KUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

KUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

ResimKUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Eûzu billâhi min eş-şeytâni'r-racîm!
Bi'smillâhi'r-rahmâni'r-rahîm!


Şefâat Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


Resim

Subhâneke Allahumme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke!
Estağfiruke ve etûbu ileyke!

El hamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn!

Muhammed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretlerinin salâvâtıdır.
Ebu Bekir (ra) nın torunlarındandır.
Faziletli bir salâvâttır.
Bir çok ülkede hatmesi yapılmakta olan bu salâvâtın sabah akşam 3 er defa okunması tavsiye edilmiştir.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil fâtihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka
Vennâsiril hakki bilhak vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm
Sallallahu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihil azim.


MÂNÂSI :
Ey Rabbim, kilitlerin anahtarı, öncekilerin hâtimi, Hakk'ı hakla zafere çıkaran, Hakk'a hakla yardım eden, Senin dosdoğru yoluna hidâyet eden, Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e Sen salât ediver, selâm ediver, mübârek kıl onu!.
Ona, ailesine ve ashabına, yüce olan o kadri ve kıymetine göre salât ediver!


Bu günkü Salâvâtımız,
Muhammed Şemseddin İbni Ebul Hasani Bekrî Hazretleri vardır.
Bu zât Ebu Bekir radiyallahu anhumün torunlarındandır.
Gerçekten çok faziletli bir insandır ve Afrika, özellikle Afrika Ülkesi ve Asya'nın bir çık yerlerinde bu zâta ait hatmeler yapılmaktadır.
Yani onun külliyatı okunmakta ve incelenmektedir.
Onun bir salâvatını inceleyelim inşallah.
Salâvatlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize ulaşım açısından gerçekten çok önemli.

''Allâhümme salli'', Allah'ım SALL et. Sılat et, bağla!
Ve sellim, bağımızı sağlam kıl. Salim kıl. Selim kıl. Silm kıl. İslam kıl. Teslim kıl. Sabit kıl!
Bunu İslamî, Muhammedî, Kur'anî ve Rabbanî İtikad-inanç içerisinde kıl! Amellerimizi de böyle kıl!
Ahlaklarımızı böyle kıl.
Hallerimizi de böyle kıl.
Halis, muhlis sıddık ve adil Muhammedî kıl.
''Allahümme salli '' SALL bu demektir.

Çünkü SALL çift lütfullaha sahibliktir.
Zâhir ve bâtın lütfullaha sahibliktir.
Ona sıladır. Ulaşımdır. Ondan oluştur.
Daha doğrusu onu biliştir, buluştur.
Burada ki Lâm ın birisi budur zâten.
Biliş ve buluştur.
Kişinin kendini bilişi ve Rabbini bilişi Lütfullahtır zâhirde.
Kişi zâhirde bunu bulduğu zaman bâtında, oluş ve yaşayış başlayacaktır.
Sallı bulduğu için Muhammedî oluş ve Muhammedî yaşayış başlayacaktır.
Çünkü zâhirin hükmü daima bâtından verilir.
Özden verilir. Kalb ve ruhtan verilir.
Ruhun kalbe üfürdüğü rahmân nefhası nefse ve bedene Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in sesi olarak yansır.
Fakat içinde bâtından getirdiği Allahu Zülcelal'in Er Rahmânür- Rahîm olan Er Rahmânın Emrullahı vardır, sözü vardır.
Sesi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’den duyarız.
Edeb ve İrfanı ondan alırız. Fakat aslı Emrullahtır.
Kalbde Emrullahtır, Ruhta Muradullahtır.
Çünkü Allahu Zülcelal'in her emri bir İŞ İçindir.
Bir sebebi vardır. Kesinlikle bir sebebi vardır.
İşte bu SALL "Allahümme Salli ve sellim"
Allahım SALL et, ve sellim et!
"Ve barik" bereketli et. Mubârek et. Bârik olsun, bereketli olsun!
Yani şu ANda olmakta olan her AN her şey, bir ANda olmakta ve geçmekte. Her şey geçmekte.
Göz açıp kapayınca kadar olmakta ve bütün olanların tümü bir tüm teşkil etmekte.
Ne geri ne ileri gidemediğimiz bir noktada bir işlemler yapmaktayız.
Ve bütün bunlar dokunmuş bir hali gibi çıkmakta karşımıza.
İşte bunun bereketli olması. "B Sırrı" na sahib olması, BİZlik, BİRlik, BİLElik Hakk'ı DUYuş ve hayra UYuş içinde olması berekettir.
"Ve bârik alâ üzerine seyyidinâ" O seyyidimiz Efendimiz, dinimizin sahibi. Sırrı, kendisi, sînesi, dinin zâhiri mazhar noktası, aynası olan Dinullahın Aynası olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize.
Ve Mevlânâ, ve BİZim Mevlânâ'mıza, BİZim, BİZe Mevlânâ.
Mevlâ Allah'tır. Onun için Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem insanlara bunu söylenmesini kendisi yasaklamıştı.

Resim--- Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem: "Abd (köle) Efendisine (sahibine) Mevlâ (Efendim-Mevlânâ: Efendimiz) diye hitab etmesin.Zirâ Mevlâ ALLAH CELLE CELÂLİHU tır!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim)

Ama söylenebiliyor. Buradaki söyleniş Mevlâ anlamında değil aslında.
BİZ velî eden, dost eden BİZe velî olan, BİZe kefil olan, çocuk velîsi gibi velî olan, BİZe vâli olan BİZi idare eden hep aynı köktendir.
Velâ kökündendir. Velâ, vetevellâ.
Velâ dönmektir aslında.
Velî Lütfullaha dönen demektir, Lütfullaha dönen demektir.
Özünü ve yüzünü Lütfullaha dönen demektir.
Ve Mevlânâ Muhammedîn, Efendimiz zâhirde seyyidina, bâtında Mevlânâ.
Zâhirde Şeriatı Garra'nın, bâtında Hakikat-ı Garra'nın.
Garra en parlak, en muhteşem, en harika olan demektir.
Bâtında Hakikat-ı Garra'nın kendisi olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz.
İnşallahu Rahmân ona SALL istiyoruz.
Allahü zü'l-Celâl, Allahü zü’l-Celâl kendi nurundan Nurullah'an halk et ettiği, Nur-u Mim'in Hareketinden MADDE, Harekesinden MÂN bütün zâhir yansımasından zâhirin yansıdığı, zâhirin yansıdığı hareket ve,
Bâtının yansıdığı hareke hep Nur-u Mim'in bu yüzü ve arka yüzü gibidir.

Muhammed aleyhissalâtü vesselâm üç Mimlidir.
Din, Dünya ve Âhiret Mimleri taşır.
İçerdeki dâimiyyet Nurulullah dâimiyyetidir. Ebediliğidir sonsuzluğudur. Allahu Zülcelal nurundan halk etmiştir.
Bu nedenle, bu nedenle: "Allahü nuru's- semâvâti ve'l- ard"

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Allahü nurus semâvâti vel ard meselü nurihi ke mişkatin fiha misbah elmisbahu fi zücaceh ezzücacetü ke enneha kevkebün dürriyyüy yukadü min şeceratim mübaraketin zeytunetil la şerkiyyetiv ve la ğarbiyyetiy yekadü zeytüha yüdiy'ü ve lev lem temseshü nar nurun ala nur yehdillâhü li nurihi mey yeşa' ve yadribüllahül emsale lin nas vallahü bi külli şey'in alim: Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir.O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir."
(Nûr 102/35)

"Allah semâların ve yerin nurudur" âyet-i celîlesi, dıştaki Muhammediyet Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'ın MiM'idir mazhar OL-AN!.
Allahu Zülcelal in Nuru bir AYNa bulmalıdır.
Bizzât kendisinin olması kendi Zâtına uygun değildir. Tenzih edriz, Tesbih ederiz!
Sebbaha ederiz. Subhan Olan Allah Celle Celâlihu'yu bu işten tenzih ederiz! Allah celle celâlihu, eşya değildir, ŞEY değildir çünkü. ŞEYi yaratandır.
Ama Nurullahın yansıması gerekir. Bu bunun için Mazhar-Zuhur Yeri, ortam gerekir, ŞEY'in OL ması gerekir!.
Yani zâhir olma yeridir, zuhur yeridir.
Akis yeridir. Çarpıp gözüktüğü yerdir.
Bir bir şeydir O yani. Siz aynaya bakarsanız aynadaki siz gibi gözükürsünüz bu sizsiniz derim ama siz değilsiniz.
Çünkü siz bir ZÂTsınız.
Mesela canlısınız, konuşabilirsiniz ama aynadaki görüntünüz bir ŞEYdir ve yansımadır.
O ancak aynanın içindekilerle görüşür, konuşur.
Resim gibidir çünkü.
Sizin hareketlerinizle hareket eder.
Ama siz değilsiniz o. Ama siz gibisiniz.
Onun için Muhammedî Mazhariyyet - Nur-u MîM, zuhur yeri oluş, ayna yeri oluş, yansıma yeri oluş Muhteşemdir.

En içerdeki dedik dâimiyyet Allahu Zülcelal’e bağlılık.
Allah, Rasûlullah. Rasûlullah. Rasûl-Allah.
Rasûl’dan sonra Allah yani Rasûlallah. Yansımadır hep.
Rasûl irsal eden- SILA ya SALL eden demektir. Allah’a götüren demektir.
Allah hakkında Kullî ŞEY-HER ŞEY demektir.
ŞEY dediğin anda Rasûl gelir.
Çünkü ister söz, ister hareket, ister şekil, ister yaratmak tüm bunlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in maddeten ruhundan, manen vahyinden doğmuştur.
Bizim Kur'ân-ı Kerîm dediğimiz kitabımız, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in buyurduğu kelimelerden ibârettir.
Sesinden ibârettir. Yazısından değil, kağıdından değil. Bizzât sesindendir.
Oysa BU SESin içideki SÖZ-LAFZ, Allah celle celâlihu ya aittir..

Ve Necm Suresinde Allahu Zülcelal Muhammed aleyhissalâtü vesselâm için:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---"Ve ma yentiku anil heva.; O,arzusuna göre de konuşmaz."
(Necm 53/3)

O kendi nutkundan konuşmaz. Kendi konuşmaz. Ondan Allah konuşur!
Ses Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in ama SÖZ-LAFZ, Allah celle celâlihu ya aittir..
Nutk: (Nutuk) Söyleyiş, söyleme kabiliyeti, konuşma, hitabettir.
Ondan Allah konuşur.
İçerdeki iki MiM Mârifet ve Tarikat MiM’i gibi bâtın MiMleri gibi iç içedir.
Bir anlamda kalb MiM'i gibidir yani.
Rahmâniyet ve Rahîmiyet MiM'i gibidir.
Dâimiyyetin, madde olmayışın, maddeye geçiş noktası gibi bir yerde.
Sanki havadaki nem yoğuşuyor da nem oluyor gibi Muhammediyetin MiMleri.
Allah celle celâlihu Nurundan yok olanı VAR etmekte "rahmetenlilâlemin AYNasında- kunfe yekunla"
Bu Hakikata geçtiği ANda El Hakk Esmâsına büründüğü anda.
Mazhar olduğu ANda her şey var demektir artık.
El Hakk Esmâsından zühur ettiği için Haktır o kişi, her ŞEY.
Bu varlıkta o artık anılır.
Mutlak VÜCÛD, Vâcibü'l- Vücûd olan Allah celle celâlihu ya aittir.
Yaratılanlar ize Mevcûdlardır.
Geçici, iğreti, izâfi, sınırlı, sorumlu görüntü sahibleri ki rolleri süresincedir.

Kişidir, bir şeydir. Atomdur, küredir, ağaçtır, kuştur her neyse bir şeydir.
İLK ŞEY'in Mevcûd olmasında ANA esma Er RABB Esmâsıdır.
Ubudiyyet-Kulluk için Rububiyyet Vasfı Zâten gerekir..
El Hakk'tan, Hakk'tır olsun OL-ANlar.
El Hakk Esmâsı o ŞEY de yansımıştır.
Bu ŞEY de El Hayy Esmâsı da yansırsa bir de DİRİdir.
Yansımazsa El Hayy yoktur bizim anladığımız dirilik bakımından.
Bu ŞEY de El HU Esmâsı da yansır ve Hüviyyet kimlik-Kişilik-Şeylik kaznır bu kâinatta TEK tir..
Bunda bu ŞEYde El Hakk, El Hayy, El Huu esmâsı da zuhur olursa Hüviyyet sahibidir.
Aklı vardır, fikri vardır, vicdanı vardır bunun bir Hüviyyeti vardır.
Kimliği kişiliği yüksektir.
Bütün bunlar Muhammed aleyhissalâtü vesselâm Esmâsının zuhurlarındandır.
İşte böyle Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'a Allah'ım BİZi SALL et! Sılamız et, Sıla-yı Rahîmimiz et.
BİZi orada kavuştur, BİZi orada buluştur.
BİZi göbek bağı gibi Sıla-yı Rahîm gibi Er Rahmânü'r- Rahîm olan Allahu Zülcelal'in "Rahmetenli'l- Âlemin" olan Rasûlullah'ında BİZi BİR ve BİZ ve BİR ve BİLE et inşallah.
Kimdir Muhammed aleyhissalâtü vesselâm?
"Muhammedinil fâtih".
Kimin Fatihi? Kimin fethedicisi, kimin açıcısı, kimin anahtarı, kimin müftahı, kimin müftahı?
El Fatihi, onların fatihi ki. "Li" için.
"mâ uğlika" ağlakların, uğlakların ağlakların yani kilitlerin, kör düğümlerin anahtarı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a SALL et!
"Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil fâtihi limâ uğlika"
Kim ki kör düğümse!
Neremiz kör düğümse, kim ki kör düğümse, kim ki kilitliyse işte bunun açıcısı, fatihi, anahtarı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'a salâtü selâm et! Bağla!

"vel hâtimi limâ sebeka"
Bu hususta sabık olanların, daha önce geçmiş olanların tümünün sonuncusu ve başı ve sonu olan tümünün başı ve sonu olan aynı zamanda başı, aynı zamanda sonu olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'a salâtü selâm et Yâ Rabbi!

"El Fatihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka", sabık olan daha önce geçmiş olan ve anahtar açıcılığı görevlerini yapmış olan sayısız Peygamberlerin Allah Dostlarının ve açıcıların çözücülerin kördüğüm kaldırıcıların, engel kaldırıcıların bütün bunların sonuncusu olan Hatimi olan.
Hatemi olan Hateme'n- Nebîyy olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'a ki o her kör düğümü çözücüdür ve kilitli kapıların anahtarla açıcıdır. Anahtardır yani.
Böyle Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e SALLimizi sağla!
"Vennâsiril hakki", Ve'n- Nâsiri ve nasırdır. Yardım edicidir. Nusret sahibidir.
"el Hakkı bilhak" Hakk'a Hakk'la yardım edendir.
Çünkü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem dört âlemde Hakk'a, Hakk'tan, Hakk'la, Hakk'ı zikredendir.
Halkı Tenzir edendir, uyarandır. Hakk'la uyarandır.
Tebşir edendir müjdeleyendir.
Tebliğ edendir Hakk'ı,
Teşhid edendir bizzah şâhid olandır.
Allah'ım "Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil Vennâsiril hakki bilhakk."
Hakk'ı Hakk'a Hakk'la yardım eden.
Hakk'ı Hakk'la zafere çıkaran ve Hakk sahibi yapan.
Neden?
Çünkü her insan el Hakk Esmâsından mazhardır.
Hakk esmâsıyla Hakk olmuştur ortaya şimdi Haklığı imtihan edilmektedir.

"Vennâsiril hakki bilhakkı."
Hakk ile Hakkı Hakk'ta yardım eden, Hakk'ı Hakk'la zafere çıkaran Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e.
"Vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm. Vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm."
O bir hidâyetçidir, hadîdir.
Neden?
Çünkü El Hadî Esmâsı Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'den yansıyabilir bir insana.
Zâten esmâların tümü ondan yansır.
"ilâ sırâtikel mustakîm"
Yâ Rabbi! Senin istikamet yoluna, en mukîm olan yoluna, en sağlam olan yoluna hidâyet eden, götüren, gidiş sebebi olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e SALLet!
Mukîm nedir?
Mukîm, lüzumlu olandır, lâzım olandır. İcab edendir.
Muhtaç olduğumuzdur Sırat-ı Mustakim. Keyfi değildir.
Olmazsa olmazdır. İlla istenendir. Mutlaka olması gerekendir.
Çünkü biliyoruz ki yol daima İKİdir.
Aynı doğru üzerinde zıttır. Terstir.
Birisi ne kadar hedefe gidiyorsa, birisi de hedeften o kadar terse götürür.
Ne farkı vardır DALLİN ile Gazaba uğrayanların ile SALLin olanların.
Aynı şeydir. Birisi bir açı düşünelim.
Aynı noktadan çıkarlar gittikçe açılırlar.
Eğer birinin gittiği kıble ise ötekinin gittiği kesin değildir ve gittikçe açılır.
Ama bu açı 180° ise ebediyen terse gider çünkü.
Aynı doğru üzerinde olduğu için.
Onun için "Allâhümme Allahım! Salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil Vel hâdi" ki o HÂDİdir. "ilâ sırâtike" Senin yoluna.
Hangi yoluna? El mustakîm.
Ne demek mustakîm? İçerdeki "s t" vardır dikkat ederseniz "s t" istemek fiil ekidirdir.
"İsteğfirullah, isteğfirullah" dediğimiz anda gafara istiyoruz, bağışlanmak dilemekteyiz.
Burda da istikamet, kıyam istiyoruz.
Yani yön istiyoruz, doğrultu istiyoruz anlamında.
Mustakîm, mukîm demektir. Kayyım olması, olması mutlaka istenen demektir.
Lâzım olan demektir. Lâyık olan demektir.
Mecbur olduğumuz, Muhtac olduğumuz hatta Me'mur olduğumuz ve de Mahkum olduğumuz.
Gidilmeye, yapılmaya fiilen bunu işlemeye hükmedildiğimiz, emredildiğimiz memur dediği bir yoldur.
"Sıratıkel mustakîm" senin sıratın yolun.
Burdaki "ke" senin. Senin istikamet yoluna.
Olmazsa olmaz şartı koyduğun yoluna.
İllâ buraya gidin dediğin yoluna.
Hakk'a ve hayra çağırdığın, cennete çağırdığın yoluna.
Sırateke'l- Mustakîm yoluna bizi El Hâdi Dâimiyyet Hüviyyetinde çağıran, ebediliğe çağıran yoluna.
Karanlıktan nura çağıran yoluna.
Bâtıldan, şerden ve bâtıldan Hakk'a ve hayra çağıran yoluna.
Sırate'l- Mustakîm yoluna!
Bize hidâyet eden, her türlü bize ne lâzım ve lâyıksa tümünü temin eden, Maddî ve mânevî ve bu hususta senin emrettiğin, görevlendirdiğin, görevli kıldığın Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e bizi salâ et, SALL et!
Ulaştır, kavuştur. BİZi BİLE et, BİR et İnşâallahu'r- Rahmân!

"Sallallahu aleyhi", ona Allah’ın SALLı olsun!
Allah'ım SALL ediver “aleyhi” O’na.
"Ve alâ âlihi" O'nun yüce ailesine.
Ehl-i Beyt aleyhisselâm bütün ailesine.
"Ve ashâbihi" ve sahabelerine, sahabelerine.
O zor günlerde, dar günlerde, kısıtlı günlerde, kayıtlı günlerde, en acı günlerde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e sahib çıkanlara ve Sahib çıkılanlara!.
Öyle zamanlar ki bütün insanlar tarafından "Delidir, Mecnundur!" diye taşlanmıştır.
Bu yıllar sürmüştür.
Dört yıl tek başına Hatice Vâlidemiz kalmıştır bu ÇİLEde.
Gittiği yere gitmiş arkasından!
"Sen Hakk'sın. Sen Allah'ın Rasûlullahısın üzülme!" demiştir.
SEV-SEVİL timsali Hadicetü'l-Kübrâ Annemiz..
En yakınları dahi taşa tutmuştur.
Sahib çıkmıştır Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e tek Kadın Annemiz aleyhasselam!.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de ona sahib çıkmıştır.
Ehl-i Beyt ki, kıyamete kadar Ehl-i Beytin göbek bağı Haticetü'l- Kübrâ Annemizin göbek bağıdır.
Bu zâhirde en büyük şereftir.
"Ve ashabihi" en yakın sahibi, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Hadicetü'l-Kübrâ aleyhasselam Vâlidemiz olmuştur.

Şu kadere bakar mısınız ki;
Karşımızda Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem var.
O kadar yüce ki Allahu Zülcelal kendi ismiyle ismini anıyor.
"Raufu'r-Rahîmdir!" buyuruyor O'nun için..
Rahmedenlil Âlemin buyuruyor O'nun için...
"Âlemlerin Rahmed Kapısı Sensin!" buyuruyor O'nun için...
"Hiçbir varlığa bir damla rahmed gelemez Sensiz!" buyuruyor O'nun için... Sensin çıkış kapısı, sensin tek nokta, ilk nokta. Böyle iken zâhir âleminde
25 yaşında dünya güzeli bir insan, fiziken-bedenen.
Ve kendisinden 15 yaş daha büyük 40 yaşında, üç kere evlenmiş bir Hadicetü'l-Kübrâ aleyhasselam Annemiz var!
Dördüncüsü dür Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem.
Bütün insanlar ayağa kalkmıştır akrabalardan.
Tümü "Olmaz böyle bir şey!" diye ve olmuştur.
Nasıl olmuştur?
Dört âlemde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in SEVGİLİsi olmuştur Hadicetü'l-Kübrâ aleyhasselam!.
Bu böyle bir ilginç kaderdir Hadicetü'l-Kübrâ aleyhasselamda ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'de.
Ve bu Hadicetü'l-Kübrâ aleyhasselam Vâlidemizin bu Muhteşemliği, Muazzamlığı, Mukaddesliği, Mubârekliği, Fatmatü'l- Zehrâ aleyhasselam annemize aynen aktarılmıştır.
Ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Nübüveti, Nebîliği, Hitamen Nebîliği kendisinde zâhiren kapandığı ANda Fatmatü'l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemiz, kadın bâtın olduğu için, erkek zâhir olduğu için... Ali Keremullahi veche zâhir olduğu için, zâhiri yansıttığı için Rahmâniyyeti yansıttığı için ve Fatmatü'l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemiz bâtını ve Rahîmiyyeti yansıttığı için.
Sıla-yı Rahîmi yansıttığı için.
Bizzât Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in bizzât kanını, öz kanını, canını, tenini her şeyini yansıttığı için Nübüvetini de yansıtmıştır.
Onun için Ehl-i Beytlik, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in Ehl-i Beytliği Fatmatü'l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemizdendir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in kanıdır, canıdır, her şeyidir. Kızıdır O'ndan halk olmuştur.
Ali Efendimiz de öyledir ama onun ten oğlu değildir can oğludur.
O büyütmüştür. Damadıdır. Kardeşidir.
Öyle buyuruyor bakınzı:

Resim--- Sâd bin Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebük savaşına çıktı ve Alî (keremullahi veche)'yi (Medin'de) vekil bıraktı. Bunun üzerine Alî (keremullahi veche) "Yâ Resûlullah! Beni çocuklar ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?" dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'de: "Yâ Alî! Bana nisbeten sen, Musa'ya nisbeten Hârun mevkiinde olmaya razı olmaz mısın? Şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur." buyurmuştur.
(Buhârî, Megazi 78; Mülim, Fezâilü'l-Ashab 31-2404; Tirmizî, Menakib-3731; İbni Mâce, Mukaddime 115)

"Musa'ya Harun ne ise Ya Ali sende bana osun. Ancak benden sonra peygamber yok!"
İşte sahib böylesine çıkmışlardır Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e.
Allahu Zülcelal'in Rasûlullahına sahib çıkılır mı?
Çıkmışlardır. Çıkılmasını Allahu Zül-Celal emretmiştir.
"Kim çıkıp kim çıkmayacak diye deneyeceğim!" demiştir ve denemiştir.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---" Ellezine yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezi yecidune mektuben indehüm fit tevrati vel incili ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yühillü lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm israhüm vel ağlalelleti kanet aleyhim fellezine amenu bihi ve azzeruhü ve nesaruhü vetteveun nurallezi ünzile meahu ülaike hümül müflihun: Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, O’na YARDIM EDEN ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” ( A'raf 7/157)

40 yaşına kadar: "Muhammed'in saçının teline zarar verdirmem!" diyen Ebu Talip!
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem 40 yaşında: "Ben Allah'ın Rasûlullahıyım!" buyurduğu anda demiştir ki: "Seni kabul etmiyorum! Sahib çıkmıyorum artık sana!"
Yani: "Zâhirine sahib çıktım, Bedenine, Fakat Bâtınına Dinine sahib çıkmıyorum!" demiş ve çıkmamıştır.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem ise o’na sahib çıkmıştır vefâkardır. Çok ısrar etmiştir.
Allahu Zülcelal âyetler indirmiştir.
Kendi kendini harap mı edeceksin öldürecek misin Allah’ın didine gelmiyor diye.

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
Resim---" Fe lealleke bahiun nefseke ala asarihim il lem yü'minu bi hazel hadisi esefa: Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin." (Kehf 18/6)

Allah istese melek gibi yaratırdı herkesi.
Sahib çıkmak ve sahib çıkılmak Allahu Zülcelal’inde buyurduğudur.
Âyetler vardır. Allah'a yardım ediniz âyetleri vardır, Allah celle celâlihu da size yardım etsin.
Bu bir anlamda Allahu Zülcelal'in sahib çıkmasını istiyorsanız Allahu Zülcelal’e sahib çıkın ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e sahib çıkın...
Sahiblik sohbettir. Sohbet Nedir?
Sad, Ha, Be dir. Be külli şeyin başıdır.
"Bismillâhirrahmânirrahîmdir"Kur’ân-ı Kerîme giriş.
Ve "Be" iledir giriş. “Be” tüm onun için Ali Keremullahi veche Efendimiz buyuruyor:
"Bütün Kur'an besmeleye, Fatihaya, bütün Fatiha besmeleye, Bütün besmele b harfine ve be harfi noktaya irca edilse ben o noktayım."
Bundan o şanı, şerefi çok değerli olan İmam-ı Ali Keremullahi veche Efendimiz açıkça ferman buyuruyor.
"Ben buyum!" diyor.
Ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz de buyuruyor.
"Ben ilim şehriyim. Kapısı Alidir"

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ben hikmet eviyim Ali kapısıdır" buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan dahil olmalıdır"buyurdu.
(Hz. İbn-i Abbas'dan; Hâkim-i Nişaburi Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ya Ali! Sen dünyada da Âhirette de benim kardeşimsin" buyurdu.
(Hz.İbn-i Ömer'den; Tirmizî Menakıb 3722.)

Ehl-i Beyt aleyhumusselam Sırf ve Saff Edeb-i Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellemdir çünkü.
Edeb ASLı Ali Keremullahi veche'dedir.
En büyük yansıma noktasıdır.
Onun içinde herkesin tarikat vs. deyip durduğu şeyin içinde Ali Keremullahi veche vardır.
Kendisi bunu hep söylemiştir. Hadisleri vardır.
Yedi yıl tek başına Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in arkasında erkek olarak ben namaz kıldım. Sıddık-ı Ekber benim. Başka söyleyen varsa kezzaptır, yalancıdır buyurmuştur.

Resim--- Abbâs bin Abdillah (radiyallahu anhu) Alî bin Tâlib (radiyallahu anhu)'nun: "Ben ALLAH'ın kuluyum, O'nun Resûlü'nün kardeşiyim. Sıddık-ı Ekber de benim. Benden sonra kezzab (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (Sıddık-ı Ekber olduğunu), söyleyemez. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime isnad sahih raviler sika Hâkim, Müstedrek'inde bu hadisi El Minhal'den rivâyetle Buhârî ve Müslim "şartları üzere sahihtir" demiştir. Nesâî, Fezail-i Alî de)

Bunu ne zaman buyurmuş herkes sağ iken. Ve haktır.
"Çocuktu, şuydu buydu!" diye geçiştiremez kimse.
Ne çocuğu? Çocuk mu olur. Delikanlıydı.
Her kabileden bir kişi çıkarılarak: "Muhammed'e (sav) birlikte bıçak atalım ki kim öldürdüye gitsin ve kimse sırr veremesin!." deyip planla süikast tertip ettiler.
Muhasırsa edip içeriye girdiklerinde bakıyorlar ki Ali yatmakta yatağında!
Ali Keremullahi veche burada uyutulmadı, kandırılmadı.
"Sen burada yat da uyu kal denmedi!."
"Biz gidiyoruz bunlar gelip beni öldürecekler. Zaman kazanmak içinde yatağımda birisinin yatması lâzım!" buyurduğu anda Ali Keremullahi veche : "işte o Benim!" diyor.
"O benim çünkü hep bu Çile Yatağında yattım!."
Yillardır yattığı sadakat ve samimiyet yatağından kalkar mı Ali hiç! Kalkmamıştır.
Ne zaman kalkmış ki?
Ömrünce Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'e sahib çıkmıştır. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem de O'na sahib çıkmıştır.
"Musa'ya Harun ne ise Ya Ali sende Bana O sun. Yetmez mi bu sana!"

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali'ye şöyle dedi:"Sen Benim katımda Harun'un Musa'nın katındaki derecesindesin!"
(Yahya bin Said’den o da Said bin el-Müseyyeb'den o da Sa'd bin ebi Vakkas (r.a.)'dan; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 42 H. 44.)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Sen (Ey Ali k.v.) Harun'un Hz.Musa yanında olan mevkii gibi benim yanımda bulunmana razı olmaz mısın? O kadar var ki sen bir peygamber değilsin. Ancak benim halifem olduğun halde gitmekliğim bana uygun düşer".
(İbni Abbas (ra)' den; Suyutî Camiu'l-Kebir).

Neden bunu buyurmuştur?
Medine'de herkesi eşleştirmiştir.
"Sen senin kardeşisin, sen senin kardeşisin. Neyiniz varsa paylaşın, idare edin!."
Çünkü herkes muhacır. Göç var Medine'ye Hicrette..
Ali Keremullahi veche'ye kimse kalmamış.
Demiş ki: "Ya Rasûlullah! Benim kardeşim yok mu?"
"Var. Bende senin kardeşinim Ya Ali. Bu yetmez mi?" buyuruyor hatta.

Ve ashabihi hakka kadrihi ve mikdârihil azîm.
Öyle ki bu SALLımız, öyle olsun ki bu bağlantımız, Sıla-yı Rahîmimiz. Vessellimliğimiz, salimliğimiz, tespitliğimiz.
Selâmımız o kadar olsun ki. hakka kadrihi onun kadrinin, kıymetinin hakkı kadar olsun.
Ne ise hakkı, değeri, kıymeti. Kadrihi, kimin kadrihi?
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem'in kadir ve kıymeti.
Bir gün inşallah gireriz Allahu Zülcelal'in kendi kadir ve kıymetini bilemediler âyetlerine.
Bir fırsat bulduğumuzda gireceğiz yani.
Kaç taneydi, nerede nasıl deniyordu.
İnsanlar için Allah'ın kadir ve kıymetini bilemediler.

Bakınız ikisi:
مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---" Ma kaderullahe hakka kadrih innellahe fe kavviyyün aziz: Allahın kadrini gereği gibi takdir edemediler, hakıkat Allah, yegâne kaviy, yegâne azîzdir”
(Hacc 22/74)

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---"Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel erdu cemian kabdatühu yevmel kiyameti ves semavatü matviyyatüm bi yeminih sübhünehu ve teala amma yüşrikun: Allahı hakkıyle takdir edemediler, halbuki bütün Arz Kıyamet günü onun bir kabzası Göklerde yemînine dürülmüşlerdir, çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden”
(Zümer 39/67)

Kendi basit işlerine âlet ettiler.
Günlük yaşantılarına olmuş olmamışların içinde çürüttüler.
Halbuki muhteşem bir sistem ve yaratanı vardı ve bu elan olmaktaydı.
Her AN olmaktaydı. Şu AN olmaktaydı.
Şe'en şu AN demektir.
Şe'enullah Allah her AN bir şe’endedir buyurulan şu ANdadır demektir. "Hakka kadrihi ve mikdârihil azîm". O çok yüce olan kadrinin kıymetinin miktarı onun ne ise.
Kaderi takdiri Allah katındaki bizim bilemeyeceğimiz her ne ise onlar kadar olsun inşallahur Rahmân.
Bu salâvat gerçekten harikadır ve Muhammed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretleri bunu buyurmuştur.
Çok sevilen bir salâvattır. İnşae Allah

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

08 Temmuz 2011
Konu:21. SALL’avat-ı Şerif'e ve Gizli Şirk Sohbeti
KulihvÂNi

21. SALL’avat-ı Şerif'e ŞERHi alıntı
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 882#p75882


Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.


Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi min e'ş-şeytâni'r-racîm
Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l-fâtihi limâ uğlika ve'l-hâtimi limâ sebeka Ve'n-nâsiri'l-hakkı bi'l-hak ve'l-hâdi ilâ sırâtike'l-mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l-azîm
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina ve mevlâna MuhaMMedîn sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem.
Hakk vakad hılleti edrikni Ya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
''

Hamd ALLAHu Zu'l-CELÂLe olsun. Sonsuz sınırsız. Şükür her an herşeyi yaratmakta olan ALLAHu Zu'l-CELÂLe, Rubûbiyyet kevniyyetine şâhidlikte iştirak olsun!.
Elhamdu lillâhi RABBi'l-âlemîn.

21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE,
MuhaMMed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretlerinin salâvâtıdır. Ebû Bekir radıyallâhu anhunun torunlarındandır. Fazîletli bir salâvattır. Bir çok ülkede hatmesi yapılmakta olan bu salâvatın sabah akşam 3 er defa okunması tavsiye edilmiştir.


Resim

TÜRKÇESİ: ''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l-fâtihi limâ uğlika ve'l-hâtimi limâ sebeka Ve'n-nâsiri'l-hakkı bi'l-hak ve'l-hâdi ilâ sırâtike'l-mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l-azîm.''

MÂNÂSI : ''Ey RABBim, kilitlerin anahtarı, öncekilerin hâtimi, hakkı hakla zafere çıkaran, hakka hakla yardım eden, Senin dosdoğru yoluna hidâyet eden, Seyyidimiz, Efendimiz MuhaMMed (salallâhu aleyhi ve sellem)'e Sen salât ediver, selâm ediver, mübârek kıl onu!. Ona, ailesine ve ashabına, yüce olan o kadri ve kıymetine göre salât ediver!''

22. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Şeyh Ahmed el Halebî Hazretlerinin Salâvatı SALÂVAT-I ŞERİFLER
Şeyh Ahmed el Halebî Hazretlerinin olup sıkıntıların atlatılmasında şifâdır.


Resim

TÜRKÇESİ:'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn Kad dâkat hilleti edrikni yâ Rasûlullah. ''

MÂNÂSI : Ey RABBim, çârem kalmadı, sen Seyyidimiz, Efendimiz MuhaMMed (salallâhu aleyhi ve sellem)'e salât, selâm ediver, onu mübârek kıl!. Ey ALLAH Rasûlu (salallâhu aleyhi ve sellem) sen hâlimi gör, yetiş!

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

21. Salâvât-ı Şerifemiz, Ebu Bekir RadıyALLÂHu anh’ın torunlarından olan MuhaMMed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekrî Hazretlerine âittir.
Birçok ülkede hatmesi yapılmaktadır. Özellikle Afrika ve Arabistan’da. Târikatlar kanalıyla yapılmakta genellikle.
Burada buyurulmakta ki, bu hadis-i şerifte;
Allâhumme sell ve sellim”, bizim SELL ve SALL imizi Teslimiyyet ve İstikâmet ulaşım yollarımızı, selâmete çıkış yollarımızı bereketli kıl!.

Nasıl?

Alâ”, ona bağ ile ki, ona bağlanmakla, onunla olmakla ki, onun üzerine ki,
Seyyidinâ ve mevlânâ sallallâhu aleyhi ve sellem” Rasûlullah olan MuhaMMed aleyhi's-selatu ve's-selâma bizim dışta sell’limizi teslîmiyyetimizi, içte sallimizi salâvât ve salâtımızı, Rahmân’a gelişimizi celle celâluhu, RABBu'l-âlemine ırci’îmizi, ALLAH’a firarımızı “ve firru ilALLAH”ımızı sağlamak için bağlarımızı MuhaMMed aleyhi's-selâtu ve's-selâmın üzerine götürmek istiyoruz dönmek istiyoruz. O şartlarda yaşamak istiyoruz!.

el Fâtihi lima uğlika” O MuhaMMed aleyhi's-selatu ve's-selâm ki, tüm kilitlerin “uğlika” kilitler demektir, ağlak kilitlenmiş, kapalı, anlaşılamaz, ya da herkesin kendine mahsus şifreleri var, işte bunların fetehası, Fâtihası El-Fettah esmâsının yansımasıdır!

El Fettâhu :
Resim

Küllî şeyin temelinde olduğu için MuhaMMed aleyhi's-selatu ve’s-selâm, “UMM” olduğu için, umûmen olduğu için, Nebîyyi’l-UMMî olduğu için,
Bilelik Nûrunun bağını bağlayan tek olduğu için, eşsiz olduğu için,
ebedî Hayy olduğu için, evveli ebedî Hayy olduğu için, Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve SELLem olduğu için!
Fâtih Sallallâhu aleyhi ve SELLem bütün uğlakların ve ağlakların, Kudretullah lütfunun gâlibiyyetinde..
Biliyorsunuz Japonya'daki depremde insanlar, dünyânın en teknik insanları, herkesi hayretler içinde bırakan insanlar, gökdelenlerin tepesinden Kudretullahı seyretti, Azâmetullaha dönüşen Kudretullahı seyretti.
Çünkü orada gâlibiyyet var. O bir lütuf ancak, yakan yıkan bir lütuf hâline dönüştü. Gâlibiyyete girdi çünkü.
Güneş ışınları hârikadır. Güneşe çıkar kurtlar kuşlar insanlar ısınırlar. Yazın ise kaçacak delik ararlar.
Halbuki güneşin yüzünde 8.000 C0 santigrat derecede tahmin ediliyor, hesap ediliyor ısı. İçeridekiyse milyonlarla.
Demek ki gâlibiyyete geçtiği zaman, ilahî ganîliğe geçtiği zaman ALLAH ganiliğine geçtiği zaman, ALLAH gâlibiyyetine geçtiği zaman, yaratan gâlibiyyetine geçtiği zaman tamâmen çekilemez oluyor.

El Ganiyyu :
Resim

Fâtiha lima uğlika” bütün ağlaklarımızın kilitli kapılarımızın miftahı anahtarı, açıcısı, bir bizim değil Rahmeten li’l-âlemîn âlemlerin tümünün rahmet anahtarı.
Kim ki, El-Alîm esmâsı ile zuhûra gelmişse, bilinir hâle dönüşmüşse, bilinmez haldeyse miftahı çıkış kapısı, feteha kapısı, fetih kapısı Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve SELLem, hem kilidi hem anahtarı O’dur.”

El Alîm:
Resim

Ve'l-hatimi limâ sabeka” bunu basitçe, sabaka müsâbık olanlar, öne geçenlerin hâtimidir, sonuncusudur gibi, peygamberlerin sonuncusudur gibi bitirmek bir önceki kilitlerin anahtarı ile nasıl anlaşılır?
Burada iki şey var Barbaros. “Uğlika” ve “sabeka” Kudretullah Bileliğinin “sen” liği “sîn” liği sabeka.

Müsâbık olan müsâbakayı kazanmış olan nedir?

O işin tümünü bitirmiş demektir. Halbuki “uğlika”da daha kapı yeni açılmıştır yâni, içeride ne olacağı, hayâtın nasıl gelip geçeceği belli değildir.
Bunun hatemidir. Hatem yüzük demektir.

Neden yüzük demektir hatem?
Yüzükle ne alâkası var hatemin?


Çünkü hatem bir dâiredir. Hatem aslında mühürdür. Öyle bir mühürdür ki, üzerinde yazısı olur.
Eğer bunu parmak izi gibi mühür yerine kullanıyorsa kişi kendine mahsus olur.
Onun bir eşi benzeri olamaz. O kişiye âitliği ortaya çıkar.
Hatmin başka bir özelliği vardır. MuhaMMedî Melâmette başka bir özelliği vardır. O da, yola çıkan, dosdoğru gideceğini bilir inanır ve yürür.
Ne çâre ki, Hatem Âleminde yaşadığı için, sonuç bulunur âleminde yaşandığı için, her yürüdüğü mekân bir küreseldir.
Dosdoğru yürür dünyânın en hassas âletleriyle, ama tekrar aynı yere gelir.
Çünkü bir DevrÂN Âlemidir. Bir Hatem Âlemidir. Bir Döngü Âlemidir. Bir Dönüş Âlemidir.
Hatem işin tamamlanmasıdır. Hatem öyle bir haldir ki, habli’l- verid çemberi gibi en içte en küçük çember olarak düşünürsek ve bunu Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve SELLemin Rahmeten li’l-âlemîn çemberinde, her yere bir zerresini oturtursak, tüm zerrelerin merkeze aynı yarıçapla, Resûl yarıçapıyla bağlı olduğunu gördüğümüz bir dâire ortaya çıkar.
Hateme’n- nebî Rahmeten li’l-âlemîn Rasûlullah Dâiresidir bu.
“R” çaplı ve “r” yarıçaplıdır. İkiye bölen haliyle merkezden geçen haliyle bir “r” Resûl yarıçaplıdır.
Tesâdüfen “r” de çok güzel tutmuştur Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi.
Hateme’n- Nebî, hatemi üzerinde “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Rasûlullah” yazan bu dâire öyle muhteşemdir ki, üzerindeki her nokta aynı noktadır.
Bir dâirenin üzerindeki noktanın birisi baş, birisi son diyemezsiniz. Her nokta baş, her nokta sondur.
BİZ BİR-İZ” birliği ile “BİR” liği ve “BİZ” Liğini nerede görürüz?
Dâirenin üzerinde BİZ Zerreleri tümü aynı özellikte MuhaMMedî SEVİYEdedir. “BİR-İZ” nereden gelir?
BİR-İZ” odur ki, merkeze yakınlığımız MuhaMMedî bir yakınlıktır. Onu biz bilemeyiz işte ona “BİR” diyoruz.
Onu, Rasûl ile ALLAH arasındaki arakesite girmek hadsizliğini düşünmeyiz. Halsizliğini düşünmeyiz. Bir anlamda edebsizliğini düşünmeyiz.
Onu demek istiyorum. Bu bu kadar önemlidir.
Muhitteki binlerceden BİRisi ve YANmakta olan AMPULün, KEBAN İLEliği, BİLEliği, BİZliği, BİRliği ARAkesitimiz CÜZ’i AKLımızın KÜLLÎ AKL Naklindeki OLuşu Yaşanınca Anlaşılır..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen nur-ye »

Neden musabık, “lima sabeka”, neden musabık bunlar? Kiminle musabaka yaptılar?
Hayat ile. Kaderleriyle. İnançlarıyla, amelleriyle, ahlâk ve halleriyle, MuhaMMedî SEViyeye ermeyişleriyle. Ne oldu netice?
Netice şu oldu ki, bu çemberin dışında kalmayı tercih edenler, kalamayacakları halde, diriyken ölüler anlamında söylüyorum, kopmuş parmak gibi MuhaMMedî vücûddan ayrılanları mevcudiyetten ayrılanlar için söylüyorum ki bu Hizbüşşeytanlıktır!.
Bu çemberin üzerinde oluş da hizb’i, hezebe bilelik sahibliğinin hakîkatına erdikleri için HİZBULLAH’tırlar.
Öbürleri iki şeyliliği-şeytanlığı hizb kabul ettikleri için onu bilelik zannettiler. Bunu neden söylüyorum?
Bugün İnşâe ALLAH denkleşirse gizli şirk nedir?
Nasıl olur da ben sen bu kadar akıllıyken, herkes bu kadar çok aşırı dindârken, ya da belli bir seviyedeyken nasıl oluyor da bir hataya düşülüyor, Temelde?
Teferruatta demiyorum. Temel esas.
Temelde nasıl oluyor?
Bir açı gibi. Bir kere ayrılıyor bir noktadan bir daha gittikçe açılıyor.
Ne kadar gidiyor?
Ebedîyyen diyor ALLAHu ZU’L-CELÂL.
Buna sebeb neyi koşuyor?
Çünkü, merkezin kadir ve kıymetini bilmediniz.
Mâ kaderûllâhe hakka kadrih” âyet var.

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---''Mâ kaderûllâhe hakka kadrih(kadrihî), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun): Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.” (Hacc 22/74)

ALLAH’ı takdir edemediniz kadir kıymetini bilemediniz, diyor ALLAHu ZU’L-CELÂL kendisi Kur’ân-ı Kerimde.
İşte “ve hatimil lima sabeka” da böyle bir özellik ve güzellik görüyorum.

ven nasıril hakka bil Hakk” Hakk ile Hakk, Hakk’ka, Hakk’tan Hakk’ka, Hakk ile Hakk’ta. Her türlü Hakk’ta.
''ALLAH nurus semavati vel ard.'' Küllî şey ALLAH’ın nurudur. El-Hakk tecellîsidir ki;

ZÂT..> Sıfat..> Esma..> Eşya..
Zâtullah Nurundan Eşya Nurunun zuhuru kademelerini-aşamalarını iyi anlamalıyız..

En dış ZÂHİR Şehadet Âlemindeki EŞYâ-ŞEYler Bazarındakileri kendi başlarına buyruk nesneler sanmamalıyız:
ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)

Hepimizin Nuru, O’nun Nuruyuz..

Burada Hakk’ta Hakk’tan her halinde Hakk’tır. Gül olsun gübre olsun Hakk’tır. Hakk’tan Hakk’ka, maddeden mânâya Dâru’l- Derd dünyasından Darü’s- Selâma geçişte, aklın anlamakta zorluk çektiği zâhirden bâtına geçişte, Hakkta Hakktan Hakkka Hakkla gidiş, her halde Hakk’la gidiş, Hakk’la oluş, bunun nasîri;

Bismillâhirrahmânirrahîm.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---''İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allahın nusreti ve fetih gelince,” (Nasr 110/1)

İzâ câe nasrullâhi” ALLAH’ın yardımı geldiğinde, “ve’l- feth” işte fetihler başlar. Kimdir bu Nâsir, Nusret eden, zafer veren, yardımcı, Muîn olan?
Bu sırat, sarra, sarranın nur kaynağı kimdir?
Yâni Rububiyyet sahibliğinin, saHABBeliğinin, RaBB’a sahib çıkış ve RaBB tarafından sahib çıkılış sahibliktir biliyorsunuz. Rububiyyet ve Resûliyyet sahibliği.
ALLAH ve Resûlüne sahib çıkınız, teslim olunuz, iman ediniz, taâbi onlunuz ve itaat ediniz” âyetler var değil mi Barbaros?.
Resûle yardım etmezseniz: “nasarahullâh

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun): Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/40)

ALLAH’a yardım edin! Eğer ALLAH’a yardım ederseniz ALLAH’ta size yardım eder:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum: Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (MuhaMMed 47/7)

Bu nedir “nasr” lar, buradaki nasr’lar?
Sırra, sırat köprüsü diyorsun, sırat köprüsü ne yâni?
Gümrük kapısı! İyi de neye köprü bu yâni? Nasıl anlatılacak peki?
Sırat-ı mustakîm diyorsun. Sırat’ı yol diye söylüyorsun. “Tarik” ı yol diye söylüyorsun.
Daha 50 tane yol var Arapçada. Hepsine yol diyorsun. Deniyor. Neden?
Neden sırat-ı mustakîm’in dosdoğru emrolunduğun gibi ALLAH’a gidiş yolu olduğunu, sall olduğunu göremiyor muyuz?
Kur’ân-ı Kerim’de yüzlerce âyet içinde bakınız:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allahın nusreti ve fetih gelince,” (Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen): Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben): Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/3)

Burada etken olan 3 esmaya dikkat etmeliyiz inşae ALLAH:
En Nasîru :
Resim
El Fettâhu :
Resim
Et Tevvâbü :
Resim

ven nasıri” “iza cae nasrullahi vel fethu eraeytennase yedhulune fi dinillâhi efvace
Ne zaman ki En-Nasîr olan ALLAH celle celâluhu’nun nusretini. Ulaşım yollarının tümünün sırrını açan, esrarını açan, “sarra” eden açıkçası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in eSRaRına SüRÛRuna ulaştıran, sara da muhteşem fiillerden birisidir.
HaRRa gibi. GaRRa gibi.
Bilmiyorum ne olur ne kalır. ALLAH hayrlar versin bir Kur’ân lugatı, lugattan kastım, sistematik olarak Kur’ân-ı Kerim'in temel köklerini anlayıversek bize çok büyük kolaylıklar getirecek.
Yâni Nuriye yazıyor meselâ Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem, SALLallâhu’deki “SALL”lı ve SELLem’deki “SELL”li, onları basitçe iki renk yapmak bile Teslimiyyet ve İstikamet.
müslüman olduk deyin mü’min olduk demeyin, iman gırtlaklarınızdan geçmedi” âyeti ne olacak?

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucurât 49/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen nur-ye »

Bitiyor mu müslüman olmakla?
Hatta mü’min olmak bile yetmiyor!. Sebe Sûresinde bir âyet var:

Şeytan davasında haklı çıktı. Mü’min olanlardan (müslim değil) mü’min olanlardan çok azı hariç hepinizi halletti” diye âyet var.
Şeytan-İblis davasında haklı çıktı!?!.. iyi bakmak-görmek-ANlamak lâzım:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne) : Andolsun ki, İblis-Şeytan onların aleyhindeki zannını tahakkuk ettirmiş oldu. Ona tâbi oldular. Ancak mü'minlerden bir zümre müstesna.'' (Sebe 34/20)

Mü’minlerden birazı kurtulabildi!
Neden?
İkilik böyle bir vurucudur. Böyle zor çıkan bir haldir.
Çünkü akıl ikilik üzere yaratılmıştır. Bundan vazgeçişi hiç kolay değildir.
Kulluk kolay değildir. Herşey kolaydır. Uçarsınız, kaçarsınız, ibadet edersiniz, cennetlere girer çıkarsınız.
İblis de girmiş çıkmıştır, şeytan da girmiş çıkmıştır.
Hatta ALLAHu ZU’L-CELÂL ile defalarca konuşmuştur.
Rest çekmiştir. Resti görülmüştür. İzin istemiştir. Verilmiştir. Şu bu.
Mesele bunlar değil, sonuçta: “ebâ vestekbere” direndi ve kibir etti.

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne): Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

Ne oldu? Mahvoldu. Kim?
İblis, şeytan. Hangi iblis, şeytan?
O, ben, sen, şu anda yaşamaktayız bu halleri.
Kurtulmak çok basittir. Bir kucak sakal, petrol yeşili bir elbise, etrafında üç beş tane affedersin soytarı, “Mubârek Muhteşem Efendi! şu Efendi, bu Efendi!”
Sen de dalgasına düşüverdin mi, fır fır döner.
Oysa öyle değildir. Oysa hiç öyle değildir!.
Toprağa düşen her tohum kendi yüreğindeki RABB’bısını açığa çıkarır.
Der ki: “Ben diken oğlu dikenim kardeşim!. Ben patlıcanım!. Ben biberim!. Ben şekerpancarıyım!. Ben limonum!. Ben şuyum, ben buyum!.”
Ve Özündekini, her şeyini açığa çıkarır.
Bu insana tıpkı tohum gibi sadece vetek hizmet edilir!.
İşte bunu çözemediğimiz için sistematik kuramıyoruz.

ve’n- Nasıri’l- hakka bi’l- hakk
Hakk’kı Hakk’la zafere çıkaran. Hakk’ka Hakk’tan Hakk’ta Hakk’la. Hakk’kı kıyama kaldıran yâni demin söylediğim en iç çemberin üzerindeki, çile çemberinin üzerindeki gÖZleri ÖZlerine çeviren, “RABB’bımı RABB’bımla gördüm”. Kendini bilen. kendi kim?
Lâ ilâhe”, yâni ikilik üzere yaratılan bir Şeytanlık Âlemindeki kişi.
Bilenden kasıd ne? Gözünü açan. RABB’bını bilirden kasıd ne?
Merkezdeki bütün sistemi döndüren ama kendi dönmeyen “O” kıyama kalkıverir de: “Meğer Mevlâm üryÂN imiş!” der.

İşte KulihvÂNi Kıtmir, “Meğer Mevlâm üryÂN imiş!” dediği zaman, sanki İnsanlar giydirmek için sabahtan akşama kadar elli türlü takla atıyorlar.
Ve yaptıkları ibadetin yüreğindeki esas maksadı bir türlü anlayamıyorlar.
Ben bir şey demiyorum. Hasan Dağındaki Deli Anşa Bacıya ne diyeyim ben.
Sigara içer misin?” dedik. “İçmem dedi, ben ALLAH yolundayım!” dedi.
O kadar saf ve doğru söylüyor ki. Onun için bu kadar.
Hiçbir alâkası yok. Yok.
Ee biliyor mu o?
Deli Anşa Bacımız Bir Kur’ân Âyetini de okuyamaz, bir harfini okuyamaz.
Okuyamaz ancak başka bir şey, onda “Sümeyye” lik var.
Yâni O Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin gözüyle bakıyor merkeze.
Ben de onu söylüyorum. Resûl Çemberinde olmayan, Rasûlullah gözüyle RABB’bısını nasıl üryÂN görecek?
Göremeyecek!. “ÜryÂN” diyorum.
ALLAH Ez-Zâhir’dir. Kimse Ez-Zâhir’in üzerine bir gömlek giydiremez.
Giydirirse kendi “iblis” elbisesini kendisine giydirmiş olur.
Ee ne yapalım?

Hiçbir mezarlık görmedim ki elbise götürsünler, herkes soyuyor çıkarıyor demek istiyorum.
Bu İblis Elbisesi de olsa, Cennet Kefeni de olsa, fark etmiyor!. Bu elbise burada kalıyor. Akılların kendi elbisesi!.
ven nasıril hakka bil hakk vel hadi ila sıratıkel mustakîm

El Hâdî :
Resim
O öyle bir Hâdî ki Ya RABBülâlemin, senin Rasûlullah’ın SALLallâhu aleyhi ve SELLem öyle bir Hâdî ki, dâimiyyet hüviyetini El Hâdî ALLAH celle celâluhudan, BİZe aktarıcı ki, tıpkı bir piriz gibi hangi fişi sokarsan o âlet artık Keban’ın oluyor!.
İşte hidâyet budur ve UMMdur Fıtrîdir, kimsenin elinde değil ve doğrudan ALLAH celle celâluhu nun her NEFsin ÖZÜndeki Açık kapısıdır:

قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى
Resim---Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ: O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi.” (Tâhâ 20/50)

Hidâyet, bir davar gibi boynunu eğip, takıp, çekip mezbahaya götürmek değildir.
Hidâyet, bir insana “şunu şunu şunu yaparsan şuraya geldin!” değildir.
Şunu şunu şunu yapan” la değil “YARATANlasın” ı ANlayıştır!.
UYUyan ya da bozuk Özlü buzdolabına, çamaşır makinesine, fırına MuhaMMedî Hasbî Hizmet etme görevimiz var!..
YANdıran fırına, DONduran dolaba anlatamadık bu işi yapanın Keban ceryanı olduğunu!.
Hayır ben yapıyorum!” diyor. Bu şeytanlıktan kurtaramadık.

ilâhe illâ ALLAH!”
Gelmedi “Nasrullah” ki “lâ ilâhe” yi geçelim.
Gelmedi “Fethullah” ki “illâ ALLAH!” diyelim.
Ağlak-KİLİT nerede?
İkisinin arasında. İkisinin arasında kim var?
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem var!. SıRR-ı Mâsivâ Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem NURudur!.

Ma’e ALLAHta Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem.
Mâsivânın-AYRılığın karşıtı Ma’e-İLElik ALLAHtır.
ALLAH bizimle” buyuruyor. Nerede?
Merkeze dönersek!. Neden diyorum ki: “Barbaros Kâbe’ye gidersin, binlerce kilometre, varırsın sırtını dayarsın, “Allâhuekber!” dersin bir Kur'ân-ı Kerim hatmiyle namaz kılarsın!
Oradan bir derviş seni İZler gelir der ki: “Ula oğlum sırtını dönme, burnunu daya burnunuuu!'' “Elif, Lâm, Mîm” de MuhaMMedî SALLını SALLa!” Niye?
Sırtın Kâbe’de dayalıyken Sırat-ı mustakîmde değilsinde onun için hatmin geçersiz!.

İnsanlar ne kadar acıdır ki, ne kadar acıdır ki, çok şeylerini vererek, zamanlarını, imkanlarını, umutlarını, geleceklerini yâni dünya ve ahretlerini dahi vererek sokak sokak put aramaktadırlar!.
Ve bu putların adını çeşit çeşit koymaktadırlar!.
Bunlar birçoğu kasıdlı da değildir.
Biçârelikten MuhaMMedî İlimsiz, Edebsiz İrfÂN ve ErkÂNsız kalışlarından yaparlar. Ve derler ki: “Kim beni RABB’ıma götürecek?”
İşte İsalam Âlemindeki korkunç hatalardan birisi.
Çağlar boyunca sömürülen insanları sürükletilen korkunç bir hata!.
Ömrü boyunca İslam’a hizmet etmiş nice büyük insanlar ve öyle geçinenleri gördüm ki, dosdoğrudur.
Ne çâre ki, eski sistem, kör zihniyet içinde yetiştiği için: “Bana bak” demiştir.
Sonuç olarak: “Bana bak! Şunu bırak, şunu bırak, onu bırak! Evet sana baktım onları da bıraktım ne oldu?.. Hiiiçç!..
Neden kul ihvÂNi Kıtmir durmadan diyor ki: “OKU!” yamazsın Kur’ân-ı Kerimi, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin mübârek gözlerini gözlük gibi değil, göz gibi takmayınca!.”

Ahmed canım!
Takmayınca değil, bakmayınca okuyamazsın, Kur'ân-ı Kerim seni okumaz!. Bu anlatılası bir iş değil!.
Her çağın kaderi her kişinin kaderi vardır.
Onun için zâten ALLAH, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin ALLAHını, ALLAH kabul edenler.
Ve Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi fiilen yaşayanlar çok iyi bileceklerdir ki, ve çok iyi bilirler ki zâten kendileri MuhaMMedî mahviyyette mahvolmuşlardır.
Olmamışlar ise, olmuşlardır, olacaklardır. Bu tercih onların tercihidir.
Hiçbir zaman göremezsiniz Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi tek bir kelime ile bile “ebâ vestekbere” de hâşâ hâşâ!
Rasûlullah olduğu halde: “Bana bak!” dediğini de göremezsiniz de Kur'ân-ı Kerimde OKUrsunuz!.
Çünkü küfürdür de onun için buyurmamıştır kibri!.

Aziz kardeşlerim, canlarım bakın şimdi!.
Sırat-ı mustakîm öyle bir kelimedir ki, sırat “sara” lar demektir. Resûl Rububiyyet Sahiblikleridir ki;

ALLAH’a ve Resûlüne teslim olunuz!” Başüstüne, “Lebbeyk!”
ALLAH ve Resûlüne iman ediniz!” “Amennâ!” ettik.
ALLAH ve Resûlüne tâbii olunuz!”. “Çok şükür olduk!”
ALLAH ve Resûlüne itâat edin!” “Ettik hamdolsun Ya RABBenâ!”t

Teslimiyyet! “el mustakîm” kıyama kaldırmak istiyorum bu sözü. Kaim etmek istiyorum. Dâim etmek istiyorum!
Ben de artık seyyar gezmelerden bıktım usandım. Bıktım BUZluktan. Orada burada benlikten, şundan bundan.
Artık “İstikamet Akdeniz!” diyorum. Yâni ben artık, “ben” likten vazgeçtim!
Bir MuhaMMedî Kıyamda yaşayış kudreti içerisinde mahvolmak istiyorum. Ebedîyyette, Mâsivâlığımın bitmesini istiyorum. Mae ALLAH olmak istiyorum.
Mâsivâ ve Mae ALLAH Barbaros not et!
SEVİYElenmemiş “ŞEY” lik ile ALLAH’laşmış desem aynen Münir Hocam gibi derim!.
ALLAH’ın Nurunun ne olduğunu anlamış, “ALLAHu nurus semavati vel ard” da ne diyorsa onu anlamış, o hali yaşamış kişi mâsivâlıktan MaeALLAH’a geçer.
Fenâfillâh olmuş, ALLAH ile zât.

Ne diyor o “Baht-ı harabe” mi nedir sitemize üye olan adam?
Harab olasıca, ne diyor o adam?
Çünkü köpeksiz köy buldu değneksiz değil ıslık çalarak geziyor. İşleri çok.
Herkes canının istediği türde ve şekilde RABB yaratıyor. Din kuruyor. Şeriat koyuyor. Uyguluyor. Alkış alıyor.
Ve bir kenarda “Tubâ guraba!” lar bir garabet içinde hayret ve dehşet içinde;
ALLAH celle celâluhu, Kur’ân- Kerim, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem, Ehl-i Beyt ve ALLAH Dostlarının adamları dehşet ve hayret içinde seyrediyor!. Neden?
Çünkü Sırat-el Mustakîm üzere değiller diye bu herifler!.
Kıyama kalkışı istemiyorlar, Kâbe’ye götürsen dahi sırtını dönüyorlar.
Bütün insanlar Kâbe’nin etrafında saf saf daireler çizer biliyorsunuz.
Burada imam: “Safları dosdoğru yapın, sık tutun, ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun!” der. Buradaki emir budur.
Mekke’deki müezzin ne der: “Stuuvvv! Seviyeleyin!”
Neden demiyor “dosdoğru olun!”
Dosdoğru olsak Kâbe’nin etrafında daire olamayız.
“Seviyeleyin!” diyor. Neyi?
Daireyi. MuhaMMedî SEVİYEye gir!
Kaldırıver Kâbe’yi habli’l- verid’ni görürsün!. İlk daireyi!.
Tüm mesele “ve’l- Hâdî ila sırate’l- mustakîm
O, öyle bir istikamet vericidir ki, bunun hedâ’sı O’nundur.
Sen ona ister hediye de, ister dâimilik hüviyyeti de, istersen Hâdî’lik de, “RaBBî-Resulî Rehberlik Hidâyeti” de ne dersen de hiç farketmez!. Sana hidâyet delili O’dur.
SALLallâhu aleyhiSALL’lımız İnşâe ALLAH O’nun üzerinedir.”
Ve alâ alihi” ve O’nun yolunu yol edinenlerin üzerinedir.
ve sahbihi” ve kendisine sahib çıkan ve sahib çıktıklarının yolunadır. Kim onlar neredeler?
Şahdamarlarından YAKÎN-AKRABA’ya ilk Çile Çenberi NUR-u MiM Habli’l- Veridleri Üzerindedirler.
Ben şimdi çay içiyorum. Çaya ben sahib çıkarsam.
Çay ateş gibiymiş dökerim ağzımdan dökülür yere bana sahib çıkmadı, çok sıcak geldi.
Ama içersem “çay nerede?” diye sor, nedir cevâp?
“Bende!” mi diyeyim. “Ben çaydayım!” mı diyeyim?
BİZ BİR-İZ!” derim. O bende, ben onda ne demek?
BİZ BİR-İZ” denilir MuhaMMedî MeLÂMette!..

Onun için zâten “ ilâhe illâ ALLAH” inkar ve ikrar İKİLİKtedir.
Seviyelediğimiz zaman bu mâsivâyı MaeALLAH olur.
ALLAH’tan başka kimse kalmaz.
ve sahbihiRasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemde ikiliklerini kaldıranlardır.
ve sahbihi, hakka kadrihi” sahabelerine ki, “Hakka” O’nun kadri kadar.
O’nun kadri nedir? Takdiri nedir?
Rasûlullah’lıktır. Değil midir?
Rahmeten li’l-âlemîn’liktir. Âlemin’liktir. Değil midir?
Kim anlatacak ki O’nun kadrini?
O, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemdir. Onun Kadrinin hakkını kim verecek ki?
ve sahbihi, hakka kadrihi miktarihi’l- azîm
el-Azîm olan miktarı, takdir edileni. Kadrini bilemeyiz.
Takdir, miktar olarak ancak bize anlatılan kadar. Takdirini biz bilemeyiz kadirini.
Resûl ve RABB diyorum.. Kur’ân-ı Kerimin Zâhiri Rahmeten li’l-âlemîn, Bâtını RABBü’l- âlemin.

Bu laflar böylece söyleniverir lakırdı gibi geçer gider sanırsın. Geçip gitmez. Geçip gitmez.
Yüz yıl uğraşırsan, bu noktaya gelmek için uğraşırsın.
Miktar olan Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemdir. Kadri olan ALLAH’tır.
Takdir edileni görürüz biz bu yüzünü görürüz miktarını görürüz.
Takdir edeni göremeyiz. El-Azîm’dir çünkü. Kim El-Azîm, huluku’l- azîm kim?
Halkedilişler içerisinde en azîm olanı, MuhaMMedî zıll olan yâni, mâsivâsı içinde yok eden herşeyi.

El Azîmü :
Resim
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön