ALLAH DİYEN MAHRUM KALMAZ..

Aşıklarımız ve Aşıklarımızdan ilhamlar ve ilahiler.
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Ah aşka ulaşmak

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Aşk Makamı’nda
Ah aşka ulaşmak




Sûz-i dilden bî-haberdir sanmayın cânâneyi
Mum gibi arzû eder o şûle-i sûzâneyi
Aşk odu evvel düşer âşıka sonra mâşuka
Şem'i gör kim yanmadan yandırmadı pervâneyi





Bir çoğalmadan ibarettir aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün?
Sözün var olduğu günden beri, en fazla sarf edildiği alan aşktır. Aşk üzerine söylenmiş sözlerin sınırı yoktur. Belki söylenmemiş söz de yoktur; ama her dönemde başka türlü söylenmekten dolayı çoğalan söz vardır. Söz nötr bir varlıktır, üst derecesi kelam, alt derecesi laftır. Sözün kelam derecesinde konusu aşktır. Söze en güzel manayı aşk verir. Bütün boyutlarıyla sözü aşkla söylediğiniz zaman sözün güzelliğini hissedersiniz. Bir cümleyi aşkla yazın; görün cümle ne kadar güzelleşir. Usulen yazılan cümleden muhatabın alacağı pek bir şey yoktur..

Hayatin aşktan yoksun olduğu hiçbir zaman gösterilemez ki. Bitkinin hayati olsun, insanin hayati olsun, dünyanın hayati olsun, bütün hayatların her kademede aşka ihtiyaçları vardır..


Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir. Göz sadece bir fonksiyonu yürütür; ama fonksiyonun içini dolduran, onu san’ata dönüştüren gönüldür. Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğü güzeldir..

“Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür” der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim:

Aşk beşeridir; şakayla baslar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yasar. Surete meyledenler ziyandadır.
Aşk platoniktir; sohbetle baslar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Siretini süslemeyenler yol şaşırır.
Aşk İlahidir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yasar. Sırrı saklamayanlar, başını verir.
Aşk, Allahu Teala’nın “Bilinmeyi istedim kainatı yarattım” buyurduğu noktada başlar. Ve oradan bir ırmak gibi birdenbire coşkuyla akar, binlerce yola ayrılır, binlerce ırmak oluşur. Bir bastan binlerce baş oluşur. Onun için bir türlü aşk vardır. Varlığımızı sürdürdüğümüz medeniyet birikiminin içinde aşkın bütün çeşitleri mevcut. Bugün dahi mevcut, biz hangi boyutunda yasıyorsak aşkın, o türlüsünü tadıyoruz demektir.

Beşeri aşkın (mecazi aşkın) İlahi aşka dönüşmesi tabii bir seyir. Pek çok mutasavvıf İlahi aşk için beşeri aşkı ilk basamak olarak görür. Çünkü Allah güzeldir, güzelliği sever. Mevcudattaki o İlahi kudretin eserine bakarak ancak bir izden asıla gidebilir, görüntüden orijinale geçebilir manasında beşeri aşkı ilk basamak olarak görmüşlerdir ve atlamışlardır oradan.
En son zahidzenderun tarafından 08 Eki 2007, 22:34 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

İşte; Leyla ile Mecnun. Leyla’nın bir beşer olarak aşkını Kays’in biriktirmesi… Kays içinde büyüyen o aşkla ileride bir eşikten atlayarak Leyla ile bütünleştirmesi… Buradan da ileri giderek başka boyutlara yol alması… Artık o Hallacın “enel hak” dediği noktadır, o Nesimi’nin cübbemin altında “Allah’tan gayrisi yoktur” dediği noktadır. Gerek baş verirsiniz gerek derinizi yüzerler. Sırları ifşa etmek noktasında aşk biter.

Salt sırdır aşk. Aşk bir kişilik sırdır, iki kişiye müsaadesi yoktur. Zaten aşk tekildir. Sevilen hiçbir zaman aşkın içinde değildir. Aşkın içinde seven vardır o kadar. Sevilenin haberi bile olmayabilir aşktan, olması önemli de değildir üstelik. Aşk tekil olduğu için sırları da, kederleri de, acıları da, firkati de, hicranı da, gözyaşı da, ateşi de tekildir. Yani içinde bulunduğu ateş sadece bir kişiyi yakar, gözyaşı da bir kişiden akar, ayrılığı bir kişi çeker.
Aşkı bunlar çoğaltır, aşkın “eksilmeyen fakat artan” özelliği ayni zamanda buradan beslenir. Gözyaşı aşkı artırır, hicran, hasret bu duygular aşkı devamlı büyütür, katmerler, yuvarlar bir çığ gibi. Yani
aşk, acı çekmeyi bastan göze almayı gerektiriyor. Aşkın bir tarifi de acı ve bütün bu acılardan duyulan mutluluk. Onun ötesinde de insanin kabiliyeti. Aşk her gönülde ayni kıvamda varolamaz. Gönül medeniyetindeki gönüllerimiz aşkı değişik boyutlarda alacaktır, o zaman işin içine sırrı da girer. Yani benim sırrım benim kalbime sığacak olan kadardır, daha ötesini kaldıramaz. Sır, acı ve hasret varsa aşk vardır ve o aşk tekildir bir kişiyi ilgilendirir.
Biz aşkı genel kabulümüzde “beşeri aşk” derken bir zaaf olarak algıladık “İlahi aşk”i da bir hedef olarak gördük. Beşeri aşkın ve İlahi aşkın ikisinin de ayni anda ve ayni bünyede tezahürü bir geçiş itibarıyla mümkündür.

Ahsenü’l-Kasas buyurulmuş Yusuf Suresi’nde; aşkı anlattığı için bu sure. Mevlana “Zeliha o hale gelmişti ki…” diyor, “… çörekotundan öd ağacına kadar her şeyin adi Yusuf’tu onun için. Yusuf’un adini başka adlara gizlemişti, mahremlerine bu sırrı söylemişti. Mum ateşte yumuşadı, dese; sevgili bize alıştı, yüz verdi, demiş olurdu. Bakin ay doğdu, dese; söğüt dalı yeşerdi, dese (…); başım ağrıyor, dese; başımın ağrısı geçti, iyiyim, dese hep ayrı manaları vardı bu sözlerin. Birini övse onu överdi, birinden şikayet etse onun ayrılığını söylemiş olurdu. Yüz binlerce şeyin adini ansa, maksadı da Yusuf’tu onun, dileği de…”
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Hiçbir insan bir kadına aşık olmayı veyahut da bir kadının bir erkeğe aşık olmasını, “beşeri aşk” dediğimiz duyguyu yadsıyamaz, ayıplayamaz. Ne din, ne de yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah’a aittir çünkü. Gönül ki Allah’ın evidir, aşkın her çeşidine itibar eder..
Bütün milimetrekarelerinde ayni sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acep?!. Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına va veyla ve va esefa!.. Bir Cemal’e kul, bir Ahmed’e köle, bir Leyla’ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mi vardır, ya akli mi vardır ki!.. Alem bir ask için yaratılmış ve “Aşk imiş her ne var alemde!…



“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl
Muhammedisiz muhabbetten ne hasıl.”.




Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Gözyaşı ve ahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır. Canların birbirinde kaynayıp erimesidir; canların can özünde yitirilmesi ve aranmamasıdır aşk. Parçalara böldükçe demiri, mıknatısı güçle bütün parçaların yine birbirlerini aramalarıdır. Arama gücünü yitiren, zayıflatan, küçülten parçalar bırakır; ancak birbirini kovalamayı. Tasın içinde saklı olan ateştir aşk; bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni. Atom çekirdeği etrafında saniyede iki bin kilometrelik hızla dönen elektronların karıdır bu. Kudretin ve İlahi san’atin özündeki cevherden beşeri estetiğe akıp gelen ilhamdır o. Bir şehre Ussak bir köye Asıklar adini vermektir. Aşk ki şiirde Su kasidesi, mimaride Selimiye, musikide Ferahfeza’dir. Aşk, haddehanelerden dökülen ateş, manaya gebe sözdür. Aşk, meşktir..

“Kim aşık olur da iffetini muhafaza eder, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehit olarak vefat eder.” diyen bir hadis-i şerif rivayet ediliyor.

Kalplerimizin incelmesi, yüreklerimizin güzellikleri tatması ve tanıması açısından her insanin aşka ihtiyacı vardır. Bunu yasaklayamazsınız. Fakat gizlilik esastır. Aşık olan insan aşkını herkese ilan edemez, bu ayıp bir şeydir. Çünkü sevgilinin adi onun için kutsaldır. Sevilen insanin eskiden beri adinin ulu orta söylenmesi aşık’ı incitir.
Aşık olmak değil, aşkı söylemek ayıptır. Çünkü aşk bir sırdır dedik. Aşkı mutlaka kötü yorumlamamak lazımdır. Çünkü aşk olgunlaştırıcıdır. Gönlümüzle, Allah’ın işaretlerini görebilmemizi sağlayacak en önemli vasıtalardan birisidir aşk. Gönlü açmak ancak sevmekle olur Aşktan kaçış ta yoktur, siz istediğiniz kadar yasaklayın o, kişiye bir gün gelir. Seyh Galib’in dediği gibi “Birden bire bu aşkı bu tuhfe bulanındır.” (Tuhfe:hediye)
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Önce beşeri aşkın rafine edilmesi lazım, İlahi aşka yükselmesi için. Bir insanin esine veyahut da bir başkasına beslediği aşk-i mecazi var. Daha sonra bu insan Aşk-i İlahi‘ye yükseliyor. Bu hal ailesine karşı olan aşkında bir düşme göstermeyecektir. İlahi aşkın içerisinde beşeri aşkın cüzleri zaten mevcuttur. İlahi aşka vasıl olmak bilakis beşeri aşkların temelini sağlamlaştırır. Denizin içinde damla vardır; ama deniz damladan ibaret değildir. Bugün aşkla ibadet edebilen bir insan, yarin ibadet eder gibi aşık olabilir. Bugünkü isini aşkla yapan da, ayni isi yarin aşk ile yapamayabilir.

Aşk sayesinde insan ebedilik kazanır ve
lamekan olur. Aşk bir hiçliktir tasavvuf neşvesinde. Fakat o hiçlikte kendinizi “hiç” hissettikçe var olursunuz ve hiçlik büyük bir varlığa sebep olur. Can verirsiniz; ama can verdikten sonra yaşamaya başlarsınız, kendinizi feda edersiniz feda olduktan sonra şöhret olursunuz..


“Güzelsiz olmazız amma oluruz etsiz ekmeksiz”..

Beşeri boyutta aşkın mekanı ve zamanı çok kısıtlı, insanlar sadece birisinin gözlerini görebiliyor. “Küçüksu’da gördüm seni, gözlerinden bildim seni” gözlerinden başka bir yerinden de bilmesi mümkün değil zaten. Böyle bir kıyafet, böyle bir toplum yapısı, sokakta olmayan bir kadın. Beşeri aşkın sadece gözyaşı getirdiğini, sadece acı getirdiğini, dolayısıyla bizim şairlerimizin de “sevgili” diye hitap ettikleri insanların ancak kokularını duyabildikleri; saba yeli sevgilinin saçının kokusunu getirdiği zaman, acısının en fazla olduğu, yoldan geçecek diye günlerce yolda beklemek, bir haber gelecek diye bir süzgün bakışına, bir gamzeli bakışına muhatap olurum diye günlerce uykusuz kalmak. Bütün bunlar içerisinde beşeri ilişki ve birliktelik çok sınrlı. Bu sınırlılık aşkın bir gömlek daha yükselmesini sağlayabiliyor. İçinizde büyütüyorsunuz, hasretin çoğalması aşkın da çoğalması demek..

“Eyitti ol peri bir gün düşüne gireyim bir seb, Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku” : O sevgili bir gün bana dedi ki hadi gönlün olsun rüyana gireceğim bir gece, bu sözü duyduğumdan sonra sevincimden nice yıllar geçiyor hala uyku uyuyamadım. Böyle bir tek söz, bazen bir çift göz ömür boyu süren bir aşkın merkezidir. Böyle bir toplumda o güzellikten, o sözden yola çıkan insan İlahi aşka gidebiliyor.
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Aşkın en büyük özelliği ruh terbiyesine müsait olması. Seven daima niyazda, sevilen daima nazda. Sonuçta insanin yaratılısındaki özü, mutlak suretle hissetmesini sağlayacak bir acı ve kederle kalbi yumuşatmak, mumları eritmektir. Kalp mumlaşıp mum da eriyince ister istemez bir yanış, “Hamdım, pistim, yandım” olur. Yanma son noktadadır. Artık çeşitli tecellileri kabul etmeye hazırız; hoşgörü, affetme, sabır ve hatta bütün ömrünüz boyunca ulaşacağınız duyguları kapsar. Bunu yapmadıkça, kalp çiğ kalır, ister istemez meseleleri de hazmetmek zor olur. Onun için ayrılık vardır, acı ve hasret vardır. Aşkta vuslat yoktur, vuslat olduğu an aşk yoktur. Vuslat aşkın düşmanıdır üstelik.

Bugünün nişanlılıkları üç ay, evlilikleri iki-üç sene sürüyor. Çünkü aşk diye yaşanılan şeyler riyakarca yürütülen bir oyundan ibaret. Her iki taraf da gerçek yüzlerini gizliyorlar, karşı tarafa hoş gelecek geçici bir hale bürünüyorlar. Oğlan bir simit alıp gelesiye kadar, kız yeni bir sevgili bulabiliyor mu kendine, ona bakmak lazım. Bu kadar vazgeçilebilir duygulara aşk diyebiliyorlarsa onu sorgulasınlar.

Aşk sorgulanmalıdır; bir ilgi midir, bir sevgi midir, bir tutku mudur. Anormalliktir; ama bu anormalliğe geçiş sürecinde bizim duygularımızı hangi derecede, hangi merhalede tuttuğumuza bağlı. Bir üstünlük, bir ayrıcalık vesilesi yani. Oysa bugün hepsine aşk diyoruz, hatta cinselliğe bile aşk deniyor, aşk yapmak aşk adına çok küçültücü bir şey üstelik. İnsanin bir ilgiyi aşk sanması; onun askıdır; fakat aşkın ancak bir nebzesidir. İçinde aşk yok değil mutlaka vardır; ama askın ne kadarıdır iste ona bakmak lazımdır. Mutlak aşktan herkes ancak nasibi kadarını alabilir.

Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormal olması gerekir. İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, sen bir mecliste adi anıldığında onun, inziva engin bir boyut kazanıyorsa, hamasi bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insani, iste odur aşk. O ki, göz kapakları kapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cür’et aşktan söz edile!?.

Eskiler
“Ah mine’l-Aşk” yani “Ah aşkın elinden!…” demişler. Galiba biz de “Ah Bine’l-Aşk ” yani “Ah aşka ulaşmak!…”
demeliyiz.


İskender PALA
Ah M(B)ine'l-Aşk
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Aşktır ki, gerisi vesairedir...

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Aşktır ki, gerisi vesairedir...


Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib

Kılma derman kim helâkim zehr–i dermanındadır

Fuzuli


Sevgili!..

Aşkın şiirini yazmak isterdim sana; sana aşkı şiir ile yazmak isterdim... Aşkı seninle tanımlamak ister, aşkı sende tanımak isterdim. Ay ikiye bölündüğünde yanında olmak, Uhud’da dişini avcuma almak isterdim.

Sevgili!..

Şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defa kendimi ve ilk defa okuyucumu kandırmış olacağım.
Bildim dediğim bir aldanıştır çünki o, duydum dediğim bir yanıştır.
Şimdi ayın, şın ve kaf’ları çıkardılar elifbelerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi elif’lerle he’lerden.
Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak, ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak.

Bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda.
Aşkın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız.
Artık şüphedeyiz, canları yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!..
Sana varacak yolların çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!..


Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk; ve maddeyi mânâya veren en cömert sancıydı.
Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü.
Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan âhenkti aşk.
Şarkın bütün şiir macerasıydı, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasıydı.
Yağmur yağmur belaya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı.
Mansûr’u dâra takan da, Halil’i oda yakan da oydu, ve oydu Eyyub’u derde bırakan da.
Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi.


Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş.
Aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misâl–i taşa benzer.
Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır.
Gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kemend olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, annelerce deprem, babalarca bend olur.
Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nâgehan doğar.
Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebet olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebet kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.


Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler.
Saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit yeşerir taze bir başak.
Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür, ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür.
Kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller, ve melal süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller.
Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer.


Sevgili!..

Kapına geldik; aşkı öğret bize; ve aşkını ver yüreklerimize.

Bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına...
Hani uykuya dalınca kenti, ve yalnız başına kalınca kendi...
Hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri, ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri...
Vicdan sesinden bîzâr kürek mahkumlarınca, hani âşıkların hasreti özlemle karınca...
Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani seni gurbet gurbet gönlüme gömende...
Güneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşıkı aydınlatırken...


Gel ey Sevgili
bir huzmecik bahş eyle âsî ve aciz üftadene, ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!..


Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da.

İSKENDER PALA
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen derunilale »

"Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir. Göz sadece bir fonksiyonu yürütür; ama fonksiyonun içini dolduran, onu san’ata dönüştüren gönüldür. Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğü güzeldir.. "

değerli kardeşim bu yazının hepsi alıntı olur ama bir parça alıntı ile kifayet edeceğiz.. :wink: çok güzeldi maşaAllah..aşk ki aşktır varsa sonunda ziyan..istemem vuslatı olsa da yalan..sevdamı tarihe eyledim beyan..mecnunu leylayı kınasın diye..
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

DEĞERLİ DERUNİLALE

Yazıyı okuyup düşüncelerini benimle paylaştığın için sağol , var ol..

Söze ne hacet..

Söz söylenmiş...

Sözler tükenmiş..



"Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğü güzeldir.. "



Gören gönlüne bereket, dökülen söze bereket ..

ALLAH RAZI OLSUN SENDEN..
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

ZEVK 3049

Gören “GÖZ” dür gerçek, gördüren GÖNÜL
Hayal değil hakikattir “AŞK”, ÂŞIK!
“AŞK”ı ilmek ilmek ördüren GÖNÜL
Şehâdettir – yaşanandır “MEŞK”, ÂŞIK!!..


14.10.07 10:47
antalya
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ALLAH(C.C.) RAZI OLSUN HEPİNİZDEN. PAYLAŞIMLARINIZLA ZEVKLENDİK...
MUHABBETLE...
Resim
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

AŞK EVVELDİR

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Aşk evveldir



Mevlana “Yaratıldı yaratılalı göklerin dönüşünü aşk dalgasından bil. Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.” der (Mesnevi V, 3853).

Her şeyden evvel aşkın var olduğunu, yaratılışın aşk ile gerçekleştiğini, dünyanın aşk esası üzerine kurulu bir düzen içinde döndüğünü açıklıyor bu beyit.

Ve içinde iki eyleme vurgu yapıyor;
yaratılış ve dönüş.

Sufilerin çok önemsediği ve üzerinde durduğu bir kudsî hadis vardır.
Bu hadise göre
Allah bizimle
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi ve sevilmeyi istedim, kainatı yarattım” diye konuşur.
Buradaki sevilme arzusu iradî olup yine sufilerin yorumuna göre
“Kün (Ol)!” emrinin zuhuruna sebeptir.

Bilindiği gibi Allah bir şeyin olmasını dilediği vakit ona yalnızca
“Ol!” der ve o şey derhal olur. (Nahl, 40; Yasin, 82)
Buradaki oluş, “vuku bulma, yaratılma, gerçekleşme, değişme vs.” mutlak iradeye ait bütün fiilleri kuşatmaktadır ve “Ol!” emrini duyar duymaz kendi iradesiyle açığa çıkar.
Her varlık veya hadise oluşun cevherini içinde taşıdığı için birisinin onu düzenlemesine ayrıca ihtiyaç bulunmaz. “Kün!” emrini duyması, zaten o emre koşarak uymasını gerektirmektedir.

O halde müessirin (etkileyen) mukabilinde bir müteessir (etkilenen) olmayınca hiçbir eser ortaya çıkmaz ve
tekvin (yaratılış) aslında bir etkileyen, bir etkilenen ve bir de etkiden ibaret kalır.

Bu da aşkın özünü oluşturan seven, sevilen ve sevgi üçgeninin görüntüsüdür.
Burada önemli olan, müessirin müteessiri kendi seçmiş olmasıdır.
Yani aşk işinde önce
Mâşuk, sonra âşık belli olur.

Mâşuk olmazsa âşık nasıl olup da aşkı öğrenebilsin?
Mum ışığı yoksa pervane nasıl olup da yana bilsin?
Sevgilinin yanağındaki ışığı görmeyen bir âşık sevgiyi nasıl keşfedebilsin?

O hâlde, yaratılışın özündeki “Kün” emri de öncelikle Mâşuk’tan (Cemâl–i Mutlak) zuhur ettiğine ve hitap da “Kün Muhammedâ (Muhammed ol!)” şeklinde kelama döküldüğüne göre insanın sevgi işinde neyi gözetmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Nitekim Sevilmeyi İsteyen, daha dünyaya
“Ol!” demeden, oluş eylemi henüz maddeye bürünmeden çok çok evvel, ta ezel gününde, bu sevgiyi bizim ruhlarımıza “Elestü bi–Rabbikum (Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diyerek teklif ve ilka etti ve Cemal’ini buna karşılık gösterdi.
Dünya hayatı, işte o aşkın sınanma meydanıdır, ve ruhlarımız o gün
“Kalû belâ (Evet, )dediler

Şimdi burda başımıza ne geliyorsa, hayatımızda neler oluyorsa, vaktiyle “Bela!” dediğimizdendir.
Bela ki, özü aşktan olunca, yaratılış da aşktan öte bir şeyi ifade etmez.
Nitekim insan her şeyden yoksun olabilir; ama sevgiden ve aşktan yoksun olursa bu onun gerçek felaketidir.


Mevlana’nın beytinde vurguladığı ikinci eylem dönüş idi. Dönüş ki aşkın esasıdır; bir cezbedir, cezbeye kapılarak dönüştür.
Belli bir merkez etrafında dönüş ve o daireden dışarı çıkamayış...
Pergelin sabit ayağı etrafında diğer ayağın çizginip durması gibi hani. Mumun çevresinde pervanelerin, uzay sonsuzluğunda galaksilerin, güneş sisteminde gezegenlerin, kalb (süveyda) merkezinde kanın, çekirdek etrafında atomun dönüşleri, durmadan dönüşleri gibi...
Kainatta neye baksanız bir dönüşün cezbesi içinde hep bir merkeze doğru yol almaktadır.
Hep aynı noktaya tekrar tekrar yönelme ve hep aynı yere tekrar tekrar ulaşma talebi.
İnsanoğlunun, hevalarının ve heveslerinin (masiva ve dünya ilgilerinin) çevresinde dönüp durması da, kendini bu hevadan başka bir makama yönlendirmesi de hep o cezbenin dönüşü; hep o aşkın meşkidir.


Âşıka gelince; sevgilinin çevresinde dönmekten gayrı elinden ne gelir ki onun? Sevgilinin bulunduğu yerde dönüp durmaktan başka ne yapabilir? Düşüncesi onun merkez olduğu hayallerde, ayakları onun bulunduğu mahallerde, rüyaları onun renginde, senaryoları onun yönetmenliğinde...

Karar ta ezel gününde verilmiş bir kere...

En evvel aşk idi; hâlâ ki aşktır...

Aşk ki yaratılıştır; geriye ne kalır!?..




[Berceste]
Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm–i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin


İlahî! Kendi güzelliğini (insanlara sevdirmek için güzelliklerini bir ayna hükmündeki) güzellerin yüzünde yansıttın da,
sonra dönüp bir de onu,
âşıkın gözüyle temaşaya koyuldun



İSKRENDER PALA
En son zahidzenderun tarafından 08 Oca 2008, 10:48 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

AŞK

Mesaj gönderen zahidzenderun »

AŞK



XVIII. yüzyılın ünlü şairi Şeyh Galib, belki de bütün divan şiiri macerası boyunca ateşten en çok bahseden ve aşkı bir ateş ile izaha çalışan yegane adamdır.

Bir yandan İstanbul ufuklarını yalayıp yok eden yangınlar görmüş, diğer yandan Mevlânâ'nın aşkı izah ederken özetle söylediği
"Hamdım, piştim, yandım" vetiresinden ilham almış ve sonuçta tasavvufî düşüncelerini ateş ve yanma üzerine teksif ile söylediği beyitleri de alev alev tutuşturmuş, okuyucunun yüreğini de yakmıştır.


Ünlü eseri
Hüsn ü Aşk'ta Benî Mahabbet (Sevgioğulları) obasını tavsif ederken

Giydikleri âfitâb-ı temmûz

İçtikleri şu'le-i cihân-sûz

Erzâkları belâ-yı nâgâh

Ateş yağar üstlerine her gâh



diyecek derecede ateş ile ünsiyet peyda etmiştir. Dediğine göre o kabilede herkes
"Temmuz güneşini giyerler, cihanı yakan ateşi içerler. Erzakları apansız geliveren belalardan ibaret ve üzerlerine her an ateşler yağmakta..."


Galib Dede ve Efendim dediği Mevlânâ'ya göre neydeki yanık nağmeler aslında birer hava değil ateştir ve o ateşi tadmayanlar aşktan behremend olamazlar.
Aşk ateşi, kalpte hararetin artmasıyla tutuşan ve insanın bütün benliğini yangınlara veren değerli bir varlıktır ve gönlünde bu ateşi taşımayanlar hiç yaşamamış sayılsalar yeridir.

Nitekim tasavvufa göre
insan ateşin sınavından geçerek arılık kazanır ve aslı nur olan melekler derecesine ancak ateşten sonra yükselir.
Ateş, evrenin kurucu unsurlarından (anasır-ı erbaa) biri, belki birincisidir.
Toprak, hava ve su aslında ateşi de içeren, yahut ateş ile değişen ögelerdir.
Bu yüzden tabiatta hızla değişen pek çok şey ateş kullanılarak dönüştürülür, yahut ateş ile terbiye edilir.
Sanayide kağıttan kumaşa, çelikten kuartza kadar hemen her alanda ateş tam bir dönüştürücü ve terbiyeci olarak görülür.
Havayı, suyu ve topraktaki maddeleri değiştiren de hep ateştir. Demiri işlemek de, yemeği pişirmek de ateş iledir.
Ateşin maddeleri ayrıştırması veya hall ü hamur etmesi özelliği onu yüksek mertebelere çıkarır.

Nitekim insanın maddesi ile manasını da birbirinden ateştir ayıran.
Yine ateştir ki insanı acılar, ayrılıklar ve azablarla harmanlayıp pişirebilir. Sonuçta kirlerinden arınan insan İlahi tecellilere hazır hale gelir.
Bu hâlin devamında insan semenderleşir ve ateşte yanmaz olur, belki ateş onun için bir lezzete dönüşür. Değil mi ki bütün azabların sonunda lezzete çıkan bir kapı bulunur...

Ateş, şeytanın yaratıldığı madde olmak bakımından da insan nefsinin imrendiği bir varlıktır.
O yüzdendir ki ham insan şeytanî konulara daha fazla meyleder, ama aşk ateşi ile yandıkça varlığındaki ateş ihtiyacını giderir ve Rahmanî'liğe yönelir, insan-ı kâmil olur.
Bu bakımdan ateş mahremdir, kalbimizde yaşar.

Gizlidir, çünkü maddenin içinde ya potansiyel olarak veya cevher olarak mevcuttur. Alevleriyle oynamak isteyenlerden mutlak itaat ister, yaktıkça acı verir ama sonuçta mürebbiyeliğini de icra eder.
Allah'ın Celal ve Cemal sıfatları gibi.
Cehennemin ateş fikriyle izahı belki de ateşin temizleyiciliği üzerine bina edilmiş bir düşüncenin sonucudur.
Mademki kirli olanlar cennete giremez, o halde Allah da kullarını kirlerinden arıtmak için cehennemi yaratmıştır.
İbrahim'e karşı serin ve selamet olan (yani içinde yakmama vasfı da gizli olan) ateş, elbette O'nun emrine itaat için yakar ve
bu yanış aşkın gereği bir yanış ise kişi dünyada cenneti yaşar. Çünkü ateşin yandığı yer gönüldür ve şamanın ateşe tutkusu da, zerdüştün ateşi kavramak isteyişi de aslında gönlü ele geçirme gayretinden öte değildir.

Gönül ki içinde ateş yanar, sakın onu avuç içi kadar yürek ile ölçüp bir kandil sanmayınız...
Gönül ki bir ülkedir ve yangın bir uçtan bir uca bütün kentleri yalayıp yutmaktadır.


İsterseniz bu yazıyı bir de ateş denizlerini gözünüzün önünden ayırmayarak okuyunuz; ta ki kendi yangınınızı ve ateşinizin cesametini görebilesiniz.



BERCESTE

Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûybâr âteş
Semender-tıynetân-ı aşka bestir lâlezâr ateş


Şeyh Galib

Gül de, gül fidanı da, gül bahçesi de ve hatta o bahçeden akan ırmak da ateş kesilmiş yanıyor. Aşkın semender yaratılışlı erleri (âşıklar) için, zaten ateş de bir lale bahçesi olarak yeter...


İSKENDER PALA


Berceste: Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit..FARSÇA seçkin seçilmiş demek..Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir.
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen derunilale »

Dervişim!
Kader telaşlı elleriyle acı çentikler atarken ruznâmene,
dualarla refakatteyim.

Ya Hayy... Ya Kayyûm...

Mahya cümbüşü bir niyaz:

Lebbeyk!

"Kûn ve Yekûn" şeksiz bir dermandır.

*

Leylâ, o çöl güzeli hilkat...
Leylâ, sevdası çetin olandır.

Aşk, bir dar vakit.;
ezele akan kıyısı nehrin.
Anladım ki sen, Mecnûn'dan kalma yerlere
hakk'al yakîn mesafedesin.

Her kelime, divan-ı manada gözbebeği iken...
Göz göz satırlarda mürekkebi leylî
ezel kâtibi bildim seni.

Şahidin bil makam-ı aşkta.

*

Kalp; zikr-i hâfi...
Sabra kafiye; cehrî aşk.

Sükûnetle dervişim!

Mahbûb
her gecenin teselli makamıdır...

Ya İlahe!
Eyvallah!

*

Halkadan geçir yürek cevherimi
sağdan sun sırrı ta içime içime...
Kapısına varınca biz ol mahfuz gülün,
haber et
edebe bürüneyim.

*

Zikrime işlediğin sözdür:
"Sevgili, muinin olsun..."
Bu niyazla fikrime düşen sen,
dilimden dua dua akansın.

Hakkına kifayet değil sözlerim
ikrar etmeliyim.
Kuş olur uçar korkusuyla dilimde beslediğim,
kaleme sardım cümlemi.

Her şahidin beyânı olur,mâlum.
Hükmüm, kayda geçsin isterim.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

NE ÇOK HATIRAM VAR

Mesaj gönderen zahidzenderun »

NE ÇOK HATIRAM VAR


Ne çok hatıram var seninle Rabbim
Bazen uzaklara salıyorsun beni
Arayıp bulayım diye seni.



O zaman içinde bulunduğum karanlıklardan NUR'una yol alıyorum
''Allah müminlerin dostudur.Onları karanlıklardan NUR'a çıkarıyor''ayeti ümidim ve kılavuzum oluyor.


Karşıma hayeller,gölgeler çıkıyor.Yolumdan alıkoymaya çalışıyorlar.
O zaman İbrahim gibi
''Ben gelip geçen şeyleri sevmem''diyorum.
Bu arada mektuplarını okuyorum.



Tatlı bir esintiyle geliyor sözlerin bazen
Hele o baharda açan çiçekler yok mu?Hem senin güzelliğini okuyorum onlarda,hemde beni güzelleştirmek,geliştirmek istediğini...



Başını toprakdan çıkaran filizleri görüyorum.
Sanki bana
''Sende bu dünya toprağından başını çıkar,ahiretin güzel ikliminde filizlen,uzat dallarını cennete,ebedi meyveler ver''diyorsun.



Ahh Rabbim;.
Bazen bunları unutup dünyaya sarıldığım oluyor.
Hani neredeyse seni unutacağım.
O zaman dünyayı elimden alıyorsun,dikenleriyle elimi kanatıyorsun



Sanki bana ''Senin asıl yurdun burası değil senin asli vatanın var.Seni bekleyen peygamberler,sıddıklar,şehitler,salihler var.BEN VARIM'' diyorsun.O zaman şükrediyorum sana.Beni unutmadığından,terketmediğinden dolayı.


Ya günahlarım,günahda ısrarım yokmu?
Ozaman bana darılmışsın gibi geliyor.Şu sözünle teselli buluyorum,ümitleniyorum..
''Rabbin seni terketmedi,darılmadı da'' O zaman dünyalar değil cennetler benim oluyor.


Senin güzel isimlerini kalbime dolduruyorum.Seni herşeyden çok seviyorum.



İsmail ACARKAN
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Allah razı olsun. Bizler Allah Celle Celaluhu dan razıyız. İnşallah Allah Celle Celaluhu da bizden razıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

EY GÖNÜL

Mesaj gönderen zahidzenderun »

EY GÖNÜL



Vardığın dergahta post ol, büyürsün


Gördüğün garibe
dost ol, büyürsün.


Meclise devam et, el sürme mey'e


Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün



ABDURRAHİM KARAKOÇ
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Koca Usta Karakoç,

Sözü, Sohbeti, Zevki, Hazzı Tevhid etmekte..

Eline sağlık can zahid...
Resim
Kullanıcı avatarı
ceylin
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 213
Kayıt: 15 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen ceylin »

Gördüğün garibe dost ol, büyürsün.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/ucankuslar.gif[/img]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/colyuru_1.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

DEĞERLİ LATİF HOCAM,

DEĞERLİ CEYLİN,



YORUM YAZMISSINIZ...

DUYGUNUZU VE DÜSÜNCENİZİ PAYLAŞMISSINIZ

SAĞOLUN, VAR OLUN ..

GÖNLÜNÜZE BEREKET ,

ALLAH RAZI OLSUN




VE YÜREK KONUSMAYA DEVAM EDER......;





EY GÖNÜL



Zihnimde sorular dolaşır düğüm düğüm,
Nerden geldin, nereye gidiyorsun ey gönül.
Hasret midir, vuslat mı musallada gördüğün,

Istıraplar ruhunda inleyen bir ney gönül.


Dünya gurbet, ahiret bir ukde içimizde,
Sermayemiz hiçliktir, yok elde bir şey gönül.
Günleri tesbih gibi zaman ipine diz de,

Şu gurbete geleli kaç yıl oldu say gönül.


Gökyüzü akşam kızıl, gece lacivert olur,
Gurbet akşamlarını yüreğinde duy gönül.
Solmuş bir çiçek görsen, içerine dert olur,

O çiçeğin yerine yüreğini koy gönül.


Emeller uçar gider, elemler bâkî kalır,
Sırtındaki ihtiras libasını soy gönül.
Dünyayı parsel parsel paylaşsalar ne olur,

Elbet sana da düşer bir mezarlık pay gönül.


Hayatın yollarında hem diken var, hem de gül,
Dikenlerini hoş gör, derdi derman say gönül.
İşte gam, işte sevinç; ister ağla ister gül,

Ne kedere doyarsın, ne sevince ey gönül.


ABDİL YILDIRIM
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

BiR ASK BULSAM

Mesaj gönderen zahidzenderun »

BiR ASK BULSAM




Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam


Bir dost bulsam, irfanında beslensem


Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam



Yalnızlığım bitermola, bilmem ki?



ABDURRAHİM KARAKOÇ
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen derunilale »

“Dört kitabın mânâsın okudum hâsıl ettim

Aşka gelince gördüm, bir uzun hece imiş”

Bizim Yunus(ra)
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

BİLMEM Kİ!..

Âşığım sînemde gül yüzlü Yârım
Gurbette hasretim artar efkârım
Rahmân’ın Nefesi, Rıza Rüzgârım
Kaf Dağı’na atarmola bilmem ki!...

Resim

Uykuyu uyuttum ayık uyudum
Saçımın siyahın sevdayla yudum
Her sabah yeniden doğan umudum
Yine hasret batarmola bilmem ki!...

Resim

Gurbet hasret bitse tükenir tasam
Vuslatın zevkiyle zülfün tarasam
Rüzgâr olsam yedi yönde arasam
Kalan ömrüm yetermola bilmem ki!...

Resim

Ben de Mecnûn olup Leylâ’ya inansam
Gördüğüm her şeyi Leylâ’dır sansam
Kerem gibi ASLI’m “Ah!” ına yansam
Aşk dumanım tütermola bilmem ki!...

Resim

Ben erisem, bu AŞK “BEN” le beslense
Hasret ara verse AŞK nefeslense
Kaf Dağı’ndan Anka Kuşum seslense
Kul İhvanî’m ötermola bilmem ki!...


08.11.07 08:24
a n t a l y a
En son kulihvani tarafından 06 Oca 2008, 16:28 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Ben erisem, bu AŞK “BEN” le beslense
Hasret ara verse AŞK nefeslense
Kaf Dağı’ndan Anka Kuşum seslense
Kul İhvanî’m ötermola bilmem ki!...


Allah razı olsun.
Hemen alkıma senin anlattığın ".... deve iğnenin deliğinden geçer mi..." âyeti ve yaşadıkların gelince erimenin ne denli yürekten olması gerektiğini anladım...
Yüreğinin yağı dahi kalmadan Hiçlik Bezmine erimek....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Yaaaa Hakan canım!..
Erimek ve ermek...
Ateş ve acı...
Söz ve öz..

Zaman ve an..
İnsan ve
İNSAN..

Rahmetli babam Antalya'ya gelmişti,
Pencerden dışarıyı seyrediyordu bana:

"Şöyle dağlarda türkü çağırır gibi biraz çağır bakalım seninkilerden!" dedi..

Ben de bir defteri çekip ne çıktıysa candan yürekten bozlak gibi okudum..

Bana deli derler neden neden deliyim
Üstü ak köpüklü bahar seliyim
Yersiz yurtsuz ettti sevgilim beni
uykusuz geceler seher yeliyim...


vs...

Deyince Babacığım uzun süre ağladı ve sonra,

"İyi ki delilik parayla değilmiş, yoksam bir TIR dolusu alırmışsın âşık!." dedi..

Ruhlarına rahmet yağsın...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez
Hürmetli nesnedir aşk

Dağa düşer kül eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk

Kime kim vurdu ok
Gussa ile kaygu yok
Feryad ile âhı çok
Firkatli nesnedir aşk

Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları söyletir
Kuvvetli nesnedir aşk

Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk


Yunus Emre
Resim
Cevapla

“►Aşıklar◄” sayfasına dön