Re: Kul İhvâni Kimdir?
Gönderilme zamanı: 31 Tem 2014, 03:49
“İnsÂN DÜŞünen bir İNSÂN”dır!.
Kul ihvÂNi..
SıRR-ı SıFıR SEFER TASı
ceNNette HaVVA ELMASı!.
Eski mÂ-siVÂ mÂ-SÂLLım..
YeşiL ELmam.. kARADUTum!.
DER-di DELim güverCİNim
EZ-EL-EbED bENim DİNim!.
7 tELLi kul ihvÂNim!.
ResÛL-ALLAH!. BİZ BİR-İZ >BİR
BİLmez İDim ->KİMdir ki -> PÎR
>kUYruğun DİKti de >K ı t M Î R
->“B A Ş I”nı EYdi.. -> ihvÂNim!..
*
KARADUTum ->çatAL kARAm
>kANı hİÇ DİNmeyEN yARAm
Kâr-ü-beLÂm AŞK MaskARAm
“kuL-İLâH” NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
SÎNe SAZın ->SıRR TELİnde
“EZEL–EBED” -> MeSELİnde
->YED’-i ReNk >VELî ELİnde
sİMsiyAH NEYdi -> ihvÂNim?!.
*
DELi BüLBüL -> Öte!. Öte!.
KÂRİBim ->KÂBımdan öte
“Mûtû kable -> en temûte”
Zevk-i AHh! NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“OLsun! OLmasın!”a OTURup
“OL-ÂN HaKk”a divÂN KURup
-> ELini -> BAŞI-na -> VURup
“hayy ALLAH!.” NEYdi ->ihvÂNim!.
*
SÖZ ki ->ÇOĞ-un AZ-ındaki
-> NAZLı YÂR BOĞazı-ndaki
->UStuRA-nın ->AĞZI-ndaki
“vAH ki vAH!” NEYdi ihvÂNim?!.
*
ÜZüLmek NE?. ÜZmek NEYdi?
->SıRR-SıFıR sÜZmek NEYdi?
SeBBeha Ne?. yÜZmek NEYdi?
SıR SabAH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
ŞeHVeti ->ŞeHÂDet TASı
ÂDEM-in SeLÂM SeLmÂ-sı
HAVVA-nın ->YEşiL ELmÂsı
GüzergÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
->İLk ÇEKiLen ACI NEdir?
ÂDEM-HAVVA HAC-ı NEdir?
ÇİLE -> ÇoCuK TÂC-ı NEdir?
HiZBULLAH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
“O AĞAÇ”-ın -> taHTı-ndaki
AŞKa LÂzım -> baHTı-ndaki
Abd-in ->RABB’a aHTı-ndaki
sıRR seLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
>TeKVîN-i KÛNu Hak Kadın
>SiMSiyAH ZüLFü Ak Kadın
>ceNNetteki >ÇıpLak Kadın
fıRR feLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
YEşiL ELm ->kARADUT mu?
KORKu DOĞurAN >UMUT mu?
SOYut SANıLan -> SoMUT mu?
->GİZergÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“AK DELik”Le ->“KARA DELik”
>kÖLE kİMdi? ->kİMdi MELÎk?
KIZgın HaDÎD >“SU”da >ÇELik
>mEYL-i MâH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
GEÇmiş - GELecek ->şu ÂNda
cÂN-cÂNÂN CEM’i -> insÂNda
“OLsun! OLmasın!” >OL-ÂNda
->Yâ ERvÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“AnA RaHMi”-nde -> AYAĞım
BAŞım MeZÂRda ve >SAĞımım
->yiNE ->sAHil!. ->ÇİLE ÇAĞım
“ah ki >vAH!” NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“OLsun! OLmasın!” ->bOHçası
“OL-ÂN”-Lar ->AYNen ŞÂHçası
->cÂNLara ->“ceNNet bAHçası”
DERd DERgâh NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
mAksad Ne ->GİDiş-GELişte?
->SÖZün sÖYLe >ÖZde Pişte
->İmkÂNLa ->İmtihÂN >İşte
RaBB’a RâH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
KUL ihvÂNim SER-SERimİZ
->E B E D î ->EZeL BERİmİZ
RABB’a ->RaSÛL REHBeRimİZ
->ÂLİ ŞÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
celle celâluhu
sallallahu aleyhi ve sellem
kerremullahi veche. OL-ÂNda..
30.07.14 -11:48
..antalya….
..yiNE Lâ-RÂ shLLri.. emrnnnşn..
mÂ-siVÂ: ALLAH celle celâluhu dan gAYRısı.. KüLlî Şeyy..
Mâ-SiVÂ.. nAKLin AKLen MMUHİTi..
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
--- “Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).: Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, (ilmiyle ve rahmetiyle) herşeyi KUŞATAN-MâSivÂdır.” (Nisâ 4/126)
MaskARA: eğlendirici, sevimli, güldürücü, hoş; karnaval maskesi.. ve de DÜŞündürücü..
MeSEL: Bir umumi kaideye delâlet eden meşhur söz. Ata sözü. İbretli ve küçük hikâye. Dokunaklı ve mânalı söz. Benzer. Misil. * Delil. Hüccet.
SiLm-SeLm- SeLmÂ: Barış, sulh. İtaat. Tek kulplu kova.
seLÂH: İslah oluş. Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat.
feLÂH: Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve bekâ.
TeKVîN: Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
SOYut: varlığı duyularla algılanamayan, somut karşıtı
SoMUT: gerçek olan, varlığı duyularla algılanabilen, soyut karşıtı.
GüZergÂH: Yol üstü, uğranılacak, geçilecek yer. Yol boyu.
mEYL-i MâH: AYy Yüzlü YÂRe YÖNelmek.
ERvÂH: (Ruh. C.) Ruhlar. Canlar. Belli yerlerdeki Kudsal meZÂRlık.
DERgâh: (Der-geh) f. Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. * Büyük bir huzura girilecek kapı.
SeBBeha Ne?. yÜZmek NEYdi?:
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
---“Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma 62/1)
SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. Akl-ı Silm bilir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “Kun feyekun” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım.
ÂDEM-HAVVA HAC-ı NEdir?:
ARAFAT: Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme “Rahmet dağı”dır. Âdem ile Havva anamız aleyhumu’s-seLÂM Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber Cebrail aleyhumu’s-seLÂM ile burada konuştu. Hz. Muhammed aleyhi's-selâm yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu. İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti.
--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ““Hac, Arafat'tan ibarettir” buyurdu.
(Tirmizî, Ebû Dâvûd)
TeVBe ARAfatta..
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
---“Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: Şeytan, Âdem ile eşini Cennetten uzaklaştırmak için, onları kusur işlemeye sevk etti. Bulundukları konumdan, Cennet nimetleri ve imkânları içinden onları çıkardı. Bunun üzerine: "Buradan ilişiğinizi keserek yeryüzüne göç edin. Birbirinize düşmanlığınız devam edecek. Yeryüzünde bir vakte kadar sizin için bir yaşama yeri, bir barınak ve kısmetiniz, nasibiniz var." dedik.” (Bakara 2/36)
فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
---“Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm: Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Bakara 2/37)
“O AĞAÇ”-ın -> taHTı-ndaki/ALTındaki:
ŞeCeRretü’l- HuLD.. Ebedîlik ağacı..
وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
---“Ve yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn: Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” (A’râf 7/19)
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ
---“Fe vesvese lehumuş şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev'âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn: Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A’râf 7/20)
وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ
---Ve kâsemehumâ innî lekumâ le minen nâsıhîn: Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.” (A’râf 7/21)
فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
---Fe dellâhumâ bi gurûr(gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh(cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvun mubîn: Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" (A’râf 7/22)
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
---Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn: Âdem ve Havva: “- Ey Rabbimiz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ziyan edenlerden oluruz.” dediler.” (A’râf 7/23)
قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
---Kâlehbitû ba'dukum li ba'dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl'ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (A’râf 7/24)
قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ
---Kâle fîhâ tahyevne ve fîhâ temûtûne ve minhâ tuhracûn: Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız." (A’râf 7/25)
Çırılçıplak yeryüzünr İNen Âdemoğlunun EBED Elbisesiyse:
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
---“Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ(rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr(hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn: Ey Âdemoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.” (A’râf 7/26)
RaBB’a RâH NEYdi ->ihvÂNim?!.:
RaBbu’l- ÂLEMine YOL BULuş/ RABB-e RucÛ ise Kur'ân-ı Kerimde:
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
--- “İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)
fıRR feLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.:
“Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
---“Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)
KIZgın HaDÎD >“SU”da >ÇELik:
EHli BİLir ki, Demirciler demiri kor ateşte kor eyler şeklini verir ve USüLünce SU-yunu verir ki has ÇELİK olur..
>mEYL-i MâH NEYdi ->ihvÂNim?!.:
EHli BİLir ki, Gökyüzündeki Ay, ışığını güneşten ALır ve BİZe yansıtır.. ve Dünyamızın ÖZünden eğikliğinden ve DEĞişen gölgesinden dolayı etrafımızda DÖNüpDURan Kamrimizi/AYımızı, HiLÂLden DOLUNAYa kadar her gün Apayrı DİLimler/HÂLinde Seyrederiz.. NÛR-u MâH'ın ki, NÛR-u MuhaMMed'in ÖZ YÖNü ilelebet-dâimâ GÜNeşe/ RaBBımızadır hamdolsun!..
“Mûtû kABLe -> en temutû”:
---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz!...” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)
**
ÜZme! ÜZüLme! SEV! SEViL!.
ve de BİR KARADUT maSALLımİZz!..:
"Karadutum, çatal karam, çingenem…"
diye başlar şiir ve devam eder gider...
Çoğumuz biliriz bu şiir’i.
Ve sanırız ki şâir, bu şiiri eşi için yazmıştır!
Oysa şâirin eşi için tam bir dramdır bu şiir!
ve Karadut gerçeği;
Bedri Rahmi - Eren Eyüboğlu aşkı işliyor;
1949’da bir gün İstanbul Büyük Kulüpteki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut’u okumaya başladı.
" Karadutum çatal karam çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın…"
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı, tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu. Çünkü şiirde "kadınım - kısrağım - karımsın" dediği kadın, karısı değildi. Bu şiir’i 3 yıl önce, bir başka kadın için yazmıştı. Mari Gerekmezyan için.
"Kara saplı bıçak gibi" Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti. O dönem askerliğini yapmakta olan şâir-ressamın sinesine "kara saplı bir bıçak " gibi saplanmıştı.
Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı. Artık aşklarından bütün İstanbul haberdârdı. Bedri Rahmi sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.
Yorgun yürek "Karadut" 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lâzımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı. O dönem içkiye başladı ünlü şâir. Ürettiği ve dönemin ünlü olan eseri ise;
" Türküler bitti, halaylar durdu,
Horonlar durdu (...)
Hüzün geldi başköşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu... "
Eren Eyüboğlu, eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oldu. Onu yeniden sanatıyla buluşturmak için çabaladı. Başardığını sanıyordu. Ta ki büyük Kulüp’teki o geceye kadar…
"Karadut"u okurken, Bedri Rahmi’nin yanaklarından süzülen gözyaşları, sevda yarasının hâlâ kapanmadığının kanıtıydı. Bunun üzerine Eren, bir süre Paris’te yaşamaya karar verdi. Oradan eşine yazdığı bir mektupta "o geceyi" hatırlattı;
*
4 Ocak 1950 Paris
Canuşkam;
Kulüpte bir gece, bir şiir okumuştun hani! Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum.
O gece...
Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım. Bedri’nin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren..
**
Bu dualar işe yaradı. Bedri Rahmi 11 yaşındaki oğluyla eşine geri döndü.
1974´deki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler. Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte artık 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu.
"Babanı uğurladık" dedi, "Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa, bil ki sadece senin hayatın kararmasın diyedir."
Güzellikler paylaşılmak içindir;
Bu veya benzeri Hayat hikâyelerini okuduğum zamanlar duygulanırım, ne aşklar-ne hayatlar feda edilmiş derim kendi kendime, ama gerçekten de yukarıdaki gibi bir "HİÇliği" çağımızda hangi kadın kabul eder acaba?
***
KARADUTum!.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebâlimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzâde, kişizâde,
Her türlü dertten topyekün azâde
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, neylemiş, nolmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun!.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU..
Kul ihvÂNi..
SıRR-ı SıFıR SEFER TASı
ceNNette HaVVA ELMASı!.
Eski mÂ-siVÂ mÂ-SÂLLım..
YeşiL ELmam.. kARADUTum!.
DER-di DELim güverCİNim
EZ-EL-EbED bENim DİNim!.
7 tELLi kul ihvÂNim!.
ResÛL-ALLAH!. BİZ BİR-İZ >BİR
BİLmez İDim ->KİMdir ki -> PÎR
>kUYruğun DİKti de >K ı t M Î R
->“B A Ş I”nı EYdi.. -> ihvÂNim!..
*
KARADUTum ->çatAL kARAm
>kANı hİÇ DİNmeyEN yARAm
Kâr-ü-beLÂm AŞK MaskARAm
“kuL-İLâH” NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
SÎNe SAZın ->SıRR TELİnde
“EZEL–EBED” -> MeSELİnde
->YED’-i ReNk >VELî ELİnde
sİMsiyAH NEYdi -> ihvÂNim?!.
*
DELi BüLBüL -> Öte!. Öte!.
KÂRİBim ->KÂBımdan öte
“Mûtû kable -> en temûte”
Zevk-i AHh! NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“OLsun! OLmasın!”a OTURup
“OL-ÂN HaKk”a divÂN KURup
-> ELini -> BAŞI-na -> VURup
“hayy ALLAH!.” NEYdi ->ihvÂNim!.
*
SÖZ ki ->ÇOĞ-un AZ-ındaki
-> NAZLı YÂR BOĞazı-ndaki
->UStuRA-nın ->AĞZI-ndaki
“vAH ki vAH!” NEYdi ihvÂNim?!.
*
ÜZüLmek NE?. ÜZmek NEYdi?
->SıRR-SıFıR sÜZmek NEYdi?
SeBBeha Ne?. yÜZmek NEYdi?
SıR SabAH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
ŞeHVeti ->ŞeHÂDet TASı
ÂDEM-in SeLÂM SeLmÂ-sı
HAVVA-nın ->YEşiL ELmÂsı
GüzergÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
->İLk ÇEKiLen ACI NEdir?
ÂDEM-HAVVA HAC-ı NEdir?
ÇİLE -> ÇoCuK TÂC-ı NEdir?
HiZBULLAH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
“O AĞAÇ”-ın -> taHTı-ndaki
AŞKa LÂzım -> baHTı-ndaki
Abd-in ->RABB’a aHTı-ndaki
sıRR seLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
>TeKVîN-i KÛNu Hak Kadın
>SiMSiyAH ZüLFü Ak Kadın
>ceNNetteki >ÇıpLak Kadın
fıRR feLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.
*
YEşiL ELm ->kARADUT mu?
KORKu DOĞurAN >UMUT mu?
SOYut SANıLan -> SoMUT mu?
->GİZergÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“AK DELik”Le ->“KARA DELik”
>kÖLE kİMdi? ->kİMdi MELÎk?
KIZgın HaDÎD >“SU”da >ÇELik
>mEYL-i MâH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
GEÇmiş - GELecek ->şu ÂNda
cÂN-cÂNÂN CEM’i -> insÂNda
“OLsun! OLmasın!” >OL-ÂNda
->Yâ ERvÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“AnA RaHMi”-nde -> AYAĞım
BAŞım MeZÂRda ve >SAĞımım
->yiNE ->sAHil!. ->ÇİLE ÇAĞım
“ah ki >vAH!” NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
“OLsun! OLmasın!” ->bOHçası
“OL-ÂN”-Lar ->AYNen ŞÂHçası
->cÂNLara ->“ceNNet bAHçası”
DERd DERgâh NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
mAksad Ne ->GİDiş-GELişte?
->SÖZün sÖYLe >ÖZde Pişte
->İmkÂNLa ->İmtihÂN >İşte
RaBB’a RâH NEYdi ->ihvÂNim?!.
*
KUL ihvÂNim SER-SERimİZ
->E B E D î ->EZeL BERİmİZ
RABB’a ->RaSÛL REHBeRimİZ
->ÂLİ ŞÂH NEYdi ->ihvÂNim?!.
celle celâluhu
sallallahu aleyhi ve sellem
kerremullahi veche. OL-ÂNda..
30.07.14 -11:48
..antalya….
..yiNE Lâ-RÂ shLLri.. emrnnnşn..
mÂ-siVÂ: ALLAH celle celâluhu dan gAYRısı.. KüLlî Şeyy..
Mâ-SiVÂ.. nAKLin AKLen MMUHİTi..
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
--- “Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).: Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, (ilmiyle ve rahmetiyle) herşeyi KUŞATAN-MâSivÂdır.” (Nisâ 4/126)
MaskARA: eğlendirici, sevimli, güldürücü, hoş; karnaval maskesi.. ve de DÜŞündürücü..
MeSEL: Bir umumi kaideye delâlet eden meşhur söz. Ata sözü. İbretli ve küçük hikâye. Dokunaklı ve mânalı söz. Benzer. Misil. * Delil. Hüccet.
SiLm-SeLm- SeLmÂ: Barış, sulh. İtaat. Tek kulplu kova.
seLÂH: İslah oluş. Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat.
feLÂH: Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve bekâ.
TeKVîN: Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
SOYut: varlığı duyularla algılanamayan, somut karşıtı
SoMUT: gerçek olan, varlığı duyularla algılanabilen, soyut karşıtı.
GüZergÂH: Yol üstü, uğranılacak, geçilecek yer. Yol boyu.
mEYL-i MâH: AYy Yüzlü YÂRe YÖNelmek.
ERvÂH: (Ruh. C.) Ruhlar. Canlar. Belli yerlerdeki Kudsal meZÂRlık.
DERgâh: (Der-geh) f. Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. * Büyük bir huzura girilecek kapı.
SeBBeha Ne?. yÜZmek NEYdi?:
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
---“Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma 62/1)
SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. Akl-ı Silm bilir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “Kun feyekun” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım.
ÂDEM-HAVVA HAC-ı NEdir?:
ARAFAT: Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme “Rahmet dağı”dır. Âdem ile Havva anamız aleyhumu’s-seLÂM Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber Cebrail aleyhumu’s-seLÂM ile burada konuştu. Hz. Muhammed aleyhi's-selâm yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu. İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti.
--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ““Hac, Arafat'tan ibarettir” buyurdu.
(Tirmizî, Ebû Dâvûd)
TeVBe ARAfatta..
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
---“Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: Şeytan, Âdem ile eşini Cennetten uzaklaştırmak için, onları kusur işlemeye sevk etti. Bulundukları konumdan, Cennet nimetleri ve imkânları içinden onları çıkardı. Bunun üzerine: "Buradan ilişiğinizi keserek yeryüzüne göç edin. Birbirinize düşmanlığınız devam edecek. Yeryüzünde bir vakte kadar sizin için bir yaşama yeri, bir barınak ve kısmetiniz, nasibiniz var." dedik.” (Bakara 2/36)
فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
---“Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm: Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Bakara 2/37)
“O AĞAÇ”-ın -> taHTı-ndaki/ALTındaki:
ŞeCeRretü’l- HuLD.. Ebedîlik ağacı..
وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
---“Ve yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn: Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” (A’râf 7/19)
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ
---“Fe vesvese lehumuş şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev'âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn: Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A’râf 7/20)
وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ
---Ve kâsemehumâ innî lekumâ le minen nâsıhîn: Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.” (A’râf 7/21)
فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
---Fe dellâhumâ bi gurûr(gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh(cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvun mubîn: Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" (A’râf 7/22)
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
---Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn: Âdem ve Havva: “- Ey Rabbimiz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ziyan edenlerden oluruz.” dediler.” (A’râf 7/23)
قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
---Kâlehbitû ba'dukum li ba'dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl'ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (A’râf 7/24)
قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ
---Kâle fîhâ tahyevne ve fîhâ temûtûne ve minhâ tuhracûn: Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız." (A’râf 7/25)
Çırılçıplak yeryüzünr İNen Âdemoğlunun EBED Elbisesiyse:
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
---“Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ(rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr(hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn: Ey Âdemoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.” (A’râf 7/26)
RaBB’a RâH NEYdi ->ihvÂNim?!.:
RaBbu’l- ÂLEMine YOL BULuş/ RABB-e RucÛ ise Kur'ân-ı Kerimde:
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
--- “İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)
fıRR feLÂH NEYdi >ihvÂNim?!.:
“Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
---“Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)
KIZgın HaDÎD >“SU”da >ÇELik:
EHli BİLir ki, Demirciler demiri kor ateşte kor eyler şeklini verir ve USüLünce SU-yunu verir ki has ÇELİK olur..
>mEYL-i MâH NEYdi ->ihvÂNim?!.:
EHli BİLir ki, Gökyüzündeki Ay, ışığını güneşten ALır ve BİZe yansıtır.. ve Dünyamızın ÖZünden eğikliğinden ve DEĞişen gölgesinden dolayı etrafımızda DÖNüpDURan Kamrimizi/AYımızı, HiLÂLden DOLUNAYa kadar her gün Apayrı DİLimler/HÂLinde Seyrederiz.. NÛR-u MâH'ın ki, NÛR-u MuhaMMed'in ÖZ YÖNü ilelebet-dâimâ GÜNeşe/ RaBBımızadır hamdolsun!..
“Mûtû kABLe -> en temutû”:
---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz!...” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)
**
ÜZme! ÜZüLme! SEV! SEViL!.
ve de BİR KARADUT maSALLımİZz!..:
"Karadutum, çatal karam, çingenem…"
diye başlar şiir ve devam eder gider...
Çoğumuz biliriz bu şiir’i.
Ve sanırız ki şâir, bu şiiri eşi için yazmıştır!
Oysa şâirin eşi için tam bir dramdır bu şiir!
ve Karadut gerçeği;
Bedri Rahmi - Eren Eyüboğlu aşkı işliyor;
1949’da bir gün İstanbul Büyük Kulüpteki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut’u okumaya başladı.
" Karadutum çatal karam çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın…"
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı, tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu. Çünkü şiirde "kadınım - kısrağım - karımsın" dediği kadın, karısı değildi. Bu şiir’i 3 yıl önce, bir başka kadın için yazmıştı. Mari Gerekmezyan için.
"Kara saplı bıçak gibi" Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti. O dönem askerliğini yapmakta olan şâir-ressamın sinesine "kara saplı bir bıçak " gibi saplanmıştı.
Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı. Artık aşklarından bütün İstanbul haberdârdı. Bedri Rahmi sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.
Yorgun yürek "Karadut" 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lâzımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı. O dönem içkiye başladı ünlü şâir. Ürettiği ve dönemin ünlü olan eseri ise;
" Türküler bitti, halaylar durdu,
Horonlar durdu (...)
Hüzün geldi başköşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu... "
Eren Eyüboğlu, eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oldu. Onu yeniden sanatıyla buluşturmak için çabaladı. Başardığını sanıyordu. Ta ki büyük Kulüp’teki o geceye kadar…
"Karadut"u okurken, Bedri Rahmi’nin yanaklarından süzülen gözyaşları, sevda yarasının hâlâ kapanmadığının kanıtıydı. Bunun üzerine Eren, bir süre Paris’te yaşamaya karar verdi. Oradan eşine yazdığı bir mektupta "o geceyi" hatırlattı;
*
4 Ocak 1950 Paris
Canuşkam;
Kulüpte bir gece, bir şiir okumuştun hani! Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum.
O gece...
Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım. Bedri’nin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren..
**
Bu dualar işe yaradı. Bedri Rahmi 11 yaşındaki oğluyla eşine geri döndü.
1974´deki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler. Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte artık 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu.
"Babanı uğurladık" dedi, "Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa, bil ki sadece senin hayatın kararmasın diyedir."
Güzellikler paylaşılmak içindir;
Bu veya benzeri Hayat hikâyelerini okuduğum zamanlar duygulanırım, ne aşklar-ne hayatlar feda edilmiş derim kendi kendime, ama gerçekten de yukarıdaki gibi bir "HİÇliği" çağımızda hangi kadın kabul eder acaba?
***
KARADUTum!.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebâlimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzâde, kişizâde,
Her türlü dertten topyekün azâde
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, neylemiş, nolmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun!.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU..