Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

MUHAMMEDÎ MELÂMETTE
TASAVVUF "N" Kİ ????


Ömer Ruşenî DeDe

ŞeRH Eden: Kul İhvanî


Tasavvuf, terk-i da'vâdır, demişler
Dahi, ketmân-ı mânâdır demişler
Tasavvuf, terk-i kîl ü kale derler.
Hemen vecd ü sema u hâle derler.


Tasavvuf, “benlik davasını terk edip “ben” dediğin SENi Yaratan gerçek “BENi BİLip-BULup-OL-up da MURADını ANlayıp EMRini YAŞAmaktır.
Tasavvuf, bâtın SIRRlarının Mânâsına ketumluk-SIRR saklamaktır.
Tasavvuf, iki önemli nimet OL-AN Sıhhat ve Zamanı değerlendrerek, içi boş laf lakırtıları terketmektir.
Tasavvuf, ve dahi Vecd- Aşk u Muhabbetle kendinden geçip her şeyi unutacak kadar İlâhî bir AŞK HALİ içinde durdurulamaz ARZU İştiyakının İnsanı yutması, Semâya savurması, yaratıldığı günden beri “Yüsebbuhu!” TESBİHinde dönüp duran ZERRE-Atom ile KÜRRE-Kâinât RAKSına HÂL İçinde,
Her ANda, Her YERde ve Her HÂLde İŞTİRAK e derler!..
Bu Raks, Renk, Âhenk cümbüşünün Merkezindeki Hakikat-ı Muhammediyye SIRRInı DEVRÂNda DEVR, SEYRÂNda SEYR, CEVLÂNda CEVL, HAYRÂNda HAYR HÂLİdir..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim--- “Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) :Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih eder.” (Cuma 62/1)


Tasavvuf, hıfz-ı evkât demişler
Tasavvuf terk-i tâmâte demişler.
Tasavvuf, bâbıdır bezl ü atânın.
Tasavvuf, beytidir mihr ü vefânın


Tasavvuf, vakitlerin muhafazasıdır.
Daha doğrusu, geçmiş, gelecek ve şimdi OL-AN TEK AN-ın Her AN Şe’enullahta Yaşanması İlmi, Edebi, İrfanı ve Erkanıdır.
Tasavvuf, Mânâsız, Mantıksız ve Uygunsuz sözlerin Akıl ve kalbden atılmasıdır.
Tasavvuf, bol bol esirgemeden karşılıksız vermenin, bağışlamanın, bahşişin, Lütfun ve İHSANın BâB- KAPISI-dır.
Tasavvuf, Gönül Güneşinden doğan Aşkın, şefkatın, muhabbetin ve VEFÂnın HÂNEsi-EVİ-dir.



Tasavvuf, bir hidâyettir Hûda'dan
Bunu söylemedim bil hevâdan
Tasavvuf, terk-i evtândır demişler.
Tasavvuf, hicr-i ihvandır demişler.


Tasavvuf, Hûdamız ALLAH celle celâlihu dan bir hidâyettir ki;
Dalâletten, Zındıkadan, sapıklıktan ve bâtıl yollardan uzaklaşarak,
Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmektir.
Sakın bunu nefsimin şahsi isteğinden, şöhret düşkünlüğünden,
gelip geçici olan heves ve arzularından dediğimi sanmayasın!
Tasavvuf, ASLından AYRı-GAYRı OLup, Cisim giyip de Cihanda; geçici, iğreti ve izafî var gözüken Ben-CANının gerçek VATANı-SILAsının bu vatanlar olmadığını AN-layıştır.
Tasavvuf, en çok sevdiğni ZANNettiğin aile-ayal, çoluk-çocuk ve eş-dosttan AYRI kalıp Halk İçinde HAKK celle celâlihu ile HALVEttir.


Tasavvuf dâim olmakdır murâkıb
Olub irte gice hâlin muhasib
Tasavvuf etmemekliktir tasarruf.
Hakk'ın emrine itmeyüb tasallut


Tasavvuf, en uçta son-uçta kişinin; Bu âleme geliş, yaşayış ve hesaba çekilişte Mutlak Hâkimin ALLAH celle celâlihu oLduğunu ve KULLUK İmtihanında her AN İzlendiğini ve kaydedildiğini; teftiş ve kontrol ediş ALLAH celle celâlihuya dâima bağlı kalış kontrolüdür.
Tasavvuf, gündüz yaşama kargaşasının ertesi olan gecede durum değerlendirmesi yaparak ne halde olduğunu görmesidir.
Tasavvuf, Bu Muhteşem ve Muazzam Sistemi yaratan ALLAH celle celâlihu nun Tasarrufuna karışmamaktır.
Bu Âlemde her Şeyin, her Olayın, her zamanın ve hatta her düşüncenin;
Sevk ve İdaresi, Sarfı, Tutumu, Durumu ve Kullanım Sâhibliğine asla karışmamaktır.
En son kulihvani tarafından 05 Haz 2010, 18:32 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Tasavvuf, Ham AKLın ve Çılgın Nefsin: OL-sun! OL-masın! İtirazını, OL-AN nın Hükm-ü HAKK OL-duğuna RAZI OLUŞudur.
Tasavvuf, bu ANA İNANçla Hakk ALLAH celle celâlihu nun YAP!-YAPMA! EMR-ine boşuna, kendi zararına ve akılsızca Sataşmamaktır.


Tasavvuf, kalbi Hakk'a bağlamaktır
Yüreğin aşk odiyle dağlamakdır.
Tasavvuf, hüsn ü hulk ile edebdir.
Velî, hüsn ü edeb itâ-yı Hak'dır.


Tasavvuf, Şehâdetin Başşehri KALBi HAKKa, ALLAH celle celâlihu ya Mutmain bir İman-ı Tahkik ile TAMM BAĞlamaktır.
Bu İÇ İnanca ulaşan KALBin ritmik ve ateşli VURuşlarıyla Yanardağ gibi İÇ ATEŞiyle büyük Zevk ve Haz duyup İÇin Yanışıdır..
Tasavvuf, AKLın ve NEFSin herkes için orta yerde duaran İLMULLAHı BİLip, EDEBin Erdemi OL-AN Ehl-i Beyt aleyhumusselâm ı BULup, İrfanın ANAsı Nebiyyü’l-ÜMMî Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in EN GÜZEL AHLÂKıyla Ahlâklanmaktır..
Ey DOST!
Unutma ki KUL, TEVHİD İmtihanında, ALLAH celle celâlihu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem i TERCİH etimi, ALLAH celle celâlihu ona EDEB ve GÜZELLİKler kapısını açar, bahşeder ve İHSAN eder.

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---'' “Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin): Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” ''(Kalem 68/4)


Tasavvuf, bilmedir atvar-ı kalbi
Eridüb koymıya kalbinde kal(ı)bı.
Tasavvuf, yâr olub bâr olmamakdır.
Gül-i gülzâr olub har olmamaktır.


Tasavvuf, AKLın Özündeki Mânâ Merkezi gibi OL-AN KALBin; tavırlarını, hallerini, davranışlarını BİLmektir.
Maddî-Mânevî, Suret-Sîret, Hareket-Sükût, Vaziyet- Hâllerin tavır tarz ve stilini, İKİ ŞEY ARAsındaki Sınırı ve Farkı, Kaderince ve Kadarınca BİLmektir.
Bu İçli ve etkin BİLİŞle artık KALBinde Kalbin KABI-benden ve dış Dünya yok olup erimelidir Muhammedî Tasavvufta..
Tasavvuf, KULLUK İmtaihanı sahasında Yaratan ALLAH celle celâlihu ya YÂR ve kendi nefsinin yararına Yardımcı olup, BâR- Yük, Zahmet, Eziyet, Sıkıntı ve kendi kendine PERDE Olmamaktır.
Unutmamak gerekirki ALLAH celle celâlihu İNSANın MUTLUluğunu EMReder!
Zulmü haram kılar ve bu husuta insanın kendine yardımını ALLAH celle celâlihu ya yardım kabul buyurmaktadır.
Onun İçin Her insanın ANA KART-AKLına KALBin Gül-i gülzâr, GüL Bahçesi olduğu işlenmiştir ve asla Hâr-Dikanlik YAPMA emredilmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونوا أَنصَارَ اللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ فَآَمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آَمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ
Resim--- “''Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû ensârallâhi kemâ kâle îsebnu meryeme lil havâriyyîne men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi), fe âmenet tâifetun min benî isrâîle ve keferet tâifeh(tâifetun), fe eyyednellezîne âmenû alâ aduvvihim fe asbehû zâhirîn(zâhirîne): Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun! Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.''” (Saff 61/14)

Cihanın şahı Abdullah Ensâr(î)
Demiş yâr ol velf bâr olma zinhar
Düşüben aşk odına bî tekellüf
Yanıp gülü kül olmakdır tasavvuf


Mânâ Cihanı Şahlarından Abdullah Ensârî kaddesallahu sırrahu:
“ YâR OL Yaradan ALLAH celle celâlihu ya ve Sırat-ı Mustakîm YOLUna!
Sakın sakın, doğru iş gücünü bırakıp da durmadan: Bâr-Yük, Zahmet, Eziyet, Sıkıntı olup durma!
Muhammedî Melâmetin ŞUURUna ER de rAHMET İNSANI OL! z rAHMET İNSANI OLMA!
AŞK a DÜŞmek ki; Yakîn- ASLa Vuslat, SILAya SALL OL-uncaya kadar,
Külfetsiz, zorlanmaksızın, gösterişsiz, yapmacıksız, ÖZ-den ÖZ-enerek ÖZ-et bir hâl ve hareketle KULLUK yapmak OL-duğunu AN-la ve YAŞA!..
Çünkü Muhammedî Melâmette Tasavvuf; Gül-ü Kül: KÜL-ün GÜL-ü OL! Maktır Azizim!..
Yaratan ALLAH celle celâlihu dan habersiz “BEN” lik Belâsı;
Gafletini, Cehâletini, Dalaletini ve Hatta İhanetini ÖL-dürüp Yakıp KÜL edip de Gübreden GÜL gibi,
Ehl-i Beyt aleyhumusselâm EDEBiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem KEMÂLÂTInda DİRİLmektir Muhammedî Melâmette Tasavvuf .

Ölmeden Ölmeyi hayvanlık ÖL-ümü değilde İNSANlık DİRİLİŞİ OL-arak;
BİLip-BULup-OL-up da ALLAH celle celâlihu nun MURADını ANlayıp EMRini YAŞAmaktır.
Ne GÜZEL BUYURur Güller SULTANımız Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Mûtü kable en temûtü!: ÖL-meden önce ÖL-ünüz!”

(İmam Aclunî, Keşfü’l-Ha’fâ II, 291, hadis 2669)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Yanar bir şem'idir Hakk'ın tasavvuf
Dememektir iyiye yavuza tüf.
İradettir demiş ba'zı, tasavvuf, ı
Demeyüb şeyhine üstadına yuf.


Tasavvuf, HaKK Teâlâ Dâmi Yanan bir İlahî AŞK Nur-u MîM MUMudur!
Nurullahtan yaratılan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Nur-u MîM inden Varlık rAHMETi BUL-ÂN Kâinât her ÂN Yeniden YARATILIŞ ŞE’ÂN ındadır.

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir Hadis-i Kudsîde: “ALLAH: “Seni Kendi NURumdan, diğer şeyleri de Senin NURundan yarattım!”buyurdu” buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I-265/827)

Bundan dolayı yaratıldığı günden beri durmadan dönüyor sanılan ZERRE-ATOM un yeniden DOĞuşunu ham Akıllar Anlamamaktalar. RAKS sanılan AŞKın AKSini Anlayamamaktalar.
Cisim Cihanındaki Nurun Nurullah OLmakta-OLduğunu El ZÂHİR OL-AN ALLAH celle celâlihu buyurmakta iken Anlamamakta Ham AKILlar!

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim--- ''ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), Nûrun Alâ Nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) NUR ÜSTÜNE NURDUR. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

ve AKIL; cAN-ındaki NUR-un-CERRyÂN-ın Kaynağının en Yakîn AKRaBamız, BİZe BİZden yakın BİR-TEK OL-AN Rabbülâleminden her ÂN AL-dığı BİLiş-BULuş-OL-uş ve YAŞAyış OL-AN AŞK ve MEŞK Neşe’esini kendi başına ÇÖZ-ememektedir.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBU ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha KÂRİB-YAKIN-İZ!.” (Kaf 50/16)

Bu Her ÂN Yaşamakta OL-duğumuz ANA Gerçeği AN-layamayış;
Ham Akıl ve RÜŞDüne ER-memiş Nefsin, Kıblesiz İç fısıltı, zırıltı ve saçamalıkları OL-AN elektirik-CERRyÂN yalıtkanlığı veya Kontak yapıp Zararlı yangın kıvılcımları saçmasına sebeb ve sonuç Olmaktadır.

Muhammedî Melâmette Tasavvufun bu SAFF SIRRIna ERenler;
GÜBRE-GÜL ARA-Kesitindeki CAN SIRRına ER-ER-lER de;
GÜBREyi Yiyiyp-Koklamaz da İBRETle İZler ki,
GÜL deki İNSAN için Yaratılan Hakikat-ı Muhammediyyeyi Nefs-AKIL GÖZüyle SEYR edip, Kalb-RUH ÖZ-üyle KOKlar!..
O zaman;

“Dememektir iyiye yavuza tüf.”

İyi-Kötü, Güzel-Çirkin, Gül-Gübre, Lâ ilâhe- İllâ ALLAH KIYASı Kalkarda Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in RASÛLÎ SEVİYESİnde KULLUK SIRRIna ER-ER de Kimseye ve hiçbir ŞEYe “Tüh! Yuh!” DEME-z!..
ÇOK-luk ve TEKlik RASÛLÎ SEVİYE’de “TEK” lik TEVHİD-inde ŞeHâDeTULLAHımız Olur İnşâallah!..

O zaman, her nefeste İZ-lediğimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fırka-yı Nâciyye YOLunda, İKİ-lik ŞEY-t-ÂN-ımız MüslümÂN Olur!..

Resim--- Âişe radiyallahu anha Anamız: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ’i bekliyordum. Yanıma gelir gelmez elimi saçları arasına soktum. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şeytanın sana geldi yine” buyurdu. Ben de: “Senin şeytanın yok mu?” diye sordum. O da: “Evet ama ona karşı bana yardım etti de Benim şeytanım Müslüman oldu” buyurdu.
(Sünen-i Nesaî, Müsned: 23701)

İradettir demiş ba'zı, tasavvuf, ı
Demeyüb şeyhine üstadına yuf.


Bazı Büyüklerimiz Tasavvuf için İradet- İrade, istek, dileme, gönül isteği, İÇ DENGE demişlerdir.
Muhammedî Melamette Kemâlât Hasbî Hizmetçisi-Kâmili-Şeyhi-Üstadına kısacası Tâlim Öğretmenine ve Terbiye Eğiticisine “Yuf sana beni uçurup kaçıramadın!” demez de “Ben Hakk Erenlere lâzım ve lâyık OL-AN Muhammedî Gayreti gösteremedim yuf OL-sun bana!” der.

Muhammedî Melâmette Tasavvuf, İradetten ibârettir.
İradet ise İrade, istek, dileme, Gönül Gerçeğidir.
ALLAH celle celâlihu nun ULUHİİYYETİ-ALLAHlığı;
Kaza, Kader, İrade ve Meşiyyeti-İsteği iledir ve ZÂTÎdir.
Murad; İstenerek, ümid ederek beklenen; Arzu edilen Gâye, Maksad, Sebebin sonucu, Emeldir.
Tasavvufun Tâlibi Mürid;Hakkı DUY-up Hayra UY-mada İrade eden, istiyen ve bir Muhammedî Tâlim-Terbiye ile RÜŞDe ER-dirmede Hasbî Hizmetçi HaKK Dostuna-MÜRŞİDe EL-DİL verendir ki Hakkat-ı Muhammediyyesine EREN ise Ellerinin üzerinde YEDULLAH vardır Her ÂN!..

Çünkü Onlar Ehl-i Beyt aleyhumusselâm EDEBiyle, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi; BİLip-BULup- O’nda OL-up da MURADULLAHın gereği ve şartı OL-AN “İNSAN OL!” mak EMRULLAHını fiilen YAŞArlar ve YAŞA-tırlar Rabbülâlemine Hamdolsun!..
TESLİMİYYET-te Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Pâk KALBinde “BİZ” KeVSeRinde Damladırlar.
İSTİKAMET-te ALLAH celle celâlihu ya İMAM-ı MUTLAK ve MÜRŞİD-i MUTLAK MuHaMMeD Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem İZ-inde “BİZ BİR-İZ!” İZi YAŞArlar!

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHİ fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih (nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ (azîmen): :Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. ALLAH'ın ELİ, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih 48/10)

Ondandır ki;
“Demeyüb şeyhine üstadına yuf.”

Kâmil İNSANlık Kokusu almış bir Mürid; asla kendisine, kendisindeki Hakkat-ı Muhammediyyesini ortaya çıkarmakta ALLAH celle celâlihu Rızasına Hasbî Hizmetçilik yapan HaKK Dostuna-MÜRŞİDine İtiraz etmez DUY-ar Uy-ar ve RIZA gösterip SEYR ü Sülûk eder ALLAH celle celâlihu ya!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Demiş bir uğrayan feth ü fütuha
Tasavvuf bezl-i nefse, bezl-i ruha
Keramet satmamaktır tasavvuf.
Hakk'ın işinde itmeyüb tasarruf,

Demiş bir uğrayan feth ü fütuha
Tasavvuf bezl-i nefse, bezl-i ruha


Muhammedî Melamette; NEFSlerini Tezkiyeyle Muhammedî Şuuru BİL-iş, Muhammedî Nurur BUL-uş Nasrullahına SALLedenler-ERENler, RUHlarını Tecliye ile Muhammedî Sürur Fethullahına SILA vuslatında OL-ANlar, değil başka cANlara keramet SATmak Muhammedî SALL YOLUna toz toprak olup üstlerine basarak İslah ve İflah olmalarına Hasbî Hizmet ederler.

Muhammedî Melâmette Tasavvuf, Kâmil Mürşid İlim-Edeb Öğretim-Eğitiminde;
Hamm ve Emmâre Nefsin NASRULLAH-ALLAH celle celâlihu Yardımı bularak RABBine Rucu’ nimetine ER-mesi,
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hazır-Huzurunda
FETHULLAH BUL-arak RUHÎ RIZAULLAH-ı; Burada, ŞİMDİ, Fiilen DOY-arak YAŞAması ve ŞÂHİD-i OL-masıdır!
O zamAN görecektir Ham AKLının CANı NAKL-in NASSların Dalga Dalga nasıl girdiğini ÖZ-üne!..

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim----“İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu) :Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim----“Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen) :Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim----“Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben) :Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/3)

İşte bu Muhteşem Hakikat-ı Muhammedî FUTUHATına kavuşan Mutmain OL-muş NEFS;
Hemen Rabbini hamd ile tesbih eder ve O'ndan mağfiret diler.
Çünkü artık bilir ve tamm inanır ki, ALLAH celle celâlihu dur TEVVÂB OL-up, tevbeleri çok çok kabul edendir!

Keramet satmamaktır tasavvuf.
Hakk'ın işinde itmeyüb tasarruf,


Muhammedî Melâmette Tasavvuf, HAKK Teâlâ’nın Şe’Enullahta her ÂN CerryÂN edip durmakta OL-AN İşlerine sahip çıkrak kendi zavallı çıkarı için HALK üzerinde Tasarrufa kalkışmak ve kendi kokmuş kafasından keramet satmaya kalkışmak asla değildir.

Asla ve asla HAKK Teâlâ’nın HALKına Tasarrufuna, İdare ediş ve Meşiyyetince kullanıp Sarfetmesi Tutumuna, kısacası HALKına Sâhiblik ve Muradullahça Kullanma hakkına ortaklık ŞİRKine karışmazlar..
Halkın değil HAKK Teâlâ’nın ERENleridirler HAKK Teâlâ DOSTları!..

Tasavvuf, HALK-a Keramet satmak, Tevhid Tüccarlığı ve Tasavvuf Simsarlığı Rezilliği yapmak asla değildir!
Halka soytarıların göstermeye kalkıştığı ve Keramet dediği basitlikler gülünç NEFS Şak-Şukaları ve ŞUHHalarıdır.

Gerçek Keramet ise;
ALLAH celle celâlihu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem indinde makbul, normal beşerî hırsı ve ihtiraslardan geçmiş-soyunmuş, Kemâlât bulmuş VELİYYULLAH bir KULun lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük Mârifet Meyvesidir.
Muhammedî Velâyet Mertebelerine ER-ip yükselerek; Muhammedî Tâlim-Terbiye ile RÜŞDe ER-dirmede Hasbî Hizmetçi HaKK Dostu-MÜRŞİDin; Müridine Lâzım ve Müridi Lâyık OL-duğunda ve Müridinin kesin yararına OL-AN, Normal Hayatta olmayan OLAYlar vs Yaşatması, İkramı, Keremi, Bağışı ve İlahî AŞK Ağırlamasıdır.

Keramet, Peygamberlerden ortaya çıkan olağanüstü olaylara mu’cize dendiği gibi; benzeri durum VELİYULLAHlar için söz konusu olunca, buna da keramet denir.
Keramet, Kevnî-Maddî (surî) ve SıRRî-Manevî (hakikî) olmak üzere ikiye ayrılır.
Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Kevnî-Maddî (surî) olan Kerameti hayz-ı rical ki Erkeğin hayz hali kabuletmiş ve:
“Kim ki Sahte Şeyhlikle, Halkı kandırmak için keramet göstermeye kalkışırsa Kadınların Aybaşı-Hayz-Kanama Günlerinde namaz kılamaması gibi 40 gün Hakikatten ÖZÜR-lü hale düşer!” buyurmuştur.
Çünkü bunda, normal tabiat olaylarındaki alışılmış deterministik Sebeb-Sonuç İlişkilerini, yani ÂDETULLAHı-SÜNNETULLAHı Nefsinin keyfince aşan bir durum-tasarruf söz konusudur.
SıRRî-Manevî (hakikî) Keramet, Şeriat-ı GaRRa’ya uygun HUDUDULLAH içinde ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin ONAYlayacağı KERAMET olup Muhammedî Teslimiyyet ve İstikametten İÇ-indedir.

Kendi kerametlerini kendileri anlatarak, insanlar üzerinde etkili olmak isteyen İçi Boş Tenekeler için ATAlarımız ne güzel demişler:

"Kerameti kendinden menkûl"
“Kendine HİMMeti Olmayan Dede, Kime HiMMet ede!”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »



Vefâ göstermedir mânend-i Yusuf
Ganimet bilmedir vakti tasavvuf
Geçen ömür için edüb teessüf.
Cefâ eden kesân içün telattuf…


Muhammedî Mâverâda, Özün ÖN-ünde ve Ötesinde Menend-i Yusufluk!
Muhammedî Hakikat Elest-Mahşerinde Mânend-i Yusuf aleyhisselâmlık!
DÖN-müyormuş gibi hızla DÖN-en Dünyada, Şu Hayat Çölünde;
Beden Kuyusunda, Nefs Kovasında, Kalb Bazarında ve RuH Diyârında Yusuf aleyhisselâm gibi OL-mak!.
Ne İŞ-tir ki, Nefsin 4 yerde, 4 ANda ve 4 Hâlde; 4 Gömlek YIRTTIR-arak,
Kâmil EL-inde Kemâlâtta tıpkı bir Yılan gibi 4 gömlek değiştirerek,
Yusuf aleyhisselâm Özellik ve Güzelliklerini GİYinmesi YUSUFÎ NEFS OL-ması?..

İşte bu EREN ER-DEM-ine, VEFÂ Gözteriş SABRıdır Muhammedî Melâmette Tasavvuf…

Muhammedî Melâmette Tasavvuf;

MuHaMMeDî ŞUURU BİL-mede SADAKAT
MuHaMMeDî NURU BUL-mada SAMİMİYYET
MuHaMMeDî SÜRURda OL-mada SABIR ve
MuHaMMeDî O-NUR-u YAŞA-mada SELÂM-ET!

Bunlar İÇin SIHHAT ve VAKTi kıymeti-değeri bulunamaz ve bir daha ele geçmez olarak Anlayıp yaşamaktır..
Mânend-i Yusuf aleyhisselâmlık!
Yusuf aleyhisselâm gibi YUSUFÎ bir KULLUK, Yusuf aleyhisselâma Nazirlik, Eşlik, Benzerlik göstermenin ana özelliği VEFÂdır.

SÖZ-de Sadakat,
SOHBET-te Samimiyyet,
ZEVK-te Sabır la BEN-lik Kuyusundan çıkıldığını AN-lama ÂRİFliğiyle,
HAZZ-da SELÂMET SULTANlığı YAŞA-nır OL-duğun YAŞAmaktır..

Ve böylesi bir Amaç ve Hedefe NEFSi-AKLı KİTLE-yip,
HAKK Teâlâ’nın Takdir ettiği ÖMÜR VAKTini Ganimet-Bağışlanan LÜTFULLAH BİLmektir.


“Geçen ömür için edüb teessüf.”

Boşa geçen zaman dilimlerimize teessüf- Eseflenmek, Kederlenmek, Beğenmemek ve Râzı olmadığını ifade etmektir Muhammedî Tasavvuf…
Her meyvenin çağlası acıdır elbette.
Toplum içinde İnsanlık halinde her NEFS geçmişinde hata, kusur, yanlış ve günah işlemiştir.

MuHaMMeDî ŞUURa ER-en Mürid, geçmişi için Durum Değerlendirmesi yapar, ettiklerine üzülür pişman olur ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in TEVBE BİZ-BİR-İZliğinde yerini alır, bağışlanmasını diler ALLAH celle celâlihu dan!..

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---- “Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât (mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum : Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.” (Muhammed 47/19)

“Cefâ eden kesân içün telattuf”

Müridin, İnsalık Âleminde, ZID-lar içinde yaşarken Câhillerden, CEFÂ Çilesi Çektirmekle görevli “İnsan” lardan göreceği CEFÂya,
Lütuf ve nezaketle davranması, nâzikâne muamelede bulunması da Muhammedî Melâmette Tasavvufun gereği ve İlahî BiR HÜKÜMdür:

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Resim----Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rıd anil câhilîn (câhilîne) : Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A'râf 7/199)

Kısacası;
BİZim Muhammedî Melamet AN-layışımızın Ana Kurallarındandır ki,
Hiçbir “KİM” seyi ve de “Şey” i;
ÜZME! ÜZÜLME! SEV! SEVİL!

SÖZ-ümüzü Unutmamak ve insanlardan KULLUK İMTİHANI gereği gelecek OL-AN CEFÂ- Eziyet, Sıkıntı ve Zulümlere,
HAKK Teâlâ’nın HÜKM-ü HAKKı diye bakarak Telattuf ile muamele- Lütuf ve Nezaketle davranma, Nâzikâne muamelede bulunmaktır gerçek Muhammedî Tasavvuf…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Demiş Zünnun-i Mısrî kim tasavvuf
Kabul-i şer'dir, terk-i tekellüf
Demiş Maruf-ı Kerhî kim tasavvuf
Temellüktür, tehalluktur, telattuf.


Zünnun-i Mısrî kaddesallahu sırrahu:

Demiş Zünnun-i Mısrî kim tasavvuf
Kabul-i şer'dir, terk-i tekellüf


“Tasavvuf, Şeriat-ı GARRAnın Sünnet-i Seniyye İçinde Kabulü ve,
Tekellüfün; Müridin kendi isteğiyle külfete girmekten, bir bir zorluğa katlanmaktan, gösterişe kapılmaktan, şaşkın olan başkalarına özenmekten, yapmacık hâl ve hareketlerde bulunmaktan, yanlış ve yalan TERCİHten kaçınıp terk etmesidir.” buyurmuştur.

Zünnun-i Mısrî kaddesallahu sırrahune güzel buyurmuş;
Muhammedî Şeriat-ı GARRA şartlarını AYNen Kabul ederek, tekellüfü terketmek, Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak alışkanlığından, Gösterişe kapılmak, Özenmek, Yapmacık- Zoraki hâl ve hareketlerle TASAVVUR etme yanlışlığından kurtulmaktır Muhammedî Melamette TASAVVUF…

Zünnun-i Mısrî kaddesallahu sırrahu:

Mısır’da yetişen büyük velilerdendir
İsmi Sevban bin İbrahim, künyesi Ebü`l-Feyz, lakabı Zünnun, nisbesi el-Mısri`dir
Hak aşığı bu mübarek zat, darda kalanların dostu idi
Zünnun-i Mısri Hazretleri, -Güney Mısır`ın-Sudan`a yakın sınır bölgesinde yaşayan-Nube-kabilesindendir
772 (H 155) tarihinde doğdu.
859 (H 245) tarihinde Mısır`da vefat etti
Eshab-ı kiramdan Amr bin As hazretlerinin yanına defnedildi.


Maruf-ı Kerhî kaddesallahu sırrahu da:

Demiş Maruf-ı Kerhî kim tasavvuf
Temellüktür, tehalluktur, telattuf.


“Tasavvuf, Temellüktür;
İnancını kendine mal ediş,
İlim-Edeb-İrfan-Erkan Sırrına Sâhib çıkış,
Yetki ve Etkisine mülkü gibi muktedir olmaktır.
Tasavvuf, Tehalluktur; Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Yüce Ahlâkını HUY edinmek, güzel ahlâklakıyla ahlâklanmaktır.

Tasavvuf, Telattuf; İÇ DENGE ve DIŞ DÜZENe kavuşan Müridin kendine, herkese ve her şeye lütuf ve nezaketle davranış ve nâzikçe davranışta bulunmaktır!”

Maruf-ı Kerhî kaddesallahu sırrahu’nun buyurduğun biraz daha AÇ-arsak;

Muhammedî Melamette;

Temellüktür Tasavvuf:
Kendi NEFSi de dahil Mülk edinmek, Kendine mal edinmek, Sâhib olmak, Kadir ve muktedir olmak HAKKı ancak ve ancak HAKK Teâlâ’nın HAKKıdır.
SAHİPlenmek İKİliğinden-ŞEYtanlığından Kutulan Mutmâin NEFS, Tahkik İman ve Salih Amel Sahibi olur ve Maddî-Manevî MÜLKün Sahibi ALLAH celle celâlihu yu ANlar:

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim----Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, Lİ MENİL MULKUL yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr (kahhâri) :O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün MÜLK KİMİNDİR? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mu'min 40/16)

Tehalluktur Tasavvuf:
HAKK-ı DUY-up HAYR-a UY-mak ASLında Muhammedî Güzel AHLÂK ile KALBen AHLÂKlanmak, İyi huy edinmek, Yüksek İslâmi ahlâkla ahlâklanmaktır.
HİLKÎ- Hilkate âit, yaratılıştan, Yaratılışa dâir, Yaratılışta-Zâtî-Muradullaça İstenen Azîm AHLÂKa kavuşmaktır.
Rabbülâleminin Rahmetenlilâlemini OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in YÜCE AHLÂKına SALL ile SILa etmektir..

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim----Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin) :Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem 68/4)

SÖZ ALLAH celle celâlihu nun, SES Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in ve Şu AN EL-imizde, Dilimizde, KALBimizde ve RUHumuzda OL-AN Kur'ân-ı Kerimimiz ile AHLÂKlanmakatır..

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemimizin ahlâk ve yaşayışı Hz. Aişe Annemize sorulduğunda: "Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibâret idi." Buyurmuştur.
(Müslim, Müsafirûn, 129)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur
(Keşfü’l-Hafa, c.1, s.211)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizin bana en sevimliniz ve kıyamet gününde bana en yakınınız ahlakı en güzel olanınızdır.” buyurmuştur
(Riyazü’s-Salihin, c.2, s.54)

Telattuf Tasavvuf:
HAKK Teâlâ’nın HALK-ına Lütuf ve Nezaketle davranmak, Nâzikâne Muamelede BUL-unmaktır.
Muhammedî bir KUL OL-arak; BİL-diğin İLİM-le, BUL-duğun EDEB-le, OL-duğun İRFAN-la YAŞA-mana gereken ERKAN, EL Latîf ALLAH celle celâlihu LÜTFunu AYNen YAŞamak ve Yaşatmaktır Muhammedî Melamette Tasavvuf…

Maruf-ı Kerhî kaddesallahu sırrahu:

Evliyanın büyüklerinden, adı “Ma'ruf” künyesi “Ebu Mahfuz”dur. Babasının adı Firuz'dur. “Maruf Ali Bin Kerhi” diyenler de vardır.
Bağdat'ın Kerh beldesinden olduğu için Kerhî denilmiş olup “Maruf-i Kerhî” olarak tanınmış, Tasavvufun büyüklerindendir.
815 senesinde vefat etti. Kabri Bağdat`tadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Ebû Bekr ü Ömer der kim tasavvuf
Ta'arruftur, ta'aarruftur, ta'arruf
Denilmişdir tasavvuf masebakdan..
Sükûn-i kalbdir maduna Hak'dan.


Ebû Bekr ü Ömer der ki Tasavvuf;
Ta'arruf; karşılıklı anlaşma, tanışmadır.

İlim ve Edeble İRFANlaşma Tâlim-Terbiyesi için;
BİLişip, BULuşup, OLuşup Muhammedî İrfanı Yaşayış Neşesidir.
Geçen BÜYÜKlerden Hakk ERENlerden Tasavvuf;
İlahî Seyr ü Sülûk Talibi için HAKK Teâlâ’dan ihsan edilen Kalbî bir durgunluk, sâkinlik, hareketsizlik, dinginlik ve kısaca Muhammedî SEKİNETtir.

Demişdir bu sözü Hamdûn Kassâr
Mürid-i bu Türab şeyh-i ebrâr
Tasavvuf oldur olub çeşm-i tayyar.
Ola ahval-i kalbi ayn-ı seyyar.


Hamdûn Kassâr kaddesallahu sırrahu:
Tasavvuf; Toprak KOK-AN Mürid ile Özü sözü doğru, hamiyetli, Sâdık, İyilerden Olan Müşiddir.


Tasavvuf, odur ki Bakışında, Uçan Göz sahibi olup; Kafa Gözü Basarın Kalb Gözü Basîretle Dürbün gibi ileri görüşlülüğüdür.
Anlayışında KALBinin halleri SEYRÂNda dolaşımın kaynağı olmasıdır..

Hamdûn Kassâr kaddesallahu sırrahu:
İslam tarihinde ilk Melametiler HAMDUN KASSAR ile görülür.


Melamet: Kınamayı nefsine çevirip en günahkar ve isyankar olarak nefsini görmek, şeklinde ifade edilen tasavvufi Anlayıştır.

Bu fikrin ilk kurucusu olarak Hamdun el-Kassar kabul edilir.
Adı Hamdun b.Ahmed b.Ammar, Ebü Turab en-Nahşebî ve Ali en-Nisaburî.
Horasan şeyhlerinin ulularından.
Melamet fikrinin kurucularından.
Selem b. Hasan el-Barusî, Ebu Turab en-Nahşebî ve Ali en-Nasrabazî'nin sohbetlerine katıldı.
Hadis ilmiyle meşgul oldu.
Ateşîn bir vaiz olmasına rağmen vaaz etmezdi.
Fıkıhda Süfyan Sevrî mezhebindeydi.
271/884 yılında Nisabur'da öldü ve oraya defnedildi.

Demişler bu sözü sahib icabet
Nedir dense tasavvuf? De: İnâbet
Olar kim şeyhlik temkine derler.
Tasavvuf tevbe vü telkine derler.


Tasavvufta söz sahibi olanlara: “Tasavvuf nedir?” dense.
Derler ki:
Tasavvuf;
MÜRİD-in, Günahlarını terk ile Hakk’a dönüş ve Hakk’a tâbi bir MÜRŞİD-e bağlanma İnabesidir.
MÜRŞİDin ise; Ağır başlı, uslu, ölçülü hareket sâhibi, vakar ve izzetle iktidarlı olup MÜRİD-ini gelişimde muktedir, kararlı, huzurlu, sükun içinde tedbirli ihtiyat sahibi yapan şahsiyet olmasıdır.


Ebû Osman Mekkî'nin sözüdür
Tasavvuf zühd ü takvanın özüdür
Demiştir kim tasavvuf, Bişr Hâfî.
Eridüb etmedir gönlünü safî


Ebû Osman Mekkî kaddesallahu sırrahu 'nun sözüdür ki;
Tasavvuf, zühd ü takvânın özüdür.

Zühd, Nefsin Dünyaya rağbet etmeden, Nefsânî zevk ve arzulardan kendini çekerek ibâdete vermesidir.
Takvâ, Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek. ALLAH celle celâlihu dan korkmak esasına dayanır.

AMR BİN OSMAN MEKKÎ kaddesallahu sırrahu:

Meşhûr velîlerden ve akâid imâmı
Künyesi Ebû Abdullah'tır
Doğum târihi ve yeri belli değildir Aslen Yemenlidir
908 (H 296)de Bağdat'ta vefât etti
Cüneyd-i Bağdâdî'nin talebesi, Hallâc-ı Mansûr'un hocasıdır
Ebû Saîd Harrâz'la sohbet etmiş, Ebû Abdullah Nibâcî ile görüşmüştür
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Tasavvuf dur diyen İbrahim Edhem
Tarikatta Hakk'ın durmağı muhkem
Tasavvuf dur denilmiş üns ü kurbet.
Arayerden sürünüb havf ü heybet


İbrahim Edhem kaddesallahu sırrahu der ki;
Tasavvuf;
Muhib-Mahbub arasındaki Korkmak Korkusunu ve Hürmetle beraber Korku Hissini aradan sürüp-kaldırılması,
SEVen-SEVilen arasındaki;
ÜNSiyyet; AŞK alışkanlığı, Hemdem oluşuyla,
KURBiyyet; SEVenin, SEVilen Yakınlığını Muhammedî Gayretiyle yakınlaşmayı BİLip-BULup-OL-up da SEVgili Olarak YAŞAmaktır.

MÜRİD-in, MÜRŞİDinin Hasbî Hizmetiyle şahdamarından da AKRABA-Yakın OL-AN RABBısı Teâlâ’ya Muhammedî RÜCU’u-DÖNüşü İlâhi EMR ve Muraddır ve YOL Haritasıdır:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim----“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBU ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha KÂRİB-YAKIN-İZ!.” (Kaf 50/16)

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim----“Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh (mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim----“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) :dön Rabbine, sen Ondan raazî, O senden raazî olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim----“Fedhulî fî ibâdî:Artık kullarımın arasına gir.” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim----“Vedhulî cennetî: Cennetime gir.” (Fecr 89/30)


Tasavvuf buğz-ı dünya-yı demdir.
Bu sözü söyleyen bil Ruşenîdir
Kitabında demiş sâhib-i tasavvuf
Cemil on (10)dur erkân-ı tasavvuf


Ruşenî Baba da der ki Tasavvuf;
Dünya DEMi-Hayatını saldıracak kadar sevmemek bakışıdır.
Tasavvuf Sahibi Kitabunda BİLdirmiştir ki;
Tasavvufun toplam ERKANı- Rükünleri, Esasları, Temelleri 10 adettir.


Tasavvuftur denilmiş safvet-i kalb
Hûda'dan gayriden kalbin idüb kalb
Tasavvuf halkdan kaçmağa derler.
Öziyçün Hakk'a yol açmağa derler


Tasavvuf;
KALB Tasfiyesi-Arıtılması sonucu Sâfilik, Temizlik, Pâklık ve Hâlislik kazanması,
Hûda Hakk Teâlâ’dan başkasına KALBini kapatıp işine yaramaz etmesi,
Halktan uzaklaşıp uzlete çekilmeğe ve kendi Özü için İÇ-inde YOL Açmağa derler..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ömer Ruşeni DeDe TASAVVUF ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Keramet satmamaklıktır keramet
Keramettir denilmiş terk-i âdet
Muhib mahbubla ey sahib-i saadet.
Görüb söyleşmedir keşf ü keramet.

Keramet satmamaklıktır keramet
Keramettir denilmiş terk-i âdet
Muhib mahbubla ey sahib-i saadet.
Görüb söyleşmedir keşf ü keramet.


Keramet, ALınıp-SATılmadan, MÜRİD-in eskidenkalan-gelen bulaşık hatalar âdetlerin TERK etmektir.
Ey Rızaya Eresi Mesudluk sahibi Kardeş!
KEŞİF ve Keramet denilen şey, SEVenle SEVilenin; BİLişip-BULuşup- BİZ-BİR-İZ OL-uşup da İlahî YAŞAyış OL-AN AŞKı, MEŞK ETme Neşe’esinin adıdır..

Ömer Ruşenî DeDe kaddesallahu sırrahu:

Evliyânın büyüklerinden ve Osmanlı âlimlerinden.
Aydın vilâyetinin Güzelhisar köyünde doğdu.
Doğum târihi bilinmemektedir.
Aydınlı olduğu için aydınlık mânâsında Rûşenî lakabı ile anılmıştır.
1487 (H.892) senesinde Tebriz’de Kur’ân-ı kerîm okurken vefât etti.
Kabri, Tebriz’de kendi adına Selçuk Hâtun tarafından yapılan dergâhdadır.
Tasavvufta Halvetiyye yolundan Rûşeniyye Kolunun kurucusudur.
Güzelhisar’da doğup yetişen Ömer Rûşenî, ilim tahsîli için Bursa’ya geldi.
Yeşil Câmi imâretinde bulunan medreseye yerleşti.
Orada bir müddet zâhirî ilimleri tahsîl ettikten sonra, içinde tasavvuf yoluna girme arzusu çoğalıp, Bursa’dan ayrılarak Karaman beldesine gitti.
Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretlerinin büyük kardeşi Alâeddîn Ali Aydınî’nin talebeleri arasına girdi.
Daha sonra Şirvan’ın nâhiyelerinden olan Bakü’ye giderek, Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretlerinin sohbet ve hizmetine girdi.
Kısa zamanda yükselerek hocasının önde gelen talebelerinden ve halîfelerinden oldu.
Seyyid Yahyâ Şirvânî’nin sohbetlerine kavuştuktan sonra, kendisini ilme daha çok verdi.
Sıkı riyâzetler çekti.
Nefsin terbiyesi için çok gayret etti.
Bu sebeple nefsin arzularını hiç yapmaz ve karşı çıkardı.
Bu yoldaki gayret ve istidâdının fazlalığı sebebiyle, kısa zamanda çok yükseldi.
Hocasının vefâtından sonra onun yerine irşâd, insanlara doğru yolu anlatma vazîfesi yaptı.
İnsanlara Allahü teâlânın râzı olduğu yolu gösterdi.
Bir müddet Karabağ, Gence ve Tebriz civârında insanlara rehberlik yaptı.
Akkoyunlu sultanlarının dâveti üzerine Tebriz’e gitti.
Orada kendisi için yaptırılan zâviyeye yerleşti.
Vefâtına kadar orada hizmet etti.
Çok talebe yetiştirdi. İlim ve feyz kaynağı oldu.
Talebelerinin en yükseklerinden birisi, Halvetiyye yolunun kollarından olan “Gülşeniyye” kolunun kurucusu olan ve Gülşenî diye tanınan İbrâhim bin Muhammed hazretleridir.
Dede Ömer Rûşenî hazretleri bir defâsında Tebriz’e gitmişti.
Sultan Hasan, bir Cumâ gecesi onu dâvet etti.
Meşhur âlimleri ve velîleri de çağırmıştı.
Sultan bir ara âlimleri göstererek, şikâyette bulundu.
Bunun üzerine Dede Ömer Rûşenî sultana şöyle nasihat etti:
“Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Dînin direkleridir.” dedikten sonra, evliyânın meşhurlarından Bişr-i Hafî hazretlerinin bir gün yolda yere düşmüş bir kâğıt üzerindeki besmeleyi alıp temizleyip, güzel kokular sürerek hürmet göstermesi sebebiyle Allahü teâlânın rızâsına kavuşmasını, bu sebeple büyük bir velî oluşunu anlattıktan sonra;
“Bu âlimlerin kalplerinde Allahü teâlânın kelâmı Kur’ân-ı kerîm, O’nun mübârek isimleri ve ilmi vardır.
Onların bereketli nefeslerini koklayıp, Cennet kokularına kavuşasın. Peygamber Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Veysel Karânî için: “Yemen tarafından rahmet rüzgârı esiyor.” buyurdu.
Veysel Karânî hazretlerinin mübârek nefesleriyle nefsinizi temizleyiniz ki, Allahü teâlânın rahmetine kavuşasınız.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Kim bir âlime ikrâm ederse, bana ikrâm etmiş olur. Bana ikrâm eden, Allahü teâlâya ikrâm etmiş olur. Allahü teâlâya ikram eden, Cennet’e girer.” buyurdu.
Âlimlere hürmet husûsunda âyet-i kerîmeler vardır.
Bu hususta hadîs-i şerîfler de çoktur.
Dolayısıyla âlimlere hürmet mutlaka lâzımdır.
Onlara kötülük yapmayı düşünmek, insanın felâketine ve Allahü teâlâdan uzaklaşmasına sebeb olur.
Âlimleri kim zemmedip kötülerse, onların etlerini yemiş gibi olur. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem: “Âlimlerin etleri zehirlidir. Kim koklarsa hastalanır. Kim yerse ölür!” buyurdu.”
Sultan Hasan büyük bir dikkatle bu sohbeti dinledikten sonra misâfirler dağıldı.
Dede Ömer Rûşenî, vefâtından on beş gün önce, talebeleriyle sohbet etti.
Sonra müsâfeha edip vedâlaştı.
Bu vedâdan sonra artık sohbet etmedi.
Vefâtına kadar talebesi İbrâhim Gülşenî hizmetinde bulundu.
Dede Ömer Rûşenî hazretleri, Peygamber efendimizin ve O’nun vârisleri olan hakîkî İslâm âlimlerinin tam bir âşığı idi.
Sevgili Peygamberimiz için yazdığı Türkçe ve Fârisî nâtları (O’nun vasıflarını anlatarak öven şiirleri) çok kıymetli olup, bu nâtlara pekçok şâir tarafından nazîreler yapılmış, yâni aynen onun vezin ve kâfiyesi ile şiirler söylenmiştir.
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön