NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.


Resim XCI ŞİİR


Resim


Âşinâ-yı aşk olandan âh u zâr eksik değil
Keşti-i bahre demâdem rûzigâr eksik değil..


Bu âlemde kim ki bu ÂLemleri yaratan YÂR AŞKını tanır da, ağına düşerse o kimsenin ömründe artık ah çekip zâr etmeleri eksik olmaz!
Öyle ya, okyanuslara açılmış gemiye durmadan esen rüzgarlar ve dalgalar vurup durmaz mı?.
Şu içinde yaşamakta olduğumuz, KâiNât ki, yer, gökler ve her ŞeYy NÛRuLLahtır ve tıpkı deniz dalgaları gibi DENİZi gizler..
Oysa VAR-ASL OLAN ->ALLAH celle celâlihu ve NÛRuLLAHtır..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n- nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)

Resim

Ol cemâl-i mutlakın aşkında arttıkca niyâz
Ol kadar nâz artrır bir gülizâr eksik değil..


O Yâr ki, Zâtına mahsus tüm güzellikleri ZÂTında Cem’ etmişse ve deli gönül de ol Güzele düşmüşse, yalvarış niyâzları artar da artar artık!
Bülbül gibi artan niyâzları daha da artıracak NÂZ Kokulu GÜLLerin Gül Bağı eksik değildir bu Âlemde..


Resim

Yeri cennet baktığı dîdâr olursa âşıkın
Vechi nûrundan anı yakmağa nâr eksik değil..


Gerçek HAkk MuhaMMedî Âşıkın yeri CâNÂN’ın GüL CemÂLi CeNNeti olursa,
Ol Nazlı YÂRin VusLat Vechi NÛRundan Ayrılık NÂRının ateşi her nefes yağması ve yakması hiç eksik olur mu?.


Resim

Bu nişânı âşıkın rahat ölür gam dirilir
Hayret ender hayreti leyl ü nehâr eksik değil..


Bu öylesine can değer ve önemli bir ÂŞIKLık ölçüsüdür ki, artık o Âşıkta rahat hayat yaşamak Ölür ve YÂRe ULAŞım Hasreti CÂN BULur DİRİLir.
Bu ise, şaşkınlık içinde bir şaşkınlıktır ki, gece gündüz gibi peşpeşe gelir ki bu, Zıtlar ZEVKidir bu Ölümlü Hayatta..


Resim

Şem'-i aşka Mısrî’ya yandır özün yoğ ol müdâm
Âşıka her yokluğun üstünde var eksik değil..


EYy Mısrî kaddesallahu sırrahu Babam!.
Şu NAKLe ERmiş ki, NURLanmış AKLınla, izafî-geçici-sanal “ben”liğini ÖZÜnden sök at, yok oluncaya kadar durmadan yak ki,
Gerçek HAkk MuhaMMedî Âşık olan Âşıka, hedefinde-son-Uçta, kendi nefsî yokluğu, CÂNda CÂNÂN’ını BULuş Vâcibu’l- VüCÛD TEKliğinde VAR Oluşudur.. DENizdeki damla gibi yok ama vardır NÛruLLAHta ve’s- SeLÂM..
EL Hamdu LiLLâhi Rabbi’L- ÂLemîn!.


Resim

Âşinâ (F.): Bilelik, tanıdık. f. Mâlumatlı, haberli olan. Arif. Bilgili. Mâlik. Tanıdık. Yabancı olmayan.
Keşti (F.): f. Gemi, sefine.
Demâdem: f. Zaman zaman. An be an. Sık sık. Her vakit.
Niyâz: f. Yalvarma, yakarma. Dua. * Rağbet ve istek. * Hâcet, ihtiyaç.
Nâz: f. Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık. * Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak. * Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet. * Yalvarma, rica
İzâr (A.): Yanak.
Gül izâr: Gül yanak. f. Gül yanaklı, al yanaklı.
Hayret (A.): Şaşma, şaşırma.
Ender (F.): De, içinde... (Nâdir. den) Çok az, pek az bulunan, daha nâdir.
Hayret ender hayret: Şaşkınlık içinde şaşkınlık.
Dîdâr: Yüz. Çehre
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Sebeb. Cihet.
Leyl (A.): Gece.
Nehâr (A.): Gündüz.
Şem': Mum, ışık.
Müdâm (A.): Dâimi, sürekli. Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan. * Mübtelâ olan..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCII ŞİİR


Resim


Ey gönül gel Hakk'a giden râhı bul!
Ehl-i derd olup derunî âhı bul!
Cânın ilindeki şems ü mâhı bul!.

Âdemîsen semme vechullahı bul!
Kande baksan ol güzel Allah'ı bul!.


Ey gönül bu âlemde seyyar gezdiğin yeter gel artık Hakk'a giden yolu bul!
Sen de, seni KULu olarak Yaratanını ve yaratış sebebi derdine sahib çık dermanını ara ve İÇ-ÖZ-Derunî “âh!.”ını bul!
CÂN-İKLimindeki-ÜLKesindeki CÂNÂN Güneşini ki Taratanın ALLAH celle celâlihu ve de Ayını ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi bul!.

Tüm EsmâuLLahın AKıL Olarak yüklendiği ALLAH celle celâlihu Halifesi Âdem aleyhisselâm oğluysan;
Her yerde-yönde, her ÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste ez Zâhir ZÂTuLLahı bul!.
Zâhir-Bâtın-EvveL-Âhir teveccüh edip baksan dâima şu MevCÛDLarı Yaratan VÂCiBu’L- VüCÛD olan güzel ALLAH celle celâlihu'yu bul!.


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zat’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).”
(Bakara 2/115)

El Hakku :
Resim

Resim

Devlet-i dünyaya mağrur olma sen
Lezzet-i câhına mesrur olma sen
İzzetim buldum deyu hor olma sen

Âdemîsen semme vechullahı bul!
Kande baksan ol güzel Allah'ı bul!.


Tüm EsmâuLLahın AKıL Olarak yüklendiği ALLAH celle celâlihu Halifesi Âdem aleyhisselâm oğluysan;
Her yerde-yönde, her ÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste ez Zâhir ZÂTuLLahı bul!.
Zâhir-Bâtın-EvveL-Âhir teveccüh edip baksan dâima şu MevCÛDLarı Yaratan VÂCiBu’L- VüCÛD olan güzel ALLAH celle celâlihu'yu bul!.


Resim

Gerçi Allah'a ibâdet de güzel
Zühd ü takvâ vü kanaat da güzel
Hâlvet ehline kerâmet de güzel

Âdemîsen semme vechullahı bul!
Kande baksan ol güzel Allah'ı bul!.


Şeriat-ı MuhaMMediyyedeki Nefsini Tezkiye, İslah-İflahı için ALLAHu Zü’l- CeLÂL’e Kulluk ibâdeti de de güzel.
Tarikat-ı MuhaMMediyyedeki Kalbini Tasfiye, Teslimiyyeti için ALLAHu Zü’l- CeLÂL’e Zühd ü Takvâ ve Kanaat da güzel.
Mârifet-ı MuhaMMediyyedeki RÛHunu TecLiye, İstikâmeti için ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in Hâlvetindeki-Mahremindeki EHLuLLah ehline kerâmeti-sonsuz ikramları da güzel.

Tüm EsmâuLLahın AKıL Olarak yüklendiği ALLAH celle celâlihu Halifesi Âdem aleyhisselâm oğluysan;
Her yerde-yönde, her ÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste ez Zâhir ZÂTuLLahı bul!.
Zâhir-Bâtın-EvveL-Âhir teveccüh edip baksan dâima şu MevCÛDLarı Yaratan VÂCiBu’L- VüCÛD olan güzel ALLAH celle celâlihu'yu bul!.


Resim

Ol sana açmışdürür dâim gözün
Sen yitürmüşsün ha ararsın izin
Bîcihet göstermiş eşyâda yüzün

Âdemîsen semme vechullahı bul!
Kande baksan ol güzel Allah'ı bul!.


Ol ALLAHu Zü’l- CeLÂL RaBbu’l- ÂLemîn ki, Habli’l- verdinden-Şahdamarından da AKRABA-Yakın, ÖZünün ÖZünde, TEKe TEKte, sana sürekli açmıştır GÖZünü..
Sen ise bu ÇOKLuk-Yokluk Dünyasında, Eşyâ Bâzârında hâşâ bir yaratık İZİ arar gibi Yaratnının İzini yitirmişsin de arayıpdurmakatasın gibi..
Oysa ALLAH celle celâlihu;
ZÂT -> Sıfat -> Esmâ -> Eşya..
ZÂTuLLAH -> NÛRuLLAH -> NÛR-u ReSûluLLah -> KÂiNât..


KüLLî Şeyde CeMâLuLLAH.. Kesretteki VAHdet.. GÖnüL GÖZünle seyret SeyrÂNda İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Tüm EsmâuLLahın AKıL Olarak yüklendiği ALLAH celle celâlihu Halifesi Âdem aleyhisselâm oğluysan;
Her yerde-yönde, her ÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste ez Zâhir ZÂTuLLahı bul!.
Zâhir-Bâtın-EvveL-Âhir teveccüh edip baksan dâima şu MevCÛDLarı Yaratan VÂCiBu’L- VüCÛD olan güzel ALLAH celle celâlihu'yu bul!.


ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)

Unutulmaması gerken ise, Nûr-u MuhaMMed'in ->Nûrullah'ın zuhuru OLduğu gERçeğidir..

Resim

Ârife eşyâda esmâ görünür
Cümle esmâda müsemmâ?. görünür
Bu Niyâzî'den de Mevlâ görünür

Âdemisen semme vechullahı bul!
Kande baksan ol güzel Allah'ı bul!.


MuhaMMedî ÂRiF olanlar tüm eşylarda- küllî ŞEYyde Esmâların Zuhurunu seyreder ve bütün Esmâlarda ise, bu Esmâları yaratıp isimlenidrenin Sıfat ve ZÂTına Ârif olur ANLAr!.
Onun için bu gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞık Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın Bâtın YÜZÜne BAKaBİLenlere de El Mevlâ ALLAH celle celâlihu görünür..

Tüm EsmâuLLahın AKıL Olarak yüklendiği ALLAH celle celâlihu Halifesi Âdem aleyhisselâm oğluysan;
Her yerde-yönde, her ÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste ez Zâhir ZÂTuLLahı bul!.
Zâhir-Bâtın-EvveL-Âhir teveccüh edip baksan dâima şu MevCÛDLarı Yaratan VÂCiBu’L- VüCÛD olan güzel ALLAH celle celâlihu'yu bul!.


El Mevlâ :
Resim

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini tanıyan RASBBını tanımıştır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II/343 (2532)




Resim

Râh: (Reh) f. Yol. Tarz. Usûl. Meslek.
Derunî (F.): İçe ait.
Câh (A.): (Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar. Mevki.
Kanda (t): Nerde.
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
İzzet: Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey.
Hor: f. Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi.
Mesrur (A.): Sürurlu, sevinçli. Meserretli. Merâmına ermiş.
Hor (F.): Hakîr, aşağı. bayağı
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
Hâlvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Kerâmet: Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama.
Bî-cihet (F.A.): Cihetsiz, yönsüz.
Esmâ (A.): İsimler.
Müsemmâ (A.): Kendisine ad konulmuş olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCIII ŞİİR


Resim


Hevâ ise yeter gönül
Gel Allah'a dönelim gel!.
Sivâ ise yeter ey dil
Gel Allah'a dönelim gel!.


KuLLuk İmtihaanı gereği Dünyaya dönük isteklerin hevâ-hevesiyle yaratılan NEFsin ettikleri yeter artık ey gönül!. Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.
Yaratınımıza dönüüşümüzü engelleyen; başka, gayrı ve ayrı işlerle uğraşıp durman ise yeter artık ey gönül!.
Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


Resim

Nice bir sevelim gayri
Nice bir olalım ayrı
Analım vuslât-ı yâri
Gel Allah'a dönelim gel!.


Daha ne zamana kadar HAKk TeÂLÂ’dan başkasını sevip duralım,
Daha ne zamana kadar HAKk TeÂLÂ’dan ayrı kalalım,
Bütün bunları bırakıp RABBımıza Raziyyeten-Merziyyeten RÜCÛ’-DÖNüş YOLumuzu arayalım ve çalışalım. Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

Resim

Bize Hakk'dan gel olmadan
Ecel kösü çalınmadan
Cânın Azrâil almadan
Gel Allah'a dönelim gel!.


KuLLuk İmtihanımız için verilen iğreti-izafî ve gölgeömrümüz son bulup, HAKk TeÂLÂ’dan “Geri gel!” olamdan ki bu nefes bu nefisten çıkmadan, ecel göçü davulu çalmadan ve de, Azrâil aleyhisselâm CÂNımızı beden kafesinden söküp çıkarmadan, Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.

Resim

Özenmez misin ol yâre
Ki aldanmışsın ağyâre
Seni azdırmış emmâre
Gel Allah'a dönelim gel!.


Sen sonsuz ni’metleri bahşeden ve ebedi hayatında vâdeden RABbu’l-ÂLemîni ÖZlemez misin ve ULAŞımına ÖZenmez misin?
Ki, şu yalan dünyaperestlerine uyup, aldanıp sen de dalıp gitmişsin, Nefs-i Emmâren bâtıla ve şerri emrettikçe yapmışsın yeterartık de ve, Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


Resim

Taleb kıl her sehergâhı
Yürekten eyle gel âhı
Sevenler buldu Allahı
Gel Allah'a dönelim gel!.


Sen de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup UY ki, sesszi seherler secde ve duâ dergâhın olsun.. KULLuğun gereğini yapamayış “Ahh!”larını yürekten çek!.
Ki sen de, ancak ve ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gibi sev ki ALLAH celle celâlihu da seni SEVsin ve SILÂna SALL EDeBİLesin, SEV-SEViL EL ELeliğindeELin YEDuLLAHa ULAŞsın inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.. Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).: (Ey Rasûlüm), sana mahsus fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur’ân ile teheccüd (gece namazı) kıl. Rabbinin, seni bir Makam-ı Mahmud’a (ahiretteki Şefaat Makamına) göndermesi yakındır.”
(İsrâ 17/79)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ"
Resim---"Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Âl-i İmrân 3/31)

Resim

Soralım gel bilenlere
Gülü bûyun direnlere
Visâline irenlere
Gel Allah'a dönelim gel!.


Bu AŞKuLLAH YOLunu bilen, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden teslim alıp EL ELe bize aktaran ALLAH Dostlarına soralım.
BİZ de, GÜLLer SultÂNı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin GÜL Bağının TEVhid kOKUlarını koklayıp RUHumuza katalım,
BİZ de,daha yaşarken Şahdamarından da AKRABAsı OLan RABBısı TeÂLÂ’ya ULAŞanlara katılalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.. Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---"Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehle’z- zikri in kuntum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.”
(Enbiyâ 21/7)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---"Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.”
(Nahl 16/43)

Resim

Niyâzî'ye olup hâldaş
Olursun yoluna yoldaş
Döküp gözlerimizden yaş
Gel Allah'a dönelim gel!.


Ey sefil KuL İhvÂNim sen de, MuhaMMedî HAKk Âşık Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahunun HÂLLLerini HAZMet ANLA-YAŞA!. Sıart-ı Mustakîm YOLuna YOLcu ol YOLdaş OL!.
Gözlerimizden göklerin BULutlarından dökülen yağmur RAHmeti gibi Hasret gÖZ Yaşları dökerek, Gel ALLAH celle celâlihu'ya dönelim artık gel!.


Resim

Hevâ: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
Sivâ: Başka, gayrı, diğer. Kasd
Mâsiva: Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler.
Kös: Büyük davul.
Emmâre: Emreden. Zorlayan. Cebreden.
Gâh (F.): Vakit ve yer bildiren edat.
Sehergâh: Sabah vakti.
Bûy (F.): Koku. f. Koku. * Ümit, umma. * Sevgi, muhabbet. * Tamah.* Huy. Tabiat. * Kısmet, pay, nasib..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCIV ŞİİR


Resim


Bu fenânm izz u câhı iyş u nûşu bir hayâl
Görmedim bir izzetin kim bulmaya âhir zevâl..


Şu KULLuk İmtihanı gel-geç ÇiLLe ÇÖLümüz fâni Dünyanın sergilediği her türlü izzeti-güçlü gösterişi, mevkileri-makamları, zevk-sefâsı, yidirip-içirdikleri sonuçta bir hayaldir.
Ben bu ÂLemin peşinde koşulup da sonuçta, yok olup gitmeyen bir güzellik ve özelliğini görmedim!.


Resim

Günbegün eksilmede her ehl-i fazl u ehl-i hâl
Gitmede zevki cihânım gelmede dâim melâl..


Etrafımdaki fazilet sahibi ve Hakkça HÂL üzere inanan ve yaşayanlar çekip gitmekteler ve eksilmekteler.
Bu yüzden sürekli şu cihan zevklerim göçmekte ve yerine üzüntüler çökmekte dâima..


Resim

Nice erbâb-ı ulûmu kıldı bizden mevt ırağ
Her birinin iftirakı kıldı bizi kel-hilâl..


Bu ÖLüm tuzağı, nice kıymetli İlim Sahibini alıp bizden ıraklara aldı götürdü ve attı bıraktı.
Her birinden ayrılış-ayrılık acısı belimizi büktü de HiLÂLe çevirdi bizleri..


Resim

Gerçi insâna kalır bin hasret ü derd ile gam
Gittiğince dünyeden her ehl-i fazl-ı zü’l-kemâl..


Gerçi biliriz ki, bu dünya zevklerinin-neşelerinin sonUÇunda sadece binlerce hasret acısı ve gam-kederi kalır,
Ne zaman ki bu fâni Dünyadan her bir fazileet ve kemâlât sahibi ALLAH Dostları gittiklerinde..


Resim

Lîk gittikte azizim Şeyh Muhammed dünyeden
Kalbimizi yaktı derdi kaddimizi kıldı dâl..


Ancak bu acılar içinde birisi ki, aziz HÂLdaşım Uşaklı Şeyh Muhammed kaddesallahu sırrahu ayrılıp gittiğinde,
Ayrılıp gidişi kalbimiz yaktı, ayrılık derdi bizi iki büklüm etti..


Resim

Ruh idi cism içre gûya Şehr-i Uşşak'da o pîr
Âlem-i ervaha uçtu eyleyip azm-i visâl..


Sanki o, Uşak Şehrinde ve Âşıklar Şehrinde öylesine yüce yürekli bir PÎR idi ki, şehir cisim bedeni ise o zât içindeki RÛH gibiydi.
Yaratana kavuşmayı diledi azmedip RÛHLar ÂLemmine uçtu gitti.. hamd ve rahmetler olsun!.


Resim

Âh ü âh firkât-ı hicrâna yanmakta dilim
Gözlerim kan ile doldu bir yanağım üstü al..


Ayrılık acısıyla “ah!.”lar çekerek yanmakta gönlüm,
Gözlerim kan ağlamakta ve yanak üstü göz çukurları al güllere döndü hasret acısından..


Resim

Nidelim çün “Küllü şey'in hâlikin” dedi Hüdâ
Diyelim “El-hükmü lillâhi'l-kebirü'l-müteâl”..


Ne idelim ki, küllî Şeyyi yaratan ALLAH celle celâlihu: “Zât’ı hariç herşey helâk olucu!.”dur buyurdu..
Bize ise şu ÂNda düşen: “Mutlak kesin Hüküm ancak ve ancak El Kebîru ve El Müteâlî olan ALLAHu Z’L- CeLÂL’e mahsustur!.” Demek kalmakta kulluk gereği..


وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---"Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar (âhara), lâ ilâhe illâ huve, kullu şey’in hâlikun illâ vechehu, lehu’l- hukmu ve ileyhi turceûn (turceûne).: Ve Allah ile beraber başka bir İlâh’a dua etme (ibadet etme). O’ndan başka İlâh yoktur. O’nun Zat’ı hariç herşey helâk olucudur. Hüküm O’nundur. Ve O’na döndürüleceksiniz.”
(Kasas 28/88)

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ:
Resim---"Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikatin, ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey’in, ini’l- hukmu illâ lillâh (lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi felyetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).: Ve şöyle dedi: “Ey oğullarım! Bir tek kapıdan girmeyiniz. Ayrı kapılardan giriniz. Allah’tan olan bir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah’a aittir. Ben, O’na tevekkül ettim. Artık tevekkül edenler de, O’na tevekkül etsinler.”
(Yûsuf 12/67)

El Kebîrü:
Resim

El Müteâlî:

Resim

Resim

Hüsn-ü hatmine Niyâzî dedi tarihin anın
“Allah!. Allah!.” dedi ve kıldı bekâya İrtihâl..


Bu yüce gönüllü MuhaMMedî Dervişimizin şu İmtihan ÇÖLünden çok güzel sonla ayrılışına, Hakk Âşık Niyâzî kaddesallahu sırrahu Babam bir tarih düştü/belirledi.
O muhteşem DERviş: “Allah!. Allah!.” dedi ve ebedî bekâya göçtü gitti.. Ruhu şâd olsun, rahmet dolsun ve HiMMeti var olsun inşâe ALLAHU TeÂLÂ..


Resim

Fenâ: Geçici dünya.
İzz (A.): İzzet. Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey.
Câh (A.): Mevki. (Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar.
İyş ü nûş (A.): İçmek, eğlenmek.
İyş: Îş. Yaşayış. Yaşamak. Zevk u safa sürmek. * Hayata medar olan ve geçinilen şeyler.
Nûş: f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
Âhir (A.): Sonunda.
Melâl (A.): üzüntü.
İftirak (A.): Ayrılık.
Zü’l-kemâl: İlahî olgunluk sahibi.
Kel-hilâl (A.): Ay gibi incelmiş ve bükülmüş:
Kadd (A.): Boy, bos.
Dâl (A.): İki büklüm.
Lîk: f. Lâkin, amma, ancak, fakat.
Ervah (A.): Ruh'un çoğulu, ruhlar.
Azm (A.): Gitme. (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât.
Visâl (A.): Vasıl olma, ulaşma.
Hicrân (A.): Göçme.
Fırkat (A.): Ayrılık.
Âyet: “Küllü şey'in hallkin illâ veche - Her şey helak oldu,
yalnız Hakk'ın varlığ bâki kaldı.”
Müteâl (A.): Yüksek. Âlî, büyük.
Kebir (A.): Büyük.
Hüküm (A.): Emir. "Yüksek, büyük Allah'm emri.”
Hüsn-ü hatm (A.): Güzel sona eriş. Neticeyi iyi bir halde bitirme. * İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
Bekâ (A.): Âhiret. Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
İrtihâl (A.): Rıhlet etme, göçme. Bir yerden başka yere göçmek, gitmek. Nakl-i mekân etmek. * Ölmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCV ŞİİR


Resim


Varlığın mahveyleyip meydâne gel
Lâ vü illâ'danı geçüp merdâne gel..


Şu cihÂNda sana KuLLuk İmtihanın gereği geçici olarak verilen benlik VARLığının gerçekte yokluk olduğunu anla ve mahvedip gerçek AŞK MeydÂNına İmtihÂNa gel!
Bu meydÂNa “Lâ-İlâhe-İLLâ”dan geçerek ALLAH için KuLLuk MeydÂNına Mertçe gel!.


Resim

Gel hakîkat ilmini sen de oku
Bir kâdem bas mekteb-i irfâne gel..

Gelsen degerçek MuhaMMedî Hak Âşıkların İrfÂN Mekteblerine ayak bas ve MuhaMMedî Hakîkat İlmini sen de oku gel!.

Resim

Zulmete Hızr ile gir gevher çıkar
Âb-ı hayvandan içüp hem kane gel..


Şu CihÂN ceheNNemi karanlığına, Hızır aleyhisselâmı rehber edip Yoldaş olup dal ve ASL Elmaslarını çıkar!.
Sen de Hızır İlyasın ebedî Dirilik HaYyat SUyundan kana kana içmeye gel!.


Resim

Şer'i başa tâc edip İskender ol
Geç otur taht-ı dile şâhâne gel..


Sen de İlahî Şeriatı KuLLuk BAŞına tâc eyle ki İskender-i Zülkarneyn gibi ol.
Sen de gönül tahtına geç otur Şah gibi-şahçasına gel!.


Resim

Küntü kenz'in sırrını duydunsa ger
Sakla sırrı deme her nadâne gel..


Sen ÖZnün ÖZünden de AKREB, gizli, gaib, olduğu halde göremediğin SubhÂN SıRRını DUYdunsa eğer,
Bu sırrını sakla, sakın her kendini bilmez câhillere söyleyim deme gel!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzen mahfiyyen Fe ahbebtü en u’refa fe halaktü’l-halka Li ya’rifânî: Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.

Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


Resim

Vahdetin meydânı sırrı var iken
Kesret içre girme sen zindâne gel..


Şu içinde yaşamakta olduğun KESREt/ÇOKLuk zindÂNına tıkılıp kalma ve,
Bunca KESREtteki MutLak VAHdeti GÖRüp MuhaMMedî Hakikat MeydÂNı SıRRına gel!.


Resim

Ey Niyâzî baş açık divânesin
Nice bir divânesin uslane gel..


Ey Niyâzî Babam kaddesallahu sırrahu sen de bu MeLÂMet MeydÂNında baş açık yalın ayak MuhaMMedî Divânelerindensin.
Ne biçim Divânesin ki sana “Uslan da gel!.” Desem boşuna!.



Resim

Lâ (A.): Yok.
İllâ (A.): Ancak var.
Merdâne (F.): Erkekçe. f. Erkekçesine. Merdcesine. Er'e yakışır surette.
Gevher: f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat.
Hızr: İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
Şer': Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat.
İskender: (M. Ö. 356-323) Aristo'dan ders almış bir imparatordu. İskender-i Rumi de denir. Bundan başka ismi geçen bir de İskender-i Zülkarneyn vardır.
Şâhâne: Şah gibi, şaha yakışır bir surette.
Nadân: f. Cahil, bilmez, haddini bilmez.
Kâdem (A.): Ayak.
Taht-ı dil (F.): Gönül tahtı.
Ger (F.): Eğer.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCVI ŞİİR


Resim


Pâdişâhâ aşkını hemhâne kıl
Mâsivâ-yı aşkını bî-gâne kıl!.


Ey âlemlerin yaratanı yüce Pâdişâhı ALLAH celle celâlihu, aşkını/AŞKuLLAHı gönlümün hemhânesi, BİZ BİR-İZi kıl!.
SENden başka yarattıklarıyın AŞKından beni çek ve onlara ilgisiz-alâkasız-bî-gÂNen kıl!.


Resim

Zikr ü fikrinle beni pürnûr edip
Mest-i medhuş eyleyip divâne kıl..


Zâhir ZiKRuLLAH, Bâtın FiKRuLLAH ile her hücremi NÛRuLLAHla doldurup,
Kendinden geçip şaşırıp kalan serhoşlardan eyle, mecnunî divÂNen kıl!.


Resim

Benliğimdir senden ayıran beni
Varlığım 'şehrini yık virâne kıl..


MuraDuLLAHın emâneti, KULLuk imtihanı gereği verdiğini izafî, iğreti, ölümlü-gölge “ben”liğim aramızda perde olup beni SENden ayırmakta ki,
VÂCiBu’L- VüCÛD ZÂT’ın karşısında beni MevCÛD gösteren “benlik şehri”mi yıkıp virÂNen kıl!.


Resim

Mürg-i ruhun meylini kes gayriden
Şol cemâlin şem'ine pervâne kıl..


EMR Âleminden olan RÛH KUŞUmun senden başkasına olan meyil etme hevâ-hevesini kes ve,
CemÂLuLLAH NÛRuyun ışığına-Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem NÛruna dalan/can fedâ eden pervÂNen kıl!.


ـ11ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: )مَرَّ رسولُ اللّه # بِنَفَرٍ مِنَ الْيَهُودِ. فقَالَ بَعْضُهُمْ سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ. وَقَالَ بَعْضُهُمْ َ تَسْأَلُوهُ َ يُسْمِعُكُمْ مَا تَكْرَهُونَ. فَقَامُوا إلَيْهِ فَقَالُوا لَهُ: يَا أبَا الْقَاسِمِ حَدِّثْنَا عَنِ الرُّوحِ. فَقَامَ
سَاعَة يَنْظُرُ فَعَرَفْتُ أنَّهُ يُوحَى إلَيْهِ. ثُمَّ قَالَ: وَيَسْئَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أمْرِ رَبِّى، وَمَا أوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إَّ قَلِيً(. أخرجه الشيخان والترمذى.وفي رواية: وَمَا أوتُوا. قال ا‘عمش: هكَذَا في قِرَاءَتِنَا .


Resim---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed'e ruh hakkında sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek şeyler işitirsiniz" diye aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu'l-Kâsım bize ruh'tan anlat, (ruh nedir?)" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir müddet sessiz durdu. Ben anladım ki kendisine vahiy inmektedir. Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki, ruh Allah'ın emrinden ibârettir. Size onun hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsrâ, 85).
Bir rivâyette: "Onun hakkında az bir ilim verilmiştir" denmektedir. A'meş: "Bizim kıraatımızda böyledir" demiştir.

(Buhârî, İlm 47, Tefsir, Benû İsrâil 13, İ'tisâm 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münâfıkûn 32, (2794); Tirmizi, Tefsir (3140).)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
(İsrâ 17/85)

Resim

Gönlümü mir'at-ı vech-i zât edip'
Ol Tecellîyle beni mestâne kıl..


Gönlümü, ZÂTuLLah Vechine AŞK AYNası edip,
Tevhid Tecellîne beni hayrÂNe-mestÂNen kıl!.


Resim

Cezbe-i feyzin şarabın doldurup
Bu Niyâzî bendeni meyhÂNe kıL..


Kalbimi, SENin SEVgiyin coşkun çekici Şehâdet Şarabından doldurduğun MuhaMMedî Kâselerinden edip,
Bu Niyâzî kaddesallahu sırrahu KULunu da, MuhaMMedî NuhaBbet MeyhÂNen kıL!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..



Resim

Pâdişa.ha (F.): Ey pâdişah!
Hemhâne (F.): Aynı bir evde.
Bî-gâne (F.): İlgisiz. Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Pür (F.): Dolu.
Pürnûr: Nûrla dolu.
Medhuş (A.): Dehşetli. Dehşete uğramış. Şaşırmış. Korkmuş.
Mest (F.): Sarhoş.
Divâne (F.): Akılsız.
Mürg (A.): Kuş.
Mürg-ı ruh: Ruh kuşu.
Mi’rat: Ayine. Ayna.
Tecellî (A.): Aynada, cilâlı parlak bir yüzde görünme..
Cezbe: Tas: Meczubiyet, istiğrak. Allah'ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme.
Bende: f. Bağlanmış olan. Köle. Esir. Hizmetçi. Hizmetkâr. Kul.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XCVII ŞİİR


Resim


Gel ey bahr-ı hakayıkta taleb kılmayan esdâfi
Gel ey gevherlerinden hem haberdâr olmayan gönül..


Beri gel ey MuhaMMedî Hakikatler Denizindeki sedefleri BİLip de BULmak istemeyen,
Beri gel ey MuhaMMedî Hakikatler Denizindeki sedeflerin içindeki İncilerden bile haberi olmayan deli gönlüm!.


Resim


Gel ey aşk odına pervâne gibi cânın atmayan
Gece gündüz işi bülbül gibi zâr olmayan gönül..


Beri gel ey AŞKuLLAH Ateşine divâne pervâne kelebekleri gibi cânını atmayan,
MuhaMMedî GÜLü SEVip de, işi gücü gece gündüz Zâr edip inlemek olan BüLBüL gibi olmayan- olamayan deli gönlüm!.


Resim

Tükendi ömrün ey gönül hebâ yerlerde gafletle
Gel ey ömrü tamam olunca bîdâr olmayan gönül..


Ey deli gönlüm tüm ömrün, boşa giden yerlerde ve işlerde gaflet içinde faydasızca geçti gitti ve tükendi.
Beri gel ey ömrü tamamlanıp, gelip-gittiği halde UYANamayan deli gönlüm!.


Resim

Sudan bir ibret almadın niçin dâim akıp çağlar
Gel ey vahdet denizini talebkâr olmayan gönül..


Şu yer yüzünde gece gündüz, durmadan, uykusuzca çağlayıp akıp giden “SU”dan da bir ibret almadın ne yazık!.
Beri gel ey Buz Dağı gibi NEFSi Emmâresiyle şu yalan dünyada dikilip kalan ve Vahdet Denizini DİLemeyen deli gönlüm!.


Resim

Erişti cümle menzile yol ehli sen düşüp kaldın
Seni nidem bu yollarda bana yâr olmayan gönül..


Gerçek AŞKuLLAH YOLunun YOLcuları MuhaMMedî Hak Âşıklar MuhaMMedî Menzillerine Erdiler ki, sen ise buralarda düşüp kaldın oyalandın ve de aldandın gölgelere..
Ben ne yapayım seni ki, seninle yol alabilirdim ancak ki, bu yolda bana yâr olmayan ve şeytanın başka yollarına koşan deli gönlüm!.


Resim

Kamûnun derdine dermân sen imişsin bu âlemde
Niyâzî derdimendin derdine çâr olmayan gönül..


Halbu ki bu ÂLemde, insan sûretinde aklı olan ve hür olan her insanoğlunun KULLuk Derdinin dermÂNı sen imişsin meğer ki,
AŞKuLLAH Derdine düşmüş Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın AŞK DERdine çâre olamayan deli gönlüm!.


Resim

Bahr (A.): Deniz.
Hakayık (A.): (Hakayık) (Hakikat. C.) Hakikatler.
Esdâf (A.): Sadefler, inci kabukları. * Midye ve isridye gibi deniz mahluklarının şeffaf, parlak kabukları.
Gevher (F.): f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat.
Hebâ: İnce toz. * Boş. Beyhude. Nâfile. Faydasız. İsraf. Ziyan. * Aklı az olan.
Gaflet: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
Bîdâr: f. Uykusuz, uyumayan. Uyanık.
Talebkâr (A.F.): Taleb edici, isteyici. f. İstekli, talebli, arzulu.
Menzil: İnilen yer. Konulacak yer.
Kamû: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Derdmend (F.): Dertli. f. Tasalı, kaygılı, dertli.
Çâr (F.): Çâre.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KaLB KUŞummm.!.



Resim XCVIII ŞİİR


Resim


Evvelimde dimnez idi âh u efgânım benim
Gice gündüz bilmez idi zâr u giryânım benim..


Evvelimde Taa Elest Meclisinden beri “beLÂ!.” Ahım feryadım dinmez benim.
Anamdan doğup bu âleme başımı uzatalı beridir Gice gündüz inleyeşim ve göz yaşı döküşümün nedenini bilmezem ben..


Resim

Düştü aşk odu bu câna yaktı kül etti beni
Kül olunca yanmaz oldu nâr-ı sûzanım benim..


Ne zaman ki AŞKuLLAH Ateşi CÂNıma düştü, yaktı kül etti beni.
Odunlar can cehenneminde yanarlarken, ben kendi ateşimde yanıp KÜLL OLunca YÂR-CÂNÂN CeNNetinde MuhaMMedei-İbrahimî GÜL Oldum ki, NÂRım beden seLÂmet oldu artık yakıcı ateşim CÂN Dostum OLdu benim..


İBRAHîMî NÂR’ın -> “BERdEN SeLÂM-ÂN”-ı.:

İBRAHîMî “Berden seLÂM” et..

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim ---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm (ibrahîme): "Ey ateş!. İbrâhim için serinlik ve esenlik ol!." dedik.”
(Enbiyâ 21/69)

hER cÂN >CeheNNeM İÇİnde!.:

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim ---“Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.”
(Meryem 19/71)

Resim

Hâr u hâşâk-ı enâniyet yanalı aşk ile
Arş u Kürsî'den geniş açıldı meydânım benim..


Şu ÂLEMe geliş sebebim olan iğreti-izafî-gölge-ölümlü-geçici “ben”-liğimin KULLUk İmtihanımın engelleri olan diken ve süprüntüleri AŞKuLLAH Ateşimde yanalı beri,
Herkese dar gelen yalan dünya bana, Arş ve Kürsî'den de daha geniş açıldı AŞK MeydÂNım OLdu benim..


Resim

Âr u nâmus şişesin yerlere çalıp kırmadan
Vech-i Hakk'ı olmadı her yüzde seyrânım benim..


Ne zaman ki, ham akıllı halkın ben kınamalarına sebeb olan âr, nâmus ve kınamak korkusu şişemi taşa çalıp kırıp da MuhaMMedi MeLÂMi Oldum işte o VAKit HAKk TeÂLÂ’nın CeMÂLi Hakikat-ı MuhaMMediyye AYNAmda tecelli etti ve DevrÂNda SeyrÂNgÂHım OLdu benim..

Resim

Rahat ile istedim vaslını kahr etti bana
Derde düşüp ağlayınca, güldü cânânım benim..


Ben de Nefsimin hevâ ve hevesine kapılıp dünyada sonsuz Rahat araken bir de YÂRe VuSLât-ULAşımı aradım, gördüm ki; NÛR, NÂRdan doğmakta.. YÂRim bu gerçeği bir yana koyup da: “SENi SEViyorum ve arıyorum!.” Sözüme gücenip kahretti bana.
Ne zaman ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemimi DUYup-UYunca, Dünyada rahataaaa ayaaaoak Hasbî Hizmet var deyip göz yaşı DÖKünce, Şahdamarımdan da AKRABA OLan CÂNda CÂNÂNım GÜLdürüp-GÜLdü benim..



Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d- dünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.

(Hatib, İbni Nasr)


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ fân (fânin).: Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).”
(RahmÂN 55/26)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---“Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.”
(RahmÂN 55/27)

Resim

Top ile çevkânı sundu bana Cânân lûtf ile
Bendedir amma görünmez top u çevkânım benim..


Ol Yüce CÂNda CÂNÂNım RABBım TeÂLÂm, KÛN feyeKÛN KULLuk OYUNunda, Kimlik-Kişilik İmkÂNım Çevkânım/oyun sopam ile İmtihÂN Hayatımı lutf-ü-Kerem buyurup insan akıl ve suretinde sundu bana..
ANLAttıklarımın hepsi de bende aklımda-vicdanımdadır; Oyun, Oyuncu Oyun sahası ve Oyun sonUÇum benim..


Resim

Hayret ender hayrete şöyle düşürdü gönlümü
Şerh olunmaz bu dil ile şimdi hayrânım benim..


YÂRimin deli gönlümü böylece, bu EZEL-EBED ALLAHu Zü’l- CeLÂL AŞKına nasıl düşürdüğüne şaşmamak mümkün değildir.
Yaşamayana yalan geleceği için ne kadar açıkça ANLAtsam da boşuna ki anlamaz benim şu ÂNdaki Şe’ÂNuLLAHtaki DevrÂN-SeyrÂN-CevLÂNda hayrette HaYyrÂN KALışımı benim..


Resim

Âlem ol vech-i âmâdır hayret andandır bana
Bu vücûdum gaymı örttü mihr-i rahşânım benim..


ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in NÛRundan ibâret olan CÜMMLe ÂLemin ASLı ZÂTuLLAHtandır ki Silm Akıl için sonuçta Ahadiyyet Â’mâsı-AKLen BİLinemzliği gerçekliği VeCHidir ki işte bu NALen BİLİş-BULuş-OLuş-YAŞayış ben dehşetli bir HAYyret içine sokmaktadır.

Ahadiyyet: ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kişiliğinin, zâtlığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun “EL AHAD” (celle celâluhu) olarak buyurduğu zifiri karanlık ve bilinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında “Tek” oluşudur. Bu bakımdan “Bir” tane, eşsiz ve benzersiz oluşudur.

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kânellahu ve lem yekûn mâahu şey’un: ALLAH vardı ve O’nunla birlikte hiçbirşey yoktu!
(Buhârî, Bedü’l-Halk1; El Hindî, Kenzu’l-Ummâl X-29850)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e soruluyor:
“ RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”

(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise: “ Elân dahi öyledir” buyuruyor.

A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in “Nebîyyü’l-ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye ümm denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Nebîyyil Ümmî buyurulması ise;
Nebî: haber getiren, Nebîyyil Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel habbesinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Arapça, âri ve asil bir dildir. “Cennet dilidir” buyurulmuştur. Arapça; birkaç bedevinin çölde bir araya gelip uydur kaydır ortaya çıkardığı bir dil değildir..


Resim

İbtida azmeyleyince bu cihân iklimine
Bir libasım yoğ idi kim örte üryânım benim..


İŞin ilk başında ben rahmetli ANAmın RAHmet RAHminden başımı çıkarıp bu İmkÂNla İmtihÂN CihÂN Sahrasına KuLLuk İçin Baktığımda, hiçbir gücüm ve de sırtımda elbisem yoktu çırılçıplaktım.. işte bu çırılçıplak teke tekliğimi örtecek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi arayıp BULuş örtümden başka bir elbisem yoktu benim..

Resim

Hep birer kaftân verildi dostlarıma hem bana
Anların dahî durur eskidi kaftânım benim..


Bu HAKk Yolda nice gönül dostlarıma, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Tekmil-i TEVHİD örtüsünü tercih edenlere birer KeRReMuLLAH Kaftânı GİYdrildi.. onalar onun kadir ve kıymetini bildiler.. Hem bana da giydirilmişti ancak ben MeLÂMet ÇÖLünde eskittim bende KÂR-ü-BeLÂ ÇÖLüm gibi çırılçıplak kalakaldı.. artık hiçbir örtüm ve AKLım yok benim..

Resim

Suya vardık anlar ile kabların doldurdular
Ben de urdum testimi mahvetti ummânım benim..


Biz HAKk TeÂLÂmızın Halkıyla birlikte vardık Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin KEVSER KAYnağına ve onlar su kaplarını MuhaMMedî MuHABBET Mataralarını tıka basa dOLdurdular ve döndüler işlerinin başına..
Ben de uzattım TEVHiD TEStimi ancak, MeLÂMet UMMÂNı “ben”imi de testimi de mahvetti yerle bir etti ve’s- SELÂM SeLÂmetinde..


Resim

Derler imiş halka-i zikre girip dönmez niçin
Ben dönerdim lîk gözden mahfî devrânım benim..


MuhaMMedi MeLÂMetten habersiz, halk içinde saça sakal bürünen ve de DERVİŞ görünen Zâhirîler benim için: “Neden İÇimize girip de Halaka-y Zikire girip de bizce dönüp bize karışmaz bu DELi!.” derlermiş.
Bilemezler ki ben bâtında, MuhaMMedi MeLÂMet MeydÂNında, ZeRRe-KüRRenin YuSeBBiHu ZiKrinde,onların kafa gözlerinin göremeyeceği ve gönül gözü istyen şuÂN Le’ÂN DEVRÂNında her nefes DEVR DEVRÂNım benim..


“YuSEBBihu!. SEMÂ’Sı”-nda:
SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.
(Cumâ 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz
inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…

DENiz TEK CANLı gibidir.. Yeryüzünün ¾ deki tek zikredeni gibidir sanki..
“Hışır hışır hışır!.” hep kendine mahsus bir hoşluğu vardır geceler boyunca deli gönlüm gibi inler dururdu..
Hiç bir şey denizin yerini dolduramaz.. güzellik, ses ritmi.. devamlı vurur durur sahillere.. hele ki, eğer sahilde yatıyorsanız ve denize yakınsanız, sizi önce rahatsız eder gibi olur.. ama sonra alışırsınız.. hep aynı sesi verir çünkü.. ve bir “esmâ”ya döner sesi genellikle HUu!.. HAYy!.” Demeye döner.. Yâni denizin vuruşuna göre esmâlaşırdı akıl-fikir dünyamla..
sistem sebbahada.. atom dönmesine devam ediyor, dünya dönüyor dönmeyen ne var değil mi?.


Resim

Halk bir kez dönmeden ben nice kez devreyledim
Bilmediler devrimi yanımda yârânım benim..


Ham aklına kul olan zavallı halk bir kerre olsun gereğince dönmeden ben, her nefeste YENİden YARATış ŞE’Ânını her nefes DEVRÂNında DEVR Ederim Hamdolsun..
Ne var ki, yanımda yârÂNım olanlar bile BİLemediler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi CÂNdan GÖNÜLden DUYuş-UYuş DEVrimi DEVRÂNımı benim..


Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Yemen’deki yanımda!” ve dönüyor diyor ki: “yanımdaki Yemen’de!” Yemen Hadisi meşhur:

“İnnî le-ecidü nefessu 'r-rahmân min kıbeli 'l-“Yemen”:

Resim---Resûlullah sallallâhuu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." Buyurdu.

(Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." Buyurdu.
(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İyi bilin ki; îman Yemen'e mensubtur. Hikmet, Yemen'e mensubtur. Ben, RABBinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum." Buyurdu.

(Hafız Heysemî ise Mecmeu'z-Zevaid' de (10/55-56) Ebu Hureyre'den, İ.Ahmed, müsned)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle buyurmuştur: “Ben RAHMAN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum.” Buyurdu.
(Seleme b. Nufeyl es-Sekûnî'den, Beyhakî; Bezzâr, afifler)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen'e işâret ederek: “''Ben Rahman'ın nefesini işte şuradan duyuyorum" Buyurdu.

(Taberanî, Mu'cemul-Kebir)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “"Îman, Yemen 'e mensubtur. Hikmet, Yemen'e mensubtur. Ben, Rahman'ın nefesini Yemen tarafından buluyorum"
(Taberanî, Musnedu'ş –Şamiyyîn’de Ebu Hureyre'den)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RABBinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum" Buyurdu.

(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, Ebu Hüreyre'den)

Resim

Yâr ile ahd eyledim gâh dağılıp gâh cem’ olam
Tâ ezel budur anınla ahd u peymânım benim..


Ben NAZLı YÂRimle ELESt BEZMinde CÂNÂN NÛRu CÂNda CEMM’ idik.. CihÂNına CÂN GELirsem eğer Halis-Muhlis-Sıddık ve de ÂdiL MuhaMmedî KULu oLmaya AHd EYyLeyip söz verdim ki, DağılıVERdik..
Rabbu’l- ÂLemin’in “İRCi’i!” EMiR- KeLÂMuLLAH SÖZünü,HaBîBi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SESinden DUYup-UY!maktı BİZim EZELdeki EBED SÖZüm, ahdım ve yeminim benim..


O muhteşem ve İLK Elest BEZMindeki RaBu’l- Âlemîn’in: “Elestü bi rabbiküm: Ben sizin RABBiniz değil miyim?” sesi kulaklarımda hâlâ Çınlamakta ve henzü buyurmuşçasına yeniden dinlerim, DUYarım ve UY İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..
O SES-Çağrı ki, RÛHumdan DUYdum ve her ŞEYyimi öylesine Ebed-Ezel Doldurdu ki, DUYduğuma UYar çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---
“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

Kısacası “Radiyeten Merdiyeten”i bulup, merceklerini yerleştirmek zorundasınız.. dahası vardır “fedhuli ibâdi” Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kevser Havuzunda “damla” olmamız lâzım.. dahası ondan sonra artık “fedhuli cennet”i..

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---SeLâMun kavlen min RABBin RaHîM (rahîmin) :Çok merhametli olan RaBb’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır)."
(YâSîn 36/58)

Resim

Anın içün gâhi cem'im geh perişân tâ ebed
Döndü kaldı üstüme cem ü perişânım benim..


Onun için ben bu HicrÂN ÇÖLünde, HAKk’a KULLuğa Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve de Mahkum ->“YAKîn”i BİLip-BULp-OLup-YAŞAyıp GELinceye kadar bâzen CEMm’de Zî-NiŞÂN, bâzen ise DEMmde perişÂNım tâ YAKÎN EBEDi Erinceye son NEFesi VERinceya kadar.
Ve KULLuk gereği bu izafî “ben”lik perişÂNlığım İle gerçek “NahNu” BİZliği CEMm’liğim başımın Elest BeLÂsı oldu el ÂN üstümde KALdı benim..


وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---" Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!”
(Hicr 15/99)

Resim

Döndürür dâim Muîd ismi tâkazâsı beni
Nokta-i zâtım değil sûrette cevlânım benim..


Beni her nefes Şe’ÂNuLLHAta SÜÜNNetuLLAH gereği her nefeste yeniden yaratıp ASLıma iâde eden El Muîdu celle celâlihu tâkazâs/mecburiyyeti DÖNdürüp durmakta beni durmadan.
Sakın sakın bu SONsuz İLaHî Dönüşümü ÖZün ÖZü ZÂTımınİlk NOKtası sanmayınız. Somut-zâfir sûretim de, soyut-bâtın sîretim de;
evrÂN-SeyrÂN-CevLÂN-HayrÂNda, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin PâKk ve HAKk Yüreğinde BİZ BİR-İZ İnşâe ALLAHu TeÂLÂ ve de el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..


El Muîdü:
Resim

Resim

Devre-i Arşiyyeden her kim haberdâr olduysa
Ol duyar ancak Niyâzî ilm u irfânım benim.


Eyy MuhaMMedî MeLÂMet Menbağı Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu!
Zât-ı Âliyin buyurduğu-duyurduğu bu Kur'ÂNî-MuhaMMedîİLİm ve İrfÂNı ancak ve ancak,
Kim ki “Devre-i Arşiyye” haberini MuhaMMedî Erenler Ocağında Yanıp Pişerek haberli Olduysa bu HAKk SÖZLerini DUYar ve de UYar İnşâe ALLAHu TeÂLÂ ve de el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..

Devre-i Arşiyye ki;
İnsaÂNoğLu, HAKk TeÂLÂ’ya KULLuk İmtihÂNı için CÂNÂN CeNNeti İLLiYyîn ARŞından, şu CÂN CeheeNNemi ESFELîn ARZına İndirilmiştir.
RaBBi’L- ÂLeMîNe geri DÖNüş-RüCû’ YOLu,
ÖZ NEFSinin ->Beden ->Nefs ->Kalb ->Rûh ->SıRr ->Hâfi ->Ahfâ ->AKDES KutfuLLAH Letâiflerini fiilen yaşayıp ARZederek Eş ŞeHîd ALLAH celle celâlihunun MuhaMMedî Şâhidi şerefeine SALLetmesi-SILÂsına kAVuşması gerçekleşir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ ve de el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..


Resim

Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Zâr: f. İnleyen, sesle ağlayan.
Giryân: f. Gözyaşı döken. Ağlayan.
Suzân (F.): f. Yakan, yakıcı. Ateşli.
Nâr-ı suzân: Yakıcı ateş.
Hâr u hâşâk (F.): Diken ve süprüntü, çalı çırpı, süprüntü.
Enâniyet (A.): (Enâniyyet) Benlik. Kendine güvenmek, gurur. Hodbinlik. Sadece kendine taraftarlık. Her yaptığı işi kendinden bilm
Vech (A.): Yüz.
Kahr: Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi.
Çevkân: Çevgân. Top oynamak için ucu eğri değnek.
Lûtf: Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi. * Güzellik, hoşluk. * İyilik, iyi muâmele.
Âmâ (A.): Görünmezlik.
Gaym (A.) : Bulut. * Sisli bulut tabakası.
Peymân (F.): f. And, yemin, muahede, ahitleşmek.
Ahd (A.): Söz verme.
Mihr: Aşk, şefkat, muhabbet. * Güneş.
Rahşân: (Rahşâ) f. Parlak.
İbtida: Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
Üryân: Çıplak.
Kaftân: Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise. Hil'at, esvab.
Lîk: f. Lâkin, amma, ancak, fakat.
Mahfî: Gizli, saklı.
Muîd (A.): İade eden, geri gönderen, eski hâline getiren.
Tâkazâ (A.): Alacaklının borçluyu sıkıştırması. Başa kakmak. * Sıkıştırmak. * Hakkını isterken borçluyu zorlamak.
Cevlân (A.): Dolaşma, dolanma.
Devre-i Arşiyye (A.): Arş'ın devri. Sûfiliğe ait bir terim.
Arş : Adedi kırk olan vücûd mertebesinin on sekizinci mertebesidir. Dünya ve âhirette olmuş olacak ne varsa Arş'ın devretmesinden meydâna gelir. (Niyâzî-i Mısrî Şerhi - Seyyid Muhammed Nûr kaddesallahu sırrahu.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ŞÂN OLurummm.!.



Resim XCVIX ŞİİR


Resim


Âdetim budur ezelden günde bir şân olurum
Derilip geh cem' olup gâhi perişân olurum..


Benim MuhaMMedî MeLÂMette ezelden beridir üsul ve âdetimdir ki, yeniden Yaratılış ŞE’Ânını yaşarım, dehşet ve hayrette hayrÂNda kalırım,
Kendime gelip toparlanıp gâhi BİZ BİR-İZ CEM’ine iştirak eder bâzen de anlatılamaz HÂL İÇi PerişÂNlığında olurum..


Resim

Bu cihânın halkına bir bir yolum uğrar benim
Cem' edip bunca kumaşı bir bezistân olurum..


Bu CihÂNda Yaşamakta olan Âdem ve Havva aleyhumusselâm evlâdlarına bir bir yolum uğrar ve tek tek temelde-İLK Tohumda CÜMMLesine ulaşırım.
Şimdişu ÂNda Yaşamakta olan bunca Halkı-bezleri, BİZ BİR-İZ CEM’ edip toplarım ve ben de, Bezistân/bütün bu kumaşların toplandığı yer Olurum CeMMü’L- CEM’ OLurum..


Resim

Geh sehâb u geh matar gâhi doluyum gâhi kar
Geh nebât u gâhi hayvan gâhi insân olurum..


İLLİYYin Âleminden inip geldiğim şu Esfelin DevrÂNında; BULut, yağmur, dolu ve kar olur yağarım.
Ve HÂLiyle Bitki, Hayvân ve İnsÂN Aşamalarını yaşarım..


Resim

Geh Nasara geh Yehudî gâhi Tersâ geh Mecus
Geh Şia gâh olur Sünnî müselmân olurum..


MekÂN ve ZamÂN içinde kaderler kadar bâzen Nasara/Hrıstiyan, bâzen Tersâ/ Hristiyanların bir nev’i, bâzen de ateşe tapan Mecusî olurum
İslâm âleminün bâzen şiâ grupları olurum, bâzen de karşısında Sünnî Müslümân olurum..


Resim

Gâhi âbid gâhi zâhid gâhi fıska düşerim
Gibi ârif gâhi mâruf gâhi irfân olurum..


zaman zaman âbid kul, zaman zaman zâhid kul, zaman zaman da fıska düşer/haktan ayrılır, haddini tecavüz eder günahkâr olurum.
Zaman zaman kendini ve RABBını tanıyan ârif, zaman zaman ise tanınmış meşhur mâruf ve zaman zaman da MuhaMMedî İrfân kaynağı ben olurum..


Resim

Gâh olur bakır kalay ve gâh olur altın gümüş
Gâh olur âlemde her mâdenlere kân olurum..


Bâzen olur ki bakır benim, kalay benim, altın ve gümüş olurum.
zaman zaman da CÜMMLe ÂLemde tüm Mâdenlere, MuhaMMedî Kân/keyfiyyet Kaynağı merkezi olurum..


Resim

Gâh olur benden hakîr hiç kimse olmaz dünyede
Gâhi Kaf'dan Kaf'a hükmeden Süleymân olurum..


Öyle zamanlarım olur ki, bu dünyada benden daha hakir/ehemmiyetsiz, kıymetsiz, itibarsız, kudretsiz ve hakîr hiç kimse olamaz.
Bâzen ise Kaf'dan Kaf'a hükmeden Hazreti Süleymân aleyhisselâm olurum..


Resim

Nal ile tırnak arasında yerim geh dâr olur
Gâhi Arş u Kürsî'den kîn âlî meydân olurum..


Öyle zamanlarım olur ki yerim, KIRATın Nalı ile Tırnağı arasından da dâr olur.
Öyle zamanlarım da olur ki, Arş ve Kürsî'den kîn/daha geniş, MuhaBBettte Âlî-Yüce MeydÂN olurum..


Resim

Gâh olur bu harmen-i âlemde ben bir dâneyim
Geh kamûyu câmi olmuş ulu harmân olurum..


Bâzen olur ki, bu KÛN feyeKÛN KâinÂt Âlemi Harmanında sadece ve ufacık bir dâneyim,
Bâzen de, El CÂMi Tecellîsinde Küllî şey’i Cemm’l- CEM’de ulu bir MuhaMMedî Hakikat Harmânı olurum..


Resim

Gâh olur mevcûd u mâdum geh vücûdiyle ademu
Geh Tecellîyle iyân u gâhi pünhân olurum..


Öyle zamanlarım olur ki, Vâcibu’l- Vücûdun var gözüken izafî mevcûd ve el Bâki HaKk karşında mâdumu-varlık gösteremeyen yok hükmündesi, bâzen de bizzât ZâtuLLAH’ın NÛRundan, NÛr-u MîMden Âdem aleyhisselâm olurum.
Bâzen HaKk’ın Tecellîsiyle ortaya çıkar iyân/herkesin bilebileceği ve görebileceği kadar belli ve âşikâr, bâzen ise, pinhân/gizli, saklı olurum..


Resim

Gâhi dünya gâhi ukbâ gâhi mahşer geh sırat
Gâhi berzâh gâhi cennet gâhi nîrân olurum..


Öylesine HÂLLer yaşarım ki, bâzen dünya, bâzen âhiret, bâzen mahşer bâzen de sırat köprüsü olurum.
bâzen dünya ile âhiret arasındaki dar geçit, bâzen cennet, bâzen de cehennem olurum..


Resim

Gâhi mâlik gâhi ateş gibi zakkum geh cahîm
Gâhi hûri gâhi gılman gâhi rıdvân olurum..


Bâzen cehennem bekçisi Mâlik melek, bâzen ateş gibi sıcak zakkum bâzen de en sıcak Cehennemin kendisi olurum..
Bâzen cennette hûri, bâzen gılman bâzen de Cennet'in kapıcısı Rıdvân/melek olurum..


Resim

Gibi zerre geh güneş gibi kamer gâhi nücum
Gâhi arz u geh semâ geh Arş-ı Rahmân olurum..


Öylesine HÂLLer yaşarım ki, bâzen zerre-atom kadar, bâzen kürre- güneş kadar, bâzen ay bâzen yıldızlar gibi olurum.
Bâzen yeryüzü, bâzen semâ bâzen de Arş-ı Rahmân olurum..


Resim

Bunca sûretler libasın gâh bir bir giyerim
Geh soyunup cümlesinden şöyle uryânı olurum..


Ben bu âlemdeki KüLLî Şey ile Yaratan ELinde NÛR-u MuhaMMed aleyhisselâmda BİZ BİR-İZ olur da, bunca gözüken sûretlerin elbiselerini bir bir giyerim..
Bâzen de Yartıkların CÜMMLesinin Sûret-Kesret elbiselerini tek tek soyunur Sîrette Vahdette çırılçıplak olurum..


Resim

Şimdi kesrette olan adım Niyâzî söylenir
Âlem-i vahdet içinde sırr-ı Yezdân olurum..


Gerçi şu Kesrette olan olan dünyada adım Niyâzî kaddesallahu sırrahu diye söylenirse de,
Vahdet Âlemi içinde sıyrılır Sırr-ı Yezdân/SıRuLLAH olurum.. hamd olsun!.
]


Resim

Şân: İş, yeni olan hal. * Şan.
Cem': (C.: Cümu) Hurmanın iyi olmayanı. Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar. Tas: Bütün eşyayı Cenab-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek.
Bezistân (F.): Bütün kumaşların toplandığı yer.
Sehâb (A.): Bulut.
Matar (A.): Yağmur.
Nasara (A.): Hristiyanlar.
Tersâ (F.): Hristiyanların bir nevi.
Mecus (A.): Ateşe tapan.
Şia (A.): Taraftar; Hz. Âlî taraftarı müslümanlara verilen bir isim.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Hakir: Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
Âbid (A.): İbâdet eden.
Zâhid (A.): Dünyaya arkasını çeviren.
Fısk (A.): Hak yoldan çıkma.
Ârif (A.): Tanıyan.
Mâruf (A.): Tanınmış.
İrfân A.): Tanıma.
Kîn (T.): Vâsi, geniş.
Câmi (A.): Toplanmış, toplayıcı.
Mâdum (A.): Yok olan.
Adem (A.): Yokluk.
Mevcûd (A): Var olan.
Vücûd (A.): Varlık.
Uryân A.): Çıplak.
İyân: (İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
Pünhân: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Yezdân (F.): Allah celle celâlihu.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ŞÂN OLurummm.!.



Resim C ŞİİR


Resim


Ey kudret ıssı pâdişah
Lûtfeyle açıver yolum
Bağlandı her yanım şehâ
Lûtfeyle açıver yolum..


Ey KudretuLLAH Sahibi Yüce ALLAH celle celâlihu, lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..
Her taraftan her yanımdan sarıldım yollarım bağlandı , lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim


Şol ism-i zâtın hakkıçün
Cümle' sıfâtın hakkıçün
İzz u sebâtın hakkıçün
Lûtfeyle açıver yolum.


ZâTuLLaH İsmin hakkı için, hörmetine, CüMMLe Sıfatların hakkı için, hörmetine,
Sonsuz izzetin sebatın hakkı için, hörmetine lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..

Resim


Ol ism-i âzam hakkıçün
Ol nûr-ı ekrem hakkıçün
Ol fahr-ı âlem hakkıçün
Lûtfeyle açıver yolum..


Ol İsm-i Âzamın hakkı için/hürmetine, Nûr-u Resûl-ü Ekrem ki O, ÂLemelerin Övünç kayanağı sallallahu aleyhi vesellemdir O’nun hakkı için, hörmetine lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..

Resim


Lütfunla insân eyledin
Vaslınla hândan eyledin
Hicrinle hayrân eyledin
Lûtfeyle açıver yolum..


Lütf-ü-kereminle İnsÂN suret ve Sîretini nasib ettin yarattın. Vaslınla/Kavuşturmanla mesrur eyledin. Hicrinle/ AYRılık ateşinle hayrette koydun hayrân eyledin. Lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..

Resim

Saldın şikâre çün beni
Âdem olup bulam seni
Bağladı dünya-yı denî
Lûtfeyle açıver yolum..


Şu ÇiLLeLi KerbeLÂ ÇÖLüne Tevhid Avına Avcın olarak saldın beni ki, Halifen ÂDEM OLup Özümde BULaBİLeyim ben SENi..
Oysa, bu sarmaşık gibi saran alçak dünyanın benlik dertleri sardıkça sardı ve bağladı beni. Lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim


Şaşırdı bizi nefs-i bed
Eyledi her yolları sed
Ey lütfu çok senden meded
Lûtfeyle açıver yolum..


Şu Dünyay dönük kötülüğü EMRedici Nefs-i EMMâre, Hakk YOLumuzuzdan bizi şaşırdı, benlik dağlarını aşırdı ve tüm ÇIKış yollarıma engeller kurdu.
Ey lütf-u-keremi sınırsız çok olan RABBım!. Senden meded diliyorum ki lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim

Bu cân yine vuslât diler
Sen şah ile vahdet diler
Varmağa dil nusret diler
Lûtfeyle açıver yolum..


SENden SANA Olan CÂNım ASLına SLÂsına kavuşmak dilemektedir.
SEN Yaratanı ŞÂHı ile Kesrette VAHdet Yaşamak ister.
Deli gönlüm ZÂTına VARmak için SENden SENin İlahî yardımını beklemektedir lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim

Her kande kâmil görürüz
Bakıp anâ imreniriz
Dönüp sana yalvarırız
Lûtfeyle açıver yolum..


Şu İmkÂNlar Âleminde ne zaman bir MuhaMMedî KâmiL görsek, onların tertemizHÂLLerine bakıp imreniriz bizdeonlardan olsak deriz ve dönüp yardımın için SANA yalvarırız lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..

Resim

Kulda n'ola ya Rabbenâ
Kim sana doğru yol bula
Sensin kamû derde devâ
Lûtfeyle açıver yolum..


EYy RABBımız TeÂLÂ!. Fakriyyet-ACziyyet-Zillet ve İllet vasıflu KULunda ne imkan olabilir ki, SENiN İhsÂNın Olmadan SENin Sıarat-ı Mustakîmini BULaBİlsin!.
SENin KULuyun bütün dertlerinin devâsı-çâresi SEN ki, lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim

Zikrin enîs et bu dile
Erişe tâ dilden dile
Yol göstere ilden ile
Lûtfeyle açıver yolum..


Şu yaralı deli gönlüme ZiKRuLLahını daimî arkadaş yoldaşım et vebu ZİKRuLLah DİLden DİLe Âşıktan ÂŞıka Erişip-Ulaşıp gitsin ve diyâr diyâr yol gösterici Rehber-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Olsun kıyamete kadar ki, lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..

Resim

N'itsin Niyâzî derdimend
Etmiş anasır kayd u bend
Bilmem ilâhî gayri fend
Lûtfeyle açıver yolum..


Anadan tasalı, kaygılı, dertli olan MuhaMmedî Hakk Âşık NiyâzîBaBam kaddesallahu sırrahu ne yapsın ki,
Mâsivânın unsurları-izafî dört unsur, kendisini kelepçeye bağlara bağlamış ki,
Yâ İlahî benim bunları çözecek kendime ait bir maharetim-hünerim bilirsin ki yoktur, lutf-ü-kerem kılıp AÇıVER YOLumu..


Resim


İzz: Kıymet. Değer. Güçlü oluş. Alikadir olmak. Kavi. Şerif. Azim.
Sebât: Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. * Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak. * Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
İsm-i âzam: Allah'ın (C.C.) Kur'ân ve Hadis-i Şeriflerde zikredilen yüz isminin mânâca en câmi' olanıdır. İsm-i A'zam, diğer isimlerin de mânâlarını içinde toplar. Her ism-i İlâhiyenin de, her mahlukun da bir a'zamlık mertebesi vardır.(İsm-i A'zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ: İmâm-ı Ali (R.A.) hakkında: "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddus" altı isimdir. Ve İmâm-ı A'zamın İsm-i a'zamı, "Hakem, Adil" iki isimdir. Ve Gavs-ı A'zamın İsm-i a'zamı, "Yâ Hayy'dır." Ve İmâm-ı Rabbâninin İsm-i a'zamı. " Kayyum" ve hâkeza.. pek çok zatlar daha başka isimleri ism-i A'zam görmüşlerdir.
Hândan: f. Gülen, gülücü, mesrur.
Hicr: Ayrılık.
Şikâr (F.): Av. f. Av, avlanan hayvan. Avlama.
Denî: (C.: Deniyyât) Soysuz, alçak, ahlâksız. * Dünyaya âit, fâni ve geçici.
Bed: f. Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni'.
Sed (A.): Kapatmak.
Meded (A.): İmdat, yardım.
Nusret (A.): Yardım. (Nusrat) Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.
Enîs: (Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
Derdimend: f. Tasalı, kaygılı, dertli.
Anasır: (Unsur. C.) Unsurlar. Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar. Elementler.
Kayd: Kelepçe, bağ. * Bağlamak. * Bir şeyi bir yere yazmak. * Deftere geçirmek. * Sınırlamak. * Şart.
Fend (F.): Maharet, İşgûzârlık. f. Mekir, hile, desise, yalan, dolan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ŞÂN OLurummm.!.



Resim CI ŞİİR


Resim



Doğdu ol sadr-ı risâleti bastı ferş üzre kâdem
Saldı ol nûr-ı nübüvvet pertevin fevka'l-ümem..


Ne zaman ki bu yer yüzüne evvelin ve başlangıcın en muhteşem ve eşsizi ayak bastı o ÂNda peygamberlik risâleti güneşi doğuverdi.
Ve o muazzam Nübüvvet Nûrunun ışığını ÜMMet-i Muhammed üzerine SALdı hamd olsun..


Resim

Çalınıp tabl-ı beşâret geldi şah-ı Enbiyâ
Gulgule doldu cihâna kondu ol sâhib âlem..


Müjde davulları çalınarak geldi o Peygamberle ŞÂHı MuhaMMed aleyhisselâm.
Bütün kâiNâta sevinç çığlıkları doldu ve o yüce rahmetenlilâlemin aleyhisselâmın NÛRundan Âlemeler yaratıldı..


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni Biz, sadece ÂLeMLere RAHMet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Resim

Nûr-ı vechinden alındı encüm ü şems ü kamer
Bahr-ı ilminden bilindi hikmet-i levh u kalem..


Bu göklerdeki yıldızlar, ay ve güneş ışığının sebebi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NÛRundan yaratılmalarıdır ve gözükmektedirler.
Ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Risâlet İlminin Deniziyle bilindi kalemin ve Levh-i mahfuz/küllî şeyyin kaderinin İnd-i İlâhîde yazılması..


Resim

Merhabâ ya Mustafâ ey nûr-ı ayn-ı asfiyâ
Merhabâ ey sâhibü'l-mi'rac-ı fi'd dâcı'l-zulem..


Ey Övülenlerin en muhteşemi; sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhiblerinin ayniyyet NÛRunun menbağı, elenlerden TeK kalan, eşsiz Mustafâ aleyhisselâm merhabâ!.
Kulluk kapkaranlığından içinden HaKk hilâfetine RABBımız TeÂLÂ’ya rücû’-dönüş çağrısının sahibi Muhteşem Mustafâ aleyhisselâm merhabâ!.


Resim

Gelmeseydin âleme sen halk olunmazdı cihân
Dostluğuna yaratıldı ey Nebiy-yi muhterem..


Kâinâtın ve küllî şeyyin yaratılış sebeb başlangıcı, SEN olmasaydın bu âlemeler cihÂNı yaratılmazdı.
El Velî ALLAH celle celâlihunun sana dostluğu-muhabbeti yüzü suyu hörmetineyaratıldı âlemler eyy muhterem/hürmete lâyık ve lâzım NebiyyuLLAH aleyhisselâm!.


Resim

Biz günahkâr ümmete sen şahı irsal eyledi
Hamdü-lillâh sana ümmet eylemiş ol zî-kerem..


Hamdimiz O Kerem Sahibi RABBımız TeÂLÂ’ya ki, bizi sana ümmet eyledi de, biz günahkâr ÜMMetlere SEN, Şehâdet ŞÂHı olarak gönderdi.

Resim

Yâ Resûlallah şefaat kıl Niyâzî bendene
Şol zaman kim baş açık yalın ayak kan ağlayam..


Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!. Bu kölen Niyâzî kaddesallahu sırrahu babama da şefaat kıl!.
Ne zamana kadar ben bu ayrılık yurdunda baş açık yalın ayak kan ağlayarak gezeyim!.


Resim

Sadr (A.): Baş, başkan. Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. * Kalb, göğüs, ön.
Ferş: Yer. Yeryüzü.
Pertev: (Pertav) f. Ziya, ışık.
Sadr-ı risâlet: Resullük başkanı.
Ümem (A.): Ümmetler.
Fevk (A.): Üst. Üst taraf. Yüksek derece. Yukarı.
Tabı (A.): Davul.
Beşâret: Müjde.
Gulgule: Gürültü. Bağrışıp çağrışma. Şamata, gürültü. Velvele.
Alem (A.): Bayrak, sancak.
Levh-i mahfuz: Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.
Asfiyâ (A.): Saf, samimî, içi temiz ve doğru yolda olan kimseler. Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (aleyhisselâm) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar.
Sâhibü'l-mi'rac (A.): Mi'rac sâhibi.
Dâç (F.): Karanlık. Hacıların hizmetkârı ve devecileri.
Zulem (A.): Karanlıklar.
İrsal (A.): Gönderme. (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak
Zî-kerem (A.): Keremli, ikrâm edici.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ŞÂN OLurummm.!.



Resim CII ŞİİR


Resim


Ayağı tozunu sürme çekelden gözüme cânım
Görünür oldu her gâhi gözüme vech-i cânânım..


Ey CÂNımın CÂNÂNı, SENin AŞK Ayağıyın tozunu gözlerime sürme çekeliden beridir ki,
Her zaman, her nereye baksam, her şeyde gözlerimin gördüğü sadece ve sadece SEN CÂNÂNımın Cemâl Vechi Görünür oldu..


Resim

Niçin sevmeye cân ânı ki ânda buldu Cânânı
Yıkıldı kal'a-i fikrim yapıldı dinim imanım..


Şu CÂNım O’nu niçin sevmesin ki, O’nda buldu CÂN İçinde CÂNÂNı.
Ne zaman ki Nakilsiz ham Aklımın kendince Fikir Kalesi yıkılıp yerle-bir oldu işte o zaman Naklen-Aklen MuhaMMedî Tahkîk İmÂNım ve İsLÂM Dinim her ÂN Yeniden yapılmaya BAŞLadı..


Resim

Çü bildim vech-i Cânânı kamûda sezdim Allah'ı
Fenâyım Hak'da vallahi ne bilim kaldı ne dânım..


Ne zaman ki ben MERKEZde, CÂNımda CÂNÂNımın Cemâl Vechi BİLdim-BULdum-OLdum işte o zaman, MUHİtte her şeyde ALLAH Yaratan olarak sezdim.
Mutlak Bekâyı İlim-İrade-İdrak edince, şu İştirak Hayatında benim iğreti-izafî-ölümlü-gelgeç “ben”liğim, El HaKk celle celâlihu’da FenâFiLLaH’a gark olup fenâya erince Vaallahi, ne benim mevCÛD sandığım benliğim, ne de benim cismim, ismim kaldı.. Ne ilim-bilim, ne de şânım şöhretim kaldı ortada..


Resim

Ki bildim cümle Hakk imiş arada gayri yok imiş
Bî küllî anda gark imiş ne ben varım ne İrfânım..


İşte bu HÂLi Yaşayınca BİLdim ki, CÜMMle CihÂN ve KüLLî ŞEYy Hakk imiş, Rabbi ile Abdi arasında AYRı-gAYRı yok imiş.. “Lâ Huve İLLâ HUu” imiş O’ndan bAŞKa O yok imiş..
Şimdi şu ÂNda Şe’ÂNuLLahta KüLLî Şey ASLınaGark HÂLindeymiş.. Güneşin Işığı ZÂTen Güneşte gark olmuş HÂLdeymiş.. AKıLım NURlanıp N-AKLe Erince, Benlik Örtümü soyununca ne "ben” kaldım ne de ham aklımın bildiği İrfânım kaldı..SıRR-ı sıfırdayım hamd olsun..


Resim

Buluşdu bir ten ü bir cân bu mülkü ettiler seyrân
Niyâzî'den görünen ol ben ancak ad ile sânım.


Tevhid Toprağından yaratılan beden TENime CÂN RÛHum RahmÂN Nefhası NEFESlenince ve BİZ BİR-İZ BULuşunca, Dosta DİRİlince Dostun MüLKüLLAHını DevrÂNda SeyrÂNa Çıktım..
Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu’dan GÖrRülen ÖZüm-SÖZüm “O”dur.. ben İse O’nun ESMÂLarın TeCELLîsi OLan EŞyâ BâzÂrında ona isim oldum ve ismine açıklama oldum..


Resim

Gâh (F.): Yer ve zaman.
Her gâhi: Her yerde ve her zaman.
Bil (T.): Bilgi, kavrama, nişân.
Dân (T.): Ad, şöhret.
Bikülli (A.): Hepsi.
Gark (A.): Bâtmış, gömülmüş.
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Kamu: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Fenâ: (Beka'nın zıddı) Yokluk. Yok olma. * Geçici dünya. * Geçip gitme. * Tas: Kendi varlığından geçmek. * Kötü. * Devamlı olmayan. * Çok kocamış olmak..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CIII ŞİİR


Resim

Aşkın meyine ben kane geldim
Şevkin odına hoş yane geldim
..

Ben tâ Ezel Bezminde, ŞehâdetuLLAH AŞKı Şarabından doyasıya kana kana içip geldim.
Bu AŞKın ebedî çarpış istek ve arzusunda, hayat çilllesinde AŞK Ateşinde yanarak geldim..


Resim

Şem'-i tevhîdi gördüm yakılmış
Gitti kararım pervâne geldim..


Bezm-i Elestte gördüm ki Küllî Şeyy için TevhiduLLAH ATEŞi yakılmış NÛRu parlıyor,
Aklım başımdan uçtu gitti. ben de, kendin kaybetmiş MuhaMMedî Pervâne geldim ve bu hayatta daldım..


Resim

Halka-i zikri kurmuş âşıklar
Ben de sahnında cevlâne geldim..


ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme inanan mü’min âşıklar tüm Mâbedlerde ve KÂBetULLAHta Halakalar hâlinde ZİKR etemekteler..
Ben de bu TevhiduLLAH Meydânında Ezel-Ebed Tavafına Yusebbbihu Döngüsüne katılmaya geldim..


Resim

Mecnûnum bugün Leylâ derdinden
N'eylerim aklı divâne geldim..


Bugün beni bu Esfelin Kerbelâ ÇÖLüne indiren Leylâ’mın AŞK derdinden ben bu âlemde çâresiz Mecnûnum ki, ne yapabilirim, elimden ne gelir, dünya-âhireti terk ettim.. zâten ben bu âleme başından divâne geldim..

Resim

Derdi cânânın açtı yâreler
Bağrım üstünde dermâne geldim..


Ol sevgili ki, CâNda CÂNÂNım açtı SÎNemdeki derdlerimi bağrım üstü gül bağı gibi oldu Dosta dermâne geldim..

Resim

Ümmî Sinan'ın hâk-i pâyine
Sürmeğe yüzüm Sultâna geldim..


MuhaMMMedî Hak ÂŞıK Ümmî Sinan kaddesallahu sırrahunun Mânâ ÇEKişine kapıldım, Mısırdan aldı getirdi beni, ayak tozuna yüzüm sürmeğe Yüce Sultâna geldim..

Resim

Yâremi bildim yârimden imiş
Bunda Niyâzî Lokmân'e geldim..


Ben de bildim ki tüm dertlerim, YÂRelerim bizzât YÂRimden imiş,
Ben de dertler içinde kalmış Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu, MuhaMMMedî Hak ÂŞıK Ümmî Sinan kaddesallahu sırrahuyu derdimin Lokmân'ı bildim ve huzuruna geldim..



Resim

Mey: f. şarap, içki. (Bak: şarab)
Şevk: Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e. *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. * Memnun. Şâduman. Himmet.
Şem': Mum, ışık.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Sahn (A.): Meydân.
Pây (F.): Ayak.
Hâk-i pâyine: Ayak tozuna.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim BEN im.!.



Resim CIV ŞİİR


Resim

Ol menem kim vâkıf-ı esrâr-ı ilm-i Âdemim
Kâşif-i genc-i hakîkat hem hayat-ı âlemin..


MuhaMMedî HaKk MeLÂMî Âşıkı olarak ben ki, Âdem’in yaratılış Sırrı İlminin sahibiyim.
Hem bu Hayat ÂLeMininihem de Hakikat Hazinelerinin de keşfedicilerindenim..


Resim

Bende mahfî oldu gaybü'l-gaybın esrârı hemîn
Bendedir sırr-ı emânet anâ kenz-i mübhemîm


Şahdamarımızdan da gaybü'l-gayb/OLduğu halde ham akla gözkmeyenin sırları bende saklandı.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Emânet SıRRıb bendedir ki ben ona ahm akla âşikâr olmayan olmayan bir hazine sandığıyım..


Resim

Ben cemâl-i Hakk'ı cümle şeyde zâhir görmüşüm
Bu merâyâya ânınçün baktığımca hurremim


Ben HAKk TeâLâ’nıın gül CemÂLini külllî şeyde açık-seçik görmüşüm.
Onun içim Kînât AYNasına baktıkça hep sevinçliyim.


Resim

Her sözüm miftah-ı kıfl-ı küntü kenz olmuşdürür
Hem dem-i İsâ ile her bir nefeste mahremim


Ondandırki benim her SÖZüm “küntü kenz” SıRRına kilit-anahtar ve kılıf olmuştur.. İsâ aleyhisselâm ile her ÂN hemdemim, BİZ BİR-İzim.. Ve her bir nefeste mahremim/ hususi hâllere mahsus gizli sırrım..

Resim

Cümle mevcudâtı verdim ben vücûd-ı vâhide
Zât u esmâ ve sıfatın ile hâlâ yekdemim..


Gözlerin gördüğü ve yaratık olan şu zâhirî MevCÛDatın tümünü, Yaratan Vâcibu’l- VüCÛD ALLAHu zü’L- CeLÂL’e verip TEK-BİR etmişim.
Bundandır ki, Zâtullah, Sıfatullah ve Esmâullah ile; her yerde, her zaman, herhalde ve her nefeste hâlâ TEK BiR ÂNdayım Şe’ANuLLAHta hamdolsun!.


Resim

Yerde gökte her ne kim var bağlıdır başı bana
Âşikâre ve nihâne ben tılsım-ı âzamım


Bu MuhaMMMedî İnancımdan dolayı yerde gökte her ne kim/şey var ise bu hikmet gereği başı bana bağlıdır..
İster açık-seçik âşikâre isterse gizli nihân olsun ki bendedir/sözlerimdedir ve bu yüce ihsanı taşıyan gizli sır küpüyüm.
.

Resim

Ben o Mısrî’yim vücûdum mısrına şah olmuşum
Hâdisim gerçi velî mânide sırr-ı akdemim..


Ben ki o Mısrî kaddesallahu sırrahu’yum vücudun mevcuduyum, bu İlm-i Ledünn Şehrine ŞÂH olmuşum hamdolsun Rabbıma..
Gerçi ey Dost ben de bu Zâhir Âleminde maddede her varlık gibi bir sonradan olan/yaratılıp duranım. Ancak Bâtın Âleminde mânâda en önceki sırra sahibim



Resim

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---"Ve mâ halaktu’l- cinne ve’l -inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.”
(Zâriyât 51/56)


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. "
(Bakara 2/115)

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---“İnna aradne’l- EMÂNete ale's- semavati ve’l- erdi ve’l- cibali fe ebeyne ey yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehe’l- insan innehu kane ZaLumen CeHuLa: Şüphesiz biz EMÂNeti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insÂN yüklendi. Çünkü o çok ZâLiMdir, çok CâHiLdir.”
(Ahzâb 33/72)


Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en urefe fe halaktü’l- halka li uref: Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurmuştur
(Aclunî, Keşfü'l-Hâfâ, II/132)


Resim

Men (F.): Ben.
Vâkıf: Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran.
Esrâr: (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Kâşif (A.): Açıcı, açan. Keşfedici. Keşfeden. Gizli bir şeyi meydana çıkarıp, izah eden. Açıklayan.
Genc (F.): Hazine. f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Mahfî: Gizli, saklı.
Gayb: Gizli olan. OLduğu halde görünmeyen. Belirsiz.
Gaybü'l-gayb (A.): Kayıplara karışmış olan.
Kenz: Define, hazine. Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler.
Mübhem: İyice belli olmayan. Mutlak âşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.
Merâyâ (A.): Aynalar.
Hurrem (F.): Şen, sevinçli. f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
Kıfl: Kılıf.
Mahrem: Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Nihân: f. Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcut olmayan. * Sır.
Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
Mısr: (C.: Emsâr) İki şey arasındaki perde, hâil. * Memleket. Şehir.
Âzam (A.): En büyük.
Hâdis (A.): Yeni. Sonradan olan şey. Değişen. Hudus eden.
Akdem (A.): En evvel. Daha önce. Daha ileri. Daha mühim.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CV ŞİİR


Resim


Ol cihânın fahrinin sırrına kurbÂN olayım
Hutbe-i levlâk inen şânına kurbÂN olayım
Kabı kavseyni ev ednâsına kurbÂN olayım

Ben anın ilm ile irfânına kurbÂN olayım
Ben anın esrâr-ı mi'racına kurbÂN olayım..

Ben NÛRundan yaratılan şu cihânın fahri/övünç kaynağı olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Sırrına kurbÂN olayım.
ALLAHu zü’L-CeLÂL’in “Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk: Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım” hitabıyla yücelttiği şânına kurbÂN olayım.
MuhhaBBet Mi’râcında ALLAHu zü’L-CeLÂL’in buyurduğu “Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ: O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” Yakınlığına kurbÂN olayım.

Ben O’nun MuhaMMedî İlm ile MuhaMMedî İrfânına kurbÂN olayım.
Ben O’nun ham akılla anlaşılmaz ancak AKLen-nAKLen bildirdiği kadar BİLdiğimiz Mi'racının Sırlarına kurbÂN olayım..

RAHMeten Li’l- ÂLEMîn KÂiNÂtı:

ALLAHu zü’L-CeLÂL’in “Levlâke- Eğer sen olmasaydın” Sırrı Vücûda gelip MevCÛDat var olamazdı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NÛRu olmasaydı..
Bu Yaratılış SıRRının AÇILIŞ Noktası-Menbağı olan NÛR-u MuhaMMed olmasaydı VAR OLuş Kapısı açılıp NEŞR-i Kâinat olmazdı..

Eflâk-Felekler-Âlemler Nûr-u Mimden yaratılan ALLAHın Nurlarıdır..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hadis-i Kudsî de ALLAH celle celâluhu: “Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk: Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım” buyurdu.
(Suyutî’nin El-Leâli’l-Masnûa; Aliyyü’l-Kârî’nin El-Esrâru’l-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhü’ş-Şifâ; Şevkânî’nin El-Fevâidü’l-Mecmûa; Hâfız Aclunî’nin Keşfü’l-Hafâ; Muhammed Said Zalûl’ün Tahkîk; İmam-ı Nevevî’nin El-Ezkâr adlı eserlerinde kayıtlıdır. Diğer yandan Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî gibi nice İslâm âlimleri bu hadis-i kudsîyi eserlerine alıp tevhid inancına uygun izâhlar getirmişlerdir.)

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
Resim---Summe denâ fe tedellâ: Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı.(Necm 53/8)

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
Resim---Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ: O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.(Necm 53/9)

Resim

Ol Ebu Bekr ü Ömer Osman Ali dört yârıdır
Ol risâlet bağının anlar gül-i gülzârıdır
Cümle ashâbı hidâyet râhının envârıdır

Ben anın âline ashâbına kurbÂN olayım
Ben anın ashâb u ahbâbına kurbÂN olayım..

O’nun; ikisi damadı ikisi de kayınpederi olan dört Halifesi ki, Ebu Bekr, Ömer, Osman radiyallahu anhum ve Ali kerremallahu vechehu dört YÂRıdır.
Onlar ki, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme buyrulan, ezleden ebede çekilen Risâlet Duyumu Gül Bağında, GüLzârında GÜLLerdir.
Onlarki, tüm hidâyet yollarının nurlarının sahiblerdirler..

Ben O’nun MuhaMMedî İlm ile MuhaMMedî İrfânına kurbÂN olayım.
Ben O’nun ham akılla anlaşılmaz ancak AKLen-nAKLen bildirdiği kadar BİLdiğimiz Mi'racının Sırlarına kurbÂN olayım..

Resim

Ol Hasan Hazretlerine zehr içirdi eşkıyâ
Hem Hüseyn oldu susuzluktan şehid-i Kerbelâ
İkisidir asl u nesl-i cümle âl-i Mustafâ

Ben anın âline evlâdına kurbÂN olayım
Ben anın evlâd u ensabına kurbÂN olayım..

Hak ve hayr yollarının yol kesici eşkıyâları, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin torunu göz nuru Hasan aleyhisselâmı içerden zehirledi..
Yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin torunu göz nuru Hüseyn aleyhisselâmı ve ailesini Kerbelâ Çölünde susuzluktanşşehid ettiler ki, Şehid-i Kâr-ü-BeLÂoldu ebeden.
Bu iki Halife İmamdır ki, Mustafâ aleyhisselâmın âiesinin ebeden ASLı NESLidirler..

Ben O’nun âilesine evlâdına kurbÂN olayım.
Ben O’nun evlâd ve nesebine kurbÂN olayım..

Resim

Cümle ümmetten hayırlıdır o şahın ümmeti
Ümmetine cümleden artık eder Hakk rahmeti
Enbiyâ anınla buldu bunca lûtf u izzeti

Ben anın lûfuna ihsânına kurbÂN olayım.
Ben anın envâ’-i eltâfına kurbÂN olayım..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin ümmeti ki, cümle ümmetten hayırlıdır ve ümmetine HAKk RAHMetini gökten yağdırır.
Ve Enbiyâ aleyhumusselâm bunca lûtuf ve izzeti O’nunla buldular.

Ben O’nun lûfuna ve ihsânına kurbÂN olayım.
Ben O’nun ham akılla anlaşılmaz çeşitteki lütuflarına kurbÂN olayım..

Resim

Her ne denlü Enbiyâ vü mürselin kim geldiler
Ümmeti olmaklığı Hakk'dan temenni kıldılar
Evliyâ anâ Niyâzî kulu kurbÂN oldular

Ben anın ayağının tozuna kurbÂN olayım
Yoluna gidenlerin izine kurbÂN olayım...

Bu âleme gelen tüm nebîler ve Mürseller, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin ÜMMeti olmayı HAKk TeâLâ’dan dilediler.
Tüm Velîyullah ve Niyâzî kaddesallahu sırrahu kulu O’na kurbÂN oldular.

Ben anın ayağının TOZuna kurbÂN olayım
Yoluna gidenlerin İZine kurbÂN olayım..


Resim
ÂMeNNÂ ve SaddakNÂ ve de ŞâhidNÂ!.
V'es-saLÂtu ve's-seLÂMu aleyke Ya RaSûLuLLaH!.
..sallallahu aleyhi vesellem...


''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim


Resim

Fahr: Övünme. Yaptığını sayarak övünme. Övülmeye sebeb olacak kimse. Fazilet. Büyüklük. Şeref.
Esrâr: (Sır. c.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Mi'rac: Merdiven, süllem. * Yükselecek yer. * En yüksek makam. * Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâm Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.
Râh: (Reh) f. Yol. Tarz. Usûl. Meslek.
Envâr: (Nur. C.) Nurlar, ışıklar, aydınlıklar. Maddi veya mânevi karanlıktan kurtarmaya vâsıta olanlar.
Ashâb: (Eshâb) (Sahib. C.) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler. * Halk, ahali. * Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdir.Onlar Peygamberimizi (A.S.M.) her an yakın alâka ile takip ederler ve O'na, her cihetle ittibaa çalışırlardı. Dâima sıdk ve sadakatten, doğruluk ve faziletten ayrılmamak cehdi içinde idiler. İslâmiyetin neşir ve tâmimi için her çeşit fedakarlıktan çekinmezlerdi.
Âl (A.): Soy.
Ensab (A.): Aynı nesepten gelenler. (Neseb. C.) Soylar, nesebler. Baba tarafından hısımlar.
Envâ: (Nev'. C.) Neviler, çeşitler, türler.
Eltâf (A.): Lutuflar. (Lutf. C.) Lütuflar, iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler. Nezaketler, nazik davranmalar. Okşamalar.
Envâ-ı eltaf: Türlü türlü lûtuflar.
Temenni (A.): Dilek. İstek. Duâ. Rica etmek.
Mürsel: (Resel. den) İrsal olunmuş, gönderilmiş, yollanmış. * Nebi. Peygamber.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CVI ŞİİR


Resim


Hüdâ'nın sun'una âyine âlem
Düşüptür Sâniîn mir'atı âdem..

El Hadî ALLAH celle celâlihu’nun Kâinât sanatının CEM’ine AYNAsı ÂLeMdir ki KüLlî Şey TEKe TEK bir ŞEYdir.
Bu snatı yaratan Sanatkârın AYNAsı ise ÂDeMdir..
Elbette bu ÂDeM Nefsini ve RABBı TeÂLÂ’sını TANıyandır..

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Odur âdem ki nefsin tanımıştır
Oluptur Hızr u İlyas ile hemdem..

O Akl-ı SİLM Sahibi kimse ÂDeMdir ki; Nefs-i EMMÂResini sefihlikten azizliğe çıkarmış, İKİLikten kurtarmış, şeytÂNını müslümÂN etmiş, TEVHiduLLAHı BİLmiş-BULmuş-OLmuş-YAŞAmış Millet-i İbrahîm aleyhisselâm ki, seçilmiş sâlih ler içine karışmıştır.. sanki ÂB-ı Hayat SUyu İçmiş de, velâyete ulaşıp devrinin Hızır ve İlyası ile hemdem/arkadaş olmuştur..

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
"Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufî’d- dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm’in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.” (Bakara 2/130)

Resim

Ne görürse iyü kem zir ü bâlâ
Görür öz nefsini her baktığı dem..

Nefsini ve RABBı TeÂLÂ’sını TANıyan ÂDeMoğlu; YOKLuk-ÇOKLuğu mutlak TEKLikte ve ÖZÜnün öZünde, Şahdamarında da AKRABa GÖZüyle görür, KüLlî ŞEYy TEK NOKTAdır ve NÛR-u MuhaMMed ki NÛRuLLAHtır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in “KÛN!.OL!.” Rububiyyet TeceLLîsini Rusûliyyet mazharında çeşitli kademelerdeki akıl algısında, kötü-iyi, alçak-yüksek, inkâr-ikrâr olarak kendi nefs AYNAsında seyreder ayırmadan gayırmadan Hasbî Hizmetçileri olur MuhaMMedî MeLÂMîce…

Resim

Eğer râi eğer mer'î ve mir'at
Kamûnun aslıdır âdemdeki dem..

İzafî bENLik A’yân-ı Sabite AYNasına ister bakan, ister aynada görünen isterse bizzât AYNa olsun, iyice BİLir ki, küLLî şeyyin ASLı-Esası, ÂDeMoğlunun esmâ topu olan AKIL demi ki, ŞeÂNuLLAHtaki şu ÂNıdır..

Resim

Nefestir bahr-ı zât ancak hurufu
Anın emvâcı bil ol şâd u hurrem..

ZÂTuLLAH DERYâsından HARFLerdir KüLLî ŞEYy ki, bir DAMLAcık NEFHAdır-NEFEStir. İşte O Yüce DENİZin tek DAMLAsının DALgalarıdır sayısız ÂDeMoğlunda gördüğün şu bahtiyarlıklar ve Sevinçlier..

Aziz CÂNlar her ÂN Şe’eNULLAH’ta OLmakta OLÂN.:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim ---''Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard (ardı), kulle yevmin huve FÎ ŞE’Nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an YARATMA HALİndedir.” (Rahmân 55/29)


Ve şu SANal-İkİlik-İkİ ŞEYlik- ŞEY-t-ÂN Diyârındaki her şey FÂNi kul ihvÂNi!.. FENÂfiLLAH ARAma bAŞKa ->AKLını >NAKLen DEVşiRr!..

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ FÂN (fânin): Bütün kişiler (insanlar ve cinler) FÂNİdir (yok olucudur)”
(Rahmân 55/26)


HaLK, HAKK TeÂLÂ’nın Sîretinin Sûretidir veTüMM ESMÂdan ibâret OL-ÂN AKLı sebebiyle en Muhteşem NOKtadaki İnsÂNoğLununun Yüzünde HAKk Yazar.. “OKU!”yana.. GÖRene var!.. KÖRe ne var?.
İnsÂNoğLu ki, Rahimiyyetten doğan Rahmâniyyet gÖLgesidir-Nefhasıdır..


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra onu “SEVİYELedi/düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)


Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefhasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN Oluş iyi ANLAmalıyız İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!..

Âdem aleyhi’s-Selâm’ı topraktan yaratıp rûhumuzdan üfürdük .. Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük ki HaVVa Rahimiyyet TARLAsının TOHUMUdur ilelebed..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.
(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!”
diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)


Resim

Gör imdi bahri k'ândan bunca emvâc
Olur zâhir gider yine kalır yemm..

Şimdi iyice bak-gör-ANLA ki, bu gördüğün sonsuz DAMLAcukların İŞ DALgalarının TÜMMünün kaynağı-ocağı TEMELde ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ZÂTuLLAH DERyâsından NÛRuLLAH-> NûR-u MuhaMMed yansımalarıdır.
Ki, bunlar gel-geç dalgacıklarıdır bir ortaya çıkarİzafî MevCÛD-Zâhir gözükür, sonra eceli gelince çeker-gider ve geride fASLın ASLı olan UMMAN kalır..

Resim

Bu âlem de bâhirdir hem mevâlid
Anın emvâcıdır şekk ile demem..

Bu KüLLî Şeyy-Kâinât Âleminde bunca DAMLAcıkları yaratıp-coşturan, dalgalandıran şeksiz şüphesiz onları doğuran-var eden son-UÇta ZÂTuLLAH DERyâsıdır..

Resim

Hezâran mevci bir anda yoğ edip
Eder emsalini tecdid demâdem..

Binlerce damlacık dalgalarını coşturup sonra bir ÂNda susturup-yokmuş eden ve yerine yeniden benzerlerini hiç durmadan, Şe’ÂNULLAHında SüNNetULLAHI üzere yaratıp meydâna getiren onları var edici gücü olan Uluhiyyet Sahibi ALLAHu zü’L- CeLÂLdir..

Resim

Aceb misli demek gayri demek mi
Yahut ayın mı ya cem'i mi desem..

Ben ANLAtaBİLmek için Halk, HAKk’ın misli-O’ndandır desem, gAYRi-O’ndan ayrı başkası mı demiş oluyorum..
Yoksa-yahut, AYNı veya CEM’i desem mi?..
Nasıl anlatırımGÜNEŞile IŞIğının BİZ BİR-İZ NAHNU-luğunu ham akıllara..

Resim

Bilen ayn u bilinen gayrı demek
Budur şâfi cevâb vallahu a'lem..

“BİLen AYN ve BİLinen gAYRı DEmek” MuhaMMedî MeLÂMetin “BİLen DEmez, Diyen BİLmez” kuralınca herkesein kendisine mahsus bir SIRRıdır..
Doğrusunu, ALLAH celle celâlihu BİLir ancak gönlümce şifâ veren doğru cevâb budur..

Resim

Özü evvelkidir sûretdürur gayr
Ki yâni cân odur terkib o demem..

İnsÂNoğğlunun ÖZÜ-Sîreti, en EVVELindedir, ZÂtı ZÂTuLLAHtan, Güneşin ışığı Güneşten.. Sûreti ise gAYRı, Güneşin ışığı Güneşten AYRı sanılır..
CÂNda CÂNÂN derken CÂN odur ki, yoktan değil ALLAHu zü’L- CeLÂL mutlak VARIndan Vâcibu’L- VüCÛDdan MevCÛD Halkını Halkedip durmaktadır şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHında hamd olsun!.

Resim

Ki zirâ cân bir oldu çok sûret
Budur kavl-i muhakkak hem müsellem..

Ki, CÂN dediğimiz şu HAYAtta YAŞAyan izfî bENLiğimiz, ASLında TEK-BİR OLAN EL HAYY ALLAH celle celâlihunun TEK-BİRliğinden olup Güneşin sonsuz ışıkları gibi sayısız suretler halinde gözükmektedir bu ÂLeMde..
İşte budur kesin hak olduğuna teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen SÖZ budur..

Resim

Desen niçin bilinmez hâl-i ûlâ
Çün oldur sonra niçin der ki bilmem..

Sen de desen ki, en evvelki hâlimiz ilk hâlimiz, Bezm-i Eletten ötesini neden bilemeyiz?
Çünkü, bu sorunun cevabı neden böyle bir soru sorulur bilemem..
Eğer bilinebilseydi yartana ortak olunurdu şirk olurdu..

Resim

Tagayyürden bilinmezlik zuhûru
O birliktendürur dediği bilsem..

Tagayyürden/sürekli değişme ve başkalaşım âleminde zuhuratın YARATANı gibi bilinmesi imkansızdır.
Bu BİZ BİR-İzlik-NAHNU ANLAyışında mutlak TEVHiD vardır SiLM AKıLın Son-UÇunda..

Resim

Niceyse neş'e-i ûlâda gönlü
O zevki arzular sânide bîkem..

Onun içn MuhaMMedî Mârifet KemÂLâtına ERmiş olan gönüller, İLK OLuş NEŞ’esine her ÂN, Şe’ÂNuLLaHta yaşarlar.
O muhteşem zevki, geldiği bu ikinci ve geçici dünyamızda da arzular ve hasretini çeker bu gurbet diYÂRında..

Resim

Taleb evvelki zevki hükm-i cândır
Cehil terkibinin hükmü ol epsem..

Onun için MuhaMMedî MeLÂMet EHLinin sürekli istek ve talebi o, CÂN için verilen KULLUk İmtihanı HÜKMü hasret çektiği evvelki zevkidir..
Cehâletle ve hedefsiz yol almak isteyenlerin tüm bildiklerinin ve işlerinin neticesi derin bir hüsran ve dilsiz gibi sessiz olmaktır.

Resim

Kamû bir noktadır ilim ancak ey dost
Çoğaldıkca dolar kalbe hem ü gam..

TÜMM İLİM sadece ve ancak bir NOKTAdır ey dost.
O noktanın yürümesinden doğrular, doğruların yürümesinden hacımlar çoğaldıkça çoğlamakta, VAHDETten doğan KESRET insanların aklını karıştırmakta, kalbine; tasa, kaygı, keder ve üzüntü dolmakta..

Resim

Niyâzî taht-ı bâ’da nokta oldu
Ali'nin sırrına olalı mahrem..

İşte bundan dolayı Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, “Be harfinin altında nokta” oldu..
Ki İmam ALİ kerremallahu vechehu’nun Sırrına Sırr olup BİZ BİR-İZ olunca..


Resim


EHL-i Beyt EDEBin İLMin
BiSMiLLAH “Be”sin NOKTAsı!.:


Resim

SEVd TÜLüm
cÂN ÂHeNKLim!.
>GÖNÜL GÜLüm
YEDi ReNKLimm!.


->SıRR-ı SıFıRr
“Be” NOKTA-sı:

Sırr-ı Süveydâ.. Sırr-ı Âli kerremullahi veche..:


Kapkara SEVdâ ->SıRR-ı Süveydâ ->İnsan Nefsinin kalbdeki Hacerü’l- esved gibi kara delikten FUADa GEÇip Ahmediyyet Ahadiyyet A’mâ.. SıRR-ı Sıfır, SıRR-ı Süveydâ, SıRR-ı SaHiBB, SıRR-ı SuBHÂN..

Azîz EfendimİZ İmâmı Alî kerremullahi veche:
Resim---“Eyâ insan cirmike cirmis-sâgirun, ve fike intavâ âlemü’l-ekber...” “Ey insanoğlu! Cirmin (cisim, hacim) çok küçüktür, fakat âlemü’l-ekber sende intevadır, mündemictir. İçine sokulmuştur (o kadar da değerin var) !” Buyurması ne hârikadır.


Âlem-i Asgar: Daha küçük âlem. En küçük âlem. * İnsan.(adem)
Âlem-i Ekber: En büyük âlem. Kâinat (alem)
Tavâ kökü: elbiseyi, yatağı v.s. dürüp katlamaktır.
Mündemic: (dümûc’dan) indimâc eden, dürülüp sarılan, içine yerleşen, içine sokulması olup aynı anlamdadır.


SıRR-ı Âli
SıRR kemÂLi..
ÂLemi asgâr-küçük ÂLemler, ÂLem-i Kebîr ÂDEMde derc olmuştur.. Nihâyet, Bidâyete derc edilmiştir..
Biz, hepimiz herc-ü-merc olmuşuz, Dost MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem ’e derc olmuşuz. ben, sen, o, biz hepimiz "BİZ BİR-İZ" ve BİZ MuhaMMedîyiz!...


EMÂNet ve AHD NOKtası:

ASL -> ASLiyyet NOKtası -> EVVELi..
AYN -> AYNiyyet NOKtası -> BÂTINı..
AKL -> AKLiyyet NOKtası-> ZÂHİRi..
AKB -> AKiBiyyet NOKtası -> ÂHİRii..


İMaM Ali kerremullahi veche’nin: “İLiM bİR NOKta idi onu câhiller ÇOĞlattı!”
BUYUrduğunun MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..


Resim---İMaM Ali kerremullahi veche: “Her İLiM “Besmele” ye, o dahi “ﺐ - Be” harfine, o dah, Be harfinin altındaki “.” NOKta da mündemic*tir, derc edilmiştir, toplanıp içinde CEM’ edilmiştir.”
BUYUrduğunun da MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..

*Mündemic: İndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuş olan. İçine alınmış olan.

Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha Besmeleye, Besmele “Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be” Harfinin NOKTAsı Olurum!” buyurmaktadır.

Ondandır ki Ali kerremullahi veche Sırrına eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..


Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.” buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben hikmet eviyim, Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)


ALLAHu zü’l- CeLÂL ->Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem'e, ÂLine, EHL-i BeYTine, Ashab-ı Güzînine, tÜMM Hakk Dostlarına ve ÜMMetine Salât ü SeLÂM EYyLesin İnşâe ALLAHu Teâlâ!. Âmin!..

3. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İmâm-ı Alî kerremullahi vecheye ait salâvâtı şerîfe

Resim

TÜRKÇESİ: Lebbeyke Allahümme Rabbiye ve sâ’deyke Resim Salâvâtu’llahi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn Resim Ve’n- nebîyyine ve’s-sıddıkîne ve’ş-şühedâi ve’s-sâlihîn Resim Vemâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne Resim Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillahi hâtemi’n- nebîyyîne Resim Ve Seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-mûttâkîne Resim Ve Resûli Rabbü’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşiri’d- dâi ileyke bi iznike es sirâce’l-münir Resim Ve aleyhi’s- salâtü ve’s- selâmû ve rahmetullahi ve berâkâtuhu.

MÂNÂSI:
“Emret (buyur) ALLAH’ım! Ve başim-gözüm üstüne (emret, saâdetle Senden mutluluk istiyorum), RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhamet dolu Salâvâtullahı, gözde (yakîn) meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddıkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih (ve tenzih) eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Hatemü’l-Enbiyâya (peygamberlerin sonuncusuna), peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH'a sığınanların) imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Resûlüne, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile (sayısız- sonsuz) selâm (sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, dua, ulaşım) olsun!”



Resim
ÂMeNNÂ ve SaddakNÂ ve de ŞâhidNÂ!.
V'es-saLÂtu ve's-seLÂMu aleyke Ya RaSûLuLLaH!.
..sallallahu aleyhi vesellem...


''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim


Resim

Sun' (A.): San'at. Yapmak. * Eser, yapılan iş. * Te'sir. * Güzel iş yapmak.
Sâni (A.): San'atkâr. (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Mir'at: Ayine. Ayna.
Hızır: İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas: Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (aleyhisselâm) Peygamber olmuştur. İlyâs (aleyhisselâm), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
İyü (T.): İyi.
Kem (F.): Kötü. f. Az, noksan, eksik. * Kötü. Fenâ. Ayarı bozuk. * Fakir, hakir.
Zir (F.): Aşağı. f. Alt, aşağı.
Bâlâ (F.): Yüksek, yukarı. f. Yüksek. Yukarı. Yüce. Yüksek kat.
Rai (A.): Gören.
Mer'i (A.):. Görünen. (Rü'yet. den) Görücü, gören. Görmeğe âid. Görünür olan. Gözle görülen. Manzara.
Mir'at (A.): Ayna.
Emvâc (A.): Mevceler, dalgalar.
Kamû: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Şâd: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Hurrem: f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
K'ân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
İmdi (A.:.) O hâlde.
Yemm (A.): Deniz. Deniz, bahir, derya, umman.
Bâhir: Deniz. * Âlim. Çok bilen.
Mevâlid: (Mevlid. C.) Doğulan yerler. Mevlidler. Doğma vakitleri. Milâdlar.
Şekk: (C.: Şükuk) Şüphe, zan. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek.
Hezer (F.): Bin
Hezârân (F.): Binlerce.
Emsal (A.): Misiller, benzerler. (Misâl. C.) Denk. Benzer. Yaşları birbiriyle aynı olanlar.
Tecdid (A.): Yenileme, ye¬niden meydâna getirme.
Demâdem: f. Zaman zaman. An be an. Sık sık. Her vakit.
Şâfi: Yeter görünen, kifayet eden.
Â'lem (A.): Bilir.
Terkib (A.): Unsurların birleşmesinden meydâna gelen cisim,
vücut. Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
Müsellem: (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen. * Tasdik edilip inkâr edilmeyen. * Ayıplardan teberri olunmuş.
Kavl (A.): Söz.
Muhakkak (A.): Doğru, gerçekliği belli olmuş.
Müsellem (A.): Gerçekliğ herkesce kabul edilmiş.
Hâl-i ûlâ (A.): Evvelki hâl, ilk hâl.
Tağayyür (A.): Değişme, başkalaşma.
Sâni (A.): İkinci.
Bîkem (F.): Eksiksiz, tam olarak.
Epsem (F.): Dilsiz gibi sessiz olmak.
Hem (A.): Tasa, kaygı.
Gam (A.): Keder. üzüntü.
Mahrem: Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CVII ŞİİR


Resim


İbni’l- vaktım ben ebü'l- vakt olmazam
Abd-i mahz’ım ben tasarruf bilmezem..

Ben VAKTin OĞLUyum, VAKTin BABası olmam!
Ben yalnızca; katıksız, saf, hâlis, muhlis KULum, İŞLerde İŞLEM yapmak/tasarruf etmek istmem..

EBü'L- VAKT/VAKTin BABası.. GEÇmiş-şu ÂN-GELecek zamÂN DiLimlerine BAKaBİLen ve Tasarruf EDeBİLen.. Mürşidlik, Kerâmet vs. DÜŞüneBİLir..

İBNü'L- VAKT/VAKTin OĞLu.. Şimdi, şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHta SüNNetuLLAH üzere KÛN feyeKÛN OLUŞa Şehâdet İŞTİRAKinde OLaBİLen Abd-i MAHZ/Katıksız, saf, hâlis, muhlis MuhaMMedî Hak ÂŞIK KULdur..
MuhaMMedî MeLÂMîdir, HAKk TeÂLÂ’nın HaLKına karışmaz.. Mürşid-i MutLakı, MuhaMMed aleyhisselâm BİLir..
GÖKteki BULut, ESEN YEL, Güneşin Işığı gibi MuhaMMedî HASBî-HABiBî-MeLÂMî HİZMettedir.

Resim

An-ı dâimdir hakîkat güneşi
Ol an’ım ben gitmezem ben gelmezem..

GEÇmiş-GELecekten münezzeh olan ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in; Şimdi, şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHta SüNNetuLLAH üzere; Dâima-Sürekli-Yeniden KÛN feyeKÛN OLÂN “ÂN”ı dır MuhaMMedî Hakîkat Güneşi
İşte ben de MERKEZde o, OLÂN “ÂN”ım ki; MUHİTe Gitmek-Gelmek nedir BİLmezem!.

“ÂN” ->LİMİtteki en kısa ZamÂN DİLimi ki; ALınıp da VERilemeyen, ya da VERilip de ALınmayn NEFES ARAsı-ARAFı.. TEK-BİR OLan “MuhaMMedî Hakîkat ÂN”ı, ÂN-ı DÂİMdir ve asla BÖLünemez!. KudretuLLAHta TeCELLî TEKtir.. Vâcibu’L- VüCÛD OLan ALLAHu Zü’L- CeLÂL, her ÂN -> “KÛN-OL!.” Buyurur ve NÛRuLLAH’tan -> feyeKÛN/NÛR-u MuhaMMedden KîNÂTını MevCÛD kılar!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYan-UYan-UYANık MuhaMMedî Hak ÂŞıK için, ÂB-ı HAYAT AŞKuLLAH HAYat ÇEŞmesinden her ÂNher DAMLası yepyeni SU Akar..
UYUyan Ahmaklar ise, hep AYNI SU AKmakta ZANNeder DURur..

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
"E fe ayînâ bi’l- halkı’l- evvel (evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd (cedîdin).: Yoksa Biz, ilk yaratışta âciz miydik? Hayır (öyle değil), onlar (ölümden sonra) yeniden yaratılıştan şüphe içindeler.” (Kaf 50/15)

…gibi düşünmekte sefîL İhvÂNimm..

Resim

Meryem içre ben doğurdum bir gulam
Hem bugün de bir gülüm kim solmazam..

Meryem aleyhisselâm RAHMinde, İsâ aleyhisselâmı ben doğurdum..
Ki; ben zamÂN dışı asla solmayan bir MuhaMMedî MeLÂMî GÜLüm..

Beni, fiillerimi ve düşüncelerimi yaratanı MuhaMMedî BİLiş-BULuş-OLuş-YAŞAyış ŞEHÂdet ŞeRefi ve ŞeFÂat ŞifÂsına SELL-ü-SALL edenlerin İŞi bu İŞ sefil İhvÂNimm!.

ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in ->MÂRifetin ->MERYEMi”ne ->ANA RAHMinde ->İKRâMı!.:

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---"İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke ente’s- semîu’l- alîm (alîmu).: İmrân'ın eşi (Hanne): "Rabbim ben, karnımda olanı (doğacak çocuğumu), hür olarak senin için (yalnız sana itaat ve ibadet etsin diye) nezrettim (adadım). Artık (onu) benden kabul buyur. Muhakkak ki Sen Semi'sin (en iyi işitensin), Alîm'sin (en iyi bilensin)." demişti.”
(Âl-iİmrân 3/35)

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---"Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leyse’z- zekeru ke’l- unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Fakat onu doğurunca: “Rabbim, gerçekten ben onu kız olarak doğurdum” dedi. Ve Allah, onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. “Erkek, kız (çocuğu) gibi değildir. Ben onu, "Meryem" diye isimlendirdim ve muhakkak ki ben, onu ve onun zurriyetini, taşlanmış şeytandan Sana sığındırırım” dedi.”
(Âl-iİmrân 3/36)

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---"Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyya’l- mihrâbe, vecede indehâ rızkâ (rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh (indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb (hısâbın).: Böylece Rabbi onu güzel bir kabulle kabul buyurdu, güzel bir şekilde yetiştirdi. Ve Zekeriyya (A.S)'ı, ona bakmakla mükellef kıldı. Zekeriyya (A.S), onun yanına mihraba her girişinde, onun yanında bir rızık bulurdu, “Yâ Meryem, bu sana nasıl, nereden (geldi)?” deyince, o da: “O, Allah'ın katından” diyordu. Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.”
(Âl-iİmrân 3/37)

Resim

Ben doğurdum atasız İsâ'yı hem
İttisâlim var anâ ayrılmazam..

BaBAsız İsâ aleyhisselâm'ı doğuran da benim..
Onunla ve KÜLLî ŞEYY ile İttisâlim/AKRABA-lık Bağlılığım var TEMELde ki CÜMMLemiz NÛRuLLAHız son-UÇta AYRılamayız!..

Onun için; AKLı ->NÛRlanıp ->N-AKL Olmamış NAKİLsizlafazan câhiller anlayamazlar.
ÂDeM aleyhisselâmın BaBası-ANAsı kim?.
HAVVA aleyhasselâm’ın; ÂDeM aleyhisselâm, BaBası mı?. ANAsı mı?.
İSÂ aleyhisselâm’ın BaBası kim?.vs..

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemin (âlemîne).:Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki Allah, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı."(Âl-i İmrân 3/42)

يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
Resim--- “Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mea’r- râkiîn (râkiîne).: Ey Meryem! Rabbin için kânitîn ol (Rabb'inin huzurunda huşû ile dur) ve secde et ve rukû edenlerle birlikte rukû et.” (Âl-i İmrân 3/43)

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ
"Zâlike min enbâi’l- gaybi nûhîhi ileyk (ileyke), ve mâ kunte ledeyhim iz yulkûne eklâmehum eyyuhum yekfulu meryeme, ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn (yahtesımûne).: İşte bu, gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Ve “Meryem'e, onlardan hangisi kefil (vekil) olacak?” diye, onlar (kura çekmek için) kalemlerini attıkları zaman, sen onların yanlarında değildin. Ve onlar tartışırken de, sen onların yanlarında değildin.” (Âl-i İmrân 3/44)

إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
"İz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minhu, ismuhu’l- mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ ve’l- âhırati ve mine’l- mukarrabîn (mukarrabîne).: Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir kelime ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir." (Âl-i İmrân 3/45)

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ
"Ve yukellimun nâse fî’l- mehdi ve kehlen ve mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve beşikteyken ve yetişkin olunca da insanlarla konuşacak. Ve o sâlihlerdendir.” (Âl-i İmrân 3/46)

قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
"Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer (beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’ (yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).: (Hz Meryem): “Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): “İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona “ol!” der, o hemen olur.” (Âl-i İmrân 3/47)

Resim

Sanma kim Mehdi benim Mehdi odur
Adı Yahya'dır anın yanılmazam..

Sakın benim Mehdi olduğumu sanma ki, o’dur..
Onun adı Yahyadır ki 12.ci imamdır, yanılmam kesin doğrudur..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mehdî benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır." buyurdu.
(Ümmü seleme radiyallahu anha’dan; İbn Mâce, Fiten 34. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir." buyurdu.
(Ebû Saîd El Hudrî anhu’dan; Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/403-404.)

12 İmam:
1-) İmam Ali aleyhisselâm.
2-) İmam Hasan aleyhisselâm.
3-) İmam Hüseyin aleyhisselâm.
4-) Zeynel Abidin aleyhisselâm.
5-) Muhammed Bakır aleyhisselâm.
6-) Caf er Sadık aleyhisselâm.
7-) Musai Kazım aleyhisselâm.
8-.) Ali Rıza aleyhisselâm.
9-) Muhammed Taki aleyhisselâm.
10-) Ali Naki aleyhisselâm.
11-) Hasan Askeri aleyhisselâm.
12-) Muhammed Mehdi aleyhisselâm..

Sonuncu imam, Muhammed el-Mehdî, beş altı yaşlarındayken babası vefat etmiştir. Şiâ inancında el-Mehdî, el-Muntazar, Sâhibu'z-Zaman, el-Hucce, el-Kâim gibi sıfatlarla da anılan bu on ikinci ve sonuncu imam Muhammed el-Mehdî, Şiilere göre, on yaşlarındayken Samarra'daki babasının evinde Serdab'a (yeraltı odası) girmiş ve bundan sonra geri dönmemiş, izi kaybolmuştur. Ancak o ölmemiş, bir gün geri dönüp İslam iktidarını temin edecek, yer yüzünden zulmü kaldıracak, adaleti getirecektir.
Fakat, Şia dışındaki İslâm ulemâsı, Muhammed el-Mehdi'nin 275/888 de vefat ettiğini benimserler.
Bazı tarihçiler ise aslında Hasan el-Askerî'nin hiç evladı olmadığını, dolayısıyla son imamın yaşamadığını ileri sürmüşlerdir..

Resim

Vasfıdır esmâ-i hüsnâ cümleten
Bil sözü isbata âciz kalmazam..

Esmâü’l- Hüsnâ, İmâm-ı Mehdi aleyhisselâmın vasfı/niteliğidir.. EhL-i Beyt aleyhumusselâm ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin kanını, canını, imanını taşımaktadır. Gerçek EhL-i Beyt aleyhumusselâm Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kemâliyle yaşamaktadırlar ki, bunu isbattan âciz kalmazam..

nOt:

EHL-i BEYT hakkında ifrat ve tefritten sakınmalıyız ve i’tidalle
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Vedâ Haccı’ndan Medine’ye dönerken “Gadir-i Humm” denen su başında Hz.Ali’yi yanına alarak şunları buyurdu: “Hicretin Onuncu yılında Hz.Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemartık Risaletinin adetâ bir özeti ve tamamlayıcı olgusu olarak tarihlerde Veda Haccı diye bilinen haccı yerine getirdi. Komşu kabilelerdeki Müslümanların da kendisine katılmalarını emretti ve Mekke’de 100 binin üzerinde insan toplandı; bir kişiyle başlayan İslâm davası 23 yıl gibi kısa bir zaman içerisinde 100 binden fazla kişiyi Haccda toplayabilecek hale gelmişti.
Veda Haccında ”Veda Hutbesi” diye bilinen ve genel bir tebliğ” niteliğindeki hutbesini okuyup Haccını da tamamladıktan sonra Medine’ye doğru yola koyuldu.
Yolda Gadir-i Humm denilen bir su başına geldiğinde kafile durdu ve Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) öğle vakti bir ağacın altına kurulan kürsüye çıkarak Hz.Ali’yi de yanına alıp şunları buyurdu:

“Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı’dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!"
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ”Ey Müslümanlar! Ben bütün Mü’minlere öz canlarından daha evlâ değil miyim? Öyleyse ben kimin Mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Ya Rabb!. Onu Velî edinenlerin Velisi ol, düşmanlarına da düşman ol!.”
(İ. Hanbel Müsned 4: 281; Buharî Tarih 1: 375; İ. Mâce Sünen H. No:116)


Resim

Sırr ile bana içimden söylenir
Mısrî’yâ ben doğmazam ben ölmezem..

SıRRuLLAH ile, bana Özümden buyurulur ki: “Ey Mısrî kaddesallahu sırrahu ben her ÂN Şe’2ÂNuLLAHta her ÂN, her Nefeste yeniden yaratılmaktayım.. ben doğmazam ben ölmezem..


Resim

İbn (A.): Oğul.
Ebü (A.): Baba.
Abd (A.): KuL.
Mahz (A.): Katıksız, hâlis.
Tasarruf (A): Hükmü altına alma, kullanma. İdare ile kullanmak. Sarfetmek. Tutum. Sâhib olmak. İdare etmek. Sâhiblik. Kullanma hakkı.
Meryem (A.): Remyedilmiş (vurulmuş) vücut. İsâ Aleyhisselâmın annesinin adı. (Süryânicede hâdim mânasınadır)
Gulam (A.): Şâb-ı emret denilen çocuk.
İttisâl (A.): Bitişik. Ulaşmak. Bitişmek. * Birbirine dokunmak. Yakınlık. Bağlılık. Kavuşmak.
Mehdi (A.): Hidâyet eden. Hidâyete eren veya hidayete vesile olan. Sâhib-üz-zaman. "Hususi ve şahsi bir tarzda Allah'ın hidayetine mazhar olan, kendisine Cenâb-ı Hak tarafından yol gösterilen" mânasınadır. Yahya (A.): İhyâ eden. Zekeriya'nın (A.S.) oğludur. Benî İsrail Peygamberlerinden ve İsa Aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel edenlerden olmuştu. Hz. İsa'dan (A.S.) önce Tevrat'a göre hareket ederdi. Kudüs'ün o zamanki reisi, Hz. Yahya'nın, Hz. Musa şeriatı üzere amel etmediğini ileri sürdüklerinden şehid ettiler.
Esmâ (A.): İsimler.
Esmâ-i Hüsnâ : Allah'ın isimleri.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GELdim.!.



Resim CVIII ŞİİR


Resim


Bir kimse aceb yok mu k'anâ sînemi yarem
Şerh ide anâ halîmi sînemdeki yârem..


Şu ÂLemde aceba dost bir kimse yok mu ki, ona göğsümü yarıp sırlarımı açayım.
Açayım da, ona hâlimi sînemdeki yârelerim açıklaya hâllerimi..


Resim

Ol vech ile ki cân u dili pür taleb olsa
Dese ne zaman ağıra işbu dil-i karem..


Öyle bir vech ile ki candan gönülden dopdolu istese ve dese ki,
Bu kap-kara gönlüm ne zaman ağarıp ap-ak olacak!.


Resim

Çün nefsini bilen kişi Allah'ı bilirmiş
Bu mânâya yok bende ilâcım n'ola çârem..


Bir geçrçek ki kendini-nefsini bilen kişi Rabbını- Allah'ını tanırmış-bilirmiş..
Ne var ki bunun mânâsı olan ilacım ben de yok.. bilmiyorum ne olacak benim çârem..

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Resim

Terkeylese hem âr ile nâmusunu ol er
Ol vakt o yürek yâresine merhemi sarem..


Bu AŞKuLLAH YOLUnun ERi olan kişi, halka karşı takındığı ar ile namus gömleğini soyunursa,
İşte o vakit ve o HÂLi, şu benim çâresiz yürek yâresine merhem diye sarayımm..


Resim

Derdsizlere diken görünür gerçi Niyâzî
Pervâneye ol od bülbüle dâim gül-i zârem..


Ey Niyâzî BaBam kaddesallahu sırrahu, YÂR ve AŞK derdinden habersiz sığırlara, âşıkın GÜLü diken gözükür.
Yanan ateşler; Pervâne Kelebeğine ateş, bülbüle ise dâima GÜL-i ZÂRdır.. GÜLBAĞIdır..



Resim

Şerh: Açma, genişletme. * Açıklama. Anlaşılanı anlatma.
Pervâne (F.): Mum ışığa âşık, küçük bir kelebek.
Gül-i zâr (F.): Ağlayan gül.
Gülzâr: Gül bahçesi..
Od: Ateş.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CVIX ŞİİR


Resim


Cânâne görünür bana cânâ neye baksam
Kâşâne görürünür heme virâneye baksam

Ey Cânân her neye bakarsam bana Cânân görünür
Öyle ki bir virâneye baksam Kâşâne/mükemmel bir saray görürünür..

Resim

Mest olup ayağım nire bastığımı bilmem
Her-bâr ol iki gözleri mestâneye baksam

Öyle kendimden geçer mest olurum ki, ayağımı nereye bastığımı bilemem.
Ne zaman ki, ol iki gözleri mestâneye/sarhoş olup sarhoş edene baksam..

Resim

Mahbub sevişinden bizi men eyleme vâiz
İşitmez olur kulağım efsâneye baksam

Eyy zâhir ilmiyle hükmeden kuru akıllı vâiz , sevgiliyi sevmekten bizi yasaklama.
Bana sen nice efsâneler anlatsan da dinlesem bile, kulağımla asla seni işitemem!.

Resim

Cümle bu cihân ol sanemin vechidir elhak
Ger mescid ü ya deyre ya büthâneye baksam

Bu gördüğün Cümle âlem cihânı benim sevgilimin gül yüzüne aynadır ve onlarda O’nun gül yüzünü görürüm ki hakikat da budur.
İster mescid ve ya kilise ya da puthâneye baksam da, bir şey değişmez ben hep O’nun CemÂLinini görürüm..

Resim

Her zerre Niyâzî heme hurşid-i münevver
Her katre hemîn lücce vü deryâ neye baksam.

Ey Niyâzî Babam kaddesallahu sırrahu,bu âlemde her zerre herÂN n nurlandırılmış bir güneş gibidir O’nun NÛRuyla.
Her damla veya engin sular ya da deryâlara baksam hep aynıdır ben hep O’nun CemÂLinini görürüm..


Resim

Cânâne (F.): Sevgili.
Câna (F.): Ey cân!
Kâşâne: f. Büyük, süslü ve gösterişli ev. Saray. Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda.
Heme (F.): Hep, bütün, her şey. f. Her defa, her kere.
Mestâne: Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
Sanem: Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put. * Mc: Çok güzel olan. * Putperestlerin İlâhı.
Her-bâr (F.): Her zaman., dâima.
Mahbub (A.): Sevgili.
Efsâne (F.): Masal.
Sanem (A.): Put, sevgilinin dış tarafı.
Mescid (A.): Secde edilen yer..
Deyr (A.): Kilise, (C.: Edyâr) Kilise, manastır. * Âlem-i insaniyet, insanlık âlemi.
Büthâne (F.): Put evi.
Katre: Damla.
Hurşid (F.): Güneş.
Münevver (A.): Aydınlatılmış, nûrlandırılmış.
Lücce (A.): Engin sular.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CX ŞİİR


Resim


Tende cânım cânda Cânânımdır Allah hû deyen
Dilde sırrım sırda Subhânımdlr Allah hû deyen..


Bu toprak testi tenimde-bedenimde, Şahdamarımdan da AKREB-YAKIN ve ASLen CÂNım olan, CÂNda CÂNÂNımdır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..
DİLimle söylemek istediğimin gizli mânâsı-SIRRı ASLında, Şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHda "yusebbihu" yeniden yaratışın ZÂTuLLAHı ALLAHu Zü’L-CeLÂL’in SUBHÂN İsminin TeceLLîsini ANLAmış olandır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
"Ve lekad halaknâ’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuhu, ve nahnu akrabu ileyhi min habli’l- verîd (verîdi).: Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Şe’ÂN: her ÂN YENiden TARATış SeBBehâsı..

Şu ÂN <-> Şe’ÂN -> ŞeHÂDeti..:

SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (ve TENZÎH) ETMEKTEdir.(Cumâ 62/1)


Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..


Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…

ALLAH:
Resim

El İlâhu:

Resim

Resim

Dest-i kudretle yazılmış yüzüne âyât-ı Hakk
Gönlümün tahtında sultânımdır Allah hû deyen..


ALLAHu Zü’L-CeLÂL’in Kudret Eliyle ALINlarına HAKk TeÂLÂ’nın âyetleri yazılmıış MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLar,
Gönlümün tahtında SULTÂNımdır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..


Resim

Cümle âzâdan gelir zikr-i ene'l-Hakk nâresi
Cism içinde zâr u efgânımdır Allah hû deyen..


Her ÂN KÛN feyeKÛN yeniden YARATış NEŞ’esinde her oraganımdan, hücremden ve her ZERRemden: “Ene'l-HAKk.: Ben HAKkım!.” Haykırışı duyulur,
Şu içinde yaşamakta olduğumuz CihÂN cİSMi bedeni içindeki CÂNımın zâr edişle feryâd edip yardım dileme çığlığımdır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..

Ebü Hüreyre radiyallahu anhu'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse ona harb ilân ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha hoş olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Sonunda onu severim. İşte o zaman onun işiten kulağı, gören gözü, sımsıkı tutan eli, yürüyen ayağı mesâbesinde olurum. Benden bir şey isterse bunu ona mutlaka veririm. Bana sığınırsa onu mutlaka korurum ...” buyurmuştur.
(Buharî, Rikak, 38)

Bu Hafis-i şerifte bakınız ne buyurmakta ALLAH celle celâlihu;
Lâ yezâilü’l- abdî yetekarrebu ilâ bi’n- nevâfili hatta eHABBehu fe izâ aHBeBtuhu künte semi’a-hüllezi yesma’u ve yebsiru ve bi yef’alu.:
KULum BANA nâfilerle yaklaşmak isteyince BENi SEVer, BENde onu SEVerim, kulağındaki Uyması, gözündeki GÖRmesi, DİLindeki SÖYLemesi, elindeki TUTması, ayağındakiYÜRÜmesi ve İŞLedikleri.. Yâni, bütün kuvvet ve organlarından çıkan EYyLeMLer BENimle OLur!. Kısacası her ZERREsinden “Ene'l-Hakk Nâresi” DUYuLurr!.


Resim

Giceler tâ subh olunca inledir bu derd beni
Derdimin içinde dermânımdır Allah hû deyen..


İşte bu sürekli YENiden, NAHNu-BİZ BİR-İZ OLuş derdi geçler boyunca tâa sabahlara kadar yreğimi inletir durur ki,
Bu derdimin ÖZünde-İÇindedir ve DERMÂNımdır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..


Resim

Yere göğe sığmayan bir mü'minin kalbindedir
Katremin içinde ummânımdır Allah hû deyen..


Küllî ŞEYy ki, ALLAH celle celâlihunun ESMÂ TeCELLîsi iken AKLı ve KULLuk İmtihÂNı gereği, Yere göğe sığmayan ancak bu MuhaMmedî ŞUÛRa ERmiş bir mü'minin kalbine sığan,
İzafî-İğreti-Ölümlü “ben damlam”ın ÖZünde-İÇİnde sınırsız sonsuz UMMANımdır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAHu Zü’L-CeLÂL: “Mâ veseani ardi velâ semâi velâkin vesiani kalb-i abdi’l- mü’min.: Yere göğe sığmadım, mü’min kulumun kalbine sığdım ” buyurmuştur." buyurdu.
(Aclunî, Keşfu’l- Hafâ: 2256)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Mü'minin kalbi Allah'ın evidir." buyurdu.
(Marifetnâme, Sayfa: 971)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mü'min Kâ'be'den efdaldır." buyurdu.
(Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 4323)


Resim

Kisve-i tenden muârrâ seyreder bu gönlümü
Çârh uran abdâl-ı üryânımdır Allah hû deyen..


Kulluk imtihÂNı gereği geçici bir sürede giydiğim ten-beden elbisesinde soyunup çıkmış bu gönlümü seyredebilir,
Bu HâLe erip atomlar gibi çırılçıplak sonsuz semâ dönerek yaşamakta olan MuhaMMedî ÂBDÂLLardır “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..


Resim

Her kişiye kendiden akreb olan dost, zâtıdır
Ey Niyâzî dilde mihmânımdır Allah hû deyen..


KüLLî ŞEYyin ALLAHu Zü’L-CeLÂL’in NÛRu olduğu bu ÂLEMde herkese şahdamarından da AKREB-YAKIN olan ZÂT, EL VeLî ALLAH celle celâlihudur.
Onun için Ey Niyâzî kaddesallahu sırrahu Babam, gönülde misafirimdir her ÂN “ALLAH Hûu!.” diyen..
“Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan bAŞKa O yoktur!. O, ALLAH celle celâlihudur!.” diyen..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
"Ve lekad halaknâ’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuhu, ve nahnu akrabu ileyhi min habli’l- verîd (verîdi).: Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

El Veliyyü:

Resim

Resim

Dest (F.): EL.
Âyât (A.): Âyetler, işâretler.
Taht. (F.): Sultânın oturduğu yer.
Subh (A.): Sabâh.
Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Katre: Damla. Su damlası. * Bir damla olan şey.
Mü'min (A.): İman eden, Allah'ın isimlerinden bir isim.
Ummân (A.): Ucsuz bucaksız deniz.
Kisve: Elbise. Kılık. Hususi kıyafet. Küsve. Kisbet.
Kisve-i ten (A.): Ten elbisesi.
Ten (A.): Vücud.
Muârrâ (A.): Arınmış. Fenalıktan uzak. Boş. Beri. Yüksek. Temiz. Çıplak.
Çârh: Çark, tekerlek. * Felek, gök, sema. * Ok yayı. * Elbisede yaka. * Tef.* Devreden, dönen. * Çakır doğan. * Talih.
Çârh urmak (F.T.): Daire kurarak dönmek.
Abdâl (F.T. birleşik isim): Hakk deryâsına dalan.
Uryân (A.): Çıplak.
Akreb (A.): Ziyâde yakın. En yakın. Daha yakın. Ziyade yakın.
Mihman (F.): Misafir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CXI ŞİİR


Resim


Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insân
Gel ey dünya harabındal yatıp gâfil olan insân..


Gel ey bu ESFELİN Gurbet ellerinde Nefsinin hevâ hevesine kapılıp esir olan insân!.
HAKk TeÂLÂ’ya KULLuk görevini unutup, İLLiYyîn YOLculuğunu unutup, DÜNyâ Bataklığında debellenip duran HAKtan ve HAYRdan gâfil olan insân!.


Resim

Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör dünya
Kati mecnûndürür buna gönül verip duran insân..


Kör ettiğin perdeli Kafa Gözünle GÖRemediğin bu MuhaMMedî Hakikatını ancak GönüL GÖZünü açıp basiretle görebilirsin ki o zaman anlarsın bu Dünyanın ebedî yerin olmadığını.
Kesinle zır delidir ki, bu gel-geç âlemine kapılıp, gönül verip de ebediyyen burada duracağım diyen insân!.


Resim

Kafeste tûtiye sükker verirler hiç karar etmez
Aceb niçin karar eder bu zindana giren insân..


DuDu Kuşu Papağana kafeste esir iken dışarda asla bulamayacağı şekerle beslerler ancak, o zavallı kuş kafesin kapısını açık görmeye görsün hemence Pırrr diye uçar gider bu kafeste karar kılıp vatanımdır demez!
Bir kuş bile bu hâlde iken acebâ neden bu ölümlü-gölge insanı bu HANı sonsuz vatanı sanıp kalacak zanneder bu kuş beyinli inşanlar!.


Resim

Ne müşkül hâl olur gafette yatıp hiç uyanmayıp
Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insân..


Zom uykuda körükörüne uyanmadan uyuyarak hangi problem çözülebilir ki!
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi duymayanların uyanma vakti ÖLÜMün gelmesini beklemesi ne acı ki o zaman uyansın..
Ölüm vakti erince ve Azrâil tatlı canını almaya gelince uyanan insân!.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden ÖNce ÖLünüz!” buyurmuştur.. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " النَّاسُ نِيَامٌ فَإذَا مَاتُوا انْتَبَهُوا : İnsanlar uykudadır, ölümle uyanırlar" buyurmuştur.
(Sehâvî, s. 442; Kan’, Esrar, s. 368; a.mif., Masnû, s. 199; Aclûnî, D, 414; İzmirli, Mustasvıfe Sözleri, s. 101-103.)

Gazâlî, "İnsanlar uykudadırlar" ifadesini hadis olarak kullanmıştır. İhyâ, IV, 23, 494..
Irâkî, merfu hadisler arasında bulamadığını, Hz. Ali'ye nisbet edildiğini söylemiştir. İhyâ, IV, 494.
Muhiddin İbn Arabî'nin el-Fütûhâtu'l- Mekkiyye adlı eserinde merfû hadis şeklinde rivayet edilmiştir. Fütuhat, 1,207..
İsmail Hakkı Bursevî'nin eserlerinde de merfû hadis muamelesi görmüştür. Bursevî, Kenz-i Mahfi'sinde hadisle ilgili tasavvufî yorumlar yapmış, güzel tevcihlerde bulunmuştur. Kenz-i Mahfi, s. 98; bk. RÛh, II, 132; Hayâtu'1-bâl, vr, 102a..


Resim

Kararmış kalbin ey gâfil nasihat n'eylesin sana
Hacerden katıdır kalbi öğüt kâr etmeyen insân..


Gaflet Batağında zavallı kalbin ran-pas bağlamış kapkara perde olmuş nasihat sana ne kâr eylesin
Kalbi kara taşlardan da sert ve söz dinlemez olmuş binbir öğüt vız gelip tırıs giden zavallı insân..

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
"Kellâ bel râne alâ kulûbihim mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Hayır, bilâkis kazanmış oldukları şeyler, onların kalplerinin üzerini kapladı (kalplerini kararttı).” (Mutaffifîn 83/14)


Resim

Bu derdin çâresin bul var elinde var iken fırsat
Ne ıssı sonra âh u zâr edip hayfâ diyen insân..


Eyy insÂNoğLu henüz elinde senin gözüken yarım nefeslik bir fırsatın varken bu KULLuk DERdiyin çâresini BİL-BUL-OL-YAŞA!.
En sonUÇta âh edip zâr eyletip: “bana yazık oldu eyvah!.” Demeye sahib olmanın ne faydası olacak sana!.


Resim

Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine
Değil gayriye andan kim tuta her işiden insân..


Eyy Niyâzî BaBam kaddesallahu sırrahu sen bu öğüdü en evvel kendi nefsine ve de Kıtmîrin Kul İhvÂni'ye ver.. başkasına değil!.
Biz de, bu muhteşem güzellikleri yazalım-çizelim SALLAyalımda nâsib-kısmeti olan İNSÂNLar İŞitir DUYar ve UYarLar inşâe ALLAHu TeÂLÂ!..


Resim

Harab (A.): Virân.
Tûti (F.): Papagan. Dudu kuşu. Papağan. İşittiği sözleri ezberleyip, insan sesi taklidini yapan ve söyleyen bir kuş.
Hacer (A.): Taş, kaya. * İsmail Peygamber'in anasının ismi.
Sükker: şeker.
Hayfâ (A.): Yazık, eyvâh. (Hayf) Emansızlık. Haksızlık. Zulüm. Cevr. (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir.)
Iss: (Iss) t. Bayındırlık, mâmuriyet. Şenlik. * Ses. * Sâhib. Mâlik. * Efendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CXII ŞİİR


Resim


Şehâ yüz döndüren senden
Kime tutsa gerek yüzün
Gözün yuman cemâlinden
Kime açsa gerek gözün..


Ey Yüce Şâhım SultÂNım ALLAH celle celâlihu, yüzünü SENden döndüren kimse, başka kime çevirecek ki yüzünü.
SENin CemÂLuLLAHına gözlerini kapatan, başak kimin güzelliğine gözlerini açabilir ki!.


Resim


Seni terk eyleyen insân
Bulur mu cismine ol cân
Yüzünde âyet-i Rahmân
Görür her kim siler tozun..


SANA İmÂNını terk eyleyen insân, SENden başka bedenine CÂN VERecek kimi bulacak ki!
Her kim ki AŞK AYNAsının VECHuLLAHı ANLAyış AYNasının Sırr Tozunu-perdelerini silerse, YÜZünde Er RahmÂN âyetlerini okur.


er Rahmân:
Resim

Resim

Saçınla kirpiğin kaşın
Heme evsâfı nakkaşın
Şehim yoktur ayakdaşın
Kim ileri süre izin..


Senin saçın, kirpiğin, kaşın gibi nakışlarıyın tümü de Yaratan Nakkaş’ının sıfatlarını anlatmaktadır.
Ey ŞÂHım SENinle eş olacak, yanyana ayak ayağa yürüyecek başka bir Yaratan yok ki, daha ilerileri İZin sürebilsin..


Resim

Buyurdu Hakk ki Kur’ân'da
İdeler Âdem'e secde
Div ü şeytan o kim bunda
Kabul etmez Hakk'ın sözün..


HAKk TeÂLÂ Kur'ÂN-ı Kerîminde küllî Şeye: “Âdem’ secde edin!.” Buyurup secde etmelerini istedi.
İblis, şeytan, cinn, ifrit kim olmaktalar ki bu HAKk TeÂLÂ’nın EMRini-SÖZünü kabul etmeyip de secde etmezler!.


وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), ebâ vestekbere ve kâne mine’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ve meleklere: “Âdem (aleyhisselam)’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
Resim---"Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), lem yekun mine’s- sâcidîn (sâcidîne).: Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (aleyhisselam)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.” (A’râf 7/11)

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
Resim---"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ (tînen).: Ve meleklere: “Âdem (aleyhisselam)’a secde edin!” dediğimiz zaman iblis hariç hemen secde ettiler. (İblis): “Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?” dedi.” (İsrâ /17/61)

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
Resim---"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), kâne mine’l- cinni fe feseka an emri rabbihî, e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvvun, bi'se li’z- zâlimîne bedelâ (bedelen).: Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir bedel (cehennem).” (Kehf 18/50)

Resim

Kaşın mihrabını şimdi
Niyâzî kıble edindi
Kati çalıştı süründü
Yöneldince sana özün..


Şehâdet KAŞıyın ortası Mihrabını Niyazî kaddesallahu sırrahu Kıble edindi,
ÖZünü SANA yöneltince, kesinlikle inandı, çalışıp çabaladı ve sürünerekSANA rücû’ etmekte..


Resim

Şehâ (F.): Ey şah!
Evsâf: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Nakkaş: Nakış yapan. Duvar nakışları yapan usta. Süsleme san'atkârı.
Div: f. Dev. * İblis, şeytan. * Cinn, ifrit.
Şehim (F.): Şahım!
Mihrab (A.): ümit bağlanan yer. Camide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer. * Şiddetli harbeden cengâver. Bahadır. * Evin şerefli yüksek yeri, çardak. * Meclisin sadrı ve ekrem mevzii.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.



Resim CXIII ŞİİR


Resim



Gönülden zikre eyle iştigali
Zikirden gayri işgali nidersin..


ZiKRuLLAHı gönlüyün sürekli işlediği İŞi gücü eyle,
Ki sen bu yalan dünyada ömrüyün sonUÇunda işine yaramayacak işlerle uğraşmayı ne yapacaksın!.


Resim

İbâdet acısın bu nefse tattır
Amelden olmagıl hâlî nidersin..


Her şeyi, seni,fiillerini ve düşüncelerini bile yaratan RABB’ına İMAN eden abd-KUL OL ve EMRini İŞLe..
Halis İmanıyın gereği AMELLeri yerine getir ki, bunların dışındaki başıboş işler yapmayı ne yapacaksın..


Resim


Amel oldur ki anda ola ihlas.
Hulûs olmayan a'mali nidersin..


AMEL dediğimiz o işlerdir ki, Sadık İMANın uygulamsında ihlas ve samimiyyet olmalıdır.
Allah rızâsını niyet ederek, saf ve tertemiz yapılmayan işleri ne yapacaksın ki, sana bir fayda getirmez..


Resim

Yöneldigör Hakk'a akl u hayâli
Bu hâlden gayri ahvali nidersin..


Sen aklını, hayalini, emelini ve fikrini HAKK TeÂLÂ’ya yönlendir ki,
Sen bu iğreti, izafî, gelgeç ve ölümlü dünyada bu MuhaMMedî HÂLden başka hâlleri ne edeceksin..


Resim

İç ol zehri ki bal olsun sonunda
Sonunda zehr olan balı nidersin..


Herkesin bu dünya hayatını sürekli sanıp çalıp oynaması, NEFSiyin hoşuna gidip, HAKK TeÂLÂ’yı DUYuş ve EMRine UYuş hoşuna gitmese dahi sen, NEFSiyin zehir dediği HAKK TeÂLÂ’ya KULLuk ilacını ona içir ki, en sonuçta BAL OLduğunu görsün/göreceksin..
Sen şimdi BAL gözüküp de fırsat elden kaçtıktan sonra ZEHİR olduğunu anladığın BALı neyleyeceksin..


Resim

Dirip dünyayı cem' etme önünde
Seninle kalmayan malı nidersin..


Nefsiyin, MuhaMMedî Tâlim ve Terbiyeden geçmemiş HEVÂ-HEVES Hırsına ve tamahına aldanıp tüm Dünya “benim olsun!.” deyip toplayıp durma..
Öyle bir VAKtin gelmekte ki, senin sandığın malı mülkü bırak ayakkabınla birlikte ayakların da toprak olacaktır.. seninle ebede gitmeyen yolda dökülüp kalan malı neyleyeceksin..


Resim

Ko mekri aldayıp gezme bu halkı
Bu mekr ü fitne vü âlî nidersin


HAKK TeÂLÂ’nın HALKına Dünya menfaatı için hile ve oyun tuzakları kurarak aldatıp da adam kılığında gezip durma!.
Senin hep işlediğin bu; hile, aldatma, oyun, düzen ki neticede, insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak hile tuzaklarını sen sonuçta ne yapacaksın!.


Resim

Gönül ikbal-i halka olma mağrur
Gönülsüz olan ikbali nidersin..


HAKK TeÂLÂ’ya teveccüh edip iltifat etmek MuhaMMedî KULLuğun Şehâdet şerefi iken, sen bu özellik ve güzellikleri halka teşhir edip kibirlenip gururlanma!.
HAKK TeÂLÂ’ya teveccüh edip, iltifat etmek MuhaMMedî KULLuğun Şehâdet şerefi senin gönlüne yük geliyorsa, gönülsüz yönelişleri neyleyeceksin!.


Resim

Riyâ ile bu halkı gel azıtma
Ko tâc u hırka vü şalı nidersin..


Senin Dünyaperest tuğyanda/azgın Nefsiyin gösteriş için yaptığı KULa KULLuk RİYÂsı ile artık halkı azıtıp Hak Yollarından saptırma!.
Tarikat tayfası gözüküp içi boş kılık kıyafetler olan tâç, hırka ve şalı ne yapacaksın ömrüyüün sonunda!.


Resim

Kuru laf ile maksud ele girmez
Yürü hâl ehli ol kali nidersin..


“İçi boş lafla peynir gemisi yürümez!” buyurmuştur atalarımız ki haktır, nursuz ham akılla konuşmakla gerçek maksada ulaşılamaz.
Sen de henüz vaktin varken kıbleye dön de, MuhaMMedî HÂL EHLi olan Hak ERENLere katıl ki, boş boş konuşmaları ne yapacaksın!.


Resim

Fenâ en der fenâya erdin ise
Feragat ehli ol hâli nidersin..


Sen gerçekten Fenâ en der fenâ/Yokluk içinde yokluğa Erdiysen, sana kulluk imtihanı için geçici olarak verilen “senlik/benlik” lerin aslını anladıysan gölgeliğini yaşamaktasın ki,
O zaman o halde sen gönüllü olarak NEFSin bu “benlik-enaniyyet” şahsî dâvasından vaz geç, boşal hâlî ol ki sen, başkalarının ne halde olduğunu ne yapacaksın!.


Resim

Ko halkı nefsin ıslah eyle evvel
Salâh ehli ol idlâli nidersin..


Sen HAKK TeÂLÂ’nın Halkının ne olacağını bırak da, en önce kendi nefsiyin Hevesini İSLAH et, Hevâsını İFLAH et en başta!.
Sen HAKK TeÂLÂ’nın Halkına Hasbî İslaha çağıranlardan ol ki; Halkı, Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmayı ne yapacaksın son nefeste ey gâfil nefs!.


Resim

Niyâzî isteyen Hakk’ı bulurmuş
Gel imdi iste ihmâli nidersin..


EYy Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam,
Bu Tercih Dünyasında kim ki candan gönülden isteyenler, istedikleri HAKK TeÂLÂ’yı mutlaka BULurmuş..
Sen de koş gel şimdi hemence.. şimdi şu ÂNda ŞE’ÂNda yapılması LÂzcım ve LÂyık OLÂN KULLuk İŞİni sonralara ötelemeyi bırakmayı nasıl yaparsın ki asla yapmamalısın..İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim


İştigal (A.): Meşgul olma. Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak.
İştigal ve meşgul (A.): Oyalanmak. Buradaki mânâsı, gönlü
onunla doldurmak.
Hâli (A.) : Boş.
İhlas (A.): Temiz kalbli ve temiz niyetli olma.
Hulûs: Hâlislik. Saflık. * Samimiyet. Hâlis dostluk. İçden davranmak. Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.
Ahval: Haller. Vaziyetler. Oluşlar.
Mekr-Mekir: (Mekr) Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek ya da gayesinden alıkoymak için yapılır.)
Â'mal (A.): Ameller. işler.
Fitne: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. * Muhârebe. * Azdırma. * Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. * Küfr. Fikir ihtilâfı. * Şikak. Kavga. * Delilik. * Mihnet ve beliye. * Mal ve evlâd. * Potada altın ve gümüşü eritmek. * İmtihan ve tecrübe etmek.
ÂL: Hile, tuzak.
İkbal (A.): Kabul, iltifat etmek. Bir şeye yönelmek. Teveccüh etmek. Reddetmeyip kabul etmek.
Kal: (A, uzun okunur) Söz.
Fena ender fena (a.f): Fenadan da fena olma; tama¬men yok oluş, kayboluş. Yokluk içinde yokluk.
Azıtmak (T.): Yoldan çıkmak ve çıkarmak, taşkınlık etmek.
Feragat: Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek. Şahsî dâvasından vaz geçmek. * Boşalmak, hâlî olmak.
Salâh: Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat.
İdlâl (A.): Sapıklığa sürüklemek. . Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmak. Doğrudan, Hak ve hakikat caddesinden ayırmak. Azdırmak.
İhmâl (A.): Boşlama. Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXIV ŞİİR


Resim


Ey Kerîm i Allah ey gani sultân
Derdliyiz senden umarız dermân
Lütfuna had yok ihsâna pâyân
Derdliyiz senden umarız dermân..


Ey El Kerîm ALLAH!. Ey El Ganî Es Sultân ALLAH!.
Derlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz.
SENin ise, yüce Lütfuna sınır yok, sonsuz ihsânına asla son yoktur!.
Derlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz.

ALLAH:
Resim

El Kerîmü:
Resim

El Ganiyyü: !.

Resim

Resim

Gerçi kullarda mâsiyet çoktur
Rahmetin Mevlâm dahî artıktur
Gayriden bize hiç meded yoktur
Derdliyiz senden umarız dermân..


Gerçi imtihÂN ÇÖLündeki biz kullarında SANAkarşı her zaman isyan, günah ve itaatsizlik çoktur.
Ey Mevlâm SENin ise Rahmetin hesaba gelmez sonsuzdur.
SENden başkasından bize ulaşacak bir meded de hiç yoktur.
Derlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz.

El Mevlâ: !.

Resim

Resim

Gel demez isen biz günahkâre
Bir âdem kadir mi ki yol vare
Çâre yok senden olmasa çâre
Derdliyiz senden umarız dermân..


SENin vuslatın olan son çâremiz için Biz günahkârlar SEN: “GEL!. İRCîi!.” Buyurmazsan, hiçbir Âdemoğlu güce kuvvete kadir mi ki yol bulup da SANA ULAŞa!.
Bizim asla çâremiz bulunamaz velevki, SENden ola çârelerimiz.
Derlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz.!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu’l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir KULLarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي

Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Resim

Şu dem ki senden bir hedâ geldi
Feyz-i akdesden âşinâ geldi
Bir cefâsına bin safâ geldi
Derdliyiz senden umarız dermân..


DEHRin Zaman içindeki kullandığımız şimdi şu ÂN VAKtimiz DEMinde SENden bize bir Sırat-ı mustakîm doğru yolu gösterici birhidâyet işâret arımağanı geldi.
Bize SENin Ezel Bezminden bir tanışıklık
SENin kudsî feyzinden/bolluk bereketinden bir işâret geldi.
Bu KuLLk İmtihanı Çöünde çektiğimizbir cefâya karşılık bin safâ geldi.
Derlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz.

El Hâdî: !.

Resim

Resim

Bu Niyâzî çün zikrine düştü
Dün ü gün gönlü fikrine düştü
Zâtına iren şükrüne düştü.
Derdliyiz senden umarız dermân..


Bu Niyâzî Kulun kaddesallahu sırrahu her yerde her zaman her hâlde her nefes SENin ZİKRULLAH ZEVkine düştü.
Dün bu gün her ÂNda gönlü SENin FİKRULLAH SEVkine düştü.
Bu bir TAMM Gerçektir her kim ki ZÂTuLLAHa SALL/ULAŞımda SENin ŞÜKRULLAH ŞEVkine düştü.
Dertlerimiz çok ki, dermânlarını SENden umarız bekleriz..!.
]


Resim

Kerîm (A.): Cömert.
Gani (A.): Zengin.
Had (A.): Sınır.
Pâyân (F.): Son.
Mâsiyet (A.): İsyan. günah. İtaatsizlik.
Yol vare (T.): Yola vara.
Hedâ (A.): Doğru yolu gösterici birhidâyet işâreti, arımağan.
Akdes (A.): En kutsaL.
Cefâ (A.): Eziyet. üzüntü, Allah yolunda çekilen sıkıntılar.
Safâ (A.): Gönül şenliği, iç açıklığı.
Feyz (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXV ŞİİR


Resim


Gel ey bâd-i sabâ lûtfeyle bir dem
Haber ver bize Cânân illerinden
Beşâretle bizi kıl şâd u hurrem
Haber ver bize Cânân illerinden..


Gel ey sabâh rüzgarı bir ÂN olsun lütfeyle de,
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.
BİZi SEVinçli ve Ferahlı kıl, YÂRin haberiyle müjdele.
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Aradım nice yıl kevn ü mekânı
Bulunmadı anın nâm u nişânı
Aceb nice bulur isteyen anı
Haber ver bize Cânân illerinden..


Yıllar yılı aramaktayım tüm kâinâtta her yeri,
O’nun yarattığı mahlukatına benzer bir ün, adres ve bir işâret bulunmadı.
Bilmem acebâ nasıl bulacak O’nu cândan gönülden görmek isteyenler.
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Seherde açılan güllerde midir
Yahut efgân eden dillerde midir
Akan suda esen yellerde midir
Haber ver bize Cânân illerinden..


Seher SEYRi açan GÜLLerde midir?
Ve yâ seher YÂR DERdiyle fiğân eden DİLLerde midir?
Yoksa akan SUda, esen YELLerde midir?
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Ol' ilden azmedince bu cihâne
Tâmu'ya uğrasan döner cinâne
Teselli ver Kulûb-ı âşıkâne
Haber ver bize Cânân illerinden..


O’nun İLLiYyîn İLİ’nden şu İçinde kULLuk İmtihÂNı verdiğimiz ESFELîN Cihânına İNince,
OL YÂRin HASsretiyle, CihÂN Cehennmine uğrasa İbrahîmî “berden seLÂMen Cenneti”ne döner.
Es de şu gerçek MuhMedî HAKk ÂŞIKların Kalblerine bir teselli ver.
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Harîm-i kuds-ı lâhûta varırsın
Saray-ı hâs-ı cânânı görürsün
Yine azmeyleyip bunda gelirsin
Haber ver bize Cânân illerinden..


Sen ki EYy Seher YELi; o herkesin giremiyeceği, mübârek, kudsal ruhanî, Manevî Âlem’e varırsın.
OL CÂNÂN’nın ZÂTIna mahsus SÎNe Sarayını görürsün.
Yine de azmeyleyip BİZe bir haber vermek için buraya gelirsin.
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Nesimi feyz-i akdes bahr-ı cûdun
Havâdisden mukaddestir vücûdun
Cemâl-i zât-ı âlâdır şuhûdun
Haber ver bize Cânân illerinden..


Cömertlik Denizinin kudsallık membağından esen hafif ve tatlı seher yelindir.
Senin, bizzât GÜNEŞin IŞIĞI gibi O’ndan MevCÛD Oluşun vereceğin haberlerden de mukaddestir.
Ve Senin bizzât O’nun şâhidi oluş şuhûdun, O ZÂTı ÂLÂ OLAN’ın sen AYNAsında gözüken Cemâlidir.. CEMÂLuLLAH..
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!.


Resim

Eğer bir cân ise hüsnün bâhası
Nice bin cân anın olsun fedâsı
Niyâzî'nin kadîmi âşinâsı
Haber ver bize Cânân illerinden..


Eğer TEK bir CÂNı VERmek ise bedeli o muhteşem CEMÂLuLLAH güzelliğini seyrin. Nice bin cân O’na fedâ olsun!.
O CÂNÂN ALLAH celle celâlihu ki, MuhaMMedî HAKk ÂŞIk Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBamın tâa, başlangıcı olmayan EZELden-Elestten bildiği, tanıdığı, DOSTudur.
BİZe CÂNda CÂNÂN İLLerinden bir haber ver!. El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..
]


Resim

Bâd (F.): Ye], rüzgar.
Sabâ (A.): Sabâh.
Beşâret: (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. * Müjdeye verilen ihsan.
Şâd: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Hurrem: f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
Kevn: Hudus. Varlık, var olmak. Vücud, âlem, kâinat. Mevcudiyet.
Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Kulûb (A.): Kalbler.
Âşıkan (A.): Âşıklar.
Harîm (A): Gizli. Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey. Haram dairesi.
Kuds (A.): Kutsallık. Mübareklik. Kudsilik. Nezafet. Pâk olmak. Noksanlardan uzak olmak.
Lâhût (A.): İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî Âlem.
Kevn ü mekân: Kâinat, âlem, dünya.
Tâmu: (Aslı: Tamuğdur) Cehennem.
Cinân: (Cennet. C.) Cennetler.
Nesim (A.): Rüzgar, hafif ve tatlı esen yel. Hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr.
Cûd (A.): Cömertlik.
Bahr-ı cûd: Cömertlik Denizi.
Havadis (A.) : Sonradan yapılmış olanlar.
Şuhûd (A.): Görülen. şâhidler. * Görme, şahid olma. * Müşahede etme. * Görünecek halde şekillenme.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Fedâ: Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma.
Kadîmi (A.): Eski. Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Âşinâ (F.): Bildik, tanıdık, dost. f. Mâlumatlı, haberli olan. Arif. Bilgili. Mâlik. Tanıdık. Yabancı olmayan.
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön