NİYAZİ MISRî, DİVÂN-I İLÂHİYYE-1

Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXV ŞİİR


Ey karındaş bir sözüm var tut sımâh
Zikre meşgul ol sakın olma ırâh

---Resim---

Kim ki zikre gice gündüz sa'y eder
Nûru gönlünde ediser irtisâh

---Resim---

Şol gönülde kim devâma ire ol
İrmez anın sîretine infisâh

---Resim---

Aşka düşüp rahatı mihnet olur
Derd-i yâr ile eder dâim surâh

---Resim---

EY Niyâzî âkıbet ol yâr ile
Vahdet eder varlık olur insilâh



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey aynı karında yattığımız can kardeşim!
Sana bir söz diyeceğim kulak ver!
Zikrulaha devam et sakın uzak durma!

---Resim---

Kim ki zikre gece gündüz çalışırsa,
Zikrin Nûru gönlünde yer edinecektir.

---Resim---

Kimin gönlünde Zikr-i dâim ulaşıp sürekli zikir ehli olur ise,
O kimsenin özü fesada uğramaz, hak ve hayrı fesh olup kaybolmaz.

---Resim---

Aşka düşüp rahatı yok olur, dert ve belâ eksik olmaz başından
Yâr’in derdiyle durman inler sızar durur.

---Resim---

EY Niyâzî!
Sonunda o Yâr ile vahdet eder de kendi varlığı yılan derisi gibi soyulup geride kalır.
Mevcûd, Vücûd’a kavuşur...





Karındaş : Kadeş.
Sa'y eder : Çalışır.
Sîret : Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. * İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.
Mihnet : Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Sımâh (A.): Kulak.
Irâh (T.): Uzak, ırak.
İrtisâh : İki şey, birbirine bitişik olma.
İstisâh (A.): Sağlâm, sabit ve ebedi olmak, rüsuh peydâ elmek.
İnfisâh (A.): Hükümsüz kalma, fesholma. Bozulma.
Surâh (A.): Ağlayıp inlemek.
İnsilâh (A.): Soyunmak. Soyulma. Derisi yüzülme. Sıyrılıp çıkma.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXVI ŞİİR


Yine dil na'atını söyler Muhammed
Dil ü cân mülkünü toylar Muhammed

---Resim---

Ne kâdirim seni methetmeğe ben
Kemâhî methi Hakk söyler Muhammed

---Resim---

Sen ol Sultân-ı kevneynsin ki mahluk
Senin medhinde âcizler Muhammed

---Resim---

Boyuna hil'at-i levlâki giyip
Düşüptür sâye serviler Muhammed

---Resim---

Alır şems ü kamer nûru yüzünden
Saçın ve’l-leyli yeldalar Muhammed

---Resim---

Kaşındır “Kâbe kavseyni ev ednâ”
Dürründen açılır güller Muhammed

---Resim---

Boyun eğmiş dürür çeşmine hayrân
Çemen sahnında sünbüller Muhammed

---Resim---

Lebin lâ'l ü dehânın mâdenidir
Lisânın vahy-i Hakk söyler Muhammed

---Resim---

Şu vaktin kim çıkıp gezdin semâyı
Bulup Hazrette rif'atler Muhammed

---Resim---

Kamû ervah-ı peygamber hem emlâk
Seni iclâle geldiler Muhammed

---Resim---

Seni şah-ı âlem kılıp ol anda
Kamûsu ümmet oldular Muhammed

---Resim---

Niçin olmayalar ümmet ki Hakk'ın
Rızasın sende buldular Muhammed

---Resim---

Ne noksan ire câhına kılursan
Niyâzî'ye şefâatler Muhammed.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Yine şu gönlüm Senin sonsuz sevgini ve övgünü anlatmakta!
Gönül ve Ruhumuza Senin Nûrun ziyâfetler çekmekte yine..

Resim--- Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin nûrunu yarattı.”
Ve şöyle buyurdu:
“O nûr ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.”
Ondan sonra buyurdu ki:
“ALLAH Tealâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh’i yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhîddir....”

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

---Resim---

Yâ Muhammed! (sallallahu aleyhi ve sellem)
Benim Seni övmeye gücüm kuvvetim olamaz,
Seni olması lâzım geldiği ve gerektiği şekilde Hakk Teâlâ övmekte…

Resim--- “Senin için sadrını açmadık mı? İndirmedik mi senden o yükünü? O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü? Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet gerçekten o zorlukla beraber bir kolaylık var... O hâlde boş kaldığında hemen (başka) işe koyul (yorul) Ve ancak RABB’ine rağbet et (ümit edip yönel)” (İnşırah 94/1-8)

Zikrini yükseltmedik mi?
İnsanlar içinde isminin anılışını yücelttik.
Şehâdetle şereflendirdik.
Sûnnetullah öyle ki yükün alındı da dinlendin mi, yeniden yeni bir işe koyulmak üzere programlanmıştır.


