NİYAZİ MISRÎ HZ.

Niyazi Mısrî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

NİYAZİ MISRÎ HZ.

Mesaj gönderen Hakan »

NİYAZİ MISRİ HAZRETLERİ...

1617'de Malatya'nin bir köyünde doğdu. Büyük Âlimlerden dersler aldı. İlim hayatı sonucunda Kahire'ye gitti. Gördüğü bir rüyada, Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ks. buralarda boşuna dolaşmamasını, aradığı mürşidin bu şehirde olmadığını, Anadolu'da olduğunu söylemesi üzerine yeniden Anadolu'ya döndü. Bir süre Anadolu'da rüyaları devam etti. Ümmi Sinan hz.lerini bulunca kalbinin şifasını buldu. Kırk yaşlarında Niyazi Mısri Bursa ve İstanbul'da bulundu. Sadrazan Köprülü Fâzıl Ahmet Paşa döneminde sıkıntılı günler yaşanmış, o sıralar tekkeler kapatılmakta, zikir ve semah yasaklanmakta, dervişler tutuklanmaktaymış.

Niyaz-i Mısri hazretleri bir cuma günü İstanbul'da Ayasofya Camisi'ne gitmiş. Padrişah IV. Mehmet namazı Ayasofya'da kılıyormuş. Niyaz-i Mısri hazretleri, cuma vaazına çıkmış ve zikrin faziletlerinden, tarikat mensuplarının din ve millete yaptığı hizmetlerden tekkelerin birer ilim ve irfan merkezi olduklarından ve yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden söz eden tesirli bir konuşma yapmış. Tekkelerin katılmasıyla bu irfan ocaklarının söndürülmek istendiğini söylemiş.

Padişah bu vaaz sonrasında harekete geçmiş. Tekkeler açılmı, yine devranlar, zikirler, semahlar başlamış. İrfan ocaklarının kandili yeniden uyandırılmış.

1672 yılında Polonya seferine çıkılacağı sırada padişah, manevi destek olsun Niyaz-i Mısri hazretleri ve müritlerini de sefere davet etmiş. Ancak etrafına topladığı binlerce insandan yönetim ürkmüş ve onun silahlı bir ayaklanmaya önderlik edeceğinden korkarak Rodos adasına sürgün etmişler. 9 ay Rodos adasında kalmış sonra Bursa'ya yine dönmüş.

Sultan 2. Ahmet'in iktidarı döneminde Avusturya muhaberesine davet edilmiş. Sultan Ahmet kendisine karşı büyük bir saygı ve sevgi beslemekteymiş. Bu yeni genç olan padişahın Niyazi Mısri hazretlerine olan sevgisi, saray ve etrafta çıkarları olan bazı çevreleri çok rahatsız etmiş. Niyazi Mısri hazretleri padişahın mektubunu alınca 300 kadar dervişiyle sefere katılmak için gelmiş. Akçeli işlere karışan bazı saray çevrisini Niyazi Mısri'nin sefere katılacağı hususu rahatsız etmiş. Kahinlik, büyücülük gibi sözlerle yaftalayarak padişahı etkilemeye çalışmışlar. Daha sonra Padişah savaşa katılmak yerine dergahında ordunun muzaaffer olması için dua buyurmasının uygun olacağını belirten bir mektup göndermiş. Niyazi Mısri hazretleri, "işittik, itaat ettik deyip Bursa'ya geri dönmüş. Fakat padişah gönlündeki sevgi ve etrafındakilerin anlattıklarından bocaladığı için bir hafta sonrasında tekrar çağırmış, "Küffarla vuruşurken sende bizimle ol, senden manevi kudret alalım." tarzında sözlerle. Niyazi Mısrî hazretleri dervişlerini alıp Edirne'ye gitmiş. Edirne'ye yakın bir yerde konakladıkları sırada üçüncü bir ferman gelmiş. Niyazi Mısri hazretlerinin tekkesine dönüp duada bulunması istenmiş. Saray çevresinde akçeli işlere karışan ve işlerin başında olanların isimlerini padişah'a Niyazi Mısri hazretleri tarafından isimlerinin verileceği söylentisi Kâdızâdelilerden Vânî-i Cânî Lakaplı Mehmet Efendi'de telaş uyandırmış. Sadrazan Bozoklu Mustafa Paşa'nın Niyazi Mısri hazretlerinin sefere çıkılmasında fitneler zuhur edeceği yönündeki telkinleriyle Padişah fikrinden vazgeçirilmiş. Fakat Niyazi Mısri Hazretleri bu son fermandan sonra Bursa'ya dönmemiş. Padişaha, çevresindekilerinn yanlış bilgi verdiklerini bildiren bir mektup yollayıp yola koyulmuş. Niyazi Mısri Hazretleri Edirne'ye gelip vaaz vermek üzere Selimiye Camisi'ne girdiği zaman, halk caminin etrafını doldurmuş. Kalabalıktan içeriye girilemez olmuş. Bu durumu gören Sadrazam, Niyazi Mısri hazretlerinin derhal tutuklanıp sürgün edilmezse kargaşa çıkacağını bildirmesi neticesinde Niyasi Mısri hazretleri tekrar Limni'ye sürgün edilmiş. Ayağına bukağı takılarak bir arayaba bindirilmiş aniden yola çıkarılmış.

Niyazi Mısri hazretleri bu sefer çok incinmiş ve giderken, "Osmanlı'nin inkirazı, çöküşü için dördüncü kat semaya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz." demiş. Bir müddet sonra vefat etmiş, Ayağındaki bukağılarla defnedilmiş.

Birinci Dünya Savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı Devleti ile İtlaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918 yılında Limni Adasında Niyazi Mısri hazretlerinin gömüldüğü yere bakan Mondros Limanında, Agamemnon zırhlısında yapılan anlaşma ile Osmanlı'nın çöküşü tescil edildi. Osmanlı'yı çökerten anlaşma onca yer dururken Limni adasında imzalandı...

Ruhun şâd olsun Dosd MuhaMMedî-Şah MuhaMMedî...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: NİYAZİ MISRÎ HZ.

Mesaj gönderen Hakan »

Derdest edilip götürülürken Niyaz-i Mısrî hazretleri öfkeliydi. zaten celâlli bir kişilikti, korkusuzdu. Edirne'den dışarıya doğru atlar dörtnala koşarken Limni'ye, padişahın yanındaki dalkavukların oyunlarıyla tekrar sürgün edilişini düşündükçe daha da celallendi. Araba mezarlıktan geçerken bir kabrin başında dua etmekte olan Şeyh Ali Gülşenî ve Hasan Gülşenî arabanın hızından ve etrafındaki askerlerden meraklandı. Kalabalıktan birilerine sorup ne olduğunu öğrenen şeyh, yanındaki dervişine: "Koş evladım. O arabaya yetiş, önüne yatıp durdur. Ne yap et o mübareğin nazarını celâlden, cemâle çevir!." dedi.

Hasan Gülşenî koştu. Arabaya yetişip durdurdu. Niyazi Mısri hazretleri pencereden başını çıkarınca, hâlâ yerde yatmakta olan derviş: "Hazretim, Şeyhim Ali Gülşenî ve ben fâkir rica ederiz, nazarınızı öfkeden çekip güzelliğe çevirin. Allah aşkına!.." dedi.

Niyazi Mısri hazretleri meseleyi anladı ve hafifçe tebessüm edip arabadan aşağıya atladı. Yeniçeri bölüğü tetikte bekliyordu. Niyazi Mısrî Hazretlerinin yüzü mütebessimdi artık.

"Evlâdım, bizim öfkemiz devam etseydi, Edirne'nin altı üstüne gelirdi." dedi. Ve bir mezar taşının baş tarafını sağ koluyla hafifçe kavrayıp sarstı, orada bulunan herkes sallandı. Ama sallanan sarsılan sadece oradakiler değildi. O anda Edirne sallandı. Bu depremi zaten Osmanlı kayıtlarında yazılı olarak bulabilirsiniz. Kayıtlıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: NİYAZİ MISRÎ HZ.

Mesaj gönderen Hakan »

Niyazi Mısrî Hazretleri Bursa'dayken bir rüya görmüştü. Rüyasında bir kalaycının ibrik kalaylarken ikiye bölüp önce içini kalaylayıp tekrar birleştirerek dışını kalayladığını görür. Rüyasında gördüğü bu kalaycının mürşidi olduğunu ya da onu mürşidine ulatıracak bir insan olduğunu düşünerek yollara koyulur. Aradan yıllar geçer. Bir gün Uşak'ta kalmakta olduğu tekkede, Ümmî Sinan Hazretlerinin Elmalı'dan Uşak'ta kalmakta olduğu o tekkeye doğru yola çıktığı söylenir. Bekler. Geldiğinde tanışırlar.
Ümmî Sinan Hazretleri: "İbrik nasıl kalaylanır, derviş Mehmet Mısrî oğul!" der.
Niyasi Mısrî Hazretleri rüyasından kimseye bahsetmemiştir. O anda tamamen mürşidine teslim olup talebesi olur.

Niyazi Mısrî Hazretlerinin meşhur bir olayı vardır.
Yıl 1655'de Ramazan ayına bir gün kalmış ve Niyazi Mısrî Hazretleri on dokuz yaşındadır. Elmalı'da dokuz yıl kadar Sinan-ı Ümmî Hazretlerinden ders ve terbiye almıştır. bir süreliğine ayrılmış sonra tekrar Ümmî Sinan Hazrelerinin yanına dönmüştür.
"İyi ki döndün evladım. Ben de Ramazan'ın ilk günü öğle namazı için câmiye gelen cemaate, orucun faziletlerini layıkıyla anlatacak birini arıyordum. Artık sen vaaz edersin." der Ümmî Sinan Hazretleri.

Ertesi gün emri yerine getirmek üzere Elmalı Ömer Paşa Camii'ne doğru yola çıkmadan evvel destur almak için hocasının yanına gittiğinde: "Dört arkadaşında seninle beraber gelip vaazını dinleyecek. Ha aklımdayken şu somun ekmeği al vaazdan sonra cami avlusundaki şadırvanda bu somunu suya katık edip afiyetle yersin." der Ümmî Sinan Hazretleri.

Her ne kadar da bu emir dolayısıyla çok şaşırmış ve hayrete düşmüş olsa da mürşidinin emir ve tavsiyelerine hiç tereddütsüz harfiyen ve derhal uyulması gerektiğini öğrenmiştir. "Tamam Sultanım" der.

Niyazi Mısrî Hazretleri Ömer Paşa Camiinde oruçla ilgili gönüllere tesir eden dokunaklı bir vaaz verir. Cemaat tarafından büyük bir beğeni ve dikkatle dinlenir. Camiden çıktıktan sonra mürşidinin emrini yerine getirmek üzere şadırvana gider. Tasını suyla doldurup ve Ümmî Sinan Hazretlerinin verdiği ekmeği yemeye başlar. Durumu gören cami cemaati: "Bu ne zındıktır!." diye üzerine yürür. Türlü hakaretlerle birlikte, iş onu tartaklamaya, sille tokat ayağa kadar varınca onunla birlikte gelen dört arkadaşı yetişip ortalarına alarak dergâha doğru giderler. Hiddetlenmiş kalabalık da arkalarında, dergâhın kapısında Ümmî Sinan Hazretlerinin gür sesiyle irkilir.
"Demek Ramazan'da güpegündüz oruç bozmak, yiyip içmek ha!. Bilerek oruç yemenin cezası nedir? İki ay oruç tutmak. Atın bunu hücresine! İki ay boyunca oruç tutacak!." der.
Niyazi Mısrî Hazretleri sınavının ne derece çetin olduğunu o vakit anlar. İki ay boyunca yemeden içmeden çokk az katıkla, çok az suyla riyâzet ve mücâhede ile nefsinin son arzu ve heveslerini kırmaya çalışacaktır. İki ayın sonunda Ümmî Sinan Hazretleri dervişleriyle birlikte Niyazi Mısrî Hazretlerinin hücresine gelir.
"Mehmed Mısrî, nasılsın?." hitabına: "Sağlığınıza duacıyım Şeyhim!" cevabını alan Ümmî Sinan Hazretleri: "Bakıyorum da daha nefsin ölmemiş!. Sana kırk gün daha halvet, Mehmet Mısrî." der.
İmtihanın çetinliği kat kat artmıştır.
Niyazi Mısrî, bu çetin sınavı da başaracak ve nefsiyle giriştiği yüz günlük saaştan sapasağlam, belki de daha diri çıkacaktı. Buna arkadaşları yürekten inanıyorlardı. Çünkü Niyazi Mısrî eskiden beri, kırk günlük çile ve halvetin azlığından yakınırdı.
Yüzüncü günün akşamı, namazdan sonra Ümmî Sinan Hazretleri doğruca Niyazi Mısrî Hazretlerinin hücresine gitti. Arkasında oğlu Süleyman, bütün dervişler ve en geride de durumu merak eden Elmalılar...
Hücre de ses soluk yoktu. Ümmî Sinan Hazretleri, kapıyı hafifçe aralayıp içeri seslendi.
"Mehmet Mısrî, nasılsın?."
Üç kez aynı sesleniş...
Ancak üçüncüsünden sonra, içeriden cılız bir inleme sesi duyabildi. "Huu!."
Herkes derin bir nefes almıştı. Ümmî Sinan Hazretleri kapıyı iyice açtı, yürüdü. Arkasından da oğlu ve dört derviş onu takip etti. Niyazi Mısrî, kıbleye dönük, yüzün koyun yatıyordu. Başta Şeyh Hazretleri ve oğlu olmak üzere dört can yoldaşı atıldılar, onu tutup yerden kaldırdılar. Çok bitkin olan Niyazi Mısrî Hazretlerinin gözleri kapalıydı ve yürüyemiyordu.
Şeyhi, o bilinen gür sesiyle: "Yürü evladım Mehmet Mısrî!." dedi. "Ölmeden önce öldün, şükür! Yürü!."
İlk gün sadece su içebildi. Ertesi gün yoğurt çorba ve üçüncü gün bunun içine katılmış biraz ekmek içi...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: NİYAZİ MISRÎ HZ.

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyî'l- Ummîyyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ÜMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden HâL-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAH!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.



Resim

AŞK GÖZ YAŞı HIÇKIRIkta
HAKK SAKLı KALBi KIRIkta
CUMÂ CEM’imiz -->YÂR-ELi
BİZ BİR-İZ YÂR>FIŞKIRIK’ta!.

MAHŞER MEŞKinin NEFESi
->İT AĞRısı KUL İHVÂNim!.
MENŞERde MEVLÂ’nın SESi
AŞK ÇAĞRısı KUL İHVÂNim!.


ZEVK 8294

ZÂTuLLAH’ın ->TEVHiD TÂCı ->MuhaMMedî MEŞK Mİ’RÂCın
->İNSÂNoğLun ->AKLı<->NAKLi ->SALÂtın BURAK-REFREFi
HAKktan HAKkta HAKKLa HAKKa ->HÂL-i HAZIR HÂLde HACın
->RABBım ->VAKTin ->CUMÂ CEM’i -> DUHTER-i ŞEREF ŞEREFi!.

21.07.17 13:17
brsbrsmm..duhterişerefcâmisi..


KELÂMuLLAH HAk KiTÂBı
-->RESÛLULLAH’ın HiTÂBı
GönLüme Huzûr DOLdurdu
->KOYu LÂCİVERT MİHRÂBı!.


MENŞER: Neşredilip dağıtılan/yayılan yer..
MAHŞER: Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı..


Resim


Resim

DUHTER-i ŞERİF (FIŞKIRIK) CÂMİİ.:

Tahtakale Mah. Fışkırık Cad. No:28, Hisar, Osmangazi, Bursa
Duhter-i Şerif (Fışkırık) Camii: Tahtakale Semti’nde, Ahmet ve Hazım Sokaklarının kesiştiği yerde bulunan câmi, 1456 yılında Molla Şerefüddin Kırımî’nin kız kardeşi Şahî Hatun yaptırmıştır. Halk arasında Fışkırık Câmisi olarak da bilinir. Zamanla câmi, Hoca Şerif/Şeref’in kız kardeşi anlamındaki Duhter-i Şerif ismi ile anılmaya başlanmıştır. Mart/Nisan 1492 tarihli bir sicile dayanarak binanın Fatih döneminde (saltanatı 1451-1481) inşâ edildiği söylenebilir. Câmi, 7.67 x7.91 metre ölçülerinde kareye yakın planlı olup, duvarlardan kubbeye geçiş Türk üçgenleri ile sağlanmıştır. Ana mekan sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Tonozla örtülü olan 3,48 mere derinliğindeki son cemaat yeri revakı üç gözlüdür. Duvarlar bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Derzler düz olmayıp diğer birçok Bursa yapısında olduğu gibi kuş gagası ve üç çatallı tezyinâtla süslenmiştir. Kısa olan minârenin eski olan tuğladan kaidesinin derzleri de böyledir. Mihrâb, 1951 yılına kadar stalaktitlidir. Bu tarihten sonra dokuz sıra stalaktitli olarak yenilenmiş ve üzeri de yağlı boya ile kapatılmış, ayrıca etrafındaki rumÎ ve sekiz köşeli tezyinât da boyanmıştır..
(Baykal, Bursa ve Anıtları, 82; Bursa Ansiklopedisi, Cilt 2, 557; Kaplanoğlu, Bursa Anıtlar Ansiklopedisi, 49)

Fatih devrinde yapılan câmi, devrinin mimari özelliklerini taşır.
Son cemaat yeri iki yığma ayak ve iki yan duvarın birbirine sivri kemerlerle bağlanması ile üç bölüme ayrılmıştır. Bu bölmelerin üzerleri tonoz örtülü olup, cephesi tuğla bezemelidir. Son cemaat yerinden XV.yüzyıl özelliklerini taşıyan ahşap kanatlı kapılarla ibâdet mekanına geçilmektedir. İbadet mekanı içeriden baklavalı bir kuşağın, dışarıdan da sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap dokuz sıra mukarnaslı olup, buradaki orijinal rûmi ve geometrik bezeme yağlı boya ile kapatılmıştır.
Sekizgen bir kasnak üzerine oturmuş bir kubbe ile örtülü bulanan caminin ahşâb minberi görülmeye değer sade ve güzellliktedir. Yanında Fışkırık Camii Haziresi vardır.
Birçok kez tamir görmüş olan cami, son kez 1974 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmış olup, cami hâlen sağlam ve ibâdete açık durumdadır.
Fışkırık: su fışkırtmaya yarayan araçların genel adı, fıskıye..


SESi YÜReğim YIRtıYOR
NÂZda MeLÂMet NEFEsi!.
HâLâ>AŞKı FIŞKIRtıYOR
FAZLuLLAHın>FISKIYEsi!.


ResimnOt: Fışkırık Câmisi, Aziz Efendim Niyâzi Mısrî kaddesallahu sırrahu’nun MeLÂmet TEKKesi olarak da, BUrası BURSa'mda BULunduğu TEKe TEKLik DÖNeminde bir müddet kullanılmıştır..

ResimMuhaMMedî MuhaBBetlerimİZle...
Resim
Cevapla

“►Niyazi Mısri◄” sayfasına dön