AHÎ EVREN (ks)

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

AHÎ EVREN (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALTI ALTIN EMİR:

EY AHÎ!..

ELİNİ AÇ!
KAPINI AÇ!
SOFRANI AÇ!

DİLİNİ KAPAT!
BELİNİ KAPAT!
GÖZÜNÜ KAPAT!


AHÎ EVREN (ks)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

Ahi Evren (1175-1261)

Ahî Evren’in tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyî’dir.
Hoyî nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycan’ın Hoy kasabasındandır.
Ahî Evren’in tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)’de Hoy’da doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir.

Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyî’nin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycan’da geçtikten sonra, Horasan’a giderek Fahrettin Razî’nin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır.
Fahrettin Razî’nin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmud’un da eğitim halkasında Şer’i ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır.
İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehir’de Yesevî dervişlerinden alır.
Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır.

Horasan’daki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4).
Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.

Ahî Evren, şeyhi olan Evhad’ud-Din Kirmanî’nin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur.
Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir.

Anadolu’ya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseri’ye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolu’nun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir.

Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir.

Ahî Evren, Mürşidu’l-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konya’da sultan Alaaddin Keykubad’a sunmuş ve onun isteği ile İbn Sîna’nın "Risale fi’n-Nefs’in Natıka" isimli eserini Farsça’ya çevirmiştir.
Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evren’in devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır.

Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddin’e karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır.
Aslında Ahîler II. Gıyaseddin’e karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyar’ı öldürten Sadettin Köpek’e de karşı idiler.

II. Gıyaseddin’in ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizli’ye gitmesine müsaade edilmiştir.
Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizli’de belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinan’ı halife bırakarak Konya’ya dönmüştür.

Ahî Evren’in Konya’ya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.

Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânâ’nın şeyhi Şems-i Tebrizî’nin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânâ’nın oğlu Ala’ud-Din Çelebi ile beraber Kırşehir’e gidip oraya yerleşmiştir.

Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.

Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir.
Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir.
Ahî Evren’in o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır

II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslan’ı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus’u tutan Ahî ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.

Kırşehir’de ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar.
Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehir’de olur.
Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir.

Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlâna’nın oğlu Alaeddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir.
Ahîlik anlayışı Osmanlı’nın sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.

Ahîlerin toplum içinde güçlü ve güvenilir kişiler olabilmeleri için, örgüte ilk girişlerinden başlayarak bazı özellikleri benimsemeleri gerekir.
Birey, basitten karmaşığa doğru yol alır.
Önce fetâ (yiğit), sonra Ahî, sonra da şeyh olur.
Ancak, şeyhlik makamına çok az kişi ulaşır.

Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır
(1):

- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak


DİPNOT:1) Çalışkan, Y., İkiz, M.L., Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara 1993, s. 21-23
Resim
Kullanıcı avatarı
kuloglan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 156
Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen kuloglan »

Moğollar (ilhanlılar,Kıtaylar) Anadoluya saldırdıklarında Müslümanlardı diye biliyorum,
Bağdat baskınlarından bir kaç sene sonra Âlimlerin tebliğleri vasıtasıyla Müslüman oldular diye okumuştum.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/118-119kr.jpg[/img]
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön