÖMRünce dilinden düşürmediği ve hadis olan salavatımızla RUHuna br FATİHA Okuyalım inşâallah:


Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyü’l-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi!

Bi rahmetike Yâ erhame’r rahîmin!
İrhamnâ!


ZEVK 1453

Böyle BİLYE gibi BAŞsız-AYAKsız KALdık BİZ Dostlar!
Akan gÖZ Yaşımız gibi SAFF AŞKa DALdık BİZ Dostlar!
Sırr-ı SIDDIK’ın SIFIR YURDUnda AŞKa çağrımız
Gönül İklimine GÖÇ VAR! DAVUlun ÇALdık BİZ Dostlar!..


11.05.1999 11:54
BİR zamANlarda...
Resim
Kullanıcı avatarı
ser-ay
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 20 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen ser-ay »

gerçekten çok anlamlı ve kıymetli..... paylaşımına sağlık.... ders çıkartılabilecek bir paylaşımdı..... teşekkürler
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/smflogofi9.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Allah razı olsun ankakuşu kardeşim. Allah cc. nun yolunda Rasulullah sav. in Önderliğinde nefsi ve dünyevi mücadelemizi yaparak Rasulullah sav. in müjdelediklerinden olmayı BİZe nasıp etsin inşallah.

Ömrünü Muhammedî Yola harcayan Aziz Siirtli Muhammed Sıddık (ks) Hocamıza Rabbımızdan sonsuz rahmetler dileriz..
Çok sevdiği ve hizmet ettiği Nur-u MîM İçinde yatsın inşaallah..




Muhammedi MuhabbetlerimİZle....

Resim
Cevapla

“►Muhammed Sıddık◄” sayfasına dön