MAVAİDU'L- İRFAN-N. MISRİ

Niyazi Mısrî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MAVAİDU'L- İRFAN-N. MISRİ

Mesaj gönderen kulihvani »

YİRMİ İKİNCİ SOFRA

Dünyayı ve dünya ehlini bir misâlle anlatma hakkındadır.
Buna uygun olan âyet şudur:


"İnsanların hesapları zamanı yaklaştı, halbuki onlar hala habersiz, (Hak'tan) yüz çeviriyorlar. Rablarından kendilerine gelen her yeni ihtarı, mutlaka gönülleri gaflet içerisinde eğlenerek dinlerler. " (Enbiya 1-3).
Bil ki dünya geniş bir evdir.
Bu evi sultan yapmış, ortasında da bir bahçe yetiştirmiş, o bahçeye faydalı ve zararlı her çeşit ağaç dikmiştir.
Zararlı ağaçları da yine gizli bir hikmet icabı dikmiştir.
O hikmeti ALLAH'tan ve ALLAH'ın öğretmesiyle ilimde rüsuh bulanlardan başkası bilemez.
O bahçede nehirler ve göller akıtmış, şehir halkını tamamen oraya davet etmiştir.
Davet edenlere, bahçede bulunan faydalı ve zararlı olan şeyleri bildirmiş ve onlara davet edilenlere bunları öğretmelerini emretmiştir ki davetliler, kendilerine zararlı olanlara yaklaşmasınlar.
Zararlı şeylerden yeyip hasta olanları tedavi etmek için davet edenlere panzehir ve ilaçlar vermiştir.
Bu zararlı şeylerden kimi aklı giderir, kimi kör eder, kimi sağırlaştırır, kimi oturtur (kötürüm eder), kimi hasta eder, kimi de öldürür.
Faydalı olanlardan da kimi aklı artırır, kimi körü açar, sağırı işittirir, kimi deliyi akıllı eder, kimi hastayı iyileştirir, kimi ölüyü diriltir.
O bahçeye giren halk da üç zümredir.
Bir fırka bahçeye girer, oradaki her türlü faydalı şeylerden yer, ve güçleri yettiği kadar da beğendiklerinden toplayıp sâlimen ganimetlerle dışarı çıkarlar.
Bir fırka da girer, iştah açıcı nefis meyvalardan yer, bazan da iştahları çeker de zararlı meyvalardan da yer, sonra henüz helak olmazdan hemen doktorlara koşarlar.
Doktorlar kendilerini tedavi ederler.
Bu sûretle dertlerden kurtulurlar.
Bunlar da yine ellerinden geldiği kadar faydalı şeylerden kucaklar, sağ sâlim dışarı çıkarlar.
Bir fırka da var ki bahçeye girerler, her buldukları şeyi, faydalısını zararlısını ayırt etmeden yerler, bu yüzden yıkılır, helak olup giderler.
Davet eden, kendilerine: "Onda zarar var." dese de dinlemezler.
Sonra: "Sizin zehirinizin panzehiri, derdinizin devası bendedir" dese de yine dinlemezler, helak olurlar.
O bahçede bu üç zümre her zaman mevcûddur.
Sen üç fırkadan birini seç ve onlardan ol.
Ağaçların en faydalısı tevhid ağacıdır.


"ALLAH'ın, hoş bir sözü, kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyva veren-hoş bir ağaca benzeterek nasıl misâl verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye ALLAH onlara misâl gösteriyor. " (İbrahim 24-25)
Ağaçların en zararlısı da küfür, şirk ve nifak ağacıdır.
Sonra kibir, düşmanlık, hased ve benzeri ağaçlardır.


"Çirkin bir söz, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. " (İbrahim 26)
Güzel ağaç, kelime-i yevhid ya da insanı kâmildir; kötü ağaç ta nifak ve küfür, "Münafık ve kâfir" dir de denilmiştir.
Sonra bahçede olanların en faydalısı emirler, sonra nafileler bostanıdır.
Orada bulunanların en zararlısı da menhiyyat (yasaklar, sonra mekruhat kötü şeyler) dir.
Panzehir de tevbedir.
Tabi’b ve davetçi peygamberler, mürşidler, velîler ve basiretli va'iz ve nasihler'dir.


KELİMELER:


Rüsuh: İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Devamlılık. Yerinde, sağlam, sâbit ve devamlı olmak. Meharet, meleke.
Panzehir: Zehire karşı ilâç.
Zümre: Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins.
Sâlim: Sağlam. Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz. Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
Nifak: Müslüman gibi görünüp kâfir olmak. İki yüzlülük. Bozuşukluk, ara açılmak. Dinde riyâ etmek. İhtiyaca sarf olunacak şeyler.
Şirk: En büyük günah olan Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek. (Şirkin mânası mutlak küfürdür.)
Nafile: Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş. Menfaatli olmayan. Ziyâdeden olan. Torun. Ganimet malı. Bahşiş. Atiyye.


ÂYETLER:


اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ
Resim---“Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne) : İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.” (Enbiyâ Sûresi, 21/1)

مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ
Resim---“Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne) : Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak dinlerler.” (Enbiyâ Sûresi, 21/2)

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
Resim---“Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne) : Kalpleri hep eğlencede(gaflette), hem o zalimler şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?” (Enbiyâ Sûresi, 21/3)

أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاء
Resim---“E lem tere keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten ke şeceretin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ(semâi) : Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.” (İbrâhîm Sûresi,14/24)

تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Resim---“Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne) : Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır, düşünürler.” (İbrâhîm Sûresi, 14/25)

وَمَثلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِن فَوْقِ الأَرْضِ مَا لَهَا مِن قَرَارٍ
Resim---“Ve meselu kelimetin habîsetin ke şeceretin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr(karârin): Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır.” (İbrâhîm Sûresi, 14/26)
Resim
Cevapla

“►Niyazi Mısri◄” sayfasına dön