MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-2

Muhiddin-i Arabî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-2

Mesaj gönderen aNKa »




http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... =26&t=3005
MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-1'in devamıdır...



MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

KUR'ÂN OKUmaya DEVAM ET!
DÜŞÜNerek, ALLAH KELÂMI okuduğunuz BİLerek OKU!
KUR'ÂN, HAZRETİ MUHAMMED’e gelmiştir.
Sen, bu ALLAH KELÂMInı okurken iyi kimselerin sıfatlarını görünce onlar gibi olmaya ÇALIŞ!
Kötü insanların sıfatlarını okuyunca onlar gibi olmamaya GAYRET ET!
KUR'ÂNı okurken, KUR'ÂN İLE, KUR'ÂNda OLANLARLA OL!
Yalnız okumakla KALMA!
Nasıl ki hafız olmuşsan, içindeki EMRolunan AMELleri de öyle HIFZET! Ve İŞLE!
Kıyamet gününde en şiddetli azap, bir ÂYETi belleyipte sonra unutana olacaktır.
Bir ÂYETin hükmünü öğrenirde onu nefsinde TATBİK etmezse, o ÂYET, yarın mahşerde onun aleyhine ŞÂHİDlik edecektir.
ALLAH’ını zikretmek isteyenler de, KUR'ÂNdaki ZİKİRlerle ZİKRETmelidirler...
En son aNKa tarafından 22 Haz 2008, 21:58 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Dinine FAİDELİ OLAN kimselerle arkadaş OL!
İLMiyle, AMELiyle, GÜZEL HUYlarıyle seçilmiş kimselerin SOHBETi insana fayda verir.
Tenha yerlerde KUR’ÂN OKUmak, ALLAH İLE OLmaktır.
KUR’ÂN okumak en büyük ZİKİRdir.
KUR’ÂN okuyanlar, ALLAH’ın HAS KULlarıdır.
KUR’ÂN da ALLAH’ın güzel isimleri vardır.
Onlar ALLAH’ın AHLÂKINI BİLdirir.
Sen de onlarla AHLÂKLANmağa ÇALIŞ!
ALLAH’ı zikreden insanların içine karışıp da, onlardan olmayan bir kişi, ALLAH’ın RAHMETine kavuştu.
Artık sen DÜŞÜN; ALLAH ile, ALLAH’ın kitabı ile olanlar, ne kadar RAHMETine gark olur.
İyi DOST, misk satan gibidir.
Hiç olmazsa güzel kokusundan istifade edilir.
Kötü arkadaş da, körük çeken gibidir.
Üzerine kıvılcımı sıçramasa bile dumanı gelir.
İyi olduğunu zannettiğin kimseyi, kötülerle düşüp kalktığını görürsen, iyi zannettiğin kimseye kötü zanda bulunmada şöyle de:
“Benim kötü ve şerli gördüğüm adamlar iyi adamlarmış ki, iyi kimse ile düşüp kalkıyorlar. Ben, onlara su’i zanda hata etmişim!” de!
Yâni, münasebeti HAYIR’da GÖR, şerde görme!

ALLAH-Ü ZÜL CELÂL, HÜSNÜ ZANdan dolayı kıyamette kimseye suâl sormayacaktır.
Amma, su’-i zanda sorgu var.
İnsanların, en çok gaflete düştükleri yer burasıdır.
ALLAH’ı ZİKRedenin hayatı MUTTASILdır.
Ölümle sona ermez.
O daima DİRİdir.
Harb ŞEHİDlerinden daha üstün bir hayata ermiştir.
Zikredenle etmeyenin benzeri, ölü ile diri’dir.
Zikreden DİRİ, zikretmeyen ÖLÜdür...


Faide : fayda.
Suâl : soru.
Su’-i zann : Kötü zanna sahib olma, başkasının hareketini kötü zannetme.
Muttasıl : Bitişik. Aralıksız. Fâsılasız. Hiç durmadan. İttisâl eden, ulaşan, kavuşan.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Nefsinde ve elinin altında olanlara da KUR’ÂN’ın HÜKÜMlerini, cezâi Kısımlarını TATBİK ET!
Çünkü, herkes ÇOBANdır.
Güttüğünden MES'ULdür.
NEFSine sözün geçer.
NEFSin ve AZAların üzerinde hakimsin.
VAZİFEni YAPmalısın.
Hatırına HAYIR ve ŞER bir şey gelirse, ŞERİATe MÜRACAAT ET!
HÜKMü ŞERİATten AL!



Cezâi : işlenene karşılık ezaile ilgili.
Mes’ul : Yaptığı iş ve hareketlerden hesap vermeğe mecbur olan. Mes'uliyetli. Bir işin idâresi kendisine âit olan. * Ceza verilmiş olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


SADAKAya DEVAM ET!
Âhirette çok büyük MÜKÂFATa nail olacakların içinde, sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar da vardır.
Sadaka, FARZ zekât vermek gibi.
Nafile de olur.
Farz olan sadakayı verenler, bencillikten kurtulurlar.
Nafile sadaka verenler de büyük derecelere ererler.
İnsanların mallarında zekâttan başka daha bir çok HAKlar vardır. Meselâ, düşkün bir kimseyi görünce, ona HEDİYE ve KARZ olarak yardımda bulunmak insani ve İslâmi bir VAZİFEdir.
İnsanın fıtratında cimrilik vardır.
Binaenaleyh sadaka, nefse en ağır gelen ibadetlerdendir.
Sadaka verenle vermeyeni, Peygamberimiz, demir halkalardan örülmüş cübbeyi giyene benzetmiştir.

Şöyleki, evvelâ, giyerken demir halkalar bir biri üzerine gelince biraz sıkar amma, yavaş yavaş tamamen vücuda yerleşince, GENİŞLER ve yerde sürünen parçalar ayak izlerini ÖRTER. Giyemeyenin kolları askıda kalır.
Izdıraptan kurtulamaz.
Sadakayı da vere vere iyice HAZMETMELİ.
Demir SİPER içine GİRMELİ.
Düşman kılıncından KORUNMALI.
Bâhil olup elini, ayağını askıda bırakıp, işe yaramaz bir hâle GELMEMELİ.
Sadakayı, vücut sıhhatte, ağız tadı yerinde, parayı harcayacak çağda iken VERMELİ.
Yoksak, hayat bitmiş, eller yana gelmiş, miğde hazmetmez olmuş, hayattan ümid kalmamış, bu hâlde sadaka verilmemesine emrediyor.
Dinlerlerse zararı yok.
Amma, kim dinleyecek.
Zaten, o hâle gelene kadar bu işi bırakmaklığın, cimriliğin en büyük delilidir.
Bilki rızkını kimse yemez.
Bütün mahlukat toplansa, rızkına mani olmak isteseler olamazlar. Elinde bulunupta başkasına aid olan rızkı da elinde tutamazsın.
Hatırına sadaka vermek gelince, verdiğin sadakayı sen vermedin. HAKİKATte başkasına aid bulunan bir şeyi sahibine vermek sûretiyle elden çıkardın.
Yalnız sadaka KASDIYLE verdiğin için METHOLUNUYORSUN.
SEHİ’sin, KERİM’sin.
Eğer elinden o malı çıkarırken TEREDDÜTlü veya ZORLA vermişsen ve verdikten sonra, BEN verdim gibi bir tavr-ı CÂHİLane takınmışsan, bu hâline TÖVBE ET!
RESÛLULLAH, cehâletten ve kendisine cehâlet yapılmasından ALLAH’a SIĞINırdı.



Karz-ı hasen: Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç.
Cübbe : Lügatte süngü demirinin ağaç kısmına girdiği yere denir. Burada palto gibi şeylerdir.
Bahîl: Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan.
Sehi: Cömert, eli açık, muhtaç olanlara çok ihsan eden.
Tavr: Tavır. (Tavr) Suret. Hareket, hal, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * İki şey arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İnsanın, en büyük DÜŞMANı nefs-i EMMAREsidir.
NEFS-İ EMMARE, daima kendi ARZU ve HEVESlerini yaptırmak ister, insan da NEFS ve HEVÂsına MUHALEFET etmekle MEMURdur. Binaenaleyh bilen ve nasihati kabul eden, hayatı boyunca MÜCAHEDEdedir.
Biraz nefsine MÜSAMAHA eden HELAK olur.
Olgun bir irade sahibi oluncaya kadar hevâ-yı hevesine UYMAMAK, BÜYÜK HARBE devam etmek LÂZIMdır.



Nefs-i emmare : İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.
Hevâ : İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
Mücahade: uğraşıda.
Müsamaha: (C.: Müsamahât) Hoş görürlük, dikkat etmemek, aldırış etmemek. Kusurlara göz yummak.
Helak: Yıkılma, bitme, mahvolma. * Harislik ve pek düşkünlük. * Azab. Korku, havf. * Fakr.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Kış günlerinde soğuk su ile abdest alınca, DİKKAT ET!
Kuru bir yer kalmasın.
Abdest azalarını tamam yıkamak demektir.
Günahları mahveden, dereceleri yükselten, bir TEMİZLİKtir.
Yaz günlerinde de hararetin elemini gidermeğe NİYET ET!
Vücuduna zarar veren şeyleri def etmekle de ecir kazanırsın. Serinlemek ve TELEZZÜZ için abdest alma!
ECİR kazanamazsın...



Ecir : Ecr : (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
Telezzüz : Tat ve zevk almak. Zevklenmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Her MÜSLÜMANa, MÜSLÜMAN olduğu için HÜRMET ET!
HAKK’ına RİÂYET ET.
DEME ki:
“Bu sultandır, bu zengindir, bu büyüktür, bu küçüktür, bu fakirdir, bu hakirdir.”
Kimseyi TAHKİR ETME!
İSLÂMın hepsini BİR şahıs FARZET!
MÜSLÜMANlar da onun AZAlarıdır.
Gözü ağrısa her tarafında duyulur, başı ağrısa her yerinde ağrı hissedilir.
Mamafih her azanın BİR MAKAMı vardır.
Meselâ, bir şeyi görmek için göz açılır, kulaklar değil.
Bir şeyi işitmek için de kulaklar açılır, gözler değil.
Öylece her MÜSLÜMAN İSLÂMlıkta müsavi görür, her birine de LÂYIK olduğu, HAKKI olan şeyi verir.

Meselâ;
Âlime TA’ZİM ET, sözünü DİNLE!
Câhile NASİHAT ET, bilmediklerini ÖĞRET!
Gafili, gafletten UYAR!
İTAATli olanı TEBŞİR ET!
İtaatsiz olanları da ALLAH’ın AZABıyle KORKUT!
Sultanın sözünü DİNLE, günah olmayan emirlere İTAAT ET!
Küçüklere RIFK ile, MERHAMETle, ŞEFKATle MUAMELE ET!
BÜYÜKlere tazim et!

Hadis’i şerif meali:
“Küçüklerimize MERHAMET etmeyen, büyüklerimize TA’ZİM etmeyen BİZden değildir!”
Asi, günahkâr da olsalar, bütün HALKa MERHAMETLİ OL!
Çünkü, hepsi ALLAH’ın KULu ve MAHLUKudur.

“Her ciğeri yanık olanı SULAmada ecir vardır.”

Benî israil aşüftelerinden biri, bir kuyu başında hararetten ciğeri yanmış bir köpeğin dolaştığını gördü de ayağından meşini çıkardı, su doldurdu, o köpeğe içirdi.
ALLAH bunu kabul etti, onun kabahatlerini affetti de Cennetine koydu.
Artık sen DÜŞÜN!
Bir İNSANa, hele bir MÜSLÜMANa yapılan İYİLİĞİ.
HAYIR’ı, hayır olduğu için YAP!
ŞERDEN, şer olduğu için KAÇ!
İnsanların MEDHine ve ZEMMine KULAK VERME!. .



Müsavi : Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak. Denk, aynı derecede.
Ta’zim : Hürmet. Riâyet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Rıfk : Yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezaket. (Zıddı: unf)
Aşüfte : f. Sevgiden kendinden geçen. Çıldırırcasına seven. * İffetsiz kadın.
Medh : Birisinin iyiliğini, iyi vasıflarını söylemek. Övmek.
Zemm : Birisinin ayıplarını söylemek, çekiştirmek. Kötülemek, yermek. Ayıplamak.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İşlerinde ÖMER gibi OL!
Hazreti ÖMER :
“ALLAH yolunda BİZİi aldatanlara aldanıveririz.” derdi.

KARDEŞİM!
Bir kimse seni ALLAH yolunda aldatmak isterse, sen de onun bu dalaveresine vakıf olursan, ona aldanmış gibi GÖRÜNmen, hile ve hurdasını YÜZÜNE VURMAmak, onu MAHÇUP ETMEmek, arkasından onun ISLAHına DUA ETmek, ŞEFKAT GÖSTERmek GÜZEL HUYlardandır. İMÂN ve İSLÂM ALÂMETİdir.
MܒMİN aldanıverir ve CÖMERTlik GÖSTERir.
Münafık aldatır, Fesad saçar.
MÜSLÜMAN kardeşlerine don, gömlek OL!
NEFSlerini, IRZlarını, EVLÂDlarını KORU!
Çünkü sen onun KARDEŞisin, AYNA gibi GÖR, kendine BAK!
Hiç bir sûretle EZÂlandırma!
Hatta ezâlanmışsa, onu ezâdan KURTAR!
Çünkü, bir şeyin NEF’i onun YÜZü ve HAKİKATidir.



Alâmet : İz, nişân, işâret.
Münafık : İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. * Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
Fesad : Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.
Irz : Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.
Ezâ : Ticarette kaybetme, zarar etme. * Kibir ve gururunu bıraktırma. * Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey. * Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.
Nef’ : Fayda, yararlılık. * Fls: Faydacılık. Yani: Bir şeyin doğru olup olmadığını, o şeyin faidesine göre değerlendiren yanlış bir nazariyedir. Kudsi dinimiz olan İslâmiyette ise: Bir şeyin doğru veya yanlış; iyi ve kötü olması, Allahın emir ve nehyine tâbidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

Komşu ve yakınlık HAKlarını KORU!
Kimin evi daha YAKIN ise, onu TERCİH ET!
Çünkü ALLAH’ın sana İHSAN ettiği nimetlerde komşularının HAKkı vardır.
Onlara İKRAM ederken en YAKIN KOMŞUndan BAŞLA.
Komşularından ZARARı DEFET, isterse kâfir olsun.
Onun da komşuluk HAKkı vardır.

Acaib bir hikâye:
Bir köylünün avlusuna ÇEKİRGEler iner.
Başkaları çekirgeleri avlamak için gelirler.
Onları ellerinde âletleriyle görünce:
“Ne var?” diye sorar.
Onlarda lâtife tarzında:
“Senin KOMŞUları avlamaya geldik!” derler.
Hane sahibi:
“Mademki onlar benim komşularımmış, yemin ile söylüyorum ki, onları avlamaya sizi bırakmam!” der ve kılıncını çeker.
KOMŞU kelimesine RİÂYETten bunu yapar.

İmam-ı Mâlik’e :
“Deniz domuzu yenir mi?” dediler de:
“HARAM” dedi.
“O balık değil mi?” dediler.
“Siz HINZIR!” dediniz buyurdu.

(Çekirge yenilir amma ÂFET olan çekirgeler değil.
Âfet çekirgesi bir İŞ görmektedir.
Biyolojik olarak vücudunun hıltı ASİDdir.
Mideye zararlıdır.
Bir AZABın TECELLÎSİne VESİLEdir.
Belki bir âfatı REF'ediyor, belki bir HARAMı kaldırıyor.
Daha mühim bir sebebi vardır.
Amma, açıklanmaması tenbih edilmiştir.)


Komşunun EZÂsını, güzel bir tarzda KARŞILAMALI.
Bir köylü RESÛLULLAH’a geldi.
Ve dedi ki:
“Sana KUR'ÂN geliyormuş, en FASİH kimseler bile Ona MUAREFE edemiyorlarınış. Benim sözlerimi dinle!” dedi ve iyi huylara dair üç beytini okudu.
“SANA gelen KUR'ÂN da bunların benzeri var mı?” dedi.
O zaman RESÛLULLAH:
“F U S S I L E T” sûresinden şu, iki ÂYETi okudu.
Âyetlerin meâli:
“İyilik, kötülüğe MÜSAVİ olmaz.
Sen kötülüğü en güzel huy ne ise, onunla karşıla.
O vakit görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki senin yakın dostun olmuştur.
Bu güzel huya, SABIRlı olanlardan başkası kavuşturulmaz.
Buna, büyük bir NASİBe malik olandan başkası eriştirilmez”.

O, fasih köylü şair dedi ki :
“Buna erişilmez, bundan GÜZELi de olmaz.
Bunu insan söyleyemez.
Sen RESÛLULLAH’sın ben de İMAN ettim.”

Evet, KUR'ÂN-ı HAKİM’in İCAZını onlar anladılar.
Kardeşine, ZALİM de olsa, MAZLUM da olsa YARDIM ET!
Zâlim kardeşine şeytan VESVESE verdi.
Onu, başkasına ZULMetmeye sürükledi.
Şeytanın bu vesvesesini, ondan defetmek için YARDIM ET!
Senden yardım bekleyenden elini ÇEKME!
ALLAH, hiç bir şeye, hiç bir yardıma muhtaç olmadığı hâlde; MUHAMMED sûresinde:
“Eğer, siz ALLAH’a yardım ederseniz O da size yardım eder” buyurdu.
ALLAH’ın yarattıklarını HAKİR GÖRME.
ALLAH, onları yaratırken hakir görmedi.
Kadınlara hitaben; sakın komşularınızın hediyelerini hakir görmeyin isterse bir PAÇA olsun.
TAHKİR, CÂHİLLİKtir.
La’net, sövmek, bağırmak, çekiştirmek komşuluğa YAKIŞMAZ.
Dilini de kötü sözlere ALIŞTIRMA!




Hılt : Bir şeye karışık, karışmış bulunan. * Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi. * Soyu, nesebi karışık kimse.


وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
“Ve la testevil hasenetü ve les seyyieh idfa' billeti hiye ahsenü fe izellezi beyneke ve beynehu adavetün keennehu veliyyün hamim :
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”
(Fussilet 41/34)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
“Ya eyyühellezine amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm :
Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed 47/7)


Muarefe : Karşılıklı görüşme ve tanışma. * Gr: Nekre olmayan kelime. Muayyen ve harf-i târifli olmak. (Bak: Lâm)
Ref’ : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma. * Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.
İcaz : (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veya vecize denilir.
Hakir : Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
Vesvese : Şübhe. Tereddüt. Kuruntu. Aslı olmayan ihtimaller.
La’net : Nefret. Tiksinti. ALLAH'ın rahmetinden mahrumiyyet.
Paça : koyun ayağı

En son aNKa tarafından 04 May 2008, 15:01 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

KİBİRden, bir kibre DELÂLET eden şeylerden ÇEKİN!
ELBİSEn de YÜRÜYÜŞünde kibir ALAMETleri BULUNMASIN!
Kimseden bir şey İSTEME!
İyice MUZDAR kalırsan (ki ALLAH seni o hâle bırakmaz) bilfarz o hâle düşmüş isen, TESE’ÜL ihtiyaç kadar CAİZdir.
İhtiyaçtan fazla tese’ül CERAHATtir.
Mahşere her yeri YARAlı, ÇIBANlı olarak gelir.





Kibir : (Kibr) Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı.
Muzdar : Muztar. Zorlanmış. Cebr olunmuş. Mecbur kalış. Çaresiz kalıp başı sıkılan.
Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
Tese’ül : (Sual. den) Dilenme, dilencilik etme.
Cerahat : Yaradan akan irin. Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan. Yaradan akan beyaz akıcı cisim.
Çıban : Vücudda çıkan yara.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

ENSAR’a mensub bir kadın veya erkek görürsen; düşmanın da olsa ona MUHABBET ET!
İMAN ALÂMETi, ENSAR'ı SEVmektir.
EENSAR-ı KİRAM kalmadı deme!
ENSAR demek, ALLAH’ın DİNine YARDIM EDENler demektir.
Hangi zamanda olursa olsun ALLAH’ın DİNine LİSANı ile, İŞleriyle, KALEMiyle yardım edenler ENSAR’dır.
Onlara MUHABBET İMANdır.
“Ey iman edenler ALLAH’ın yardımcıları olun”
Bir kişinin dahi olsa HİDÂYETine sebep olanın HAYRı, güneşin doğduğu yerlerin hepsinden HAYIRLIdır.





Ensar : (Nâsır. C.) Yardımcılar. Müdâfiler. * Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (A.S.M.) Mekke'den Medine'ye hicretinde Onun mücadelesine iştirak edip ona yardımcı, müdâfi, muhafız vaziyetini alan ve Cenâb-ı HAKK'tan ve Hz. Peygamber'den (A.S.M.) yardım ve nusret dileyen Sahabe-i Kiram hazeratı. Bu Zevat-ı Kirâm Medine'deki "Evs ve Hazreç" kabilesindendirler. (R.Anhüm) Ensârullah da denir. (Bak: Ashab)
Kiram : Benzetmeli, kinâyeli. * (Kerim. C.) Kerimler, şerefliler. * Eli açık cömert kimseler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونوا أَنصَارَ اللَّه....
"Ya eyyuhelleziyne amenu kunu ensarallahi .....:
Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun.....”
(Saff 61/14)


En son aNKa tarafından 04 May 2008, 15:00 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

DOĞRU SÖYLE!
EMANETleri yerine EDÂ ET!
VAADinde SADIK OL!
YALANdan İCTİNAB ET!
HAİN OLMA, VAADinden DÖNME!
Birisiyle kavga edersen HAKdan AYRILMA!
YALAN, HAİNLİK, VAADİNDE DURMAMAK MÜNAFIKlık ALÂMETlerindendir.
Bir insan YALAN söylerse, onun PİS KOKUsundan Melek, otuz mil UZAKLAŞIR.
Şeytan bile insana fenalığı emredince, insan onu işlerse, ALLAH’dan korkusundan şeytan, onun yanından KAÇAR.
Hemen NEDÂMET DUYmasındandır.
Şu mânevi kokuyu DUY!
Şeytanın kaçışından İBRET AL!
Şeytan insana KÜFRET der de, o küfür edince :
“Ben hakikaten senden uzağım çünkü ben âlemlerin Rabbi olan ALLAH’tan korkarım!” der.
ALLAHtan KORKmayan, şeytandan EŞEDD değil mi?.





İctinab : Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.
Nedâmet : (Nedm. den) Pişmanlık, nedâmet etmek.
Eşedd : Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli.

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
“Kemeselişşeytani iz kale lil'insanikfur felemma kefere kale inniy beriy'un minke inniy ehafullahe rabbel'alemiyne. :
Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.”
(Haşr 59/16)


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Züppelik ETME!
Bu kelime Arabca’da “EL BEZAZE” kelimesinin ZIDDIdır.
BEZAZE, babayani, olduğun gibi, yaşadığın memleketin GÖRENEĞİNE uygun bir şekilde YAŞAMAK demektir ki İMANdandır.



Züppe : Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklara ve aşırılıklara kaçan, snop.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

HAY’lı OL!
ALLAH’da hayâ’lıdır.
Hayâ’lı olanları SEVER.
Kıyamette; İSLÂMİYETte ihtiyarlamış, saç, sakal ağartmış olanlardan, ALLAH hayâ eder.
Yâni, onları AFFEDER, azap etmez.
Çünkü, HAY’nın mânası TERKetmek demektir.
“ALLAH, sivri sineği misâl getirmekten çekinmez” Âyetinde de bu mânâyadır.
Müşrikler, güya kendi akıllarınca, ALLAH büyüktür, sivri sinekle falan misâl vermez dediler.
Halbuki en büyüğünü yaratmakla en küçüğünü yaratmakta fark yoktur.
Belki SİVRİ SİNEĞİ fil sûretinde yaratmak daha acayibdir.
Hayâ’nın insanda yeri çoktur.
Hayâ bir san’attır ki menfaati, her şeyde, onu gösterene aitdir.
Hayâ, utanacak bir şey yapmamak değildir.
MÜ'MİN, her YERde, her HÂLini GÖRen ve BİLendir.
ALLAH’ından utanır dünya ve âhirette kendini mahcup mevkiye düşürecek bir iş işlemez.
İşte bu hâl, Hayâ’dır.
“Hayâ imandandır” buyrulması, sahibini günahlardan men’ ettiği içindir.
Peygamberimiz:
“Hayânın hepsi hayırdır.
Hayâdan ancak hayır gelir.
Utanmaya en lâyık olan da ALLAH’dır”
buyurdular.




إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَـذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ
“İnnellahe la yestahyi ey yadribe meselem ma beudaten fe ma fevkaha, fe emmellezine amenu fe ya'lemune ennehül hakku mir rabbihim, ve emmellezine keferu fe yekulune maza eradellahü bi haza mesela, yüdillü bihi kesirav ve yehdi bihi kesira, ve ma yüdillü bihi illel fasikiyn :
Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).”
(Bakara 2/26)

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


NASİHAT ET!
Çünkü nasihat DİNdir.
Kime nasihat edeceğiz diye sordular da PEYGAMBERİMİZ :
“ALLAH’a, RESÛLüne, İSLÂM BÜYÜKLERİne ve HERKESE” buyurdular.
Nasihat edenin çok İLMe ihtiyacı vardır.
Hatta yalnız bilgi kâfi değil.
AKLı, FİKRi de sahili olmalı.
Önünü, sonunu DÜŞÜNmeli.
Mizacı da bozuk olmamalı.
ŞERİATı bütün teferruatı ile yâni, mezheplerin hepsinin esaslarını bilmeli.
AHVALi, ZAMANı da bilmeli.
Hiç bir GARAZı bulunmamalı.
Eğer, bunlar bulunmazsa hatası çok olur.
İyi huylar içinde, NASİHATten daha dakiki yoktur.
HAKİKİ NASİHAT edenin DOSTu az olur.
Çünkü, HALKın çoğu HEVÂ-yı HEVESe kendini kaptırmış kimseler olduğundan, "Nasılım?" sözü onlara acı gelir.
Nasılı, İĞNE İPLİK manasınadır.
Nasihat eden, insanları saadetlerine rabteder.

ALLAH’a nasihat; ALLAH’dan günahkârlara, ALLAH’ın affını ve mağfiretini istemekle ve onlara ŞEFAAT etmekledir.

RESÛLULLAH’a nasihat; Peygamberliğini TASTİKve O'nu SEVMEKledir.

İSLÂM BÜYÜKLERİne nasihat; haklı işlerinde onlara YARDIM ve emirlerine İTAAT etmekledir.

Herkese nasihat; Dünya ve âhiretlerîne yarayan faideli şeyleri onlara ÖĞRETMEKledir.



Nasihat : İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt.
Ahvali : Haller. Vaziyetler. Oluşlar.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İki namaz arasındaki HÂLine RİÂYET ET!
Bir namazı kıldıktan sonra ikinci namaza kadar, arada hiç lakırdı etmeyen kimsenin, KİTABı ARŞ’ın altında, hususi yerlere konur.
İZAH:
İki namaz arasındaki boş vakitlerinde günah olan İŞler ve SÖZlerden İCTİNAB EDER.
Amel defterine sevablar yazdıran işler ve sözlerle İŞTİGAL EDER.
Ve bu HÂL ile ikinci namazını da kılarsa, bu iki namaz arasındaki amellerini bildiren DOSYAsı, YÜCElerin yücesi MAKAMlara gider.
Ve oralarda TEŞHİR edilir.
İki namaz arası olmayan zaman yoktur.
Böyle olunca, boş vakitlerine DİKKAT ET!
O vakitlerde de sana fayda verecek HAYIRLI İŞlerle meşgul OL!
DUAya nasihat olunuyorsun.
VAKİTler çok kıymetlidir.
Geçenlerin telâfisine imkân yoktur.
Elde olanların kıymetini BİL!
Mâlâyani ile GEÇİRME!
Müslümanlığın güzelliklerinden biri de faydasız şeyleri TERK etmektir.



İctinab : Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.
İştigal : meşgul olma.
Teşhir : Göz önüne serme, gösterme. Sergi serip âleme ilân etme. * Meşhur ve nâmdâr kılmak. * Kılıç sıyırma.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Cemaatle namaza DEVAM ET!
Camilerin HİKMETİ-i VÜCUDu, farz namazlarını içinde kılmak içindir.
Ezân ve kamet’de bunun için emrolunmuştur.
Yalnız kılmakla Cemaatle kılmak arasında YİRMİ YEDİ derece FARK vardır.
Yalnız kılmada “ES SETTAR” ismi TECELLÎ eder.
Cemaatle kılmada “EL ADL” esmâsı TECELLÎ eder.



Tecellî :Görünme. Bilinme. * Kader. * ALLAH'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. HAKK nûrunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


EVVÂBİN Namazına da DEVAM ET!
Bu namaz halkın meşgul bulunduğu sabahla öğleye, öğle ile ikindiye, akşamla yatsı arasında kılınır.
Gece uyuduktan sonra kalkıp, şafaktan evvel kılınan DUHA (Teheccüd) namazı sekiz rek’attir.
Akşamla yatsı arası EVVÂBİN namazı, altı rekattir.
TEHECCÜD namazı sekiz rek’atten oniki rekate kadar kılınır.
Bu namazlar hep SÜNNETtir. Kılanlar FEYZine ererler.




Evvâb : (Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen. * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.
Evvabin : Lugat inanası muteber’dir. ALLAH’a dönenler demektir


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Yemekte, içmekte haram şeylerden korunmak nasıl lâzımsa, SÖZlerde de öylece LÂZIMdır.
Nasıl bileceğim dersen; şöyle, içine sıkıntı veren, başkasının görmesini, duymasını istemediğin şeyler hep GÜNAHtır.
Bir de, kalbine ŞEK, ŞÜPHE veren şeyleri BIRAK.
Kalbinin RAZI olduğu, HAK dediği şeyleri İŞLE.
Bu hususta fetvayı KALBine SOR.
O, sana helâl mi yoksa haram mı söyler.
Eğer, sorduğun mes’elede kalbin biraz duraklarsa, ondan VAZGEÇ. Peygamberler YOLuna GİT!
Ve İKTİSADe RİÂYET ET!
Peygamberlerin ÂDETleri bu idi.
Dünya işlerinde pek ACELE ETME!
Âhiret işlerini vaktinden TE'HİR ETME!
Çoluğun çocuğun için ÇALIŞ!
ALLAH YOLunda çalışmış sayılırsın.
Hele, SELÂVAT-ı ŞERİFe çok DEVAM ET!..




Fetva : Bir hâdise, bir muâmele hakkındaki hükm-ü şer'îyi ehli olanın haber vermesi ve o hükme dair verilen mâlumat, bilgi.
İktisad : Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak.
Te’hir : Geciktirme. Sonraya bırakma.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

ALLAH için bir şeyi DERUHTE etmişsen, onu bozma!
Ondan daha hayırlı bir şey işlemek hatırına gelirse, DERUHTE ETTİĞİN şeyi yap! ikinci hayırlı hâtıra şeytan’dandır.
Birinciyi terk ettirmek için getirmiştir.
O, hatıra geleni de işle!
Şeytanı kahredersin.
Çünkü, şeytan birinciyi terkettirmekle AHDini bozdurmak ister.
Meselâ akşamla yatsı arasında KUR’ÂN okumayı ÂDET edindin.
Bir müddet sonra bir hatıra geldi.
Bu vakitte namaz kılsan daha efdâl diye İLKA’ olundun namaz kılıpta KUR’ÂN okumak âdetini bırakma!
KUR’ÂNını OKU hemde NAFİLE namazı kıl!
Böyle yaparsan şeytan seni değil sen şeytanı aldatmış olursun.
SILA-i RAHİM’i terk etme!
RAHİM RAHMANdandır.
ALLAH ile aramızda neseb KARABETi var.
Sıla-i Rahimden, ALLAH ile olan akrabalık haklarını da yerine getiriyor.
Çünkü rahim, RAHMANın damarlarındandır.
Sıla-i Rahmi terk eden, RAHMAN ile alâkasını kesiyor demektir.
Dünya ve Âhiret nimetleri hep ALLAH’ın Er RAHMAN ismi şerifinin tecellîleridir.
Birisi seninle İSTİŞARE ederse, ona hakkı söyle, hakkı göster, sakın hıyanetlik etme!
Hakikat ne biliyorsan onu söyle!
MÜSTEŞARın emin olması lâzımdır.
Sakın, altın ve gümüş kaplardan yemek yeme!
İpekli elbise giyme!
Korkunç bir rüyâ görmüşsen, uyanınca sol tarafına üç kerre üfle! Ve:
“ALLAH’ım, bu gördüğüm rüyanın şerrinden sana sığınırım!” de, daha yatacaksan başka tarafına dön!
Ve o rü’yayı kimseye söyleme!
Sözüme dikkat et!
(Altın, gümüş ziynet olarak kadınlara mübahtır. Altın, gümüş kaplardan yemek yemek, kadınlara da haramdır.)
Çok kimseler İSTİAZE ederler amma başkalarına söyledikleri için zarar görürler.
Sen söyleme!
RÜYÂ kuşun ayağına takıdır, söyleyip tâbir edilince, tâbir edildiği gibi düşer.
Güzel kokular kullan!
Her abdestte misvak tutun!
Ağzın temizlenir, ALLAH senden razı olur.
“Misvak tutunup kılınan namaz, misvâksiz kılınan namazdan yetmiş kat efdâldir” diye rivâyet var.
YALAN yere YEMİN etme!
Yalan yemin, sahibini günaha sokar.
BELDEleri harab eder.




Deruhte ettiğin : Üzerine aldığın, adadığın.
İlka’ : Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.
Karabet : Yakınlık.
Sıla-i Rahim : Hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme. * Akrabanın kusurlarını affetme.
İstişare : Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak.
Müsteşar : (Meşveret. den) Kendine iş danışılan. Hükümetin vekilinden sonra en yüksek idare me'muru.
İstiaze : “Euzü besmele” okuyarak ALLAH'a sığınmak.
Belde : Memleket, şehir. * Büyük köy. * Yer, arz. * Göğüs, sadır. * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

ESNEMEK şeytandandır.
Onu kes ve esnerken ses çıkarma!
O ses şeytan sesidir.

NAMANZ içinde AKSIRMAK ta şeytandandır.
Amma namaz haricindeki aksırmak NİMETtir.
Binaenaleyh HAMD lâzımdır.

Falcılık ve faydasız oyunlar, eşyanın hareketlerinden kötü mânalar çıkarmak, meselâ baykuş öttü, tavşan geçti... gibi şeyler, müslümanlıkla bağdaşmaz.

CÂMİ’ye tükürme!
Cami duvarına, KIBLEye karşı da tükürme!

Kıbleye karşı ve kıbleye arka çevirerek abdest bozmak ta CAİZ değildir.

Yemek yemezden evvel ELLERini yıka!
Yemek yedikten sonra hem ELLERini hem de AĞZINI yıka!..

Hizmetçilere AĞIR İŞler emretme!
Eğer yapılacak iş ağır ise, onlara yardım et!
Çünkü onlar da senin gibi insandır.
YEMEKlerine, ELBİSElerine iyi bak!..

Bir eve gelirsen ÜÇ defa İZİN iste!
Kapı arasından içeriye bakma!
Eğer izin çıkmazsa DÖN ve DARILMA!..
Yetmişbin KELİME-i TEVHİD okumak sûretiyle NEFSini Cehennemden azat ettir!

Şeyh Ebu Rebi derk :
“Bir sofrada yemek yiyecektik.
Benim de okunmuş yetmiş bin TEHLİL’im vardı.
Hiç bir yere de bağışlamamıştım.
Bizim soframızda genç, salih bir delikanlı da vardı.
Keşfi açıktı.
Elini yemeğe sundu ve ağlamağa başladı.
Ne oldu dediler.
Dediki :

"İşte cehennem, anamı da cehennemde görüyorum."
Yemedi ve mütemadiyen ağlıyordu.”
Şeyh Ebu Rebi der ki:
“İçimden şöyle niyaz ettim.
"ALLAH’ım, biliyorsun ki benim okunmuş yetmiş bin tehlilim var. Bunu bu çocuğun annesinin Cehennemden kurtarılması için ruhuna bağışladım."
Bunları hep gizli ve kalbimle söyledim.
Çocuk birden ağlamayı bıraktı.
Gülerek
"El Hamdülillah anamı cehennemden çıkardılar" dedi ve bizimle yemek yemeye başladı.”
Ebu Rebi der ki :
“Bu vakıa bana iki şeyi bildirdi. Biri, bu yetmiş bin Tehlil’e dair rivâyet edilen Hadis-i Şerifin sahih olduğu, diğeri de o gencin keşfinin sahih olduğudur.”

TEHLİL okumanın târifi:
Abdestli kıbleye MÜTEVECCİH oturup:
25 Estagfirullah,
1 kerre Fatiha-i şerife,
3 aded İhlâs-ı şerif,
3 adet selâvat-ı şerife.
Okuyup, Resûl-ü Ekrem Sâllâüahu aleyhi vesellem efendimizin Ruh-u şeriflerine hediye etmeli.
“L İLÂHE İLLALLAH” hı dürüst okumalı.
“L” yi semâlara doğru çekmeli.
“İLÂHE” yi sağ taraftan alıp sol memenin altındaki kalbe “İLLALLAH” ı indirmeli.
Her yüz âdedinde bir kere “MUHAMMED ‘ EN RESÛLULLAH” ve “İLÂHİ ENTE MAKSUDİ VE RIZAKE MATLUBİ” demeli.
ALLAH’ını maksadım Sensin ve Senin rızan da arzumdur.
Günde ne kadar çekersen onları belleyip yetmiş bin olunca bir hatim olmuştur.
Onu istediği yere bağışlar, isterse kendinde bırakır...

İki kişi arasındaki husumeti ve gerginliği ıslaha çalış!
“Düşmanlar barışmak isterlerse, sen de onlara yanaş!” emri var.
Artık düşün gâvurlarla barışmayı emreden ALLAH, müslümanlar arasındaki dargınlıkları gidermek için çalışan ve müslümanlar arasını barıştıranları büyük mükâfatlarla TALTİF buyuracağı muhakkaktır değil mi?

Sakın ha; iki kişinin arasını bozma!
Bu hâl Dini yıkar.

Bedeninin SIHHATini ve boş ZAMANlarını ganimet bil!
Bunları ALLAH’ın RAZİ olacağı İŞlerde kullan!
Bunlar gafletle boş yere harcanırsa aleyhine HÜCCET olur.
Âhirette hasmın ALLAH olmamasına dikkat et!
Eğer hasmın ALLAH olursa mahvolursun!

Her sabah yüz defa :
“SÜBHAN ALLAHÎ VE BİHAMDİHİ SUBHAN ALLAHİ’L- AZÎM” de! Günah bırakmaz...




Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
Tehlil : İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak ALLAH (C.C.) olduğunu ifade eden "Lâilâhe illâllâh" sözünü tekrar etmek. (Bak: Tevhid)
Mütemadiyen : Devamlı surette.
Müteveccih : Yönelmiş, dönmüş. Bir yere doğru yola çıkan. * Birisine karşı iyi düşünce ve sevgisi olmak. İhsan ve iltifat üzere olmak. * Pir-i fâni olmak.
Husumet : Düşmanlık. Hasımlık. Kincilik. Zıddiyet. Çekişmek. Dâvacı olmak.
Hatim : Hitâma erdiren. Bitiren. * Mühür basan.
Taltif : İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak.
Hüccet : Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * Şâhid.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Vücudundaki bütün azalarını muhafaza et!
Yapacağın şey MUBAH bile olsa âzanı haddinden fazla kullanma! Azalarını serbest bırakan kalbini sıkıntıya sokar.
Herhangi âzanı haram olan bir şeyde kullanırsan, o onun zinasıdır. Harama bakan göz, haramı tutan el, harama yürüyen ayak gibi.
İnsanları yüzükoyun Cehenneme sürükleyen dillerinin belasıdır.
Yarın hesap yerinde diller, ayaklar, eller... işledikleri şeylere şâhidlik edecekler.
O hâlden kork!
Nefsine acı!
Bir insan ŞER'AN caiz olmayan bir şeyi yapacağı vakit o azanın : “Aman yapma, bu işe beni mecbur etme!
Yarın kıyamette aleyhine şâhidlik edeceğim.
Beni kötülük yaptırmak sûretiyle aleyhine değil de iyilik yaptırmak sûretiyle lehine şâhid kıl!”
dediğini.
Eğer o günahı işlerse, yine o azanın :
“Yâ Rab! Ben nehyettim sözümü dinlemedi.
ALLAH’ım, beni bunun yaptığı işten TEBERRİ ediyorum.”
dediğini işitenler var.
(Muhiddin-i Arabî’nin işitenlerden biri olduğu muhakkak).

Azaları SU-İ İSTİMAL, kalbe sıkıntı verir.
Kalb ALLAH içindir.
Onu işsal ve ona ezâ ALLAH’ın gazabına sebebtir.




Mubah : (İbâhe. den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey. * Fık: Yapılması ve yapılmaması şer'an câiz bulunan şey. (Yemek, içmek, uyumak gibi.)
Şer’an : Şeriatça, şeriata göre. Kanunca, kanuna göre.
Teberri : Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme. * Temiz olma.
Su’-i istimal : Kötü kullanma.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Her namazında ezan oku yahut müezzini dinle!
Onun okuduğu kelimeleri bitirince sen de tekrar et!
Ezan okurken sesini salıver çünkü, müezzine sesinin ulaştığı yerlerdeki kuru, yaş ne varsa hep şâhidlik edecek.
“Ezan okumakta ve birinci safta olanları insanlar bilseler, oraya geçmek için kur’adan başka çâre de kalmasa kur’a ile oraya geçmek isterler. Gençlikte ne olduğunu bilseler müsabaka ederler, sabah ve yatsı namazlarında verilen mükâfatı bilseler, sürüne sürüne camiye gelirler.”
Tenha bir yerde, insan ezan okuyup kamet getirerek namazını kılsa, dağlar gibi melek kafileleri ardında cemâat olurlar.
Ve onun duasına âmin derler.

İnsanlar gaflet etmesinler diye bu vasiyeti yazdım.
Çünkü, akıllı insan hayırlı ve faydalı şeyleri ihmal etmez.
Bu herkesin şahsi menfaatidir.
İnsanın kendi şahsına rahmeti başkasına rahmetinden daha büyüktür.
Nitekim kendi nefsine ezası, başkasına yaptığı ezâdan büyük olduğu gibi.
Meselâ, intihar edenin cezâsı katilin cezâsından büyüktür.
Peygamberlerden sonra, insanlar üzerinde en büyük hak, ana, baba hakkıdır.
Duada, nefsini ana, babasına takdim emrolunmuştur.
Nuh sûresinin son âyetinde buna işaret vardır.



Kur’a : Ad çekmek ile sıra tesbiti yapmak. Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusla veya fal açma.
İhmal : Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.
Takdim : (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

Eğer Vali veya söz sahibi yâni hüküm sahibi isen, HAK söyle, HAK ile hükmet!
Heva-yı hevese uyma!
Herkese eşit nuamele et!
Çünkü, bizden evvel helak olan kavimler, herkese eşit muamele yapmadıkları için azaba çarpılmışlardır.

Âyet:
“Ey Davud, Biz seni yer yüzünde bir halife yaptık.
Sen de insanlar arasında hak ve adaletle hükmeyle.
Hükmünde heva-yı hevesine, hissiyatına uyma ki, bu hâl, seni ALLAH yolundan saptırır.
ALLAH yolundan sapanlar yok mu, hesap gününü unuttukları için onlara pek şiddetli azap vardır.”


Hesap günü, âhiretteki hesap günü olmakla beraber dünyada NEFSlerini HESABa çekmeyenlere de şâmildir.
Çünkü, NİSYAN TERK demektir.
Dünyada hesabı terk ettikleri için, bu çetin azaba uğrayacaklardır, “hesaba çekilmezden evvel kendinizi hesaba çekin” diye emir vardır.
Dünyada da cezâlar var.
Amma dünya cezâları insanları tövbe ve düşünceye sevk ettiği için faydalıdır.
Kardeşim!
Sen de kabahatlerinden dolayı hemen TÖVBE ile RABBine dön!
AHVALinde iyilik hissedince ALLAH’ın senin her hâlinde feyizli, Rahmetli kapıları açılır,
O kapılardan birini de sen çal ki, sana da açılsın.
O andaki Feyz-i Rabbani’de nefsini mahrum bırakma!
Her hareketinde bir HAYRa NİYETli bulun.
Yapamasan da ecrine kavuşursun.
Hatta bir günah işlemişsen, onun günah olduğuna inan!
Bu İMÂNınla o günahı karşılamış ve tesirini azaltmış olursun.
Tevbe sûresinin 102. âyetinde:
“Günahlarını itiraf edenlerin affa nail olacakları” beyan buyuruluyor.




Nisyan : Unutmak, hatırdan çıkarmak.

Resim... “Ya davudü inna cealnake hhalifeten fil erdi fahküm beynen nasi bil hakki ve la tettebiil heva fe yüdilleke an sebilillah innellezine yedillune an sebilillahi lehüm azabün şedidüm bima nesu yevmel hisab (24. Ayet secde ayetidir.) :
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.”
(Sâd 38/26)



Resim... “Ve aharuna'terafu bi zünubbihim haletu amelen salihav ve ahara seyyia asellahü ey yetube aleyhim innellahe ğafurur rahiym :
Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”
(Tevbe 9/102)


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


DUAları; ezân okunurken, muharebe esnasında, namaza başlanacağı zamanlarda yap!
Duadan garaz kabülüdür.
İCABETin sebebleri çoktur.
Zamanın, mekânın, o andaki HÂLin, ağızdan çıkan dua KELİMElerinin İCABETte büyük tesirleri vardır.
Bu dörtten birine rastlayan dualar kabul olur.
En kuvvetlisi ağızdan çıkan dua KELİMEleri sonra HÂLdir.
ALLAH’ın haklarına ve Halkın haklarına riâyet et!
Bil ki insan fakir ve muhtaç bir mahluktur.
İstemeğe de mecburdur.
Dileklerini yalnız ALLAH’tan iste!
Bir kimse senden yapabileceğin bir şey’i isterse, kimseye duyurmadan onu ver!
Muhtaçlara daima yardımda bulun!
Böyle yaparsan NÂİB-i RAHMAN olursun.
Meselâ evlenecek bir kimseye yardım edersen, onun salih çocukları senin için devamlı sadakalar sırasına geçerler.
Verdiğin sadaka ve yaptığın iyilikleri başa kakma çünkü nimetin hakiki sahibi sen değilsin.
Verdiğin sadakayı ALLAH’a veriyorsun.
Gaflet etme!
Karşılığı fazlasıyla sana gelecektir.
Buna inan!
Gafiller içerisinde gizlice ALLAH’ı zikret!
Bu ALLAH ile HALVET olmak demektir.
Fazla suyun olunca başkasından esirgeme!
Senin imanlık veya her hangi bir memuriyetini istemeyenlerin önüne geçme!
Hakikaten sen o makamın ehli isen sırf şahsi garazlarından dolayı seni istemiyorlarsa onlar mes’uldürler.
Bir işçi çalıştırınca hemen ücretini ver!
Başkaları üzerinde kendin için bir meziyet görme fazilet, şeref, izzet ALLAH’ındır.
Dilediğine verir.



İcabet : Kabul olmak. Kabul etmek. * Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.
Nâib : (Nevb. den) Vekil, birinin yerine geçen. * Şeriat hâkimi olan kadı vekili. * Nöbet bekleyen.
Hâlvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Resim
Cevapla

“►Muhiddin-i Arabi◄” sayfasına dön