Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


DOĞUMU ve AİLESİ

1304 (1888) yılında Konya Vilayetinin Sarayönü Kazasına bağlı, Lâdik (Halıcı) Kasabasında dünyaya gelir. Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir. Yusuflar Sülâlesindendir. Üç erkek bir kız olmak üzere dört kardeştir. Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı muhitinde ÇOBAN AHMET olarak tanınmıştır. Sonradan Elma soyadını almıştır.

Manevi bir yolla kendisine Hüdâî adı verilmiştir:
Ol Mevla’m koymuştur Hüdâî adım
Melekler ederler gökte feryadım
Mevla’mın aşkından almışım tadım
Yansa da ayrılmaz haktan Hüdâî


Hatice Hanımla evlenmiştir. İkisi oğlan dördü kız olmak üzere altı tane çocuğu vardır. Hâlâ hayatta olan çocuk ve torunları vardır.

OKUR YAZARLIĞI

Hikmeti ilahi ÜMMÎDİR (Okuma yazması yoktur). Bu durumunu şu beytinde dile getirmektedir:

Bir Üstaddan okumadım, yol nedir erkân nedir.
İım-i Zahir okumadım, kalpteki bürhan nedir.
Ey beni yaratan Hüda’m, cümle bilgi sendedir.
Dertliler geldi kapına, hem dermanı sendedir.


İmzasını atamadığı için mühür kullanırdı. Mektuplarını kâtipleri yazardı. Bir arkadaşından mektup geldiği zaman kâtiplerine okuturdu. Cevabî mektuplarını da yine onlara yazdırırdı
Dinî kültürü hakkında “Allâh ondan razı olsun, ben dinimi diyanetimi tabur imamımızdan öğrendim” demiştir.

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ASKERLİĞİ

26 sene askerlik yapmış bir İstiklâl Savaşı gazisidir. Kanal harekâtında İngilizlere karşı arkadaşları ile birlikte harp ederken, sağ om­zundan hilal şeklinde yaralanır. En yakın dört arkadaşının kahramanlıklarını ve şehit düştüklerini ya­ralı bir vaziyette seyreder. Sonra oraları düşman istila eder. Düşman askerleri yaralı askerlerimizi ‘ölmeyen kalmasın’ diyerek süngülerler. Bu esnada başını bir şehidin kolunun altına sokar. Düşmanlar hiç diri asker kalmadı diyerek uzaklaşıp giderler.

Orada, aç susuz yaralı bir vaziyette birkaç gün kalır. O anda bulunduğu yeri de düşman işgal etmiştir. Ellerini açarak yalvarır: “Allâhım! Beni düşman eline bırakma.” Cenabı Hakkın izniyle Hızır Aleyhisselâm atıyla gelir. Dedeme matarasından bir bardak aşk şerbeti içirir. Ancak yarısına kadar içer, tamamını bitiremez. Şerbeti içtikten sonra açlığı ve susuzluğu bir anda gider. Yaranın verdiği ağrı ve hâlsizlik de son bulur. O zaman dili söylemeye başlar:

Ne garip garip bakaň Tih ile Tûr’a
Ömründe kuş bile uçmadı bura
Seni Hakk’a yaklaştırdı bu yara
Yansa da ayrılmaz Hakk’tan Hüdâî

Aşk elinden içtim aşkın dolusun
Yalvar Ahmet sen Rabbıyın kulusun
Hak yolunda arzuhâlin bulunsun
Ya Muhammed sen hidayet gülüsün



“Gel seni Hastaneye götüreyim” deyip atına bindirir ve Kudüs’teki hastanenin ka­pısına getirir. Hızır Aleyhisselâm "Seninle arkadaşlığımız bundan sonra da devam edecektir" deyip oradan uzaklaşır gider. Hastanedeki­ler yaralı asker gelmiş diyerek içeri alırlar. Biraz sonra hasta­nenin içerisi türüm türüm kokmaya başlar. Bu nasıl askermiş diyen, elbiseleri­ni, potinlerini kokluyorlar. Hastanede tedavi olduktan sonra tekrar cepheye koşuyor:

Askerlik hatıralarını anlatırken şöyle demişti: Cephenin biri­sinde arkadaşımla birlikte düşmana esir düştük. Esir kampı dağlık bir yerdeydi. Etrafı nöbetçilerle doluydu. Arkadaşım bana gelerek "Ahmet.. İkimizin de burada esir durması vatanımız için zararlıdır. Ben nöbetçileri meşgul edeyim. Sen kaç kurtul cepheye git." dedi. Ben de ona “senin yapacağın işi ben yapayım.” dedim. Arkadaşım ‘Yâ Allâh bismillah’ deyip yanımdan kayboldu. Aradan epeyce bir zaman geçtik­ten sonra arkadaşımla buluştuk. Allâh'a şükürler olsun ikimiz de esir­likten sağ salim kurtulduk.

Seferberlikte değil insanlar, hayvanlar bile açtı. Kazanın içerisinde koskoca bir kemik kaynar. Havada uçan kuşlar yemeğe hücum etme­sinler diye kazanın başında eli sopalı muhafızlar bulunurdu. Önümüze getirip koydukları zaman, iki kaşık şıkırtısından sonra hemen tüke­nirdi. Topla tüfekle harp etmek şöyle dursun. Süngü harbi yapardık. Süngü süngüye geldiğimiz zaman, düşman elektrik çarpmış gibi o­lurdu. İçimizde öyle yiğitler vardı ki, düşmanın attığı el bombalarını patlamadan kapıp tekrar düşmanın üzerine atarlardı.

Yaşasın komutanlar hazırız emrinize
Hangi düşman dayanacak çarklanan süngümüze
Atamızdan miras kaldı bu nazlı vatan bize
Var mıdır karşı çıkacak yıldırım harbimize


“Sen madalya almadın mı?” diye soranlara: “Savaştan sonra madalya da­ğıttılar. Geri hizmette bulunan bir askere madalya vermemişler. Onun ağladığına dayanamadım. Çıkarttım madalyamı ona verdim. Bir se­vindi ki görecektiniz...” “Sen neden Gazilikten maaş almıyorsun? Gazilik madalyası olanlar maaş alıyorlar.” denilince: “Birkaç günlük askerliğim var, onu da paraya mı çevireyim.” demiştir

Cenabı Hakkın, kullarına rahmet ve merhametinin bir eseri olarak gönderilen, Mevlâ’mın bir askeri idi. Osmanlının son dönemlerini yaşamış ve Osmanlı askerlik terbiyesi almıştı..
26 yıllık askerlik hatıralarını anlata anlata bitiremezdi. Seferberlikte başından geçenleri anlatırken, hem kendisi ağlar hem de misafirleri ağlatırdı. İstiklâl savaşı gazisi idi. O, açlık susuzluk ve yokluğun yaşandığı çileli harp yıllarını, kahraman Mehmetçiğin kahramanlıklarını gelecek nesillere aktaran canlı bir şahitti.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

İNANIN Kİ BENDENİZ EN BÜYÜK VEFAYI ALLAH CC DAN ÖĞRENDİM.
BİZİM BURALARDA DA O NUN VELİ KULLARININ AHRET KAPILARI VAR.
TIPKI LADİKLİ AHMET AĞA (KAS) GİBİ İSA BABA (KAS), SEYID KUDBİTTİN (KAS) , ŞEYH YUSUF ZEYNEDDÜN (KAS), KILIÇ DEDE (KAS) ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİNİN (KAS) TORUNLARINDAN ZATLARIN MÜBAREK KABİRLERİ BULUNUYOR.
HAKK YOLA YENİ DÜŞTÜĞÜM ZAMANLARDA, SIK SIK ZİYARETLERİNE GİDER, O GÜZEL İNSANLARIN GÜZEL KOKULARINI
KOKLAR KOKLAR AĞLARDIM.
KUDRETİ SONSUZ ALLAH IMCC ONLARI ÖYLE GÜZEL YERLERDE AĞIRLIYOR Kİ BİR GÖRSENİZ.
SAMSUNUN ENGÜZEL YERLERİ ONLARA TAHSİS EDİMİŞ.
İŞTE BÖYLE.
EN VEFALI DOST
DOSTLARINA NEREDEYSE BİN KUSUR SENE SONRA BİLE HALEN BU DÜNYADA BEDENLİ YAŞIYORLARMIŞ GİBİ İLTİFAT EDİLİP SAYGI
DUYULMASINI SAĞLAMAKTA.
ONLARIN TÜRBELERİ HALA SIĞINAK YERLERİMİZ VE YALNIZLIĞIMIZI
PAYLAŞTIĞIMIZ GÜL KOKULU MEKANLAR ALLAH (c.c) ONLARIN CÜMLESİNDEN RAZI OLSUN.
SİZLERDENDE ÇOK ÇOK RAZI OLSUN, MADDİ MANEVİ GÜCÜNÜZÜ ARTIRSIN...


ESSELAMÜ ALEYKÜM.
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

HİMMETLERİ ÜZERİMİZE OLSUN İNŞALLAH....



RABBİM RAZI OLSUN BAŞGÖZÜYLE DE EBEDİ istirahatgahlarını ziyaret etmek cümleye nasip olsun....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Kul ihvanimİZ, halim, hakan, gariban Ladik ziyaretimizin hatıralarından

Ladikli Ahmet Ağa k.s hazretlerinin odası


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


Askerlik Sonrası

Vatanın kurtuluşundan sonra askerden bir gazi olarak memleketi Lâdik’e dönmüş ve vefatına kadar burada örnek bir şahsiyet olarak yaşamıştır. Hayvancılık ve tarımla geçimini sağlamıştır.
Zamanının çoğunu odasına gelen misafirlerine hizmet ederek geçirmiş, onları iyiliğe ve hayra davet etmiş, kimseyi ayırmadan herkese duâ etmiş, sohbetinde katılan hiç kimseyi eli ve gönlü boş çevirmemiştir. Boş kaldığı zamanlarda dağlarda çobanlık yapmış, tarla ve bahçelerini ekip biçmekle meşgul olmuştur.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Hocası Hızır (A.S.)

Onu her yönüyle tanıyan bilen 40 sene arkadaşlık yaptığı hocası Hızır Aleyhisselâmdır. “Hocamı yedi adım geriden takip ederim. Hocam yüzüme baktığı zaman, yüzümün rengi solar. Hocam bana derdi ki: ‘Hüdâî! Ben çok evliya ile arkadaşlık yaptım. Sendeki hâli görmedim.” Bazen, “bende bir şey yok. Çobanın birisiyim” der. Bazen de âdeta coşarak “Oğlum benim hocam ilim deryasıdır. Ne soracaksanız sorun. Ben size bir peygamberin hayatını günlerce anlatırım. Fakat sizler dinlemeye tahammül edemezsiniz.” derdi:

Söyleyen var söyleten var

İlm-i Hikmet öğreten var

Ol kapında bekleyen var

Affımı isterim Allâhım.


Bir gün evinde abdest alırken hocası çıkagelir. Heyecanlanır. Hocası “Mevlâna, sana bir abdest almasını öğretemedik” der. Dedem de “Ne yapalım efendim. Bir çobanı peşinize taktınız. Çoban bu kadar becerebiliyor” deyince “Ahmet! Ahmet! Ne abdest arıyorlar, ne namaz; KALB-İ SELİM arıyorlar...'' der.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Son Günleri ve Vefatı

Son zamanlarında hasta yatarken "Sen gidince bizler ne yapacağız Ahmet Ağa?" diye ağlamaya başlayan misafirlerine, yataktan doğrula­rak "ALLÂH var oğlum. Allâh var, keder yok!" demiştir. Evlatlarından birisi eline varıp, "Baba hakkını helal et" dediği zaman "Oğlum bende üç emanet var. Onları sahiplerine verirsen, hakkımı helal etmiş olaca­ğım. Sen olmasan da onlar emanetleri alıp götürecekler. Ama sen de onları görsen iyi olur" der.

Ve tarihler 8 Haziran 1969 Perşembeyi gösterirken rahmet-i Rahman’a kavuşur.

Vefatından bir kaç ay sonra. “Haydi, odaya gel e­manetleri ver.” diye bir ses duyar. Odaya geldiği zaman odanın kapısı kilitli olduğu hâlde iki kişi içeride namaz kılmaktadır. Hemen o da na­maz kılmaya başlar. Birisi bembeyaz örtüler içerisinde kapalı bir vazi­yettedir. Açık olan konuşur. “Sen otur dayanamazsın.” der. Gece sabaha kadar namaz kılarlar. Emanetleri isterler. Emanetlerin birisi Tayy-i Mekân elbisesi. Birisi mühür, öbürü de şeceredir. “Beraber kabrine kadar gidelim. Babanın kabrini birlikte ziyaret edelim.” derler. Yolda giderler­ken bir şahıs bunları görür. “Bu adam fazla yaşamaz” derler. Kapalı ve bürgülü olan kabristanın biraz dışında namaz kılar. Namaz kıldığı yerde o sene otlar kurumaz. Kabirden ayrılıp ağaçlık bir yerden geçer­lerken içlerinden bir tanesi ‘ALLÂH!’ deyince ağaçlar secdeye kapanır gibi olur. Oğlu oraya düşer bayılır. Onlar da giderler, gözden kaybolurlar.
Kabri, Lâdik Kasabası mezarlığındadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

halimkok yazdı:Nur-ye, Gariban ve Hakan Can...

Resim

Resim


Resim

ZOOM 1
Resim

ZOOM 2
Resim

Resim

Ramazan Amcamız-Hocam ve Hakan Can

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

HAS-AN yazdı:Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Güzel Ahlakı

Allâh ve Rasülünün âşığı, Hak aşığı, Hak dostu ..



O hayatı ile Allâh’a ve Rasülüne nasıl âşık olunacağını gösterdi. Onun muradı, ne dünya ne de dünya içindeki olanlar; onun asıl muradı, her yerde ve her mekânda hakikat nurunu aramak, Allâh’ın rızasını kazanıp cemalini görmek, hak ve hakikate ermek. O da her fâni gibi dünyaya geldi, kulluğa yakışır bir şekilde hayat sürdü, gönüllere taht kurdu. Dünyanın dört bir tarafında onun sevgisi gönüllerde yaşıyor.

O, hiç kimsenin övgüsüne ve iltifatına ihtiyaç duymamış, kendisini metheden birine “ Oğlum! Ben Allâh’ı ve Rasülünü seviyorum, sen de onları sev” demiştir. Şöhretten ve riyadan son derece kaçınmıştır. “Bana türbe yapmayın, bir taş dikin yeter” demiştir.

Kimseler bilmez benim işimi
Bu aşkın yoluna koydum başımı
Dikmesinler benim mezar taşımı
Gecelerde doğdu nur-u Muhammed


Ziyaretçilerinden birisi. "Hacı Ahmet Ağa bazı kişiler senin hak­kında kötü sözler sarf ediyorlar." deyince, "Benim Allâh ile aram iyi ise, herkes bana kötü dese ne çıkar. Benim Allâh ile aram kötü ise herkes bana iyi dese ne çıkar" diyerek şu beytini okumuştu:

Kimi atlı kimi yayan
Her ameller olur ayan
İçmişim aşkın şarabın
İsterse desinler yalan


Güzel ahlâk sahibi, çok merhametli bir insandı. Kollarını açıp ümmeti Muhammedi kucakladı, sanki herkes onun evladı ve torunu gibiydi. Evinin kapısı gece ve gündüz herkese açıktı. Küçük ve büyük herkese hizmet etti. Meseleleriyle ilgilendi, dertlilerin dertlerine çareler aradı, istisnasız herkese duâ etti. Yetimi, öksüzü görüp gözetirdi. Hediye vermeyi seven cömert bir karakteri vardı. O halkın içinde halktan biri gibi, fakat gönlü daima Hak’la beraber olan bir Hak eriydi.

Az uyuyan, çok ibadet eden ve az gülüp çok ağlayan kimselerdendi. Ciddî, vakur ve daima tefekkürlü bir hâlde bulunurdu. Celâlli oluşunun ardında kullara ve mahlûkata karşı ince bir merhameti vardı. Gözü gönlü öbür âleme dönüktü. Kaza ve kadere boyun eğip, kaderine razı olan sabır numunesiydi. Kendine has manevî bir kokusu vardı, eline aldığı ve kullandığı eşyalar o güzelim kokuya bürünürdü.

Manevî ilme sahip olduğu için, âlim bir insanla sohbet ederken o da âlim olurdu. Dünya sanki avucunun içinde gibiydi. Unutkanlığı yoktu, ‘hatırlayamadım’ demezdi.

Misafir odası her gün, bilhassa hafta sonları dolar taşardı. Gelen ziyaretçiler, elini öper, yaptığı sohbetlerinden ve en çok da okuduğu şiirlerden manevi haz alırlardı. Gelen misafirin durumuna göre kendini ayarlar, kimseyi incitmemek için azami gayret gösterirdi. Kendisini ziyaret edecek olan değerli zatlar için hazırlık yapardı. Sorulara anında cevap verirdi. Şayet bilemediği veya istişare etmesi gereken bir soru olursa “bana az müsaade edin” deyip odadan ayrılır, ya bağın köşesine kadar gider yahut bahçenin ortasına kadar düşünerek yürür; döndüğü zaman “durum bundan bundan ibaret” diyerek cevabını verirdi.

Bazen de kendini gizlemek için “ben bir şey bilmiyorum, çobanın birisiyim” derdi. Hakikate bakarsan, Allâh’ın ilmi karşısında kulunun bildikleri ne olabilirdi ki. Tevazu sahibi olduğundan kendini büyük göstermemek için olayların bir ucunu, deyim yerinde ise küllerdi. İnsanları kendisine değil Rabbine yönlendirdi.

Nemelâzımcılığı yoktu. Dünya Müslümanlarının derdi onun derdiydi. Mısır’daki İslâm âlimlerinin asılmasından dolayı o kadar müteessir olmuştu ki iki gün hasta yatmıştı

Beş vakit namazını camide kılardı. Camiye gidip gelirken yere bakarak -sanki bir şeyler kaybetmiş de onu arıyor gibi- düşünceli, ağır ağır hareket ederdi. Çok güzel giyinir, temizliğine çok dikkât ederdi. Abdest alırken, namaz kılarken çok emek çekerdi. Namazı hiç bitmez zannedilirdi. Geceleri uyumaz, sabaha kadar ibadet ederdi. Gerek beyitlerinde gerekse sohbetlerine seher vaktinin önemini defalarca beyan etmiştir. Bizlere ve gelen giden misafirlerine bir çok tavsiyelerde bulunmuştur.

“İhtiyarlığınızda genç yaşamak istiyorsanız, onu bunu bahane etmeden, beş vakit namazınızı camide cemaatle kılın. Dizlerinize sarı su inmeden, genç iken namazı çok kılın. Çocuklarınızın rızkını helalinden kazanın, alnınızın terini yiyin; kimsenin eline bakmayın. Bu din Allâh’ın dinidir. Allâh ne derse onu yerine getirin. Hizmet ehli olun, hizmetten geri kalmayın. Allâh sonumuzu hayra getirsin, Allâh hakkımızda hayırlısını versin” derdi.

Yine sohbetlerinde, dünyanın yaradılışından, peygamberlerin hayatından, Peygamber Efendimizin ve ashabının hayatından bahsederdi. Büyük veliler ve âlimlerle ilgili kıssalar da anlatırdı. Sohbetine katılanlar büyük bir haz duyardı. Duygusal anlar yaşanırdı. Herkes memnun kalarak, tekrar buluşmak niyetiyle, selâm ve duâsını da alarak ayrılıp giderlerdi. “Allâhım! Sev bizi, sevdir bizi; dünyada ve ahirette ağlatma güldür bizi” diye dua ederdi. Sohbetinden ve aşkla söylediği beyitlerinden sonra mutlaka “Allâh hakkımızda hayırlısını versin! İmanımı kurtarabilirsem ne mutlu bana” deyip, korku ile ümit arasında yaşardı.

Her türlü eza ve cefaya katlandı. Bir taraftan dünya meşgalesi, öbür taraftan halkın eziyeti… Hepsinden zor olanı ise aşk ateşinin onu yakmasıydı.

Ben âşığım, maşukumu ararım
Ne mekânım vardır ne de kararım
Dünya benim olsa bir tat alamam
Tecelli eyleyen nuru ararım


Dünya ve ahiret çalışma ile kazanılır. Herkesin mutlaka çalışması ve mücadele etmesi gerektiğini söyler:

Okudun mu İlm-i dünni bu esrarı bilmeye
Göz hicabın kaldırdın mı, hak yolunu görmeye
Âciz mi yaratan Hüdâ’m, kula nusrat vermeye
Din hakkında sen de çalış, gül bağına girmeye


Kendini âciz, günahkâr ve âsî bir kul olarak görür:

Bu zalim nefsimi öldüremedim
Yetmiş bin hicabı kaldıramadım
Hakikat deryası çağlayıp akar
Ben bir katresini dolduramadım


Bütün bunlara rağmen manevî birçok nimetlere vâsıl ve bir çok ilimlere vâkıf olduğunu da bildirir:

Girmişim Hakkın bağına, koparmaya gül de var
Lâleler çiçekler açmış, içinde sümbül de var
Dinle kuşlar avazını içinde bülbül de var
Gördüm huriler safını, saçlarında sim de var


Yine ahvali bilinmeyen, sırlarla dolu bir Hakk dostudur. Kendisini ancak Hakk ilmine sahip olanların bilip anlayabileceğini şu mısralarında dile getirmiştir:

Hakikat bahrine daldım, el-aman nefsin elinden
Hak hakikati bilenler, anlarlar Hakkın ilminden
Bülbül bile güle âşık, alır reyhanın gülünden
Ben bir cemâle âşığım, kimse bilmez ahvalimden


Cenabı Hakka şöyle duâ eder:

Âlemlerden fazla, isyanım benim
Âsiye değil mi ihsanın senin
Gelmişim kapına gitmezem gayri
Affımı isterim maksudum benim


Onlar ölmez, esas ölü olan bizleriz. Maneviyat âlemi, bizlerin bilemeyeceği bir âlem… Her şeye rağmen Allâh’ı, Rasülünü ve Rasülünün izinde gidenleri; onlara dost olanları, onları çok sevenleri bizler de seviyoruz.

Sözümün nihayeti yoktur.
Benim de isyanım çoktur.
Gitme Hakk’ın kapısından
Başkasından fayda yoktur.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: LADİKLİ AHMET AĞA K.S HAYATI,MENKIBELERİ VE ŞİİRLERİ

Mesaj gönderen HAS-AN »

Resim


Hz. Hızır'ın ögrencisi olarak bilinen Ladikli Ahmet Ağa Anma Günü 13 HAZİRAN


Ziyaretçilerinden birisi. "Hacı Ahmet Ağa bazı kişiler senin hakkında kötü sözler sarf ediyorlar." deyince, "Benim Allâh ile aram iyi ise, herkes bana kötü dese ne çıkar. Benim Allâh ile aram kötü ise herkes bana iyi dese ne çıkar" diyerek şu beytini okumuştu:


Kimi atlı kimi yayan
Her ameller olur ayan
İçmişim aşkın şarabın
İsterse desinler yalan



Güzel ahlâk sahibi, çok merhametli bir insandı. Kollarını açıp ümmeti Muhammedi kucakladı, sanki herkes onun evladı ve torunu gibiydi. Evinin kapısı gece ve gündüz herkese açıktı. Küçük ve büyük herkese hizmet etti. Meseleleriyle ilgilendi, dertlilerin dertlerine çareler aradı, istisnasız herkese duâ etti. Yetimi, öksüzü görüp gözetirdi. Hediye vermeyi seven cömert bir karakteri vardı. O halkın içinde halktan biri gibi, fakat gönlü daima Hak’la beraber olan bir Hak eriydi.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re:

Mesaj gönderen habibi »

nur-ye yazdı:
HAS-AN yazdı:Resim

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: LADİKLİ AHMET AĞA K.S HAYATI,MENKIBELERİ VE ŞİİRLERİ

Mesaj gönderen HAS-AN »

Ladikli Ahmed Ağa'dan Beyitler


AÇIN OL RAVZA YI HABİBİ DE VAR


Kimler yapmış ol Ravzanın yapısın

Melekleri açmış tavaf kapısın

Hacer-ül Esved’in güzel kokusun

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ravzana bakmaya insan mı kanar

Aşkından içenler böyle mi yanar

Ebu Bekir, Ömer, hem Osman da var

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ol Ravza’da vardır yeşil direkler

Saçaklara konmuş bütün Melekler

Orda kabul olur bütün dilekler

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Halkı saf bağlamış Na’atler okurlar

Sokaklara saçmış türlü kokular

Eren, Evliya burada yatırlar

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Her aşık olan da maksuda ermez

Destur olmayınca Ravza’ya girilmez

Aşkından içenler kendini bilmez

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Uzaktan yakından sana gelirler

Gece gündüz kula tavaf ettirirler

Hak aşıklarına güller verirler

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Yangınlar yanar da dumanı nerde

Aşkıyın ateşi kaynıyor serde
Kalkmayınca görmez gözdeki perde

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Çıkardım dağlara Habibim derdim

Ol ulu Mevla’ma arzuhal verdim

Çok şükür Mevla’ma maksuda erdim

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ol Ravza’ya karşı ettim kıyamı
Ortalığa attım gülü reyhanı

Senin Nurun aydınlattı bütün cihanı

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Gecelerde eser senin yellerin

Hakikatten açar senin güllerin

Ümmetine şifa olan dillerin

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ben senin aşkını genciken içtim

Şimdi mecnun olup dağlara düştüm

Nice Evliyalar kapısın açtım

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ben de aşık oldum gül Cemaline

Güllerin benzemez dünya gülüne

Topladım gülleri aldım elime

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Bakardım dağlara yol vermez dağlar

Hakk’ın Dergahına sıdk-ınan yalvar

Fatıma-Tüzzehra Validem de var

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Osman’a verildi Zinnureyn adı

Melekler semada etti feryadı

Ben senin isminden almışım tadı

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ol Ali değil mi ilmin kapısı

Melekler karalar giydi hepisi

İmam, Hasan Hüseyn’in gelir kokusu

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ümmetinden selam getirdim sana

Nice armağanlar verdiler sana

Ravza’na eriştim ben yana yana

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



İstemem dünyayı cihanı versen

“O asi, Ravzama girmesin” dersen

Kabire de girsem vazgeçmem Senden

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ol benim aşkımı alsalar benden

Ol dostların gelir Hind den Yemen den
Ateşlere yansam da vazgeçmem Sen den

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Bilirsin içimi sana sözlerim

Ol kapından gitmez kara yüzlerim

Boran gibi yaşlar döker gözlerim

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Zümrütten yakuttan yapısı da var

Besmele yazılmış kapısı da var

Senin Ümmetiyin hepisi de var

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Enbiya Evliya makamı yerdir

Oku Kur’anı nı ahkamı bildir

Sana Ümmet olan bir Gonca Güldür

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Bu Ravza’da vardır nurdan bir direk

Etrafında durur hesapsız Melek

Semayı Devreder bu Çark-ı Felek

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!



Ravza’nın içinde abid’ler dolu

Mevla’sı göndermiş bu aciz kulu

İsyanımı sorarsan defterler dolu

HÜDA’İ sorarsan Mevla’nın kulu

Açın bu Ravza’yı Habibi de var

Benim dertlerimin Tabibi de var..!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LADİKLİ AHMET AĞA K.S HAYATI,MENKIBELERİ VE ŞİİRLERİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim



MERHAMET

Şefik CAN anlatıyor:

İlk görüşmemizde Ahmet Ağa aynı Yunus gibi çok güzel şiirler okudu, adeta kendinden geçti. Ben edebiyat hocalığı yaptığım için şaşırdım bu coşkunluk karşısında. Daha sonraki zamanlarda tek başıma onu ziyarete gitmeye başladım. Bir defasında yalnızca ikimizin bulunduğu ortamda ona,

-Ahmet Ağa, sen bu hali nasıl elde ettin , dedim.

Ahmet Ağa,

- Bende bir hal yok, ben ümmi bir çobanım, dedi.

Kendisine,

- Ama zaman zaman siz , göreve çağırıyorlar diyorsunuz, çıkıp gidiyorsunuz, sizi göremiyoruz deyince, anlatmak zorunda kaldı:

“Seferberlik zamanında Gazze’de savaşıyorduk. Düşman bizi muhasara altına aldı. Bir hafta boyunca ne su, ne yiyecek bulabildik. Daha sonra yardım ulaştı, kazanlar kaynamaya başladı. Yemek dağıttılar bize. Bir ekmeğin içine tahin koymuşlardı. Ben, ekmeği ısırdım, bir lokma ağzıma aldım. O sırada karşımda, bir deri bir kemik kalmış bir kopek gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Biraz ekmek bölüp ona attım. Yanımdakiler: “Ahmet delilik etme, ye yemeğini “ diyorlardı. Ancak benim gönlüm bu hale el vermedi. Bir lokma kendim yedim, bir lokma köpeğe verdim. Gece uykuya dalınca Peygamber Efendimiz (s.a.v) teşrif ettiler, sırtımı sıvazlayıp: “Ahmet! Evladım, ben seni sevdim.” buyurdular. Daha sonra uyandığımda Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e karşı büyük bir aşk başladı içimde. O günden beri bu haldeyim.”

Ladikli Ahmet Ağa Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Kültür Yayınları: 1. 106-107
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: LADİKLİ AHMET AĞA K.S HAYATI,MENKIBELERİ VE ŞİİRLERİ

Mesaj gönderen MINA »

HAS-AN yazdı:Resim


Hz. Hızır'ın ögrencisi olarak bilinen Ladikli Ahmet Ağa Anma Günü 13 HAZİRAN


Ziyaretçilerinden birisi. "Hacı Ahmet Ağa bazı kişiler senin hakkında kötü sözler sarf ediyorlar." deyince, "Benim Allâh ile aram iyi ise, herkes bana kötü dese ne çıkar. Benim Allâh ile aram kötü ise herkes bana iyi dese ne çıkar" diyerek şu beytini okumuştu:


Kimi atlı kimi yayan
Her ameller olur ayan
İçmişim aşkın şarabın
İsterse desinler yalan



Güzel ahlâk sahibi, çok merhametli bir insandı. Kollarını açıp ümmeti Muhammedi kucakladı, sanki herkes onun evladı ve torunu gibiydi. Evinin kapısı gece ve gündüz herkese açıktı. Küçük ve büyük herkese hizmet etti. Meseleleriyle ilgilendi, dertlilerin dertlerine çareler aradı, istisnasız herkese duâ etti. Yetimi, öksüzü görüp gözetirdi. Hediye vermeyi seven cömert bir karakteri vardı. O halkın içinde halktan biri gibi, fakat gönlü daima Hak’la beraber olan bir Hak eriydi.
HÂL'en DE öyle...
gözlerinden AKan muhabbet'i GÖR'ene AŞK OLsun..
Allah'a şükürler OLsun...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:
Bu çok değerli Hak Eren Ladikli Ahmed Emmi'yi andığın için Allah razı olsun.

Bir tatlı anım var:

1996 karakışı..
Hacca gidip Cidde'de Hakka yürüyen aziz ve kâmil Eren Hacı Osman Baba için Aksaray'da gıyabında cenaze namazı düzenlenmişti.
Biz de Antalya'dan üç kişi gittik katıldık.
Bir arkadaşımızın bir gün sonrası çok acil işi çıkınca hemen yola çıktık.
Üçümüzde oruçluyduk, Ramazan ayı idi.
Konyada iftar ederken Ladikli Ahmed Emmi'yi ziyaret konuşuldu.
Kalktık yürüdük.
Ladikliler Teravih Namazından çıkarken vardık.
Ahmed Emminin bir torunu Kasaba Belediye başkanı imiş.
Bize çok ikramlar ettiler.
Gece ziyaret edip mezarını yola çıktık.
Arkadaşımız kısa yoldan diye henüz trafiğe açılmamış Akseki yoluna saptı..
Sarp dağlara geldiğimizde yeri göğü felaket bir tipi sardı.
Arabamız şarampole düştü, çıkması imkansız.
Gelen giden yok. benzin bitti bitecek..
Gece yarısnı geçti..
Donmak üzereyiz.
Karar verdik ki birimiz yolun bir tarafına diğerimiz bir tarafına gidecek yardım getirecek, bulursa.
Birimiz de araba da kalacak, gelen olursa diye..

Ellerim artık beni tanımyordu..
Biraz donmuştu demek..
Öleceğimizi anladık..

Ayrılıyorken bağırarak:
"Bre Ahmed Emmi şu bize ettiğini beğendin mi?" dedim düşünmeden..

İşte o zaman bir araba farı hızla yaklaştı ve bir otobüs durdu, o buzlu ve dik yamaçta.
Takoz attılar.
Malatya'dan Antalya'ya bayram iznine giden askerler otobüs kiralamışlar yolu bilmeyen şoföre de daha kısa olan Akseki yolunu târif etmişler..

Ölümle burun buruna iken Hızır gibi yetişen bu himmet için boşanan göz yaşlarımın yüzümde donduğunu hâlâ hatırlarım..

Himmeti var olsun!
Ruhu şâd olsun!..
Resim
Kullanıcı avatarı
çilekeş
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 154
Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34

Re: Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Mesaj gönderen çilekeş »

Resim
Kullanıcı avatarı
çilekeş
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 154
Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34

Re: Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Mesaj gönderen çilekeş »

Resim
Kullanıcı avatarı
çilekeş
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 154
Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34

Re: Ladikli Ahmet Ağa ks Hayatı, Menkıbeleri, Şiirleri

Mesaj gönderen çilekeş »

Resim
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön