NİYAZİ MISRî, DİVÂN-I İLÂHİYYE-1

Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

NİYAZİ MISRî, DİVÂN-I İLÂHİYYE-1

Mesaj gönderen aNKa »

----ResimResimResimResimResimResimResimResimResim----



I ŞİİR


Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktidâ
Zümre-i ehl-i hakîkat aşkı kılmış muktedâ
---Resim---
Cümle mevcûdat u mâlumata aşk akdemdürür
Zira aşkın evveline bulmadılar ibtidâ
---Resim---
Hem dahî cümle fenâ buldukta aşk bâki kalır
Bu sebebden dediler kim aşka yoktur intihâ
---Resim---
Dilerim Senden Hudâyâ eyle tevfikin refik
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüdâ
---Resim---
Mâsivâ-yı aşkının sevdâsını gönlümden al
Aşkını eyle iki âlemde bana âşınâ
---Resim---
Aşk ile tâmuda olmak cennetidir âşıkın
Lîk cennette olursa tâmudur aşksız anâ
---Resim---
Ey Niyazî mürşid istersen bu yolda aşka uy
Enbiyâ vü evliyâya aşk olubdur rehnümâ



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Niyazi Mısrî (ks) Hazretleri kendisi gibi, iyi bir İlim Öğretimi ve mükemmel bir Edeb Eğitimi sonunda olgunlaşan selim aklın, Muhammedî İz’de izleyeceği ve yaşayacağı yol olan İlâhî Aşkı yine kendi üzerinden anlatmaktadır :

Ey gönül gel, Hakk’ın yarattığı eserleriyle uğraşıp durmaktan vaz geç artık!
Resimleri yapan Ulu Ressamı anlama ve yaşama hâli olan İlâhî Aşkı duy ve uy!
Eşyanın hakikatını anlayan Hakikat Ehli Erenlerin hepsi de aşka uyup hükümlerine boyun eğdiler..

---Resim---

Bu âlemde insan aklının algıladığı; var olan Kâinattaki yaratılmış şeylerden ve bilinebilen her bilgiden de en önce gelen ve en mühim olan Aşktır.
Çünkü aşka bir başlangıç bulamadı insanoğlu.
Çünkü bu maddî ve mânevî sistemin var ediliş sebebi “Muhabbet” tir…
Muhabbetin çekirdeği Hubb, habbe olan sevgi tohumundandır.

---Resim---

Her şey ve herkes bir gün gelir yok olur gider, ancak Aşk dâimâ bâki kalır..
Bu nedenle Hakk Dostları : “Aşka bir son da yoktur!” dediler.

---Resim---

Ey Hudâ!
Senden, bana aşk yolunda yardımını yoldaşım etmeni dilerim!
Gönlümü Senin aşkından bir nefeslik sürede bile ayrı bırakma!

---Resim---

Senden başka her şeyin aşkının sevdâsını al gönlümden!
Senin aşkını dünyada ve âhirette bana el olmayan Yâr’im et!

---Resim---

Âşık olan kişinin aşk ile birlikte olacağı cehennem, cennetidir.
Lâkin aşk yoksa âşık, cennette olsa da cehennemdir onun için…

---Resim---

Ey Niyazî!
Bu imtihan ve hayat yolunda bir mürşid istersen eğer, aşka uy!
Çünkü Nebîlere ve Velîlere de yol gösterici-kılavuz, hep aşk ola gelmiştir…



Aşk (A.): Üstün, ileri derecede sevgidir ki, bu ancak tasavvufla uğraşanlar tarafından Allah hakkında kullanılır.
(Mevlâna, Yunus, Muhyiddin-i Arabi, Muhammed Nuru'l-Arabi,
Mısrî, Nesimi ve benzerleri gibi büyük mütefekkirler gibi)
Böylece de Allah'a ait bir isim kabul edilmiştir.
İktidâ : Uymak, tâbi olmak. Birinin hareketini örnek alarak ona benzemeye çalışmak. İttiba etmek.
Mevcûdat : Var olan her şey. Kâinat. Yaratılmış şeyler.
Mâlumat : Bilinen şeyler, bilinenler. Bir iş veya mevzu hakkındaki bilgiler.
Akdem : Daha önce. Daha ileri. Daha mühim.
İbtidâ : Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
İntihâ : Son, nihayet, uç.
Hudâyâ : Yâ Hud’a! Ey Hüdâ!
Tevfik : Uygun düşürme. Uydurma. Muvafık kılma. Cenab-ı Hakk'ın kuluna yardım etmesi.
Cüdâ (F.): Ayrı, uzak.
Mâsivâ (A.): Allah'dan başka olan her şey.
Mâsivâ-yı Aşk: Aşktan başka olan her şey. Mâsivâ aşkı.
Tâmu (T.): Cehennem.
Lîk : Lakin, fakat, ancak.
Rehnümâ (F.): Yol gösterici, kılavuz, delil. rehber.
En son aNKa tarafından 01 Eyl 2008, 22:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

II ŞİİR


Zehî kenz-i hafî k'ândan gelür her var olur peydâ
Gehî zulmet zuhûr eder ğehî envâr olur peydâ
---Resim---
Zehî deryâ-yı vahdet kim kesilmez hergiz emvâcı
Bu kesret âlemi andan doğup nâçâr olur peydâ
---Resim---
Ne sihri-bül-acebdir kim bu yüzden görünür ağyâr
O yüzden gayri yok tenhâ gelür dildâr olur peydâ
---Resim---
O yüzden görüben ağyâr döner şem'-i cemâlinden
Felekler de görüp anı döner edvâr olur peydâ
---Resim---
Taşınır günde yüz bin cân adem iklimine her dem
Gelir yüz bin dahî andan bulur îmar olur peydâ
---Resim---
Dışın içe hayâlatı için dışa zuhûratı
Birinden ol birine tuhfeler her bâr olur peydâ
---Resim---
O devr ile gelüptür enbiyâ mürsel meratibce
Gehî mü'min zuhûr eder gehî küffar olur peydâ
---Resim---
Tecellî eyledikçe ol saray-ı sırr-ı ahfâda
Bu sûret âlemi içre satu bâzâr olur peydâ
---Resim---
Anın zâtına gâyet sun'una hergiz nihâyet yok
Anın'çün her bir isminden gelür bir kâr olur peydâ
---Resim---
Tecellî eyler ol dâim celâl ü geh cemâlinden
Birinin hâsılı cennet birinden nâr olur peydâ
---Resim---
Cemâli zâhir olsa tez celâli yakalar anı
Görürsün bir gül açılsa yanında hâr olur peydâ
---Resim---
Bu sırdandır ki bir kâmil zuhûr etse bu âlemde
Kimi ikrâr eder anı kime inkâr olur peydâ
---Resim---
Velî ârif celâl içre cemâlini görür dâim
Bu hâristanın içinde anâ gülzâr olur peydâ
---Resim---
Ne sırdır ki iki kimse nazâr eyler bu Ekvâne
Biri ancak görür dârı bire Deyyâr olur peydâ
---Resim---
İçi ummân-ı vahdettir yüzü sahra-yı kesrettir
Yüzün gören görür ağyâr içinde yâr olur peydâ
---Resim---
Alan lezzâtı birlikten halâs olur ikilikten
Niyazî kande baksa ol hemân didâr olur peydâ
---Resim---
Görür ol kenz-i mahfîden nice zâhir olur eşyâ
Bilir her nakş-ı sûretten nice esrâr olur peydâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ledünn ülkesinden (Gönül Kaynağından) Bu âlem de her ne ki var gözükmekte ise onun, Gizli Hazinenin Kaynağı’ndan ortaya çıkışı ne güzeldir..
Ledünn ülkesinden (Gönül Kaynağından) doğanlar da öyle..
Bâzen karanlık basar ve bâzen de nur ortaya çıkar..
Ana kaynaktan gelen zıtların ortaya çıkışı ne harikadır hayatta..

---Resim---

Güzel olan şu ki, dalgaları hiçbir zaman durmayan bir Vahdet Denizi içinde oluşumuz ne muhteşem..
İşte gözlerimizin gördüğü bu Kesret (Çokluk) Âlemi, o Teklik Âleminden doğmakta ve mecburen ortaya çıkmakta..

---Resim---

Ne şaşılacak bir sihirdir ki!
Kesret (Çokluk) Âleminde bu sebebten, ağyâr (yabancı) görünür de her şey...
Kesrette vahdeti anlayıp zevk edince,
O sebebden girdiği kalbi hükmü altına alan O Dildâr’dan başkası yok, yapayalnız gelir de ortaya çıkar O, gönülleri fetheden!..

---Resim---

O sebebden Gül yüzünün nûrunu gören ve O’nu tanımayan herkes dönmeye başlar..
Felekler de O’nu görüp dönmeye başlar da devirler ortaya çıkar..
Zerreler döner deli gibi, atomlar gibi..
Kürreler döner veli gibi, galaksiler gibi..
Güneş döner, Ay döner ve Dünya döner de zaman dilimleri ortaya çıkar..
Eşyaların münasebetinden olay,
Olayların münasebetinden zaman,
Zamanların münasebetinden zanlar doğmakta…

Resim... “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.” (Yâsîn 36/40)

---Resim---

Yüz binlerce cân her an, Adem (yokluk) Ülkesine taşınır durur buradan durmadan..
Yüz binlerce cân da her an cisim giyinerek oradan buraya gelerek, Âdem (İnsanoğlu) Ülkesinde boy gösterir durmadan...

---Resim---

Dış Âlemin İç Âleme duyduğu mânâ hülyaları,
Ve İç Âlemden Dış Âleme doğuşlar..
Bu İç-Dış, Enfüs-Afâk, Mânâ-Madde âlemlerinin birbirinden hediyeler alıp-verişleri her defasında yaşanır durur..
Canlar cisim giyinir, canlar cengine katılır, rolü biter..
Canlar cisim soyunur, canlar rengine katılır, gölgesi kaybolur durmadan....

---Resim---

Her şeyin özünden döndüğü bu Devran Âleminde Hakk Teâlâ’nın gönderdiği Peygamberler de bu devr içinde gelmişlerdir..
“Devr” e ister zaman dilimi, ister dönüş deyin fark etmez..
Akılların tercihleri sonucu bâzen Mü'min ortaya çıkar bâzen de Kâfirler…

---Resim---

O Sîret Âlemi olan Gizli Sırların Sarayında İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi takdir edilince,
Şu içinde yaşadığımız Sûret Âleminde alış-veriş bazarı kuruluverir de ortada olmayan niceler mevcûd olmaya başlar..
Vücûd Âlemi, Sîret Âlemi..
Mevcûd Âlemi, Sûret Âlemi..
Vahdet-Kesret seyirleri, ya da körlükleri…

---Resim---

O’nun Kendine mahsus Zâtının varlığında zaman yok, son yok!
O Ulu Ustanın eserlerini var edip-yok etmesine asla son yok..
O sebebtendir ki her bir isminden doğan Tecellîler, bir eşya veya iş olarak ortaya çıkar durur durmadan...

---Resim---

Bu Tecellîler hiç durmadan doğar-batar,
Bâzen Celâlinden bâzen de Cemâlinden..
İnsanoğlunun aklı ve verilen iradesiyle tercihi sonucu bu Tecellîler ya cennet doğurur, ya da cehennem çıkartır ortaya..
Allahu zü’l-Celâl ü ve’l-İkram’ın, Celâlinden ikram edişi..
Gübreden gül görünüşü..
Altın tozundaki tohumun can bahtsızlığı..
Celâldeki sırt sırta lânet ve lütuf cem’i..
Cemâldeki Muhammediyyet lütfu cem’i..

---Resim---

Cemâl kaçışı ve Celâl kovalamacası, can ve ecelin iyi bilinen bilmecesi..
Onun içindir ki nerde bir gül açsa koynunda dikeni mutlaka vardır bu zıtlarla imtihan âleminde..
Musa (a.s.)'ı gördünse eğer,Firavun da oralardadır bil!..

---Resim---

Bu sırdandır ki, bu âlemde bir İnsan-ı Kâmil meydana çıksa,
Kimi akıl sahipleri derhal onun ilmini-edebini kabul eder,
Kimi akıl sahipleri için de kabul etmemek olur peydâ..
Kimileri “Lâ ilâhe : Hiç bir ilâh yoktur!” der de direnir tırnak diker..
Kimileri de “İllâ Allah : Allah’tan başka El İlâh yoktur!” der iş biter..

El İlâh Esmâü’l-Hüsnâ listesinde Kur’ân-ı Kerim’de yer alan Allah (c.c.) ismidir.
(İbni Hacer el-Askalanî ; Fethü'ül Bâri, XI-222,224)

El İlâh, herkesce bilinmesi gereken Zât’a mahsuz Özel İsim,
İlah ise belirsiz ve çoktur..
Elbette arabçadaki harf-i târifin özel olduğunu anlamak gerekmektedir.

---Resim---

Allah Dostu olan ârif kişi o kimsedir ki; celâl içindeki cemâli her an görür durur.
Onun için bu diken tarlası sanılan Kesret Âlemi, Âriflere göre gül bahçesi gibi Vahdet Âlemi olarak ortadadır.

---Resim---

Bu nasıl bir sırdır ki, iki kişi bu görünen oluşlara ve eserlere bakarlar da;
Birisi sadece evi görür ve cisimde can verir,
Diğerine ise, ev Sahibi ortaya çıkıp buyur eder, cisim canda dirilir!..

---Resim---

Madde ile mânânın ara kesitinde; içi Vahdet Denizi, dışı Kesret Sahrası..
Sadece yüzün gören ağyâr görür..
Yüzünden özüne bakan için ise Yâr ortaya çıkar..
Kemâlât Güneşi doğar da Cehâlet karanlıkları yok olur..
Bunlar güneşin işi..
Kişi aynı kişi..

---Resim---

Tevhidî BİRlikten, Muhammedî BİZlikten tad alanlar, İkilik derdinden kurtulup selâmete ererler..
Ondandır ki HAKK Ereni Niyazî Mısrî Hazretleri her neye baksa o hemence Yâr'in gülyüzü oluverir..
Allah'ın mü'minlere vaad et­tiği mânevi görünüşü seyre serilir..
Kesrette, Vahdet zevki başlar…

---Resim---

Niyazî Mısrî Hazretleri, o gizli hazineden gelen nice “Şey” lerin ortaya çıkıp eşyâ olduğunu görür Devranda..
Ve bilir ki, her sûrete nakış vuran bir Nakkaşın sonsuz sırları ortaya çıkmakta Seyranda…
Zât, Sıfat, Esmâ, Eşyâ… Cevlanda..
Sözün, sohbetin, zevkin sadece hazzı kalır Hayranda..



Zehî (F.): Ne güzel! Ne iyi!
Kenz-i hafî : Gizli. Açıkta olmayan. Saklı olan hazine.
K'ân : f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Peydâ : f. Mevcud, var olan, açık, âşikâr, meydanda olan.
Emvâc : (Mevc. C..) Dalgalar.
Nâçâr : f. Çaresiz, elinden iş gelmeyen. Mecbur kalmış olan.
K'andan: (Ki andan kısaltma) Ki ondan.
Hergiz (F.): Aslâ, hiç bir zaman, hiç bir şekilde.
Ne sihri-bül-acebdir kim : Ne şaşılacak bir sihirdir ki!
Sihir: Büyü.
Şem'-i cemâlinden : Gül yüzünün nûrundan.
Edvâr : (Devr. C.) Devirler, zamanlar.
Îmar : Yapmak. Tâmir etmek. Şenlendirmek. Mâmur kılmak. Harabilik ve ıssızlıktan kurtarmak.
Hayâlat : (Hayal. C.) Hayaller, hülyalar.
Tuhfe (A.): Hediye, armağan.
Meratib : Mertebeler. Basamaklar. Kademeler. Dereceler.
Saray-ı sırr-ı ahfâda : Çok gizli, pek gizli sıralrın sergilendiği saray.
Satu bâzâr : Alınıp-satılan bazar.
Sun' : Yapmak. * Eser, yapılan iş. * Te'sir. * Güzel iş yapmak.
Kâr : f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.
Bâr (F.) : Defa, kez.
Her bâr: Her defa, her kez
Hâr (F.): Diken.
Ekvân (A.): Kevn'in çoğulu, görünen yapılar.
Dâr (A.): Konak, ev, bina.
Deyyâr (A.): Deyr sâhibi, ev sâhibi, kâinat sâhibi.
Didâr (F.): Güzel ve sevgili yüz. Allah'ın mü'minlere vaad et­tiği mânevi görünüşü.
Kenz (A.): Hazine.
Kenz-i Mahfî: Gizli hazine.
Esrâr : (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler. * Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde.

En son aNKa tarafından 31 May 2008, 11:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

III ŞİİR


İnneli’r-rahmân-i tarfen kadr-i enfâsi’l- verâ
Küllü mer’in sâlikü-n nechâ kadîmen bi’l- hevâ
Men lehû aklü’n- nech yektedî bi’l- Mustafâ
Kad enâre’l- aşk-ı li’l- uşşâk-ı münhaci’l-Hüdâ

Sâlik-i râh-ı hakîkat aşka eyler iktidâ

---Resim---

Cümle eşyâya birer hâlet konulmuştur tamam
Birbirinden bâzı nakıs bâzın istidadı tam
Meşreb-i âlâ olan neş'e nedir hâsıl kelâm
Aşktır ol neş'e-i kâmil kim andandır müdam

Meyde teşvir-i hararet neyde te'sir-i sadâ

---Resim---

Gülşen-i vahdet çü kalb-i emr-i râm-ı aşktır
Lezzet-i vuslât hemân ancak müdam-ı aşktır
Terk-i kavneyn eyleyen mest-i müdam-ı aşktır
Vâdi-i vahdet hakîkatte makam-ı aşktır

Kim müşahhas olmaz ol vadide sultândan gedâ

---Resim---

Ârifin aşk-ı ilâhîden yeğ olmaz hemdemi
Nuş edip sahba-yı zâtı cân olur her bir demi
Mazhar anâ ayni zâhir görünür gider gamı
Eylemez hâlvet saray-ı sırr-ı vahdet mahremi

Âşıkı mâşuktan mâşuku âşıktan cüdâ

---Resim---

Ehl-i Hakk olmak dilersen zevk-i tâat terkin et
İçini saf eyleyi gör var kıyafet terkin et
Pendi gûş eyle basîretle sefahat terkin et
Ey ki ehl-i aşka söylersen melâmet terkin et

Söyle kim mümkün müdür tağyir-i takdir-i Hüdâ

---Resim---

Varlığın terk etmek oldu ayn-ı erkân sâdıka
Kalbini yakmak gerek anın demâdem barika
Âşık oldur gitmeye her dem başından sâika
Aşk kilki çekti hat harf-ı vücûd-i âşıka

Kim ola sabit Hakk isbâtında nefyi mâda

---Resim---

Ey Niyazî ibtidâsız zevk buldun aşktan
Yârin isbâtında “l┠sız zevk buldun aşktan
Dâim ü bâki fenâsız zevk buldun aşktan
Ey Fuzulî intihâsız zevk buldun aşktan

Böyledir her iş ki Hakk adıyle kılsın ibtidâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Muhammed Aleyhi’s-selâm’ın getirip uyguladığı Hakikat Yolunun yolcusu, ancak ve ancak İlâhî aşka uyar ve boyun eğer.

---Resim---

Zâtullah’ın sistemi var ediş hükmünde mevcûd gözüken her “Şey” in “Öz” üne kendine mahsus bir “keyfiyet-nasıllık” alın yazısı,
“Yüz” üne ise kendine mahsus bir “kemiyet-nicelik” parmak izi vurulmuştur ki;
Her ikisi de bir tek olup asla benzeri olamayacaktır..
Kesret gözüken ve Vahdet-i Mevcûd içindeki Vahdet..
Her “Şey” diğer şeyler ile kıyaslansa kiminin kabiliyeti noksan, kiminin tam gibi gözükür.
Sözden çıkan netice olarak : “İçerdeki meşrebin fıtrî huyun en iyisi ve güzeli nedir?” dersen :
İşte o en mükemmel-noksansız neş’e (Yeniden doğuş noktası) “AŞK” tır.
O öyle bir olgun neşe, sevinç ve hazzdır ki ondan doğar;
Şarabın samimi sıcaklığı ve aklı alıp peşi sıra sürüklemesi,
Ve ondandır neydeki nefes sesinin coşturan te’siri hep..

---Resim---

O öyle bir Vahdet Gülbağı’dır ki bülbülün kalbini emrine boyun eğdiren Aşktır..
Kavuşmanın lezzeti ancak ve ancak devam eden ve bâki olan Aşk ile mümkün.
Aşkın kendinden geçirdiklerine, dünyayı da âhireti de unutturup terk ettiren yine devam eden ve bâki olan Aşktır.
Vahdet Vâdisi, hakikatte Aşk Makamıdır.
Gözüken ve girilen bu kesret âlemindekilerin Vahdet-i Mevcûdu yemdir.
Vahdet-i Vücûd ise Aşk Tuzağıdır.
Kendine mahsus şahsiyeti ile Vahdet-i Vücûd Vâdisinde Sultandan gayrı kimin kimlik ve kişiliği ancak kulluk olamaz?..

---Resim---

Ârifin can ciğer arkadaşı-dostu, İlâhî Aşktan daha değerli ve öne geçer olamaz!
Ârif, her an Yüce Zâtın sahibliğini canında duyar,
Canda Cânân zuhurunu açıkça yaşayınca ne gam kalır ne de kederi..

Bu o kadar ender, değerli ve yaşanan bir Aşktır ki, Birlik Sırrının anlaşılması zor olan Halvet sarayının gizliliği dahi Âşık’ı Mâşuk’tan Mâşuk’u Âşık’tan bir an bile ayırmaz.

Şah damarından da yakın oluşluk bu sistemin aslı olduğundan ayrılık sadece yaratılanın Yaratanı unutmasından ibarettir.
Onun içindir ki Zikr-i dâim emredilmiştir.

Canlı olduğumuzu, her an alıp verdiğimiz havanın varlığını, her an ya da hiç düşünmeyişimiz kesretteki Vahdeti sadece anlayamayışımızı gösterir.
Yoksa her zaman, her yerde ve her hâlde gerçek olan O’dur..

---Resim---

Ey Can!
Eğer sen gerçekten Hakk Ehli Erenlerden olmak dilersen ilk önce,
Hakk (cc)’ ya itaatten nefsî zevk alma işini bırak.
Özünü-enfüsünü-içini tertemiz et!
Yüzünü- afâkını-dışını kılıktan kılığa sokup durma!
Öğüdü özünden gönül kulağınla ve ileri görüşle doğru duy!
Muradullah ve Emrullahı yaşayan ve yaşatan Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem’ e uymayan nefsinin hevâ ve hevesinin saçmalıklarına uyma!
Eğer ki bunu Aşk Ehline sorarsan o sana : “Melâmeti de terk et!” diyecektir.
Söyle bakalım, Hakk’ın takdirinde ayrı-gayrı görmek mümkün mü?
Gerçek Âşıksan gülün anası gübreyi kınamak da ne demek?..

---Resim---

Muhammedî Melâmet yolunda Sâdık olana;
Hak Erenler Meydanının temel-ana-öz kaynağı ve direği;
Kulluk kemâlât imtihanı için giydirilen geçici ve izâfî “Benlik kimlik ve kişiliği gömleği” ni soyunmasıdır!
Benlik Buz Dağı’nı eritebilmek için Muhammedi Yanar Dağ’a dönüşüp kalbini-özünü ateşlemek şarttır!
Bu yola düşenin ilk önce özü, hiç durmadan her zaman yakılmalı ki kendi nûrunu kendi narı doğursun!
Kendi ateşinde kendi pişsin!
Kendi Buzunu kendi eritsin de öylece su gibi başsız ayaksız aksın gelsin Hakk’a!..
Onun için gerçek Âşığın başından belâ ve çille hiç eksik olmaz..
Şellâler gibi sahili buluncaya kadar çarpmadık taş bırakmaz garip başı!..
Aşk Kalemi, âşıkın mevcûd gözüken varlığına bir tek harf yazdı ki,
Nefyinden gayrısı olan İsbat sabit ola hep..
Âşığın Elif gibi tek olan kendi varlığı, “Vâcibü’l- Vücûd” olan Hakk’ tan gayrı mevcûd gözükenlerin geçici, iğreti ve hayal olduğunu,
Tümünü de gerçek varlık olmaktan çıkarıp kendi yerleri olan “Fenâ”ya oturtur.
Böylece tüm resimler yerini bulunca,
Dâim, Kâim ve “Bâki” olan Ressâm’ın El Hakk (cc) olduğu isbatına olan kendi şehâdetini Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in şehâdetine katarak Hakça yaşar Âşık..
“Ben” i “BİZ” de yok olur gider İnşâllah!...

---Resim---

Sen ki ey Hakk Âşığı Niyazi!
Aşkı başlangıcı olmayan kaynaktan aldın!
El Hakk (cc)’ nun isbatında, tıpkı lâ mekan ve lâ zaman âleminde olduğu gibi zarurî bir zevk duydun bu âlemde de!
Öyle yaşadın ve anladın ki, Şah damarından da yakın olanla Bileliğin ve Bizliğin Zevkini; yokluğu imkansız, hep devamlı ve var olan Şeenullahta şehadeti yaşayışın ebediliği olan İlâhî Aşkı..
Bu zevki açıkça anlayan ve yaşayan Muhammedî Âşık Fuzulî gibi sen de Erenleri özledin, izledin ve yaşamak zevkine erdin İlâhî Aşkla Öz Zevkinin…
El Hakk (cc) adıyla başlayan her işin sonucu da mutlaka böylesine hayr yoluyla El Hakk (cc)’ ya çıkar ya hep!…



Hâlet : Suret. Hâl. Keyfiyet.
Keyfiyet : Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti. * Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)
Kemiyet : (Kemiyet) Miktar, sayı, nice oluş. Az veya çok oluş.
İstidad : Alışma, ünsiyet etme. * Doğrulma.
Hâsıl kelâm : Sözden Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
Müdam : Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan. * Mübtelâ olan.
Teşvir (A.): İçine alıp gizleme.
Te'sir : Bir şeyde eser ve nişane bırakma. * Vasıfları ve halleri değiştirme. * İşleme, dokuma, iz bırakma. * İçe işleme. * Kederlenme.
Çü : f. (Teşbih ve tâlil edatı) Gibi. * Dikkat. * Ahenk.
Kavneyn : İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Gedâ : f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
Hemdem : f. Canciğer arkadaş.
Mahrem : Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır. * Nikâh düşmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba. (Baba, dede, anne, nine, erkek ve kızkardeş, amca, dayı, hala ve teyzeler arasında bir neseb yakınlığı, bir ebedî mahremiyet vardır. Bunlar arasında nikâh asla caiz değildir.) * Çok samimi ve içli-dışlı olan kimse.
Tâat : İbadet etmek. Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Sefahat : Zevk ve eğlenceye düşkünlük. Sefahete düşmüş. Malını düşünmeden harcamak.
Melâmet : Kınanmışlık. İtab ve serzenişlik. Rezillik ve rüsvaylık.
Tağyir : Başkalaştırma. Değiştirme. Bozma. * İyiden kötüye değiştirme.
Ayn : (C.: A'yan-A'yun-Uyûn) Göz. * Pınar, kaynak. Çeşme. * Tıpkısı, tâ kendisi. * Zât. * Eşyanın hakikatı. * Kavmin şereflisi. * Diz. * Altın. * Nazar değme. * Casus. * Her şeyin en iyisi. * Muayene etmek.
Barika : C.: Bevârık) Parıltı. Parıldayan.
Sâika : Yıldırım. Ölüm, mevt. * Nüzul ateşi. * Semadan gelen şiddetli ses. * Mühlik ve azab. * Bulutları sevke vazifeli melek.
Mâda : Maada. Başka. Fazla. Bundan gayrı. (Bak: Adâ) (İstisnâ kelimesidir)
İbtidâ : Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
Hâlvet (A.): Yalnız kalma, tenhâya çekilıne.
Hâlvetsaray (A.): Hâlvet edilen saray.
Pend (F.): Öğüt.
Gûş (F.): Kulak vermek, dinlemek.
Kilk (F.): Kamış kalem.
Neş’e : Gönül açıklığı, sevinç. * Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey. * Yiğit olmak. * Yüksek olmak.
Sahb : (Sâhib. C.) Yakın dostlar. Sâhipler.
En son aNKa tarafından 31 May 2008, 11:45 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

IV ŞİİR


İki kaşın arasına çekti hatt-ı üstüvâ
Alleme'l-esmâ'yı tâlim etti ol hattan Hüdâ

---Resim---

Zâtî ilme Mustafâ esmâya Âdem'dir emin
İkisinden zâhir olmuştur ulûm-u Enbiyâ

---Resim---

Zât u esmâ vü sıfat ef'al ü âsâr cümleten
Her zamanda bir velînin vechine bunlar ziyâ

---Resim---

Secde eyle Âdem'e tâ kim Hakk'a kul olasın
Eden Âdem'den ebâ Hakk'dan dahî oldu cüdâ

---Resim---

Kenz-i lâ yüfna'yı bilmez kandedir illâ fakir
Bahr-i bîpâyânı bulmaz etmeyen terk-i sivâ

---Resim---

Ravza-yı hadra'yı bilmez Hızra yoldaş olmayan
Âb-ı hayvanı bu zılmı görmeyenler sandı mâ

---Resim---

Bil ki seddeyn iki kaş İskender ortasındadır
Cem'-i cem'ül-cem ile fetholdu ebvâb-ı Hüdâ

---Resim---

Kande bulur Hakkı inkâr eyleyen bu Mısrî'yi
Zâhir olmuşken yüzünde nûr-ı Zât-ı Kibriyâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

İki kaşın arasına ikiye ayırış çizgisini çekti,
Vücûd ile Mevcûd ara kesitini çizdi,
Bu Sıratın sırtında Âdem’e (as) Alleme'l-esmâ'yı öğretti Hüdâ (cc)...
AHED’in Mim zuhuruna, AHMED (sav) Habibullah Hattı..
Sosuz Esmâ zuhuru akıla tanıtıldı..

Resim... “Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor.” (Furkân 25/59)

Alleme'l-esmâ :
Resim... “Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: "Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin", dedi.” (Bakara 2/31)

---Resim---

İlâhî Aşk Arakesiti AHMED in;
İlm-i Zâtullaha bakan yüzü RESÛLULLAH (sav),
Esmâ zuhuru olan eşyaya bakan yüzü ABDULLAH (sav)…

Onun için Zâtî İlme emin olan Mustafa (sav),
Onun için Zâtî Esmâya emin olan Âdem (as) oldu..
Bu iki uçtan doğdu tüm Peygamberlerin ilimleri..

---Resim---

Sistemi yaratanın Zât, Sıfat, Esmâ, Fiiller, Eserleri hep birlikte,
Halkının içinde her bir zamanda var olan bir Velînin kafa ve kalb gözüne ışık ve nur olur…

---Resim---

Abdullahların atası Âdem (as) a saygı secdesi et ki Hakk'a kul olasın..
Âdem (as) a Saygı secdesinden kaçınıp direnen İblis gibi Hakk (cc) dan da ebedi ayrılığa düşmüş demektir…

Sûreta gördüler Allah diyeni olmuş fakir
Sandılar Allah fakirdir kendilerdir ağniya

Özden-sîretten habersizler, yüzden-sûretten gördüler ki “Allah!” diyenler hep fakir olmuşlar..
Ve sandılar ki Allah fakir de bir şey vermemiş bunlara, oysa kendileri çok zenginler…

---Resim---

Fakrı ile iftihar etmeyen; bitip tükenmeyen hazineyi bilemez ki nerdedir!
Allah’tan gayrısını soyunmayan sahili olmayan Sınırsız Denizi bulamaz..
Kesret Çölünü Geçmeyen Vahdet dağına nasıl ulaşabilecek?..

Resim... "…Allah zengindir, sizler fukarasınız…" (Muhammed 47/ 38)

Resim... Ebû Talhâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir taş vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da karnını açtı, O'nda iki taş vardı." (Tirmizî, Zühd 39, (2372))

Fakriyet: Fakr, kulun kendisine ait hiçbirşeyinin olmayışıdır.
Ciddî ve samimî bir dervişe sormuştum ki:
“RABB’ımıza ne arz edeceksin?”diye.
Cevâbı : “Canımı da veririm!” oldu.
“İyi ama, can da onun!” deyince.
Derviş: “Şimdi anladım ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in “Fakrimle fahrederim.” buyurmasındaki sırrı!” demişdi.

---Resim---

Ravza-yı hadra'yı, İkram Kevserini, Nur-u Mim Kaynağını bilemez ve bulamaz, kendisini götürecek İlm-i Ledün sahibi Hızır (as) ı bulmayan velev ki Musa (as) olsa da..
Huzuru, Hazırı ve Hızır’ı bilmeyenler bu sırrın altındaki Dirilik Suyunu sıradan bir SU sandılar..
Her şeyin anası ve Nurullah esmasının eşya yansıması olan Nur-u Mim’ siz canlar ölüdür ki,
Dirilmek için Ab-ı Hayat gerek..
Onu bilen ise Hızır..
Hızır ise Habibullah (sav) in huzurunu bulana hazırdır..
Bu da biline!..

---Resim---

Sen şöylece de bil ki, İki kaş – İki sedd ve ortalarında İskender (as)..
Üç cem’ den sonra fetholup açıldı Hüdâ’nın sırr kapıları..
Kehf Sûresi sonunu özden okumak lâzım..
Daha doğrusu, Kehf Sûresi seni okursa anlarsın ne nedir ve kim kimdir…

Resim... “Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla : Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.” (Kehf 18/93)

---Resim---

Bu Muhammedî Mısrî’yi nerede bulacak özünde Hakk’ı inkar edenler!..
Halbuki Mısrî'nin yüzünde Allah Teâlâ’nın azamet ve kudretinin yansıması olan Zât-ı Kibriyâ Nûru parıldayıp dururken, kendi kirli kibirlerine bürünenler nasıl bilsin, bulsun ve anlasın Mısrî'yi?..



Hatt-ı üstüvâ : f. Dünyanın kuzey ve güney kutuplarına aynı uzaklıkta olduğu ve dünyayı iki müsavi parçaya böldüğü farzedilen dâire çizgisi. * Ekvator. * Mevlevi semahânesinde, şeyhin oturduğu post ile meydan kapısı ortasında farzolunan çizgi.
Vü : Ve, ile.
Ef'al : (Fiil. C.) Fiiller, işler, ameller.
Âsâr : Eserler. * İzler. Nişanlar. Abideler. * Âdetler
Vech : (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Ebâ : Ayak direyip inat etmek.
Ağniya : (Gani. C.) Zenginler, ganiler.
Kenz-i lâ yüfna : Bitmeyen, tükenmeyen Hazine.
Lâ yüfna (A.): Bitmeyen, tükenmeyen.
Bîpâyân : f. Sonsuz. Payansız.
Terk-i sivâ : Hakk cc dan gayrıyı özden çıkarış.
Ravza-yı hadra : Yeşil Ravza. Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifi.
Ravza-yı Mutahhara : Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.
Kenz (A.): Hazine.
Zılm (A.): Kaymağı alınmadan içilen süt. (Ahterî-i Kebir lûgatından)
Mâ : Su. Ab.
Sedd: Tıkamak, kapamak, mâni olmak. * Baraj. * Perde, Mânia. * Rıhtım. * Set, tümsek.
Seddeyn : İki sedd.
İskender : (M. Ö. 356-323) Aristo'dan ders almış bir imparatordu. İskender-i Rumi de denir. Bundan başka ismi geçen bir de İskender-i Zülkarneyn vardır. (Bak: Zülkarneyn)
Zülkarneyn : İki boynuzlu. Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen ve Peygamber olup olmadığı tam bilinmeyen büyük bir hükümdar ismi. İki zülüflü yahut da şark ve garbın hakimi olduğu için böyle denilir. Eski Yemen Padişahlarından birisidir. Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm zamanında bulunup Hazret-i Hızır'dan ders almıştır. Bazıları yanlış olarak bunu İskender-i Rumî ile karıştırır. İskender-i Rumî Milâddan 300 sene evvel yaşamış ve Aristo'dan ders almıştır. Yemen'li İskender'e İskender-i Kebir de denir. (Bak: Karn)
Karn : Zaman, devre. * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene. * Yüz yıllık zaman. Asır. * Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç.
Cem'ül-cem : Gr: Bir defa cemi'olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması. (Evliya; Evliyalar gibi.) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak. Bekabillah, Cenab-ı Hak'ta fâni olmak.
Ebvâb : (Bab. C.) Kapılar. * Kısımlar. Bahisler. Parçalar.
Kibriyâ : Azamet. Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.
En son aNKa tarafından 31 May 2008, 11:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

V ŞİİR


Habsım çü geldi gelir ıtlak için fermân bana
Evveli kahr Âhiri ihsân eder Sultân bana

---Resim---

Erbain'im çün tamam oldu dahî on gün geçer
Hatm olur menzil meratib cân olur Cânân bana

---Resim---

Kâbe kavseyni ev ednâ üç yüz ellidir bilin
Doğdu gün mağribden açtı zulmeti Subhân bana

---Resim---

Geldi Hak bâtıl firar etti dolaştı mağribe
Zâhir oldu gizli sırlar verdi Hakk bürhân bana

---Resim---

Oldum İsmail gibi teslim Hakk etti hemîn
İki yüz bin dahî yetmiş beşte bir kurbân bana

---Resim---

Anladım zebh-i azime bir işârettir bu koç
Hem beşârettir gele Yahya ile mihmân bana

---Resim---

Halk-ı âlem dediler İsâ'ya Mısrî bir zaman
Dahî bundan özge “mâ evha” dedi Kur’ân bana.

---Resim---

Kande bulur Hakkı inkâr eyleyen bu Mısrî'yi
Zâhir olmuşken yüzünde nûr-ı Zât-ı Kibriyâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

İşte bak hapis oldum!
Sebest bırakılmam için ferman da gelir gelir bir gün.
Başta ezâ edip ezse de sonunda ihsân eder Sultân bana…

---Resim---

40 günümü tamamladım 10 günde fazladan geçti
40 günlük menzile varmak için çıkardığım erbain mertebelerim sona erdi. Artık can olur Cânân’ım bana…

---Resim---

Kâbe kavseyni ev ednâ üç yüz ellidir bilin (Hicri 1350, Miladi 1931)
Güneş batıdan doğdu, kıyamet koptu, Subhân Teâlâ başımdaki karanlığı parçaladı bana…
Bu kısımı anlayan anlamıştır…
Bu tarihten sonra Muhammedi Melâmet etkendir Bâtın Âleminde…

Resim... “Summe dena fe tedella. Fe kane kabe kavseyni ev edna : Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” (Necm 53/8-9)

---Resim---

Hak geldi bâtıl firar etti dolaştı doğuya
Ortaya çıktı gizli sırlar, Hakk Teâlâ bu husuta bürhân verdi bana…

---Resim---

Ben bu acımasız mahvedici –fitneciler karşısında tıpkı İsmail (as) gibi teslim oldum da,
Hakk benim yerime kurban koçu 1275 de gönderdi..

Ara Not: 1

Niyazi Mısrî Hazretleri, dinmeyen bir fırtına içinde geçen ömrünün son yıllarında yine Fitnecilerin fitnesiyle ve ne yazık ki, Sultan Fermanıyla son kez sürüldüğü Limni Adasına götüren gemi Anadolu kıyılarından açılınca göz yaşları içinde :

“Osmanlı sülâlesinin inkirazı için dördüncü semâya bir kazık çaktım! Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz!” demiştir..


İnkıraz : Sönme. Zeval bulma.

Bu “Ah!..” hiç yâr olmamıştır kimselere!..
Aradan nice yıllar geçmiş,
Sultan Abdülmecid Han, Osmanlı Devleti ve müttefikleri İngiltere, Fransa ve Piemento ile Rusya arasında, 1853-1856 yıllarında yapılan Kırım Savaşında (Kırım Harbi) kararsız kalınca,
Yahya efendiyi, Kuşadalı İbrahim Hakkı Hazretlerine dua ve görüşü için gönderdiğinde,
Kuşadalı Hazretleri:
“Niyazi Mısrî’nin Limni’ye nâhak yere iftiralarla sürülmesi haksızdı. Gönlü alına!” demiş ve bu bedduasını söylemiştir.
Derhal Niyazi Mısrî’nin divanını isteyen Sultan Abdülmecid Han ilk açtığında:


“Oldum İsmail gibi teslim Hakk etti hemîn
İki yüz bin dahî yetmiş beşte bir kurbân bana

Anladım zebh-i azime bir işârettir bu koç
Hem beşârettir gele Yahya ile mihmân bana”


Beyitlerini okuyunca:
“Savaşın müjdesi vardır bu deyişte!” deyip savaşa karar verir. Galib geldikten sonrada sarayında besleyip Koç Kakıştırmakta (toslaştırmakta) kullandığı en kıymetli koçunu Limni Adasındaki Niyazi Mısrî’nin kabrinde kurban etmiştir 1275 yılında.

Bu anlatılanlar masal değil tarihi gerçekler..
Yunus Babanın Molla Kasım’ı gibi…


Ara Not: 2

1275 yılındaki mânevî zuhur ise;
Niyazi Mısrî Hazretleri’nin Divanını da şerheden Muhammedi Melâmetin son Pîri Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabî (ks) Hazretleri, H.1275 (1858) tarihinde kendisi 48 yaşındayken yazdığı “Menbai’n- Nur” adlı risâlesinde kendisine “Seyyid Tevhid” makamlarının sonuncusu olan “Ahadiyetü’l- Cem” makamını bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ den aldıklarından,
Niyazi Mısrî Hazretleri’nin 1275 geleceği bildirilen Kâmil İnsanın kendisi olduğuna işaret etmiştir.
1275 de gelecek olan kâmil ile Niyazi Mısrî Hazretleri’yle iki yakının karîbanlığından onun da “Ahadiyetü’l- Cem” makamını bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ den aldıklarını açıkça anlamaktayız.
Çünkü Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabî (ks) Hazretleri “Menbai’n- Nur” adlı risâlesinde devamla:
“Bu Makam-ı mahmud’dur, ancak Gavs-ı Azam olan zâtın mülkü olup, teberrüken bize dahi telkin ederler, lâkin biz edemeyiz. Ancak bu makamı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem telkin ederse zevk alınır, illâ zevk alınamaz” buyurmuştur..


---Resim---

Anladım ki çok büyük bir savaşa işarettir bu koç..
Hem de bunda büyük bir zafer müjdesi ki bana Yahya Efendi ile misafir olarak gele…

---Resim---

Bu âlemin halkı, İsâ'ya Mısrî dediler bir zaman..
Bu âlemin halkı, Mısrî’ye İsâ (as) gibi dediler bir zaman..
Bundan daha başkası da var ki, Kur’ân-ı Kerim bana “mâ evha” dedi..
Niyazî Mısrî Hazretleri, burada Muhammedi Cevlan ve Hayran hallerinden işaretler vermektedir ki, Muhammedi Devran ve Seyran hallerinden habersiz olanlar susup oturmaldır…

Resim... “Fe evha ila abdihi ma evha : Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.” (Necm 53/10)

Resim... “Ma kezebel fuadu ma raa : (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.” (Necm 53/11)

Niyazî Mısrî Hazretleri’nin Habs edilmesi:
Niyazî Mısrî Hazretleri, meşhur Celveti meşâyihinden Üftade Hazretlerinden yetişen Koçhisar eski kadısı Aziz Mahmud efendi ile çağdaştır.
Her ikisi de İstanbul'da otururken Aziz Mahmud Hüdâyi'nin elan üsküdar'da yokuş nihâyetinde mevcut olan dergâhına yakın bir yerde de Mısrî Hazretleri ikâmet ediyordu.
İkinci Sultân Ahmed devri olan o zamanda Mısrî Hazretleri,
İmam-ı Hasan ve İmam-ı Hüseyin Hazretlerinin nübüvvetleri hakkında bir risâle yapmıştı.
Bu yüzden aralarında anlayış farkı sebebiyle ihtilaf çıkmıştı.
Aziz Mahmud efendi, Mısrî Hazretlerini pâdişâha şikâyet etti.
O zaman Mısrî Hazretleri, evinde zâhiren haps edildi.
(Mısrî-i Niyazi Şerhi)


SEYYİD MUHAMMED NURU’L-ARABÎ (KS) HAZRETLERİ :

1225 (1810) yılında Mısırda doğmuştur.
Babası Kudüslü Seyyid İbrahimdir.
7 yaşında Ezher Câmisi medresesinde Şeyh Hasanü’l- Kuveysî’den tahsile başlamıştır.
Tahsil sonrası şeyh yanyalı Ahmed Efendiyle birlikte emr üzere 1831 yılında Rumeliye geçmiştir.
1832 yılında Mısır’a geçmiş sonra Mekke’de çok cezbeli Muhammed Mekkî Hazretlerihden alması gerekenleri almıştır.
Mısıra döndüğünde Şeyhi Hasanü’l- Kuveysî Hazretleri kemâl bulduğunu ve Rum Eli’ne dönmesini ve irşadı emreder.
Gemiyle Antalya, Gelibolu, Selanik üzerinden Serez’e gelir.
Koçana, Pizren, Üsküp medereselerinde müderrislik yapar ve irşada devam eder.
Aslen Seyyid ve mısırlı olmasından “Arab Hoca” adıyla,
İmam Ali keremallahi veche’nin “ Nokta Risâlesi” ni şerh ettiğinden dolayı da “Noktacı Hoca” namıyla da anılmıştır.

“Meslek-i Celil-i Muhammedi” olarak ilan ettiği “Muhammedi Melâmiliği” yeniden ve şeriata uygun olarak diriltmiştir.

Yoğoslavyadaki sınır şehri Usturumca’da 29 Cemâzielâhir 1305 (1889) pazartei gecesi Hakk’a yürümüş ve can verdiği odaya defn edildi..

En meşhur Halifesi Hacı Maksud Efendidir : 1851 (1267-Piriştine) – 6 Mayıs 1929 (1347 istanbul)

Eserleri :
38 adet Türçe eserlerinden bazıları:
Niyazi Mısrî Divanı şerhi,
Muhiddin Arabî’nin; Salât-ı Usbûiyye, Gavsiyye risâleleri.
İmam Ali keremallahi veche’nin “ Nokta Risâlesi” Şerhi.
Delâilü’l- Hayrat Şerhi
Akaidü’n-Nesefiyye Şerhi
Fatiha Sûresi Tefsiri
Yusuf ve Fetih Sûreleri Tefsiri
Tevhidü’l- Behiyye Risâlesi
Süluku-ü Hakikat Risâlesi
Risâle-i Saîdiyye
Menbağın-Nur sayılabilir
17 adet Arabça eserleriyle birlikte 55 adet eser bırakmıştır.




Itlak : Salıvermek. Bırakmak. Koyuvermek. Serbest bırakmak. Serbest olup her tarafta bulunmak. Cezadan kurtarmak. * Boşama. Boşanma. Afvetmek
Kahr : Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
İhsân : İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek.
Erbain : Kırk. Kırk gün devam eden kara kış.
Mağrib : (Mağrib) Batı taraf. Garb. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti.
Bâtıl : Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. Şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele. Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi.
Kadı (A.): Yargıç.
Elan (A.): Bugün de.
Dergâh (F.): Dervişlerin bulundukları yer.
İkâmet (A.): Oturma.
Nübüvvet (A.): Nebîlik.
İhtilaf (A.): Anlaşmazlık.
Zâhiren (A.): Dış anlayışında.
Hemîn: Tıpkı, aynen onun gibi.
Zebh-i azime : Büyük kurban boğazlama.
Beşâret : (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. * Müjdeye verilen ihsan. * Yeni çıkan acib şey.
En son aNKa tarafından 31 May 2008, 19:31 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

sevgili ankakuşumuz bu rengârenk hasbi hizmetlerinizi,
Sevgili Sahibimiz SAV hatırına Allah cc kabul etsin inşaallah..
ellerine sağlık..

muhabbetlerimle...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

VI ŞİİR


Ey derde dermân isteyen
Yetmez mi derd dermân sana
Ey rahat-ı cân isteyen
Kurbân olandır cân sana

---Resim---

Yağma edersin varlığın
Gider gönülden darlığın
Mahveyle sen ağyârlığın
Yâr oliser mihmân sana

---Resim---

Sermâye bu yolda hemân
Teslimdürür buna inan
Sıdk ile Allah'a dayan
Etmez mi gör ihsân sana

---Resim---

Tevhide tapşur özünü
Kimseye açma râzını
Şeyh izine tut yüzünü
Şeyhin yeter bürhân sana

---Resim---

İyven kişi yol alamaz
Maksudunu tez bulamaz
Bekle maârif kapusun
Yüz göstere irfân sana

---Resim---

Dünya ile ukbâyı ko
Ulâ ile uhrayı ko
Var ol kuru sevdâyı ko
Matlab yeter Subhân sana

---Resim---

Cândan taleb kıl yârini
Ver cânı bul didârını
Yok eyle kendi varını
Kim var ola Cânân sana

---Resim---

Çürüklerin hep sağ olur
Zehrin kamû bal yağ olur
Dağlar yemişli bağ olur.
Cümle cihân bûstan sana

---Resim---

Güçtür kati Hakk'ın yolu
Dergâhı hem gâyet ulu
Sıdk ile olmazsan kulu
Etmez yolu âsân sana

---Resim---

Kulluğa bel bağlar isen
Şâm ü seher ağlar isen
Sular gibi çağlar isen
Tez bulunur ummân sana

---Resim---

Bülbül oluban öte gör
Gül gibi açıl tüte gör
Aşk odına cân ata gör
Gülzâr olur nîrân sana

---Resim---

Yüzün Niyazî eyle hâk
Derd ile bağrın eyle çâk
Kalbin sarayın eyle pâk
Şâyet gele Sultân sana.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey derdine dermân isteyen
Dermân derdin yetmez mi sana
Ey cânına rahat isteyen
Cânânı için kurbân olandır cân sana

---Resim---

Yağma edersin eğer, sana imtihan için geçici ve eğreti olarak verilen varlığını yağmaya verirsen,
Gönlündeki izafi varlık yükü darlığın kalkacaktır
Gel sen yabancılığını yok et de
Yâr’in sana misafir olacağını göreceksin..

---Resim---

Bu Erenler yolunun tek sermayesi teslim olmaktır buna inan!
Sıdk ile Allah'a dayanırsan sana ne büyük ihsânlarda bulunacağını göreceksin..

---Resim---

Özünü Tevhide teslim et
Ve kimselere sırrını açma
Gerçek Erenlerden olan Şeyhinin izini izle
Yolgösterici ve yetiştirici delil olarak Hakk Ereni yeter sana..

---Resim---

Sağa sola bakınıp eğlenerek giden kişi bu yolda yol alamaz
Maksadını erkence bulamaz
Sen bu husuta yetkili ve etkili olan Erenlerin Mârifet Kapısını sadakatle bekle ki içerden irfan sana yüzünü gösterecektir.

---Resim---

Bu yolda; sen aslını anlamadan ettiğin, dünyayı da Âhiret davalarını terk et!
İlki de terk et, sonu da terk et!
Bu kuru sevdâyı hemen bırak ki, gerçekten istemen gereken olarak sadece Subhân Teâlâ yeter sana…

---Resim---

Öylesine candan iste ki Yârini
Canını esirgemeden vererek gül yüzüne kavuş..
Kendi gölge varlığından soyunup yok et ki,
Gerçekten Var olanın Cânân olduğunu görebilesin!..

---Resim---

O zaman göreceksin ki;
Çürük ve hasta huyların sağ ve sağlam olmuşlar,
Zehir gibi ahlâkın ballara yağlara dönüşmüş,
Taşlık kayalık gönül dağların al güllü bağlara,
Ve Cümle cihân BİRlik bahçesi BİZlik bostanına dönüşecektir sana…

---Resim---

Hakk Teâlâ’nın vuslat yolu çok güç ve çile doludur,
Dostluk dergahı çok yücelerdedir,
Eğer sen çok sâdık kulu olmaz isen,
Bu yolu sana kolay aşılır etmeyecektir ki,
Kulluk imtihanın gereği budur..

---Resim---

Eğer sen Rabbülâlemine abd-kul olmaya samimi bel bağlar isen
Akşam sabah ağlar isen,
BUZluğu bırakır erir akar ve SUlar gibi çağlar isen
Tez bulunur ummân sana..
BENliği terk edince Muhammedî “BİZ”liğe kavuşursun..

---Resim---

AŞK, AKLını NAKL ile buluşturup şeydâ bülbüle dödürsün de ötüşünü gör!
Gönlünü kor ateşlere döndürsün de kendi ateşinle kızıl güller gibi kokun yayılsın cihana,
Gerçek âşık pervâneler gibi atıl aşk ateşine korkma!
İbrahim (a.s.) gibi gül bağı olacaktır ateşler sana!

---Resim---

Niyazi sen yüzünü toprak eyle, toprağa sür!
Dost derdiyle yırt bağrını,
Kalb Sarayını tertemiz eyle ki
Sultanlar Sultanı Teâlâ teşrif buyura sana..

Niyazî Mısrî Hazretleri;
“Yüzün Niyazî eyle hâk” ile Beden Terbiyesini
“Derd ile bağrın eyle çâk” ile Nefs Tezkiyesini
“Kalbin sarayın eyle pâk” ile Kalb Tasfiyesini buyurmaktadır..




Ağyâr : Yabancılar. Başkaları. * Rakipler. (Bak: Gayr)
Gayr : Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Oliser : Olacaktır.
Tapşırmak: Teslim etmek. Ismarlamak, ulaştırmak, yerine götür­mek, teslim etmek.
Ukbâ : Âhiret, öbür dünya, bâki olan âlem. * Ceza.
Ulâ : Birinci, ilk, evvel. * Eskiden vezirlikten sonra gelen sivil rütbe.
Uhra : Sâir, diğer, başka. Ahir, gayr, son, sonra
Râz (F.): Gizli olan şeyler.
İyven (T.): Sağa sola bakınıp eğlenerek giden.
Bûtsan : f. Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe.
Âsân : f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı.
Şâm ü seher : Akşam sabah.
Nîrân : (Nur ve Nâr. C.) Nurlar, ziyalar. Ateşler, nârlar.
Nîrân (A.): Nâr (ateş) çoğulu, ateşler, cehennem.
Hâk (A.): Toprak.
Çâk (F.): Yırtılmış. parçalanmış.
Pâk : f. Temiz, saf, katıksız. Hep, tamam, mübarek, kudsi.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

VII ŞİİR


Ey çârh-ı dûn n'ittim sana
Hiç vermedin rahat bana
Güldürmedin önden sona
Âh mihnetâ vah mihnetâ

---Resim---

Bendinden âzâd etmedin
Feryadıma dâd etmedin
Bir dem beni şâd etmedin
Âh veylatâ vah veylatâ

---Resim---

Erişmedi dosta elim
Rahmâna varmadı yolum
Çıkmadı başa menzilim
Âh gurbetâ vah gurbetâ

---Resim---

Kârımdürür derd ile gam
Gitmez başımdan hiç elem
Gülden cüdâ bir bülbülüm
Âh firkâtâ vah firkâtâ

---Resim---

Mecnûnveş âh edeyim
Ferhadveş vah edeyim
Bu virdi her gâh edeyim
Âh hasretâ vah hasretâ

---Resim---

Varmazsa yolum şeyhime.
Sarmazsa merhem yâreme
Olmazsa çâre derdime
Âh hayretâ vah hayretâ

---Resim---

Yanar Niyazî derd ile
Hiç kimse yok hâlin bile.
Nâlân olup girdi yola
Âh rıhletâ vah rıhletâ



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey alçak felek, yalan dünya!
Ben ne ettim sana-size!
Zamanın zamâneleri!
Bana hayatımda hiç rahat vermedin.
Ömrümün önünden sonuna güldürmedin
Âh çileler vâh belâlar!..

---Resim---

Benden bağını kesip köleliğinden âzâd etmedin
Çileler içinde çağrıma, feryadıma kulak verip insaf etmedin
Bir an için olsun şen şakrak bahtıyâr olmama müsaade etmedin.
Âh ki ne yazık bana vâh ki ne rezillik bu!..

---Resim---

Geldim ki, yerini boş buldum Ümid Ümmîsi’nin!
Elim Dost’a erişmedi, Eren eli bulamadım!
Yolu bilemeyişken Rahmâna varamadım.
Hayattaki yolculuğumun dereceleri, adımları son uçtaki Vuslat Menzilime çıkmadı.

Ruhlar Âleminden esfeli safilin olan Şehâdet Âlemine gelince gurbete düştüm..
Eğer geldiğim yoldan tekrar yükselebilmem için varlığımı (isim, sıfat, fiil ve zâtımı) gerçek VAR olanda yok edip de yükselemez isem;
Âh şu gurbet!
Vâh şu gurbet!
İçimde şu gurbet!
Dışımda şu gurbet!

Resim--- “İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye Yemin ederim ki, Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tîn 95/1-5)

---Resim---

Bu hayattaki tek kârim-kazancım derd ile gam oldu.
Elemler-acılar sanki başıma yuva yaptılar da hiç gitmez oldular..
Gülünden ayrılmış bir bülbül gibiyim şimdi,
Hocam uçtu gitti…
Âh gariplik!
Vah ayrılık!..

---Resim---

Mecnûn gibi âh edeyim
Ferhad gibi vah edeyim
Ben bu “ah ve vah” virdini her zaman tekrar edeyim
Âh hasret ah!
Vah hasret vah!

---Resim---

Eğer yolum şeyhime varmazsa
Varıp da onu bulup kavuşamaz isem
Yârelerime Muhammedî Merhamet ve Muhabbet Merhemi sarmazsa
Olmazsa çâre depreşip duran başkasından devâsı yok derdlerime çâre olmazsa,
İşte o zaman benim hâlime,
Âh ki ne hayret!
Vah ki ne hayret!..…

---Resim---

Yanar durur Hakk Eren Niyazî Dost'un ayrılık derdiyle
Hâlin bilebilecek hiç kimse de yok,
Kalmadı kimsesi artık bu âlemde,
İnleyip, sızlayıp figân ederek Erenlerin izine düştü artık tek başına,
Âh ömür göçü ah!
Vah ömür göçü vah!..

Erişmedi dosta elim :
Mısrî, Efendisi Ümmî Sinan'ın emriyle ulûm-ı hakîkat tahsili için Mısır'a gönderilmişti.
Kendisi orada iken Efendisi vefât etti.
Mısrî, döndüğü zaman Efendisini bulamayınca kabrinde perişân hâl­de ağladı ve bayıldı.
O esnada rüyasında Muhammed-i zişânı gördü.
Bu sözler o durumu hatırlatan şiirlerdir.
(Mısrî Şerhi)



Mısrî'nin Efendisi demek: Mısrî'yi okutan, yetiştiren kimse de­mektir.
Ulûm-ı Hakîkat: Hakîkat bilgileri. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Ulûm (A.): Bilgiler. Hakîkat (A).: Gerçekler. Tahsil (A.): Öğrenmek.
Vefât (A.): Ölmek.
Muhammed-i zişân: Çok meşhur Muhammed Mustafâ (sav)
Çarh : Çark, tekerlek. * Felek, gök, sema.
Dûn : Aşağı, alçak. Kolay. Zayıf. Gölgeli. Aşağılık. Altta, aşağıda.
Mihnetâ : Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Dâd : f. Adâlet. Hak, doğruluk. * İnsaf. * Vergi, ihsan, atiyye. * Ömür. * Sızlanma. (Adâletle dâd arasında fark vardır; adâlet, binefsihi adâlet edip zulmetmemektir. Dâd ise, başkasının zulmünü def ve izâle eylemektir. L.R.)
Şâd : f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Mecnûnveş : Mecnûn gibi.
Ferhadveş : Ferhad gibi.
Her gâh : Her zaman.
Veylatâ : Rezillik.
Gurbetâ : Gariblik, yabancılık. Yabancı bir memleket. Yabancı yer. Yâd el.
Firkâtâ : (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Hasretâ : Özleyiş. İç çekme. Bir şeyi çok isteyip, arzulayıp ona kavuşamamaktan gelen üzüntü. (Bak: Husr)
Husr : Zarar. * Ele avuca girmemek. * Dalâlete gitmek. * Noksan. * Sapıtmak.
Hayretâ : Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak. Şaşkınlık. Ne yapacağını bilememek.
Nâlân : f. İnleyen, sızlayan, figân eden.
Rıhletâ : Geçmek. Göç etmek, göçmek. Ölmek.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

VIII ŞİİR


Uyan gafletten ey gâfil seni aldamasın dünya
Yakanı al elinden kim seni sonra kılur rüsvâ

---Resim---

Ne sandın sen bu gaddarı ki tâ böyle anı sevdin
Anı her kim ki sevdiyse dinini eyledi yağma

---Resim---

Adâvet kılma kimseyle sana nefsin yeter düşman
Ki aslâ senden ayrılmaz ömür âhir olunca tâ

---Resim---

İşittin Hakk Resulünden nice âyât u ahbârı
Velî nidem ki kâr etmez bu öğütler sana aslâ

---Resim---

Bu zâhir gözünü örtüp bana tut cân ile gönlün
Ki her bir sözün içinde duyasın cevher-i mânâ

---Resim---

Kelâm-ı Mustafâ zevkin dimağında bulagör kim
Muadil olmaz ol zevke hezârân men ile selvâ

---Resim---

Kemâl-i devlet istersen oku âyât-ı Kur’ân'ı
Ki her harfin içinde var Niyazî bin dürr-i yektâ



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey gâfil uyan artık şu gaflet uykusundan!
Seni aldatıp durmasın şu yalan dünya!
Yakanı al-kurtar elinden ki,
Sonra seni ele-âleme rezil kepaze eder bak!

---Resim---

Sen ne sandın da bu hâin-zalimi böylesine çok sevdin!
Sende önce onu çok sevenlerin tümü de, dinini yağmalattı dünyaperest şeytan uşaklarına..

---Resim---

Sen başkalarına düşmanlığı bırak artık!
Düşman arıyorsan kendi nefsin yeter sana!
Ki o, öylesine içli-dışlı bir düşmandır ki o, ölünceye kadar senden asla ayrılmaz-ayrılamaz…

---Resim---

Sen ki, Hakk’ın Resûlü’nden nice âyetler ve hadisler-heberler işittin..
Ancak ey Dost!
Ben ne yapayım ki, bu İlâhî Öğütler bile asla sana fayda vermiyorsa!..

---Resim---

Şu kafa gözünü kapat!
Kalb gözünü candan-gönülden bana çevir!
Ki ancak o zaman her sözümün içindeki mânâ cevherlerini görebilirsin,
Can kulağınla duyabilirsin..

---Resim---

Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerinin zevkini-mârifetini beyninde-kalbinde bul ki;
Onun binlerce zevkine, “men ile selv┠zevki eşit ve denk olamaz asla!

Resim--- “Ve zallelna aleykümül ğamame ve enzelna aleykümül menne ves selva, külu min tayyibati ma razaknaküm, ve ma zalemuna ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun :
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve «Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz» (dedik). Hakikatta onlar Bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.”
(Bakara 2/57)

Allah Teâlâ, Musa (as) kavmine Sinâ Çölü’ne çıktıklarında gökten kudret helvası ve bıldırcın ikramını ihsan etmişti.
Ancak onlar nankörlük edip karşılığını gördüler:

Resim--- “Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine Biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik.” (Bakara 2/59)

---Resim---

Ey Niyazî!
Kulluk imtihanının murad edilen olgunluğa ulaşıp Dostluk Devletine kavuşmak istesen,
Kur’ân-ı Kerim’in âyetlerini anlayarak oku ki,
Her harfinin içinde binlerce eşsiz inciler olduğunu göreceksin!
Eğer Kur’ân-ı Kerim de seni okursa!..



Rüsvâ : (Rüsvay) f. Rezil, kepaze, maskara, ayıpları meydana çıkarılmış.
Hezârân (F.): Binlerce.
Men ile selvâ (A.): Hz. Musâ'ya ve kavmine Allah tarafından bağışlanan bıldırcın eti ve kudret helvası.
Men: Kudret helvası.
Selvâ: Bıldırcın.
Dürr-i yektâ (F.): Biricik, eşsiz inci.
Dürr: İnci.
Yektâ: Biricik.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

IX ŞİİR


Hatm-i cem'il-mürselinin fahridir fakr u fenâ
Hatm odur kim bir ola yanında hemşah u gedâ

---Resim---

Devlet-i dünya seni bir rütbeye muhtac eder
Devlet oldur sana her bir rütbeden vere ganâ

---Resim---

Dersin aklından alırsın bil sana olmaz delil
Dersini var Hakk'dan al kim ilmin olan rehnümâ

---Resim---

Belki Musâ'yı telemmüz eylese etmez kabul
Hızr ile hemrâh olan kes eylemez çun ü çerâ

---Resim---

İzzet istersen yürü var bekle zillet kapısın
Ateş-i a’dâ ile kayna olunca kimya

---Resim---

Kâbe kavseyni ev ednâ’da ikâmet eyleme
Zât-ı baht envârına yan bul makam-ı müntehâ

---Resim---

Mısrî’ye hatmi'l-makamât oldu her şeyde ferag.
Zâhir ü bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Gönderilen peygamberlerin tümünün sonu olan Muhammed Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in övün kaynağıdır fakr ve fenâ.
Hak ve hayrın mührü olan odur ki,
Onun yanında Şahlar da köleler de bir ve eşit ola…

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Fakrımla fahrederim: Fakr iftihânmdır, övünürüm” buyurmuştur.

---Resim---

Dünya Devleti istersen mutlaka seni bir rütbeye muhtaç edecektir.
Birilerine yüz suyu döktürecektir…
Gerçek Devlet odur ki,
Sana maddî-mânevî bütün rütbelerin üstünde bir zenginlik versin..
Kimseye muhtaç olmayana Dost kılsın!..

---Resim---

Eğer bu hayatın “Nereden, niye, nereye?” dersini sadece aklından alırsan bil ki sana olmaz sonuçta hakka ve hayra çıkaran bir rehber olamayacaktır.
Var durma sen dersini Hakk Teâlâ'dan al ki,
Aklın ilâhî nakle kavuşup rüşde ersin de bu irfanlı ilmin, yolunu gösteren Kılavuzun olsun..

---Resim---

Belki Musâ (a.s.)'ı bile ilim öğretme çırağı yapsa da,
Hızır (as); yanında yoldaş olanlardan “Niçin ve Nasıl?” sorusunu asla kabul etmez.
Muhammedî Mürşidin yetkisi ve etkisi bunu gerektirir.
Tam teslimiyet müridden,
Tam istikamet Mürşidden..

---Resim---

Eğer sen bu İlâhî ve Muhammedî Erenler Yolu’nda izzet ister isen,
Her şeyden önce nefsine fıtraten ve imtihan için giydirilen Benlik Elbiseni soydurmak için Erenlerin zillet, aşağılık, horluk, hakirlik ve alçaklık kapısını bekle!..
Ki, kalbin kimya küpü oluncaya kadar seni, senin “Benlik Ateşi” nde kaynatacaklardır unutma!..

---Resim---

“Kâbe kavseyni ev edn┠makamında oturup kalma!
Zâtullah’ın saf Nurunda yan ki, Kullarına nasib edeceği son makama ulaş!!
Fenâ Fi’ş Şeyhi ikmâl eden mürid, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ çok yaklaşmıştır.
İşte burada yiğit olan Mürşid gerek ki, müridini Muhammedi Mahviyyet Deryâsına atıvere! (kendisine köle etmeye!)
“Kâbe kavseyni ev edn┠makamında Fenâ fi’r-Resûl, kemâl bulmuştur.
Bundan sonrası kula düşen şey, teslimiyyetinde sabır edip Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in istikamet işlerine karışmayıp uymaktır.
İmam-ı mutlak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in devam eden Kulluk Namazından asla çıkmamaktır!
O zaman Makam-ı Mahmud’da Cemâlullah tecellîsi, görür gibi namazın va’dedilenidir ki yaşanır inşâllah…

Resim--- “Summe dena fe tedella. Fe kane kâbe kavseyni ev ednâ :
Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.”
(Necm 53/8-9)

---Resim---

Hazreti Mısrî’ye, Ulaştığı makamların tümünün sonucu şu oldu ki;
Özü her şeyden bomboş oldu,
Zâhir ve Bâtında ebediyyen illâ Hüdâ Teâlâ'dan başkası kalmadı!..
İşte Muhammed Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kalbindeki Fenâfillah’a iştirak budur azîz kardeşlerim!..



Ganâ (A.): Zenginlik.
Rehnümâ : Yol gösteren. Kılavuz.
Telemmüz (A.): Tilmiz olmak, çıraklık ederek bir ilim veya san'atı öğrenme.
Hemrâh (F.) : Aynı yolda giden, yoldaş.
Çun ü çerâ (F.): Bir şeyin sebebini ve keyfiyetini anlamak için sorulan “Niçin ve Nasıl?” anlamında Farsça bir deyim.
Çün: Niçin?
Çerâ: Neden?
İzzet : Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey.
Kimya : Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim. Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu. * Edb: Aşk. * İlâç. *
Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzuyu terk etmek.
Baht : Öz. Hâlis. Saf. Sade.
Ferag : Vaz geçmek. Hiç bir şeyle meşgul olmayıp dinlenmek. * Boşaltma.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

X ŞİİR


Bahr içinde katreyim
Bahr oldu hayrân bana
Ferş içinde zerreyim
Arş oldu seyrân bana

---Resim---

Dost göründü çün ıyan
Kalmadı bir şey nihân
Tufan olursa cihân
Bir katre tufan bana

---Resim---

Sûrette nem var benim
Sîrettedir mâdenim
Kopsa kıyamet bugün
Gelmez perişân bana

---Resim---

Kaf-ı dil Anka'sıyım
Sırrın âşinâsıyım
Endişeler hasıyım
Ad oldu insân bana

---Resim---

Niyazî'nin dilinden
Yunus'dürür söyleyen
Herkese çün cân gerek
Yunus'dürür cân bana.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Deniz içinde bir damlayım
Deniz bana hayrân oldu
Yer yüzünde bir zerreyim
Arş bana hayrân oldu...

Kişi kendini bir damla bilince, Muhammedî Mahviyete gark olur da,
Rabbin bilir ve Denizin özellik ve güzelliği damlasında da okunur hâle gelir.
Aklın Ferş (yer yüzü) zerreliğini idraki,
Naklin Arş yüceliğine iştiraki getirir ki,
Akıl + Nakil Tevhidi; Muhammedi Nuru, can caryanını getirince,
Âşık kendini ve Rabbini bilince,
Raziyeten-Merziyyeten Sırrı Tecellî eder..

Resim--- “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr 89/ 27-30)

---Resim---

Dost bana apaçık göründü
Saklı-gizli bir şey kalmadı
Cihânın tümünü tufan kaplasa da
Sanki bana bir damlalık tufan gibi gelir…

---Resim---

Şu gözüken yüz, dış, afâk âleminde neyim kaldı vaz geçmediğim?
Benim inanç ve yaşamak haslet ve hususiyetleriminin kaynağı ise,
Öz, iç, enfüs âlemindedir..
Eğer kıyamet bu gün içinde kopsa bile benim için perişanlık ve üzüntü söz konusu olmaz!..

---Resim---

Gönlün Kaf Dağı’nın Anka kuşuyum
Ben Sırdan haberi olan birisiyim
Merak edilenlerin hasıyım-başta geleniyim
İnsan kelimesi bana isim oldu sadece..

Mânâ âlemindeki Kalb Dağının tek misafiri Anka Kuşu gibi kanat çırparım İrfan İkliminde..
Bir şehri gezer gibi gibi gezerim Sûreler içinde âyetlerde..
Merak edilenleri Muhammedî Mahzende bulurum..
İnsan gözüksem de aslında İnsan-ı Kâmilim…

---Resim---

Hakk Erenler Emresi Yunustur Niyazî'nin dilinden bu hikmetleri söyleyen..
Bu âlemde her yaşayana bir can gerek,
Yunus Emre olmuştur bana da can..

Hakka inanıp hayrı işlemenin hikmet suyunu halka dağıtan çeşmelerin ana kaynağı Ana Dağ’dandır.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Kalbidir Nur-u Mim Rahmet kaynağı..
Bir çeşmeden Yunus’ça..
Diğerinden Mısrî’ce akar..
Akar da akar kıyamete kadar Hakk Dostları durur mu?..




Ferş (A.) : Yeryüzü.
lyan (A.): Açık, apaçık.
Nihân (F.): Saklı, gizli.
Sûret : (C.: Sur - Suver) Biçim, görünüş. * Kılık. Tarz. * Yol. Gidiş. Hal. * Tasvir. Dıştan görünen şekil. * Çare.
Sîret : Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. * İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.
Perişân (F.): Dağınıklık, karışıklık.
Anka : İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş. Çok büyük olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XI ŞİİR


Esselâ her kim gelir bâzâr-ı aşka esselâ
Esselâ her kim yanarsa nâr-ı aşka esselâ

---Resim---

Esselâ dâr-ı Enel-Hakk'da bugün Mansûr olup
Cân u başından geçen berdâr-ı aşka esselâ

---Resim---

İbni Edhem gibi tâc u tahtını terk eyleyen
Soyunup abdâl olan hünkâr-ı aşka esselâ

---Resim---

Kendini odlara atan şol Halilullah gibi
Cân u dilden bülbül-i gülzâr-ı aşka esselâ

---Resim---

Varlığı dağın delip Şirin iline yol eder
Ey Niyâzî söyle ol mimâr-ı aşka esselâ.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Aşk Bazarı kurulmuştur.
Bu İlâhî çağrı aklı olana ki kim gelirse, nakli duyup uymak içindir!
Aşkın Bazarına esselâ!
Kimin gönlünden geçerse pervâne gibi yanmak,
Aşkın Narına esselâ!

---Resim---

Bu gün “Ene’l-Hakk!” dârağacı kurulmuştur bu âleme!
Hallac-ı Mansûr hazretleri gibi Şah damarından da yakınındaki Sistemin Sahibinin Sesi’nden bu sözü söylediği için, halk içinde bedelini başıyla ödemeyi göze alanlara,
Aşkın dârağcında sallananlara,
Aşkın Berdârına esselâ!

Aşk Bazarında alınıp satılan başlardır…
“Ene’l-Hakk : Ben Hakk’ım!” sözünü ben de söyledim ancak bana deli dediler başım kaldı. Mansûr da söyledi ama ona akıllı dediler başını aldılar!” diyen Hazreti Şiblî!

Özünden bâtınî okuyan Mansûr’un, zâhiren katledilmesine fetvâ veren Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri…

“Herkesin taşı değil bana değen, Şiblî’nin gülü!..” diyen Koca Mansûr, Aşkın Şehidi!..

---Resim---

Belh Ülkesi padişahı İbrahim İbni Edhem gibi tâc ve tahtını terk eyleyen,
Kendi varlıklarını tamamen soyunup, tebdil-i mekan edip Abdâl olan,
Madde âleminde kul iken “Kendin bilip – Rabbin bilip”,
Mânâ âleminde Sultan olan,
Aşkın Hünkârına esselâ!

---Resim---

Ahmed aleyhisselâm’ın ve bizim atamız İbrahim aleyhisselâm gibi,
El Velî Celle Celâlihu zuhuru Halilullah gibi İnkârın Nemrud nârında, İkrârın Muhammedi gülbağında candan ve gönülden BİZ bülbülü olanlara,
Aşkın Bülbül-i Gülzârına esselâ!

---Resim---

Her şeyden çok sevdiği sevgilisi Şirin ile arasındaki tek engel olan kendi Varlık-Benlik dağını tevhid külüngüyle delip Mânâ Âlemine yolunu açan Ferhad gibi olanlar için,
Ey Niyâzî sen de söyle esselâ!
Aşkın Muhabbet Mimârına esselâ!



Esselâ (A.): hakka ve hayra, salâta ve sılaya çağrı..
Berdâr (F.): Asılmış. idam edilmiş.
Berdâr-ı aşk: Aşkın dârağacında asılmış olan kimse.
Hünkar : f. Hükümdar. Padişah. Sultan.
Halilullah : Allah'ın dostu, Hz. İbrahim (a.s.).
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XII ŞİİR


Mevalidin sana her fasl u bâbı
Kitabün fi kitabün fi kitabün

---Resim---

Senin vaslında vardır her birinde
Cevabün fi cevâbün fi cevâbün

---Resim---

Dahî dâreyn ile berzâh yüzünden
Nikâbün fi nikâbün fi nikâbün

---Resim---

Ulûm-ü sûret u mânâ hakîkat
Şerabün fi şerabün fi şerabün

---Resim---

Üçünden serime dâim erişir
Hitabün fi hitabün fi hitabün

---Resim---

Ki sen ben o demekten geçene yok
Hisabün fi hisabün fi hisabün

---Resim---

Hemîn zât u sıfat esmânı bilmek
İkabün fi ikâbün fi ikâbün

---Resim---

Sıfat u zât u ismin cehli ey dost
Sevabün fi sevâbün fi sevâbün

---Resim---

Bulardan görünen Hakk’ın vücûdu
Serâbün fi serâbün fi serâbün

---Resim---

Niyâzî cism ü kalb ü ruh ki denir
Cenabun fi cenâbün fi cenâbün.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Vâcibü’l- Vücûd’un Mevcûd kıldığı eseler âleminde var gözükenlerin özellik ve güzellikleri sana,
Ve devam ediş denleminde: kitab içinde kitab içinde kitab içinde sunulup durmaktadır.

Cansız gördüğün câmidler ki toprak diyelim bundan doğan bitkiler, onunla yaşayabilen hayvanlar…
İşte 3 âlem bölümleri..
Hayatın temelindeki El Hayy Celle Celâlihu esmâsının zâhiren zuhuru,
Erkek menisiyle kadın yumurtasının tevhidi,
Canın cisim giymesi,
Doğan bebek ve Toprak Testinin tekemmülü..
Testi kırılınca suyun yok olamaması faslı,
Hesab(kitab) bâbı(kapısı)..

---Resim---

Üç âlemde üç cevâb bulursun zâhiri gelişine ve bâtını gidişine…
Toprak, bitki ve hayvansal gıda zincirinin zevki şu ki:
Üç cevâbında anası ve aslı;
Canın dirilik olarak diriden diriye kesintisiz aktarımı ve cisim giymesi,
Oysa bunların birer ambalaj olduğu, temelde güneşten alınan enerji kelimesinden de ötede ışık ve ısıdan da ayrı diriliği sürdüren yeşil enerjinin anası ne?

Muhammedî Şuûra ulaşanlar, NUR-u MÎM deki El HAYY Diriliği, BİZliği ve BİRliği için:

Resim--- “Ellezi ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukidun :
Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.”
(Yâ Sîn 36/80)

---Resim---

Dünya ile Âhiret arasında Berzah Âlemi..
Dost’un Zâhir perdesi bu âlemde
Dost’un Bâtın perdesi Berzah Âleminde
Dost’un Âhir perdesi Âhiret Âleminde..

---Resim---

İlimlerle İlme’l- Yakîn yol bulan Fiillerin Tevhidini anlar
Gözüken sûretlerin anlattığı Ayne’l- Yakîni bulan Sıfatların Tevhidini anlar..
Eşyanın hakikatının mânâsı ise Hakke’l- Yakîn ulaşımı olup Gerçek Vahdet-i Vücûd olup tevhid-i zâttır..
Ve bunların her birisi iç içe başdöndüren mânâlar içerir…

---Resim---

Bu üç âlemde içtiğim şâhid oluş şehâdet şarapları, her makamda beni hitaba kavuşturdu..
Şehâdetime cevablar aldım..

---Resim---

Bu âlemdeki :
Konuşan : Ben,
Muhatab : Sen,
Konuşulan : O..
Kulluk Oyununu çözüp bu şahısların rollerini oynatanın Muradı ve Emrini anlayıp işini gücünü ona göre ayarlayanlara yukarıdaki üç âlemde de hesab vs. yoktur.

Şeyler - Fiiller - İsimler - Sıfatlar ve Var eden Zât..

---Resim---

Bu Kulluk kuralları içinde, Esmâ Sırrın, Sıfat Sırrın ve Zâtî Sırrın sadece akılla çözümüne kalkışmak;
Cezâ içinde cezâ içinde cezâdır…

---Resim---

Zât, Sıfat ve İsmin nakille anlatılanla yetinip fazlasına dalmamak ise;
Sevâb içinde sevâb içinde sevâbdır..

---Resim---

Ben, Sen, O..
Fiil, isim, sıfat..
Halkın kendisinin kimliği ve varlığı sanılan Mevcûdiyet aslında asla Vücûdiyyet değildir..
Tıpkı serab gibi yakınlaştıkça ve işin içine girdikçe mevcûd oluşlarının geçici, eğreti ve izâfi roller gereği giysi kimlik ve kişilikler olduğunu görürsünüz..
Ki, çorap söküğü gibi, esmâ sıfata, sıfat ise Zât’a götürecektir sizi..
Diğer görüntüler ise serab içinde serabtır.

---Resim---

İnsanın Cisim Âleminde, nefsi ve onun âletleri olan bedeni vardır,
Sonra Nefis ile Ruh arasındaki Berzah olan Kalb Âlemi vardır,
Ve Emr Âleminden Ruhu vardır..
Ey Niyazi!
Seni meydana getiren ve iç içe geçmiş olan,
Senliğin içinde Senliğin içinde Senliğin..
Cenâbın, bizzât kim olduğun senin, her âlemdeki…



Câmid : Cansız, donuk, donmuş.
Mevalid (A.): Mevlûd (doğmuş olan şey) çoğulu.
Mevalid-i Selâse: Hayvan, nebât ve madenler.
Fasl : (Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal. * Hak söz. Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza.
Bâb : Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
Dâreyn : Her iki dünya. İki yurd. İki yer.
Berzâh : İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası. * Perde. * Sıkıntılı yer. * İki yer arasındaki geçit. * Mani'a, engel, (Bak: Sırat köprüsü). Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âleminde sevdikleri kimselerle ve iyi insanlarla görüşürler ve çok zevkli yaşarlar. Kıyamet kopunca Allah bütün ruhları haşir meydanında cesetleri ile diriltip toplayacaktır.
Nikâb : Yüz örtüsü, peçe, perde.
Ulûm : (İlm. C.) İlimler, bilgiler.
Ser : f. Baş. Tepe. Uç. Nihayet. Zirve. Gaye. * Baş, başkan, reis.
İkab : Şiddetli azab, eziyet, ceza.
Serâb : Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi
Cenab : Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir. Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (A.S.M.)... gibi.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XIII ŞİİR


İster isen mârifette olasın âli-cenâb
Ehl-i irfân eşiğinde yüzünü eyle türâb

---Resim---

Bu harâbı niceler çalıştı mâmur etmeğe
Bir yanın ta’mir ederken bir yanı oldu harab

---Resim---

Çok seğirtti gaflet ehli bu serâbı su sanıp
Bulmadılar hiç biri bu sahrada bir katre âb

---Resim---

Bir zaman yüz verme dünya ehline uzlette ol
Akl u fikrin bir yere cem' et yüzüne çek nikâb ..

---Resim---

Göz kulak dil kapıların bağla muhkem bir zaman
Ola kim Hakk'dan yana gönlünden ola feth-i bâb

---Resim---

Ger ölümden kurtulam dersen yürü var âşık ol
Döne döne aşk odiyle cism ü cânı kıl kebâb

---Resim---

Gir bu derd meyhânesine koma elden kâseyi
Hiç yürek kanından özge aşığa yoktur şarab

---Resim---

Himmetin dâim bu olsun kim Hakk’ı anlayasın
Hakk’ı bilmekten yeğ olmaz iki âlemde sevâb

---Resim---

Ger azâb-ı âhiretten bulmak istersen halâs
Ârif ol ki cehl odından kopısar cümle azâb

---Resim---

Bu Niyâzî kendiden demez bu sözü ey püser
Hep anı söyler duyarsın gökten inen dört kitab.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Kadri ve kıymeti yüksek, üstün ve değerli bir kişi olmak istersen dört âlemde,
İrfan ehli Erenler eşiğinde yüzünü toprak et ki,
Hakk Dostları böyledir hizmet almakta ve vermekte…

Çok da verme kendini dünyaya, bir dem çek elin, döndüremezsin beğim kati ağırdır bu dolab.

Kendini dünyaya verip durma, bir zaman ki çek artık elin,
Dönmüyormuş gibi dönen bu Devran Dolabı-Değirmeni çok ağırdır kendini yorma beğim!..

---Resim---

Durmadan harab olan bu yalan dünyayı ta’mire uğraşan çok oldu senden önce de,
Ancak bir yanın ta’mir ederken bir yanı oldu harab..

---Resim---

Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşan nice vurdumduymaz gaflet ehli bu hayatı sonsuzluk suyu sanıp çok koştu peşinden serabın,
Ancak bu hayal sahrasında bir damla gerçek su bulamadılar…

---Resim---

Bir durum değerlendirmesi yap bir zaman,
Yüz verme dünya ehline de yalnızlık fikirhânesine çekil!
Aklını ve fikrini dağıtma, bir noktaya topla, yüzüne de Halk içinde Hakk ile oluş perdesini çek!..

---Resim---

Göz, kulak ve dil kapılarını Kesret Âlemine karşı sıkı sıkıya kapat bir zaman!
Olur ki özündeki kemâlât çaban, gönlünde Hakk’a, Vahdet Âlemine çıkan bir kapı açar..

---Resim---

Eğer ölümden kurtulayım der isen yürü var git âşık ol!
Döne döne aşk ateşiyle yan da, cismini ve cânını pişir Kebâb gibi..
Çiğlikten kurtul, çiğ süt emdiğini unutma!

---Resim---

Gir çekinme Aşk Meydanına çekinme!
Kâmil İnsan huzurunu bulunca sohbet kadehini elden bırakma!
Âşıklar, kendi yürek kanlarını içer bu meyhânede şarab yerine!
Kendi Benlik derdlerini, kanları gibi içerek tüketirler de kendilerini bilip kemâl bulurlar…

---Resim---

Kalbini bütün kuvveti ile Hakk Teâlâ’yı bilmeye, anlamaya ve yaşamaya döndür ki,
Dünya ve Âhiret iki âlemde bundan daha hayırlı bir iş ve sevâb yoktur...

---Resim---

Eğer Âhiret azâbından kurtulup selâmete ereyim der isen,
O zaman kendini ve Rabbini bilmek için irfan ara ârif ol ki, bütün büyük sıkıntı ve çekilen azablar cehâlet ateşinden kopacaktır...

---Resim---

Ey oğul!
Bu sözleri Niyazi Mısrî kendi kafasından diyor sanma sakın!
Sen de duyarsın ki bu sözleri gökten inen dört kitab söyler dururlar…



Alicenap (F.): Kadri ve kıymeti yüksek, üstün.
Türab (A.): Toprak.
Gaflet :Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
Feth-i bâb (A.): Kapının açılması.
Fetih: Açılma.
Bâb : Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
Himmet : Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
Sevâb : Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah'ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel.
Püser: Oğul.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XIV ŞİİR


Aç gözün dildâra bak ref oldu yüzünden nikâb
Zulmeti sürdü çıkardı ara yerden âfitâb

---Resim---

Şol sakahüm Rabbühüm hamrin lebinden içe gör
Katresin nûş eyleyen uşşak ebed görmez azâb

---Resim---

Otuz iki harfi bildin dört kitabın aslıdır
Safha-i vechinde yazılmış kamû bî-irtiyâb

---Resim---

Mekteb-i irfâna gir oku bu ilmin aslını
Gör ki nice derc olupdur bu ilimde dört kitab

---Resim---

Her ne okursan çün otuz ikiden taşra değil
Yüzünün metnini şerh eder okunan fasl u bâb

---Resim---

Her ne söz kim söylenir âlemde Türkî ya Arab
Tut kulağın kim sanadır cümle dillerden hitâb

---Resim---

Her ne kim görür gözün andan cemâl-i yâre bak
Çünkü gitti ey Niyâzî kalmadı aslâ hicâb.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Gönül gözünü aç da özünü elinden alan Dildâr’a bak!
O güzeller güzeli yüzünden perdeni kaldırıp aradaki bilinmezlik karanlığını sürdü çıkardı…

---Resim---

Muhammedî Muhabbet Meclisine Erenler izni ve iziyle kavuştun!
Ki Rabbımız onlara şarab ve süt ırmaklarından 4 âlemde kana kana içirip ikram etmektedir.
Bir damlasını içen âşıklar mest ve hayran olup artık azâz bilmezler..
Cehenneme konsalar, İbahimî olup Gül Cennetlerine dönüştüren Muhammedî Melâmet Ehlidir onlar!
Haydi sen de iç ve bir damla ol!
Sen de katıl bu Umman

Resim--- “Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fiddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren. :
Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.”
(İnsân 76/21)

Resim--- “Meselül cennetilleti vüidel müttekun Fiha enharum mim main ğayri asin ve enharum mil lebenil lem yeteğayyer ta'müh ve enharum min hamril lezetil liş şaribin ve enharum min aselim musaffa ve lehüm fiha min küllis semerati ve mağfiratüm mir rabbihim ke men hüve halidün fin nari ve süku maen hamimen fe kattaa em'aehüm :
Müttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?”
(Muhammed 47/15)

---Resim---

Kur’ân, İncil, Tevrat ve Zebur’un aslı 32 harftir.
Eski Türkçe ve arabca olan 29 harfe Farsçadan gelen pe, çe, je harfleri de eklenince 32 olur.
Kur'ân harflerinin her birisi hiç şüphe yok ki senin gül yüzüne Fıtrat kalemiyle yazılmıştır.
Erence okumayı öğren ki kim olduğunu bile bil!

---Resim---

Âriflerin damla damla biriktiği İlâhî İrfan ve Muhammedî Edeb Mektebi olan Fecr Sûresi sonunda,
“Kullarımın arasına katıl!” buyurulan Erenlerin Hasbî Hizmet Ummanına sen de “Benlik Bel┠sını soyunarak koş!
İlâhî İlmi Sahibinin sesinden duy ve uy ki,
Dört kitabın nasıl Tevhidî toplanıp tekleştiğini,
Dört âlemin nasıl “Rahmetenlil Ravzasında” tek ve eşsiz Şehâdet Kevseri olduğunu gör!
El Âlim ve El Alîm Celle celâlihu tecellîleri canında cem’ olsun!
Daha ve en doğrusu sen de Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in Rahmet ilmine, edebine ve tevhid şehâdetine bizzât iştirak et!

---Resim---

Bu âlemde sen her şeyden ne okusan 32 nin dışında sanma!
Ve bu Âlemin yüzünde okuyacağın her harf, mutlaka Âdemoğlunun yüzünde de vardır!
Ne varki bu harfleri ve okumasını öğreten Hakk Erenlerden bir Hasbî Hizmetçi İnsan-ı Kâmil bulasın!
Yunus’a Erence dilini öğreten Taptuk Baba,
Mısrî’ye hakkçayı öğreten Ümmî Sinan Baba bulasın ki,
Seni sana fasıl fasıl, bölüm bölüm okutsun!
İnşâallah…

---Resim---

Her ne söz ki söylenir bu âlemde, Türkçe, Arabca vd.
Kulak ver ki bütün dillerden hitab sanadır ki her insan bir sözle bir şey ifâde ederler..

---Resim---

Ey Niyâzî!
Erenler himmetiyle kemâlât buldun, kafa ve kalb gözlerinden perde kaldırıldı.
Şimdi artık kesrette vahdeti seyran eyle!
Eşyanın hakikatinde Yârin cemâlin seyr eyle!
Vahdet-i Mevcûdu tek kâlemde gör Kur’ân-ı Kerimde : “Küllü şey”..
Her şeyde eserin Ulu Ustasını göreceksin zâten.
Her şey sana:
“Bizim varlığımız zâhiri, iğreti ve geçicidir yanılma! Vâcibü’l-Vücûd olandır Vahdet-i Vücûd sahibi.tararılanların tümü ise Vahdet-i Mevcûddur…”

Resim--- “Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fiddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren. :
Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rabbleri onlara tertemiz bir içki içirir.”
(İnsân 76/21)



Ref’ : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma.
Dildâr : f. Kalbi hükmü altında tutan. Sevgili, mâşuk.
Âfitâb : f. Güneş. * Mc: Pek güzel. * Çok güzel yüz.
İrtiyâb (A.): Şüphenin kırıntısı, en küçük şüphe.
Bî-irtiyâb: Hiç şüphesiz.
Hicâb (A.): Perde. örtü.
Safha : Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden her biri. * Bir şeyin gözle görülen yüzlerinden her biri. * Kısım. * Bir şeyin düz yüzü. * El ayası. * Bir hâdisede birbiri ardınca görülen hâllerin beheri. * Yazılmış ve yazılabilir sahife.
Derc : İçine almak. Katmak. * Kitaba koymak. * Nakışlı kâğıt üzerine yazılan yazı. * Hattatın yazılmış kâğıt tomarı.
Taşra : Hariç ve dış taraf. * İstanbul harici olan memleket. * Merkez-i hükümet hâricinde olan yerler.


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XV ŞİİR


Oldum çü mahv-ı mahz-ı zât buldum vücûdumdan necât
Ben içmişim âb-ı hayat irmez bana hergiz memât

---Resim---

Ben dost yolunda varımı terkeyledim önden sona
Küfr ile imandan geçip a’yânda bulmuşum sebât

---Resim---

Her kande baksam görünür gözlerime sırr-ı ezel
Her şey ulaşıp Hakk’ına çıktı aradan kâinât

---Resim---

Dost ile ben dost olalı zevkiyle işret bulalı
Zayf-i mükerremdir bu cân hep yediğim kand ü nebât

---Resim---

Hâlvetten ettim rıhleti kesrette buldum vahdeti
Bâzârda düzdüm hâlveti rûz u şebim ıyd ü berat

---Resim---

Gördüm bu âlemler kamû benim vücûdumla dolu
Bir olmuş uçmağ u tâmu cümle bana olmuş sıfat

---Resim---

Her ne yane kim eğilem ol yane her şey eğilir
Olmuş Niyâzî hep senin sâyelerin sitt-i cihat.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ben, kendimin ve diğer yaratılmışların Vücûd derdinden kurtuldum ve Mevcûdun, küllü şey’in fâni olduğunu anladım.
Kesret gözükenleri Vahdette yok edip ortadan kaldırdım,
Muhammedî Mârifet Mektebinde Katıksız Zâtullah bilgisine kavuştum.
Fenâda Bekâ bulup ebedî dirilik ilmi olan Hayat Suyu içmişim ki artık bundan sonra bana asla ölüm ulaşamaz..

Resim--- “Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. Yeryüzünde bulunan herşey fanidir” (Rahmân 55/26)

Resim--- “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.” (Rahmân 55/27)

---Resim---

Ben, El Velî (c.c.) olan gerçek Dost’umun yolunda,
Bana imtihan için giydirilen önceki sonraki tüm varlık giysilerimi soyundum,
küfrü ile illâ iman ikiliğinden geçip Ayn- Hakk’a sıla ettim, karar kıldım.

---Resim---

Her bir esere baktığımda Ezel Sırrı olan “Kün feykün!” lerini görürüm de her şey Hakkâ sıla eder ve aslına döner.
Eserler Usatasının kaleminde yok olur ve Kâinler, şu an bulunanlar, yâni Kâinât kalkar ortadan…

---Resim---

Gerçek Dost ile ben Dost olduktan ve O’nu her an Yâd edip Eser-Usta zevkini yaşayalı beri,
Hakk’la olup halkın lisanıyla konuşalı,
Anladım ki özü, aslı Emr âleminden olan bu Ruhum-Canım, Rabbü’l- âlemin’in Cisim Cihanında keremli kılınmış bir misafiridir.
Benim yediğim canlı cansız her şey ise var oluşlarının kemâlini bende bulup bu şerefli ve keremli oluştan paylarını almaktalar..

Resim--- “Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesirim mimmen halakna tefdiyla :
Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”
(İsrâ 17/70)

---Resim---

Bir odaya kapanarak halvet etmekten vaz geçtim.
Halk içinde Hakk’ı (c.c.) hazz ettim, kesrette tek tek Vahdet neşesini yaşar oldum.
Cihandaki canlar cengine ve Belâ bazarına çıkıp halvetle aradığım ihtiyacımı temin ettim.
Fenâfillah faziletini hâlihazır huzur edince Hızır da hazır oluverdi!!..
Sonunda gündüzüm Vuslat Bayramı, gecem ise Berât Gecesi oldu Dostlarım!..

Muhammedî Melâmetin Yiğit usatası Niyâzî Baba ruhun şâd olsun!..

---Resim---

Gördüm ki Âlemlerin tümü de benim vücûdumla dolu,
Cennet ve cehennem bir “şey” olmuş ve her şey beni anlatmakta aklı olanlara..

Burada “Cennet ve cehennem bir "şey" olmuş” sözünü ola ki yeterli anlatamamış oluruz diye Değerli Tefsir İmamız Fahreddin Razi hazretlerinin tefsirinde bildirdiği bir hadisi kısaca arz edeceğim :

Resim--- “Ve sariu ila mağfiratim mir rabbiküm ve cennetin arduhes semavatü vel erdu üiddet lil müttekiyn :
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! “
(Âl-i İmrân 3/133)

Bu âyet-i kerîme inzâl olduğunda Bizanslı bir sefir Medine’ye İslâmiyeti incelemek üzere gelmişdi.
Bu âyeti duyunca hayret edip Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gidip soruyor:
“Yâ Muhammed! Sen müslümanları öyle bir cennete çağırıyorsun ki o cennet yerden göklere kadar her yeri kaplıyor... Peki, cehennem nereye gitti?...” deyince...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Fe subhanallah! Ben güneş doğdu diyorum, sen ise gece nereye gitti diyorsun!” buyuruyor...
Yer aynı, güneş varsa gündüz-cennet yoksa gece..
Kişi aynı kişi Nûr-u Mîm varsa cennet, yoksa cehennem..

İşte bu husus, tasavvufun temelidir.
Kişinin özündeki Nûr-u Muhammed prizine, Tevhid Fişi takıldığında gönül güneşi doğar ve gecesi gündüz olur.
Karanlık kalb nûra gark olur.
Ezelî, ebedî ve ilâhî nûra kavuşur...
Tüm letâifler çalışır; gözler görür, kulaklar duyar, kalbler anlar ve akıllar rüşde erip aşk civânı olur!
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu; tevhidi, tebliği, tenziri, tebşiri ve bunlara şâhid oluşu tecellî eder...

---Resim---

Ben her ne yana eğilirsem her şey de o tarafa eğilmekte..
Ey Niyâzî!
Altı yönde de senin gölgen var aynı anda..

Aziz Mısrî Hocam, yedinci yön olan “ÖZ” ünde doğan Nûr-u Muhammed Güneşinden dolayı, izâfi varlık gölgesinin sonsuz yönde ve sonsuz şeylerde âşikâr gözüktüğünü bildirmektedir..




Mahv : Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. * Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.
Mahz : Safi ve hâlis. Katıksız. Sırf. Hâs. Hulus ile muhabbet. * Tâ kendisi. * Sadece. * Su katılmamış hâlis süt.
Zât : Hürmete lâyık kimse. * Kendi. Öz, asıl. * Ehil. Sâhib. (Zu'nun müennesi). Burada Zâtullah’tır.
Necât : Kurtuluş, selâmet. * Hırs ve hased. * Yüksek mekân.
Memât : Ölüm. Ahirete göç etmek. (Bak: Mevt)
Hergiz : f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir suretle.
A’yân : (Ayn. C.) Gözler. * Bir yerin ileri gelenleri. * Meclis âzaları. Senato âzaları. * Muayyen ve müşahhas olan şeyler. * Altınlar. * Kaymakam.
A’yan-ı sabite : Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudat-ı ilmiye. (Bak: Adem-i hâricî)
İşret : Manevî zevk alma, ilâhî şarab içme.
Dayf, Zayf (A.): Misafir. Konuk.
Mükerrem (A.): İkrâma uğra­yan, itibarlı.
Kand (A.): Nebâti şeker. Şeker, şeker kamışının donmuş suyu.
Nebat : (C: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki.
Uçmağ : Cennet.
Tâmu : Cehennem.
Sitt-i cihat : Altı yön.
Rıhlet ( A.) : Göçme, göç etme.
Kesret (A.): Çokluk. Vahdet (A.): Birlik.
Rûz .(F.): Gündüz. Şeb (F.): Gece.
Iyd (A.): Bayram.
Berat (A.): Beri olma, istisna, bir dâva­nın neticesinde ilişkisiz çıkma. Berât gecesi, kandili.
Sâye : f. Gölge. * Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma. * Muavenet, yardım.
Kâin : Olan. Var olan. Bulunan. Mevcut.
Rıhlet : Geçmek. Göç etmek, göçmek. Ölmek.
Cihât : (Cihet. C.) Cihetler, taraflar, yönler.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XVI ŞİİR


Sırr-ı Hakk’ı nicesi fâş eyleyem ben ey sikât
Anı ancak remz ile etmiş beyân ehl-i nikât

---Resim---

Her ne denlü âşikâr etsem hafâsın artturur
Ol iyân iken anı örter delâil beyyinât

---Resim---

Ânı tevhid eylemez illâ ki şirk ehli eyler
Vahdet-i Hakk’ı duyanın dili lâldir aklı mât

---Resim---

Her ne kim fevka'l-ulâ tahte's-serâda vardurur
Zâtı vâhiddir velî göründü nice bin sıfat

---Resim---

Zâtı birdir lîk evsâfına gâyet yokdurur
Gör bu fânusu ki anın şem'i oldu nûr-ı zât

---Resim---

Zâhir ü bâtın kamûsu bir fenerdir gayri yok
Şem’i insân oldu fânusu cemi-i mümkinât

---Resim---

Ey Niyâzî âdem oldu çün cihânın şu’lesi
Bahş olur Âdem deminden âleme ruhu 'l-hayat.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Kendisine aktarılan sırları saklayan, sikâ olan ve güvenilen Ehl-i Zâhir!
Hakk’ın Sırlarından hangisini açıklayayım?
Zâten Nükte Ehli Erenler, işâret ederek herekesin aklınca anlayacağı şekilde açıklamışlardır.

Bu anlatım ise Muhammedîdir:

Resim--- “Ve yes'eluneke anir ruh kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitüm minel ilmi illa kalila : Sana RUH hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, RABB’imin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” (İsrâ 17/85)

Koca İmâm Fahreddin Râzi efendimizin bildirdiği bir hadis-i şerîfte:

Resim--- “Yâ Resûlullah! "Ruh, RABB’imin emrindendir." den ne anlayalım?” diye sorduklarında;
Cenâb-ı Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : “Aklınız kadar anlayın!” buyurmuştur...
Bu ne kadar muhteşem ve hârika bir cevâb Yâ RABBim (celle celâluhu)!
İşte Mürşid-i Mutlak Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimin cevâbı...

Güvenilmez kişiye Hakk’ın Sırlarını teslim etmek suçtur.
Bu anlatım ise Muhammedîdir:

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İlim öğrenmek her müslümana farzdır. İlmi, ehli olmayana öğretmek, domuzların boyunlarına cevher, inci ve altın takmaya benzer...” buyurdu.
(Enes İbni Mâlik (radiyallahu anhu) dan İbn Mâce ve diğerleri)

---Resim---

Ben her ne kadar ortaya dökmek istesem de Hakk Teâlâ gizliliğini artırır.
Ap açık olanları dahi ehli olmayana karşı örter, sırlar maddî-mânevî isbat için deliller ve bürhanlar sûretleri giyerek örter kendilerini..

---Resim---

Hakk Teâlâ’yı diliyle tevhid edip duranların bir kısmı gizli şirk ehlidir ki;
Gaflet karanlığında sık sık zikrini kaybedip unutur.
Tevhidin temeli şirki terktir.
Ancak, Hakk Teâlâ’nın Tevhidini Muhammedî duyumla ruhundan duyan ve uyan Ârifler ise zikr-i dâim içinde her an Tahkikî Tevhidi duymaktan Taklidî Tevhidi demeye dil bulamazlar..
Sanki dilsiz gibi sessiz ve her hücreleri tevhidde,
Atomların her an dönüşü gibi her zerreleri;
Devranda, Seyranda, Cevlanda ve Hayran Âlemine gark olmuştur..

---Resim---

Her ne ki, Yerin altından Arşa kadar mevcûd olanların tümünün izâfî ve görev gereği verilen,
Geçici Benlik zâtları, kendilerini yaratanın “Mutlak ve Vâhid Zât” oluşunu gösteren binlerce sıfat görünümündedir..

---Resim---

Vâcibü’l- Vücûd olan Zâtı, Ehadiyyet bilinemezliğinde tektir.
Lâkin Sıfatlarına son yok sonsuzdur,
Bu gördüğün Mevcûdlar fânusunun ışığı;
El Nûr (c.c.) esmasnın yansıması Nûrullah’ın mazharı Muhammed aleyhisselam’da “Rahmetenli’l-âlemin” Nûrudur.
“Rahmetenli’l-âlemin” Rızasını bulanlar, Raziyeten-Merziyyeten olanlar bilirki;
Nebiyyî’l- Ümmî aleyhisselam’ın nûru olan Nûr-u Mim sistemin anasıdır.

Bu anlatım ise Muhammedîdir:

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL, göklerin ve yerin nûrudur:

Resim--- “Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.”
(Nûr 24/35)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Yâ Muaz, ilk halkedilen nûr-u nebîyyike, senin Nebîyyin nûrudur.” buyuruyor.
Tüm sistemin anası “Ümm” si Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)dir.
Hılkiyyet temelinde ilk ve tektir...
Dolayısıyla varlığın temelindeki fıtrî birlik, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
Bunda bütün mahlûkat müşterekiz.
Bu cihâna insan süretinde ve akıl emânetiyle çıkıp mutî ya da asî olmak, evliyâ ya da eşkiyâlığını ilân etmek, rüşde erip ermemek ayrı ve sonraki şeylerdir...

Resim--- Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin nûrunu yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “O nûr ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Tealâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh’i yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....”
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

---Resim---

Gördüğün ve bildiğin zâhir-bâtın yaratılnaların tümü de bir tek fenerdir, başkası olmayan..
Bu fenerin ışığı İnsan-ı Kâmil olup dışındaki fânusu ise, imkan bulup var gözükenler olan Kainâttır..
Herkesin ve her şeyin mayası, aslının ilk şey noktası ve sılası, Nûr-u Mîmdir..
Mâsivâ fânusunun içindeki mevcûd mazharı Nûr-u Muhammeddir..

---Resim---

Ey Niyâzî!
Cisim Cihânı’nın Canı, Âdem oğludur.. Bütün kâinât için Rahmet kaynağı Âdem oğlu Muhammed Mustafa Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
Âdem deminden-soluğundan bahşedilir Âleme Haytın Ruhu..
Sitemin yaratılmasına sebeb, akıl verilip sorumlu tutulan İnsan oğludur.
Diğer varlıklar ise netice olarak hizmetçi ve yardımcıdır.




Fâş : Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan.
Sikât (A.): Sözüne güvenilir kimseler. (Sika. C.) İnanılır kimseler. İtimad edilen, kendilerine güvenilen kimseler.
Nikat (A.): Nükteler. (Nükte. C.) Nükteler. İnce mânâlar. * İnce mânâlı, şakalı ve zarif sözler.
Serâ (A.): Yer, toprak. Tahtes's-serâ: Yerin, toprağın altı.
Remz : İşaret. İşaretle anlatmak. * Güç anlaşılır. * Gizli ve kapalı söyleme.
Hafâ : Gizlilik. Gizli olmak. Saklılık.
İyân : (İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği. * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği.
Delâil : (Delil. C.) Deliller. Bürhanlar. İsbât vasıtaları.
Beyyinât : (Beyyine. C.) Beyyineler. Bürhanlar.
Lâl : f. Dilsiz. Söz söyleyemiyen.
Mât : Yenilmek.
Fevka'l-ulâ : Göğün üstü Arş.
Tahte's-serâda : (Taht-es serâ) Toprak altı.
Şem' : Mum, ışık.
Şu’le : Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.
Bahş : f. Bağış. Verme. İhsan.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XVII ŞİİR


Serây-ı din esâsıdır şerîat
Tarik-i Hakk hüdasıdır şerîat
---Resim---
Budur evvel kapı dergâh-ı Hakk’a
Ki yolun iptidâsıdır şerîat
---Resim---
Dahi bununla hatm olur bu yollar
Bu râhın intihâsıdır şerîat
---Resim---
Sırat-ı müstakîme dâvet eden
Münâdiler nidâsıdır şerîat
---Resim---
Şerîat Enbiyânın sünnetidir
Kamûnun ihtidâsıdır şerîat
---Resim---
Hüdâ'nın Leyle-i Mi'rac içinde
Habibine atâsıdır şerîat
---Resim---
Yiğirmi üç yıla dek Cebrâil'in
Anâ vahy-i Hüdâ'sıdır şerîat
---Resim---
Cihânda çoktur envâı ulûmun
Kamûsunun hümâsıdır şerîat
---Resim---
Bu nefs-i kâfiri katletmek için
Hakk’ın hükm-i kazasıdır şerîat
---Resim---
Cihad-ı ekber eden ehl-i diller
Kulûbunun safâsıdır şerîat
---Resim---
Tarikât kârıbanının önünce
Delil-ü muktedâsıdır şerîat
---Resim---
Hakîkat gerçi sultânlıktır amma
Önünde anın livâsıdır şerîat
---Resim---
Şerîattan velî yâd olmaz aslâ
Velînin âşinâsıdır şerîat
---Resim---
Şerîatla durur arz u semâvât
Bu bünyânın binasıdır şerîat
---Resim---
Ne bilsin şer'i pâki ehl-i ilhad
Ol a’dânın adâsıdır şerîat
---Resim---
Hemen onlar da aklınca sanır kim
Nizâm için olasıdır şerîat
---Resim---
Sakın cânâ sakın onlara uyup
Deme sen de n'olasıdır şerîat
---Resim---
Şerîatsız hakîkat oldu ilhad
Hakîkat nûr ziyâsıdır şerîat
---Resim---
Ziyâ olmaz ise nûru da yok bil
Hakîkatle kıyasıdır şerîat
---Resim---
Cihâna bir velî hiç gelmez illâ
Elinde anın asâsıdır şerîat
---Resim---
Dahî başında tâc u şâl u kisve
Hem eğninde abâsıdır şerîat
---Resim---
Hakîkat cânıdır ancak velînin
Cânından mâadasıdır şerîat
---Resim---
Çıkıcak cân beden öldüğü gibi
Çıkıcak sır kalasıdır şerîat
---Resim---
Karar etmez beden olmayıcak cân
Hakîkatin bekâsıdır şerîat
---Resim---
Hakîkat dilber-i râna gibidir
Anın zerrin libasıdır şerîat
---Resim---
Sakın soyma anı nâ mahrem içre
Yüzün suyu hayâsıdır şerîat
---Resim---
Hakîkat Arş-ı Âlâdır muhakkak
O Arş'ın üstüvâsıdır şerîat
---Resim---
Cemi-i Enbiyâ vü evliyânın
Niyâzî rehnümâsıdır şerîat.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

İslam Dininin Temeli ve şartı şerîattır.
Hakk Yolunun en doğru yoludur şerîat..

---Resim---

Hakk Dergâhının ilk kapısıdır şerîat
Ki Hakk Yolunun başlangıcıdır şerîat…

---Resim---

Kaldı ki bu yollar şerîat ile hayr sonucuna ulaşır.
Hakk Yolunun nihayetidir şerîat…

---Resim---

İnsanları İlâhî Sırat-ı müstakîme dâvet eden
Çağırıcıların çağrısıdır şerîat…

---Resim---

Bütün peygamberlerin sünnetidir şerîat
Hepsinin de her şeyden önde değer verdiğidir şerîat..

---Resim---

El Hüdâ (c.c.) nun Mi'rac gecesinde
Sevgilisi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Lütuf ü İhsan Bağışıdır şerîat…

---Resim---

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ e Cebrâil'in 23 yıl boyunca getirdiği Hüdâ’nın vahyidir şerîat…

---Resim---

Cihânda ilmin pek çok çeşidi vardır
Tümünün de devlet kuşudur şerîat…

---Resim---

İnsana küfrü emrden nefs-i emmârenin kötü huylarını öldürmek için
Hakk Teâlâ’nın uygulama emridir şerîat…

---Resim---

Nefisleriyle en büyük cihadı yapan gönül ehli Erenlerin,
Kalblerinin gönül şenliği ve eğlencesidir şerîat…

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Recâ’nâ mine’l-cihâdi’l-asgari ilâ’l-cihâdi’l-ekber: Küçük cihâddan büyük cihâda döndük!...” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I-511 (1362); Bagdadî Tarihi XIII-493)

---Resim---

Tarikât kervanının önündeki, kendisine uyulan yol göstericisidir şerîat…

---Resim---

Gerçi Tasavvufta Hakîkat, sultânlıktır amma,
Onun da önündeki Bayrağı ve sancağıdır şerîat…

---Resim---

Gerçek velî olan Erenler şerîata asla yabancı olamaz,
Her velînin çok iyi tanıdığıdır şerîat…

---Resim---

Bu yer yüzü ve gökler şerîat ile ayakta durabilir
Bu sistemin binasıdır şerîat…

---Resim---

Allah'ın varlığına, birliğine inanmayan imânsızlar ne bilsin tertemiz şerîatı
Onun için şerîat… düşmanların düşmanıdır.

---Resim---

Böyle kimseler ham akıllarınca sanırlar ki,
Sadece icaba göre yapılan bir kanundur şerîat…

---Resim---

Canım kardeşim sakın sen de onlara uyup yanılıp da,
Deme ki: “Ne olacakmış şu şeriat?”.

---Resim---

Şerîatsız hakîkat, “Biz hakikat ehliyiz bize şeriât ne gerek?” vs. saçmalıkları açıkça Dinden çıkmaktır. Dinsizliktir.
Hakikat Nurunun ışığıdır şerîat…

---Resim---

Işık ve aydınlık yoksa o nuru da yok bil sen!
Hakikat ile onu hüküm ve muhâkeme yeridir şerîat…

---Resim---

Bu Cihana bir Velî gelemez ki onun elindeki asâsı-dayanağı şerîat olmasın..

---Resim---

Aynı zamanda Hakk yolunun işaretleri ve remizleri olan taç, şal, kılık kıyafeti,
Hem de sırtındaki Derviş abâsıdır şerîat…

---Resim---

Elbette her Velînin canı Hakîkattir,
Canından başka her şeyidir şerîat…

---Resim---

Nasıl beden öldüğünde can çıkmaktaysa badenden,
İşte onun gibi, İnsanın sırrının çıkacağı kalesidir şerîat…

---Resim---

Nasıl bendeni olmayan can bu âlemde yer bulamaz ise,
Hakîkatin sonsuz olmasının, bekâsının kaynağıdır şerîat…

---Resim---

Hakîkat, gönülleri fetheden bir dilber-i râna gibidir
O kıymetli altını saklayıp koruyan elbisesidir şerîat…

---Resim---

Sakın haa sakın onu sırra ortak olamayan, yabancı münafıklar yanında soyma!
Utanmanın, sakınmanın yüz suyunun hayâsıdır şerîat…

---Resim---

Muhakkak ki, Hakîkat Arş-ı Âlâdır,
O Arş'ın istivâsı, i'tidal, istikamet ve karar yeridir şerîat…

---Resim---

Ey Niyâzî!
Bütün peygamberlerin ve velîlerin yol gösteren kılavuzudur şerîat…




Esas: Temel. Kök. Rükün. şart. Hakikat ve mahiyetler.
Hüdâ: Hidâyet, doğruluk, doğru yol.
A'da: Düşmanlar
Adâ: Düşman
Nâ mahrem (A.): Mahrem olmayan. yabancı.
İptida : Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
İntihâ : Son, nihayet, uç
İhtidâ : Hidayete ermek. Delâlet ve irşadı kabul edip doğru yola girmek. Allah'a ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize iman etmek. * Başkasına tekaddüm etmek
Atâ : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Hümâ : f. Devlet kuşu. * Saadet. Mutluluk.
Kârıban : Kervan.
Muktedâ : Kendisine uyulan. Önde giden. * Müçtehid. Pişivâ. Peşivâ. * Namazda kendine uyulan imam.
Livâ : Bayrak. Sancak. * Eskiden kazadan büyük, vilâyetten küçük yerleşme merkezlerine denirdi. Tugay. * Hz. Peygambere (A.S.M.) âit sancak.
İlhad : Dinden çıkmak. Dinsizlik. Dinden dönmek. Allahın varlığına, birliğine inanmamak. İmânsızlık.
Kisve : Elbise. Kılık. Hususi kıyafet. Küsve. Kisbet.
Râna : İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XVIII ŞİİR


Cân kuşunun her zaman ezkârıdır vâridâta
Akl u hayâlin hemân efkârıdır vâridât

---Resim---

İşidicek adını duydu cânım dadını
Bildim ki âriflerin esrârıdır vâridât

---Resim---

Sıdk ile gönlüm sever görmeğe cânım iver
Anın içün kim Hakk’ın envârıdır vâridât

---Resim---

Ol dürr-i yekdânenin kadri bilinmez anın
Bu dil-i virânenin mimârıdır vâridât

---Resim---

Gerçi kütüp çok yazar ilm-i ledünden haber
Cümlesi bir bahçedir gülzârıdır vâridât

---Resim---

Muhyiddin, Bedreddin ettiler ihyâ-yı din
Deryâ Niyâzî Füsus enhârıdır Vâridât.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Aşk neşesini bilen ve yaşayan Can kuşunun her zaman okuduğu değerli bir eserdir Vâriât..
Aklın ve hayalin sınırlarını zorlayan fikirler kaynağıdır Vâriât..

---Resim---

Canım adını işitince tadını aldı ve bildim ki Âriflerin sırlarıdır Vâriât..

---Resim---

Canı onu candan sever ve görmek için acele eder,
Ondandır ki Hakk Teâlâ’nın nurlarıdır Vâriât..

---Resim---

O eşi olmayan tek bir inci ki, zamane insanları kadir ve kıymetini bilmezler.
Viran olmuş gönülleri imâr eden mimârıdır Vâriât..

Dürr-i yekdâne, bu eşsiz ve tek bir dâne inci, dürr-i yetim olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
Vâridât ise zaten O’nun yolunu temizlemek için hasbi hizmeti esas alınca kendi düzenlerini tehlikede görenlerce ipe çekilmiştir…

---Resim---

Gerçi kitaplar pek çok şeyler yazarlar, hatta ilm-i ledünden de haberler veririler.
Cümlesini bir bahçe kabul etseniz içlerinde gül bağıdır Vâriât..

---Resim---

Şeyhü’l- Ekber Muhyiddin Arabî (k.s.) ve Şeyh Bedreddin kendi devirlerinde dini diriltip ilk zamandaki saflığına kavuşturmak için çok çabalar harcadılar.
Öyle ki, Muhyiddin Arabî (k.s.) nin Füsusu’l- Hikem‘i derya olup, Vâridât da onu besleyen nehirlerinden birisidir..

Niyâzî Mısrî hazretleri dinin dirilişinde;
Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin Arabî (k.s.) nin Füsusu’l- Hikem ‘ini deryaya,
Şeyh Bedreddin’in Vâridât’ını da onı besleyen ırmaklara benzetmektedir.
İkisi de yiğit Erenlerdendir.




Ezkâr (A.): Zikr'in çoğulu, zikirler. Zikir: Anmak.
Vâridât (A.): Gelirler; Allah'dan gelen feyizler. ilhamlar. Vahiyler; büyük mutasavvıf ve mütefekkir Bedreddin Simevnevî’nin ünlü eseri.
İvmek (T.): Bir an evvel kavuşmak için aceleyle ve iştiyakla gitmek.



ŞEYH BEDREDDİN HAZRETLERİ :

Meşhur Vâridât Eserini yazan Şeyh Bedreddin Hazretleri kimdir?
Edirne yakınlarında, bugünkü Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğmuştur.
Babası Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus'un torunu olduğu söylenen Abdülaziz'in oğlu İsrail, annesi ise Rum asıllı bir hristiyan iken müslüman olan Melek Hatun'dur.
Babasının mesleği nedeniyle Simavna Kadısı Oğlu diye tanınmıştır.
Edirne'nin Osmanlılar tarafından alınmasından sonra ailesi ile buraya yerleşmiştir.
Şeyh Bedreddin ilk tahsiline babasının yanında başladı.
Daha sonraları Şahidi adlı bir hocadan ders aldı.
Mevlana Yusuf'tan sarf ve nahiv okudu.
Koca Efendi diye de bilinen Bursa Kadısı Şeyh Mahmud ile oğlu Musa Çelebi'nin I. Bayezid'in refakatinde Edirne'ye gelmeleri üzerine, ileride astronomi ve matematik alanlarında büyük şöhret kazanacak olan Musa Çelebi ile birlikte Koca Efendi'den ders almaya başladı; bu arada Mevlana Yusuf'un yanında fıkıh öğrenimine de devam etti.
6 ay sonra Musa Çelebi ve amcası Abdülmü'min'in oğlu Müeyyed ile birlikte 1 yıl süre ile Bursa Kaplıcaları Medresesi'nde yine Hoca Efendi'nin derslerini takip ettiler.
Bu 3 öğrenci Bursa'dan Konya'ya gittiler ve orada Mevlana Feyzullah'tan mantık ve astronomi dersleri aldılar.
1 yıl sonra Musa Çelebi Semerkant'a giderek Uluğ Bey'in astronomi hocası olurken Bedreddin Simavi ve Müeyyed 1381'de Şam'a gittiler.
Fakat Veba salgını nedeniyle Küdus'e dönerek Mescid-i Aksa'da İbnü'l Askalani'den hadis okudular.
Daha sonraları Türk Beyi Ali Keşmiri'nin himayesinde Kahire'ye gittiler.
Ali Keşmeri verdiği yemekte yapılan ilmi sohbet sırasında orada bulunan Şah el-Mantıki, Bedreddin Simavi'yi çok beğenmiş, bunun üzerine Bedreddin Simavi kendisinin en gözde öğrencisi olmuştur.
1383'te Hac için Mekke'ye giden Şah, Bedreddin Simavi'yi de yanına alır.

Sultan Berkuk, Bedreddin'in başarısını öğrenmiş, bunun üzerine oğluna ders vermesi için kendisini saraya davet etmiştir.
Bedreddin Üç yıl bu görevde kalmıştır.
Sultan Berkuk, hocası olan Ahlatlı Şeyh Seyyid Hüseyin ile Bedreddin Simavi'nin tartışmalardaki başarılarından memnun kalmış ve Bedreddin'i cariyelerinden Cazibe ile, Ahlatlı Hüseyin'i de onun kardeşi Meryem ile evlendirmiştir.
Bu evlilik onun ilmi ve fikri hayatında bir dönüm noktası olmuş, baldızı Meryem'le yaptığı tasavvufi sohbetler üzerine tasavvufun aleyhinde iken tavrını değiştirerek Ahlatlı Şeyh Hüseyin'e intisap etmiştir.
Bir süre sonra hastalanan Bedreddin Simavi doğuya bir geziye çıktı.

1402-1403 yıllarında Tebriz'e giderek Timur'un otağında İranlı alimlerle yaptığı tartışmalarda Timur'un ilgisini çekmiştir.
Daha sonra Kahire'ye geçen Bedreddin Simavi, Şeyhinin gözetiminde çilesini doldurdu ve onun ölümü üzerine şeyhlik makamına geçmiştir.
Diğer şeylerle arası açılınca Edirne'ye dönmeye karar verdi.
Filistin, Şam ve Halep üzerinden Konya'ya geçmiştir.
Daha sonra Tire'ye geçerek isyan hareketlerinin ileri gelenlerinden Börklüce Mustafa ile tanıştı.
Daha sonraları İzmir'e geçti ve burada bir başka isyan hareketinin elebaşısı olan Torlak Kemal ile tanıştı.

Şehzadeler mücadelesi sırasında Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi'nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı savaş sonunda Edirne'yi ele geçirmesi üzerine Şey Bedreddin kazaskerliğe tayin edildi ve aktif olarak siyasi hayata atıldı.
Musa Çelebi'nin kardeşi Mehmed Çelebi karşısında yenik düşmesiyle 1413'te Şeh Bedreddin ailesi ile birlikte İznik'e sürgün edildi.
Kendisine 1000 akçe maaş bağlandı fakat bu durumu kabulenmeyerek siyasi teşkilatlanmayı sağlamak üzere harekete geçti.
Börklüce Mustafa'yı Aydın ve civarında propaganda faaliyetleri için görevlendirdi.
Börklüce Aydın ve Karaburun'da binlerce sempatizan topladı.
Ancak onun bu faaliyetleri nedeniyle kendisinin sorumlu tutulacağından kaygılanan ve bu gelişmelerin isyan hareketi başlatma imkanı hazırladığını düşünen Şeyh, göz hapsinde olmasına rağmen muhtemelenen 1416'da İznik'ten kaçmayı başarmış, Kastamonu'ya giderek İsfendiyar Bey'e sığınmıştır.
Tatar iline ulaşmak niyetinde iken bu amacına ulaşamamıştır.
Bunun üzerine Sinop Limanı'ndan bir gemiye binerek Rumeli'ye geçmiştir.
Önce Zağra, oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman'a gitmiş ve buraya yerleşmiştir.
Burada taraftarları oldukça hızlı bir şekilde artmıştır.

Bu üç isyancının başarılarından endişelenen Sultan Mehmed, Şeyh'in üzerine büyük bir kuvvet göndermiştir.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal bozguna uğratılmış, şeyin adamları dağıtılarak, şey esir alınmıştır.
Padişah'ın emriyle bir heyet kurularak şeyh yargılanmıştır.
Bu heyet Şeyhin, malı ve ailesi korunmak şartıyla idamına karar vermiştir.
Bu fetva üzerine Şeyh Bedreddin 1420'de Serez'de idam edilmiş ve burada defnedilmiştir.
1961'de kemikleri, Sultan Mahmud'un Divanyolu'ndaki türbesi haziresine defnedilmiştir.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XIX ŞİİR


Yakıp aşk odına cânı meşâmın bûy-ı tevhîd et
Kamûya yek nazar birle şuhûdun rûy-ı tevhîd et

---Resim---

Şu mâhiler gibi kendini deryâdan cüdâ- sanma
İhâta eylemiş her yana bak her sûy-u tevhîd et

---Resim---

Salınma çâh-ı taklide suûd et Arş-ı tahkîka
Sana senden sefer eyle seni sen tûy-i tevhîd et

---Resim---

İzâfâtı bırak gözden açılsın dîde-i Hak-bîn
Temâşâ-yı cemâl-i şâhid-i dilcûy-i tevhîd et

---Resim---

Salât-ı ehl-i kurbun kıblesidir “semme Vechullah”
Niyâzî durma dâim secde-i ebrûy-i tevhîd et.




KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Aşk ateşiyle yak gönül burnunu da Tevhidin kokusunu al artık!
Külli şeyi tek kaleme indir de bir tek “Şey”i yaratanın şâhidi olup Tevhidin gerçek ve tek olan yüzünü gör!
Her şeyi, her olayı hatta düşüncelerimizi de yaratanı anla!

---Resim---

Sen de aklı olmayan balıklar gibi kendini Yaratanın sisteminden ayrı gayrı sanma!
Mevcûdları var eden hâliyle hepsini kapsamında tutmaktadır.
Sen 6 yöne bak ve özündeki 7 nci yönde gör sana senden yakın olanı..

Resim--- “Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta :
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).”
(Nisâ 4/126)

---Resim---

Sen ikramlı kılınmış bir İnsanoğlusun kendini gözü perdelilerin Taklid kuyusuna sallama!
Tahkik Arşına yüksel!
Sana senden de yakın olanı kendinde bil, bul, ol, hissedip duy ve yaşa!..

İnsan aklının İlâhî Nakli bulup, bilip ve anlayarak nasıl olgun akl-ı selim olma seferi yaptığını,
Aziz Pîrim Muhammed Nuru’l- Ârâbî (ks) Hazretleri, Niyâzî Divanı şerhinde:

1- İlâllah ki; Tevhid-i Ef’al Tevhid-i Sıfat, Tevhid-i Zât makamları.
2- Billâh ki; Cem’ Makamıdır.
3- Fillâh ki; Hazreti’l- Cem’ Makamıdır.
4- Lillâh ki; Cem’ül- Cem’ Makamıdır.
5- Mâallah ki; Ahadiyyet Makamıdır.

---Resim---

Kafa Gözüyün gördükleri olan sûretlere bakarak, bir şeyi ve bir fikri başkasıyla kıyası, benzetmeyi, fark aramayı vs izâfesini bırak!
Sûretin içi, özü ve enfüsü olan sîreti gör!
Zarfı bırak içindeki Zâtı seyret!
Hakkı gören, Hak veren, Hakka imân eden ve Hakka inanan gönül gözünün perdesini sıyır ve aç artık!
Gönülleri Devran, Seyran, Cevlanında gönülleri cezb edip Hayran bırakan Allahu Zülcelâl’in Cemâlini seyret!
Azametullah ve içindeki Kudretullahı iyi izle!

---Resim---

Hakk Teâlâ’ya en yakın Hakk Erenlerin Muhammedi merkezde oturup, muhitteki-çemberdeki her noktayı seyrettikleri o, her yöne tek gözden bakan “semme Vechullah” sırrını anla ve yaşa!
Ey Niyâzî durma artık!
İki secdenin arakesitinde ve sırat sırtında tek tevhide şâhid ol!
İlk secdenin Aklen ve ikincisinin Naklen yapıldığında, Hakk’ın Hak ile şâhidi olunup teşehhüd miktarı oturulacağını unutma!

Resim--- “Ve lillahil meşriku vel mağribü fe eynema tüvellu fe semme vechüllah, innallahe vasiun alim :
Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.”
(Bakara 2/115)




Meşam : (şemm. den) Koku alacak yer. Burun. Geniz.
Bûy (F.): Koku.
Ruy (F.): Çehre, yüz.
Sûy (F.): Yan, taraf,
Çah (F.): Kuyu.
Tahkik : Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak. * Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin hakikatına ermek, künhüne vâkıf olmak, nihayetine erişmek demektir. Kur'an kıraat ıstılahında ise: Her harfin hakkını vermek, özel sıfatlarına riayet etmek, sesi tam mahrecinden çıkarmak, medleri gerektiği kadar uzatmak, hareke, ızhar ve gunneleri okuyuş hassasiyetinin en son imkânını kullanarak okumaktır.
Dilcûy (F.): Gönül çekici, güzel, ecazip.
Temaşâ : f. Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Gezmek. İbretle bakmak.
Tûy : Duygu, his.
İzâfât : (İzâfet. C.) İzafetler, isim takıları, isim tamlamaları. * Gr: Zincirleme isim tamlamas
Dîde : f. Göz, ayn, çeşm. * Görmek. * Gözcü. * Göz bebeği. * Göz ucu.
Hak-bîn : f. Hakkı gören. Hak veren. Hakka imân eden. Hakka inanan.
Ehl-i kurb : hakk Teâlâ’nın yakın Dostları.
Ebru : f. Kaş. * Bir nevi dalgalı kumaş ve kâgıt ismi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XX ŞİİR


Bakıp cemâl-i yâre
Çağırırım dost dost
Dil oldu pâre pâre
Çağırırım dost dost
---Resim---
Aşkın ile dolmuşum
Zühdümü yanılmışım
Mest-i müdâm olmuşum
Çağırırım dost dost
---Resim---
Mescid-ü meyhânede
Hâne vü virânede
Kâbe'de büthânede
Çağırırım dost dost
---Resim---
Sular gibi çağ u çağ
Dolaşırım dağ u dağ
Hayrân bana sayru sağ
Çağırırım dost dost
---Resim---
Geldim cihâna garib
Oldum güle andelib
Her dem ciğerim delib
Çağırırım dost dost
---Resim---
Dünya gamından geçip
Yokluğa kanat açıp
Aşk ile dâim uçup
Çağırırım dost dost
---Resim---
Aradığım cândadır
Cân da ve hem tendedir
Bilir iken bendedir
Çağırırım dost dost
---Resim---
Gâh düşerim mutlak’a
Gâh asl geh mülhika
Bakup kamûdan Hakk’a
Çağırırım dost dost
---Resim---
Dolanmaz ol hâl u hat
Minel-ezel tâ ebed
Onulmaz aslâ bu dert
Çağırırım dost dost
---Resim---
Hep görünen dost yüzü
Andan ayırmam gözü
Gitmez dilimden sözü
Çağırırım dost dost
---Resim---
Deryâ olunca nefes
Pârelenince kafes
Tâ kesilince bu ses
Çağırırım dost dost
---Resim---
Gökler gibi dönerim
Gün gibi dolanırım
Devr ile eğlenirim
Çağırırım dost dost
---Resim---
Ne yerdeyim ne gökte
Ne mürdeyim ne zinde
Her yerde her zamanda
Çağırırım dost dost
---Resim---
Geldim o Dost ilinden
Koka koka gülünden
Niyâzînin dilinden
Çağırırım dost dost.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Nazlı Yâr’in gül cemâlini seyrederek, çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.
Gönlüm parça parça olarak, çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Aşkın ile dolduğum zaman, Senden gayrısından tam ayrılamadığımı anlayarak,
Devamlı-sürekli ayıkmadan mest hâlde çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Mescidde meyhânede, evimde, virânede,
Kâbede puthânede çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Sular gibi çağlayarak, dağdan dağa dolaşarak,
Hastaları da sağları da hayran bırakarak çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Ben bu Cihâna ana vatanımdan garib birkişi olarak geldim.
Gönül gülüne bülbül oldum da ciğerimi delerek çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.
Sılamdan ayrı vatan hasreti içindeyim.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hubbü’l- Vatan mine’l- İmân : Vatan sevgisi imandandır.” Buyurmuştur.

---Resim---

Dünya sevgisinden ve derdinden geçerek,
Varlık elbisemi soyunup yokluğa kanat açarak.
İlâhî aşkın rüzgarıyla durmadan uçarak çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Aradığım Dost, hem tende hem candadır,
Kendimde olduğunu bilip dururken yine de çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Bazen “Hepliği” zevk eder cihanı doldurur “Mutlak” a hayran kalırım.
Bazen “Asl” ve “Zât” zevki, bazen ise zerrelerin tüme varımını anlayarak,
Her şeyden, “Her şey” i yaratan Hakk Teâlâ’ya bakarak çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Sistemin temelindeki mânânın özü “hâl” ile maddenin aslı “hat, harf, çizgi” tâ ezelden ebede kadar Yaratanın Hükm-ü Hakk’ını yerine getirmekte olduğunu görerek,
Bu derdimin ise asla devâsını bulamayarak çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Her zerrede görünen yaratıcısının Dost yüzü, Cemâlullahtır.
Onun için her nere baksam da O’nu görmekte ve O’ndan gözüm ayrılmamaktadır.
Bundan dolayı dilimde her zaman, her yerde ve her hâlde O’nun sözü hiç düşmeyerek çağırırım “Dost Dost!..”diyerek.

---Resim---

Maddî nefes aklıyla naklî hikmet nefesine dönüşüp derya-deniz olunca,
Can kuşunun Benlik Kafesi parçalanınca,
Ve Benlik Sesi kesilince Sahibimin Sesiyle yine O’nu çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Zerre-atom gibi, Kürre-Kâinât gökleri gibi dönerek,
Güneş gibi dolanarak,
Devran Âleminde seyr, cevl ve hayrı yaşayarak “devr” ile neşe bulur eğlenirim..

---Resim---

Ben, ne yerdeyim ne gökte,
Ne ölüyüm ne diri,
Her yerde, her zamanda
Çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.

---Resim---

Ben bu Fenâ Âlemine Dost İlinden geldim,
Varlığın Aslı, Anası ve Rahmet kaynağı olan Nur-u Mîm Gülünü koklayarak,
İlâhî Âşıklarından Niyâzînin niyaz dilinden çağırırım “Dost Dost!..” diyerek.




Sayru : (Garp ve çağatay Türkçesi): Hasta. mariz.
Sağ : Sağlam. diri.
Andelib (A.): Bülbül
Mürde (A.) : Ölmüş, ölü.
Müdam : Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan. * Mübtelâ olan.(Her nefeste Allah adın de müdam Allah adı ile olur her iş temam Süleyman Çelebi)
Büthâne : Puthâne
Minel-ezel : Ezelden.
Zinde : f. Dinç, diri, canlı. * Güçlü, kuvvetli.
Mutlak : Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest. * Kat'i. Şüphesiz. * Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek.
Mülhik : İlhak eden. İlâve eden, katan, ekleyen.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXI ŞİİR


Bağrımı pürhûn eder şol çesm-i mestâniyle bahs
Dağıtır aklımı şol zülf-i perişâniyle bahs
---Resim---
Leblerin feyzine mu’tad eyledin çün ağzımı
Dilemez kim eyleye şol âb-ı hayvân ile bahs
---Resim---
Dürr-ü yâkut-ı dehânın seveli dilber senin
Gelmez oldu dile hergiz lâ'l-ü mercân ile bahs
---Resim---
Vechin üzre yazılan mânâ-yı Kur'ânı gören
Eylemez evrak içinde lâfz-ı Kur’ân ile bahs
---Resim---
Cümle fitne kaşın ile kirpiğinden olduğun
Bilen eder mi cihânda nefs ü şeytân ile bahs
---Resim---
Şol ruhınla hattının sırrını zâhid anlasa
Kürsî üzre eylemezdi küfr ü iman ile bahs
---Resim---
Pertev-i nûr-ı cemâlin aksidir şems-i cihân
Ne münâsib ide ol nûr mâh-ı tâbân ile bahs
---Resim---
Cem'-ü tafsilin rumûzun anladınsa epsem ol
Etme andan sonra aslâ Kul ve Sultân ile bahs
---Resim---
Zerre iken sen Niyâzî ruh-ı âzam nûruna
Haddini bil kılma ol şems-i dırahşân ile bahs.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Benim gönlümü kan çanağına döndüren, kafa gözümün sarhoş olarak gördüğünü hak sanması, “Olsun! Olmasın!” derdi,
O Dost’un cihana serdiği aklı perişan eden zülfüyle, nakli bulmayan ham aklımı bahse tutuşmak darmadağın eder..

---Resim---

Ağzımı şekerli dudakların feyzine-tadına alışkın edeli beri,
Dirilik suyu olan Ab-ı Hayat ile bahse tutuşmaz oldu.

---Resim---

Ey sevgili ben Senin ağzındaki tek ve eşsiz inciyi seveli,
Asla lâ'l-ü mercân ile bahs ve münazara etmek gönlüme gelmez oldu..
Tek Tevhid-i Tahkiki anlayınca, artık binlerce sebeb dayalı Tevhid-i Taklidi ile uğraşmak vs gönlüme gelmez oldu…

---Resim---

Senin Zâtıyın kendine mahsus özellik ve güzelliğini
Senin kelâmından Hakikatı öğrenip anlayan,
Kâinât Kur’ânı’nın âyetleri ile Kur’ân-ı Kerim âyetlerinin aynı şeyin iki yüzü olduğunu gören için,
Artık kendi yazdıkları kitap sayfalarında Kur’ân sözlerinin içerik ve yorumunu araştırıp durmaz..

---Resim---

Bu imtihan âleminde ikilik zıtlığının temsili kaşın ile kesreti-çokluğu anlatan kirpiğinden kopmakta fitneler..
Bunu bilen bu cihanda bâtılın ve şerrin lideri şeytan ile ona meyilli olan Nefs-i Emmâre ile münazaraya kalkışır mı?
Çünkü bilir ki insan kendisine verilen nimetler ve değer yargılarıyla Batıl-Hak ve Şer-Hayr tercihini yaptıktan sonra her ikisini de yaratacak olan, yaratma gücü olan İlk Yaratıcısı Allahu Zülcelâldir.

Resim--- “…kul küllüm min indillah fe mali haülail kavmi la yekadune yefkahune hadisa :
… (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!”
( Nisâ 4/78)

---Resim---

Eğer zâhiri ham aklı ve ilmiyle asıp-kesen ham sofu,
Eğer Senin mânâ kokunu ve madde hattıyın çizgisini anlayabilseydi,
İlk noktanın hareke ve hareketini anlasaydı,
Nur-u Mim in Rahmetenlilâlemin sırrına kavuşsaydı.
Câmide Kürsî üzerine kurulup da küfür ve iman üzerine münakaşa ve münzara edip durmazdı..

---Resim---

Yaratan El Halik’ın Zâtî nuru Nurullah’ın akseden Nur-u Mim'dendir şu Cihanda gördügümüz açık-seçik güneş gibi gözükenler..
Şimdi artık olacak iş mi ki,
Ayın parlak ışığı veya yıldızlarden bahsetmek..

---Resim---

Eğer kardeş sen!
Şu cihanda açılan-saçılan Kesret-Çokluk aynasının ardındaki,
Vahdet- Teklik cem’ini anladı isen artık dilini kes, konuşma!
Ne köle ne de Sultan ile artık bu konuyu tartışma!
Bilki Tevhidullah’ta bu âlemin kulu da Sultanı da “Hiç” tir ve birdir.
Ama şu Ayrılıklar Âleminde herkes kendi özellik ve güzelliği ile meydandadır, canlar cenginde…

---Resim---

Ey Niyâzî!
Sen aslında; Nurullah’tan gelen Nur-u Mim’de bir zerre iken,
Sûretlere sarılı bir sîret olduğunu bilip duruken,
Haddini bil de Nurun Sahibi hakkında, bahse girmeyi veya ileri-geri konuşmayı terk et!




Âb-ı Hayvân: Ab-ı Hayat; insânı hayatta, ayakta tutan bir ta­savvuf terimi.
Ruh (F.): Yanak.
Pertev (F.): Işık, parlaklık.
Mah-ı tâbân: Parlak ay.
Mâh (F.): Ay.
Tâbân (F.): Parlak. aydınlık.
Şems-i dırahşân: Parıldayıcı, aydınlatıcı güneş.
Şems (A.): Güneş.
Darahşân (F.): Aydınlatıcı. parlak, ışık saçan.
Pürhûn : Kan içinde. Kan dolu.
Çesm : f. Göz. Ayn. Dide.
Mestân : (Mest. C.) f. Sarhoşlar.
Bahs : Kazmak. * Ayırmak. * Saçmak. * Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma. Konuşulan şey. * Teftiş. * Söz münazarası, muaraza, mübahese. * Bir mevzû hakkında tafsilât, açıklama. * İddialaşma.
Mu’tad : Âdet. Âdet edilen iş. İtiyad edilen. Alışılmış olan.
Dehân : (Dıhen- Dahen) f. Ağız, Fem.
Epsem (t): Dilsiz, konuşmayan. Dilsiz gibi sessiz olmak.
Pertev : (Pertav) f. Ziya, ışık. * Atılma, sıçrama, hız
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXII ŞİİR


Cân bu ilden göçmeden Cânânı bulmazsa ne güç
Yârini terk etmeden yârânı bulmazsa ne güç

---Resim---

Sûreti insân içi hayvân olursa kişinin
Taşlar ile döğünüp insânı bulmazsa ne güç

---Resim---

Âdemin gönlü evinde bahr-i ummân gizlidir
Dâima susuz gezip ummânı bulmazsa ne güç

---Resim---

Şol fakîr olup gezenlerde hazîne dopdolu
Sa'y edip ol kenz-i bîpâyanı bulmazsa ne güç

---Resim---

Fakrı fahri devletine erişen Sultân olur
Fahr-i tâmme erişip Sultânı bulmazsa ne güç

---Resim---

Herkesin derdine dermânı yine derdindedir
Derdinin içindeki dermânı bulmazsa ne güç

---Resim---

Bunda gelmekten murad çünkim Hakk’ın irfânıdır
Ey Niyâzî kişi ol irfânı bulmazsa ne güç.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Bu can bu cihandan göçmeden önce Cânânını bulmaz ise işi ne kadar güç olur.
Yârini terk etmeden Hak Dostlarını bulmazsa ne güç.

---Resim---

Dışı-sûreti insan görnümünde ancak içi-sîreti hayvan ise,
Bu kişinin taşlar ile döğünse yeridir.
Çünkü insan olmak haysiyetini, şerefini ve makamını bu hâliyle bulması gerçekten güç.

---Resim---

İnsanoğlunun gönül evinde yaratılıştan programlanmış ilâhi hikmet ve mârifet denizi gizlidir.
Bu hayatta İlimsiz, Edebsiz ve susuz gezip de özündeki deryayı bulamaz ise ne güç iş..

---Resim---

Kendini bilmediği için fakîr gibi gezenlerde aslında hazîne dopdolu,
Bu kimseler kulluk imtihanı gereği emek vererek Rabbini de bilip özündeki sınırsız hazineye ulaşamaz ise ne güç..

---Resim---

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Fakrımla fahrederim: Fakr iftihârımdır, övünürüm” buyurmuştur.

Muhammedî oluş şuûruna ve nuruna ulaşıp;
O’nun inancı, ameli, ahlâkı ve hâllerini yaşayarak Hakk Teâlâ karşısında Fakrini anlayıp Kulluk vasfıyla öğünenlerdir, kul iken sultan olanlar.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e teslim olup istikametine iştirakle Kulluk fahrını tamamlayamadan Subhân olan gerçek Sultan’ı bulmaz ise ne güç..

---Resim---

Her kişinin Kulluk derdinin dermanı yine şah damarından da yakınında ve kendinde iken,
Derdi olan Tevhidi kendi içindeki dermânı olan Tevhidi iken bulamazsa ne güç...

---Resim---

Bu sistemin kurulmasına sebeb insanoğludur ve Hakk’ın irfânını bilip bulması ve yaşamasıdır.
Ey Niyâzî kişi ol irfânı bulmazsa ne güç…




Fakr: Beşeri­yetten yücelmektir. fakîrlik, yoksulluk demek değildir. Hind fakîri demek hiç değildir.
Tamm : Bütün, noksansız, eksiksiz, tam
Bîpâyan : Uçsuz, nihayetsiz.
Bunda: Burada, buraya
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXIII ŞİİR


Hep güzeller arasında buldu hüsnün çün revâc
Cem olup uşşâk bir bir sana eyler ihtiyâc

---Resim---

Hüsn içinde bu ne şehliktir ki şâhân-ı cihân
Cân verirler yoluna ya kande kaldı taht-ü tâc

---Resim---

Nice zahmetler çekip üftâdeler vaslın umup
Âkıbet dermân yerine derdini kıldı ilâç

---Resim---

Nimet-i vaslın atâ kılsan n'ola âşıklara
Hân-ı fazlından ne gider doysalar ger cümle ac

---Resim---

Ey Niyâzî iremezsin ölmeyince vuslâta.
Âdet oldur yâr elinden cân alırlar hüsne bâc



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Bunca güzeller var iken Senin güzelliğin en değeli olan.
Bütün âşıklar tek tek Sana ihtiyaç duyarlar.

---Resim---

Bunca güzellik içindeki Şahlık ki Cihan şahlarının da Şahıdır.
Bu cihan şahları O Şah’ın yoluna canlarını verirler ki nerde kaldı tahtları ve taçları…

---Resim---

Tutkun bîçâreler nice zahmetler çekip sana kavuşmayı ummaktalar,
Neticede dermanları yerine dertlerini ilaç ettiler..

---Resim---

Kavuşma nimetini ihsan etseydin ne olurdu âşıklara
İhsan sofrandan ne eksilir hepsini de doyursan bütün açları..

---Resim---

Ey Niyâzî!
Anla ki sen can verip ölmeyince Yâr’e kavuşamazsın!
Aşkta âdet o ki, Yâr’in güzelliğinin karşılığı ödenen vergi Yâr'in eliyle can vermektir..





Şehlik: Şah'ın hafifletilmiş,şekli, şahlık.
Şâhân (F.): Şah'ın çoğulu, şahlar.
Hân (F.): Yemek, sofra.
Fazl (A.): Üstünlük, artıklık, cö­mertlik:
Hân-ı fazl: Cömertlik sofrası.
Bâc (F.): Vergi
Revâc : Sürüm. Kıymet, değer, geçerlik, makbuliyet.
Şâhân : (şâh. C.) f. şahlar, pâdişahlar.
Üftâde : f. Düşmüş. Fakir, biçare. * Âşık, tutkun.
Hân : f. Yemek sofrası. Üstüne yemek konan tepsi. * Yemek, taam. * Ahçı dükkânı, lokanta.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXIV ŞİİR


İster isen olasın ehl-i felâh
Kulluk eyle bi’l- gadatü ve’r-rivâh

---Resim---

Dünya ile bağlanıp kalmak neden
İstemez misin ki bulasın necâh

---Resim---

Nefs-i şeytândan emin olma müdam
Âdetin olsun gece gündüz salâh

---Resim---

Yola gidersen sana rehber gerek
Hem yanında düşmana lâzım silâh

---Resim---

Zikrile tevhîde ererse gönül
Mârifetle bula sadrın inşirâh

---Resim---

Açılıp gönlü gözünün perdesi
Hayretinde eyleyesin çok sıyâh

---Resim---

Göresin doğmaz dolanmaz bir güneş
Gicesi yok dâima olmuş sabâh

---Resim---

Kamû müşküller yanında hâllola
Cümle yanlış işlerin ola sahâh

---Resim---

Ey Niyâzî Dost iline uçmağa
Her kelâmın oldu nûrdan bir cenâh



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Eğer sen gerçekten felah ehli olmak istersen,
Sabâhtan akşama kadar durmadan Hakk’a kulluk eyle..

---Resim---

Bu dünyaya kazık çakıp takılıp kalmak neden?
Neden bağlarını çözmüyorsun, istemez misin ki sevdiğine ve istediğine kavuşmak?

---Resim---

Şeytan ve ona meyilli ilim öğretimi ve edeb eğitimi görmemiş nefs-i Emârenin şerrinden-fitnesinden emin olma!
Âdetin dinine bağlı gece gündüz salahı kollamak olsun!

---Resim---

Bu Aşk Yoluna çıkınca sana kâmil bir rehber-kılavuz lâzım,
Hem de yanında düşmanlarına karşı kullanman şart olan silahlar da gerekir…

---Resim---

Dilin zikri ile gönlün zikri tevhidi bulursa,
Sadrın mârifetle tahkik tevhide kavuşur ve sevince gark olur..

---Resim---

Gönül Gözüyün perdesi açılıp hayretlerde kalarak sayhalar-nâralar atsın!

---Resim---

Öyle bir güneş göresin ki, doğup dolanıp batmıyor,
Öyle ki gecesi hiç olmamakta ve hep sabah sürmekte..

---Resim---

Bütün zorluklar onun yanında hallola,
Cümle yanlış işlerin en iyi şekilde çözümlene…

---Resim---

Ey Niyâzî!
Dost iline uçmak için senin her kelâmın oldu nûrdan bir kanat..





Bî’l-gadatü ve’r-revâh: Sabâhtan akşama kadar. Gadat (A): Sabâh.
Revâh (A.): Akşam. (Ahteri-i Kebir'den)
Necâh (A.): İstediğine kavuşma.
Salah : Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
İnşirah : Ferahlanmak, mesrur olmak.
Sıyâh (A): Sayha, ses çıkarma.
Sabâh (A.): Doğru, gerçek.
Cenâh (A.): Kanat.

Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön