ABDULHALİK GÜCDEVANI (K.S.)

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
OveO
Üye
Üye
Mesajlar: 34
Kayıt: 26 Ara 2007, 02:00

ABDULHALİK GÜCDEVANI (K.S.)

Mesaj gönderen OveO »

ABDULHALİK GÜCDEVANI (K.S.)

Abdulhâlik Gücdevânî (kaddesallâhu sırrahû) Hazretleri, Hz. Ebûbekir-i Sıddîk (ra) vasıtasıyla gelen manevi sırların taşıyıcısı…

Nakşibendî Tarîkatı’nın temel prensiplerini belirleyen büyük zat… Şâh-ı Nakşibend (ks) Hazretlerini kabrinden irşad eden mürşid-i kamil…

Buhara'nın Gücdevan beldesinde doğdu. Miladi 1180 yılında, yine Buhara'nın Gücdevan beldesinde vefat etti. Babası Abdulcemil isminde arif ve alim bir zattı. İmam-ı Malik Hazretlerinin neslinden olup, Hızır (aleyhisselam) ile görüşüp sohbet ederlerdi.

Bir gün Hızır (as) kendisine; "Ey Abdulcemil! Senin salih bir erkek evladın olacak. İsmini Abdulhalik koyarsın." buyurdular. Abdulcemil, bu konuşmadan kısa bir zaman sonra Buhara'ya göçtü ve Gücdevan kasabasına yerleşti. Çok geçmeden Hızır (as)ın buyurduğu gibi bir erkek evlada sahip oldu. İsmini Abdulhalik koydu.

Zikir Talimatını Hızır’dan Aldı

Abdulhâlik Gücdevânî (ks) beş yaşına geldiğinde, ilim öğrenmesi için Buhara’ya gönderildi. Zamanın büyük alimi Hâce Sadreddin Hazretlerinden Kur'an-ı Kerim ve tefsirini öğrenmeye başladı. Bir gün okuma esnasında; "Rabbinize tazarru ederek (yalvararak) gizli dua ediniz." (A'raf; 55) Mealindaki ayet-i kerimeye gelince Abdulhâlik Gücdevânî (ks) hocasına;

"Hocam! Bu ‘gizli’den murad edilen nedir? Kalp ile yapılan zikrin aslı nedir? Eğer zikir ve dua, aşikar, sesli bir şekilde dil ile olursa, riyadan korkulur. Araya riya girerse, layık olduğu şekilde zikredilmemiş olur. Şayet kalp ile zikretsem; ‘Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır.’ hadis-i şerifi gereğince, şeytan bu zikri duyar. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bu müşkülümü hallediniz." diye arz etti.

Hocası, zamanının büyük alimlerinden Hâce Sadreddin Hazretleri, bu yaştaki bir çocuğun kendisinin bile anlayamadığı böyle bir sual sormasına hayran kaldı ve cevap olarak;

"Evladım! Bu mesele kalp ilimlerinin konusudur. Allâh-u Teâlâ nasip ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek bir üstada kavuşturur. Kalp ile zikri ondan öğrenirsin. Böylece bu müşkülün halledilmiş olur." buyurdu.

Bir gün Hızır (as) Abdulhâlik Gücdevânî (ks)nun yanına geldi. Ona, Allâh-u Teâlâ'yı gizli ve açık zikretme yollarını öğretti. Ve manevi evlatlığa kabul edip; "Kalbinden, ‘La İlahe İllallah, Muhammedun Resulullah’ Kelime-i Tayyibesini, şöyle şöyle zikredersin." diye tarif etti.

Abdulhâlik Gücdevânî (ks) bu tarif üzere, bu mübarek Kelime-i Tevhid'i kalben söylemeye başladı. Bunu, kendisi için ders kabul etti. Bu hâl manevi makamlara yükselmesine sebep oldu.

Hemedânî Hazretleri ile Tanışması

Bu sıralarda Yusuf Hemedânî (ks) Buhara'ya geldi. Gücdevânî Hazretleri onun hizmetine girdi ve bu hizmette bir süre kaldı. Bu hususta kendileri şöyle anlatırlar;

"On iki yaşında idim. Hızır (as) bana Yusuf Hemedânî
(ks)dan ilim öğrenmemi tavsiye buyurdular. Bu sırada onun Buhara'ya geldiğini işiterek derhal yanına gittim. Ondan pek çok istifadelere kavuştum."

Böylece, Gücdevânî (ks)nun sohbette üstadı Yusuf-u Yusuf Hemedânî (ks), zikir talim hocası da Hızır (as) oldu. Gerek Hızır (as) ve gerekse Yusuf Hemedânî Hazretlerinin tahsil ve terbiyesi altında, zamanının bir tanesi oldu. İnsanlar, dünyanın dört bir yanından kafileler halinde ondan istifade etmek için gelmeye başladılar.

Gücdevânî Hazretleri, bir Aşure günü talebelerine derste velilik hallerini anlatıyordu. Müslüman kıyafetinde olan bir genç içeri girip, talebelerin arasına oturdu. Bir müddet sohbetini dinledikten sonra söz isteyerek; "Efendim! Resulullah (sav); ‘Mü'minin ferasetinden korkunuz. Çünkü o Allah'ın nuru ile bakar.’ (Tirmizi) buyuruyor. Bu hadis-i şerifin sırrı nedir?’ diye sordu.

Abdulhâlik Gücdevânî Hazretleri o gence heybetle nazar ettikten sonra; "Öyleyse, belindeki zünnarı (hıristiyanların ibadette bellerine bağladıkları ve ucunda haç asılı olan parmak kalınlığındaki yuvarlak ip) kes de imana gel!" dedi.

Zünnarımızı Keselim

Gücdevânî Hazretlerinin bu sözleri, oradakiler üzerinde şok etkisi yaptı. Genç telaşla; "Haşa! Yemin ederim bende böyle bir şey yok!" diye söylendi. O zaman Abdulhâlik Gücdevânî (ks) talebelerinden birine gencin hırkasını çıkarmasını işaret etti. Talebe o gencin üzerindeki hırkasını çıkarınca, belinde düğüm düğüm zünnar bağlı olduğu görüldü.

Bu hadise karşısında, genç çok mahcup oldu. Ne yapacağını şaşırdı. Kalbinde İslamiyet’e karşı bir sevgi meydana geldi. Gücdevânî Hazretlerine muhabbet ve sevgi duymaya başladı. Böylece evliyanın, Allâh-u Teâlâ'nın nuruyla baktığının ne demek olduğunu çok iyi anladı. Kelime-i şahadet getirerek müslüman olmakla şereflendi ve onun sadık talebelerinden oldu.

Abdulhâlik Gücdevânî (ks) etrafındakilere dönerek şöyle buyurdu; "Ey dostlar! Gelin biz de ahde uyalım, zünnarımızı keselim. İman edelim. Şöyle ki; bu genç maddi zünnarı kesti, biz de kalbe ait zünnarı keselim. O da kibir ve gururdur. Bu genç af dileyenlerden oldu, biz de affa kavuşalım."

Talebeleri, bir anda Gücdevânî Hazretlerinin gönül yaralarına sunulan şifa şerbetini içtiler ve tövbelerini yenilediler. Böylece kalplerinin Allah-u Teala'dan başka bir şeye bağlılıkları kalmadı...

Bir gün misafirlerinden bir tanesi; "Efendim! Son nefeste iman selameti ile gidebilmemiz için bize dua buyurur musunuz?" diye niyazda bulundu. Bunun üzerine Abdulhâlik Gücdevânî (ks): "Her kim farzları eda ettikten sonra dua ederse, duası kabul olur. Sen, farz olan ibadeti yaptıktan sonra dua ederken bizi hatırlarsan, biz de seni hatırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duanın kabul olmasına vesile olur." buyurdu.

Vefatından Sonraki Büyük Kerameti

Abdülhâlık Gücdevânî Hazretlerinin vefât etmesinin üzerinden 332 sene geçmişti. 1512 (H.918) yılında Ashâb-ı Kirâm düşmanı Safevîler, yüz bin kişilik tâlimli asker ile Ceyhun Nehrini geçerek Mâverâünnehir vilâyetlerine hücûm ettiler. Çok kan döküp büyük tahrîbât yaptılar.

Oradan Buhârâ'ya yöneldiler. Pekçok kaleyi zaptettiler. Girdikleri yerlerde, Ehl-i sünnet âlimlerinin kabirlerini ve türbelerini yıkıp hakâret yapıyorlardı. Nihâyet Gücdüvân kalesini de abluka altına aldılar.

Niyetleri, burada bulunan ve Ehl-i Sünnet müslümanlarının ziyâretgâhı olan Abdülhâlık Gücdevânî Hazretlerinin kabirlerini yakmak idi. Ancak, şehre karşı hücuma geçtikleri sırada, kaleden çıkan beş bin Özbek askerinin etrafında bulunup kendilerine saldıran, beyaz atlı, beyaz elbiseli ve yeşil sarıklı askerleri gördüler. Başlarında heybetli ve nûrânî, mübârek bir zât elinde iki ağızlı kılıç ile Safevîleri işâret edip hücûma geçtiklerinde, ekin tarlasına giren orakçılar gibi düşmanları biçmeye başladılar. Ehl-i Sünnet düşmanları kısa sürede bozguna uğrayıp geri dönmemek üzere kaçtılar.

Abdülhâlık Gücdevânî Hazretlerinin daha vefatından evvel söylediği:

Dosta mübârek düşmana musîbetim
Cenkte demir gibi sulhta mum gibiyim

Nûr çeşmesinin başı Gocdüvân menzilimiz
Rum kapısına kadar iki ağızlı kılıç vururum

şeklindeki sözleri de onun 332 yıl sonra ortaya çıkan kerâmetiydi.

Tarikatın Temel Prensipleri: Hace Abdülhalık Gücdevani’den intikal ettiği rivayet edilen on bir temel prensip, tarikatın temelini teşkil eder.

1. Vukûf-i Zamanî: Manevi yolculuğa çıkmış müridin devamlı geçen zamanı değerlendirmesi, ona vakıf olmasıdır. Mürîd, bütün varlığı ile, boş vakit geçirmemeli, bütün zamanını iyi değerlendirmelidir. Her zaman Hakk’ı düşünmeli, O’ndan gafil olmamalıdır. Sözünü, işini kontrol etmeli, hayatına çeki düzen vermelidir.

2. Vukûf-i Adedî: Mürîd verilen dersin adedine de vakıf olmalıdır. Bahaeddin Nakşibend, kalbî zikirde adede riayetin, sadece hatırda mevcut olan, bir takım şeylerin zihinlerden uzaklaşması ile zikrin sağlayacağı neticenin gerçekleşmesini temin olduğunu belirtmiştir. Zikirden beklenen esas gaye, zikredenin kalbinin Allah ile huzur bulmasını temindir.

3. Vukûf-i Kalbî (Kalbi ayık tutmak): Zikreden kimse her zaman gönlünü Allah’a karşı uyanık tutmalıdır. Bu sayede masivaya karşı duyulan aşırı sevgi azalır.

4. Hûş Der Dem (Nefes alıp verirken gaflette olmamak): Hûş, akıl, dem ise nefes demektir. Hûş der dem ise, nefes alış verişte uyanık olmak, gafletten korunmaktır. Nefesleri gafletten korumak, kalbi huzura kavuşturur.

5. Nazar Ber Kadem (Ayağa Nazar): Yürürken önüne bakan kimse, masiva ile fazla meşgul olmaz, etrafa bakıp dalmak kalbi perdeler. Salik bu sayede ağyara bakmaktan uzaklaşır. Önüne bakan kimsede alçak gönüllülük hususiyetleri kuvvetlenir. Ayrıca ‘Nazar ber kadem” salikin kendisinden yüksek olanlara bakıp, isyankâr olmaması, aşağıdakileri görerek şükretmesi ve onlara gücü nisbetinde yardımda bulunması demektir.

6. Sefer Der Vatan (Hak’tan Hakk’a Sefer): İnsanın kötü huylardan, beşeri sıfatlardan, güzel huylara; insanî sıfatlardan, meslekî sıfatlara sefer etmesi, ahlaki olgunluğa kavuşmasıdır. Dervişlerin feyz alabilecekleri birini buluncaya kadar sefer etmesine de bu isim verilmiştir.

7. Halvet der Encümen (Toplulukla Halvet): Maddi varlığı halk ile meşgul olurken, gönlün hak ile huzur bulmasıdır. Bahaeddin Nakşibend; bu tarikatın “halvet der encümen” temeli üzerine kurulduğunu söyler.

8. Yâd Kerd (Zikretmek) İnsanın, murakabe mertebesine ulaştıktan sonra nefy ve isbatı belli bir miktar dil ile yapmasıdır.

9. Bâz Geşt (Dönüş): Nefesini tutup, nefy ve isbat zikrini (La ilahe illallah) yaptıktan sonra, nefesini bırakırken “ilahi ente maksûdî ve rızaike matlubî” cümlesindeki manayı düşünmektir.

10. Nigah Daşt (Muhafaza): Zikir yapanın kalbine sahip olmasıdır. Böylece kalbi nefsanî düşüncelerden, kalplere vesvese veren her şeyden kurtarmak ve korumaktır.

11. Yâd Daşt (Yadetmek): Allah’ı devamlı düşünmek, hatırdan masivayı atmaktır.

Nasihatları

Vasiyet ederim sana ey oğul ki,
bütün hallerinde ilim, edep ve takva üzerinde olasın!.
Geçmişlerin eserlerini oku ve sünnet ve cemaat yolundan git!
Fıkıh ve hadis öğren ve cahil sofilerden bucak bucak kaç!
Namazlarını mutlaka cemaatle kıl!.. Şu şartla ki, imam ve müezzin olma!
Şöhret peşinde gezme! Şöhrette afet vardır.
Makamlarda da gözün olmasın; daima kendini aşağılarda tut!
Mahkeme ilanlarına adım yazdırma ve mahkemelerde bulunma
Kimseye kefil olma!
Halkın vasiyetlerine karışma!
Padişah ve şehzadelerle düşüp kalkma!
Dergah kurma ve dergahlarda oturma!
Güzel ses dinlemeğe fazla kapılma ki, ruhu karartır ve sonunda nifak doğurur. Böyleyken güzel sesi de inkar etme ki, ona bağlı olanlar çoktur.
Az ye, az konuş az uyu; ve halktan, aslan'dan kaçar gibi kaç!
Her zaman yalnızlığı tercih et ve körpe çocuklardan, kadınlardan, yenilik dâvası edenlerden, zenginlerden ve aşağı takım insanlardan uzak dur!
Helal ye, şüpheli işlerden çekin ve kudretin yettiği müddetçe evlenme ki, dünyaya bağlanır ve o uğurda dinini yele verirsin. .
Çok gülme; hele kahkahayla gülmemeğe çok dikkat et! Gülmek kalbi öldürür.
Herkese şefkat gözüyle bak ve kimseyi hakîr görme!
Kendi dışını bezeyip süsleme ki, dış mamurluğu iç haraplığından gelir.
Halkla didişme, kimseden bir şey isteme ve kimseye hizmet teklif etme!
Şeyhlere mal ve canla hizmet et ve onların halini aslâ kınama! Onları kınayanlar felah bulmaz.
Dünyaya ve dünya ehline gurur bağlama!
Gönlün daima mahzun, bedenin rahatsız ve gözün yaslı olmalı, İşin halis, duan yalvarıcı, giyeceğin eski, yoldaşın derviş, sermayen din ilmi, evin mescid ve yakının Allah olsun..»
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/bismillah7yh6xyvw0.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen derunilale »

"Gönlün daima mahzun, bedenin rahatsız ve gözün yaslı olmalı, İşin halis, duan yalvarıcı, giyeceğin eski, yoldaşın derviş, sermayen din ilmi, evin mescid ve yakının Allah olsun.."

Amîn..
Hayy Allah razı olsun kardeşim çok güzel..emeğine sağlık..Rabbim himmetlerini nasip eylesin inşallah..selam ile..
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön