NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXVI ŞİİR


Resim


Nâdânıl terk etmeden yârânı arzularsın
Hayvanı sen geçmeden insânı arzularsın..


Câhilliğin olan haddini bilmezliğini geçmeden Nazlı YÂRe yârân/sâdık dostlarından sevgili olmayı arzularsın.
Hayvandan da aşağılıktan hayvan seviyesine çıkmadan HAKk TeÂLÂ'nın halifesi İNSÂN OLmayı arzularsın!.


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim--- “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

Resim

“Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehun”
Nefsini sen bilmeden Subhânı arzularsın..


Rahmet Peygamberi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” Buyurduğu halde sen, NEFSinin KİMlik ve KİŞİLiğini bilmeden, ŞeÂNuLLAHta KÜLLî ŞEYy’i her ÂN yeniden yaratmakta olan Subhân ALLAH celle celâlihu’yu ARZuLarsın!.

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini
tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.”
buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Şe’ÂN: her ÂN YENiden TARATış SeBBehâsı..
Şu ÂN <-> Şe’ÂN -> ŞeHÂDeti..:
SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fî'l- ardıl meliki'l- kuddûsi'l- azîzi'l- hakîm (hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.(Cumâ 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…[/color]

Resim

Sen bu evin kapusun henüz bulup açmadın
İçindeki kenz-i bîpâyânı arzularsın..


Sen bu AŞKuLLAH EVİnin Kapısını henüz BİLip, BULup, OLup da Açamadığın halde,
Bir de İÇindeki saklı ve sonsuz SIRRuLLAH Hazinesini ELde edip YAŞAmak ARZuLarsın!.

Gufran: Cenab-ı Hakk'ın günahları affedip örtmesi, rahmeti.


Resim

Taşra üfürmek ile yalunlanır mı ocak
Yüzün Hakk'a dönmeden ihsânı arzularsın..


Ağzı yabana dışarıya üfürmekle AŞK Ocağı alevlenip yanar mı ki,
Sen Gönül Kıbleni HAKk TeÂLÂ'ya döndürüp çevirmeden ALLAHU zü’L- CeLÂL’in ihsÂNını UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Dağlar gibi kuşatmış benlik günahı seni
Günahını bilmeden gufranı arzularsın..


Seni, ŞeytÂNî BEN-lik günahların 6 yÖNden dağlar gibi kuşatmışken,
Sen henüz günahlarını bilip çâresini aramadan boş laflarla gufrÂNı/Cenâb-ı HAKk'ın günahlarını affedip örtmesini ve rahmetini UMarsın ARZuLarsın!.

El Gaffâru:
Resim

El Gâfiru:
Resim

El Gâfuru:

Resim

Resim

Cevizin yeşil kabını yemekle tat bulunmaz
Zâhir ile ey fâkih Kur’ânı arzularsın..


Ceviz; en İÇindeki ÖZü, Zarı, Kabuğu ve en DIŞtaki yeşil tetir dış koruyucusundan ibâretttir..
Bu ise;
Şeriat-ı MuhaMMedîYye Zâhiri
Tarikat-ı MuhaMMedîYye Bâtını
Mârifet-i MuhaMMedîYye EvveLi
Hakikat-ı MuhaMMedîYye ÂHiri gibidir..

MuhaMMedî Tâlim ve Terbiyeye tenezzül etmeyen aklı ham sofu;
Ceviz yiyeceksen Özündedir, en dıştaki acı kabuğu yemekle bir tat alamazsın.. hayvanlar bile yememekte..
Ve sen ey Fâkih/şerîatın hukuk yönünde bilgili
Olduğunu söyleyen kişi, ham AKLıyın çürük ZANNıyla bir de kalkıp, NAKLuLLAH olan Kur'ÂN-ı Kerîm’i UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Şarabı sen içmedin sarhoş u mest olmadın
Nice Hakk'ın emrine fermânı arzularsın..


Sen daha bu Şehâdet Âlemi Şe’ÂNuLLAHın Şehâdet Şarabını içip HAKk’ın Şâhidi Sarhoş ve Mesti olmadın ki,
Hangi yüzle nicesine bir de Hakk'ın Emrine Fermân vermeyi, Tebliğ etmeyi UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Gurbetliğe düşmeden mihnete sataşmadan
Kebâb olup pişmeden büryânı arzularsın..


Henüz daha sen, İLLiYyînden indiğin Esfelin Gurbetliğinden habersizsin, bu ÂLemdeki KULLuk Mihnetinde, zahmetinde, eziyetinde, dert ve belâsında denenip sınamadan,
GönüL Fırınında Kebâb olup pişmeden haslar hası büryânı, piryânı UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok
lssız dağın başında mihmânı arzularsın..


Henüz daha senin BEYtü’r RABB olduğundan haberin yok ki AŞK EVin Gönül KÜLhÂNı Ocağın olsun,
Sen kendi başına “Benlik Dağı”yın başına çıkmışsın NÛH aleyhisselâm’ın oğlu gibi.. Bir de RABBu’L- ÂLEMîN’i misâfir beklemektesin, UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Bostânı bağı gezdim hıyârını bulmadım
Sen söğüt ağacından rummanı arzularsın..


Ben yıllardır bu AŞK İKLİMİnin İçinde bostânın bağını gezdim henüz daha bir hıyârını/salatalığını bile bulmadım,
Sen ÇIKmışsın BenLik Söğüt Ağacıyın tepesinde Nar aramaktasın, ve de UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile
Yûnus'leyin Niyâzî irfânı arzularsın..


Eyy Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam sen de, Yûnus Emrem kaddesallahu sırrahu BaBam gibi “çıktım erik dalına” der “Başsız bir Kabak” tekerleme söz ile irfÂNı UMarsın ARZuLarsın!.


Resim

ÇIKTIM ERİK DALINA!.

Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu..

Uğruluk yaptı bana
Bühtan eyledim ona
Çerçi de geldi aydır
Hani aldın gözgünü..

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özünü..

İplik verdim cullaha
Sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar
Gelsin alsın bezini..

Bir serçenin kanadın
Kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi
Şöyle kaldı kazını..

Bir sinek bir kartalı
Salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir
Ben de gördüm tozunu..

Bir küt ile güreştim
Elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım
Gövündürdü özümü..

Kafdağı'ndan bir taşı
Şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü
Bozayazdı yüzümü..

Balık kavağa çıkmış
Zift turşusun yemeğe
Leylek koduk doğurmuş
Baka şunun sözünü..

Gözsüze fısıldadım
Sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler
Dilimdeki sözümü..

Bir öküz boğazladım
Kakladım sere kodum
Öküz ıssı geldi der
Boğazladım kazımı..

Bundan da kurtulmadım
Nideyim bilemedim
Bir çerçi de geldi der
Kanı aldın gözgümü..

Tosbağaya sataştım
Gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye
Kayseri'ye âzimi..

Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ'na yüzünü..


Yûnus EMRE
kaddesallahu sırrahu



Resim

ıs: sahip. "bostan ıssı: bostan sahibi."
kakımak: kızmak, öfkelenmek.
koz: ceviz.
oğrı (uğru): hırsız.
gözüngü, gözgü: ayna.
çul: kıldan yapılmış kaba dokuma.
cullah, çulha: bez dokuyan.
oğrı (uğru): hırsız.
becid becid: acele, derhal.
küt: kötürüm.elsiz ayaksız.
gövündürmek: kavrulmak.
zift: katranın ve benzeri organik maddelerin buharlaşmasından ya da damıtılmasından elde edilen, kolaylıkla kırılabilen, az ısıyla ergiyen, katı, kara renkli ve parlak madde, kara sakız.
koduk: eşek sıpası.
kaklamak: parçalamak. Küçültmek.
Tosbağa: kaplumbağa.
Gözsüz sepek (t): köstebek.

Resim

Nâdân: f. Câhil, bilmez, haddini bilmez.
Yârân (f.): f. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
Hadis: “Nefsini tanıyan Rabbını tanır.”
Kenz: Define, hazine. Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler.
Bî-pâyân: f. Sonsuz. Payansız.
Gufran: Cenab-ı Hakk'ın günahları affedip örtmesi, rahmeti.
Fâkih (a.): Anlayışlı kimse, şerîatın hukuk yönünde bilgili
olan kişi. Fıkıh ilmini bilen. İslâm hukukçusu. * Zeki, anlayışlı kimse.
Fermân: f. Emir. Tebliğ.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Büryân: Biryan: f. Kebabın bir nev'i. Piran. Pürân
Hıyâr (a.): Hayırlı, seçkin ve üstün olanlar.
Rumman (a.): Nar.
Mihmân: f. Misafir.
İrfân: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal. * İkrar.
Yûnusleyin (t.): Yûnus gibi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXVII ŞİİR


Resim


Cânını terk etmeden cânânı arzularsın
Zünnârını kesmeden imânı arzularsın..


Sen henüz senin zannettiğin tatlı CÂNına sahib çıkıp, Şahdamarından da AKREB/Yakın akraban olan CÂNÂNI arzularsın ki,
Zünnârını/Yâd ELe tapış bağını kesmeden, BİZ BİR-İZ=>NAHNU İMÂNın arzularsın..


Resim

Şol uşacıklar gibi binersin ağaç ata
Çevkân ile topun yok meydânı arzularsın..


Sen hâlâ ufacık bebeler gibi ağaç dalından ata binersin atçılık oynarsın durmadan,
Oysa senin; KULLuk OYUNUnda ÇiLLe Çevkânın/Sevd Sopan ve de TEVHid TOPUn yok iken AŞKuLLAH MeydÂNına çıkmak istersin!.


Resim

Karıncalar gibi sen ufak ufak yürürsün
Meleklerden ilem seyrânı arzularsın..


Sen gerçekte yerdeki Kara Karıncalar gibi sen ufak ufak yürüyen birisi iken,
Meleklerden de ilerde SUBHÂN ALLAH celle celâlihu seyrÂNın arzularsın..


Resim

Topuğuna çıkmayan suyu deniz sanırsın
Sen katreyi geçmeden ummânı arzularsın..


Sen öylesine ham aklıyın zannına kapılmışsın ki, topuğuna bile çıkmayan suyu deniz sanmaktasın,
Ve sen henüz daha DAMLayı/NEFsini tanımdan UMMânı/RABBını tanımayı arzularsın..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini
tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.”
buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Var sen Niyâzî yürü atma okun ileri
Derdiyle kul olmadan sultânı arzularsın..


Ey Nİyazî BaBam kaddesallahu sırrahu var git İŞİne, emel Okunu HududuLLAH’tan ileri hayalen savurma,
KULLuk DERdiyle KUL olmadan Es Sultânı celle celâlihu arzularsın..


Resim

Zünnâr (A.): Papazların beline bağladığı kuşak; küfür ve benlik alâmeti.
Uşacık (T.): Uşakcık, küçük çocuk.
Çevkân: f. Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek. * Baston, ucu eğri değnek..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXVIII ŞİİR


Resim

Yine firkât nârına yandı cihân
Hasretâ gitti mübârek ramazân
Nûr ile bulmuştu âlem yeni cân
Firkatâ gitti mübârek ramazan..


YiNE Rahmet Ayından ayrılış ateşine yandı cihÂN,
Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN,
Onun geliş NÛRuyla BULmuştu bu ÂLeM yeniden yepyeni CÂN,
Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN..

Şu İŞe BAKar mısın ki, şu Âyet-i CeLîLe’de BÂTINda bir ÂNda inzâl edildiği buyurulan Kur'ÂN-ı Kerîm zâhirde ise, 23 YILda inzâl buyurulmuştur.. Bu ise; Muhteşem, Mübârek, Muazzam ve Mustafavî bir MuHABBettir ki, YAŞA!.mayan ANLA!.yamaz.. ki, RamazÂN Ayından ayrılışhasreti ateşi ile cihÂSN yandı. Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN.. RamazÂN Ayı ile birlikte gelen NÛRuLLAH ile bu CihÂN ÂLeMi yeniden CÂN BULmuştu. Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ramazanda ALLAH'i zikreden magfiret olunur. Ve o ayda ALLAH'DAN dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez.”
buyurmuştur.
(Ramuz El Hadis, Hz. Cābir radiyallahu anhu)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Oruçlarda riyâ yoktur. Azîz ve Celîl olan ALLAH buyurdu ki: "O Benim içindir. Onun mükafatını bizzat Beni veririm. (Çünkü) Oruçlu yemesini, içmesini Benim için bırakır." buyurmuştur.
(Buharî, Ebu Hureyre radiyallahu anhu)

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Şehru ramadânellezî unzile fîhi’l- kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin mine’l- hudâ ve’l- furkân (furkâni), fe men şehide minkumu’ş- şehra fe’l- yesumh (yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar (uhara) yurîdullâhu bikumu’l- yusra ve lâ yurîdu bikumu’l- usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah’a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur’ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah’ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.” (Bakara 2/185)

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
Resim--- "İnnâ enzelnâhu fî leyleti’l- kadr (kadri).: Muhakkak ki Biz, O’nu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde Biz indirdik.” (Kadr 87/1)

Resim

İndi Kur’ân sende ey nûru güzel
Leyle-i Kadrinde ey kadri güzel
Gitti ey tehlil ü tekbiri g'üzel
Elvedâ gitti mübârek ramazan..


Eyy NÛRuLLAH Güzeli RamazÂN Ayımız, sende indi Kur'ÂN-ı Kerîmimizki
Leyle-i Kadrinde, Kadîr Gecende ey kadri ve kıymeti en güzel.
Sen de getirdiğimiz Tehliller/ “Lâ ilâhe illâllah” demekler ve “ALLAHu EKBER!” Tekbirlerimiz seninle birlikte uçtu gitti.. Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN..


Resim

Gâhi tesbih ü senâ vü zikr ile
Gâhi tahmid ü dua vü şükr ile
Cân bulurdu mürde diller nûr ile
Hasretâ gitti mübârek ramazan..


Bâzen ALLAH celle celâlihuyu Tesbih ve cÂNdan Övgüler ve Zikirler ile,
Hamd etmeler, dualar ve şükretmeler ile,
Ve de bu Yüce bereket NÛRu ile ÖLüLerCÂN BULmaktaydı.
Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN..


Resim

Bu ay içre bağlanır dedi Resûl
Cin ü şeytân etmeye aslâ fuzul
Hep dualar bunda olurdu kabul
Firkatâ gitti mübârek ramazan...


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:”RamazÂN Ayı içinde CİN ve ŞEYtÂN-lar, ÜMMet-iMuhaMMede lüzümsuz-fuzulî zararlar vermesin” diye buyurmuştur.

Ve tÜMM ÜMMetin duâları bu yüce Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem DUÂsında Kabul olmaktaydı hamd olsun. Hasret üstüne hasret ki, gitti mübârek ramazÂN..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurularak bağlanır. Cehennemin kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları ise sonuna kadar açılır, hiçbirisi kapalı tutulmaz..” buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm:2)

Resim

Cem' olup Hakk'a münâcât edelim
Nûr-ı Kur’ân ile doğru gidelim
Bilmedik kadrin Niyâzî nidelim
Diriğâ gitti mübârek ramazan.


Buyurun ey ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâm CEMM’ OLup HAKk TeÂLÂ’ya KurtuLuş DuÂsı edelim.
Nûr-ı Kur'ÂN-ı Kerîm ile, Sırat-ı Mustakîm üzere dosdoğru RıZÂuLLAH’a gidelim.
Geçen RamazÂN Ayı Günlerimizin kadir kıymetini bilmedik ne edelim artık..
Yazık ve eyvahlar olsun ki, gitti mübârek ramazÂN..


Resim

Hasretâ (a.): Nice hasretler!
Hasret (a.): Elden çıkan ve¬ya Özlenen bir şeye karşı üzüntü duyma.
Firkâta (a.): Nice aynlıklar!
Tehlil (a.): “Lâ ilâhe illâllah” demek. İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak Allah (cc) olduğunu ifade eden "Lâilâhe illâllâh" sözünü tekrar etmek.
Tekbir (a.): “Allahu ekber” demek. "Allahü ekber" demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek
Senâ (a.): Övme.
Tesbih (a.): ”Sübhânllah” diyerek Al¬lah'ın noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlarma sahip oldugunu anmak.
Tahmid (a.): “Elhamdü lillâh” diyerek nimet sâhibini büyüklemek. (Hamd. den) Hamdetmek. * Medhetmek, övmek. * Elhamdülillâh" kelâmının mânasını ifade etmek.
Teşbih: Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk'ı (cc) şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: Allah'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade etmektir.
Fuzul (A.Y: Boş şeyler. (Fazl. c.) Fazla şey. Lüzumsuz söz.
Mürde: (Mürd) f. Ölmüş, ölü.
Müâcât (a.): Yalvarıp yakarış.
Dirigâ (f.): Yazık, eyvahlar olsun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXIX ŞİİR


Resim

Elâ ey mürşid-i âlem
Haber ver ilm-i Mevlâ’dân
Elâ ey mânâ-yı âdem
Haber ver remz-i esmâdan..


ÂLEMLerin MutLak Mürşidi Rahmetenli’l- ÂLEMîN Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir ve bu kesindir..
Sen Eyy MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi Mürşid-i KâmiL şimdi, bilmiş ol ve, el MevLâ ALLAH celle celâlihu İLMuLLAHından bize haber ver!.
Sen Eyy Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ŞAHSında ÂDEMin MâNâsı olan MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi, bize;
ZÂT =>Sıfat =>ESmâ =>EŞyâ Sisteminde ESMÂuLLAH’ın Fiilen HAYYatımızdaki MisâL ÂLEMinden haber ver!.


Resim

Ne sırdır Âdem ü Havvâ
Ne sırdır alleme'l-esmâ
Ne sırdır Sidret vü Tûbâ
Haber ver Arş-ı âlâdan..


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in NEFSinden Yarattığı ÂDEM aleyhisselâm ve o’nun Nfsinden HAVVA aleyhasselâm’ın SIRRLarı nedir?.
“Alleme'l-esmâ” âyetinin içerdiği, TÜMM Esmâların ÂDEM aleyhisselâmda Zâhir olmasındaki SIRR nedir?.
Sidretü’l- münteha nedir?. CeNNetteki KÖKü Gökte DALLarı yerde Tûbâ Ağacında Tûbâ
Ve bize Arş-ı âlâdan haber ver!.

El Muhit ALLAH celle celâlihu İsminin mazharı ARŞ, İsaâfil aleyhisselâm makamı.
Eş Şekûr ALLAH celle celâlihu İsminin mazharı KÜRSî, Mikâil aleyhisselâm makamı.
El Ganîyy ALLAH celle celâlihu İsminin mazharı FELEKler, İsaâfil aleyhisselâm makamı.
El Kâdir ALLAH celle celâlihu İsminin mazharı SİDRe, Mikâil aleyhisselâm makamı..


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim--- "Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne).: Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).” (Bakra 2/31)

El Muhit.: Yarattığı küllî şeyi ihata eden, etrafını kuşatan, çeviren ALLAH celle celâlihu..

Eş Şekûru:
Resim

El Ganiyyü:
Resim

El Kâdiru:

Resim

Resim

Nedir dillerdeki ilmeyn
Nedir hem remz-ı Zülkarneyn
G Ne yerdir mecmau'l-bahreyn
Haber ver Hızr u Musâ’dân..


İnsanların dillerinde dolaşıp durmakta olan İKİ İLMin CEM’ Makamı nedir?.
Kur'ÂN-ı Kerîmdeki Zülkarneyn işâreti de nedir?.
Mecmau'l-bahreyn nasıl bir yerdir ve bize Hızır ve Musâ aleyhumusselâm’dân haber ver!.
HAVVa ANA karnındaki İKİLik.. İKİ İLM Sahibi OLuş.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NÛR-u MuhaMMed Mecmau'l-bahreyni, BAHR-i İmkÂNu’l- VüCÛ MAHALLi..
Ve NÛR-u MuhaMMed/Eşyâ =>EsmâuLLAH => SIFatuLLAH =>ZÂTuLLAH.. CEMMü’l- CEMM ÜMMü..


Resim

Ne yerdir merkez-i ednâ
Nedir ya halka-i vustâ
Bilinmez zerre-i kübrâ
Haber ver sen bu sugradan..


Şu, KULLuk İmtihÂNı ÂLEMinde MMerkez-i Ednâ ki, EsFeL-i SâfiLin ki, EsMâ topu olan AKLını Naklen kullanmayanların hayvanlardan da aşağı alçaklıkta kalışları..

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim--- “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

Orta Halkası olan Halka-i Vustâ vardırki TÜMM İnsÂLık ve ÜMMet-i MuhaMed..

Bu Pramidin TEPE noktası ise NÛR-u MuhaMMed MUSTAFA aleyhisselâmZİRVESidir.. ve en UÇta ve de sonUÇta ZeRRE zannedilen KÜRRenin ANSı..ndan haber ver!.


Resim

Kimindir feyz u hem ihyâ
Ne sırdır hem dem-i İsâ
Nedir Meryem'deki deryâ
Haber ver dürr-i yektadan..


İnsan aklının eremediği muazzam mânâ berketi COŞkunluğu içinde ÖLÜLeri DİRİLtmek kudsîliği kimindir?
Nasıl bir zamÂN DİLimidir ve ne SIRRdır İsâ aleyhisselâm HAYYatı.
Ve MERYEM aleyhasselâm’ınTAHtından/RAHMinden FIŞKıran bu Mârifet-i MuhaMMed DERYÂsı nedir ve bu DERYâdaki TEKe TEK DÜRR.. RububiYyet-RusûLiYyet DÂimiYYeti ASLı fASLı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden Haber ver..


وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ وَأُبْرِئُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim--- "Ve resûlen ilâ benî isrâîle ennî kad ci’tukum bi âyetin min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn: Ve onu (Meryem oğlu Îsâ Mesih'i ), "Benî İsrâîl'e (İsrailoğulları'na)" resûl olarak gönderecek. (Onlara şöyle diyecek): "Muhakkak ki ben size Rabbiniz'den âyet (mucizeler) getirdim. Ben gerçekten size nemli topraktan kuş heykeli yaparım, sonra onun içine üflerim. O zaman o, Allah'ın izniyle kuş olur. Doğuştan kör olanı ve abraş hastalığını iyileştiririm. Ve Allah'ın izniyle ölüyü diriltirim. Yediğiniz şeyleri ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm. Eğer siz mü'minler iseniz muhakkak ki bunlarda sizin için elbette âyetler (deliller) vardır.” (Âl-i İmrân 3/49)

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---"Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ (seriyyen).: O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “Rabbin, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).” (Meryem 19/24)

Resim

Nedir Kur’ânın esrârı
Nedir esrârın envârı
Nedir Mehdi'nin etvârı
Haber ver sırr-ı esrâ’dân..


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in SIRRLarı =>Semavî Kitalarda =>Kur'ÂN-ı Kerîmde =>FÂtihada =>BESMELede => BESMELenin “Be” Harfinde => “Be” Harfinin NOKtasında.. dır ki, Nokta boyutsuz sonsuz sınırsız İLK ŞEYYdir..
Bu SIRLarın Kâinâtta/Hayatta MevCÛD OLuşu ELbette N’Ur-u MuhaMMeddir..
Kıyametten önce geleceği bildirilen Mehdi aleyhisselâm'ın yapacağı işler ve hareketlerinden ve de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin esrâ’sının sırrı’ndân haber ver!.


سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim--- "Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel’- mescidil’- harâmi ilâl’- mescidil’- aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves’- semîul’- basîr (basîru).: Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, Sübhan’dır (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.” (İsrâ 17/1)

Resim

Nedir Mısrî nedir Ken'ân
Selim kimdir ya kimdir ân
Haber verdi bunu Kur’ân
Haber ver seb'-i kurradan..


Mısır nedir kimdir Mısrî/Mısırlı ve de Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu kimdir?. Ve Kenân İLi neresidir?.
Bütün bunları Kur'ÂN-ı Kerîm haber vermektedir..
Sen de bize yaedimakamda Kur'ÂN-ı Kerîm okuyan HabibuLLAH Hafızlarından haberver!.


Yedi Kari’ (Kurra-i Sab’a):

Kari’: (Kari'e) (A, uzun okunur) Okuyucu. Okuyan. * Âbid ve zâhid olan. * Kur'anı tecvide göre okuyan.
Kari’ler arasında kuranın kıraati bazı yerlerde ihtilaflı idi ve kari’lerin sayısı yıllarca git gide fazlalaşıyordu ta ki Mücahit geliyor var olan kıraatlerden yedisini seçip resmileştiriyor:[4] [4] Ceziri ebul Hayr Muhammed b. Muhammed, “Tahbiru et Teysir fil Kıraat”, baskı 1, Ürdün: darul fukan, 1421 kameri, s. 8.
1-) İbni Amir: Abdullah b. Amır Yahsebî (vefâtı 118 k), Şam kari’si,
2-) İbni Kesir; Abdullah b. Kesir Daremî, (vefât 120 k.) Mekke kari’si,
3-) Asım: Asım b. Ebi en – Necut Esedi (vefât 28 k.) Küfe kari’si. Hafs, bu kari’ler arasından Asım’ın kıraatini daha dakik ve daha kurallı olduğunu kabul ediyordu. Bu nedenle Hafs, vesilesiyle Asım’ın kıraati müslümanlar arasında yayılıyor ve günümüze dek yaygınlığını korudu. İşte bu kıraattir ki İslami ülkelerin çoğunda yayılmış durumdadır.
4-) Ebu Amru: Zabban Ebu Amru b. Alai Mazeni (vefâtı 154 k.), Basra kari’si,
5-) Hamze: Hamze b. Habib Ziyyat (vefâtı 156 k.), Küfe kari’si,
6-) Nafii: Nafii b. Abdurrahman el-Leysi (vefâtı 169 k.), Medine kari’si, günümüzde islam dünyasının mağribinin Araplar arasında yaygın olan kıraat bu kıraattir.
7-) Kessai: Ali b. Hamze Kesaii (vefâtı 189) Küfe kari’si.

Resim

Elâ ey (A.): Şimdi, bilmiş ol ki! Arabçada söze başlarken kullanılır. İstiftah harfi tâbir edilir. Beş vecih üzere bulunur: 1 - Tevbih ve tenbih, 2 - İnkâr, 3 - İstifham-ı anin-nefiy, 4 - Arz, 5 - Teşvik ve rağbet ettirme, makamlarında.
Remz: İşaret. İşaretle anlatmak. * Güç anlaşılır. * Gizli ve kapalı söyleme.
Mânâ-yı âdem (A.): İnsân-ı kâmil.
Âyet: “Ve âlleme'l-âdeme esmâe küllaha - Allah, Âdem'e esmasının hepsini bildirdi.”
Südre (A.): Cebrâil'in dolaştığı alan.
Sidretü’l- münteha: Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihayet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işaret. Yedinci kat gökte olduğu rivayet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaştığı en son makam.
Tûbâ (A.): Cennette bir ağacın adı. Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali. * İyilik, güzellik. Baht. * Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi. * Çok berrak ve saf olan. * Saâdet. Hayır. Devlet.
Zülkarneyn (A.): Kur’ânda geçen nebî. İki boynuzlu. Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen ve Peygamber olup olmadığı tam bilinmeyen büyük bir hükümdar ismi. İki zülüflü yahut da şark ve garbın hakimi olduğu için böyle denilir. Eski Yemen Padişahlarından birisidir. Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm zamanında bulunup Hazret-i Hızır'dan ders almıştır. Bazıları yanlış olarak bunu İskender-i Rumî ile karıştırır. İskender-i Rumî Milâddan 300 sene evvel yaşamış ve Aristo'dan ders almıştır. Yemen'li İskender'e İskender-i Kebir de denir.
Karn: Zaman, devre. * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene. * Yüz yıllık zaman. Asır. * Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç.
Dürr-i yektâ: f. Benzeri olmayan, tek inci. * Mc: Hz. Peygamber (A.S.M.)
Esrâr: (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Envâr: (Nur. C.) Nurlar, ışıklar, aydınlıklar. Maddi veya mânevi karanlıktan kurtarmaya vâsıta olanlar.
Etvâr: (Tavır. C.) Tavırlar, haller, davranışlar.
Mehdi: Hidâyete eren veya hidayete vesile olan. Sâhib-üz-zaman. "Hususi ve şahsi bir tarzda Allah'ın hidayetine mazhar olan, kendisine Cenâb-ı Hak tarafından yol gösterilen" mânasınadır. Bu kelime ihtida etmiş olanlar için de kullanılmıştır. Mehdi-yi Resul, Mehdi-yi muntazır da denir. Ahir zamanda gelip bütün müslümanları Hakaik-ı imâniye ve Kur'âniyeyi câmi' eserleri ile uyandıracak, dinlerini takviye ve imânlarını tecdit edecek olan ve Peygamberimizin (A.S.M.) Al'inden bir Zâttır. Hz. Peygamberimizin Mehdi hakkındaki tavsiflerinden anlaşılıyor ki; "Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden Din-i Muhammedinin (A.S.M.) ebediyyetine bir alâmet olarak her asırda, her fitne zamanında Mehdi mânâsında bir zâtı gönderip onunla Din-i İslâmı te'yid buyurmuştur." Mehdi-misâl zâtlar gelmişlerdir. Deccâl ismiyle tâbir edilen dehşetli bir şahsın, Müslümanları İslâmiyetten uzaklaştırmak ve sefâhet ve dalâlete ve dinsizliğe sevk etmeğe çalışmasına karşı, İslâmiyyeti, Kur'ânî eserleriyle müdafaa eden ve Kur'ânın ve imânın hakikatlarını izah ve isbat ile müslümanların imânlarını kuvvetlendiren, taklidi imânları tahkiki imân kuvvetine tebdil eden ve ehl-i imânı ikâz edip uyandıran ve her hâliyle Hz. Peygambere (A.S.M.) tâbi olan evliyaullahtan, mücâhid, ferid ve cadde-i Kübra-i Kur'âniye yolunda giden ve bu cadde-i kübrayı gösteren rehber-i zaman, yüksek bir zâttır. (Bak: Deccâl)(Suâl : Ahir zamanda Hz. Mehdi geleceğine ve fesada girmiş âlemi ıslâh edeceğine dâir müteaddid rivâyât-ı sahiha var. Halbuki, şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dâhi derecesinde olsa bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevisini temsil etmezse; muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevisine karşı mağlubdur. Şu zamanda kuvvet-i velâyeti ne kadar yüksek olursa olsun böyle bir cemaat-i beşeriyenin ifsâdat-ı azimesi içinde nasıl ıslâh eder? Eğer Mehdinin bütün işleri harika olsa, şu dünyada Hikmet-i İlâhiyyeye ve Kavânin-i Adetullâha muhalif düşer. Bu Mehdi mes'elesinin sırrını anlamak istiyoruz?Elcevab: Cenâb-ı Hak, kemâl-i rahmetinden, Şeriat-ı İslâmiyyenin ebediyyetine bir eser-i himâyet olarak, her bir fesâd-ı ümmet zamanında bir müslih veya bir müceddid veya bir halife-i zişân veya bir kutb-u a'zâm veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübârek zâtları göndermiş, fesadı izâle edip milleti ıslâh etmiş. Din-i Ahmediyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor; âhir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müctehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mühdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zâm olarak bir zât-ı nurâniyi gönderecek; ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenâb-ı Hak, bir dakika zarfında beynes-semâ ve-l arz âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelâl, Mehdi ile de Alem-i İslâmın zulumatını dağıtabilir ve vâdetmiştir, vâdini elbette yapacaktır. Kudret-i İlâhiyye noktasında bakılsa, gâyet kolaydır. Eğer dâire-i esbâb ve Hikmet-i Rabbâniye noktasında düşünülse, yine o kadar ma'kul ve vuku'a lâyıktır ki; "Eğer Muhbir-i Sâdıktan rivâyet olmazsa dahi, her hâlde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır", diye ehl-i tefekkür hükmeder. M.)
Esrâ: Daha çabuk. Pek çabuk. Çok sür'atli. Çok seri.
Ken'ân: Filistin. Hz. Yâkub'un (A.S.) memleketi.
Bahreyn (A.): İki deniz.
Mecma' (A.): Toplanma yeri.
Mecmau'l-bahreyn: Acı ve tatlı denizin birleştiği yer. (Tasavvuf terimi).
Edna (A.): En alçak yer. Pek aşağı, en alçak. Pek az, pek cüz'i. * Çok yakın.
Vustâ (A.): Orta. (Müe.) Orta. Ortası. * Orta parmak.
Halka (T.): Bilinen yuvarlak şey.
Zerre (A.): Pek ufak parça.
Kübrâ (A.): En büyük. (Ekber'in müennesi) Büyük, daha büyük, en büyük. * Man: İkinci kaziye (İkinci önerme). Yâni, hadd-i ekberin bulunduğu cümle (Bak: Hadd-i ekber).
Sugra (A.): En küçük. (Suğra) Daha küçük, pek küçük. * Man: Hadd-i asgarın bulunduğu cümle. Birinci kaziyye. Küçük önerme. (Bak: Hadd-i asgar)
Esrâ (A.): Kur’ân'da mi’rac sûresi olan âyet.
Selim (A.): Selâmet bulan. (Selâmet. den) Sağlam, kusursuz. Refâh ve selâmet üzere bulunan.
Seb' (A.): Yedi.
Kurra (A.): Okuyanlar.
ÂN: En kısa bir zaman. Lahza. Dem. Cüz'i bir zaman.
Ân: f. Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O. * Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik. * Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku. Tersân: Korkak.Kelimeyi zarf yapar. Güyân: Söyliyerek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXX ŞİİR


Resim

Ey bu cümle kâinâtın aslını bir cân eden
Âdem'i kudretle ol câna sevip Cânân eden..


KÛN EMRinin feyeKÛNu Kâinâtın ASLın fASLı NÛR-u MuhaMMed aleyhisselâmdır. Şu Kâinât Tafsilidir Âdem aleyhisselâm.
KULLuk İmtihÂNına Kâinâta gelen her NEFS, AZMedip KudretULLAH ile; ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, İRSAL ile getirci SALL ile götürücü Resûlullah’ı CÂNdan SEVip CÂNını CÂNÂN edip RESÛLden ALLAH’a vUSLat eden..


Resim

Allame'l-esmâ ile hem tâc-ı kerremnâ ile
Arş-ı âlâda melekler cem'ine sultân eden..


ALLAHu zü’L- CeLÂL, Âdem aleyhisselâm’a isimlerinin hepsini öğretince, “En Mükerrem” kılınmak.. Tevhid TÂCıyla RÛHen yücelttilen-mükerrem kılanandır.
İnsÂNoğLunu, ARŞ-ı ÂLâda melekler’in CEM'ine SuLtÂN eden..

HAMELE-i ARŞ.. Arşı Taşıyan Melekler..
Arşı taşıyan melekler. ALLAHu TEÂLÂ'nın Arş'ı taşımakla vazifelendirdiği sekiz müvekkel melek. Arşın mahiyetini bilmediğimiz gibi bu meleklerin arşı taşıma keyfiyetini de bilemiyoruz.:


وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
Resim---"Venşakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyetun.: Ve semâ yarılmıştır. Artık o, izin günü zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur).” (Hâkka 69/16) (İsrâ 17/85)

وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
Resim---"Vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyetun.: Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.” (Hâkka 69/17)

Âyette anlatılan olay müteşâbihdir/Mânası açık olmayan âyettir. Nasıllığı hakkında izâhlar, sahih rivâyetlerin ötesinde fazla bir kıymet taşımaz.
Bu melekler "Subhanallahi ve bihamdihi" diyerek Arş'ı tavaf ederler.


Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır" buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd Sünne,18)

Bu meleklere ALLAHu TEÂLÂ'ya yakın/KARiB olmalarından dolayı “Kerûbiyyûn” melekleri denilir. (İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l- Azîm, VIII, 239).

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---"Ellezîne yahmilûne’l- arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm (cahîmi).: ARŞ'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar RABBlerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler ve iman edenler için mağfiret dilerler: “RABBimiz! Rahmet ve ilim yönünden her şeyi kuşattın. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.!” (Mü'min 40/7)

Bu âyetin tefsirinde İbn Kesîr "Allahu Teâla, Arş'ı taşıyan dört mukarrebûn melek ile onların çevresindeki "Kerûbiyyûn melekleri'nin ALLAH'ı tesbihle RABBlerine hamdettiklerini haber verir" der. Bu âyete dayanılarak meleklerin sayısının dört olduğu iddia edilmiştir. (İbn Kesîr, a.g.e. VII, 120).
Sa'lebî'nin rivâyet ettiği bir hadiste;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hamele-i Arş, şu anda dörttür, Kıyamet günü Allah onları bir dört melekle daha kuvvetlendirir, böylece sekiz olur" buyurmuştur.
(Kurtubî, el-Cami'u fî-Ahkâmi'l-Kur'ân, XII, 266)

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---"Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne).: Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).” (Bakara 2/31)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ: Andolsun, biz Âdemoğlunu yücelttik-mükerrem kıldık; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---"Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsrâ 17/85)

Resim

Vech-i âdemle cihân fânûsunu tenvir edip
Künh-ü zâtına o vechi hüccet ü bürhân eden..


Şu CihÂN Fanusunu ÂDEM’in NÛRuyla NÛRlandırıp,
Sonra İmtihÂNı sonUÇunda, ZÂTuLLAH’ın Hakikatının zuhuru oaln Hakikat-ı MuhaMMedîyye VECHini ULAŞın NOKTAsı VAKtini, yarattığı KULLarının RÜCÛ’/ASLa DÖNüşte SALL delili ve isbat vasıtası eden..


Resim

Evvelin Âdem sonun Hâtem kılup bu âlemin
Hâtem'i Mahmud Âdem'i zübde-i insân eden..


Bu Şehâdet ki, Zuhurat Âleminde insânoğlunun ilki Âdem aleyhisselâm iken bu Âlem için Hâtemi’n- Nebî, Hâtem'i Mahmud ki, Âdemoğlu olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i insanoğlunun ZÜBDesi/Neticesi, sonuçu, hülâsası eden..

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---"Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâteme’n- nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/41)

Bu âyet-i kerime sunulup her çeşit peygamberliğin sona erdiği iddia ediliyor. Ama Kurân-ı Kerim’de “hatem” kelimesinin ALLAH celle celâlihu tarafından kesr ile değil fetha ile kullanıldığı unutulmaktadır. Yani ilâhî metinde kullanılan kelime “hâtim” değil “hâtem”dir ve hâtem mühür demektir. Hâtim ise son şahıs veya sonuncu manasına gelir. Şimdi hâtem, yani mührün vazifesi tasdik etmektir. Nitekim söz konusu âyet-i kerime “Muhammed (aleyhisselâm) peygamberlerin mührüdür”, manasını kapsamaktadır. Büyük hadis bilgini İmam Buharî (radiyallahu anhu) bu âyeti tefsir ederken, peygamberin mübârek vücudu üzerindeki bir nişandan bahseden hadisleri yazmıştır..
(Buharî, Kitabü’l- Menâkib, Bâb Hâtemü’n- Nübüvvet)


وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O’nunla (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)

Resim

Nokta-i pergâr-ı âlem Ahmed'in zâtın kılup
Sırrını kutb-ı hakîkat mazhar-ı Rahmân eden..


KÛN feyeKÛN Pergelinin İğne UCU, Şehâdet Âlemi’nin MERKEZinde ve AHMED aleyhisselâm’ın bizzât ZÂT’dır.. Kalem UCUndaysa Hakikat-ı MuhaMmed aleyhisselâm NÛRu vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in SIRRInı, HAKİKATın TEK-BİRi ki, Er Rahmân İsm-i Şerifinin Tecellî Mazharı/zuhur ki, mevCÛD OLuş yeri eden..


Resim

Enbiyâ vü evliyâ hep mazhar-ı envâr-ı Hakk
Mustafâ’da her şuunun cem’ edüp bir şân eden..


YEDuLLAH =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ELi => TÜMM NEBÎLer ELi =>EhL-i Beyt aleyhumusselâm ELi => EVLiYÂuLLAH ELi hepsi deHAK TeÂLÂ’nın NÛRLarının zuhur ediş yeridir..
Şe’ÂNuLLahta her ÂN, Mustafâ aleyhisselâm NÛRunda, TÜMM ŞUUNları/FİİLLeri CEM’ ederek bir Şehâdet Şerefi Şânı eden..


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---''İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ (azîmen).: Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir)." (Fetih 48/10)

Resim

İsmi resmi mahv iken bu âciz u bîçârenin
Namını Mısrî verup dillerde ad u san eden.


Yâ RABBenâ!.
Ben ki, Mânâ ismi ilemadde resmi mah volmuş âciz/ beceriksiz, eli ermez, kabiliyetsiz, gücü yetmez ve çâresiz iken,
Âlemlerde MuhaMMedî Namımı, Ünümü, Şanımı “Mısrî” vererek; dillerde adım/ismim ve san/ ün, şan, şöhret sahbi sayğı derğer eden..
SENsin SEN Yâ RABBen ALLAH celle celâlihu…


Resim

Tâc-ı kerremna (A.): Tasavvuf terimi, mânâ itibariyle kabul edilmiş bir taç.
Tenvir (A.): (C.: Tenvirât) Aydınlatma. * Bir şey hakkında bilgi verme. Bir şeyi münevver kılma.
Hüccet: Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * Şâhid.
Bürhân: Delil, hüccet, isbat vasıtası. * Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. * Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.
Künh-ü zât (A.): Allah'ın görünmeyen varlığı.
Hâtem (A.) : Sonuncu.
Mahmud (A.): Kendisine hamd edilen.
Zübde (A.) : Hulasa, öz. (C.: Zübüd) Netice, sonuç, hülâsa. * Bir şeyin en mühim kısmı. * Kaymak. * Her nesnenin iyisi ve hâlisi.
Pergâr (F.): Perge!.. f. Pergel. Dâire çizmeğe mahsus âlet.
Mazhar (A.): Zuhûr yeri..
Şuun (A.): Şenler, görünüşler, olaylar. (Şe'n. C.) İşler, fiiller. Havadis.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXI ŞİİR


Resim


Aldın mı gönül hüsn ile yektâ haberin sen
Duydun mu hem ol Yusuf-ı Zibâ haberin sen..


Ey gönül sen muhteşem güzelliği ile eşsiz olanın haberini aldın mı sen,
Sen o en yakışıklı güzellikte tek olan Yusuf’un haberini duydun mu sen..


Resim

Ya’kub'veş ol dîdelerin görmez olunca
Ağladı mı tâ sorsan ol bîna haberin sen..


Senin de Yusuf’un hasretiyle gözlerin görmez olunca Babası Ya’kub gibi,
Sen de Yusuf’un haberini herkeslere sorup da sonuçsuz kalınca tüm kâinât senle beraber ağladı mı?.


Resim

Yusuf yoluna ağlayan ancak deme Ya’kub
İşittin anın oldu Züleyhâ haberin sen..


Sen, sakın Yusuf’un hasret yolunda ve uzaklarda ağlayanın sadece Ya’kub idi demeyesin.
Sen, Züleyhâ’nın, Yusuf yanıbaşında ve sevdâ zinÂNındayken hasret ateşiyle yanış haberini duydun mu?.


Resim

Kays'ı nice yıl ağladıp' inletmedi mi aşk
Alsan n'ola bir doğruca Leylâ haberin sen..


Gönlünü elinden alan bu AŞK, Kays'ı Kerbelâ ÇÖLünde nice yıl ağlayıp, inletmedi mi ki,
Keşke, Kerbelâ ÇÖLünün Aşk Çiçeği Leylâ’sının AŞK Haberini doğru dürüst ALaBİLseydin!.


Resim

Dağlar dahî dayanmaz anın yüzüne karşı
âlemlere sor Tûr ile Musâ haberin sen..


Sen Musâ aleyhisselâm’ın Tûr-i Sînâ Dağına çıkışında çektiği maddî manevî dağlar bile dayanmaz sıkıntı haberlerini âlemler sor!.

Resim

Her kan de anın zerre-i hüsnün görene sor
Ola duyasın hasret ile tâ haberin sen..


Her ne zaman ki O’nun güzelliğinin zerresini görene sor,
Olur ki sana hasreti hakkında bir haber veren olur da duyabilesin.


Resim

Sular gibi yüzün yere sür kalma yolunda
Alçakta alursun yürü deryâ haberin sen..


Sakın sakın burnun göğe dikip kibirlenme de, sen de SUar gibi yüzü yerde hep alçaklara ak,
Çünkü sen kavuşman gereken ve dileğin olan DERYÂnın haberini bu tevazu yolunda alırsın..


Resim

Âlemde nice yüz bin olur aşka giriftâr
Gel sorma o mecnûnlara dânâ haberin sen..


Bu Âlemde nice nice yüzbinlerce kişi AŞKuLLAH DERdine düşüp yakalandılar,
Sen Bilen bilgili âlimlarin İLİM Haberini ÇÖLde Tek Başına dolaşan mecnûnlara sorma..


Resim

Bülbüllere sorma yürü var hâlet-i aşkı
Pervâneden al gizlice tenhâ haberin sen..


Sen var yürü git, seherlerde öten Bülbüllere sorma AŞKın HÂLLerini,
Sen tenhada TEKe TEK YÂR AŞKının haberini AŞK ATEŞİne can atan Pervâneye sor..


Resim

Tevhîd sanur lâ ile isbat-ı vücûdu
Sorma güzelim anlara illâ haberin sen..


Ham aklıyla taklid-i Tevhid’in “L” sözüyle Vâcibu’l- VüCÛDu anladığını sanır.
Sorma güzelim onlara “İLL” haberin senki Tahkik Tevhidden anlamazlar..


Resim

Her kim bu yola sıdk ile girmezse yoğ olmaz
Yoğ olmayıcak Yusuf'un umma haberin sen..


Her kim ki bu AŞKuLLAH YOLUna sadakat ile girip izafî ölümlü “ben”liğini yok etmezse
Sakın onlardan Yusuf'un yedi gömlek yırttırma haberini
ve de Beden Kuyusunda RUH Yusuf haberini alacağını umup beklemeyesin!.


Resim

Lâhût ile nâsûtu gönül anladı ise
Mısrî anâ sor Kaf ile Anka haberin sen..


Eğer gönül, Lâhût/Ruhanî, Manevî Uluhiyet âlemi ile Nâsûtu/isanlıkla iligili âlemi ANLAdı ise, eyy Mısrî kaddesallahu sırrahu o zaman işte ona sor Kaf Dağı ile Zümrüd-ü Anka haberini sen..


Resim

Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Yektâ: Tek, yalnız, eşsiz.
Zibâ: f. Güzel, süslü, yakışıklı. ziynetli.
..veş: f. Gibi (mânâsına teşbih edatı.) Mah-veş $ : Ay gibi.
Yusuf (a.): Hz. Yakub'un (aleyhisselâm) oniki oğlundan en küçüğü idi. Babası kendisini çok severdi. Gördüğü bir rüyayı babası tabir ederek peygamber olacağını ve bütün kardeşlerinin kendisine itaat edeceklerini söyledi. Kardeşleri kendisini kıskandıkları için bir hile ile izini kaybetmek istediler ve bir kuyuya attılar. Oradan Mısır'a giden kervancılar aldılar. Mısır'da köle diye sattılar. Sarayda Mısır Maliye Nâzırı'nın yanında hizmet ederdi. Güzelliği, temizliği dillere destan oldu. Mısır Azizi'nin karısı Zeliha'nın iftirasına uğrayarak bir müddet hapiste, zindanda kaldı. Orada peygamberlikle müşerref oldu. Mısır Meliki'nin gördüğü rüyayı en sahih olarak Hz. Yusuf (aleyhisselâm) tabir ederek bir müddet sonra hapisten çıktı. Rüyadaki tabir gibi yedi sene bolluk oldu. Ve ondan sonra da yedi sene kıtlık başlamıştı. Hz. Yusuf da Hazine Nâzırı tayin edildi. Her taraftan mahsul, yiyecek almağa gelirlerdi. Kenan illerinde hasta ve Yusufuna ağlamakla gözleri görmez olan Hz. Yakub'un evlâdları da mahsul almak için geldiler. Hz. Yusuf evvelâ onları tanımazdan geldi, sonra onlara iyilik etti ve babalarını da Mısır'a davet etti. Yusuf'un gömleğini gözüne sürmekle Hz. Yakub'un gözleri de açılmıştı. Yusuf (aleyhisselâm) Mısır'a aziz oldu, Zeliha ile evlendi. Kardeşleri, babası da Mısır'a davet edildi ve mes'udane bir hayata kavuştular. Kısas-ı Enbiya)(Hz. Yusuf (kendisi) Cenab-ı Hak'tan vefatını istedi ve vefat etti. O saadete mazhar oldu. Demek o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun...İşte Kur'an-ı Hakîm'in şu belâgatına bak ki, Kıssa-i Yusuf'un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil, belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad ediyor ki; kabrin arkası için çalışınız, hakiki saadet ve lezzet ondadır... Hem Hz. Yusuf'un âlî sıddıkiyyetini gösteriyor ve diyor: Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor, yine âhireti istiyor. M.)
Züleyhâ: Kur'ân-ı Kerîm'de Yûsuf sûresinde anlatılan Yusuf kıssasında (hikâyesinde) söz konusu edilen kadın.
Züleyhâ kelimesi, Farsça bir isimdir. Arapça şekli ise, Zelihâ'dır. Kelime olarak her iki şekilde de okunabilir ve her iki şekildeki okunuş da doğrudur. Farklılık, hareke değişikliğine dayanmaktadır. Bazı kaynaklara göre onun gerçek adı, Râîl'dir (et-Taberî, Tarih, Beyrut, t.y., I, 337).
Kur'ân'da Züleyha ismen geçmemektedir. Ancak, Yusuf kıssasında, baştan sona Yusuf (a.s) ile beraber anılmıştır. Kur'ân'daki Yusuf ile Züleyha'nın hikâyesi, Yüce Allah tarafından hikayelerin en güzeli olarak haber verilmiştir.
Ya’kub: Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. Yusuf Aleyhisselâm'ın babası ve İshak Aleyhisselâm'ın oğludur. Bir adı da İsrail olduğundan bu sülâleden gelenlere İsrail oğulları mânasına, Benî İsrail denilmektedir. Büyük oğlunun adı Yehud olduğundan sonradan bunlara Yahudi denilmiştir.
Bîna (f.): Gören.
Züleyhâ (a.): Mısır maliye nazınnın eşi.
Kays: (a.) : Leylâ ile Mecnûn kıssasında Leylâ'nın sevgilisi olan Mecnûn'un asıl adı.
Leylâ: Leylâ ile Mecnun hikâyesinin kadın kahramânı.
Tûr-i Sinâ: Musâ Peygamberin (aleyhisselâm) Allah (celle celâlihu) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir. * İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi.
Musâ: Beni İsrâil peygamberlerinden Hz. Musa'nın (aleyhisselâm) ismi. Dört büyük kitaptan birisi olan Tevrat, vahiy yoluyla kendisine gelmiştir. Yahudilerin en büyük peygamberidir. Şeriatı, İsa'ya (aleyhisselâm) kadar devam etti. Yusuf'un (aleyhisselâm) soyundan Yuşa nâmındaki peygamberi yerine tâyin ederek vefat etmiştir. Mısır firavununa karşı mücadele etti. Harun (aleyhisselâm) kardeşi ve kendi veziri hükmünde idi.(Mısır Kıt'ası, kumistan olan Sahra-yı Kebir'in bir parçası olduğundan Nil-i Mübarek'in feyziyle gâyet mahsuldâr bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahra komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felâhat ve ziraatı, ahalisinde pek mergub bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki ziraatı, kudsiye; ve vasıta-ı ziraat olan "Bakar"ı ve "Sevr"i mukaddes, belki mâbud derecesine çıkarmış. Hattâ o zamandaki Mısır milleti, sevr'e, bakar'a ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte o zamanda Benî-İsrail dahi, o kıt'ada neş'et ediyordu ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, "İcl" mes'elesinden anlaşılıyor.İşte Kur'an-ı Hakîm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakar-perestlik mefkuresini kesip öldürdüğünü, bir bakar'ın zebhi ile ifham ediyor. S.)
Giriftâr: f. Tutulmuş. Yakalanmış.
Dânâ: f. Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim.
Hâlet (a.): Suret. Hâl. Keyfiyet.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Tenhâ: f. Boş yer. Kimsesiz yer. * Yalnız, tek.
Tevhîd (a.): Birleme.
Sıdk (a.): Doğruluk. gerçeklik.
Lâhût: İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî alem.
Nâsût: İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler.
Nâsût (a.): Lâhûtun zıddı, insânlık âlemi.
Kaf: Bir dağ adı.
Anka: İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş. Çok büyük olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXII ŞİİR


Resim


Gül müdür bülbül müdür şol zâr u efgân eyleyen
Ten midir ya cân mıdır hem Arşı seyrân eyleyen..


Şu AŞKı Meşk Âleminde gerçekten inleyip feryad eyleyen seven Bülbül müdür yoksa sevilen Gül müdür?.
İnsan AkıL ÂLeMinde ve bu Bâtın Hayatta ARŞuLLAH’ı seyrÂN eyleyen Beden/Ten midir yoksa ÖZündeki CÂN/RûH mudur?.


Resim

Nâr u bâd u âb u hâkin gel haber ver aslını
Kim buların her birini emre fermân eyleyen..


Mevcûdatın Temel Unsurları olan; Ateş, Hava, Su ve Toprak’ın “ASL”ından bir haber ver.
Bunların herbirine EMRini FermÂN eyleyen ve uygulatan KİMdir?.

Kâinâtta 4 Tabia Unsuru olan; Hararet/Ateş, Soğukluk/Hava, Rutubet/Su ve Kuraklık/Topraktır..
HAKk’ın EMRiyle Hükmünü uygulayan bu 4 Unsur netice olarak, NÛR-u MuhaMMedî’nin Tafsilidir..


Resim

Ateşin germiyetinin sırrını duygur bize
Ki hilaf üzre anı kimdir gülistân eyleyen..


ATEŞin Sıcaklık, Yakıcılık ve Yutuculuk SIRRını BİZe DUYur.
Ki olmaz sanılırken KİMdir onu İBRAHİMî gülistân eyleyen KİMdir?.


İBRAHîMî NÂR’ın -> “BERdEN SeLÂM-ÂN”-ı.:

İBRAHîMî “Berden seLÂM” et..

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim ---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm (ibrahîme): "Ey ateş!. İbrâhim için serinlik ve esenlik ol!." dedik.” (Enbiyâ 21/69)

hER cÂN =>CeheNNeM İÇİnde!.:

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim ---“Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

Resim

Yelde kimdir geh nesim ü geh sabâ zevkin veren
Gâhi hışm ile nice beldânı virân eyleyen..


Şu Havada esen Rüzgârda bâzen nesim/hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr ve bâzen sabâ/gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr ZEVkini YAŞAtan KİMdir?.
Ve bâzen de hışm ile/hiddet ve gazabla nice beldeleri virân eyleyen kimdir?. Elbette HAKk TeÂLÂdır..

Lût aleyhisselâm ve Sâlih aleyhisselâm kavimlerini yerlebir eden ve virÂN KILan Fırtınalar..


Resim

Kimdir anı bana göster şol sularda durmayıp
Rûz u şeb yüz üstüne aşk ile cevlân eyleyen..


Şu SU-lar ki, dâimâ tevazu’ ile baş aşağı aktıran ve de bir yere dökülse her damlası yere secde ettiren KİMdir?.
Gündüz Gece dâimâ yüz üstü DERYÂsına AŞK ile KOŞturan KİMdir?.


Resim

Hâk ne mâdendir biter andan mâadin geh nebât
Kimdir anı gâhi hayvan gâhi insân eyleyen..


Şu TOPRAK nasıl bir mâdendir ki, ondan nice madenler çıkar ve nice bitkiler yetişmekte.
Ve o topraktan, bâzen hayvan bâzen de insÂN yaratan KİMdir?.


Kur'ÂN-ı Kerîm de;
Âdem aleyhisselâm çamurdan yaratılmıştır.: İsrâ 17/61; A'râf 7/12; Sad 38/76; Secde 32/7..
Âdem aleyhisselâm cıvık çamurdan yaratılmıştır.: Saffat 37/11..
Âdem aleyhisselâm çamurdan süzülmüş bir hulâsadan yaratılmıştır.: Mü’minu, 23/12..
Âdem aleyhisselâm kuru çamurdan sûretlenmiş balçıktan yaratılmıştır.: Hicr 15/27; Rahmân 55/4.. (Çantay, H.B.: Kur'ân-ı Hakim ve Meâl-i Kerim.)


Resim

Ay u gün yıldızları kim döndürür ver gel haber
Hem ne seyr için dönerler bunca devrân eyleyen..


Gel BİZe bir haber ver ki, Güneşi, Ayı ve Yıldızları döndürüp duran KİMdir?.
Ve hiç durmadan DevrÂNda devr edip dönenler kimlere ne ibret ve hikmet seyri için döndüren KİMdir?.


Resim

Bâde birdir saki bir meclisdeki yârân da bir
Bâdenin keyfiyyetini kimdir elvân eyleyen..


O meşhur Bezm-i Elest Meclisinde, şehâdet şarabını sunan Sâki bir, Şarab Kadehi bir İçen CÂN Dostları Yâr YÂRanları da bir.
Bu BELÂ Bâdesinin Keyfiyyetini/Niteliğini, İç yüzünü, Esâsını, Enfüsünü ÂFâkta/Dış Dünyada binbir renkte AÇtırıp, çeşitli GÖRünüşlerde fiilen YAŞAtan KİMdir?.


Resim

Kiminin mescidde boynun eğdirip zâhid kılan
Kimini meyhânede sarhoş u sekrân eyleyen..


Bu İmkÂNla KULLuk İmtihÂNı SAHnesinde, Kimi KULLarını mescidlerde boynun eğdirip zâhid kılan/dünyadan el çektirip hep ibâdet ettiren KİMdir?.
Kimi KULLarını ise meyhÂNelerde mest edip, zilzurna sarhoş eyleyen KİMdir?.


Resim

Zâhidin benzin sarartıp ağlatan kim hem nedir
Kâfirin küfrün dahî fâsıkta isyan eyleyen..


Zühd ü Takvâ içindegce gündüz RABBsı TeÂLÂ’ya ibâdetle ağlatıp yüzünü kuru sarı GÜLLer gibi eden KİMdir?.
Hem nedir ve nedendir ki, Kâfirin Ömrünü küfür, Fâsıkın Ömrünü isyÂN eyleyen KİMdir?.


Resim

Halktan ayırmış gözünü pünhâne çekmiş özünü
Ne arar kendini halktan böyle pünhân eyleyen..


Ve Nice KULLarı ki, HALK İÇİnde HAKk TeÂLÂ ile her dâim GÖZünü Halktan ayırmış, ÖZünü Halktan gizlemiş ve saklamış.
Ve kendisini bu şekilde Halktan gizlemiş ve saklamış olan ÖZündeki ÖZ AKRABasını ANLAmışsa, daha ne arayacak dışarda halk içinde..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim ---"Ve lekad halaknâ’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuhu, ve nahnu akrabu ileyhi min habli’l- verîd (verîdi).: Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.”(Kaf 50/16)

Resim

Görse mahbubu gönül bîihtiyâr mâil olur
Ehl-i derd uşşakı kimdir zâr u giryân eyleyen..


Elbette insÂNoğlunun GÖNLü, muhabbet ettiği sevgilisini GÖRse kendi elinde olmadan O’na yönelir.
Bu DERd Ehli MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarı inleten ve gözyaşı döktüren KİMdir?.


Resim

Kim bu sırdan kimini mahrum edip câhil eden
Kimini mahrem edinip ehl-i irfân eyleyen..


Bu İlahî Hakiat-ı MuhaMMedîyye SIRRından kimi KULLarını mahrum edip câhil eden KİMdir?.
Kimi KULLarını ise kendi Mahreminde hususi hâllerine ait Gizli SıRR Sahibi İrfÂN Ehli eyleyen KİMdir?.


Resim

Vahdet ehli cümlede bir yüzü seyrân ettiler
Lîk görmez ol yüzü kesrette tuğyân eyleyen..


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in zâhir/sureti, Azamet VahdÂNiYyetini ANLamış YAŞamakta olanlar, bu YOKLuk-ÇOKLuk KESReti YÜZünde TEK-BİR CEMÂLuLLAH seyrÂN ettiler..
Ki yine ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bâtın/sîreti, Kudret AHADiYyetini ANLamış YAŞamakta olanlar, bu TEKe TEK-Lik Vahdeti ÖZünde TEK-BİR CEMÂLuLLAH seyrÂN ettiler..
Ancak ne varki, AKLı ki NEFsi bu ÇOKLukÂleminde Tagutluk/Azgınlık eyleyip binlere İlâhlar edinenler O TEK-BİR CEMÂLuLLAH’ı asla göremezler..


Resim

Ey Niyâzî kim vücûdun terk ederse ol dürür
Cümle yüzler içre ol bir yüzü Seyrân eyleyen..


Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, kim ki; şu geçici, iğreti ve sonUÇta ölümlü ama, şu ÂNda MevCÛD gözüken Vücûdunu terk ederse ki, ÖLmeden ÖNce ÖLür DİRİLirse herÂN işte o HAKk ÂŞIKLardır,
Şu Kânâtta var gözüken sayısız YÜZLer içinde EZEL-EBED TEK-BİR OLAN VÂCiBu’l VüCÛD CEMÂLuLLAH’ı Seyrân eyleyen..


Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

Efgân.: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Bâd (F.): Hava. f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes.
Âb.: f. Su. * Mc : Yağmur. * Letâfet, güzellik.
Hâk.: f. Toprak. Turab
Fermân.: f. Emir. Tebliğ.
Germiyet (F.): Sıcaklık, yakıcılık. Sıcaklık, hararet. Ateşli ve hızlı çalışma.
Hilaf (A.): Aykırı. Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek.
Nesim.: Hoşa giden, hafif ve lâtif esen rüzgâr.
Sabâ.: Gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr.
Hışm (A.): Öfke. f. Öfke, hiddet, gazap, kızgınlık.
Beldân (A.): Beldeler, şehirler.
Rûz (F.): Gündüz.
Şeb (F.): Gece.
Cevlân, cevelân (A.): Gezme, dolaşma.
Mâadin (A.): Mâdenler.
Nebât: (C: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki
Devrân.: Devir, felek, zaman, deveran, dünya.
Bâde (F.): İçki. f. şarap, içki. Kadeh.
Sâki.: (Saky. dan) Sulayan, içecek su veren, sucu. * Kadeh sunan. İçki sunan.SAKİ'
Yârân.: f. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
Keyfiyet (A.): Nitelik. Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti. * Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)
Kemmiyet.: (Kemiyet) Miktar, sayı, nice oluş. Az veya çok oluş.
Elvân.: (Levn. C.) Renkler. Muhtelif görünüşler.
Zâhid.: (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
Sekrân.: Sarhoş, mest olan adam.
Fâsık.: (Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.
Pünhân.: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Mâil.: Eğik. Bir tarafa eğilmiş. Eğri. * Meyilli. Hevesli. İstekli. * Düşkün.
Mahrem.: Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Lîk.: f. Lâkin, amma, ancak, fakat.
Kâfir (A.): Küfürde olan.
Küfür (A.): Hakk’ı inkâr etmek.
Bî-ihtiyâr (A.): Elinde olmaksızın.
Mahrum (A.): Nasibsiz..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXIII ŞİİR


Resim


Kim ki cândan geçmez ise deyin bize yâr olmasın
Âr u ırz ile gelip âşıklara bâr olmasın..


Her kim ki, çok sevdiğini söylediği Yaratanı CÂNÂN’ı için CÂNını fed3a edip vaz geçmez ise, okimseye söyleyin ki bizede yâr OLmasın.
Bu âlemin kendinde geçerli ar namus temizliğiyle gelip de MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLara manevî yük olmasınlar..


Resim

Gam yükün âşık olan dâim çeke gelmişdürür
Doymayan dost derdine aşka giriftar olmasın..


HAKk ÂŞIK olanlar, İLahî AŞK’ın Dünyadaki Gam-Keder YÜKünü ezelberi çeke gelmişlerdir..
Bu HÂL ise onlar için Dost derdinin lezzetli zevkidir ki, bundan bıkmaan doya doya zevklenmeyenler gelip de AŞK Tuzağına gönüllü düşmesinler..


Resim

Derd uyutmaz rahat etmez gece gündüz âşıkı
Şol ki bülbüldür güle karşı nice zâr olmasın..


İLahî AŞK Derdi, HAKk ÂŞIK’a gece gündüz bu ÂLemde asla rahat vermez.
Elbette sevdalı olduğu Gonca GÜLüyse Bülbül nasıl olur da ZÂR etmez ayrılık derdiyle..


Resim

Zevk-i tâatle kimesne hâl-i aşkı anlamaz
Tâlib-i sâdık isen belinde zünnâr olmasın..


Belinde gizli ŞİRk Zünnarı ile zâhirde HAKk’a İtâatten bahseden bâtından habersiz kimseye BİZ ANLAtsak da İLahî AŞK’ın HAYYat HÂLini Anlayamamz..

Resim

Remz-i Hakk’a mahrem olmak değmenin kârı değil
Kim dilerse aşk ile yâr olsun ağyâr olmasın..


HAKk’ı manevî kalbî işâretle ANLAtılanı ANLAma SıRRına sahib olmak sıradan kimsenin kârı değildir.
Ama kimbu HÂLi Yaşamak dilerse İLahî AŞKile YÂR/BİZ BİR-İZ OLsunda, Ağyâr/Yabancı lafazan olmasın..


Resim

Zerrece aşk odı kimde olsa yakar varlığın
Aşk odı ister ki Hakk'dan gayri hiç var olmasın..


Kaldı ki, kimde zerrece İLahî AŞK Ateşi olsa, ham Akıl VARLığını yakar kül eder.
İLahî AŞK Ateşi ister ki kendisine düşenin, HAKk'dan gayri hiç bir VARLığı var olmasın..


Resim

Cümle efkârın hurufun cem' edip tevhîd eyle
Nokta-i vahdette haşr ol gayri efkâr olmasın..


Şu Dış-Afakî ÂLEM dediğimiz Akıl Harflerini TEK-BİR VAHDet NOKTasında BİZ BİR-İZ NAHNu TEVHİDinde CEM’ Edip bundan başka fikirler olmasın!.

Resim

Ey Niyâzî hâl-i aşkı herkese fâş eyleme
Sırr-ı Hakk'dır anâ bî-gâne haberdâr olmasın..


Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, İLahî AŞK’ın HÂLini açığa vurma ki,
O, SIRR-ı HAKk TeÂLÂdır ona ilgisiz olanlar haberli olmasınlar..


Resim

Irz: Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.
Bâr (F.): f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
Giriftar (F.): Tutulmuş, yakalanmış.
Zâr: f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız.
Zünnâr: İp. * Hristiyan rahiplerinin veya puta tapanların, papazların bellerine bağladıkları örme kuşak.
Fâş (F.): Açığa vurma, dile verme.
Remz: İşaret. İşaretle anlatmak. * Güç anlaşılır. * Gizli ve kapalı söyleme.
Efkâr: (Fikir. C.) Fikirler. Düşünceler.
Huruf: (Harf. C.) Harfler. İsim ve fiil olmayan kelimeler.
Haşr: (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek.
Bî-gâne: Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXIV ŞİİR


Resim


İlim bahri vücûd esdâfının dürdânesiyim ben
Maârif kenzi dil vessâfının virânesiyim ben..


Ben İLMuLLAH DERyâsının VüCÛD Sedeflerinden birisinde TEKBiR İNCisiyim.
Ben Gönüldekinin vasıflarını dillendiren Mârifet-i MuhaMMed Definesinin-Hazinesinin saklayanı virânesiyim ben..


Resim

Benim ilmim katında müctehidler âciz oldular
Velî ilm-i ilâhînin deli divânesiyim ben..


Benim İlmim dilden dile aktarılan bir ilim değildir ki, doğrudan-kaynaktan alındığı için, şu ÂNdaki toplumda, İctihad eden, ihtiyaç hâsıl olduğunda âyet ve hadislerden hüküm çıkaran önderler çâresiz-âciz kalırlar.
Dostum, ben İLMuLLAH’ın vurgunu deli divânesiyim ben..


Resim

Birer hâle cihânın halkı bir bir râzı oldular
Benim bir hâle meylim yok Hakk'ın bilmem nesiyim ben..


Şu CihÂNda yaşamakta olan HAKK TeÂLÂ’nın KULLarı nefislerinin beğenip tercih ettiği bir İş meşgalesi HÂLine bire bir râzı oldular ve bir ömür peşinde koşmaktalar..
Benim ise onlar gibi YÂRsiz bir hÂL İÇİnde yaşamaya asla meylim yok!. Bu HÂLimle kendime bir yer bulamam ve ben de bilmem nesiyim HAKK TeÂLÂ’nın ben..


Resim

Bikülli âlemin halkı bilirler bende bir dert var
Bilinmez sevdiğim kimdir nenin mestânesiyim ben..


Zerre Kürre CÜMMle Âlemlerin halkı bilirler ki gözükür de benim bir garip derdim var ki,
Beni bu derde düşüren sevgilim kimdir bilinmez ve ben kimin mestÂNesi, zilzurna sarhoşuyum bilinmez..


Resim

Eğerçi sûret-i âharda geldim âlem-i mülke
Ne mâziyim ne müstakbel her ânın ânesiyim ben..


Diyelim ki ben şu ÂNdaki Şehâdet ve Mülk Âlemine geldim,
Ben ne GEÇmişim ne de GELecek ÂNLarın RÛH BİZliğinde ANNEsiyim ben..


Resim

Yitürdüm benliği benlik bana Hak benliğindendir
Tekellümde hitâb-ı giybetin kârhânesiyinı ben..


Ben bana KULLuk İmtihânı için verilmiş olan izafî iğreti “bEN” liğimi kaybettim ve ENE’L-HAKk TAMMlığında damlam, DENİZde NAHNU Oldu HAKk TeÂLÂ’nın Mutlak BENliğindedir..
Ancak şu Halk Âleminde konuşmalarımda söylediklerim kendi adıma anlaşıldığından dolayı, kendimi HAKk TeÂLÂ’nın/OLduğu HALde GÖzükmeyenin adına konuşma yapan birisi olarak görmekteyim ve bunu bilerek yaşayan birisiyim bu kârhÂNede ben..


Resim

Ne Mısrî’yim ne Mehdiyim ne İsâyım ne insânım
Bu yanan dâimî şem’in velî pervânesiyim ben..


Gerçek MuhaMmedî TEVHİD TEKEMMÜLünde ne Mısrî’yim, ne İnsÂNım, ne Mehdi’yim ne de İsâ’yım..
Bu ezel ebed yanmakta olan Şehâdet Şe’ÂNuLLAHında sürekli YANan MUMa tatlı CÂNını atan CÂN-CÂNÂN KELEbeğiyim ben..


Resim

Esdâf (A.): Sedefler. Sadefler, inci kabukları. * Midye ve isridye gibi deniz mahluklarının şeffaf, parlak kabukları.
Dürdânesi (F.): İnci tanesi.
Kenz.: Define, hazine. Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler.
Mestâne.: Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
Âhar.: (Aher) Gayrı, başkası. Diğeri.
Vessâf (A.): Vasıflandıran.
Vasf (A.): Nitelik.
Müctehid (A.): Âyet ve hadislerden şer'i hükümler çıkaran yüksek din âlimi.
Âlem-i mülk (A.): Tasavvuf terimi; yaşanan bu Âlem.
Mâzi (A.): Geçmiş zaman.
Müstakbel (A.): Gelecek zaman. Karşılanan, istikbâl edilen, önde bulunan. İlerdeki, gelecek. * Gelecek zaman.
Mâzi.: Geçmiş zaman. Geçen, geçmiş olan.
Müctehid.: İctihad eden. İhtiyaç hâsıl olduğunda âyet ve hadislerden hüküm çıkarmış büyük İslâm allâmeleri ve önderleri. İmam-ı A'zam, İmam-ı Şâfiî... gibi
Âne (T.): Anâ, anne.
Yitürmek (T.): Yitirmek, kaybetmek.
Tekellüm (A.): Konuşma.
Hitâb (A.): Bir tek kişiye veya bir topluma karşı söz söyleme.
Gıybet (A.): Kaybolma.
Hitâb-ı gıybet: Tasavvufi terim; Hakk’ın kitabı.
Kâr (A.): İş..
Hâne (F.):
Ev:
Şem’.: Mum, ışık.
Pervâne.: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek. * Haberci, kılavuz.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXV ŞİİR


Resim


Ey bu gönlüm şehrini bin kahr ile virân eden
Bîduhân odlar yakup bu sînemi külhân eden..


Ey benim gönl şehrimi kulluk haddimi bildirmek için binlerce zorlukların tecellisi ile mahvedip virân eden.
SÎNemi dumansız ateşlerle yakıp hamam ocağına çeviren..


Resim


Ehl-i âlem derdinin mislin görür rahat bulur
Cins ü misli olmayan derde beni dükkân eden..


Bu dünya insanları dertlerinin birbenzerini görür de bir çâresini arar bulur rahat eder.
Oysa ben gibi gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarı, bir benzeri bir cinsi olmayan çâresiz dertler dükkanı eden..


Resim

Bir bâhirdir sahili yok mevci olmaz münkesir
Leylinin fecrin getirmez gökteki devrân eden..


Öylesine bir AzametuLLAH ve KudretuLLah ÂLemi ki, dalgaları bitip tükenmeyen arkası gelmeyen, sahili de olmayan sonsuz sınırsız deniz olan.. KULLuk Karanlığı gecesinin sabah tan yeri fecrini getirmeden gökleri DEVRÂN eden..

Resim

Akl u fikrim zevrâkı yollarda kaldı ser-nigûn
Belki cümle akl u fikri bende ser-gerdan eden..


Bu müthiş ULLuk Fıtınasında Akıl Fikir Kayığım başağı devrildi yollarda kaldım.
Belki de bendeki tüm Aklı Fikirimi; başı dönmüş, şaşkın, perişân ve serhoş eden..


Resim

Kimine meydân eden bu âlemin her köşesin
Mısrî’ye uçtan uca her köşeyi zından eden..


Kimilerine bu yalan dünyanın kralı kaftanını giydirip bu âlemin her köşesini sanki ebedî mülküymüş gibi meydân yeri eden..
Ben Mısrî kaddesallahu sırrahu kulunaysa her bir köşesini uçtan uca zindan eden...


Resim

Duhân (A.): Duman.
Od.: Ateş.
Bîduhân: Dumansız.
Kahr.: Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi.
Külhân.: Hamamın ateş ocağı.
Misl (A.): Eş. karşılık, benzer.
Münkesir (A.): Kırılmış, kesihniş.
Münkesir olmaz: Arkası kesilmez.
Zevrak (A.): Kayık.
Ser-nigûn (F.): Baş aşağı.
Ser-gerdan (F.): Başı dönmüş, şaşkın, perişân..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXVI ŞİİR


Resim


Sevdim seni hep varım
Yağmadır alan alsın
Gördüm seni efkârım
Yağmadır alan alsın..


Ey Sevgili ben seni o kadar candan sevdim ki, senden başka her neyim varsa yağmaya verdim kim isterse alsın.
Ben seni gördükten sonra aklım fikrimi yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Aldın çü beni benden
Geçtim bu cân u tenden
Aldın dahî her varım
Yağmadır alan alsın..


Sen beni benden aldın ki ben, canımdan tenimden vaz geçtim. Sen her varımı elimden aldın kalan nem varsa yağmaya verdim kim isterse alsın..

Resim

Ben varlığımı attım
Dost varlığına yettim
Her usluya bâzârım
Yağmadır alan alsın..


Ben bu sanal her şey âleminden varlığımı attım. CÂNda CÂNÂN OLan DOStun VARLığına ULAŞtım, CEM’ OLdum..
Aklı başında kalana herkese Hayat Bazarım yağmadır yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Geçtim ben ad u sandan
Çıktım ben o dükkândan
Hep ırz ile vekarım
Yağmadır alan alsın..


Bu Belâ Bâzârındaki kimlik ve kişilik adından sanından geçtim ve ben bu Dünya Dükkanından çıktım..
Artık namus, arımı, ırzımı, ifetimi yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Geldi dile dildârım
Buldum gül ü gülzârım
Şimden geru hep varım
Yağmadır alan alsın..


Gönlümü hükmü altında tutan SultÂNım Dile gelip gel etti el etti ve bendeÖZümden de ÖZde, GÜLümü GÜLZÂRımı BULdum.
Bundan sonra tüm VARımı yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Sen gaib u hâzırsın
Her hâlime nâzırsın
Ahvâ ile etvârım
Yağmadır alan alsın..


SEN ki Yâ RABBî!. OLduğu halde GÖZükmeyen ama her ÂN Hazır ve her HÂLime nâzır OLansın.
En gizlim/Merkezdeki ve etvârım/Muhittekidavranışlarım yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Çün buldu gönül yârım
Terk eyledim ağyârım
İman ile zünnârım
Yağmadır alan alsın..


Çünkü GÖNLüm YÂRini BULdu ve AGYÂRını terk etti.
Bundan sonra dışardaki kuru laftan ibâret İkrâr İMANım da İnkâr zünnârım da yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Mısrî’ye vücubî imkân
Bir oldu kamû âyân
Tâat ile ezkârım
Yağmadır alan alsın..


Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu’ya mutlaka Lüzumlu ve Lâyık olan imkân CÂNda CÂNÂNıyla BİZ BİR-İZ OLunca, DıŞarda kalan herbir şey beni ilgilendirmez Oldu..
Bundan sonra zikirlerim ile ibâdetlerimi de yağmaya verdim kim isterse alsın..


Resim

Efkâr.: (Fikir. c.) Fikirler. Düşünceler.
Vekar.: Ağırbaşlılık. Halim ve heybetli oluş. Nâmusu muhafazayı mucib haslet. Temkinlilik. Azamet ve izzet.
Dildâr.: f. Kalbi hükmü altında tutan. Sevgili, mâşuk.
Etvâr.: (Tavır. c.) Tavırlar, haller, davranışlar.
Zünnâr.: İp. * Hristiyan rahiplerinin veya puta tapanların, papazların bellerine bağladıkları örme kuşak.
Tâat.: İbadet etmek. Allah'ın (c.c.) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Vücub (a.): Lüzumlu ve bırakılması mümkün olmayan.
İmkan (a.): Varlığı mümkün olan.
Âyân (a.): Görünüşler.
Ezkâr (a.): Zikirler, anmalar..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXVII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Teşne-i bahr-ı muhit olan dile reş n'eylesin
Tûti-i sükker-feşân üftadeye keş n'eylesin..


Şu KULluğun Şehâdet Âlemi olan engin Muhit Denizinde susayıp ciğeri yanan TevhidEHLininin GÖNÜLüne, dışardaki Resimle ÂLeminin su serpintisi ne yapaBİLir.
Şekere alışkın Yârene tutkun ÂŞık Dudu Kuşu’na yağsız çökelek peyniri ne yapaBİLir. Ne gerek..


Resim

Cür'a-i sahbâ-yı zâtı nûş edip temkin bulan
Âfitâb olan gönül telvin-i meh-veş n'eylesin..


ZâtuLLah’ın AŞKuLLAH Şarabından bir yudum içip HAKk’ın Boyasını boyanıp huzur ve sükûna kavuşan CEM' Makamına kavuşan Temkin Ehli,
AŞKın Güneşi olan gönül AY gibi başkasının boyasıyla boyanmasını neylesin ve ne gerek var!.


Resim

Ârifin esrârı settar olduğun etme aceb
Tâneder zâhid denilen div-i serkeş n'eylesin..


MuhaMMedî Ârifin İlahî Sırrları “Yâr olan ayân ağyâra gizli” sözünce örtücü olduğuna sakın şaşma.
Gerçi bu HÂLini, halk içinde “zikir çokça olan zâhid” denilen; dik kafalı, inatçının yapacağı tek şey onu ayıplamaktır ki elinden başka bir şey gelmez neylesin!.


Resim

Âdemin vechinde Hakk'ı görmedi iblis lâin
Sûretâ gördüğü bir şekl-i münakkaş n'eylesin..


ALLAHu zü’L- CELÂL’in tüm İsimleri AKIL olarak yüklenmiş olan Âdem’in zâtında/yüzünde El HAKk Tecellîsini görmedi lânetlenmiş İblis.
Onun gördüğ;, nakışlı, türlü boyalarla işlenmiş şekilleridr ki başak ne yapsın zavallı!.


Resim

Cân Niyâzî ehl-i aşka nâzikâne va'zeder
EHL-i nefs olan işitmez dil müşevveş n'eylesin..


Azîz CÂN Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam, Gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLara bu İlahî SIRRLarı anlaşılır inceliklerle ANLAtır.
Ne çâre ki, bedenen nefsen bu gelip geçici Dünyâya bağlanmış olan ve gönülleri karmakarışık gâfil olanlarasla işitip, Kur'ÂN-ı Kerîmi DUYUp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Uyamazlar..


Resim

Tuti.: Dudu kuşu. Papağan.
Teşne (F.): Susamış.
Reş (A.): Su serpintisi.
Sükker-feşân (F.): Şeker saçan.
Üftade (F.): Âşık, tutkun.
Feşan.: f. Saçma. Neşretme. * Yayıcı. Serpici olan
Keş (T.): Yağsız ve tuzlu peynir.
Cür'a (A.): Yudum.
Sahbâ (A.): İçki.
Nûş (F.): İçki içme.
Temkin (A.): Mekân tutma, yerleşme. Tasavvuf terimi ola¬rak, boyalardan arınıp renksizlik hâlinin huzur ve sükununa kavuş¬ma.
Âfitâb (F.): Güneş.
Telvin (A.): Boyanma.
Meh-veş (F.): Ay gibi.
Settar (A.): Örtücü.
Tân (A.): Yerme, ayıplama.
Div (F.): Dev.
Serkeş (F.): Dik kafalı, inatçı.
Münakkaş (A.): Nakışlı, türlü boyalarla işlenmiş.
Nâzikâne (F.): İncelikle.
Müşevveş (A.): Karmakarışık edilmiş.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXVIII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Gir semâa zikr ile gel yana yana hû deyu
İr safâ-yı aşk-ı Hakk’a yana yana hû deyu..


Sen de, ayakta yana yana SEVdâ SÜNBüLleri gibi YuSEBBihu SEMÂ’sın katıl “Hûu!.” DEyu..
HAKk TeÂLÂ’nın AŞKının Safâsına ERiş yana yana “Hûu!.” DEyu..


Resim

HaYyele’s- SeLÂh SeYyÂReSi
zERre–kÜRrede SuBBuH SeSi:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---"YUSEBBİHU lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı’l- meliki’l- kuddûsi’l- azîzi’l- hakîm(hakîmi.: Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” ”(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı, hep sürecek her AN yeniden Yaratılanlarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz İnşae ALLAH..

Şimdi, şu ÂN da, yerde ve gökte gördüğümüz “küllî şey” sebbaha yapmakta, sebbaha içindeki “Hu hüviyeti”nin zâhir ve bâtın BİLEliğinin “sen”de OLuşu-Oluşumudur!.
Öyleyse bu değirmen döner artık!
Çünkü Ezel-Ebed CERyÂNı BAĞLandı, geldi ya ne gamm!
Makinadada arıza yoksa, o zaman iki BİLElik bir aradadır!.
EzeLî-Ebedî DURmadan DÖNüş ya da Yeniden YARATtI “seBBaha”mız başlasın o zamÂN!.


Resim

Hep erenler bu ile kaldırdılar cân perdesin
Açtılar gözlerin anda yana yana hû deyu..


ALLAH celle celâlihu DOStu TüM ERENLer aralarındaki CÂNÂN iLe OLan CÂN perdesin Bu Zikirle KALdırdılar.
Ve O ÂNda GÖNüL GÖZLerini bu Zikirle AÇtılar yana yana “Hûu!.” DEyu..


Lâ HUve İLLâ HUu!. İLe AHADİYyetü’L- AYN VAHDEtini MERKEZde FERDen..
ALLAH celle celâlihu İLe de AHADİYyetü’L- AYN KESREtini MUHitte Şâmil olarak CEM’ân..
HUu.. HÜVİYYette GAYB-ı MUTLak, İlâhî MERtebe HüviYyetlerini yutan/müstağrak ALLAH celle celâlihu..

AHADİYyetü’L- AYN VAHDEtini ve AHADİYyetü’L- AYN KESREt MuhaMMedî MÂRifette NAKLe UKLAŞan AKIL içindir..
ELBette ZÂTULLAH için AHADİYyetü’L- CEM vardır ve’s- SeLÂMmm!.


Resim

Gördüler hu kaplamış hep on sekiz bin âlemi
Feyz alırlar cümle hû'dan yana yana hû deyu..


MuhaMMedî MÂRifette MuhaMMedî KÂMİLLer gördüler ki, on sekiz bin âlemi “Hûu!.” kaplamış..
Onun için ONLar Şimdi ŞE’ÂNuLLAH YuseBBihu “Hûu!.”suna İştirak ederek FEYZ ALırlar yana yana “Hûu!.” DEyu..


Resim

Zât-ı Hakk'ı buldular buluştular bu hû ile
Dost göründü her taraftan yana yana hû deyu..


MuhaMMedî HAkk ÂŞIKLar bu “Hûu!.” İle ZÂT-ı HAKk'ta BİLİŞip BULuştular “Hûu!.” DEyu..
Her ŞEYyde ve HeR ZERRede EL VELî OLan Yüce DOSt ALLAH celle celâlihu göründü her taraftan yana yana “Hûu!.” DEyu..

El Veliyyü:

Resim

İHLÂS, samîmi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak anlamınadır.. İSLÂM'IN TEVHİD AKÎDESİnin en özlü ve anlamlı ifadesidir..

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ
Resim---“Kul huva(A)llâhu ehad(un).: De, o: Allah tek bir (ehad) dir” ”(İhLâs 112/1)

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ
Resim---“(A)llâhu-ssamed(u).: Allah, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır).” ”(İhLâs 112/2)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ
Resim---“Lem yelid velem yûled(u).: O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.” ”(İhLâs 112/3)

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ
Resim---“Velem yekun lehu kufuven ehad(un).: Hiçbir şey Onun dengi (ve benzeri) değildir.” ”(İhLâs 112/4)

İhLâs sûresi İniş Sırasında 22.inci Kur'ÂN-ı Kerîm'de 112.inci sûredir. Mekke'de nâzil olmuştur. Dört âyet, onbeş kelime ve kırk yedi harften ibarettir. Fasılası "dâl"dır. Sûre, "yalnız ALLAH celle celâlihu'ya tahsis edildiği ve sırf onun sıfatlarından bahsettiği için, ALLAH celle celâlihunuın BİRliğini hâlis kılmak mânâsında "İHLÂS" adını almıştır"..
İHLÂS, dini hâlis yapmak, şirk bulaşıklarından temizlemek demektir. TEVHİD İNANCInı birkaç kelime ile çok kapsamlı bir biçimde anlatan ve Kur'ÂN'ın ÖZÜ olan bu sûre: “Mârifet, Tevhîd, Esâs, Necât, Nûr, Tefrid, Tecrîd, Velâyet, Cemâl, Nisbe, Samed, Muavvize, Mânia, Berâe, Müzekkire ve İmân” gibi isimlerle de anılır..

(M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul, 1938, VIII, 6269-6270; Mehmed Vehbî, Hulâsatü'l-Beyân Fî Tefsiri'l Kur'ân, İstanbul 1341-1343, XV, 639)

Bu sûre İslâm'ın temel ilkesi olan TEVHÎD inancını ÖZlü bir şekilde tasvir eder. Allahu Teâlâ'yı herkesin anlayıp kavrayabileceği sade bir anlatımla tanıtır. İlk iki ayet Allahu Teâlâ'nın birliğini, her türlü ihtiyaçtan uzaklığını ve her şeyin ona muhtaç olduğunu; son iki âyet de Cenâb-ı Hakk'ın yüce sıfatlarına aykırı beyânatta bulunan müşriklere cevap olarak; Allahu Teâlâ'nın doğurmadığını, doğmadığını ve hiçbir şeyin ona denk olmadığını beyân eder. Bu sûre iHristiyanlıktaki teslis ve Yahudilikteki Üzeyr'in Allah'ın oğlu olduğu inançlarını reddederek, TEVHİD İNANCInı tarif ve isbat eder.

Bütün kaynaklara göre Mekkeli müşrikler Peygamber Efendimize: "Bize RABBını vasfet" dediler. Bunun üzerine İHLÂS Sûresi nâzil oldu. Bununla Allahu Teâlâ açık bir şekilde kendi ZÂTını, birliğini, tevhid inancının dışındaki bütün itikatların yanlışlığını belirtmiştir..


Resim---Ashabtan biri, bir şahsın İhlâs Sûresini tekrar tekrar okuduğunu işitir. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelir ve durumu ona anlatır, adam hakkında söz söyleyecek olur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki o sûre Kur'ÂN'ın üçte birine denktir" buyurur.

(Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1984, XI, 234)

Resim---“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına: "Sizden biriniz bir gecede Kur'ÂN'ın üçte birini okumaktan âciz olur mu?" diye sorar. Bu onlara zor gelir: "Yâ Resûlullah, hangimiz buna güç yetirebiliriz?" derler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem aleyhisselâm: "Allahu'l- Vâhidü's- Samed (İhlâs) Sûresi Kur'ÂN'ın üçte biridir" buyurur.

(Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ÂN, 13; Müslim, Müsâfirûn, 259; Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'ÂN, 11)

Resim

Ey Niyâzî gönlüne âşıkların hikmet dolar
Küntü kenz'in haznesinden yana yana hû deyu..


Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, MuhaMMedî HAkk ÂŞIKLar’ın GÖNLüne, “Küntü kenz”in haznesinden İlâhî HİKMetLer DOLar yana yana “Hûu!.” DEyu..

Resim

Bî-nişân-ü- lâ-mekânın (kenz-i mahfî) si ol er
Senliğinden kurtul evvel budurur doğru haber..


Nişansız ve mekansızlık âlemindeki, “ALLAHu TeÂLÂ’nın: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım Sırrına erenlerden olmak için,
Kendi geçici, iğreti, ölümlü “sen”liğinnden kurtulup gerçek SEN OLanı tanı ki, en öncelikli doğru haber budur..


(SUNULLAH GAYBî BaBam)

Meşhur “Küntü kenzen mahfî” Kudsî Hadisi.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım” buyurdu.
(Aclunî, Keşfu'l-hafa II, 132)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî keremullahi veche ise: “ Elân dahi öyledir” buyuruyor.

A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Nebîyyü’l-ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye “ÜMM” denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.


Resim

Semâ' (a.).: Dervişlerin zikir meclisi.
Hû (a.).: ALLAH celle celâlihu.
Feyz.: (c.: Füyuz) Bolluk, bereket. İlim, irfan. Mübareklik. Şan, şöhret. İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. Bir haberi fâş etmek. İçindeki düşüncesini izhar etmek.
Hikmet (a.).: Varlıkların ve yaratılışın hakîkatlerini tanıma bilgisi. İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.

Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..



Bir şehre irişti yolum
Dört yanı düz meydân kamû
Anâ giren görmez ölüm
İçer âb-ı hayvan kamû..


Bir ŞEHÂDet ŞEHRine/Zuhûr Yeri'ne ulaştı KULLuk YOLum ki, 4 yanım tamamen İNişsiz, ÇIKışsız ve engelsiz/dümDÜZ her yÖnde.. ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BİLdirmiştir ki; O'na GİRen, EBEDî DİRİLik SUyunu İÇer ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” =>CEM’u’L-CEMM’ine mazhar olur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

Bir hoş güzel yapısı var
Otuz iki kapısı var
Cümle şehirlerden ulu
Her yanı bağ bostân kamû..


Bu ÖYLEsine MuhaMMedî MuhteşemLik Şehri/Zuhûr Yeridir ki, ancak AKLen=>NAKLen ANLAşılacak bir yapısı var.
Bu ŞEHRin ASLı =>ALLAH celle celâlihu ve O’dan zuhûr eden =>MuhaMMed aleyhisselâm NÛRu OLup, her Ni’meti KULLuk Hayatında LÂZIM ve LÂYIk OLÂN Maddî-Mânevî gereç ve gereksinimlerle dOLudur .. Ham akıllı insanların felsefe vs. ile uydurdukları safsatalara asla benzemez..
Bu Şehâdet ŞEHRine Giriş Kapısı =>MuhaMMedî TESLİMiYyet İÇinde İSLÂM/MüslümÂN OLuş ve Uygulayış ŞARTLarı olan 32 Kapıdır.:


Yapılması dinen kesin olarak emredilen işlere “farz” denir. İman, temizlik ve ibâdet konularında her ergin ve akıllı müslümanın fert olarak yerine getirmek zorunda olduğu farzların sayısı otuz iki olarak meşhur olmuştur. İslam Âlimleri tarafından akıllarda kolayca kalması için toplu halde bir araya getirilmişlerdir. Ancak İslâm’ın bütün emirleri bunlardan ibaret olmayıp; medenî, borçlar, ticâret, cezâ hukuku ve benzeri alanlarda da uyulması gereken prensipler vardır. 32 farz; iman, İslâm, abdest, gusül, teyemmüm ve namaz konularına aittir.:


İmanın Şartları 6 tanedir..:
1- Allah’ın birliğine inanmak.
2- Meleklere inanmak.
3- Kitaplara inanmak.
4- Peygamberlere inanmak.
5- Âhiret hayatına inanmak.
6- Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak..


İslam’ın Şartları 5 tanedir..:
1- Kelime-i Şehâdet getirmek.
2- Namaz kılmak.
3- Oruç tutmak.
4- Zekat vermek.
5- Hacca gitmek..


Namazın Dışındaki Farzları 6 tanedir..:
1- Hadesten tahâret.
2- Necâsetten tahâret.
3- Setr-i avret.
4- İstikbâl-i kıble.
5- Vakit.
6- Niyet..


Namazın İçindeki Farzları 6 tanedir..:
1- İftitah tekbiri.
2- Kıyam.
3- Kıraat.
4- Rükû.
5- Secde.
6- Ka’de-i âhîre..


Abdestin Fazları 4 tanedir..:
1- Yüzünü yıkamak.
2- Ellerini dirsekleriyle beraber yıkamak.
3- Başının dörtte birini meshetmek.
4- Ayaklarını topuklarıyla beraber yıkamak..


Guslün Fazları 3 tanedir..:
1- Ağzına su vermek.
2- Burnuna su vermek.
3- Bütün bedenini yıkamak..


Teyemmümün Fazları 2 tanedir..:
1- Niyet etmek.
2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek. Tekrar elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek..


Resim

Âb u havası mu’tedil
Giren çıkamaz ay ve yıl
Dağları lâle ak kızıl
Bağlar gül-i hândan kamû..


İnsÂN AKLIna ANLAtaBİLmek için;
Gönül DAĞLarı ak kızıl lâle ve Gönül BAĞLarı İnsÂNa MuhaMMedî SEVinç ve Surûr veren GÜLLerle doludur.
O Manevî ve Gerçek ŞEHRin Hayatın sürekli gereksinimi OLan SUyu ve HAVAsı, İfrat ve Tefritten uzak ve İ’tidal/Yumuşak ve Uygundur.
O Şehre Girenler için Çıkış Yoktur ki, Muhalledun/Ebedî, Dâimî, Bâki, Sürekli HAYydırlar..


يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ
Resim ---Yevme terâ-lmu/minîne velmu/minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim vebi-eymânihim buşrâkumu-lyevme cennâtun tecrî min tahtihâ-l-enhâru ḣâlidîne fîhâ żâlike huve-lfevzu-l’azîm(u).: O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. “Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz/ölümsüzleşeceğiniz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.” İşte “büyük kurtuluş ve mutluluk'” budur .(Hadid 57/12)

Resim

Bülbülleri nâlân eder
Cân u dili hayrân eder
Bahçeleri seyrân eder
Her köşede hûban kamû..


Geçmişsiz ve GELEceksiz şu ÂNda, Şe’ÂNuLLAHta Yaratanı ALLAHu zü’L- CELÂL’in Şâhidi OLmuş ve Eş ŞEHÎD ALLAH celle celâlihu’nun da ŞÂHİdi OLduğu MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLar YuSebbihu DEVR-ü-SEYRinde ZERRe-KÜRRe İle nâlân eder/ figÂN edip İNLErler ve DUYup UYan CÂNları ve GÖNÜLLeri HAYyrette HayrÂN ederler.
İşte bu MuhaMMedî MELÂMî HASBi-HASBîBî HİZMet KUŞLarı, HAKka Kapısını AÇmış OLan her KULun Gönül Bahçelerini SeyrÂN ederler.
MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLar k, o GönüL Bahçelerindeki Hakk ve Hayr ÇİÇEKLerinin BekLemekte OLduğu GÜNEŞ IŞIğını/NÛRunu ve Bir DAMLa GÖZYAŞı HİBe EDen MuhaMMedî MELÂMî SEViLen GöNüL GüzeLLeridirler..


“OLÂN-Lar”ın =>fASLı =>ASLı.. =>“LÂ HUVe İLLâ HU!.” VARdı!.

YuSEBBih..:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim ---Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.(Cumâ 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..

Eş Şehîdu celle celâlihu.:
Resim

Resim

Eşcârda sazlar çalınır
Dallarda meyva salınır
Sen sunmadan ol bulunur
Her emrine fermân kamû..


O MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLar ki, Bu ŞEHÂDet ŞEHRi BAG-u-bAHçasının İLAHî- MuhaMMedî AŞKuLLAH AĞAÇLarıdırlar ki, SÖZLeri RAHMetenLi’l- ALEMîn Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Yüreğinden SÜZÜLür gelir de bu ÇAĞda Onların DİLinden, HAKk’tan HALKa LİVECHİLLah ve SEBîLİLLAH DÖKÜLür Durur.
Ve Bu MuhaMMedî Muhteşem ÂŞIKLarın SÎNELerinde daha VAKti gelmediği için bekleyen Nice HİKMet ve ZEVKLer vardır ki tamamen, EL HAKk TeÂLÂ’nın EMRULLAHı/FermÂN’ı içinde SüNNetuLLAHta ZuHÛR EDer Gİder..
Ve MuhaMMedî MELÂMetin gereği; ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme teslim olanlara; İstemeden VERiLir, Sormadan SÖYLenir!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in “İZi”ni İZLe!.mek =>İZNi ki;


1-) “ALLAH ve RESÛLüne TeSLİm OLunuz!”
2-) “ALLAH ve RESÛLüne İMAN EDiniz!”
3-) “ALLAH ve RESÛLüne TÂBİ OLunuz!”
4-) “ALLAH ve RESÛLüne İTÂAT EDiniz!”

RABbu’l-ÂLEMîn SÖZünü =>RAHMetenli’l- ÂLEMîn SESinden DUYup UYmak ŞİFÂat ŞİFÂsı ve şeHÂDEt ŞeRefidir!.


devam edecek..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Kim Selsebilden nûş eder
Rahîk anı bîhuş eder
Tesnim ebed sarhoş eder
Olur içen mestân kamû..


Kim ki bu ÂLEmde RABB’ısına Raziyeten Merziyyeten KULLuk yaparda CÂNda CÂNÂN CENNetine ERerse ve SELL Selâmet SebiL Pınarından İÇerse bu İçtiği Şehâdet Şarabı onu birHOŞ eyler ve bu MuhaMMedî NÛR SenLiği AKLını başından alıp serHOŞ eyler.. Her kim ki bu TEVHİDuLLAH Şehâdet Şerefi Şarabını İÇerse Kendi Benliğini Mutlak BENLikte Kaybediip EBEDîyyen geri dönüp ayıkamazlar..
El Hamdulillahi RABBu’L- ÂLEMîn!.


Resim

Bu dediğim cennet değil
Anlara ol minnet değil
Bunun safâsı zevkine
Ehl-i cinan hayrân kamû..


Bu ebnim ANLAtamakta olduğum halkın oraya vardığında yiyip içip sefâ süreceği ve buradaki safsatasının devamı zannettiği sözde CeNnet değildir.
Ve gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarın fiilen yaşamakta oldukları CÂNda CÂNÂN CENNetleri ki, bunu RABBu TeÂLÂ’larının DUYup UYarak elde ettiler ve asla birisinin verip de başa kakacağı veri değildir.
Bu öylesine Muhteşem ve Muazzam bir MuhaMMedî SeLÂMet SEFÂsı ve Şefâat ŞİFÂsı ZEVki-HAZzıdır ki bu YÜCELiğe bütün CeNNet EHLi EL ÂN HAYRÂNdır El Hamdulillahi RABBu’L- ÂLEMîn!.


Resim

Şehr-i hakîkattir adı
Hakk sırrını bunda kodu
O sırra vâkıf olanı
Eyledi Hak mihmân kamû..


Bu ÂLEM; HAKikat-ı MuhaMMedîyyesini şimdi Şu ÂNda ve ŞE’ÂNuLLAHta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem GÖNüL GÂRI’nda fiilen YAŞAmakta Olanların AŞK ÂLEMidir.
Ki HAKk TeÂLÂ, onların bu dünyada KULLUk DENEmesinde işlerine gerekli olan izafî, iğreti ve geçici bENLik-KİMLik SIRRLarını bu Dünyada sıfırladı-siLdi..
Ve SIRRuLLAH OLAN SıRR-ı MUSTAFA aleyhisselâm’a SARDı ki HAKk TeÂLÂ, bu sırra vâkıf olanı her NEFsi-HERKEsi EBEDî NAHNu Misâfiri EYyLedi El Hamdulillahi RABBu’L- ÂLEMîn!.


Resim

Olmaz olarda hiç fesad
Buğz u hased kibr ü inad
Cümle biliş yok aslâ yâd
Birbirine ihvan kamû..


HAKikat-ı MuhaMMedîyyesini;
İlim-İrade-İdrak edip Fiilen İştirakla yaşamakta olan MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarın fiilen yaşamakta oldukları CÂNda CÂNÂN NAHNU=BİZ BİR-İZ CENNetlerinde asla ve asla başka hiçbir KİMse için;
Fesad/bozgunculuk ve fenalık, Buğz/gizli ve kalbî düşmanlık, Hased/çekememzlik, Kibirlilk ve inadçılık gibi bu Âlemdeki yanlış İnanç ve İŞLere yer yoktur gerek de yoktur.
Bu Makamdaki MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarın İmam-ı MutLak MuhaMMed aleyhisselâm’ın “ALLAHuEKBER!.” Sesini
Fiilen DUYup UYarak,SANkiBir DENİZdeki DAMLALar gibi NAHNU=BİZ BİR-İZ HAYYat SALLI/NAMAZIndadırlar ve asla HiçBiR ŞEYy ve KİMSEyi Yâd/YABANcı BİLmezler ki, ANcak ve ANcak ihvÂN/RÛH KARDEŞLeri BİlirLer KuLİhvÂNi SEFîLim El Hamdulillahi RABBu’L- ÂLEMîn!.


إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim ---“İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn.: Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât 49/10)

Resim

Özleri cânlardan aziz
Sözleri ballardan leziz
Yok anda sen ben siz ve biz
Birlik ile yeksân kamû..


OnLar => HAKikat-ı MuhaMMedîyyesini;
İlim-İrade-İdrak edip Fiilen İştirakla yaşamakta olan MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLardırlar ki, ÖZLErinden de Ötede, Habli’l- Verîdimizden de Akraba-Yakınımız olan Gönülleri alan, kalbleri çeken RABBu’L- ÂLEMîn.. Maddî Manevî Akıl ürünü hiçbir benzetmeyi kabul etmeyen ve onları- tüm MevCûDları yaratan Mutlak olan Vâcibu’l – VüCÛD ALLAH celle celâlihudur..
Ve Onların Bu Merkez-Muhit ANLAyış ÖZÖEZTLeri CÜMMLe CÂNlardan azîz, Sözleri ballardan leziz ve onlarda asla sen-ben-siz ve biz yoktur ve OLAN ONLarın TÜMMünde =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SELÂMet SAFFında=>“NAHNU =>BİZ BİR-İZ!.” HÂLi El ÂN YAŞAnmaktadır!. El Hamdulillahi RABBu’L- ÂLEMîn!.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim ---"Ve lekad halaknâ’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuhu, ve nahnu akrabu ileyhi min habli’l- verîd (verîdi).: Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)


devam edecek..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Ol şehre mürsel gelmedi
Anları dâvet kılmadı
Anlar yolu yanılmadı
Evsâfları Kur’ân kamû..


O MuhaMMedî HAKk Âşıklarının Şahdamarından da Yakın BİZBİR-İZ BELdelerine-Şehâdet Şehirlerine bir Mürsel gelip de onları Hakka ve Hayra davet etmedi.
Onları belirleyen Zâhir ve Bâtın sıfatları tıpatıp Kur'ÂN-ı Kerîm Duyup Uyulan emirlerinin TÜMMünden ibâretolduğu için onlar, Sırat-ı Mustakîm YOLLarında yanılmadı-sapmadı hiçbirisi..


Resim

Hak mezhebi mezhepleri
Deryâ-yı zât meşrebleri
Hâsıl kamu matlebleri
Kadr içredir her an kamû..


Onların İzledikleri YOLLarı/Mezhebleri Hâlis-Muhlis Hak MuhaMMedî yoldur. Onlar Huy ve AhlÂları, Huluki’l- Azîm olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gönlünde İLAHî AŞK DERYâsında damladırlar.
Sözün ÖZü şu ki, onların her zamanki en önemli istekleri kadr kıymetini çok iyi bildikleri RABBı TeÂLÂ’ya ULAŞmaktır hepisinin..


Resim

Yoktur olarda ihtilaf
Günden iyândır bî-hilaf
Her işleri Hakk'a muzaf
Ruh eylemiş Yezdan kamû..


Onların İnanç ve Amellerinde, HükmuLLAH’a uyuşmazlık asla olamaz ve bu hâlleri Güneş gibi açık seçik i’tirazsız ortadadır.
Oların tüm işleri Muradullaha, Emrullaha ki Kur'ÂN-ı Kerîme ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e drekt bağlıdır ki her ÂN RABBı TeÂLÂ’dan gelen bir ceryân gibidir RÛHLarı..


Resim

Terkeylemişler kal u kîl
Lâl olmuş anlara bu dil
Her hâlleri Hakk'a delil
Hep mazhar-ı Rahmân kamû..


Onlar öylesine yüce yürekli MuhaMMedî HAKk Âşıklardırlar ki, inanmak için araştırma vs. gibi halkın boş laflarını sanki dilleri lâl olmuşçasına
terk etmişlerdirler.
Onların her türlü fiil ve hâlleri her ÂN Hakk'a delildir ve onlar Er Rahmân ALLAH celle celâlihu’nu Hakk ve Hayr tecelli aynalarıdırlar..


Resim

Gerçi sana bakıp gözü
Sohbet eder söyler sözü
Lâkin Hakk'ı bulmuş özü
Söyleştiği Furkan kamû..


Gerçi beden içinde herkes gibidirler.. senin ile sohbet ederken göz göze sana bakıp öyle söyler sohbet sözünü.
Halbuki onların ÖZü her ÂN EL HAKk ALLAH celle celâlihu İLE-BİLEdirler ve söyleşileri doğrudan Hak ile Bâtılı birbirinden ayıran delillerdir..


devam edecek..


Resim

Kamu.: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Mürsel.: (Resel. den) İrsal olunmuş, gönderilmiş, yollanmış. * Nebi. Peygamber.
Evsâf.: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Meşreb.: Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
Matleb.: matlab. İstek, istenilen şey. * Hallolunacak mesele. Mebhas. * Kaziye.
İhtilaf.: (Hulf. den) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik.
Hilaf.: Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek.
Muzaf.: (Zayf. dan) Bağlı. Katılmış. İzâfe olmuş. Bağlanmış.
Kal u kîl.: Dedikodu. Boş laf.
Mazhar.: Sahib olma, nâil olma. Şereflenme. * Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer. Çıktığı yer.
Furkan.: Hak ile bâtılı birbirinden ayıran. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran. * Kur'an-ı Kerim. * Kur'an-ı Kerim'in 25. suresinin ismi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Dünyaya anlar gelmedi
Geldiyse de eğlenmedi
Şeytân oları görmedi
Anda olar pünhân kamû...


OnLar OL MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLardır ki; sanki bu dünyanın sefâsını SÜRmek için gelmediler hasbel kader gelmişlerse de gülüp eğlenmediler!.
Her nefsin başbelâsı ŞeytÂN onları görmedi!. Çünkü onlar ÖZde ve SÖZde, İMÂN ve AmeLde Sadakat ve Samîmiyyetle Hâlis-Muhlis-Sıddık ve de ÂdiL MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLardır ki, Nefsin Hevâ ve Heves ŞAYy-t-ÂN-Lığını müslümÂN ettiler. Onun için onların TÜMMü, ŞeytÂN ve ŞeytÂNLaşmışlara karşı RABBu’L- ÂLEMînce korunmuş gizli gelinleridirler..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Resim---Kudsî Hadisinde Cenâb-ı ALLAH celle celâlihu: “Evliyaî tahte kubabî lâ yârifühüm ğayri: Benim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden başka kimseler bilmez!”” buyuruyor.
(Niyazi Mısrî kaddesallahu sırrahu Hazretleri bunu açıklamıştır.)


Resim

Anâ girerse bir kişi
Gider gönülden teşvişi
Başına bu devlet kuşu
Konan olur sultân kamû....


Kim Ola bir KİŞi ki, CÂndan GÖNÜLden tercih ederek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mesleki ve Mezhebi OLan AŞKuLLAH’a girerse,
İKİLik YUrdu bu ÂLEMden GÖNLüne gelen İÇ ve DIŞ karışıklıkları kaybolur..
İşte KULLuk BAŞIna böylesi DEVLet KUŞU KONanların TÜMMü SubhÂN ALLAH celle celâlihu’nun MuhaMMedî SULTÂNLarı OLurLar..


Resim

Hemân' ki ol şehre gelir
Her korkudan âzâd olur
Yollarda billerde kalır
Div ü peri şeytân kamû....


Kim ki, Bu İLÂHî ve MuhaMMedî Şehâdet ŞEHRine geldiyse, işte onlar bu ÂLEMdeki KULLuk OYUNU KORKULarından, KULLuk KÖLeLiğinden kurtulmuştur..
Yoksa, KeLÂMuLLah ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i sollayıp geçen zavallı AHMAKLarın Peşi sıra yollarda bellerde perişan kalır ki, o yol kesenlerin hepsi de; dev, peri ve ŞeytÂNlerın taa kendileridir görüntü postları ne OLursa OLsun!.


Resim

Dârü'l-emân'dır ol şehir
Lâkin girer yüz binde bir
Sanma anâ dahil olur
Hûr u melek rıdvân kamû....


OL Şehir ki, İLÂHî ve MuhaMMedî Şehâdet ŞEHRi OLup, ebedîyyen emniyetli Beytü’r- RABBdır.. Ne var ki bu ÂLEMin tantanası ve ücret için âhiret KULLuğundan kurtulan yüz binde bir kişi girebilir oraya.
Orası, TÜM ESMÂLarın Yüklendiği ve bu Dünyada KULLuk DENEmesinden başarıyla geçen ABULLAH-Lar içindir. Sen sakın sanma ki orası Huri, Melek ve Rıdvân/ Cennet'in kapıcısı olan büyük melek içindir..


Resim

Kim ki ol şehri ödedi
Erenler izin izledi
Âdab-ı Hakk'ı gözledi
İrşad eder pîran kamû....


Bu ÂLEMdeki Tevhid Tercihi ve gereklerini yârine getirerek o Şehâdet ŞEHRinin bedelini peşin ödedi ve bunu için şart olan ERENLer İZİni İZLEdiyse, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in SÜNNETuLLAH EDEBLerini GÖZettiyse işte böylesi kimseyi, EhL-i Beyt aleyhumusselâm YOLUndaki MuhaMMedî PÎRLer HAKka ve HAYRa İRŞÂD eder YOL gösterir Hasbî Hizmet ederler..

Resim

Ehlini bul ol illerin
Sarpın geçersin bellerin
Yırtar yalınız gideni
Kurd u peleng arslan kamu....


Sende ÖmRünü boşa geçirme Sırat-ı Mustakî YOLU Hasbî-Habibî Hizmetçisi olanların KervÂNına Katılırsa o çok sarp ve geçit vermeyen YOLLarı GEÇeBİLİrsin!.
Yoksa YOLdan ÇELdirici kurt, Kaplan ve aslanarın hepsi birden paramparça eder kendi aklınca yalnız gideni!.


Resim

Ehline anlar bellidir
Zirâ bilür bir ellidir
Her birisi ahsen sıfat
Her müşküle bürhân kamû....


O YOLLar ancak ve ancak o YOLLarın Ehli Olan Rüşdüne Ermiş olanlarca bellidir.
Çünkü onlarda; ben, sen, o elleri yoktur. MuhaMMedî BİZ BİR-İZ>NAHNU SIRRI TEK EL vardır ve YEDULLAHtır..
Onların TÜMMü de, Sıbgatullah Sıafatıyla Boyanmışlardır ve Sırat-ı Mustakî YOLUnu tercih eden MuhaMMedî Mü’minlerin her türlü problemlerine bir çözüm ve delil getirecek özellik ve güzelliktedirler..


صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
Resim---Sibğatellah, ve men ahsenü minellahi sibğatev ve nahnü lehu abidun: Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).” (Bakara 2/138)

Resim

Gir Enbiyânın silkine
Bin bu vücûdun fülküne
Kahreyle nefsin askerin
Gark eylesin tûfan kamû....


Gel sen de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve tüm peygamberlerin Sırat-ı Mustakîm YOLU olan AŞKuLLAH Manevî Mezhebine/YOLuna gir!.
Sana aid tüm kimlik tanımlarını taşıyan ve KULLUK İmtihÂNıyın VüCÛD Gemine BİNip Sâhib çık ve batırma Dünya Batağında!.
KULLUk İmtihanın gereği Dünyada ebediyyen Kalacakmış gibi saldıran Nefsin Hevâ-Heves Askerlerini Müslüman et!.
Sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Yüce DUÂsına katılda Dünya Tufanı gark edebiliyorsa buyursun!.


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’den;
MüBÂRek, MUHteşem, MUAZzam ve MUStafa Bir İSTİÂZe/ALLAH'a Sığınma DUÂSı.:

HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL,
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL,
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR,
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!.
GUFRÂNeke RABBeNÂ!. Ve İLEykE’L- MASîR!. Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük zorluklara dûçar olduğunuz zaman: "HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL: ALLAH bize yeter O ne güzel VEKÎLdir" Zikr-i CemîLine devam ediniz!." buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Vitr, 25; Tirmizî Kıyâme, 8; İbn Hanbel, Müsned, I/336)

Resim

Var semme vechullahı bul
Tâ görüne sana bu yol
Senden sana eyle sefer
Kim idesin seyrân kamû....


Her YÖNe DÖNen Ham AKlıyın NakiL KIBLesini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ROTAsına ÇEVir ki =>VECHULLAH’ı BUL ki;
İşte o zaman Sırat-ı Mustakî YOLUnu gerçekten GÖRünsün!.
Ve o zamÂN bu ÂLEMdeki KULLuk DENEmesi için sana verilen geçici, iğreti veizafî “bEN”liğin Mutlak ve TEK-BİR OLAN=>ENÂ-ALLAH’a RÜCÛ’ edip, Senden sana sefer eylesin!.


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

Resim

Cândan riyâzât-ı taab
Çeksen anı idüp taleb
Olur riyâzâtın sonu
Derdlerine derman kamû....


Sen gerçek Sırat-ı Mustakîm YOLUnu/ERETNLer İZİni isteyip-tercih edip de var gücünle cânla başla riyâzât/nefsini terbiye etmek için çabalayıp zahmetler çeksen GÖReceksin ki sonuçta bütün dertlerinin DERMÂNına kavuşmuşsun!.

Resim

Çek sînene dâğ özre dâğ
Şol hasta gönlün ola sağ
Şâyed ola dağ üstü bağ
Yâdlar ola yârân kamû....


Herkesin iştah kabartan hayatları ortasında sen Dosdoğru YOLdan sapma SÎNEnden/İÇinden gelenlere AŞKULLAHın Ateş Çubuguyla Dagla/damgala yak ki, Gönlündeki seni rahatsız eden iltihablar erisin aksın da Kalbin tekrar DİRİLsin sıhhat bULsun..
Deki, şu yüce dağların üstü bana ait bag-bahçe oldu dercesine sevinip tüm yabancıların sana dostlar olduğuna şâhid olursun..


Resim

Cân ilidir vasfettiğim
Derd ile târif ettiğim
Bundan inüp döküldüler
Bu tenlere her cân kamû..


Sana sıfatlarını ANLAttığı DiYÂR CÂN ŞEHRidir ki, dertleriyle de târif ettiğim İLLiYyûn İLLeridir.
İşte bu BİRLik-DİRLik DiYÂRIndan, nice cÂN Sâhibleri bENLik-tENLik-BedEN kisvelerini giyerek DÖKülüp DAĞLarından başaşağı ESFELİNe İndiler!.


Resim

Gel tende koma cânını
Âlâya çık bul kânını
Lâyık mıdır insâna kim
Yeri ola zindan kamû....


Gel Kardeşim yüce RÛH KUŞUnu bu KanLı Kafes TENİnde esir koma!.
İLLiYyûn Aliyyu’l- aLâsına çık HAKk’ın Hazinesine kavuş..
SİLM AKLı olan İNSÂNa Lâzım ve de lâyık mıdır ki, her iki ÂLEMde de ŞeytÂN ZİNDÂNında tıkılp kala?!.


Resim

Tut bu Niyâzî'nin sözün
Bunda açagör cân gözün
Bir gün gidersin ansızın
Görmez seni giryân kamu......


Gel Sen Niyâzî BaBam kaddesallahu sırrahu'nun Hak Sözünü tuut da imkanlar elideyken bu dünyada Gönül GÖZünü aç!.
Yoksa bir gün ansızın bu Âlemden çeker gidersin de ardında göz yaşı dökenler bile bir daha göremezler!.


Resim

Var ol hakîkat şehrine
İr anda Hakk'ın sırrına
Dolsun senin de gönlüne
Deryâ olup irfân kamu......


Hiç durmadan hemence MuhaMMedî Hakikat Şehrine ULAŞ ki, Orada Hakikatu’l- HAKK TeÂLÂ SIRRIna ER ki,
GÖNLüne DOLsun ki KALbin TÜMüyle MuhaMMedî İrfÂN DENİZi/BİZ BİR-İZiOLsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.



Resim

Pinhan.:
f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Teşviş.: Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Hayvan.: Canlı şey, insanla beraber her canlı.
Mu’tedil (A.): Ne sıcak, ne soğuk. ılık. Yavaş ve mülâyim. Ne pek az, ne pek çok olan. Orta hâlli. İtidalli.
Nâlân (F.): İnleyen.
Hûban (F.): Güzeller. f. Güzeller, iyiler.
Eşçâr (A.)-: (Şecer. C.) Ağaçlar.
Selsebil (A.): Tatlı, hafif, güzel su. Cennette bir su kayna¬ğının adı. Cennet'te bir çeşme veya ırmak. * Mc: Tatlı, lâtif, leziz su.
Rahîk (A.): Saf, hâlis şarap. İçtiği bâde... Safi şarap, Cennet şarabı.
Tesnim (A.): Cennet ırmaklarından birinin adı. Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Cennet meşrubatının en yükseğidir. (E.T.)
Cinan (A.): Cennetler.
Yâd (T.): Yabancı.
Mestân: (Mest. C.) f. Sarhoşlar.
İhvan (A.): Kardeşler, samimi dostlar.
Vâkıf.: Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran.
Buğz.: Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.
Yeksân.: Beraber. Bir. * Düz. * Her zaman.
Matleb.: İstek, istenilen şey. * Hallolunacak mesele. Mebhas. * Kaziye.
İyân.: (ayân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği. * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği.
Evsâf.: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Muzaf.: (Zayf. dan) Bağlı. Katılmış. İzâfe olmuş. Bağlanmış
Pünhân.: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Burhan.: Hak ile bâtılı birbirinden ayıran. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran. * Kur'an-ı Kerim.
Mezheb (A.): Gidilen, tutulan yol.
Meşreb (A.): İçecek yer, huy, ahlâk.
Kadr (A.): Değer. kıyınet, itibar.
İhtilaf (A.):
Geçimsizlik. anlaşmazlık.
Bîhilaf (A.): Hilafsız, yalansız.
Muzaf (A.): İzâfe olunmuş. bağlı.
Kal u kil, kil ü kal (A.): Dedikodu.
Furkan (A.): Kur’ân
Teşviş (A.): Karışıklık. Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Rıdvân.: Cennet'in kapıcısı olan büyük melek.
Hemân (F.): Hemen, o anda, derhâl.
Dârü'l-emân (A.): Emniyetli ev.
Âdab (A.): Edebler, usuller, yollar
Pîran (F.): Pirler, mesleklerin kurucuları, bir yolun büyük¬leri.
Peleng (F.): Kaplan. Pars.
Ahsen (A.): En güzel.
Silk (A.): Mânevi yol, meslek.
Fülk (A.): Gemi.
Taab (A.): Yorgunluk. zahmet.
Kân (F.): Kaynak. menba.
Dâğ.: f. Yanık yarası. * İnsan veya hayvan vücuduna kızgın demirle vurulan damga.
Giryân (F.): Ağlayıcı. ağlayan. f. Gözyaşı döken.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXX ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..



Nevbahar irişti bîdâr olayım şimden geru
Andelib-i bağ-ı gülzâr olayım şimden geru..


İlâhî MevCÛD erişti gönlüme bundan sonra karasevdâlı âşıklardan olayım.
NÛR-u MuhaMMed OLUşum Bağının seher bülbülü olayım bundan sonra..


Resim

Dünye vü ukbâ hevâsından geçip abdâl-veş
Kâşif-i cilbend-i esrâr olayım şimden geri..


Bu dünya ve âhiret nefsî arzularından vaz geçip ADBÂLLer gibi olup,
Bütün İlâhî Esrârların/Sırrlarını koltuk altıçantamda/kalbimde bulup gezeyim bundan sonra..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu ümmetin Ebdâlleri otuzdur. Hepsi de Halilu’r-Rahmân gibidir (yani ALLAH’a olan sevgi ve dostluğunda çok samimidirler). Her ne zaman onlardan biri ölse, ALLAH onun yerine bir başkasını getirir.” buyurdu.
(Mecmau’z-zevaid, X/62)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ebdâller kırk kişi olup Şam’da ikâmet ederler. Onlar sâyesinde yağmur yağar, onlar sâyesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sâyesinde Şam Halkından azap uzaklaştırılır.” buyurdu.
(Ali kerremallahu vechehuden; Ahmed b. Hanbel, I/112)

Bu rivayetler, hadis otoriteleri tarafından sahih olarak değerlendirilmiştir. (bk. Avnu’l-Mabud, Ebu Davûd’un ilgili hadis şerhi).
Ebdal; çoğulu "büdelâ"..Onlardan biri öldüğünde yerine başka birisi -onun bedeline- getirildiği için bu adı almıştır.
(Avnu’l-Mabud, VI/467-Şamile).
Istılah olarak ebdal, bütün nefsanî arzularından tamamen sıyrılmış tertemiz velâler mânâsına gelmektedir.
Bu konuda Kütüb-ü Sitte'den yalnız Ebu Davâd’da “Şam’ın Ebdalleri” ifâdesi yer almıştır..
(Ebu Davud, Mehdi, 1).

Resim

Çaluben Mansûr gibi tabl-ı Ene'l - Hakk nevbetin
Gireyim meydâna berdâr olayım şimden geru..


Hallac-ı Mansûr gibi “Ene'L– HAKk.: Ben HAKkım!.” Davulunu gerektiğinde çalarak,
Şimdi bende gireyim İlâhî AŞKk Meydanına Cânım buyur edeyim bundan sonra..


Hallac-ı Mansûr.: Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur. Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir.

Resim

Dügeli dâr u diyârın raht u bahtın terkedip
İbni Edhem gibi Deyyâr olayım şimden geru..


Biz bu âlemin de o âlemin de verecekleri tüm imkânlarına ve İyi gözüken talihine de yüz dönüp/ terkedip,
İbrahim Edhem gibi bu Dünya Hükümdarlığını boş verip çölleri mesken edeyim bundan sonra..


İbrahim İbni Edhem.: Babası Belh Şehrinin Pâdişahı idi. Hicri 2. asırda yetişmiş büyük bir veliyullahtır. Bir çok kerametleri görülmüş, ALLAH rızası yolunda dünya saltanatını terk ederek fakirliği kabul etmiş ve bütün ömrünü ibadet ve taat ile geçirmiştir. Kerametleri dillere destandır.

Resim

Dolanayım Hızır-veş âlem gözünden bir zaman
Mutlak olup sırr-ı settar olayım şimden geru..


Hızır aleyhisselâm gibi tüMM âlemleri dolanayım,
Gizliliğin SIRRında kesin Hakikat-ı MuhaMMed Sahibi olayım bundan sonra..


Resim

Nice bir bu ten zemininde karar edüp kalanı
Çıkayım göklere devvâr olayını şimden geru..


Ne kadara zaman bu Eşyâ/Beden Yeryüüzünde zikkelenip kalanlardayım ki,
Çıkıp yedi kat göklere DEVRÂNda DEVR EDen SERÂNda Olayım ben bundan sonra..


Resim

Bu izâfât u kuyudât illerin edüp harab
Lamekân ilinde seyyâr olayım şimden geru..


İçiden yaşamakta Olduğumuz şu İzafî-İğreti-GeLGeç-ÖLümLü-Kayıdlara-Şartlara –sebeblerin BAĞLI Kıldığı Şu Fâni Maddî ALgıyı yok edip,
Manevî MekÂNsızLık ÂLeMinde SERÂNda Olayım bundan sonra..


Resim

Mürg-ı cânı bu kafesten uçurup şâd edeyim
Ol âdem şehrine tayyâr olayım şimden geru..


Şu Beden KanLı Kafesimde esir OLan CÂN/RÛH KUŞumu azâd edip şen ŞadumÂN edeyim,
Ol Gerçek İNSÂNLarın ÂLemde TÜMM ESMÂLarın yüklü ÂDEM OLduğuŞehâdet ŞEHRİnde SEBBEha SEYRİnde CEVLÂN EDEn EZEL-EBED Yüzenlerden olayım bundan sonra..


Resim

Bir beden kaldı bana mensub olan bunda hemân
Yoğ edüp anı dahî var olayım şimden geru..


ELimde sâdece Kanlı Kafes BEDENi kaldı “bu benim!.” Dediğim bundan sonrası,
Onu da elden çıkarıp MevCÛdiyyetinden ASLIma DÖNüp Sonsuzluğa ULAŞayım bundan sonra..


Resim

Kalmasın varlıkta Mısrî'nin vücûdu zerrece
Kurtulayım vasl-ı dildâr olayım şimden geru..


Böylece Mısrî kaddesallahu sırrahu'nun şu gelip-geçici iğreti VARlık ÂLEMİnde MevCÛdiyyeti kalmasın zerre kadar,
Bu perdlerden kurtulup da GÖNLÜMün Yaratanı YÂRime Kavuşup ebedî OLayım bundan sonra..


Resim

Nevbahar (F.): [İlkbahar.
Bîdâr.: f. Tutkun, âşık, düşkün.
Andelib.: Bülbül. Seher kuşu.
Cilbend (F.): Evrak çantası, büyük cüzdan. Büyük cüzdan. Evrak koymaya mahsus birçok gözlere ayrılmış cüzdan şeklinde çanta ki, koltuk altına alınır.
Çaluben (T.): Çalıp.
Tabl (A.): Davul. Kulak zarı.
Nevbet (A.): Bâzı resmi yerlerde belirli vakitlerde çalınan muzıka.
Berdâr.: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.
Raht (A.): At takımı, yol levazımı, ev takımı. (c.: Ruhut) Binek atlarına vurulan eyer, takım. * Pencere ve kapıların menteşe takımı. * Yol levazımı. * Döşeme ve ev takımı.
Baht (F.): Talih. f. Kader. Tâli. Uğur. Alın yazısı. Kısmet. İkbal. * Saadet. Lezzet.
Berdâr.: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.
Dügeli.: Devletler.
Settar (A.): Örtücü, örten; Örten, kapayan gizleyen. En çok gizleyen ve örten. ALLAH celle celâlihu.
Kuyudât (A.): Kayd'ın cem'ül-cem'i, bütün bağlar ve bağ¬lantılar. Kayıtlar.
Lâmekân (A.): Belli bir mekân kaydına girmeyen ALLAH celle celâlihu..
Bîdâr.: f. Tutkun, âşık, düşkün.
Andelib.: Bülbül. Seher kuşu. * Mc: Hz. Resul-u Ekrem'in (aleyhisselâm) bir ismi.
Mansûr.: Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur. Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir.
Berdâr.: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.* Tutucu. İtaat edici ve ettirici.
Dügeli (t): Bütün. Hepsi.
Deyyâr.: Bir kimse. Ehad. * Yurt sahibi birisi.
Devvâr.: Durmayıp dönen, devreden. Devredip gezen.
İzâfât.: (İzâfet. C.) İzafetler, isim takıları, isim tamlamaları. * Gr: Zincirleme isim tamlaması.
Seyyâr.: Bir yerde durmayıp yer değiştiren. * Gökte veyâ güneş etrâfında dolaşan yıldız. Gezegen. * Kervan, kafile
Mürg.: f. Merg. Kuş.
Şâd.: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Tayyâr.: Uçan. Uçucu. Uçma kabiliyeti olan. Havaya kalbolup gaib olan.
Mensub.: Nasbolunmuş, me'muriyete konulmuş. * Konulmuş, dikilmiş.
Dildâr.: f. Kalbi hükmü altında tutan. Sevgili, mâşuk.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXI ŞİİR


Resim


Ey bülbül-ü şeydâ yine efgâna mı geldin
Azm-i gül edip zâr ile giryâna mı geldin..


Ey Leylâ’sının MecNÛNuHaKk âşığı yine aşkının derdinden feyada fiğâna mı geldin!
Gülünü görmek dileğiyle, cÂNın cÂNÂN Kapısında ah ve ZÂR ile SÎNeyinacı SUyunu gözlerinde dökmeye mi geldin!.


Resim

Pervâne gibi ateşe dâim cân atarsın
Evvelde bu aşk oduna sen yana mı geldin..


Tatlı cÂNını kızıl kor ateşlere atan Pervâne kelebekleri gibi, çekinmeden dalarsın kor ateşlere,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu AŞKuLLah AT-EŞine yana yana mı geldin!.


Resim

Yağmur gibi yağarsa belâ sen baş açarsm
Cân vermeğe dost yoluna kurbâna mı geldin..


Ne garip iştir ki göklerden yağmur gibi YÂRin BELÂ’sı yağsa sen başını açarsın ki hedef olasın,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir CÂNÂNın Dost YOLuna kurbÂN olmaya mı geldin!.


Resim

Her şey çalışır bir sıfatı eyleye mâ’mur
Sen cümle sıfat ilini virâna mı geldin..


Bu âlemde herşey/herkes çalışır ki bir sıfatı-meziyetiyle ÖMRünü mâ’mur edip tâmir ede işe yarar hÂLe getirip hep yaşaya,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir sana verilen tüm meziyetlerini, özellik ve güzelliklerini YÂR YOLunda yok edip virÂN etmeye mi geldin!.


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ fân (fânin).: Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).”
(RahmÂN 55/26)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---“Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.”
(RahmÂN 55/27)

Resim

Vech-i ahadiyyet ki şu eşyâda görünmüş
Bu kesrete ancak anı seyrâna mı geldin..


El AHAD ALLAH celle celâlihu hüviyyet CEM’inin AYNen TeceLLîsi cemÂLi, KüLLî EŞYÂ fASLının ASLında VAHDEt-TEKLik /ZÂTuLLAH iken,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu KESRET-ÇOKluk ÂLeMi HaYYat Şe’ÂNında Vech-i ahadiyyetini Seyretmeye mi geldin!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzen mahfiyyen Fe ahbebtü en u’refa fe halaktü’l-halka Li ya’rifânî: Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.

Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l- Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


El Ahadu :
Resim

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)

Unutulmaması gerken ise, Nûr-u MuhaMMed'in ->Nûrullah'ın zuhuru OLduğu gERçeğidir..

Resim

Bir kimse senin olmadı hiç râzına mahrem
Bilmem bu cihân içine yek dâne mi geldin..


Bu ÂLemde hiçbir hamm akıllı senin SıRR-ı Sıfırına giremedi öğrenemdi,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu cihân içine TEK-BİR tane mi geldin!.


Resim

Bu hasta Niyâzî'ye şifâ remzin edersin
Derde düşenin derdine dermâna mı geldin..


Bu YÂRine HASsret Hastası Niyâzî kaddesallahu sırrahu'ya derdinden kurtuluş şifasını kapalıc anlatmaktasın,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu AŞKuLLAH DERdine düşenlerin derdine dermÂNa mı geldin!.


Resim

Şeydâ (F.): Aşktan aklım kaybetmiş. mecnûn.
Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Azm: (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât.
Giryân: f. Gözyaşı döken. Ağlayan.
Mâ’mur: İ'mar edilen, tamir edilmiş.
Virân: f. Yıkık, harap. * Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
Seyrân: (Aslı: Seyeran) Gezme, gezinme. Bakıp görme.
Kesret: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk.
Ehadiyyet: Birlik, teklik. (Ahadiyet) Allah'ın (C.C.) her bir şeyde kendine âit birlik tecellisi. (Ehadiyyet, her bir şeyde Halik-ı Külli Şey'in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir. Meselâ: Güneşin ziyası, bütün zemin yüzünü ihata ettiği haysiyeti ile vahidiyyet misâlini gösterir ve her bir şeffaf cüz'de ve su katrelerinde, güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misâlini gösterir. Ve her bir şeyde, hususan zi-hayatta ve bilhassa her bir insanda o Sani'in ekser esması onda tecelli ettiği cihetle ehadiyeti gösterir. M.) (Bak: Rahmaniyyet)
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Yek dâne (F.): Bir tane. biricik.
Râz: f. Gizli sır, saklı şey.
Mahrem: Gizli.
Remz (A.): İşâret, işâretle ve kapalı şekilde söylemek.
Şifâ (A.): Hastalıktan kurtulma, iyileşme. sağlık kazanma.



Resim

Niyazî Mısrî =>Ey Bülbül-ü Şeyda.:


DİNLE!.diğinİZ =>bu Muhteşem ZEVKk AZîZ HOcam NİYAZî MISRî kaddesallahu sırrahu’nun,
Limni Adası sürgününde bir insÂNa YAPıLaBİLecek en vahşi işkenceler aLtındayken ki İNİLtisidir!.
RÛHuna RAHMEtLer YAĞsın EBEDÎYyEN MuhaMMedî MeLÂMî AZîZ HOCAm!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


MuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

ResimKUL İHVÂNi
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Ezelden nârına aşkın,
Yana geldim nihân içre..
Akıttım nice dem yaşlar,
Gözümden dolu kan içre..


Ben Bu ALLAHu zü’L- CELÂL’in İLahî AŞKının Ateşine EZELden beridir yanarak geldim herkese gizli SIRR iken.
Gözlerimden nice zamanlar kanlı yaşlar döktüm doluca kan içinde..


Resim

Hakk ile bînişân iken,
Kamû cânlara cân iken,
Düşürdü bîmekânı iken ,
Beni kevn ü mekân içre..


HAKk TeÂLÂ İLe İLLîyyunda, niŞÂNsız-izâhı OLmayan NAHNU-BİZ BİR-İZ-Liğinde iken,
CÜMMLe CÂNLara TEK-BİR =>EL HAYy celle celâlihu CÂN iken,
Ve ben O’nun bîmekânı-mekânsızı iken,
Beni bu kâinat âlem-i Dünya EsfeLîn MekÂNı İÇine indirdi.


Resim

Nice geldim nice gittim,
Nice doğdum nice öldüm,
Nice açıldım nice soldum,
Şu gül gibi cihân içre..


Ve Bu KULLuk İmtiHÂNı ÇÖLÜ CihÂNda bir GÜL gibi; nasıl geldim nasıl gittim, nasıl doğdum nasıl öldüm, nasıl açıldım nasıl soldum BİLmedim..

Resim

Bulut olup göğe ağdım,
Matar olup yere yağdım,
Güneş olup gehî doğdum,
Zemin ü âsuman içre..


AŞKk DERdi ATEŞiyle buharlaşıp bulut olup göğe yükseldim, yağmur olup yere yağdım. AŞKk GÜNeşi olup doğdum bâzen Yeryüzü ve Gökyüzü İÇinde..

Resim

Bulut olup göğe yükseldim,
Yağmur olup yere yağdım,
Güneş olup bâzen doğdum,
Bu Yeryüzü ve Gökyüzü İÇinde..


AŞKk DERdi ATEŞiyle buharlaşıp bulut olup göğe yükseldim, yağmur olup yere yağdım. AŞKk GÜNeşi olup doğdum bâzen Yeryüzü ve Gökyüzü İÇinde..

Resim

Nebât olup nice devrân,
Nice demde olup hayvan,
Giyürdü sûret-i insân,
Bana devr-i zaman içre..


Bir devirde nasıl bitki OLdum,
Hangi zamÂN Diliminde hayvÂN OLdum,
Yüce YARATANım bana İnsÂN Sûreti giydirdi ZamÂNın bir DEVRi İÇinde..


Resim

Çu insân sûretin buldum,
Hakk'a hamd ü senâ kıldun,
Fenâ ender fenâ oldum,
Baka-yı câvidan içre..


Ne zamÂN ki, İnsÂN Sûretin BULdum HAKk TeÂLÂ’ma hamd ve senâ eyledim.
Bu ÂLEMdeki bana giydirilen bu Sınırlı Sorumlu-İzafî-bENLiğimin fâniliğini ANLAdım FENÂFİLLAHta, SonsuzLuğun Ebedî Bekâ BİZ BİR-İZ-Liğine ULAŞtım Cömertler Cömertliği İÇinde..


Resim

Erişti mârifet nuru,
Gönül oldu Hakk'ın Tûru,
Niyâzî duydu çün sırrı,
Nihân etti iyân içre..


Gönlüme MuhaMMedî Mârifet NûRu ERİŞince SÎNEm=> HAKk TeÂLÂ’nın TÛR-i SİNÂsı OLdu.
Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu =>Bu SUBHÂNî SIRRını DUYup=>UYunca,
KENDİnde OLAN SIRRı ARAyan Dünyaya MeyiLLi HaLk İçinde SüNNetULLAH ta KULLuk İmtiHÂNLarı gereği AÇIKLmadı GİZLedi Ortada DURan SIRLar İÇinde..


Resim

Nihan.: f. Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcut olmayan. * Sır.
Bînişân.: Hudus. Varlık, var olmak. Vücud, âlem, kâinat. Mevcudiyet.
Bîmekân (A.): Mekânsız, yersiz yurtsuz.
Giyürdü (T.): Giydirdi
Fenâ ender fenâ (A.): Fenâdan da fenâ, tamamen yok oluş, kayboluş.
Cilvidan (F.): Dâimi kalıcı, ebedi.
Nihân (F.): Gizli, görünmeyen.
İyân (A.): Açık, görünür, âşikâr.
Kevn.: Kâinat, âlem, dünya.
Âsuman.: f. Gökyüzü. Semâ. * Felek.
Bekâ.: Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma. * İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır. * Bâki olmak. Ebedîlik.
Câvidan.: f. Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik.
Tûr.: Dağ. * Had ve mikdar.
Tûr-i Sîna.: Musâ Peygamberin (aleyhisselâm Allah (ALLAH celle celâlihu kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir. * İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimgÖZ YAŞım!.

EYy MISRî BABAmm!.
Kaddesallahu sırrahu..

KUL İHVÂNim MESt MELÂMî,
Kur'ÂN DİLLimİZ===>KELÂMî,
==>EHL-i BEYt-i RESÛLULLAH,
=>ALLAH DOStLARı=>SELÂMî!.

BURSA’mın YEŞİLİ’n YANdım,
HAKk ERENLeR DİLİn YANdım,
ŞE’ÂN ==>ŞEHÂDEt BAŞ ŞEHRi,
MUHABBEt MENZİLİn>YANdım!.


ZEVK 9638

BEN de SEN GiBi BURSA’da =>ÇINAR DALI’n TEKke KURdUM,
MUHAMMEDî DOSt MELÂMî===
===>NİYÂZî MISRî PÎRim HUuu!.
CEVR-i CİHÂN>ÇARk-ı ÇİLLE =>DEVRÂNI-nda DİVÂN DURdUM,
=>KUL İHVÂNİm ==>HAYy NEFESİn!.
=>KIRATım HUuu!. KITMİR-im HUuu!.


25.05.2020 17:23
Brsbrsam..2.ramzan bayramıtktktrstkkmdebenve güllyangınııım..


=>MUHAMMEDî MELÂMîLeR,
TEKk DENİZ'in=>DAMLALARı!.
MISRî’m GiBi==>SELÂMîLeR,
BİZ BİR-İZ-in==>DAMLALARı!.

OKU!.yun ki==->ÇİLE GÖR!.ün,
ÇİLLe=>GELmez>DİLE GÖR!.ün,
=>“NEMRUt ATEŞİ==>İÇİ”-nde,
=>İBRAHîM=>KiM İLE>GÖR!.ün!.

=->CÜMMLe CihÂN’a DİRENdi,
=>ZÂLiM SULTÂN’a=>DİRENdi!.
SÜRGÜNde VERdi->SoN NEFEs,
=>“AŞK’ın BEDELi” ==>ÖDENdi!.

HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL!.. BİLiNiR..
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL!.. BULUNuR..
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR!.. OLNuR..
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!.. YAŞANıR..
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.=>Ve İLEykE’L- MASîR!.
===>Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR ALLAH!. celle celâlihu!.

NE İNLERsin=>DELi BÜLBÜL,
SEHERLER-in=>DİLi BÜLBÜL,
KURUtur>GÜLBAĞIn-GÜLün,
BURA=>GURBEt ELi BÜLBÜL!.



Resim

NİYÂZî MISRî
kaddesallahu sırrahu...:

Ey BüLbüLŞeydâ Yine Efgâna mı GeLdin,
Azm-i GüL Edüp ZârıyLa Giryâna mı GeLdin..




DİNLE!.diğinİZ =>bu Muhteşem ZEVKk AZîZ HOcam NİYAZî MISRî kaddesallahu sırrahu’nun,
Limni Adası sürgününde bir insÂNa YAPıLaBİLecek en vahşi işkenceler aLtındayken ki İNİLtisidir!.
RÛHuna RAHMEtLer YAĞsın EBEDÎYyEN MuhaMMedî MeLÂMî AZîZ HOCAm!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


MuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

ResimKUL İHVÂNi

Resim

NİYÂZî MISRî
Kaddesallahu sırrahu..


HAYATı.:

12 Rebîülevvel 1027’de (9 Mart 1618) Malatya’nın Aspozi Kasabası’nda doğdu. Asıl adı Mehmed’dir. Şiirlerinde, ilim tahsili için bir süre Mısır’da kaldığından “Mısrî” mahlasıyla “Niyâzî” mahlasını kullanmış, bu ikisinin birleşiminden meydana gelen “Niyâzî-i Mısrî”, “Mısrî Niyâzî” ve Şeyh “Mısrî” diye tanınmıştır.

Niyâzî, gençlik yıllarındaki tahsili sırasında sûfîlere muhalif olduğunu, meclislerine gitmediğini, ancak zamanla bu görüşünün değiştiğini ve bir Halvetî Şeyhine intisâb ettiğini, Nakşibendî Dervişi olan babası Soğancızâde Ali Çelebi’nin bundan memnun olmayıp kendi şeyhine götürmek istediğini, fakat bu şeyhi kâmil bulmadığı için babasının teklifini reddettiğini söyler (Mawaidu’l-irfân, s. 47).
Şeyhinin Malatya’dan ayrılmasının ardından zâhir ilimleri alanındaki öğrenimini sürdürmek üzere Diyarbekir’e giden (1048/1638), bir yıl orada kaldıktan sonra Mardin’e geçen Niyâzî, bu iki şehirdeki âlimlerden mantık ve kelâm okudu. 1050’de (1640)
Kahire’ye gidip Ezher Medreselerinde ilim tahsiline başladı. Bu sırada oturmakta olduğu Şeyhûniyye Külliyesi’ndeki Kādirî Tekkesi’nin şeyhine intisâb etti. Adını vermediği bu şeyhin, ilim ve tasavvuf yolunda büyük bir gayretle çalışırken bir gün kendisine zâhir ilmi talebinden tamamen vazgeçmedikçe tarikât ilminin kendisine açılmayacağını söylemesinden etkilenen Niyâzî (Mawaidu’l-irfân, s. 48) ikisi arasında tercih konusunda kararsız kaldı. Abdülkādir-i Geylânî rüyâsında zuhur ederek zâhir ilmini öğrenip onunla amel etmesini, tarikât ilmini ise bir mürşide ulaşarak elde edebileceğini, ancak kendisini irşad edecek kişinin bu şehirde olmadığını söylemesi üzerine üç yıldır ikâmet etmekte olduğu Kahire’den şeyhinin izniyle ayrıldı (1053/1643).
Mısır, Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerini dolaşıp 1056’da (1646) İstanbul’a gitti. Küçükayasofya civarında Sokullu Mehmed Paşa Câmii Medresesi’nin bir hücresinde halvete girdi, daha sonra bir süre Kasımpaşa’da Uşşâkī Âsitânesi’nde misafir kaldı. Aynı yıl İstanbul’dan ayrılıp Anadolu şehirlerini dolaşmaya başladı. Uşak’ta Ümmî Sinân’ın halifelerinden Şeyh Mehmed Efendi’nin zâviyesinde iken Elmalı’dan Uşak’a gelen Ümmî Sinân’a intisâb etti (1057/1647) ve onunla birlikte dergâhının bulunduğu Elmalı’ya gitti. Dokuz yıl burada şeyhine hizmet edip seyrüsülûkünü tamamlayan Niyâzî 1066’da (1656) halife tayin edilmesinin ardından Uşak, Çal ve Kütahya’da irşad faaliyetinde bulundu. İstanbul’da başlayıp yayılan Kadızâdeliler Hareketinin etkisiyle aleyhinde bazı dedikodular çıkınca 1072 (1661) yılı başlarında bölgeden ayrılarak birkaç müridiyle birlikte Bursa’ya yerleşti. Bu yıllarda Hacı Mustafa adlı müridinin kız kardeşiyle evlendi. Fâtıma ve Çelebi Ali adlı iki çocuğu dünyaya geldi. Kadızâdeliler zihniyetini sürdüren vâiz Vanî Mehmed Efendi’nin IV. Mehmed’le yakınlık kurarak ülkede semâ, zikir ve devranı yasaklattığı 1077 (1666) yılından sonra da faaliyetlerini sürdüren Niyâzî-i Mısrî, vaazlarında bu yasağa sebep olan Vanî Mehmed Efendi ile onun temsil ettiği zihniyeti sürekli eleştirdi. Mensublarının giderek artıp zikir yaptıkları câminin yetersiz kalması üzerine Abdal Çelebi adlı bir hayır sever tarafından Ulucâmi civarında bir dergâh inşa edildi (1080/1669).

Niyâzî’nin Bursa’da iken Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın dâvetine uyarak IV. Mehmed’in ikâmet ettiği Edirne’ye gittiği, itibar ve hürmet gördüğü, dönüşte İstanbul’a uğradığı, hangi tarihte gerçekleştiği belirtilmeyen bu ziyâretin ardından 1083’te (1672-73) bir defa daha Edirne’ye dâvet edildiği kaydedilmektedir (Beliğ, s. 190; Şeyhî, II, 93). Kendisi de aynı yıl Edirne’ye dâvet edildiğini, devlet adamlarıyla görüştüğünü, sağlam delillerle görüşlerini savunup kabul ettirdiğini söyler, ancak orada ne kadar kaldığından ve daha önceki ziyâretinden bahsetmez. Onun Edirne’ye muhtemelen ilk defa bu tarihte gittiği söylenebilir. Niyâzî, bu ziyâreti sırasında Eskicâmi’de vaaz ettiği sırada söylediklerinden dolayı, daha sonra kendisine intisâb edip halifesi olan Sadr-ı Âlî Çavuşlarından Azbî Baba nezâretinde Rodos’a sürgün edildi ve adanın kalesinde bir hücreye kapatıldı. Dokuz ay sonra Bursa’ya dönmesine izin verildi.
Niyâzî, hapse giriş tarihini 13 Cemâziyelâhir 1085 (14 Eylül 1674) olarak kaydeder. Kaynaklarda vaaz sırasında cifre dayalı bazı bilgilerden bahsetmesi yüzünden sürgüne gönderildiği söyleniyorsa da sürgünün asıl sebebi devlet adamlarına yönelttiği eleştiriler olmalıdır. Niyâzî, yaklaşık bir buçuk yıl kadar süren bir dönemin ardından Defterdar Sarı Mehmed Paşa’ya göre (Zübde-i Vekāyi, s. 82) cezbe galebesiyle şeriatın zâhirine aykırı bazı sözleri sebebiyle Bursa kadısı Ak Mehmed Efendi’nin şikâyeti üzerine bu defa Limni Adası’na sürgün edildi (Safer 1088 / Nisan 1677). On beş yıla yakın sürgün hayatı yaşadıktan sonra II. Ahmed’in fermanıyla istediği yere gitmesine izin verilince tekrar Bursa’ya döndü (1103/1692). Ertesi yıl ordunun Avusturya seferine çıkacağı sırada 200 müridiyle birlikte sefere katılmak için hazırlıklara başladığı öğrenilince kendisine Bursa’dan ayrılmayıp hayır duâ ile meşgul olması için bir hatt-ı hümâyun gönderildi. Ancak o, padişaha bir mektup yazarak bu isteğini kabul edemeyeceğini bildirdi.

Niyâzî’nin Tekfurdağı (Tekirdağ) yakınlarına kadar geldiğini öğrenen II. Ahmed, Silâhşor Beşir Ağa ile birlikte kendisine hediye olarak bir araba ve dervişlere dağıtılmak üzere önemli miktarda para gönderip kendisini Tekfurdağı’nda karşılamasını istedi. Fakat o bunları şiddetle reddetti. Edirne’ye ulaşmasının engellenmesi için gönderilen Mîrâhur Dilâver Ağa da Niyâzî’yi ikna edemedi. Bu arada Sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa, Niyâzî’nin Edirne’ye gelmesi halinde sözlerinin halk ve ordu üzerinde etkili olacağını ve büyük bir fitne kopacağını ileri sürerek padişahı etkiledi. Niyâzî’nin müridleriyle birlikte öğle namazından önce Selimiye Câmii’ne geldiğini duyan halk câmiyi doldurdu (26 Şevval 1104 / 30 Haziran 1693). Sadrazam, şeyh sürgün edilmezse büyük bir kargaşa çıkacağını söyleyerek padişahı tekrar uyardı. Bunun üzerine Kaymakam Vezir Osman Paşa ile yeniçeri ağası Abdullah Ağa, padişah tarafından dâvet edildiğini belirterek Niyâzî’yi câmiden dışarı çıkarıp Limni’ye sürgün edildiğini kendisine tebliğ ettiler. Otuz kadar müridiyle birlikte tekrar Limni’ye gönderilen Niyâzî-i Mısrî ertesi yıl burada vefat etti (20 Receb 1105 / 16 Mart 1694). Kabri üzerine yaptırılan türbesi Sultan Abdülmecid zamanında onarılmıştır.

Niyâzî-i Mısrî, Halvetiyye’nin dört ana kolundan Ahmediyye’nin Mısriyye şubesinin PÎRi olarak kabul edilir. Tarikâtın Bursa Ulucâmii’nin güney kısmında Niyâzî’nin sağlığında inşa edilen âsitânesi XX. yüzyılın başlarına kadar faaliyetini sürdürmüş, daha sonra bakımsızlıktan yıkılıp yerine bugünkü postahâne binası yaptırılmıştır. Niyâzî-i Mısrî Limni’de sürgünde iken tekkede halifelerinden Şenikzâde Mehmed Efendi vekâleten postnişin olmuş, onun ölümünün ardından bir süre Gazzî Ahmed Efendi ve ardından oğlu Çelebi Ali Efendi postnişinlik yapmıştır. Son postnişin Mehmed Şemseddin Efendi’dir (Ulusoy, ö. 1936). Tarikâtın Bursa dışında Selânik, İzmir ve Kahire’de dergâhları olduğu bilinmektedir.

ESERLERİ.:
Niyâzî-i Mısrî’nin büyük bir kısmı birkaç yapraklık risâlelerden oluşan otuzu aşkın eseri bulunmaktadır. Bunlardan başlıcaları şunlardır.:

A-) ARAPÇA ESERLERİ.
1-) Mevâʾidü’l-ʿirfân.: “Mâide” adlı yetmiş bir bölümden oluşan eserin altmış sekizinci bölümü Türkçe’dir. Bazı âyet ve hadislerin yorumuyla Ehl-i beyt’in faziletinden, Hz. Hasan ile Hüseyin’in nübüvvetinden bahseden Mevâʾidü’l-ʿirfân, Niyâzî-i Mısrî’nin en önemli eseri olup Süleyman Ateş tarafından “Mawaidu’l-irfân.: İrfan Sofraları” adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (Ankara 1971).
2-) ed-Devretü’l-ʿarşiyye fî aḥkâmi’l-ferşiyye (Devre-i ʿArşiyye).: Üç bölüm ve bir hâtimeden meydana gelen eser burçlar, kıyamet ve kıyamet alâmetleri, haşir gibi konuları ihtiva eder. Mehmed Nûrullah eseri 1323 (1905) yılında Türkçe’ye çevirmiştir.
3-) Tesbîʿ-i Ḳaṣîde-i Bürde.: Eserin müellif nüshası Süleymaniye Kütüphânesi’ndedir (Reşid Efendi, nr. 1218).
4-) Tefsîru Fâtiḥati’l-Kitâb.: Fâtiha Sûresinin bu işârî tefsiri, sûrenin faziletiyle ilgili hadislerden başka cifr hesaplarından oluşan küçük bir risâledir (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 244/2; Uşşâkī Tekkesi, nr. 36/6).
5-) Mecâlis.: Nisâ, Mâide, En‘âm ve Kadr Sûrelerinin işârî tefsiridir. Bazı cifr hesapları ve öğütleri de içeren esere Nisâ Sûresinin tefsiri sonradan eklenmiştir. Müellif hattı tek nüshası Süleymaniye Kütüphânesi’nde kayıtlıdır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 1718).

B-) TÜRKÇE ESERLERİ.:
1-) Divan.: Niyâzî-i Mısrî’nin şiirleri bütün tarikât çevrelerinde beğenilmiş, divanı âdeta dervişlerin bir el kitabı haline gelmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında birçok nüshası bulunan divanın eski ve yeni harflerle çeşitli baskıları yapılmıştır (Kenan Erdoğan, s. CLXXXI-CXCVI).
Eserin, Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin sohbetlerinde derlenen metinlerin sadeleştirilmesinden oluşan iki şerhi vardır (Mısrî Niyâzî Dîvânı ve Şerhi, nşr. Hasan Özlem, Ankara 1974; Edebî ve Tasavvufî Mısrî Niyâzî Dîvânı Şerhi, nşr. M. Sadettin Bilginer, İstanbul 1976).
Divanın karşılaştırmalı metni Kenan Erdoğan tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1998). Buna göre eserde 158’i gazel 199 şiir bulunmaktadır. Ayrıca bir mesnevi, yedi murabba, dört muhammes, bir müseddes, iki tarih, biri Arapça üç tahmîs, çeşitli na‘t ve mersiyeler vardır.
2-) Tuhfetü’l-uşşâk.: ALLAH celle celâlihu, varlık, insan, kâinat, ibâdet gibi konuları içeren eser Niyâzî-i Mısrî’nin düşünce dünyasını tanıma açısından önemli bir kaynaktır. Eserin kütüphâne kayıtlarına dayanılarak (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2980) Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin aynı adlı kitabının genişletilmiş tercümesi olduğunun söylenmesi (Öztekin, III, 273) yanlıştır. Bazı nüshaları Risâle-i Vahdet-i Vücûd adıyla kayıtlıdır (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3299/3; Hâşim Paşa, nr. 27/2).
3-) Mecmua.: Mısrî’nin bizzat kendi el yazısıyla kaleme aldığı iki mecmua bulunmaktadır. Bunlardan “Mecmûa-i Kelimât-ı Kudsiyye” diye adlandırıldığı anlaşılan ilki (Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Orhan Gazi, nr. 690) hâtırat mahiyetinde olup burada daha çok Limni’de geçirdiği sıkıntılı günler anlatılmıştır. Bu mecmua Niyazî-i Mısrî’nin Hatıraları adıyla yayımlanmıştır (nşr. Halil Çeçen, İstanbul 2006). Bir derleme ve antoloji niteliğindeki diğer mecmua (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 1218) Niyâzî’nin ne tür eserleri okuduğunu, kimlerden etkilendiğini göstermesi bakımından önemlidir.
4-) Risâle-i Es’ile ve Ecvibe-i Mutasavvıfâne (Risâle fi’t-tasavvuf).: Bazı tasavvuf terimlerinin açıklandığı eserin elliden fazla yazması tesbit edilmiştir. Matbu nüshaları ve sadeleştirilmiş neşirleri de bulunan eserin müellifin en çok okunan kitaplarından biri olduğu anlaşılmaktadır (Kenan Erdoğan, s. CLII-CLIII).
5-) Risâle-i Devriyye.: Tasavvuftaki devir nazariyesiyle ilgili mensur bir eser olup Abdurrahman Güzel tarafından özensiz bir şekilde yayımlanmıştır (Türk Kültürü Araştırmaları, XVII-XXI/1-2 [Ankara 1983], s. 121- 137).
6-) Ta‘bîrâtü’l-vâkıât.: Tasavvufta rüyâların sâlikin geçeceği yedi nefis merhalesine göre değerlendirildiği ve her birinin bir daire olarak ele alındığı bu küçük risâleyi Mustafa Tatcı neşretmiştir (Türk Folkloru Araştırmaları [Ankara 1989], s. 85-95).
7-) Şerh-i Esmâü’l-Hüsnâ (Esmâ-i Halvetiyye).: Halvetîler’in seyrüsülûk esnâsında zikrettikleri ALLAH, ALÎ, HÛ, ALÎM, KAHHÂR, HAYy, AZÎM, HAKk, VÂHİD, KAYYÛM, SAMED, AHAD celle celâlihu İsimlerinden oluşan on iki esmâ-i ilâhiyyenin tasavvufî şerhidir. Mustafa Tatcı (TY, 12/8 [1988], s. 28-33) ve Baha Doğramacı (Niyazi-yi Mısrî: Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988, s. 68-75) tarafından yayımlanmıştır.
8-.) Şerh-i Nutk-ı Yûnus Emre.: Şathiye türünün en güzel örneklerinden biri olup Yûnus Emre’ye atfedilen “Çıktım erik dalına ...” diye başlayan şiirinin şerhidir. Birçok yazması bulunan bu şerhin eski ve yeni harflerle çeşitli yayımları bulunmaktadır (meselâ bk. Yûnus Emre Şerhleri [haz. Emine Sevim – Necla Pekolcay], Ankara 1991, s. 137-152). Niyâzî-i Mısrî’nin Yûnus Emre’ye ait olması muhtemel bir başka şiir şerhinin daha bulunduğu ileri sürülmüştür (Mustafa Tatcı, “Yûnus’un Yeni Bir Şiiri mi?”, Erguvan, sy. 1 [Ankara 1985], s. 7-8).

Bunların dışında çoğu birkaç sayfadan ibaret olan Haseneyn, İâde, Nokta, Eşrâtü’s-sâat, Hızrıyye, Nefîse adlı risâleleri ve II. Ahmed, Köprülüzâde Mustafa Paşa, kardeşi Ahmed Efendi, Celvetî Selâmî Ali Efendi, Karabaş Ali Efendi’ye gönderdiği mektupları vardır. Şiirlerinden bazıları Hâfız Post, Ali Şîruganî, Mustafa Anber Ağa, Mehmed Zaîfî Efendi tarafından bestelenmiş ve tekkelerde yaygın biçimde okunagelmiştir..


MUSTAFA AŞKAR
İsLâm Ansiklopedisi..


Resim
NİYÂZî MISRî
Kaddesallahu sırrahu..



TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ..:

Niyâzî-i Mısrî vahdet-i vücûd görüşünü benimseyen sûfîlerdendir. Vahdet-i vücûdun temel ilkesi olan, “VarLık BİRdir, O da HAKk’ın VARLığıdır” ve “Yaratıklara var demek mecazîdir” düşüncesi onun tarafından benimsenmiştir. Niyâzî bu bağlamda eserlerinde varlık mertebeleri, vahdet-kesret ilişkileri, kesretin vahdetten çıkması, kesrette vahdet, vahdette kesret, kenz-i mahfî gibi kavramlara; deniz-dalga ilişkisi gibi Vahdet-i VüCÛDun =>ALLAH<->ÂLEM İLİŞKİsini ANLAtmak için kullandığı benzetmelere ya da bütün fiillerin GERÇEK FÂİLinin =>ALLAH celle celâlihu olduğu ana fikrine sık sık temâs eder. Vahdet-i vücûdun en önemli konularından biri olan insan, insanın varlıktaki yeri ve özellikleriyle AŞKk, seyrüsülûkün sonunu temsil eden hayret, tenzih-teşbih, CeLâL-CeMâL gibi karşıt kavramlarla ALLAH’ın bilinmesi, hakikâtin enfüsîliği, HAKk’ın her ÂN zuhur etmesi ve nefsin bilinmesinin ALLAH’ı bilmekle ilgisi Mısrî’nin asıl temâlarını oluşturur.

Niyâzî-i Mısrî’ye göre insan =>ÂLEMin RÛHudur; insan, âlem ve Kur’ÂN birbirinin aynasıdır. İnsan kemale erdikçe mükemmel bir ayna haline gelir ve âlemdeki her şey o aynaya yansır. İnsan bir ayna olarak âlemdeki her şeyin bilinme ilkesi ve aracı haline gelir. Mısrî bunu, “Büyük âlemde bulunan her şey küçük âlemde de bulunur, çünkü âlem büyük olsa da insanın hakikâtine benzer yaratılmıştır” şeklinde dile getirir. İnsan âlemdeki her şeyi kendinden öğrenir. Bunun en ileri aşaması insanın HAKk’ın bilinmesini sağlayan bir araç olmasıdır.
Niyâzî’nin;
“Hak yüzü insan yüzünden görünür,
Zât-ı rahmân şeklin insân eylemiş..”

Mısraı vahdet-i vücûdu benimseyen sûfîlerin, “Rahmân insanı kendi sûretinde yarattı” meâlindeki bir hadise yükledikleri anlamın özeti sayılabilir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphe yok ki, ALLAH, insanı RahmÂN sûretinde yarattı.” buyurmuştur.
(Buharî, İsti'zân, 1; Müslim, Birr, 115, Cennet, 28)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yüzü kötülemeyin. Çünkü, Âdem evlâdlarının/insanoğlunun yüzü RahmÂN suretinde yaratılmıştır.” buyurmuştur.
Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu’dan; Taberanî, el-Kebîr-şamile-11/60).

Mısrî, Şeriat-Tarikât-Hakikât İlişkisini ilk tasavvuf eserlerinde de görülen bir yaklaşımla izâh eder. Verdiği örneklerdeki ana fikir tedrîcî bir süreçte insanın Şeriattan Tarikâta, oradan da Hakikâte ERmesinin zorunluluğudur. Bir ifâdesinde Şeriat, Tarikât, Hakikât arasındaki ilişkiyi ve süreci denizin adını duyan, uzaktan gören, yakından gören ve denize giren dört insan örneğiyle açıklar. Tasavvufu bâtınî ilimle özdeşleştirir, bazan Hızır-Mûsâ ilişkisine atıfla “Ledünn İLmi” ifâdesini kullanır. Ona göre iki tür ilim vardır; birincisi Zâhir İlmi, ikincisi Bâtın İlmidir. Zâhir İlmi, cehâleti ortadan kaldırsa bile kibir, kin ve hased gibi duyguları ortadan kaldıramaz, aksine bunların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bâtın İlmi ise, bu duyguları yok eder. Böylece tasavvufla bir sayılabilecek bâtın ilmi asıl amacı Şeriatın ilke ve öğretileriyle AHLÂKı olgunlaştırmak olan bir ilme dönüşür.:
“Bu tabîat zulmetinden bulmak istersen halâs
Gel riyâzetle erit bu cism ü cânı çün rasâs..” diyen Mısrî, Zâhirî Fıkıh karşısında tasavvufun en yaygın tanımı olan Bâtınî Fıkıh anlayışını kabul etmektedir. Niyâzî-i Mısrî’ye göre bu iki ilim birbirini tamamlayan iki şeydir ve özellikle Bâtın ilmi sâhibleri kesinlikle Şeriat İlmini inkâr etmemiştir (Kara, s. 27).
Bu konuda yaptığı atıflar veya.:
“Şerîatsız hakîkat oldu ilhâd.” ve
“Şerîatın sözleri hakîkatsiz bilinmez,
Hakîkatin sırları tarîkatsız bulunmaz”

Gibi mısralar onun şeriata bağlılığını gösterir. Şeriat-Hakikât İlişkisini sûfîlerin “FARK” ve “CEM‘” terimleriyle açıklarken de benzer görüşleri tekrarlar. İnsan, CEM‘ hâlinde HAKk ile bir olduğunu düşünürken beşerî varlığı ile O’ndan ayrı olduğunu hatırlamalıdır. İbnü’l-Arabî’den itibaren İlâhî İsimler konusu tasavvufun ana konusu haline gelmiş, Tanrı hakkındaki bilginin ilkelerinin İlâhî İsimler olduğu kabul edilmiştir. Mısrî’nin de bu fikirde olduğu anlaşılmaktadır. Böylece onun tasavvuf anlayışının, ilk dönemde yazılan tasavvufî eserlerdeki Şeriat-Hakikât İlişkisi Görüşleriyle, İbnü’l-Arabî sonrası tasavvufunun yöneldiği metafizik tasavvuru içerdiği söylenebilir. Mısrî’nin eserlerinde sıkça geçen bir konu da İHLÂStır. İHLÂS, ilk dönemlerden itibâren tasavvufun en önemli konusu olmakla birlikte özellikle Melâmîler çabalarını bütünüyle İHLÂSa ayırmışlardı ve İHLÂSı aramak Melâmîliğin ayırıcı özelliği haline gelmişti. Şiirlerinde İHLÂS bağlamında sûfîlere, din âlimlerine ve zâhidlere yönelik eleştirel tavır onun bu Melâmî tavrı sürdürdüğünü göstermektedir.

Mısrî’ye göre mürşid bulmak seyrüsülûk yapacak bir mürid için zorunludur. Bu görüşünü büyük cihâd-küçük cihâd karşıtlığı ile açıklar: Küçük cihâd düşmanla savaşmak, büyük cihâd nefisle mücadele etmektir. Küçük cihâdda bir kumandanın bulunması başarı için zorunlu olduğu gibi büyük cihâdda da bir mürşid zorunludur. Mürid şeyhine tam bir teslimiyetle bağlanmalı ve onu incitmemelidir. Mısrî müridlere şeyh karşısında, deniz karşısındaki nehir gibi olmayı tavsiye eder. Bunun zıddı ise deniz içindeki taşlar gibi olmaktır.

Eserlerinde Ehl-i Beyt’e muhabbet konusunu özellikle vurgulayan Niyâzî-i Mısrî’nin Hz. Hasan ve Hüseyin’in nebî olduğu hakkındaki görüşleri en çok eleştirildiği konulardan biri olmuştur. Benzer bir suçlama da bazı şiirlerinde mehdî ve Îsâ’ya dâir ifâdelerinden hareketle mehdîlik iddiasında bulunmasıyla ilgilidir. Nebîlik görüşünde onun, İbnü’l-Arabî’nin teşrîî nübüvvetle (bağlayıcı bir şeriat getiren peygamberlik) genel nübüvvet (velâyet) ayırımını dikkate aldığı anlaşılmaktadır (Suâd el-Hakîm, s. 121, 503-504). Teşrîî nübüvvetin Resûl-i Ekrem’le sona erdiği bütün müslümanların kabul ettiği bir husustur. Nitekim Niyâzî-i Mısrî de kendi inancını dile getirirken buna açıkça işâret eder. Ancak bağlayıcı bir şeriat getirmeden.: “Hükümlerin gerçek anlamına =>İlâhî Bildirimle VARmak” mânasındaki genel NÜBÜVVET, yani VELÂYET sona ermemiştir.
Niyâzî-i Mısrî’nin Hz. Hasan ile Hüseyin’i aleyhumusselâm bu anlamda bir nebî saymış olabileceği genel görüşlerinden çıkan zorunlu bir netice sayılmalıdır..

EKREM DEMİRLİ
İsLâm Ansiklopedisi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Uyan gözün aç durma,
Yalvar güzel Allah'a..
Yolundan izin ayırma,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Kafa ve Kalb Gözlerini hemen aç ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..
Sırat-ı Mustakîm YoLundan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İZi Üzere yürü sakın şaşma ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Her geceyi kâim ol,
Her gündüzü sâim ol,
Hem zikr ile dâim ol,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Her geceni kendince-gönlünce namaz kılarak, gündüzlerini oruç tutarak ve ZiKRuLLAHı sürekli ANLAyarak Yâd eyLe ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Bir gün bu gözün görmez,
Hem kulağın işitmez,
Bu fırsat ele girmez,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Her sebebin bir sonucu var o ki; sen doğdun sonuçta son nefesini verirsin gören gözlerin görmez duyan kulakların duymaz ve şimdi elinde olan tüm fırsatların bir daha eline geçmezi düşün ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Sağlığı ganimet bil,
Her saati ni’met bil,
Gizlice ibâdet kıl,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Gençliğin verdiği sıhhat, afiyeti ve alıp-verdiğin her nefesi sana karşılıksız-emeksiz-şartsız verilmiş bir ni’met bil de halka riyâ için değil HAKk TeÂLÂ’ya KULLuk için ibâdet et ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Ömrünü hiçe satma,
Kendini oda yakma,
Her şâm u seher yatma,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Sana verilen İMKANLar içindeki KULLUK İmtihÂNIn için OLan ÖMRÜnü nefsin hevâ-heves HİÇine satma, sonuçta KENDİni ateşlere atıp yakma ve geceler boyu seherlerde yan gelip yatma da yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Hey nice yatursun tûr
Olma bu safâdan dûr,
Bahr-ı keremi boldur,
Yalvar güzel ALLAH'a..


Niçin hep yatarsın ki ayağa kalk ve sen de SEHER SEYRÂNI SEFÂsını seyre dur ki, o eşref zaman diliminde EL CEVVÂD ALLAH celle celâlihu’nun İkram Denizisınırsızdır sen de yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Her vakt-ı seherde bin,
Lûtfu gelir ALLAH'ın,
Ol vakt uyanır kalbin,
Yalvar güzel ALLAH'a..


ZâmÂNın SEHER VAKti DİLİMİnde ALLAH celle celâlihu’nun binlerce Lûtfu İkramı-Keremi gelir ki işte o zaman VAKTinde kalbin UYANıp-Çalışmaya Başlar durma sen de yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

ALLAH'ın adın yâd et,
Cân ile dili şâd et,
Bülbill gibi feryâd et,
Yalvar güzel ALLAH'a..


ALLAH celle celâlihu İsm-i Şerifini GÜNEŞLeIŞIğı gibi, ALLAH celle celâlihu İLe NÛRu gibi NAHNU=BİZ BİR-İZ BİLELiğinde CÂNLa-BAŞLa YAŞA ki,
CÂNını-RÛHUnu ve Kalbini-Gönlünü MutLu şen-şakrak-sevinçLi kılıp MuhaMmedî ÂŞIK BÜLBÜLLer gibi ZİKRuLLAH-La feryâd edip ÇİLLeni ÇİLe!. Ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..

Resim

Gel imdi Niyâzî'yle
ALLAH'a Niyâz eyle
Hâcâtı dıraz eyle
Yalvar güzel ALLAH'a..


Şimdi şu ÂNda ŞE’ÂNULLAHta BİZ BİR-İZde, Sen de gel MuhaMMedî MELÂMî Niyâzî MısRî BaBam kaddesallahu sırrahu İLe-BİLe ALLAH celle celâlihu’ya niyâz eyle ve her türlü hacetlerini-isteklerini-dileklerini isteğin kadar sürede uzunca dile getir ve yalvar güzel ALLAH celle celâlihu'ya..



Resim

Kâim (A.).: Ayakta duran. namaz kılan.
Sâim (A..: Oruç tutan.
Ganimet.: Harpte düşmandan alınan mal. * Çalışmaksızın ele geçen nimet.
Tûr (T.).: Ayakta durmak fillinden emir: Ayağa kalk! Ayakta dur.
Dûr (F.).: Uzak:
Yâd (F.).: Anmak.
Hâcât (A.).: İstekler, dilekler.
Dıraz (F.).: Uzun..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXIII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Uyan gafletten ey naîm,
HAKk'a yalvar seherlerde..
Döküp acı yaşı dâim,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Şu gelgeç dünyanın geçici zevklerine dadanan aldırmaz vurdumduymazlıkla uyuyan, artık uyan aç gözünü de, seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar.
Acı pişmanlık göz yaşlarını akıt da, seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Resim

Kapusunda durup her bâr,
Yüzün dergâhına tut var,
Yürekten kıl demâdem zâr,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Her seherde Kapısına divan durup gönül yüzün dergâhına tut ve Kulluk eksikliği için iç inlitilerinle seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Resim

Seherlerde açılur gül,
Anınçün zâr eder bülbül,
Uyanıp derd ile ey dil,
HAKk'a yalvar seherlerde..


İlahî AŞkk Meclisi ve GÜLLeri seherlerde açılır ki, bu yüzden MuhaMmedî HAKk ÂŞIKk Bülbülleri ah-u-zâr ederler cümmle Gönül Ehli olanları UYANdırırılar. Sen de seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Resim

Gel ey miskin ü biçâre,
İkende gezme avâre,
Dilersen derdine çâre,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Resim

Sen ki Mahtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum bir HAKk’ın Hükmüne karşı boynu kıldan ince zavallı, AŞKk Derdine çâre dilersen, başıboş dolaşıp durmaktan sakın, el çek ve seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Açılır Bâb-ı Subhânî,
Çekilür hân-ı Sultânî,
Dökülür feyz-i Rabbânî,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Seherlerde Subhân ALLAH celle celâlihu İkram Kapısıaçılır. Her gelene-dileyene Sultân ALLAH celle celâlihu serileri.. ve ALLAH celle celâlihu’nun Rabbânî bereketi, ihsanı, fazlı, keremi gökten yağar göz yaşlarıyla.
Sen de seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Resim

Seherde kalkuben her gâh,
Yüzün yere sürüp kıl âh,
İre lûtfu sana nâgâh,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Her Seher de sende Ölüm Uykusu yatağından kalkarak, ah ederek secdeye sarıl ve kirli yüzünü Huzura ser ki ALLAH celle celâlihu lütfu keremi ansızın o ÂN’da sana erip yuta İnşâe ALLAHu TeÂLÂ.. Haydi yatma sen de Kalk seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..

Resim

Seherde uykudan uyan,
Niyâzî durma derde yan,
Ola kim irişe derman,
HAKk'a yalvar seherlerde..


Eyy Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, sen de seherde gaflet uykusundan uyan da KuLLuk derdine yan ki, sana da Eş Şefi ALLAH celle celâlihu MuhaMmedî Şifâsı dermanı Erişe.. Haydi yatma sen de Kalk seherlerde HAKk TeÂLÂ'ya yalvar..



Resim
Naîm (a.): Uyuyan kimse. Uyuyan, uykuda olan.
Bâr.: Def'a. Kerre.
Demâdem.: Sık sık. Her vakit..
Zâr.: f. İnleyen, sesle ağlayan.Zayıf, dermansız.
Dil.: f. Gönül, kalb..
İken, ikende (t.): Sakın! Çekin!. (Büyük Türk Lûgatı - Hüseyin Kâzım Kadri, c: l, s. 5l8)
Avare (f.).: f. Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
Han (f.).: Sofra.
Sofra çekmek.: Ziyâfet çekmek.
Nâgâh (f.).: Birdenbire, ansızın. f. Birdenbire, ansızın, hemen. (Nâgeh, nâgehan, nagehâne, nagehânî)..
Feyz.: (c.: Füyuz) Bolluk, bereket.İlim, irfan. Mübareklik.Şan, şöhret. İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak.
Gâh.: (gehî) Arasıra, zaman zaman..


El Hakku celle celâlihu.:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXIV ŞİİR

Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Gönül tesbih çek seccadeden hiç ayağın ayırma,
Namaz ehlinden özgeyle sakın sen durma oturma..


Ey gönlüm ALLAH celle celâlihu’yu tesbih et ve SALL eyleyip sakın ayağını seccâdeden hiç ayırma,
Sen namaz ehlinden ayrılıp başkasıyla, avarelerle sakın çene çalıp durma oturma..


Resim

İbâdet ehli ol hem özünü kaldırma topraktan,
Vüdu’dan el yuyup rahat edüp şol nefsi yatırma..


RABBu’L- ÂLEMîN’e Hâlis ibâdet eden kulu ol ve ÖZünü yaratıldığın topraktan kaldırıp havalanma.
Abdest ile el-yüz yıkayıp rahatlayıp da, sonra şu tembel nefsini sırt üstü yatırma..


Resim

Yüzün yerlere sür gel bu riyânın mescid içinde,
Otur minber gibi dâim kafeste kuş gibi durma..


Şu Nefsin riyâ yüzünü yerlere sür, gel otur mescid içinde,
demir baş minber gibi SALL et dâima.. Fırsat bulsa kaçmaya hazır olan kafeste kuş gibi panikte durma..


Resim

Müezzin nâlesin dinle dağılsın dilde teşvişin,
Sakın terk eyleyip tâmu kapısın sana açtırma..


Müezzinin HAKk TeÂLÂ’ya Çağırış feryâdını dinle ki, gönlndeki bulanıklık dağılsın gitsin.
Sakın SILA’ya SALL Salâtını terkedip de, kendi kendine Cehennem kapısını elinle açtırma.


Resim

Cemâatle namaz terkedeni almış küdûretler,
Anın terkiyle lûtf et bir küdûret hem sen artırma..


Cemâatle namaz terkedeni gam, tasa ve kederler ele geçirir.
Eğer terk ettiysen lütfen hemen başla da daha kederler yükleme kendine..


Resim

Hatibin sanma kim mülhid anın fi'line uy dâim,
İmamdan gayriye aslâ sakın özünü tapşırma..


Sana MuhaMMed-i Hakikatı Lî-Vechillah anlatan Hâtibini sakın dinsiz, sapık sanma sözünü dinle amellerine de uy dâimâ.
MuhaMMedî Hak İmamdan başkasına aslâ sakın özünü açıp teslim etme!. Sen bir câmi bulursan gir imama uy.. kimdir nerden bileceksin..


Resim

Niyâzî tâati terkeylemek bil kim fodulluktur, (füzulluktur)
Kerem kıl terk-i tâatle bu halkı başa üşürme..


Ey Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam ALLAH celle celâlihu’ya kulluk ibâdetini terkeylemek bil kim fodulluktur/boş söz söylemek, haddinden dışan söz söylemek, vazifesi olmayan işlere karışmaktır.
Kerem kıl da kendine kendinin ikram, iyiliği olsun ki, riyâsız ibâdeti terkederek halka yönelip gösrterişe başlayıp halkı başına toplama..


Resim

Özge (t,): Başka.
Vudu’ (a.): Abdest.
Riyâ (a.): İki yüzlülük.
Nâle (f.): İnleme, feryat.
Teşviş.: Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Küdüret (a.): Keder, bulanıklık.
Mülhid (a.): Dinsiz, sapık.
Tapşırınak (t): Teslim etmek.
Tâat.: İbadet etmek. ALLAH celle celâlihu'nun emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Fodulluk (a.t.): Boş söz söylemek, haddinden dışan söz söylemek, vazifesi olmayan işlere karışmak..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXV ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Deme kim HAKk'ı sen de,
Mevcûd ola ya bende,
Ne sendedir ne bende,
Sığmaz ol bir mekânda..


Yaratmakta Olduğu KÜLLî ŞEYy’in YARATANı ALLAHu zü’L- CELÂL’i Yarattığı EŞYâ-OLay-ZamÂN ve İnsanların ZANN Hayallerinden münezzehtir..
ZÂT=>Sıfat=>Esmâ=>EŞyâ..
KÜLLî ŞEyy=> ALLAHu zü’L- CELÂL’in En NÛR celle celâlihu İsminin RUBUBÎYyet TECELLÎsidir..
Mekân=>ŞEYyLer=>EŞyânın Üç BoyutLu görünümüdür..


Resim

Mekânı bî-mekândır,
Nişânı bî-nişândır,
Zuhûr eden yine ol,
Mekânda ol zamanda..


ALLAHu zü’L- CELÂL =>AKLın ALgıLayaBİLeceği Mekân ve NişânLarı yaratandır.. ZÂTuLLAH için yer tutma, nişânı olma v.s..gerkesizdir..
Kur'ÂN-ı Kerîm’deki ZÂTı için buyurduğu Sıfatları sadece AKLa ANLAtım içidir.. Meselâ GÖRmek..
EL Basîr celle celâlihu =>GÖRücüdür.. Gözü olan her canlı da görücüdür.. ortak oldukları şey =>sadece kullanılan ve AKLa analatılmaya çalışılan "Basar" kelimesidir..


El Basîru celle celâlihu.:
Resim

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Huve’l- EVVElu ve’l- ÂHİRu ve’z- ZÂHİru ve’l- BÂTIN (bâtınu), ve huve bi kulli şey’in ALÎM(alîmun).: O, EVVELdir (ilktir) ve ÂHİRdir (sondur), ZÂHİRdir (alâmetleri tüm varlıklarda görünendir) ve BÂTINdır (gizli olandır). Ve O, herşeyi en iyi BİLENdir.” (Hadîd 57/3)

Resim

Hem cân ve hem ten oldur,
Hem sen ve hem ben oldur,
Cümle görünen oldur,
Uzakta ve yakında..


İnsÂN AKLının=>Cân- ten-sen- ben dediği Uzakta ve yakında görünen Küllî Şeyy'in cümle Lâ Huve İLLâ HUu!.dur..
Kur'ÂN-ı Kerîmimiz'de ALLAHu zü’L- CELÂL=>“Bedeninizi, Fiillerinizi ve Düşüncelerinizi Yaratan BEN’im!.” buyuran Âyet-i CeLîLeri vardır..


Resim

Sanır mısın kim OL’dur,
İstediğin ya budur,
O bu kamû bir Hû'dur,
Gidende ve duranda..


Sen ham AKLınla=>Küllî Şeyy’e muhit olan ALLAHu zü’L- CELÂL’in kim OLduğunu ANLAyıp O’nu AKLınla kapsayacağını sanığ ZANNetmektesin!.
GELenLerin de, DURanLarın da, GEÇip GİdenLerin de CÜMMLesi sonUÇta VAR OLan O ALLAH celle celâlihu'dur.:


AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: “ResûLuLLah sallallahu aleyhi vesellem’a.: “O gün yer başka yere gökler de başka göklere çevrilir!.” âyetinde belirtilen günde insanlar nerede olacaklar?” diye sordum da.: “Sırat üzerinde olacaklar!” karşılığını verdi.

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).: O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhâr olan ALLAH'ın huzuruna çıkmış olurlar.” (İbrahîm 14/48)
[358] [358] (Müslim, Kitabu Sifâti'l-Kıyameti vel-Cenneti ba's, “nuşur ve kıyamet günü yeryezünün durumu” bâbı, c. 8, s. 127.)

Resim

Niyâzî gözün aç bak,
Her şey olupdurur HAKk,
Sanma anı kim ola,
Nihânda ve iyânda..


EYy Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam, gözün aç bak ki, göreceği herbir şeyy kesinlikle el HAKk ALLAH celle celâlihu'dur..
“Herkesin bilebileceği ve görebileceği, gizli, saklı olanlar da kimlerdir acaba?!.” deme.. Lâ Huve İLLâ HUu!.dur.. O’ndan başak o yoktur!.

El Hakku celle celâlihu.:
Resim


Resim

Bî-..:…sız.
OL’dur (t.): O’dur.
Mekân.: (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal..
Nişân.: f. İz. Nişan. Alâmet. İşâret..
Zuhûr.: Meydana çıkmak. * Ansızın meydana gelmek..
Nihân.: f. Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcut olmayan. * Sır..
İyân.: Ayân.: Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği..
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön