YÛSUF-I HAKÎKÎ BABA ve ESERİ

Yusuf-i Hakîkî Baba (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

YÛSUF-I HAKÎKÎ BABA ve ESERİ

Mesaj gönderen kulihvani »

YÛSUF-I HAKÎKÎ BABA ve ESERİ

YUSUF HAKİKİ BABA TÜRBESİ VE MESCİDİ

Aksaray il merkezinde, kuzeydoğuda Şeyh Hamid mahallesindedir.
Türbe ve mescide ulaşım Eğri Minarenin bulunduğu yol üzerinden sağlanmaktadır.
Mescid ve türbe büyük taşla çevrilmiş bir avlu içerisinde yer almaktadır. Büyük avluya giriş kapısı taştan yapılmış olup sağında ve solunda ve iç kısımlarında 4 adet mihrapcık bulunmaktadır.
Avlu içindeki su kanalı bir küçük kemer köprü kurularak geçirilmiştir.

Mescid kısmına girişte sağ kısımda kütüphane, abdesthane kısımları konulmuştur.
Plan itibariyle komplex L şeklinde yapılmıştır.
Mescide giriş kısmında 5 tane yuvarlak içi semerdam yuvarlağı olan ara bölümüne girilmektedir.
Sol tarafta yer alan mescid kapısı demirden yapılmıştır.
Mescid kısmı yeniden yapılmıştır.
Kubbeli taş yapının içi günümüz sıvası ile sıvanmıştır.
Üst kısımları boyanmış alt kısımlarda lambiri tahta ile kaplanmıştır.
Sağ kısımda hutbe okunması amacıyla ağaçtan minber vardır.
Güney kısmında sonradan yapılmış olan tahta mihrap yer almaktadır.
Mihrabın her iki tarafında mescidin aydınlanması amacıyla kalın duvar içinde dıştan iki adet pencere yapılmıştır.

Türbe: Mescid içinde yine bir kapıyla Yusuf Hakik-i Baba’ya ait türbe kısmına geçilmektedir.
Taştan yapılmış olan bu bölüm yuvarlak kubbelidir.
Odanın orta kısmında doğu-batı istikametinde yatan ve batı kısmında baş tarafı yeşil sanduka sarığı bulunan tahta sanduka yer almaktadır.
Sandukanın üzerine yeşil renkli sanduka örtüsü serilmiştir.
Sanduka taş platform üzerine ağaç olarak semerdam çatı şeklinde yapılmıştır.
Türbenin aydınlatması batı ve güney istikametine konulan iki pencereden yapılmaktadır.
Kuzey istikametinde iki adet dikdörtgen kemerli niş yer almaktadır.
Yapı 1990 yılında yeniden tamir görmüştür.


Yusuf Hakiki Baba Türbesi ve Mescidi (Merkez) :

Aksaray Şeyh Hamit mahallesir17;nde Eğri Minare yakınlarında bulunan Yusuf Hakiki Baba Türbe ve Mescidir17;nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Günümüze kitabesi gelmediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili bilgiye rastlanamamıştır.

Türbe ve mescit bir avlu içerisinde, su kanalı üzerindeki küçük bir köprüden geçilmektedir.
Mescidr17;in L şeklinde bir planı olup, 1990 yılında onarılmıştır.
İç mekan iki pencere ile aydınlatılmıştır.
Mescit mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Mescidin içerisinden Yusuf Hakiki Baba Türbesir17;ne geçilmektedir. Taştan kare planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür.
Batı ve güney yönündeki iki pencere ile aydınlatılan türbenin içerisinde Yusuf Hakiki babar17;nın sandukası vardır.
Türbe, mescit ile birlikte 1990 yılında onarılmıştır.
Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır.


YÛSUF HAKÎKÎ BABA

Aksaray'da medfûn evliyâdan.
Halk arasında Somuncu Baba diye meşhur olan Hamîd-i Velî hazretlerinin oğludur.
Çocukluğundan îtibâren babasının terbiyesi altında yetişip kemâle eren Yûsuf Hakîkî Baba, Konya ve Aksaray medreselerinde de okudu. Babasından sonra vefâtına kadar Aksaray'daki hankâhda şeyhlik yaptı.
Hakîkînâme, Muhabbetnâme, Metâli-ül-Îmân kitapları yanında tasavvuf âdâbıyla ilgili eseri ve babasının Şerh-i Hadîs-i Erba'în adlı eserine hâşiyesi olan Yûsuf Hakîkî Baba'nın türbesi Aksaray'da Şeyh Hamîd Mahallesindeki hankâhın bahçesindedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

YÛSUF-I HAKÎKΒNİN TASAVVUF RİSALESİ

Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
(Erciyes Üniversitesi, İlâhiyat Fak., Türk-İslâm Edebiyatı Öğr. Gör.



ÖZET

Meşhur adıyla Somuncu Baba’nın oğlu olan Yûsuf-ı Hakîkî edebiyatımızda yeterince tanınmamış önemli bir kişidir.
Mahabbet-nâme adlı mesnevisinin, Hakîkî-nâme adlı divanının, Tasavvuf Risalesi adlı mensur eserinin hem zengin bir kelime hazinesine hem de zengin bir içeriğe sahip olması, üzerinde önemle durmamızı gerektiriyor.
Hacı Bayram-ı Velî’nin Somuncu Baba’nın öğrencisi ve halifesi olması, Yûsuf’un da Hacı Bayram-ı Velî tarafından yetiştirilmesi; onun halifelerinden olması, Türk tasavvuf ve kültür hayatı açısından göz ardı edilmemesi gereken bir konumda olduğunu gösterir. Burada söz konusu edeceğimiz Tasavvuf Risalesi de onun, temsil ettiği silsilenin ve dönemin tasavvuf anlayışını ortaya koyabilmemiz açısından önemlidir. Yûsuf, bu risalede tasavvufu ve tasavvufî hayatı nasıl algıladığını anlatırken kendi görüşlerinden ziyade meşhur mutasavvıfların görüşlerinden yararlanır ve onların eserlerinden alıntılar yapar. Söz konusu görüşleri Kur’an ve hadislerden nakiller yaparak da desteklemeye çalışır.
Eser temelde şeyh-mürid arasındaki ilişki, iyi ve kötü şeyh ile mürid tanımlamaları, tasavvufun ne olduğu, bir şeyhe bağlanmanın gerekleri, şöhretin ne denli büyük bir bela olduğu ve müminin nasıl bir insan olduğu konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu ve benzer konular çerçevesinde tasavvuf hayatıyla ilgili olarak onun ulaştığı görüşleri şu şekilde ifade edebiliriz: Kişi, iç dünyasını düzenlemek ve bazı ruhsal üstünlüklere erişmek amacıyla kâmil bir şeyhe bağlanmalı; fakat bir kez bağlanınca da nitelik araştırması yapmadan işine bakmalı, söylenenleri yerine getirmelidir. Çünkü bilinmeyen bir yola ancak bir rehber eşliğinde girilebilir. Yûsuf’a göre tasavvuf; bir bilinmezlik içerisinde olmak; addan ve sandan arınmak, yüce yaratıcıya ulaşmaya çalışmaktır. İyi bir müminin dayanağı Allah, rehberi ise Peygamberdir.
İyi bir mümin bal arısı gibi olmaktır. İyi bir mümin bal arısı gibi sürekli başkaları için çalışır ve onlara bal verir.


Anahtar Kelimeler: Yûsuf-ı Hakîkî, Tasavvuf, Sofi, Hacı Bayram-ı Velî,


Giriş :

Yûsuf-ı Hakîkî, Somuncu Baba adıyla anılan Hâmid-i Aksarâyî’nin (1) oğludur; dedesi de Mûsâ-yı Kayserî adıyla anılan meşhur bir zattır. Aslen Türkistanlı oldukları bilinmektedir. Kayseri’ye ne zaman geldikleri kaynaklarda belirtilmiyor ise de Şeyh Hâmid-i Aksarâyî’nin neslinin Yûsuf’la devam ettiği ifade edilir. Yûsuf, Hakîkî-nâme adlı eserinde yer alan, “Zikr-i isnâd-ı Hırka” başlıklı şiirde ailesi ve tarikatı hakkında bilgi verir.
Yûsuf-ı Hakîkî’nin ne zaman doğduğu belli değildir, fakat babasının 815 (m.1412)’te öldüğü ve oğlu Hakîkî’nin eğitimini müridi Hacı Bayram’a havale ettiği
(2) düşünülecek olursa o sıralarda henüz bir çocuk olmalıdır. Zira Mahabbet-nâme’nin Manisa nüshası müstensihinin, eserin sonunda verdiği tarih de bunu göstermektedir. Mahabbet-nâme’nin Manisa nüshasının müstensihi eserin sonuna ilave ettiği ve kendisine ait olan on beş beyitlik “Târih” bölümünde yaşının 86 olduğunu söylerken kitabı temize çektiği tarihin de müellifin ölümünden bir sene sonra olduğunu ifade ederMahabbetnâme’nin Manisa nüshasının ketebe kaydı ise 894’tür. Milâdî takvime göre bu da 1488’dir; bir eksiği ise Yûsuf-ı Hakîkî’nin vefat tarihidir. Kabri Aksaray’dadır.
Evliya Çelebi ondan : “El-Hac Bayram Velî
(3) öğrencilerinden olup Ankara’da ledün ilmini tamamlayıp Aksaray’da Bayramî tarîkatinde öncü olmuştur. (4)” diye söz eder.
Osmanlı Müellifleri’nde ilim ve irfan sahibi bir zat olduğu, Hakîkî-nâme isminde iki cilt üzerine tertip edilmiş bir divanının, Mahabbet-nâme ve Metali’ul-İman adlı eserlerinin de olduğundan söz edilir
(5). Yûsuf-ı Hakîkî’nin, Türkiye kütüphanelerinde, hususî kütüphanelerde ve yurt dışında bulunan, kendisine ait olduğunu tespit ettiğimiz yedi eseri bulunmaktadır. Bunlar:
Hakîkî-nâme adıyla anılan divanı;
Mahabbet-nâme isimli tasavvuf ve ahlâka dair olan mesnevisi;
Tasavvuf Risâlesi isimli, tasavvufa dair mensur eseri;
BabasınınHadîs-i Erbaîn’ine yazdığı bir şerh;
Tercüme bir eser olan Metâli‘u’l-İman;
Ayrıcaet-Tesnîm;
Ve er-Rahîk el-Mahtum isimli eserlerdir.
Son ikisi Kahire’de Hidiviye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır; ancak bu eserlerin katologda belirtildiği şekilde varlıkları, içerikleri ve hacimleri henüz tespit edilememiştir.
Burada Tasavvuf Risalesini içerik olarak günümüz Türkçesiyle vermeye çalışacağım. Hayatı ve Eserleri ile ilgili daha geniş bilgi için Yûsuf-ı Hakîkî’nin Mahabbet-nâmesi’nin Tenkitli Metni ve İncelenmesi adındaki doktora çalışmamıza bakılabilir
(6).
Kaynaklarda Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi’nin varlığından söz edilmez. Eserin içinde de ismiyle ilgili herhangi bir bilgi bulamayız; ancak Süleymaniye, Hacı Mahmud, 2974 numarada kayıtlı Metâli‘u’l-Îmân’la bir arada bulunup 27a-57a varaklar arasındadır. Her iki eser de aynı hatla yazılmıştır ve eserin başında başka bir hatla “Yusuf Hakîkî’nin Tasavvuf Risâlesi” kaydı bulunmaktadır.
Tasavvuf Risâlesi’nde andığı isimler ve eserin içeriği de kültür çevresi bakımından bu eserin ona ait olduğu konusundaki düşüncemizi desteklemektedir.
Ayrıca bu eserdeki şiirlerinin bir kısmı “Hakîkî-nâme” adlı eserinde daha hacimli olarak yer almaktadır.
Tasavvuf Risalesi, Müellifin eserde andığı meşhur mutasavvıflar, onların sözlerinden nakiller ve bir takım yorumlar içermesi dolayısıyla tasavvuf tarihi bakımından önemli bir eserdir. Bu itibarla günümüz Türkçesiyle, anlaşılır bir hâlde eserin içeriğini yayınlamayı düşündüm.
Eseri içerik olarak vermeye çalışırken aslında olan tekrarlardan burada kaçınmaya çalıştım. Bir de çok sık yer alan Farsça şiirlerden ve çok az yer alan müellifin kendisine ait olan Türkçe şiirlerden birer ikişer beyit alabildim.
Metnin hacimli olması dergi ilkelerine göre basma güçlüğü doğurduğundan
Hakîkî’nin naklettiği hikâyelerin bir kısmını da kısaltarak vermek zorunda kaldık. Bu da hâliyle bazı varakların hacimce daha az görünmesine sebep oldu.
Risalenin içerik olarak daha anlaşılır bir hâle gelmesi için risaledeki konuları her bölümün başında konu başlıkları olarak kullandım. Şimdi risaleyi günümüz Türkçesiyle tanımaya çalışalım.


DİPNOTLAR :

(1) Hakîkî’nin babası, Somuncu Baba adıyla meşhur, aslen Kayserili Şeyh Hâmid bin Musa’dır. Somuncu Baba Künhü’l-Ahbar‘da söylendiğine göre zâhir ve bâtın ilimlerinde şöhret sahibi olmuş, kendisini gizlemek için Bursa’da ekmekçilik yaparak geçimini sağlamış ve Şemseddin Fenâri kendisinin öğrencisi olmuştur. Bayezid’in, yaptırdığı camide ona vaizlik vermesi ve halkın kendisine teveccühünün artması üzerine burayı terk etmiş ve Aksaray’a yerleşmiştir. Zâhiren Şeyh Alî-i Erdebilî’den tarîk alıp Veysîlere dahil olmakla birlikte, bâtınen Bayezid-i Bistâmî hazretlerinin ruhaniyyetinden istifade etmiş olduğu ve Hazret-i Hızır’la sohbette bulunduğunun ehl-i keşfin şehâdetleriyle sabit olduğu da ifade edilir. Hacı Bayram-ı Velî’nin mürşidi olan Somuncu Baba h.815’te vefat etmiş ve buna “Tâc-ı Ârifîne” terkibiyle tarih düşülmüştür.
Bu bilgilere ilave olarak Ali Rıza Karabulut, Kayseri İlmiyye Tarihi’nde Meşhur Mutasavvıflar isimli eserinde Somuncu Baba’nın mezarının Aksaray’da olduğunu ve bu hususta eski kaynakların hiçbir şüpheye mahal vermeyecek kadar ittifak içerisinde olduklarını kaydeder (Bak. Ali Rıza Karabulut Kayseri İlmiyye Tarihi’nde Meşhur Mutasavvıflar., s. 118, Seyyid Burhaneddin Hazretleri Hizmet Vakfı Yay., Kayseri 1994)
Somuncu Baba’nın eserleri şunlardır:
(1)Şerhu Hadis-i Erbain,
(2) Risaletü’z-zikr (Bu eser de Ali Rıza Karabulut tarafından tercüme edilerek adı geçen eserinde nakledilmiştir.)
(3)Silahu’l-Müridîn
(4) Kâşifu’l-Esdâr an-Vechi’l-Esrâr ve ayrıca şiirleri de bulunmaktadır. (Bak. Ali Rıza Karabulut a.g.e.) (Bak. Hayrettin İvgin, “Somuncu Baba’nın Yeni Bulunan Bir Eseri ve Diğer Eserleri”, Erciyes Yöresi 1. Folklor, Halk Edebiyatı ve Etnoğrafya Sempozyumu Bildirileri, s. 55 Kayseri 1991)
Karamanlı Şeyh Şücâ, Sultan Şücâeddin de Hâmid-i Kayserî’nin öğrencilerindendir.
(Bak. Ali Rıza KARABULUT, Kayseri İlmiyye Tarihi’nde Meşhur Mutasavvıflar, s.64, Kayseri 1994)
(2) Ahmet AKGÜNDÜZ, Somuncu Baba, s.138
(3)Hacı Bayram-ı Velî: Tarîkat silsilesi için bak. Şakâik-ı Nûmaniyye ve Zeyilleri, I. Hadâiku’ş-Şakâyık, Haz. Dr. Abdulkâdir ÖZCAN, Çağrı yay., c.1 s.64, İstanbul 1989;
Bak. Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf ve Tarikatler, Marifet Yayınları, s.255, İstanbul 1981
(4) Evliya Çelebi, Seyahatname, Haz. Üçdal Neşriyat, c.3, s.845, İstanbul (Tarihsiz)
(5) Bursalı M. TAHİR, Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınevi, c.1, s.224, İstanbul (Tarihsiz)
(6) Ali Çavuşoğlu, Yûsuf-ı Hakîkî’nin Mahabbet-nâmesi’nin Tenkitli Metni ve İncelenmesi
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

YÛSUF-I HAKÎKΒNİN TASAVVUF RİSALESİ

Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
(Erciyes Üniversitesi, İlâhiyat Fak., Türk-İslâm Edebiyatı Öğr. Gör.



1. Giriş :

Besmele, Hamdele, Salvele
(27a) Bismillahirrahmânirrahîm
El-hamdu li’llahi Rabbi’l-‘âlemîn. Ve’s-salâtu ‘alâ Resûlihî seyyidi’l-enbiyâ’i ve’l-mürselîn. Ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma‘în.


2. Hakk’ı Talep ve Bir Mürşide Bağlanmak :

Amma ba‘d. İyi bil ki Hakk’ı talep edenler bu yolda dünyayı ve nefislerini
terk ederek mesafe almışlardır. Bu yola gösteriş, iki yüzlülük ve gururla girilmez. Bu yola ancak bir mürşide bağlanılarak girilir; er-refîk sümme’t-tarîk (7).
Allah buyurur: “Yâ eyyühe’l-lezîne âmenû’t-teku’llâhe ve’b-tegû ileyhi’l-vesîlete ve câhidû fî sebîlihî le‘alleküm tuflihûn" (8).
Allah yine Mûsâ’ya: “Hel ettebi‘uke âlâ en tu‘allimeni mimm⠑ullimte rüşden” (9), buyurur.
Necmü Dâye (10) şöyle der:
“Mûs⠑aleyhi’s-selâm nübüvvet ve risalete sahip olduğu hâlde on yıl Şu‘ayb ‘aleyhi’s-selâma hizmet etti (27b). Böylece Allah’la bizzat konuşma derecesine, “Ve kellema’llâhu Mûsâ teklîmen” (11) ve “ve ketebnâ lehu fi’l-elvâhı min külli şey’in ill┠(12)’ ulaştı.”
Saadete ulaşan kimseler kâmil şeyhlerin kontrolünde süluka girenlerdir.
Şeyh Evhadü’d-din-i Kirmânî (13) rahmetu’l-lâhi ‘aleyh buyurur: Herkes önce yoldaş arar / O zaman yola düşer (28a) Er dediğin kişi şeriate tam bağlanır ve kulluk makamında doğru yolu bularak şeyhine saygı içerisinde hizmet eder.(28b) Çünkü sâlikin kalbi zikre devam ederek temizlenir; ruh tecellîlerine kabiliyetli bir hâle gelir; “Ene’l-Hak” ve “Sübhânî” zevki ona yüz gösterir.
Şâyet bir şeyhin yardımı olmazsa aklı bunu anlayamaz, hulûl ve ittihâd belâsına düşer. Bu durumda imanının gitmesinden korkulur.
Necmü Dâye şöyle der:
“Eğer kerametlerini kendinden bilirsen Sen bir firavunluk ve Tanrılık iddiasında bulunmuş olursun”
Pek çok insan doğruluktan ayrılarak sapıtmışlardır. Bu anlamda Şeyh
Attâr (14) şöyle buyururur:
“O senin için bir nûrsa da o ateşten başka bir şey değildir. Sen bu cılız gurur ışığında yürüme”
Hz. Peygamber de şöyle buyurur: “Şerrü’l-umûrı muhdesâtühâ ve küllü muhdesetin bid‘atün ve küllü bid‘atin" (29a) dalâletün” (15).


DİPNOTLAR :

(7) Önce yoldaş, sonra yol.
(8) El-Mâ’ide 5/35 : “Ey iman edenler! Allah’tan sakının, ona yaklaşmak hususunda vesile arayın, yolunda cihad edin ki felah bulasınız.”
(9) El-Kehf 18/66 : “Musa ona “Sana öğretilen rüşd ve hayır ilminden bana öğretmek üzere sana tabi olayım, olur mu?’ dedi.”
(10) Necmeddin Dâye: 1256’da ölen Necmeddin Dâye Râzî, Anadolu’da yaşıyordu ve o devirde Kübrevîliğin en büyük temsilcisi idi. Onun Mirsadu’l-İbad adlı eseri Alâeddin Keykubad adına yazılmıştır. Sadreddin Konevî ve Mevlâna ile sohbetlerde bulunan bu mutasavvıf Kübrevîliğin Anadolu’da yayılmasında büyük rol oynamıştır. Bu akımın bir temsilcisi de Mevlâna’nın babası Bahaeddin Veled idi (öl.1230).(Mehmet Bayraktar,
Davudü’l-Kayserî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara 1988, s.4)
(11) En-Nisa 4/164 : “... Allah Musa ile söz söylemiştir.”
(12) El-A’raf 7/145. “Biz, Musa için elvahta din ve dünya için muhtaç olan her bir şeyi..(mev’izeyi ve tafsilî ahkamdan hepsini) yazdık...”
(13) Anadolu’da İşrâkîliğin temsilcisi olan Evhadü’d-din-i Kirmânî İran doğumlu olup (ö.685/1238)’de ölmüş. Muhyiddin İbni Arabî ile Konya’da görüşmüş. Hayatı hakkında en önemli kaynak kendi adıyla anılan menakıb-namesidir. Malatya, Konya, Sivas’ta ikâmet etmiş, fakat çoğunlukla Kayseri’de kalmıştır. Mirsâdü’l-İbâd müellifi Necmeddin Dâye ile muhtemelen Sivas’ta görüşmüş. Horasan ve Maveraünnehir seyahati sırasında Necmeddin-i Kübrâ ile görüşdüğü rivâyet edilmektedir. Bir süre Erdebil’de kaldıktan sonra Şam’da İbni Arabî’nin sohbetlerine katılmıştır. Şehabeddin-i Sühreverdî’nin (634/1237)’de ölümü üzerine Bağdad’da Merzubâniyye Hankâhı’na şeyh tayin edildi. 21 Mart 1238’de vefat etti. Evhadüddin, Allah’ın cemâl sıfatının tecellîlerini varlıkta temaşa etmeyi esas alan “Şâhid-bâzî” denilen tasavvufî meşrebe sahip bir sufîdir. Gençlerle sema etmekten büyük zevk duyduğu söylenmektedir. Bid’atçi olduğu gerekçesiyle Sühreverdî, Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî tarafından tenkit edilmiştir.
(Daha fazla bilgi için bak. DİA.,c.11, s.519)
(14) Feridüddin Attâr(ö.618/1221); Horasan Selçukluları zamanında Nişabur’da doğmuş.
Gençliğinde attarlıkla uğraşmış; tasavvufî bilgiler edinmiş, şeyhlere hizmet etmiş. Kendisi bizzat peygamberler ve velîlerle ilgili pek çok kitap okuduğunu, otuz dokuz yıl müddetle tasavvufla ilgili şiir ve hikayeler topladığını söyler. Pek çok seyahatten sonra Nişabur’da inzivaya çekildi. Mevlâna, Mahmud-ı Şebüsterî, Sa’dî, Hâfız ve Molla Câmî onun önderlik ettiği kişilerdir. Özellikle Mevlâna, Attar’ı âşıkların önderi sayar. Eserlerinde Attar, Ehl-i beyte hürmet ve sevgide kusuru bulunmayan, müsamahalı ve taassuba karşı bir sünnîdir. Yanlış olarak ona şiilik isnad edilmiştir. Gazellerinde özellikle vahdet- i vücud düşüncesini işler. Kasidelerinde dünyanın geçiciliğinden bahsederek insanı hak yola davet eder. Attar, tasavvufun esası kabul edilen tarikat, marifet ve hakikat merhalelerini talep, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret ve fenâdan ibaret yedi merhaleye çıkarır. Son makama çok önem verir: İnsan vücudu Hak’kın aynası ve cilvegâhıdır. - Farkına varmadan bazan ittihad, bazan hulul akîdelerine yaklaşmıştır.- Şiirlerinin yüz bin beyiti aştığı söylenir; en çok hikaye anlatımına yer vermiştir.
Eserleri arasında başlıcaları: İlâhî-nâme, 2. Esrar-nâme, 3. Musîbet-nâme, 4. Hüsrev-nâme, 5. Muhtarnâme 6. Mantıku’t-Tayr, 7. Divan, 8. Tezkiretü’l-Evliya
(Daha fazla bilgi için bak. M. Nazif Şahinoğlu, “Attar”, DİA., c.4,s. 95-98)
(15) İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir ve her sonradan konan bidattir ve bütün bidatler dalâlettir.
Resim
Cevapla

“►Yusuf-i Hakiki◄” sayfasına dön