Şereha: birşeyi yaymak, genişletmek (gamdan, kederden, sıkıntı ve darlıktan kurtarmak),bir şeye (İslâm’a) açmak.
Şerhi’l-kelâm: şerhetmek, izâh etmek, mânâsını açmak.
Sadr: herşeyin önü, göğüs,nefsin kâlesi... İlâhî ilham ve şeytanî vesveseye açık bölge.
Nakid: Gıcırtı (hafif ses): semerin yükten dolayı çıkardığı gıcırtı. (kemiklerden de gelebilir)
Enkad: ağır yükün, kemikleri çatırdatması.
İnkadû’l-hamli’z-zahr: Yükün sırta ağır gelmesi nedeniyle oluşan çatırtı sesi.
Ferega: kab boşaltmak. (fari→olmak, boşa çıkmak)
Naseba: gayret edip yeniden koyulmak...
Ragibe ileyhi: birşeye şevkle sarılmak.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sadrının şerhi için; 1,5 yaşındayken, vahyin başlangıcında ve mi’râcda vuku’ buldu diye belirtilmiştir.

Sûre-i celilede:
İki kolaylık: Dünya ve âhiret ni’metleri.
Bir zorluk: Dünyadaki imkanla imtihan belki de...

Bu muhteşem sûre “rağbetini ve arzunu RABB’ine tahsis et, tevvekkülle lûtf-ü- ikrâm ve ihsânını bekle!..” dercesine bitiyor...

---Resim---

Sen ki iki âlemin eşsiz ve tek Sulatanısın!
Nûrundan halkedilen tüm mâhlukat Seni gerçek ve gerektiğince övmekten âcizidrler..

---Resim---

Atomlardan tüm kâinat topuna kadar külli şey,
Şu birbirine asla dokunamadan (mesnedlenenip dayanamadan) yüzüp giden felekler Senin Nûrundan varlık elbisesi giyebilmiştir.
Selvi gibi upuzun varlık gösterenler de bu hususta gölge gibi yerlere serilmişlerdir..

Kudsî Hadîs:
Resim--- “ Levlâke levlâk lemâ halâktü'l-eflâk - Ya Muhammed! sen olmayaydın bu âlemi halk etmezdim!”
"Sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım"


---Resim---

Güneş ve ay da Senin Gül yüzünden-Nûrundan alır ışığını, nurunu..
Mübârek saçın ise uzun gecelerdir Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

İki kaşın arasında Tevhid Hattı gibi “Kâbe kavseyni ev ednâ”..
İnci dânesi gibi ter damlalarından güller açılır da şimdilerde kokunu alırız Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

Kâbe kavseyni ev ednâ :

Resim--- “Summe dena fe tedella. Fe kane kabe kavseyni ev edna : Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” (Necm 53/8-9)[/color]

---Resim---

Bu Kâinât ("kûn!" la olanlar) Âlemindeki kendini gösterme sahnesin de yaratıklar, boynunu bükmüş Senin gözlerine hayran hayran bakamazlar da sünbüller gibi baş eğerler Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

Dudakların en kıymetli mücevherdir, ağzın ise onların kaynağıdır..
Dilin ise dâimâ Hakk Teâlâ’nın vahyini söyler Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

Bir vaktin oldu ki 7 kat semâyı geçtin,
Hazreti Allah’dan (c.c.) nice yüce rütbeler giydin Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

Bütün Peygamberler (a.s.) ve melekler Senin, seçilmiş ve takdir edilmiş büyüklüğünü kabul edip hürmet etmek için geldiler Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

Senin âlemlerin şahı oluşunu idrak edip o anda hepsi de Sana Ümmet oldular.
El Nûr (c.c.) esmasnın yansıması Nûrullah’ın mazharı Muhammed aleyhisselam’da “Rahmetenli’l-âlemin” Nûruyla var olduklarını yaşadılar Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)

---Resim---

Nasıl ümmet olmasınlar ki Hakk Teâlâ’nın rızasın Sende buldular Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)...

Resim--- “Hani Allah, peygamberlerden: «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.” (Âl-i İmrân 3/81)

---Resim---

“Rahmetenli’l-âlemin” Rütbenden ne eksilir lütfedip de Niyâzî'ye şefâatler buyursan Yâ Resûlullah! (sallallahu aleyhi ve sellem)




Dil (F.): Gönül.
Na't (A.): Peygamberi övme.
Toylar: Türkçe Toylamak (Düğüne ve ziyâfete dâvet etmek. nimete doyurup kandırmak ve insâna gark etmek) mastarından.
Kemâhî (A.): Olması lâzım geldiği gibi, gerektiği şekilde.
Hil'at (A.): Elbise.
Levlâk: “ Levlâke levlâk lemâ halâktü'l-eflâk - Ya Muhammed! sen olmayaydın bu âlemi halk etmezdim!”
"Sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım" kudsî hadîsi
Emlâk (A.): Hem mülk ve hem de melek kelimelerinin çoğulu, melekler.
Yelda : f. Uzun.
Dürr : (Dürdâne, dürre) f. İnci. İnci tanesi.
İclâl (A.): Büyüklük. ululuk, üstün derecede saygı gösterme. Ağırlama. İkram. Tekrim eylemek. Büyüklüğünü kabul edip hürmet etmek. Büyüklük. Azamet.
Câh (A.): Rütbe, derece, makam.
Çeşm : f. Göz. Ayn. Dide.
Çemen : Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır.
Sahn : Orta, meydan, aralık. * Sahne.
Leb : f. Dudak. Şefe. * Kenar. * Sahil. Kıyı.
Lâ'l : Kırmızı. Al renk. * Dudak. Kırmızı ve kıymetli bir süs taşı.
Dehân : (Dıhen- Dahen) f. Ağız, Fem.
Rif'at : Yükseklik. Yüksek ve büyük rütbe sahibi olmak, âlişan olmak.


“Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyû’l-ümmîyyi ve âlâ alihi ve Ehl-i Beytihi ve’s-sahbihi ve ümmetihi...”
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXVII ŞİİR


Zulmet-i hicrinde bîdâr olmuşum Yâ Rabb meded
İntizâr-ı subh-ı didâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Gülşen-i vaslın nesîmin irgörüp bâd-ı sabâ
Andelîb-i bâğ-ı gülzâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Kalmışım zindan-ı cism içre bugün tenhâ garib
Bu kafeste rûz u şeb zâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Şol şarabı kim anı sundun bana Rûz-ı Elest
Ol zamandan mest-i hûşyâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Her nere varsam yakar bu cânımı aşk âteşi
Yana yana külli pür nâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Vahdet ilinde seninle yâr idim n'oldu bana
Kesret içre bend-i ağyâr olmuşum Yâ Rabb meded

---Resim---

Bu Niyâzî düştü varlık câhına Yusuf gibi
Al elim kurtar ki nâçâr olmuşum Yâ Rabb meded.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Bitme bilmeyen şu ayrılık gecende uykusuz kalmışım Yâ Rabb meded!
Sabahlara kadar gülyüzünü bekler olmuşum Yâ Rabb meded!

---Resim---

Gülbağıyın hafif ve lâtif esen rüzgârı seher seyrinde gönlüme bâd-ı sabâ gibi esmeye başlayınca Ben bu gül bağının bülbülü olmuşum Yâ Rabb meded!

---Resim---

Şu cisim zindanında “Can”ım, yapayalnız tek başıma garib kalmışım!
Ben bu Kanlı kafeste gece ve gündüz inleyip ah eder olmuşum Yâ Rabb meded!

---Resim---

Bezm-i Elest Günü sunduğun şarab öylesine sarhoş etti ki beni, ayık ve uyanık sarhoşlarından olmuşum Yâ Rabb meded!

Resim--- “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

Beyazid-i Bistamî Hazretleri : “O hitab hâlâ kulağımdadır!” buyurmuştur.

---Resim---

Her nerelere gitsem de bu Aşk Ateşi canımı yakar bırakmaz peşimi,
Ben yana yana tamamen ateş olmuş kızıl kor gibi olmuşum Yâ Rabb meded!

---Resim---

Vahdet-Teklik Âleminde Biz iken ben de Yâr idim, ne oldu bana ki,
Bu Kesret-Çokluk Âleminde Yabancılara bağlandım kaldım, ben esir olmuşum Yâ Rabb meded!

---Resim---

Bu Niyâzî de düştü Varlık Kuyusuna Yusuf (a.s.) gibi,
Elimden tut kurtar beni düşüp kalmışım bu gurbet ellerde çâresiz olmuşum Yâ Rabb meded!





Bîdâr : f. Uykusuz, uyumayan. Uyanık.
Hicr : Ayrılık.
İntizâr : (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
Subh : Sabah vakti. Sabah. Tan vakti. Şafak zamanı.
Didâr : f. Mülâkat, görüş. * Görünme. * Yüz. Çehre. * Görüş kuvveti, göz. * Açık, meydanda.
Nesîm : Hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr.
Huşyâr (F.): Ayık, uyanık, akıllı.
Külli (A.): Hep, bütün, tamamen.
Pür (F.): Dolu.
Nâr (A.): Ateş.
Çah (F.): Kuyu.
Nâçâr (F.): Çâresiz, düşkün.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXVIII ŞİİR


Müşkülüm var size ey Hak dostları eylen reşâd
Kim cevâbın vire olsun Hakk katında bermurâd

---Resim---

Ol ne kesrettir ki anın haddi yok pâyânı yok
Kesret içinde ne Vahdettir ki anâ yok idâd

---Resim---

Çoktur envâı halkın biri insân üç bölük
Biri ehl-i hayme birisi kurâ biri bilâd

---Resim---

Üç bölükten üç bölük dahî bölünmüş ey hoca
Biri kâfir biri mü’min biri ehl-i inkıyâd

---Resim---

Kangısı Hakk'dan irağ olmuş buların söyle gel
Kangısı kâdir ki Hakk emrine eyleye inâd

---Resim---

Hakk'ın iken her tasarruf bu abes sözler nedir
Nefs ü şeytân dediğin kimlerdir eylerler fesâd

---Resim---

Dünya vü ukbâ dahî hem haşr u neşr olmak nedir
Bunları bildir bana hem nedürür mebde-i meâd

---Resim---

Âhirette cennet ü nîrân ü berzâh kim denür
Bunların aslı nedendir oliser yevmi’t-tenâd

---Resim---

Kahr u lûtfun illeti bir demenin aslı nedir
Bu ikinin vahdeti midir aceb râh-ı sedâd

---Resim---

Yâni rahat ayn-ı mihnet, mihneti rahat mıdır
Cümleden râzı mıdır Hakk ber-tarîk-i ıttırâd

---Resim---

Hakk Teâlâ’dân yakın insâna bir şey yok denür
Lîk bildir kimdir Allah ya kimdir ibâd

---Resim---

Men aref'le mâ remeyte iz remeyte remzini
Fark idegör mümkin ise ber-sebil-i infirâd

---Resim---

Müşkülü çoktur Niyâzî'nin velî biri de bu
Zâhid anlasa Hakk'ı zühdü neden olur kesâd



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Benim çözümü zor meselem var Ey Hak Dostları selim akıllarınızla bana doğruyu bulmamda yardım edin!
Kimleki cevabın verirse onlar Hakk Teâlâ katında, emeline kavuşan, arzusu yerine gelen, dileğine eren Erenlerden olsunlar…

---Resim---

Bu nasıl bir Çokluk Âlemi ki bunun sınırı son ucu yok!
Öyle bir Kesret içinde ne Vahdettir ki sayılması ve adedinin bilinmesi imkansız hâldedir!

Bu sonsuz kesret içindeki sayısısz tek tek vahdet nedir?
Sayı sadece bir iken; 2 kabındaki 1 ve 1 daha tekleri, 7 kabındaki 7 tane 1 lerin vahdetleri…

Vahdetin aslı Hakk Teâlâ’nın vâcib olan olan Vücûdudur..
Kesret gözükenler ise Hakk Teâlâ’nın Şeyler âlemindeki Şuûnat hâlleridir yâni rol gereği geçici ve izâfi varlık elbiseleri giymiş Mevcûdlar oyuncuları ve işleri…
Zâtî Sîrettekilerin (İlâhî İlimdekilerin) sûret giyinip akıl sahnesine çıkarılmışları.. Tecellî Tarlasına ekilip gelişmeleri..

Resim--- “Yes'eluhu men fiyssemavati vel'ardi kulle yevmin huve fiy şe'nin. : Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.( O, her gün yeni bir tecellidedir)” (Rahmân 55/29)

Nabız atışı gibi sonsuz “Var ediş ve Yok ediş” sürüp gitmekte..
Hakk Teâlâ bir şeyi asla iki kerre kullanmamakta her an yeniden yaratmaktadır..

Varından var eden ve ker şeyde kendi kemâli ile Zâten var olan Hakk Teâlâ…
El Nûr Esmâsı zuhuru, Nurullahtan halkedilen Nur-u Mim Aynasında Rahmet Tecellîleri… Halk denilen Mevcûdlar, Gerçek vücûdun ayna yansımaları…

---Resim---

İnsanlar çeşitli gruplar hâlindeler,
Bir grup çadırlarda göçebe hâlinde,
Bir grup köylerde-nahiyelerde,
Bir grup küçük-büyük şehir hayatı hâlinde yaşamaktalar..

---Resim---

Buralarda üç bölük insanlar yaşamaktalar:
Biri kâfir, biri mü’min ve biri de Hakk Teâlâ’ya tam teslim olup istikamet tebliğini getiren Peygamberler (a.s.) ile onlara tam itâat eden Veliyullah ve Ehlullah toplulukları..

---Resim---

Şimdi bunlardan hangileri isteseler bile sistemi yaratan Hakk Teâlâ’dan ayrılabilirler?
Eserler Ustasından nasıl ırak kalabilir?
Bunlardan hangisi Hakk Teâlâ’nın emirlerin karşı gelebilecek ya da inatlaşabilecek güce kuvvete sahipler?
Bu mümkün mü?
Zât-Sıfat-Esmâ-Ef’al-Eşyâ kimin?
Tevhid Tecellîsinde tasarruf sahibi kim?

---Resim---

Her âlemde Yaratıcı Hakk Teâlâ’nın iken her tasarruf bu boş ve asılsız sözler nedir?
Nefis ve Şeytân dediğin kimlerdir ki durmadan insanların taşkınlık ve şaşkınlık yapmasına sebeb olmaktalar?
Akıl; öğretimi-eğitimi, cüz’i irade, hakkı ve hayrı tercih, bâtıl ve şerri terk nedir?
Şâkilik ve Sâidlik nelerdir?

---Resim---

Bu dünya ne öteki âlem ne?
Toplanmalar-birikmeler ve dağılıp yeniden yaşamalar nedir?
Bu işlerin başlangıcı nedir, âhiri-son ucu nedir bunları bildir bana?..

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Neden Eren Ârifler daha bu âlemde iken bu emre uyup da haşr ü neşri peşince yaşamaktalar?
Başkalarının başka ve daha işe yarayacak işleri mi var?

Ârif kime denir?
Eşyâ Tevhidinde Vahdet-i Mevcûdu alıp asl olan Vahdet-i Vücûda teslim eden midir?
Ef’âl Tevhidinde; Hakk Teâlâ’nın kullarının tercihleri ve sistem gereği olayları da yaratana teslim eden midir?
Esmâ Tevhidinde külli şeyin aslında Esmâullah zuhuru olduğu gerçeğini anlayıp teslim eden midir?
Sıfat Tevhidinde Rububiyyet ve diğerlerini,
Zât Tevhidinde Mutlak Zât olanı anlayıp şu Şehadet Âleminde şâhidi olup hakkı Hakk Teâlâ’ya teslim eden midir?

---Resim---

Âhiret Âleminde cennet, cehenenem ve ara geçit nelere denir?
Bunların aslı-astarı nedeidr ki o meşhur ana-baba günü kargaşası ve korkunçluğu yaşanacak?
Bu biletler burada mı kesilmişti kendi ellerimiz ile hocam?

Resim--- “Ve ya kavmi inni ehafü aleyküm yevmet tenad. Yevme tüvellune müdbirin ma leküm minellahi min asim ve mey yudlilillahü fe ma lehu min had : Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Sizi Allah'tan (O'nun azâbından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek de yoktur.” (Mü’min 40/32-33)

---Resim---

Kahr dediğimiz; Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi.
Lûtf dediğimiz; Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi.

O hâlde;
Kahrın ve Lûtfun olması için gereken sebeblerin tümü de bir demenin aslı nedir?
İnsanlara yaratılıştan yüklenen meşrebler ki, Bir Ressama resim yapma koyun güt demek kahr iken,
Dağları çok seven bir şâir için bu iş neden lütuf olmakta?
Bu zıtların zevkine varıp Tevhidi midir haklı ve doğru şey?

Zıtlerın zevki deyince bazı zavallıların: “Biz hakikate erdik ibadet bize gerekmez!” diyerek küfre girmeleri yanında şu Emrullah’a ne dersin?

Resim--- “Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.” (Zümer 39/7)

---Resim---

Yâni rahat olan şey aslında mihnet-zahmet olanın aynı mıdır? Mihnette de bir rahat gizli midir?
Yellenmenin pis kokusu zahmet verirken, sıkıntıdan kurtuluş rahat mıdır?
Her şeyi ve olayı birbirine uygun biçimde olarak sistemleştiren ve yaratan Hakk Teâlâ Hazretleri cümleden râzı mıdır?

Haksız kimi gördün bu âlemde, canlar cenginde?...
Kovan aslan mı, kaçan ceylan mı haksız?..

---Resim---

Bildirilir ve denilir durulur ki : “Hakk Teâlâ’dân yakın insâna bir şey yok!..”
Lâkin bir itilik et de şu hâlde bildir bana kimdir Allah ya kimdir kulu olan?

Varlığı Zâtına mahsus Vâcibü’l- Vücûdluğu mutlak, kayıdsız olan Allahü zü’l- Celâl…
Görüntü Mevcûdluğu; gerçek Vücûdun, Kulluk Oyunu sahnesindeki tecellîsi olan kayıdlı, kasıtlı, izâfi, iğreti ve geçici olan mıdır kul olan?

Resim--- “Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

---Resim---

Ey Hocam sana zahmet ama şu buyrukları mümkünse birbirinden ayrılmış olarak, teker teker bana bir açıklayı ver!..

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Niyâzi Mısrî Hazretleri’nin Divanını da şeheden Muhammedi Melâmetin son Pîri Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (ks) Hazretleri, H.1275 (1858) bu hadis-i şerifin râvisi Ömer (ra) olduğununu buyurup desdekleyen âyeti bildirir:

Resim--- “Ve mey yerğabü ammileti ibrahime illa men sefihe nefseh, ve le kadistafeynahü fid dünya, ve innehu fil ahirati le minas salihiyn : İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.” (Bakara 2/130)

“men sefihe nefsehû : men cehile nefsehu : nefsini bilmeyen kişi”
İbrahim'in (a.s.) dini Hanif Dini olup Tevdîdir.
Tevhid ise başatan Rabb’ını bilmeyi ve birlemeyi gerektirir…

İkinci mesele : “remeyte iz remeyte” ..
Resim--- “Fe lem taktüluhüm ve lâkinnellahe katelehüm ve ma rameyte iz rameyte ve lâkinnellahe rama ve li yübliyel mü'minine minhü belaen hasenâ innellahe semiun alim : (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)

Düşman sayısının çok fazla olduğu bir savaşta Cebâil (a.s.)’ ın bildirmesiyle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç toprağı düşmanların yüzüne doğru saçtı.
Ahmediyyet makamında yapılan bu işin aslının Ahadiyyet zuhuru olduğu bildirilmiştir Allahu âlem…

Âyet-i celilenin başındaki : “Fe lem taktüluhüm ve lâkinnellahe katelehüm : (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları” ise Muhammedî Cem’ içinde olan sahabe-yi güzin’in:
“ben şu kadar kişi öldürdüm!” demelerinin aslını ifâde buyurmuştur.

---Resim---

Ey Dost kardeş; Müşkülü çoktur Niyâzî'nin müşkülü çoktur ve birisi de şudur ki;
Zâhidim diyen kimse gerçekten Hakk Teâlâ’yı Ârifçe anlasa idi, onun çok değer verdiği zühdü neden durgunluğa uğrardı?
Ârif olan kişi, Halk Aynasının arkasındaki Sırrı silip El HAK’ı (c.c.) gören midir?..




Reşad : Hak yolda yürümek. Doğru yolda olmak. Doğru yolu bulup ondan sapmamak. * Aklın kuvvetli olması.
İdâd : Saymak. Sayı. Hesab etmek. * Ölüm vakti. * Fark. Vergi. * Bahşiş. * Küfüv. Denk, hemtâ. * Delilik emâresi. * Parmakla hesab etmek.
Kur⠖ Karye : Köy. Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer.
Hayme (A.): Çadır.
Ehl-i hayme: Çadırda oturanlar, göçe­beler.
Kurâ (A.): Karye'nin çoğulu. köyler.
Bilâd (A.): Beldenin çoğulu, şehirler, kentler.
İnkıyad : Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Kangısı (T.): Hangisi.
Mebde (A.): Başlangıç. asıl, kaynak, bir şeyin başladığı yer..
Mead (A.): Dönülecek yer, işin sonu.
Tenâd (A.): Birbirinden ürkmek,
Sedad : İstikamet ve kasd. * Haklı ve doğru şey. * Akıl.
Ber (F.): Üzre.
Tarik (A.): Yol.
Ittırâd (A.): Birbirine uy­gun, yeknasak olmak.
Ber-tarîk-i ıttırad: Birbirine uygun biçimde olarak.
Sebil (A.): Yol.
İnfirâd (A.) : Yalnız olmak, yanında kimse bulunmamak.
Ber-sebil-i infirâd: Birbirinden ayrılmış olarak, teker te­ker.
Kesâd (A.): Sürümsüzlük, değersizlik, alışverişte durgunluk.
Yevmi’t-tenâd (A.): Herke­sin birbirinden ürküp kaçtığı gün, kıyamet günü.
Zâhid : (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXIX ŞİİR


Ya ilâhî sana senden el-ıyâz
Sensin âhir cümlemize müsteâz

---Resim---

Derd senin dermân senindir şüphe yok
Derdli kullara yine sensin melâz

---Resim---

Cem'-u farkı eyle gel meşhûdumuz
Cem'-u cem'inden bize ver iltizâz

---Resim---

Zevk-i külli pâdişahım oldürür
Bize tevhîdin ola dâim meâz

---Resim---

Bu Niyâzî bendeni etme garib
Eyle gel tevhîd-i sırfda anı şâz




KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ya İlâhî Sen’den Sana sığınırım!
Zâten Sensin sonunda cümlemize sığınılacak olan tek Zâtü Zü’l-Celâl!

---Resim---

Derd Senin dermân da Senindir bunda asla şüphe yok!
Derdli kullarına yine Sensin çâresizlerin Sığınacağı tek Zâtü Zü’l-Celâl!

---Resim---

Abd kim, Rabb Teâlâ kim farkı bilmemize, Sûreti ve Asl’ı anlayıp Cem’ini yaşayışımızı şehâdet hâlimiz kıl!
Cem’in de cem’inden tad almayı bize nasib eyle!

---Resim---

Ey Pâdişahım!
Zevklerin tümü o dur ki bize Senin Tedvin olsun Bâtıl ve şerden kaçıp Hak ve hayrı yaşayacağımız tek yer!

---Resim---

Şu gurbet ellerde yapayalnız kalmış olan Bu Niyâzî kulunu kendi başına garib bırakma!
Şeksiz şüphesiz olan Sırf Tedvini lütfetmekte onu müstesnâ kıl!




Iyâz (A.): Sığınmak. Sığınma. İltica.
Müsteâz (A.) : Bir tehlikeden kaçıp kendisinden sığınma is­tenilen kimse,
Melâz (A.): Çâresiz kalanların himâye edileceği yer. Sığınılacak yer. Melce'.
İltizâz (A.): (lezzet’ten) Lezzet duyma. (Lezzet. den) Lezzet duyma, hoş ve lâtif bulma.
Meâz (A.): Tehlikelerden kaçıp iltica ve dehalet edilecek em­niyetli yer. Sığınacak yer. Penah.
Şâzz (A.): Kaide dışında, müstesna. (Şâzze) Kaide hârici olan. Umumi nizamdan ayrılmış olan, müstesna bulunan
Sırf : Sadece, yalnızca. * Sâfi ve hâlis şey. Karışık olmayan.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

XXX ŞİİR


Ey Allahım seni sevmek
Ne güzeldir ne güzeldir
Yolunda baş u cân vermek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Şol ism-i zâtını sürmek
Visâlin gülünü dirmek
Cemâl-i pâkini görmek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Sürüp dergâhına yüzler
Döküp yaşı yere gözler
Bir olsa gece gündüzler
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Visâlin derdine düşmek
Yanıp aşk odına pişmek
Sonunda sana erişmek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Niyâzî yârini bulmak
Yanında eğlenip kalmak
Varup bir ile bir olmak
Ne güzeldir ne güzeldir.




KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey Allahım Seni sevmek, ne güzeldir ne güzeldir…
Yolunda cânı ve onun âleti olan başı vermek, Muhammedi mahviyet ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Zâtının isimlerini zikrederek, kavuşmak seyrinde süluk ve tertemiz Cemâl-i pâkini görmek, ne güzeldir ne güzeldir…
Burada gerçek olarak Hakk Teâlâ’yı gören yine ancak Hakk Teâlâ’dır..
Mısrî Hocamın bahsettiği zuhurat neşesini hissedip yaşamaktır..

---Resim---

Secde yeri eylediğin Cihanda canım, göz yaşları dökerek gece gündüz demeden Dostunu arasa, ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Aslına kavuşmanın derdine düşüp,
Aslından ayrı kalışın ateşinde pişip,
Sonunda Sana erişmek, ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Niyâzî!
Yârini bulmak, yanında eğlenip kalmak, varıp “BİR” ile bir olmak, ne güzeldir ne güzeldir.
Fenâfillah özlemi…




Visâl (A.): Ulaşmak. vasıl olmak.
Cemâl (A.): Güzellik.
Pâk (F.): Temiz.
Od (T.): Ateş.


NİYAZİ MISRî, DİVÂN-I İLÂHİYYE-2
Link : http://www.muhammedinur.com/modules.php ... 77cd04ce63
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ankakusu yazdı:XXX ŞİİR


Ey Allahım seni sevmek
Ne güzeldir ne güzeldir
Yolunda baş u cân vermek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Şol ism-i zâtını sürmek
Visâlin gülünü dirmek
Cemâl-i pâkini görmek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Sürüp dergâhına yüzler
Döküp yaşı yere gözler
Bir olsa gece gündüzler
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Visâlin derdine düşmek
Yanıp aşk odına pişmek
Sonunda sana erişmek
Ne güzeldir ne güzeldir

---Resim---

Niyâzî yârini bulmak
Yanında eğlenip kalmak
Varup bir ile bir olmak
Ne güzeldir ne güzeldir.




KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey Allahım Seni sevmek, ne güzeldir ne güzeldir…
Yolunda cânı ve onun âleti olan başı vermek, Muhammedi mahviyet ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Zâtının isimlerini zikrederek, kavuşmak seyrinde süluk ve tertemiz Cemâl-i pâkini görmek, ne güzeldir ne güzeldir…
Burada gerçek olarak Hakk Teâlâ’yı gören yine ancak Hakk Teâlâ’dır..
Mısrî Hocamın bahsettiği zuhurat neşesini hissedip yaşamaktır..

---Resim---

Secde yeri eylediğin Cihanda canım, göz yaşları dökerek gece gündüz demeden Dostunu arasa, ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Aslına kavuşmanın derdine düşüp,
Aslından ayrı kalışın ateşinde pişip,
Sonunda Sana erişmek, ne güzeldir ne güzeldir…

---Resim---

Niyâzî!
Yârini bulmak, yanında eğlenip kalmak, varıp “BİR” ile bir olmak, ne güzeldir ne güzeldir.
Fenâfillah özlemi…




Visâl (A.): Ulaşmak. vasıl olmak.
Cemâl (A.): Güzellik.
Pâk (F.): Temiz.
Od (T.): Ateş.

***''Aslına kavuşmanın derdine düşüp,
Aslından ayrı kalışın ateşinde pişip,
Sonunda Sana erişmek, ne güzeldir ne güzeldir…''


SEVGİli CAN evladım HİZMETin RESULULLAH Sallahu Aleyhi Vesellem Efendimizi hoşnut etsin. Çok harika tekrar tekrar okuduğum ve feyizlendiğim bir çalışma!
Ellerine sağlık Kul İhvanimİZin şerh'iyelede ne kadar güzel ANlamaktayız Niyazi Baba'mızı!
Sonsuz rAHMET yağsın üzerine İNŞAALLAH!
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

aNKa yazdı:
Fakriyet: Fakr, kulun kendisine ait hiçbirşeyinin olmayışıdır.
Ciddî ve samimî bir dervişe sormuştum ki:
“RABB’ımıza ne arz edeceksin?”diye.
Cevâbı : “Canımı da veririm!” oldu.
“İyi ama, can da onun!” deyince.
Derviş: “Şimdi anladım ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in “Fakrimle fahrederim.” buyurmasındaki sırrı!” demişdi.

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

PEŞİNDE…

ÖZüm kendini BİLmez!
Sîret AYNasın SİLmez
Sûretten beri GELmez
Şekil – Şemâl peşinde!..

*

ÖZün Ummanı Vahdet
YÜZü Sahra-yı Kesret
Her ZERRE ZİKRe hasret
KüRRE Kemâl peşinde!..

*

TEVHİD Tadını ALan
Muhit Mahşeri’n BULan
Merkezinde YOK OLan
CANlar Cemâl peşinde!..

*

Olmaz YÂR, AYRı Gönül
Noksandır GAYRı Gönül
Geç Şerr ü HAYRı Gönül
Haram – Helâl peşinde!..

*

KUL İhvanî’m HAKK, YÂRdır
“Lâ Hu İllâ Hu!” vardır
NURun ANAsı NARdır
Cemâl - Celâl peşinde!..


24.08.97 12:45
Lârâ.. yğmr yğyr..
Nyzi Msr Dvn Oknmkt..
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön