33. SALÂVÂT-I ŞERÎFE Salat-ı Nariye ~ Salat-ı Kamile Sohbeti

Rasulullah (s.a.v) Efendimiz üzerine Salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

33. SALÂVÂT-I ŞERÎFE Salat-ı Nariye ~ Salat-ı Kamile Sohbeti

Mesaj gönderen Gul »

KUL İHVÂNÎ HOCAMIZIN 28 OCAK 2011 SOHBETİ'NDEN ALINTIDIR.


33. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Salât-ı Nâriye ~ Salât-ı Kâmile

Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ Seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallu bihi'l-ukadu Resim Ve tenfericu bihi'l-kurabu Resim Ve tukdâ bihi'l-havâicu Resim Ve tunâlu bihi'r-reğâibu Resim Ve husnu'l-havâtimu Resim Ve yusteska'l-ğamâmu bivechihi'l-Kerîmi Resim Ve alâ âlihi ve sahbihi fî kulli lemhâtin ve nefesin biadedi kullu ma'lûmin leke.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lûm nesneler adedince mükemmel bir salât ve tam bir (teslimiyet) selâmı Efendimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'in, âilesinin ve ashâbının üzerine eyle (indir) ki onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır (çıkış yolu bulunur), ihtiyaçlar giderilir, rağbet edilen dileklere nâil olunur (isteklere ulaşılır), ve hüsn-ü hâtime (güzel son, şehâdetle ölüm) elde edilir ve mübârek yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenilir..".

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 158&t=3141

AÇIKLAMASI:

“Allahumme” ALLAH’ım “salli” sall, sallim’e bana sallimi ilham et Muhammedî bir gayret bulayım kendimde.
Muhammedî bir himmet bulayım.
Yol alanlardan yol bilenlerden, yolda olanlardan, yolu yaşayanlardan bir himmet bulayım.
Câhil cesur olur. Ama sonunu düşünmez..
Kâmil her an korkar ama sonucu
BİLir, BULur OLur ve YAŞAr. Muhammedî bir hiMMetten bahsediyorum.
Himmet; zâhir ve bâtın Muhammedîyyet'in hakîkatıdır.
Hakîkat-ı Muhammedîyye'nin Zâhir ve Bâtın'da ilk buluşum noktası, Pir kalbidir, Kâmil kalbidir.
Buralara yolu ulaşmayanlar hani var ya iğnenin deliğinden geçen deve!
O deve Sensin-Nefsin, İğne Deliğinse Kâmilin Kalbi, buyur geç geçebilirsen!
ALLAH’a giden yol ALLAH Dostlarının KALBinden geçer.
KALB Hatemlerinin kalb kalbe OLUşturduğu SALL Zinciri..
Kemâl MuHABBEtini; BİLiş, BULuş, OLuş ve Fiilen YAŞAyış ancak SİLM AKILların Yartılış Gayesini bilen İNSANların İŞidir..
Ancak bunlar bilir Muhammedi Melâmette Kâmil kadrini ve kıymetini..
Bu İŞ hep böyle olmuştur, başka da bir yolu yoktur.
Neticesi o ki, tüm yollar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yüreğinden geçer ve Muhammedî bir şefaat “şefe'a” insanın içindekine şâhidlik, şâhid olması.
Kim içindeki en yakın OL-AN?
Şah damarından yakın RABBu’l- Âlemîn var.
İşte ona şehâdet, ancak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yüreğinde olmakla emin olur.
Başka türlü!
Başka türlüsünü bilemem ve Subhânî bir Selâmet
“yusebbihu lehu mâ fi's-semâvâti ve'l-ard.”
Şimdi şu anda fır fır dönen atomda ve sonsuz dönen kâinâtda ALLAH’ın Nûrunun; kendinde kendini, raksını, iniltisini, özellik ve güzelliklerini yaşayabiliyor musunuz? Selâmetle.
Öbür taraf nere?. Bu taraf nere?
Tarafı kim çıkardı ki? Taraf mıdır?
Ben Ayşe'ye diyorum ki:
“Ayşe senin yüzün gözün bu tarafın, evet, kafan bu tarafın, kafanın içinde ki öbür tarafın. Çünkü onu göremiyorum.
O benim taraflarım, onlar.
Ayşe'nin tarafı marafı yok. Ayşe bir tânedir.
Kâinâtta bir kere geldi, bir tektir ve bir tek olacaktır.
Orası burası aklın SEViyelenmesinden ibârettir.
Aynanın SIRRının SİLinmesinden ibârettir.
Görecektir ki AYNA zannettiği şey, meğer CAMmış, orası burası yokmuş.
Görecek ki karanlık dediği güneşsizlikmiş!
Gönlünde batmayan bir güneş DOĞmuşsa ebedî gündüzdür.

Delice hatta ahmakça zannedilen binlerce ZEVKlerim, yıllarca DUYup-UYduklarımı ANlatan bir şeyler haykırır durur İNSANlığa!
Sanki gelecek insanların ismine gönderilen mektuplar gibi.
“Bir gün beni okuyacak BİRİleri-BİRİSİ gelecek ve ANlayacak!” diye haykıran her zevkte bir gerçek vardır.
Bu bir ulaşım tarzıdır. Anlaşım tarzıdır ve anlatım ve anlama tarzıdır.
Demek ki insan;

Muhammedî gayretle,
Kâmil himmeti ile,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şefaatı ile
ALLAH celle celâluhu selâmı hidâyeti ile selâmete ulaşıyor. ”Sall” bunun için yapılır.

“Salâten” öyle bir sall ki “kâmileten”, kâmil olsun kemâl bulsun,
Lütfullah, Muhammedî olarak kevne gelsin ve ben ona sâhib olayım” demektir, KÂMİL...
"Lütfullah'ın Muhammedî kimliğine sâhib olayım" demektir.
Bu muhteşem bir şeydir.

Mütekemmil ve mütekemmel olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'dir.
Mütekâmildir ve kendisi Mütekemmeldir. Tam tekemmül etmiştir.
Mütekemmildir. Başkalarını da kâmil eder.
Bu çok önemli bir ayrımdır.
Bir üstün-esre gibi gözükür ama hiçte öyle değildir.
Nice kâmiller vardır kendine kâmildir.
Ama niceleri vardır bir tek bakışı bir tek kelimesi tıpkı “nerede, ne zaman, nasıl?” demeden,
İster ahırda, ister köşkte, ister Meyhânede, isterse Mekke’de olsun, elini dokunana Muhammedî can ceryanı ulaşır.
İnsanlar akıllarıyla derler: “Bu ampul meyhânede mi yanıyor? Mekke'demi yanıyor?” diye.
Akıllarıyla tartışır dururlar artık.
Demezler ki “Bunda ALLAH’ın Nûru yanıyor.”
İşte bu dışarıda kalmanın taa kendisidir.

Geçen gün burada dışarıda tipiler esiyor.
Biz içerden, sıcak içinde, seyrediyoruz.
Tipi uğulduyor, karlar camekan gibi evin her tarafına vuruyor.
Lapa Lapa dökülüyor dışarda.
Hiç tınmıyoruz bile çünkü biz içerdeyiz.

Kâmile, “salâten kâmile” kâinât dolusu bir Muhammedîyet sâhibliğidir.
Yâni ilk noktanın;


Devrânında Devrediş,
Seyrânında Seyrediş,
Cevlânında Cevlediş,
Hayrânında Hayr buluştur.

Ordaki Devrânı BİLiş, Seyrânı BULuş, Cevlânında OLuş: Cevl -AN'ında"cevl".
Lütfullah'ın vücûda geliş “cim”inde bulunmak.
Can ve cisim olarak bulunmak. Cem hâlinde bulunmak Cevlândır.
Hayrân ise “harran” dır aslında. “Harran”.

Hayrân oluş, sâdece bize gelirken, öyle iyelik kazandığı için. Harran ise; hep söylüyorum “HaRR” Türkçedeki gibidir yâni kızgın bir sacın üzerindeki döktüğünüz bir bardak suyun yok oluncaya kadar bir çığırışı vardır.
Bu onun çığlığı sacın üzerine dökülen bir avuç suyun nasıl her havaya fırlayıp her düştüğünde “cızzz” diye tekrar fırladığını.

Bir zamanlar kaynar suyun içerisine dökülen su ürünlerinden hayvanları, su kereviti ve istakozların çığlıklarını bir vesîleyle şâhid olmuştum ve nefret etmiştim bu da bir HaRRa örneğiydi.
Aksaray'da Başmühendistim, Mamasın Barajındaki balıklar, işte oradaki balıklar, karidesler vs.nin avlanması insanlara ihâleyle verilmişti.
Bunlarda onları avlayıp yakalıyorlardı.
Bir gün bunlarla konuşmamız gereken konular ve denetlemek için akşam üzeri oraya gittim.
Biz orada bahçede konuşurken içerde bunların kendilerinin bir yerleri var, hemen yakınımızda.
Orda dediler ki: "Efendim size bir şeyler hazırlayalım." dediler.
“Bizim vaktimiz yok döneceğiz, hemen döneceğiz!" dedim.
“Hemen pişer!"
“Yok yok biz konuşalım gideceğiz” dedim.
"Balık olmazsa da, daha basit böcek möcek birşey yapalım."
Derken içerden bir inilti bir çığlık koptu ki, böyle yürek parçalayan türden!”
“Bu nedir?" dedim.
Dedi ki: "Efendim bunlar canlı pişer,önceden öldürülürse zehir salgılar ve zehirlerler, onun için canlıyken atılır kızgın kaynar suya..."
“Ya bu çığrış nedir böyle bağrışlar?..”
"İşte bu hayvanlar pişerken böyle sesler çıkarır efendim!”
“ALLAH kahretsin sizi!” dedim ve süratle ayrıldım oradan ve asla unutamadım o can çığlıklarını kaynar sudaki!..

Bu böyle bir HARRadır ve böyle bir hayrân kalıştır, harra yapıştır.
HARRa Secdeleri...
Bazı insanların inançları gibi “hevâ ve hevesleri ilah edinmiş” likten ayrılış böyle acı bir haykırış gerektirir.
O böceklerin acısı canlarının cisimlerden ayrıldığı içindir.
Gerçek teslîmiyet ve SELLim teslîmiyeti buradakileri-ikilikleri adam gibi soyunmaktır, insanca soyunmaktır.

Buz iki türlü erir.
Çok görmüşüzdür Hasan dağında filan.
50-60 m kalınlıktaki karlar, Güneş yükseldikçe ve ısıttıkça erir ve ağlarlar.
Ağladığını bile hissedemezsiniz.
Erir akar yok olur gider ses duyamazsınız. Buzlar böyle yapar.
Ama aynı buzu kalıp hâlinde bir ateşin içine koyun âdeta bir el bombası gibi patlar.
Çünkü genleşmeden dolayı müthiş patlar ve zarar verebilir.
İşte bir Kâmil Kalbini “HIRA” edinenler ve kalbi “HIRA” olan KÂMİller, Kur'ân-ı Kerim'deki HABÎBULLAH HİZMETÇİLERİdirler sokaktakiler değil.


İlahî AŞK Isılarıyla, Gönül Ateşi olur da eritirler.
Gönül Gözyaşlarıyla YÂR Yağmuru olur da eritirler,
Merziyyeten Nefesleriyle Raziyeten Rüzgarı olur da eritirler.
Merhamet Topraklıklarıyla Muhabbet Örtüsü olur ısıtır da yine eritirler, ama illâ eritirler...

Ve SELLim böyle bir teslîmiyettir.
ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e teslîmiyet.
Hiç kimse heveslenmesin, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yerine ALLAH'ın kullarını teslim alacağını sanmasın!
Hatâ ederler. ALLAH teslim almayı - teslim olmayı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve kendi ZÂTına tahsis kılmıştır
.


Bismillâhirrahmânirrahîm..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen) : Gerçekten ALLAH ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey îman edenler! Siz de ona teslîmiyetle salât ve selâm edin.” (Ahzâb 33/56)

ALLAH ve melekleri” İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne ale'n-nebiyy” var mı Nebîye teslîmiyet?
ALLAH ve melekleri peygambere teslim oldu var mı?
Sâdece SALL var.
“Sall” var.
“Yâ eyyuhellezîne âmenu” "ey îman edenler ” sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ” sizde SALL edin ama teslim olarak SALL edin! Teslim olmamış bir kişinin İSTİKÂMETi olur mu?
Teslim olmamış bir kişi. ALLAH aşkına nasıl olur bu? Olur mu? Teslim Olmayacak mı, istememekte mi?
Güzel, olmasın, olmasın. Kendine teslim olsun. Bakmasın Kur'an-ı Kerim'e ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e. Niye yaşamış? Niye Ne için yaşıyorlar bu insanlar?

Münir Derman kaddesallâhu sırrahu Hocam’ın Hocası Ömer Hocam, Münir Hocam'dan daha mı âlimdi?
Fransa'da mı okumuştu? 4 üniversite mi bitirmişti?
Belki de hiç okumamıştı.
Münir Derman kaddesallâhu sırrahu Hocam niye teslim oldu dersiniz?
Öyle diyor Niyâzi Mısrî. Meşhur Niyâzi Mısrî, Ümmî Sinan Hazretleri için.
“Eğer bu adam, bir Fâtiha'yı okuyamayan bir adam, benim gibi medrese profesörüne yâni müderrisine kâmil olacaksa ona gülerim!”
Nerde diyor namazda. Akşam namazında mı?
Namazın içinde böyle diyor. es-Selâmu aleykum ve rahmetullah- es-selâmu aleykum ve rahmetullah...
“Erenler, yârenler kusura bakmayın bizim abdest bozuldu ama alttan ama üstten fark eder mi? Dağılmayın. Şurda ibrik vardı bi abdest alayımda yenileyelim namazı. İmam ya.
2-3 dakîka abdest alıp Niyâzi Mısrî Hazretlerine: “misâfir oğul, müderris oğul, biz kocadık. Zâten mektep medrese de görmedik fazla. Önümüze geldiği gibi okuruz. Şu güzel sesinle bize bir Fâtiha çek de gökler duysun be! İçimiz bir rahat huzur olsun! Sen İmamımız ol!” deyince: “Hahhh şimdi gösteririm sana nasıl Fâtiha okunurmuş görürsünüz!” der.
Geçer namaza başlar “Bismillâhirrahmânirrahîm" var, "Elhamdu" var. Ancak gerisi yok, gelmiyor dile akla!
"Lillâhî" nerde?
Yok. “Elhamdu” yok. “Ulan neydi bunun arkasındaki ya, bir şey vardı, ne derdik biz? "Elhamdu"den sonra bir şey söylerdik. Amma "Lillâhî" yok.
Namazı bıraktığındaysa Eren Ümmî Sinan:
“Oğul oğul sen mi divânesin, ben mi divâneyim? İmamsın ama, kalktın namaza durdun, kıble nerde? Baksana kapıya doğru dönmüşsün.”
Kapıya diyor kapıya.
“Yolcu musun yoksa?"
Masal gibi anlatıyor masal gibi yaşanmış. Ama Niyâzi Mısrî'yi okursanız, orada her sözü neden söylediğini çok daha iyi görürüz. O taraf bu taraf yok!
Kitap Satırlarında SIRR arayanlar, Kâmil SADRından geçmeden çok arayacaktır..
Seviyeli bir taraf var. Seviyesizler aşağı. Nere aşağı?.
Hayatta Uykuya. Burdaki hayâta râzı-köle oluşa dökülmekte insanlar.
İşte buradaki teslîmiyet böyle bir teslîmiyettir. Böyle bir teslîmiyettir.
Onun için Niyâzi Mısrî Hazretleri Kâmilinden bir daha hiç ayrılmamıştır HAKK’a yürüyene kadar..


BEDELsiz BİLinmişse,
SEBEBsiz BULunmuşsa,
KIYASsız OLunmuşsa,
ŞARTsız YAŞAnacaktır.

"Subbhanî sebbeha".

O zaman değil Keçi'nin Koyun'un sesini duymak zerrelerin vızıltısı duyulacaktır.
Duyulmayacaktır aynen onlarla birlikte iştirak edilip uyulacaktır Zikr-i Dâimîye
inşâe ALLAH!.

Şu salâvâtımızı bitirelim nasıl DUYulup-nasıl UYuluyor birlikte bir göz atalım.

“ve sellim selâmen tâmmen.”
“Salâten kâmileten” kâmil bir salat..
“Ve sellim” öyle bir teslîmiyet öyle bir sellem "SELL" kökü "SALL" değil.
"Sell" kökü vardır. Teslimiyet kökü.
"SALL" ulaşım köküdür.
"SELL" Teslimiyettir "SALL" İstikâmettir.
"Sall" dâima ya ALLAH celle celâluhu'ya kullanılır ya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e kullanılır. Salat ve Salavat diye.
Bu tarafa kullanılmaz. Oraya-SILAya ULAŞmanın adıdır Sall.
“Ve sellim” bize âittir, ama istikâmeti
Es-Selâm esmâsıdır.
Teslimiyet
Es-SELÂM'da son bulur. Bütün sistem yok olur çünkü .
“Ve sellim selâmen tâmmen.” Et-TÂMMu esmâdır, biliyorsun Ayşe.
Et-TÂMMe; Zâhir-Bâtın Muhammedîyyeti'nin sende oluş, senin sâhipliğinin adı tamm oluştur. Tamme’dir yâni bu.
ALLAH karşısında bir tek zamir vardır oda “Sen”.
Her şey ALLAH karşısında “Sen”dir.
ALLAH celle celâluhu: “Sen” diye hitap eder. Her şey için “O” buyurmaz. ALLAH celle celâluhu varken bir üçüncü kişi sâhib olamaz.
Senn... Bu neden böyle?
Çünkü cümlesi bunun Nûr-u Muhammed'de birleşir tek noktada ve tek noktaya hitabtır.
İnsan aklından öte de aklından önce, ne aklı, insanın adı bile anılmaz dönemlerde Nûr-u Muhammed İLK NOKTA olarak vardır.


"Alâ Seyyidinâ Muhammedînillezî"
O Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ki “tenhallu bihi'l-ukadu”. Enhalle: Hal olmak, “bihi” onunla, “ukad” düğümler, akidler çözülür, hallolur. Onunla çözülür düğümler.
Ne edeceğiz ? 5 metre ipeğin var, altından iğnen var ama ipekte düğüm var!
İki başı düğümlü, ipek ipliğin geçmiyor iğnenin gözünden ki dikiş dikesin!. Kesilecek mi? Çözülecek mi bu DÜĞüm?….


“Ve tenfericu bihi'l-kurab” “kerb” bilelik rüşdünün kevne gelişiyken, kişi kendine çekerse bunu … keder, endişe, dert, sıkıntı..
Rahmetken, Zahmete döner işte bu felâkete ferec-kurtuluş çıkış kapısı diliyoruz.
“Tenfereci” diyor değil mi ferec kökü aslında .
Öbüründe "hall"di "tenhall"di.
Hall, temelde olmak, bunda ise ferec çıkış kapısı her sıkıntının bir çıkış kapısı..
"Ellezi" o Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ki “tenhallu bihil ukadu” onunla düğümler çözülür, “Ve tenfericu bihi'l-kurab” onunla kerbler, gamlar sıkıntılar tasalar tüm bir çıkış yolu bulur.


“Ve tukdâ bihi'l-havâicu” onunla bütün havâicler; hayat ihtiyaçları-hâcetleri kaza edilir verilir.
Cem’ oluş, bu hayatta insanın maddî-manevî cem’liğini sağlayan gıdâdır, giyimdir, şudur-budur, düşüncedir, huzurdur v.s bütün bunlar hevaic'tir.
Bir insan için lâzım ve lâyık olan tümü bunların “tukdâ” onunla kaza olur.
Kazadan bahsediyor. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'de oluş, kader tercihini yaptırmakda etkendir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e hâşâ “haksızlık yaptı” denebilir mi?
Ona İSLÂM teslîmiyeti ile bağlı olanlar öyle yaptı diyebilir mi?
Hırsızlık yaptı denebilir mi?
Bilerek kasten şöyle yaptı denebilir mi?
Bakın orda oluş orda olmak için elbette; bilmek, bulmak lâzım ama orda oluş niye yaşayışı getiriyor Kazâullah'ı, Kaderullah'ın ötesindeki Kazâullah'ı çağrıştırıyor.
Bunda şaşılacak ne var ki.


فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Resim---“Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni) : Öyleyse (yalnızca) BENi anın, BEN de sizi anayım; ve (yalnızca) BANA şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara 2/152)

“Siz zikredin, şükredin” arttıracağım, “sakın küfretmeyin” buyurmakta..Bu nedir?
“Böyle böyle yaparsanız size cennet vereceğim!”
Tersine yasaklananları yaparsanız “lânet olsun” âyetleri nedir? Yapmayın! – Yapın!
"Bihi'l-havâic" İşte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yüreğinde oluş-la insanlar havâicleri-ni, maddî-manevî isteklerini, arzularını, ihtiyaçlarını, ALLAHu Zu'l-Celâl'in Kazâ-Kaderi içinde dilerler.
Kazâ ve Murâdullah içinde, Kader ve Emrullah içinden daha ÖZ şekilde elde ederler.


“Ve tunâlu bihi'r-reğâib”
Rağbet edilecek, dilenilecek, keşke oraya varsam, bir varabilsem denilecek, bütün ne varsa regaibler,
İnsanlar buna ancak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'le nâil olur, "tunâl" nâil olunur. "Bihi" onun ile Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile.
Reğâib, gâib âleminden bizim rüşd âlemimize çekilecek hesâba geçecek bir para gibi yâni öyle bir şey yok fakat gelecek hemen gelecek. İşte böyle reğâibler oluyor.


"Ve husnu'l-havâtimi"
Ve fiiller.. amellerin sonucu..
Hani diyordum ya başım mezarda ayaklarım Ana Rahminde hatim tamamlandı.
Benim başım doğdu, ayaklarım doğmadan, başım toprağa girdi. Hatim tamamlandı.
Bir ÖMÜR bitti, Hayat-Hatim-Dâire-Yüzük, dâire tamamlandı.
Bunun Hüsn-Güzel olması önemlidir.
Farzet ki bir gün içinde kelebekler gibi doğdun ve öldün.
Bir çember çizdin.
Vardı ya bir resim vardı Süreyya yapmıştı.
Çemberi tamamlayan dönüyordu ya DEVR-ÂNda!..


Resim

Kim bu?
Hatim, Zâhir ve Bâtını yaşarken evvelden gelen insan Bâtın'dan Zâhir'e geçer Zâhir'den Âhir'e geçer Âhir'e geçtiği Âhir ve Evvel aynı yerdir aynı noktadır.
Başlangıç noktasıdır.
Devrân o zaman başlar aslında.
Şimdiki devrân ise âdete SERÂB..
Hacc'a giderken falan ÇÖLde çok görülür serab.
Ancak GÖRENE vardır.
KÖRE ne vardır??
Yorgun düşer insan. Biz Bağdad Üzerinden UMRE Haccına giderken Musul'a vardık, öğretmenin birisi uyumuş otobüste, uyandıramadılar.
Sonra yolda uyandı “Eee, Yunus aleyhi's-selâm'ın kabrine gidecektik!”
“Kardeşim, Yunus aleyhi's-selâm'ın kabrimi kaldı? Seni kaldırabildik mi? Sen kaldın otobüste uyudun. Görüldü, gezildi namaz kılındı bindik gidiyoruz işte!” dediler.
Bu kimse Hatimin dışında kaldı gitti
.

“Ve yusteska'l-ğamâmu “
Sâkilik vardır burada. Sulamak. Sâki yâni.
"Ve yusteska'l-ğamâmu bivechihi'l-Kerîm".
Bu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kerim yüzü suyu hürmeti ile sulanmaktır.
Yusteska'l-ğamâmu, burdaki ğamam iki anlamda, orda mübârek yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenilir.
İsteska, su istemektir.
El-ğamâmu, isteska'l-ğammu: gamlar için, kederler için su istenir O'nun Kerim yüzünden. Bu doğrudur.
Bir de; “El-ğamâmu bi vechihi'l-kerîm” onun serin yüzündeki yüzünün suyu hürmetine yâni yüzünde bulutlar varmış da bu bulutlardan su istenir. Yüzü suyu hürmetine istenir.
İki anlamda çıkabilir yâni.
Ğamâme hem buluttur hem gam tasa-dır.


"Ve alâ âlihi ve sahbihi fî kulli lemhatin".
Ve kendisine âilesine ve sahbihi sâhib çıkanlar ve sâhib çıktıklarına "fî kulli lemhatin" her lemhede göz açıp kapamada ve nefesin her bir nefesi alıp vermede,
"Ve nefesin biadedi kullu ma'lûmin leke"
SENin ancak SENin bilgin olan bilgin-İlmullah içinde olan ne var ise neler var ise onların tümünün nefesleri adedince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve onu duyup uyanlara salat ve selâm olsun inşallah…

Çok güzel bir salâvattır.
Zaman zaman okunmasında büyük fayda vardır
inşâe ALLAH..
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: Salat-ı Nariye ~ Salat-ı Kamile Sohbeti

Mesaj gönderen habibi »

ALLAH razı olsun MUHAMMEDİ muHABBEtle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Cevapla

“►Salavat-ı Şerifeler◄” sayfasına dön