MUHİDDİN-İ ARABÎ > LÜBBܒL-LÜBB >ÖZÜN ÖZÜ

Muhiddin-i Arabî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

kıymetli mehrican ablacığım her sabah paylaştığınız ''VASİYET''leri okumak ilk işim oluyor. Hizmetiniz kabul olsun Pir babamızında Himmeti üzerimize olsun.

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

SEVGİLİ MUHAMMEDİRNUR KARDEŞLERİM...

Sizler gibi bende bu yazıları foruma getiririken ögreniyorum ..Bizlere hazır pişmiş bir yemegi sofraya getirmek düşüyor...Hayatın düstürü olan bu nasihatleri gündeme getirmemiz için bizi vesile kılan YÜCE RABBIMIZA sonsuz şükürler olsun ve bu güzel yazıları sitemize koyan ,emegi geçen herkesin hizmetinden RABBIM razı olsun...sevgiler...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »





29. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Sadakaya devam et!
Âhirette çok büyük mükâfata nail olacakların içinde, sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar da vardır.
Sadaka, farz zekât vermek gibi.
Nafile de olur.
Farz olan sadakayı verenler, bencillikten kurtulurlar.
Nafile sadaka verenler de büyük derecelere ererler.
İnsanların mallarında zekâttan, başka daha bir çok haklar vardır. Meselâ, düşkün bir kimseyi görünce, ona hediye ve karz olarak yardımda bulunmak insani ve İslâmi bir vazifedir.
İnsanın fıtratında cimrilik vardır.
Binaenaleyh sadaka, nefse en ağır gelen ibadetlerdendir.
Sadaka verenle vermeyeni, Peygamberimiz, demir halkalardan örülmüş cübbeyi giyene benzetmiştir.

Şöyleki, evvelâ, giyerken demir halkalar bir biri üzerine gelince biraz sıkar amma, yavaş yavaş tamamen vücuda yerleşince, genişler ve yerde sürünen parçalar ayak izlerini örter. Giyemeyenin kolları askıda kalır.
Izdıraptan kurtulamaz.
Sadakayı da vere vere iyice hazmetmeli.
Demir siper içine girmeli.
Düşman kılıncından korunmalı.
Bâhil olup elini, ayağını askıda bırakıp, işe yaramaz bir hâle gelmemeli.
Sadakayı, vücut sıhhatte, ağız tadı yerinde, parayı harcayacak çağda iken vermeli.
Yoksak, hayat bitmiş, eller yana gelmiş, miğde hazmetmez olmuş, hayattan ümid kalmamış, bu hâlde sadaka verilmemesine emrediyor.
Dinlerlerse zararı yok.
Amma, kim dinleyecek.
Zaten, o hâle gelene kadar bu işi bırakmaklığın, cimriliğin en büyük delilidir.
Bilki rızkını kimse yemez.
Bütün mahlukat toplansa, rızkına mani olmak isteseler olamazlar. Elinde bulunupta başkasına aid olan rızkı da elinde tutamazsın.
Hatırına sadaka vermek gelince, verdiğin sadakayı sen vermedin. Hakikatte başkasına aid bulunan bir şeyi sahibine vermek sûretiyle elden çıkardın.
Yalnız sadaka kasdıyle verdiğin için metholunuyorsun.
Sehi’sin, kerim’sin.
Eğer elinden o malı çıkarırken tereddütlü veya zorla vermişsen ve verdikten sonra, ben verdim gibi bir tavr-ı câhilane takınmışsan, bu hâline tövbe et!
Resûlullah, cehâletten ve kendisine cehâlet yapılmasından ALLAH’a sığınırdı.



Karz-ı hasen : Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç.

Cübbe: Lügatte süngü demirinin ağaç kısmına girdiği yere denir. Burada palto gibi şeylerdir.

Bahîl : Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan.

Sehi : Cömert, eli açık, muhtaç olanlara çok ihsan eden.

Tavr : Tavır. (Tavr) Suret. Hareket, hal, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * İki şey arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar.





[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




30. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

İnsanın, en büyük düşmanı nefs-i emmaresidir.
Nefsi emmare, daima kendi arzu ve heveslerini yaptırmak ister, insan da nefs ve hevâsına muhalefet etmekle memurdur. Binaenaleyh bilen ve nasihati kabul eden, hayatı boyunca mücahadededir.
Biraz nefsine müsamaha eden helak olur.
Olgun bir irade sahibi oluncaya kadar hevâ-yı hevesine uymamak, büyük harbe devam etmek lâzımdır.



Nefs-i emmare : İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.

Hevâ : İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.

Mücahade : ugraşıda.

Müsamaha : (C.: Müsamahât) Hoş görürlük, dikkat etmemek, aldırış etmemek. Kusurlara göz yummak.

Helak : Yıkılma, bitme, mahvolma. * Harislik ve pek düşkünlük. * Azab. Korku, havf. * Fakr.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




31. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Kış günlerinde soğuk su ile abdest alınca, dikkat et!
Kuru bir yer kalmasın.
Abdest azalarını tamam yıkamak demektir.
Günahları mahveden, dereceleri yükselten, bir temizliktir.
Yaz günlerinde de hararetin elemini gidermeğe niyet et!
Vücuduna zarar veren şeyleri def etmekle de ecir kazanırsın. Serinlemek ve telezzüz için abdest alma!
Ecir kazanamazsın...




Ecir : Ecr : (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
Telezzüz : Tat ve zevk almak. Zevklenmek.






[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




32. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Her Müslümana, müsluman olduğu için hürmet et!
Hakk’ına riâyet et deme ki:
“Bu sultandır, bu zengindir, bu büyüktür, bu küçüktür, bu fakirdir, bu hakirdir”
Kimseyi tahkir etme!
İslâmın hepsini bir şahıs farzet!
Müslümanlar da onun azalarıdır.
Gözü ağrısa her tarafında duyulur, başı ağrısa her yerinde ağrı hissedilir.
Mamafih her azanın bir makamı vardır.
Meselâ, bir şeyi görmek için göz açılır, kulaklar değil.
Bir şeyi işitmek için de kulaklar açılır, gözler değil.
Öylece her müslüman islâmlıkta müsavi görür, her birine de lâyık olduğu, hakkı olan şeyi verir.

Meselâ;
Âlime ta’zim et, sözünü dinle!
Câhile nasihat et, bilmediklerini öğret!
Gafili, gafletten uyar!
İtaatli olanı tebşir et!
İtaatsiz olanları da ALLAH’ın azabıyle korkut!
Sultanın sözünü dinle, günah olmayan emirlere itaat et!
Küçüklere rıfk ile, merhametle, şefkatle muamele et!
Büyüklere tazim et!

Hadis’i şerif meali:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize tazim etmeyen bizden değildir!”
Asi, günahkâr da olsalar, bütün halka merhametli ol!
Çünkü, hepsi ALLAH’ın kulu ve mahlukudur.

“Her ciğeri yanık olanı sulamada ecir vardır.”

Benî israil aşüftelerinden biri, bir kuyu başında hararetten ciğeri yanmış bir köpeğin dolaştığını gördü de ayağından meşini çıkardı, su doldurdu, o köpeğe içirdi.
ALLAH bunu kabul etti, onun kabahatlerini affetti de Cennetine koydu.
Artık sen düşün!
Bir insana, hele bir müslümana yapılan iyiliği.
Hayır’ı, hayır olduğu için yap!
Şerden, şer olduğu için kaç!
İnsanların medhine ve zemmine kulak verme!. .



Müsavi : Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak. Denk, aynı derecede.

Ta’zim : Hürmet. Riâyet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.

Rıfk : Yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezaket. (Zıddı: unf)

Aşüfte : f. Sevgiden kendinden geçen. Çıldırırcasına seven. * İffetsiz kadın.

Medh : Birisinin iyiliğini, iyi vasıflarını söylemek. Övmek.

Zemm : Birisinin ayıplarını söylemek, çekiştirmek. Kötülemek, yermek. Ayıplamak.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

33. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

İşlerinde Ömer gibi ol!
Hazreti Ömer :
“ALLAH yolunda bizi aldatanlara aldanıveririz.” derdi.
Kardeşim!
Bir kimse seni ALLAH yolunda aldatmak isterse, sen de onun bu dalaveresine vakıf olursan, ona aldanmış gibi görünmen, hile ve hurdasını yüzüne vurmamak, onu mahcub etmemek, arkasından onun ıslahına dua etmek, şefkat göstermek güzel huylardandır. İmân ve islâm alâmetidir.
Mü’min aldanıverir ve cömertlik gösterir.
Münafık aldatır, Fesad saçar.
Müslüman kardeşlerine don, gömlek ol!
Nefslerini, ırzlarını, evlâdlannı koru!
Çünkü sen onun kardeşisin, ayna gibi gör, kendine bak!
Hiç bir sûretle ezâlandırma!
Hatta ezâlanmışsa, onu ezâdan kurtar!
Çünkü, bir şeyin nef’ i onun yüzü ve hakikatidir.


Alâmet : İz, nişân, işâret.

Münafık : İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. * Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.

Fesad : Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.

Irz : Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

Ezâ : Ticarette kaybetme, zarar etme. * Kibir ve gururunu bıraktırma. * Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey. * Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.

Nef’ : Fayda, yararlılık. * Fls: Faydacılık. Yani: Bir şeyin doğru olup olmadığını, o şeyin faidesine göre değerlendiren yanlış bir nazariyedir. Kudsi dinimiz olan İslâmiyette ise: Bir şeyin doğru veya yanlış; iyi ve kötü olması, Allahın emir ve nehyine tâbidir.



[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

34. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Komşu ve yakınlık haklarını koru! Kimin evi daha yakın ise, onu tercih et!
Çünkü ALLAH’ın sana ihsan ettiği nimetlerde komşularının hakkı vardır.
Onlara ikram ederken en yakın komşundan başla.
Komşularından zararı defet, isterse kâfir olsun.
Onun da komşuluk hakkı vardır.

Acaib bir hikâye:
Bir köylünün avlusuna çekirgeler iner.
Başkaları çekirgeleri avlamak için gelirler.
Onları ellerinde âletleriyle görünce:
“Ne var?” diye sorar.
Onlarda lâtife tarzında:
“Senin komşuları avlamaya geldik!” derler.
Hane sahibi:
“Mademki onlar benim komşularımmış, yemin ile söylüyorum ki, onları avlamaya sizi bırakmam!” der ve kılıncını çeker.
Komşu kelimesine riâyeten bunu yapar.

İmam-ı Mâlik’e :
“Deniz domuzu yenir mi?” dediler de:
“haram” dedi.
“O balık değil mi?” dediler.
“Siz hınzır!” dediniz buyurdu.

(Çekirge yenilir amma âfet olan çekirgeler değil.
Âfet çekirgesi bir iş görmektedir.
Biyolojik olarak vücudunun hıltı asiddir.
Mideye zararlıdır.
Bir azabın tecellîsine vesiledir.
Belki bir âfatı ref’ediyor, belki bir haramı kaldırıyor.
Daha mühim bir sebebi vardır.
Amma, açıklanmaması tenbih edilmiştir.)

Komşunun ezâsını, güzel bir tarzda karşılamalı.
Bir köylü Resûlullah’a geldi.
Ve dedi ki:
“Sana Kur’ân geliyormuş, en fasih kimseler bile ona muarefe edemiyorlarınış. Benim sözlerimi dinle!” dedi ve iyi huylara dair üç beytini okudu.
“Sana gelen Kur’â n da bunların benzeri var mı?” dedi.
O zaman Resûlullah:
“F U S S I L E T” sûresinden şu, iki âyeti okudu.
Âyetlerin ıneâli:
“İyilik, kötülüğe müsavi olmaz.
Sen kötülüğü en güzel huy ne ise, onunla karşıla.
O vakit görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki senin yakın dostun olmuştur.
Bu güzel huya, sabırlı olanlardan başkası kavuşturulmaz.
Buna, büyük bir nasibe malik olandan başkası eriştirilmez”.
O, fasih köylü şair dedi ki :
“Buna erişilmez, bundan güzeli de olmaz.
Bunu insan söyleyemez.
Sen Resûlullah’sın ben de iman ettim.”
Evet, Kur’ân-ı Hakim’in icazını onlar anladılar.
Kardeşine, zalim de olsa, mazlum da olsa yardım et!
Zâlim kardeşine şeytan vesvese verdi.
Onu, başkasına zulmetmeye sürükledi.
Şeytanın bu vesvesesini, ondan defetmek için yardım et!
Senden yardım bekleyenden elini çekme!
ALLAH, hiç bir şeye, hiç bir yardıma muhtaç olmadığı hâlde; Muhammed sûresinde:
“Eğer, siz ALLAH’a yardım ederseniz O da size yardım eder” buyurdu.
ALLAH’ın yarattıklarını hakir görme.
ALLAH, onları yaratırken hakir görmedi.
Kadınlara hitaben; sakın komşularınızın hediyelerini hakir görmeyin isterse bir paça olsun.
Tahkir, Câhilliktir.
La’net, sövmek, bağırmak, çekiştirmek komşuluğa yakışmaz.
Dilini de kötü sözlere alıştırma!



Hılt : Bir şeye karışık, karışmış bulunan. * Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi. * Soyu, nesebi karışık kimse.

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
“Ve la testevil hasenetü ve les seyyieh idfa' billeti hiye ahsenü fe izellezi beyneke ve beynehu adavetün keennehu veliyyün hamim : İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” Fussilet 41/34)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
“Ya eyyühellezine amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm : Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” ( Muhammed 47/7)

Muarefe : Karşılıklı görüşme ve tanışma. * Gr: Nekre olmayan kelime. Muayyen ve harf-i târifli olmak. (Bak: Lâm)

Ref’ : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma. * Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.

İcaz : (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veya vecize denilir.

Hakir : Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.

Vesvese : Şübhe. Tereddüt. Kuruntu. Aslı olmayan ihtimaller.

La’net : Nefret. Tiksinti. ALLAH'ın rahmetinden mahrumiyyet.

Paça : koyun ayağı







[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

35. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Kibirden, bir kibre delâlet eden şeylerden çekin!
Elbisen de yürüşünde kibir alametleri bulunmasın!
Kimseden bir şey isteme!
İyice muzdar kalırsan (ki ALLAH seni o hâle bırakmaz) bilfarz o hâle düşmüş isen, tese’ül ihtiyaç kadar caizdir.
İhtiyaçtan fazla tese’ül cerahattir.
Mahşere her yeri yaralı, çıbanlı olarak gelir.



Kibir : (Kibr) Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı.

Muzdar :Muztar. Zorlanmış. Cebr olunmuş. Mecbur kalış. Çaresiz kalıp başı sıkılan.

Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.

Tese’ül : (Sual. den) Dilenme, dilencilik etme.

Cerahat : Yaradan akan irin. Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan. Yaradan akan beyaz akıcı cisim.

Çıban : Vücudda çıkan yara.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

36. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Ensar’a mensub bir kadın veya erkek görürsen; düşmanın da olsa ona muhabbet et!
İman alâmeti, Ensar-ı sevmektir.
Ensar-ı kiram kalmadı deme!
Ensar demek, ALLAH’ın dinine yardım edenler demektir.
Hangi zamanda olursa olsun ALLAH’ın Dinine lisanı ile, işleriyle, kalemiyle yardım edenler Ensar’dır.
Onlara muhabbet imandır.
“Ey iman edenler ALLAH’ın yardımcıları olun”
Bir kişinin dahi olsa hidâyetine sebep olanın hayrı, güneşin doğduğu yerlerin hepsinden hayırlıdır.



Ensar : (Nâsır. C.) Yardımcılar. Müdâfiler. * Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (A.S.M.) Mekke'den Medine'ye hicretinde Onun mücadelesine iştirak edip ona yardımcı, müdâfi, muhafız vaziyetini alan ve Cenâb-ı HAKK'tan ve Hz. Peygamber'den (A.S.M.) yardım ve nusret dileyen Sahabe-i Kiram hazeratı. Bu Zevat-ı Kirâm Medine'deki "Evs ve Hazreç" kabilesindendirler. (R.Anhüm) Ensârullah da denir. (Bak: Ashab)

Kiram : Benzetmeli, kinâyeli. * (Kerim. C.) Kerimler, şerefliler. * Eli açık cömert kimseler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونوا أَنصَارَ اللَّه....
"Ya eyyuhelleziyne amenu kunu ensarallahi .....: Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun.....” (Saff 61/14)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

37 . VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Doğru söyle!
Emanetleri yerine edâ et!
Vaadinde sadık ol! Yalandan ictinab et!
Hain olma, vaadinden dönme!
Birisiyle kavga edersen hakdan ayrılma!
Yalan, hainlik, vaadinde durmamak münafıklık alâmetlerindendir.
Bir insan yalan söylense, onun pis kokusundan Melek, otuz mil uzaklaşır.
Şeytan bile insana fenalığı emredince, insan onu işlerse, ALLAH’dan korkusundan şeytan, onun yanından kaçar.
Hemen nedâmet duymasındandır.
Şu mânevi kokuyu duy!
Şeytanın kaçışından ibret al!
Şeytan insana küfret der de, o küfür edince :
“Ben hakikaten senden uzağım çünkü ben âlemlerin Rabbi olan ALLAH’tan korkarım!” der.
ALLAHtan korkmayan, şeytandan eşedd değil mi?.



İctinab : Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.

Nedâmet : (Nedm. den) Pişmanlık, nedâmet etmek.

Eşedd : Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli.

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
“Kemeselişşeytani iz kale lil'insanikfur felemma kefere kale inniy beriy'un minke inniy ehafullahe rabbel'alemiyne. : Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.” (Haşr 59/16)








[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kuloglan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 156
Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen kuloglan »

Bu küfret "küfr(dînden çıkma" herhâlde. Çünkü bu şekilde bir hadîs-i şerîf var. Şeytanın insânı şirke götürdükten sonra ben Alemlerin Rabbini tenzih ederim diye gitmesi şeklinde.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/118-119kr.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

mehrican CANım, 3 gün önce ibrahimle halamızın oğluna davetliydik. netten bir video bulmuşlar bir ineği canlı canlı kıyma makinasına atmışlar ve mubarek hayvanın sadece sesini duydum bize göstermediler. Kendileride devamını seyredemediler. Günler geçmesine rağmen sesi kulaklarımda böyle bir şaşkınlık taşkınlık sapkınlık azgınlıkların yaşandığı günümüzde Bunlar insan olamazlar hesab gününde o mubarek inekle nasıl hesaplaşacaklar.

''ALLAHtan korkmayan, şeytandan eşedd değil mi?''


Çok anlamlı PİRimizden vasiyet sunmuşsun ALLAHU TEALA Hazretlerinden korkmayanların ancak yapabilecekleri bir EŞEDD yaşadık.

Azgınlık, taşkınlık, sapkınlık, şaşkınlıklara maruz kalmış cümle mahlukat ve bizleri RESULULLAH sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin hörmetine korusun İNŞAALLAH!
Resim
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »



AMİNN CANIM KARDEŞİM AMİNNN..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »



38. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Züppelik etme!
Bu kelime Arabca’da “El bezaze” kelimesinin zıddıdır.
Bezaze, babayani, olduğun gibi, yaşadığın memleketin göreneğine uygun bir şekilde yaşamak demektir ki imandandır.



Züppe : Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklara ve aşırılıklara kaçan, snop.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




39. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Hayâ’lı ol! ALLAH’da hayâ’lıdır.
Hayâ’lı olanları sever.
Kıyamette; İslâmiyette ihtiyarlamış, saç, sakal ağartmış olanlardan, ALLAH hayâ eder.
Yâni, onları affeder, azap etmez.
Çünkü, Hayâ’nın mânası terketmek demektir.
“ALLAH, sivri sineği misâl getirmekten çekinmez” Âyetinde de bu mânâyadır.
Müşrikler, güya kendi akıllarınca, ALLAH büyüktür, sivri sinekle falan misâl vermez dediler.
Halbuki en büyüğünü yaratmakla en küçüğünü yaratmakta fark yoktur.
Belki sivri sineği fil sûretinde yaratmak daha acayibdir.
Hayâ’nın insanda yeri çoktur.
Hayâ bir san’attır ki menfaati, her şeyde, onu gösterene aitdir. Hayâ, utanacak bir şey yapmamak değildir.
Mü’min, her yerde, her hâlini gören ve bilendir.
ALLAH’ından utanır dünya ve âhirette kendini mahcup mevkiye düşürecek bir iş işlemez.
İşte bu hâl, Hayâ’dır.
“Hayâ imandandır” buyrulması, sahibini günahlardan men’ ettiği içindir.
Peygamberimiz:
“Hayânın hepsi hayırdır.
Hayâdan ancak hayır gelir.
Utanmaya en lâyık olan da ALLAH’dır” buyurdular.


إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَـذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ

“İnnellahe la yestahyi ey yadribe meselem ma beudaten fe ma fevkaha, fe emmellezine amenu fe ya'lemune ennehül hakku mir rabbihim, ve emmellezine keferu fe yekulune maza eradellahü bi haza mesela, yüdillü bihi kesirav ve yehdi bihi kesira, ve ma yüdillü bihi illel fasikiyn : Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).” (Bakara 2/26)





[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

40. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Nasihat et!
Çünkü nasihat Dindir.
Kime nasihat edeceğiz diye sordular da Peygamberimiz :
“ALLAH’a, Resûlüne, islâm büyüklerine ve herkese” buyurdular.
Nasihat edenin çok ilme ihtiyacı vardır.
Hatta yalnız bilgi kâfi değil.
Aklı, fikri de sahili olmalı.
Önünü, sonunu düşünmeli.
Mizacı da bozuk olmamalı.
Şeriatı bütün teferruatı ile yâni, mezheplerin hepsinin esaslarını bilmeli.
Ahvali, zamanı da bilmeli.
Hiç bir garazı bulunmamalı.
Eğer, bunlar bulunmazsa hatası çok olur.
İyi huylar içinde, nasihatten daha dakiki yoktur.
Hakiki nasihat edenin dostu az olur.
Çünkü, halkın çoğu hevâ-yı hevese kendim kaptırmış kimseler olduğundan, Nasılım sözü onlara acı gelir.
Nasılı, iğne iplik manasınadır.
Nasihat eden, insanları saadetlerine rabteder.

ALLAH’a nasihat; ALLAH’dan günahkârlara, ALLAH’ın affını ve mağfiretini istemekle ve onlara şefaat etmekledir.

Resûluüah’a nasihat; Peygamberliğini tastik ve onu sevmekledir.

İslâm büyüklerine nasihat; haklı işlerinde onlara yardım ve emirlerine itaat etmekledir.

Herkese nasihat; Dünya ve âhiretlerîne yarayan faideli şeyleri onlara öğretmekledir.



Nasihat : İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt.

Ahvali : Haller. Vaziyetler. Oluşlar.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




41. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

İki namaz arasındaki hâline riâyet et!
Bir namazı kıldıktan sonra ikinci namaza kadar, arada hiç lakırdı etmeyen kimsenin, kitabı Arş’ın altında, hususi yerlere konur.
İzah:
İki namaz arasındaki boş vakitlerinde günah olan işler ve sözlerden ictinab eder.
Amel defterine sevablar yazdıran işler ve sözlerle iştigal eder.
Ve bu hâl ile ikinci namazını da kılarsa, bu iki namaz arasındaki amellerini bildiren dosyası, yücelerin yücesi makamlara gider.
Ve oralarda teşhir edilir.
İki namaz arası olmayan zaman yoktur.
Böyle olunca, boş vakitlerine dikkat et!
O vakitlerde de sana fayda verecek hayırlı işlerle meşgul ol!
Duaya nasihat olunuyorsun.
Vakitler çok kıymetlidir.
Geçenlerin telâfisine imkân yoktur.
Elde olanların kıymetini bil!
Mâlâyani ile geçirme!
Müslümanlığın güzelliklerinden biri de faydasız şeyleri terk etmektir.



İctinab : Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.

İştigal : meşgul olma.

Teşhir : Göz önüne serme, gösterme. Sergi serip âleme ilân etme. * Meşhur ve nâmdâr kılmak. * Kılıç sıyırma.

Malayani, :kendisiyle hiçbir hedef gözetilmeyen, iş olsun diye, lâf olsun, vakit geçsin, ömür tükensin diye yapılan boş konuşmalar ve faydasız işler
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




42. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Cemaatle namaza devam et!
Camilerin hikmet-i vücudu, farz namazlarını içinde kılmak içindir. Ezân ve kamet’de bunun için emrolunmuştur.
Yalnız kılmakla Cemaatle kılmak arasında yirmi yedi derece fark vardır.
Yalnız kılmada “Es Settar” ismi tecellî eder.
Cemaatle kılmada “El Adl” esmâsı tecellî eder.




Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * ALLAH'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. HAKK nûrunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




43. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

EVVABİN Namazına da devam et!
Bu namaz halkın meşgul bulunduğu sabahla öğleye, öğle ile ikindiye, akşamla yatsı arasında kılınır.
Gece uyuduktan sonra kalkıp, şafaktan evvel kılman DUHA namazı sekiz rek’attir.
Akşamla yatsı arası Evvâbin namazı, altı rekattir.
Teheccüd namazı sekiz rek’atten oniki rekate kadar kılınır.
Bu namazlar hep sünnettir. Kılanlar feyzine ererler.



Evvâb : (Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen. * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.

Evvabin : Lugat inanası muteber’dir. ALLAH’a dönenler demektir


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

mehrican yazdı:


41. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

İki namaz arasındaki hâline riâyet et!
Bir namazı kıldıktan sonra ikinci namaza kadar, arada hiç lakırdı etmeyen kimsenin, kitabı Arş’ın altında, hususi yerlere konur.
İzah:
İki namaz arasındaki boş vakitlerinde günah olan işler ve sözlerden ictinab eder.
Amel defterine sevablar yazdıran işler ve sözlerle iştigal eder.
Ve bu hâl ile ikinci namazını da kılarsa, bu iki namaz arasındaki amellerini bildiren dosyası, yücelerin yücesi makamlara gider.
Ve oralarda teşhir edilir.
İki namaz arası olmayan zaman yoktur.
Böyle olunca, boş vakitlerine dikkat et!
O vakitlerde de sana fayda verecek hayırlı işlerle meşgul ol!
Duaya nasihat olunuyorsun.
Vakitler çok kıymetlidir.
Geçenlerin telâfisine imkân yoktur.
Elde olanların kıymetini bil!
Mâlâyani ile geçirme!
Müslümanlığın güzelliklerinden biri de faydasız şeyleri terk etmektir.



Anın Değerini Bilmek



İnsan kendisine sunulan her şeyin değerini bilmelidir. Zamanın, malın, sağlığın, bilginin, yetkinin, yeteneklerin… Ve bir de “an”ın…

An en kısa zaman dilimidir. Onda fırsatlar saklıdır. Onda imkânlar sunulur. Onda doğruya dair şimşekler çakar. Sizi izah eden en doğru kelimeyi bulursunuz bir anda. Yönünüzü tayin edecek ilk ışıkla karşılaşırsınız onda. Bazen de şairin deyimiyle; an gelir /paldır küldür yıkılır bulutlar /gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet /o eski heyecan ölür…

Her insanın eski heyecanını kaybettiği bir an vardır. Her mevsimin insana rehavet yüklediği bir an vardır. Her gecenin insanı hayallerin akışına çektiği bir an vardır. Ve yine her gecenin insanı içine aldığı bir tefekkür anı vardır.

Her insanın kendisiyle dirildiği bir düşünce anı ve yine insanların kendisiyle yıkıcı boşluğa düştüğü bir an vardır.


Ömer (r.a) kardeşinin sesinden ayeti dinlediği o anda dirildi. Bir başkası ayetin tefekküre davet eden çağrısını dinlemedi, o anı değerlendirmedi, toplumun kendisine ne diyeceğini düşündü, kavmimin kadınları benimle alay eder dediği anda dirilmeyi reddetti. Şair buna ömrünün hırsızı der: an gelir/ömrünün hırsızıdır.

Her insanın ömrünün hırsızı olan bir anı vardır belki de… Asırlar öncesinde ayetin çağrısına kulağını tıkayamayan ama iradesini tıkayan şahsın o anı ömrünün hırsızıdır. Dirilme fırsatını teptiği andır. İnsanlığa faydalı olacağı imkânı reddettiği andır.

An gelecek insan hep genç kalamayacağını öğrenecektir. Yalnızca saçlarına dökülen aklarla değil, eskiden yürüdüğü ama şimdi yürüyemediği yollarla, eskiden keklik gibi tırmandığı ama şimdi tırmanamadığı dağlarla, eskiden vakit ayırırken yorgunluk hissetmediği ama o an yorulmanın nasıl bir şey olduğunu görerek anlayacaktır.

Ve mademki insan yorgunluğun bedenine çöktüğü anlara ulaşacaktır, eğer ömrü varsa, yorgunluğu hiçe saydığı anların, zamanın kıymetini bilmelidir.


Necip Cengil

--------------------------------------------------------------------------------
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




44. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Yemekte, içmekte haram şeylerden korunmak nasıl lazımsa, sözlerde de öylece lâzımdır.
Nasıl bileceğim dersen; şöyle, içine sıkıntı veren, başkasının görmesini, duymasını istemediğin şeyler hep günahtır.
Bir de, kalbine şek, şüphe veren şeyleri bırak.
Kalbinin razı olduğu, hak dediği şeyleri işle.
Bu hususta fetvayı kalbine sor.
O, sana helâl mi yoksa haram mı söyler.
Eğer, sorduğun mes’elede kalbin biraz duraklarsa, ondan vazgeç. Peygamberler yoluna git!
Ve iktisade riâyet et!
Peygamberlerin âdetleri bu idi.
Dünya işlerinde pek acele etme!
Âhiret işlerini vaktinden te’hir etme!
Çoluğun çocuğun için çalış!
ALLAH yolunda çalışmış sayılırsın.
Hele, selâvat-ı şerife çok devam et!..



Fetva : Bir hâdise, bir muâmele hakkındaki hükm-ü şer'îyi ehli olanın haber vermesi ve o hükme dair verilen mâlumat, bilgi.
İktisad : Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak.

Te’hir : Geciktirme. Sonraya bırakma.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »




45. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

ALLAH için bir şeyi deruhte etmişsen, onu bozma!
Ondan daha hayırlı bir şey işlemek hatırına gelirse, deruhte ettiğin şeyi yap! ikinci hayırlı hâtıra şeytan’dandır.
Birinciyi terk ettirmek için getirmiştir.
O, hatıra geleni de işle!
Şeytanı kahredersin.
Çünkü, şeytan birinciyi terkettirmekle ahdini bozdurmak ister.
Meselâ akşamla yatsı arasında Kur’ân okumayı âdet edindin.
Bir müddet sonra bir hatıra geldi.
Bu vakitte namaz kılsan daha efdâl diye ilka’ olundun namaz kılıpta Kur’ân okumak âdetini bırakma!
Kur’ânını OKU hemde nafile namazı kıl!
Böyle yaparsan şeytan seni değil sen şeytanı aldatmış olursun.
Sıla-i Rahim’i terk etme!
Rahim Rahmandandır.
ALLAH ile aramızda neseb karabeti var.
Sıla-i Rahimden, ALLAH ile olan akrabalık haklarını da yerine getiriyor.
Çünkü rahim, Rahmanın damarlarındandır.
Sıla-i Rahmi terk eden, Rahman ile alâkasını kesiyor demektir.
Dünya ve Âhiret nimetleri hep ALLAH’ın Er Rahman ismi şerifinin tecellîleridir.
Birisi seninle istişare ederse, ona hakkı söyle, hakkı göster, sakın hıyanetlik etme!
Hakikat ne biliyorsan onu söyle!
Müsteşarın emin olması lâzımdır.
Sakın, altın ve gümüş kaplardan yemek yeme!
İpekli elbise giyme!
Korkunç bir rüyâ görmüşsen, uyanınca sol tarafına üç kerre üfle! Ve:
“ALLAH’ım, bu gördüğüm rüyanın şerrinden sana sığınırım!” de, daha yatacaksan başka tarafına dön!
Ve o rü’yayı kimseye söyleme!
Sözüme dikkat et!
(Altın, gümüş ziynet olarak kadınlara mübahür. Altın, gümüş kaplardan yemek yemek, kadınlara da haramdır.)
Çok kimseler istiaze ederler amma başkalarına söyledikleri için zarar görürler.
Sen söyleme!
Rüyâ kuşun’ayağına takıdır, söyleyip tâbir edilince, tâbir edildiği gibi düşer.
Güzel kokular kullan!
Her abdestte misvak tutun!
Ağzın temizlenir, ALLAH senden razı olur.
“Misvak tutunup kılınan namaz, misvâksiz kılınan namazdan yetmiş kat efdâldir” diye rivâyet var.
Yalan yere yemin etme!
Yalan yemin, sahibini günaha sokar.
Beldeleri harab eder.



Deruhte ettiğin : Üzerine aldığın, adadığın.

İlka’ : Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.

Karabet : Yakınlık.

Sıla-i Rahim : Hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme. * Akrabanın kusurlarını affetme.

İstişare : Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak.

Müsteşar : (Meşveret. den) Kendine iş danışılan. Hükümetin vekilinden sonra en yüksek idare me'muru.

İstiaze : “Euzü besmele” okuyarak ALLAH'a sığınmak.

Belde : Memleket, şehir. * Büyük köy. * Yer, arz. * Göğüs, sadır. * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması.





[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

46. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Esnemek şeytandandır.
Onu kes ve esnerken ses çıkarma!
O ses şeytan sesidir.
Namaz içinde aksırmak ta şeytandandır.
Amma namaz haricindeki aksırmak nimettir.
Binaenaleyh hamd lâzımdır.
Falcılık ve faydasız oyunlar, eşyanın hareketlerinden kötü mânalar çıkarmak, meselâ baykuş öttü, tavşan geçti. . . gibi şeyler, müslümanlıkla bağdaşmaz.
Câmi’ye tükürme!
Cami duvarına, kıbleye karşı da tükürme!
Kıbleye karşı ve kıbleye arka çevirerek abdest bozmak ta caiz değildir.
Yemek yemezden evvel ellerini yıka!
Yemek yedikten sonra hem ellerini hem de ağzını yıka! . .
Hizmetçilere ağır işler emretme!
Eğer yapılacak iş ağır ise, onlara yardım et!
Çünkü onlar da senin gibi insandır.
Yemeklerine, elbiselerine iyi bak!. .
Bir eve gelirsen üç defa izin iste!
Kapı arasından içeriye bakma!
Eğer izin çıkmazsa don ve darılma! . .
Yetmişbin Kelime-i Tevhid okumak sûretiyle nefsini Cehennemden azat ettir!

Şeyh Ebu Rebi derk :
“Bir sofrada yemek yiyecektik.
Benim de okunmuş yetmiş bin tehlil’im vardı.
Hiç bir yere de bağışlamamıştım.
Bizim soframızda genç, salih bir delikanlı da vardı.
Keşfi açıktı.
Elini yemeğe sundu ve ağlamağa başları.
Ne oldu dediler.
Dediki :
“İşte cehennem, anamı da cehennemde görüyorum.”
Yemedi ve mütemadiyen ağlıyordu.”
Şeyh Ebu Rebi der ki:
“İçimden şöyle niyaz ettim.
“ALLAH’ım, biliyorsun ki benim okunmuş yetmiş bin tehlilim var. Bunu bu çocuğun annesinin Cehennemden kurtarılması için ruhuna bağışladım.”
Bunları hep gizli ve kalbimle söyledim.
Çocuk birden ağlamayı bıraktı.
Gülerek “El Hamdülillah anamı cehennemden çıkardılar” dedi ve bizimle yemek yemeye başladı.”
Ebu Rebi der ki :
“Bu vakıa bana iki şeyi iıildirdi. Biri, bu yetmiş bin Tehlil’e dair rivâyet edilen Hadis-i Şerifin sahih olduğu, diğeri de o gencin keşfinin sahih olduğudur.”

Tehlil okumanın târifi:
Abdestli kıbleye müteveccih oturup:
25 Estagfirullah,
l kerre Fatiha-i şerife,
3 aded İhlâs-ı şerif,
3 adet selâvat-ı şerife.
Okuyup, Resûl-ü Ekrem Sâllâüahu aleyhi vesellem efendimizin Ruh-u şeriflerine hediye etmeli.
“L İLÂHE İLLALLAH” hı dürüst okumalı.
“L” yi semâlara doğru çekmeli.
“İLÂHE” yi sağ taraftan alıp sol memenin altındaki kalbe “İLLALLAH” hı indirmeli.
Her yüz âdedinde bir kere “MUHAMMED ‘ EN RESÛLULLAH” ve “İLÂHİ ENTE MAKSUDİ VE RIZAKE MATLUBİ” demeli.
ALLAH’ını maksadım sensin ve senin rızan da arzumdur.
Günde ne kadar çekersen onları belleyip yetmiş bin olunca bir hatim olmuştur.
Onu istediği yere bağışlar, isterse kendinde bırakır. . .

İki kişi arasındaki husumeti ve gerginliği ıslaha çalış!
“Düşmanlar barışmak isterlerse, sen de onlara yanaş!” emri var. Artık düşün gâvurlarla barışmayı emreden ALLAH, nıüslümanlar arasındaki dargınlıkları gidermek için çalışan ve müslümanlar arasını barıştıranları büyük mükâfatlarla taltif buyuracağı muhakkaktır değil mi?
Sakın ha; iki kişinin arasını bozma!
Bu hâl Dini yıkar.
Bedeninin sıhhatini ve boş zamanlarını ganimet bil!
Bunları ALLAH’ın razı olacağı işlerde kullan!
Bunlar gafletle boş yere harcanırsa aleyhine hüccet olur.
Âhirette hasmın ALLAH olmamasına dikkat et!
Eğer hasmın ALLAH olursa mahvolursun!

Her sabah yüz defa :
“SÜBHAN ALLAHÎ VE BİHAMDİHİ SUBHAN ALLAHİ’L- AZÎM” de! Günah bırakmaz...



Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.

Tehlil : İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak ALLAH (C.C.) olduğunu ifade eden "Lâilâhe illâllâh" sözünü tekrar etmek. (Bak: Tevhid)

Mütemadiyen : Devamlı surette.

Müteveccih : Yönelmiş, dönmüş. Bir yere doğru yola çıkan. * Birisine karşı iyi düşünce ve sevgisi olmak. İhsan ve iltifat üzere olmak. * Pir-i fâni olmak.

Husumet : Düşmanlık. Hasımlık. Kincilik. Zıddiyet. Çekişmek. Dâvacı olmak.

Hatim : Hitâma erdiren. Bitiren. * Mühür basan.

Taltif : İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak.

Hüccet : Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * Şâhid.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mehrican
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 297
Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen mehrican »

47. VASİYET

Muhiddin-i Arabî buyuruyor:

Vücudundaki bütün azalarını muhafaza et!
Yapacağın şey mubah bile oka âzam haddinden fazla kullanma! Azalarını serbest bırakan kalbini sıkıntıya sokar.
Herhangi âzanı haram olan bir şeyde kullanırsan, o onun zinasıdır. Harama bakan göz, haramı tutan el, harama yürüyen ayak gibi. insanları yüzükoyun Cehenneme sürükleyen dillerinin belasıdır.
Yarın hesap yerinde diller, ayaklar, eller . . . işledikleri şeylere şâhidlik edecekler.
O hâlden kork!
Nefsine acı!
Bir insan şer’an caiz olmayan bir şeyi yapacağı vakit o azanın : “Aman yapma, bu işe beni mecbur etme!
Yarın kıyamette aleyhine şâhidlik edeceğim.
Beni kötülük yaptırmak sûretiyle aleyhine değil de iyilik yaptırmak sûretiyle lehine şâhid kıl!” dediğini.
Eğer o günahı işlerse, yine o azanın :
“Yâ Rab! Ben nehyettim sözümü dinlemedi.
ALLAH’ım, beni bunun yaptığı işten teberri ediyorum.” dediğini işitenler var.
(Muhiddin-i Arabî’nin işitenlerden biri olduğu muhakkak).

Azaları su-i istimal, kalbe sıkıntı verir.
Kalb ALLAH içindir.
Onu işsal ve ona ezâ ALLAH’ın gazabına sebebtir.



Mubah : (İbâhe. den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey. * Fık: Yapılması ve yapılmaması şer'an câiz bulunan şey. (Yemek, içmek, uyumak gibi.)

Şer’an : şeriatça, şeriata göre. Kanunca, kanuna göre.

Teberri : Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme. * Temiz olma.

Su’-i istimal : Kötü kullanma.


[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
Cevapla

“►Muhiddin-i Arabi◄” sayfasına dön