NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXIX ŞİİR

Yakıp aşk odına cânı meşâmın bûy-i tevhîd et
Kamûya yek nazar birle şuhûdun rûy-ı tevhîd et..


Her şeyden önce tatlı canına kıy-yak! Kalb-kafa burnunla TEVHİDin KOKUsunu al!
Bu ÂLEMde gördüğün iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-eğri cümle zıdları zevkedip de Tek BAKışla ŞEHÂDetini TEK HaKK’a yap ve TEVHİDin gerçek YÜZünü gör!..


Şu mâhîler gibi kendini deryâdan cüdâ- sanma
İhâta eylemiş her yana bak her sûyu tevhîd et..


Sen de hep denizde yaşadığı halde denizden habersiz balıklar gibi kendini denizden ayrı sanma!
Su içinde “SU” arama BUZ Testisi!..

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu NûRunu gör!


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

“ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)


8 köşeden 7 yöne bak da el Muhit olan ALLAH celle celâluhunun nasıl küllî ŞEY’i, AYRı-AYNı olmadan yuttuğunu Kesrette Vahdeti TEVHÎD et!.

MUHiT-te O ALLAH celle celâluhuyu zevk et!
ALLAH celle celâluhu Neyi ile yuttu deyip ilimiyle, vücuduyla ya da esmasıyla uydurma!
Bunlar AKLa Anlatımlardır ve ALLAH celle celâluhu münezzehtir..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

“Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü ALLAH'ındır. ALLAH, her şeyi kuşatan-kapsayandır.
(Nisâ 4/126)



Salınma câh-ı taklide suûd et Arş-ı tahkike
Sana senden sefer eyle seni sen tuy tevhîd et


Sen de kul ihvÂNi Kıtmir gibi bu çöplüğün-yer yüzünün yalan-riyâ TAKLİDî makam-mevkii-itibarına SALma kendini!
SALL eyleyip “SUyun Testisi BUZdan” Bil-Bul-Ol-Yaşa da Hakikatın ARŞına yüksel!
“Senden Sana!” de sefer eyle de, “Sende Sen”i duy “ben” i çıkar aradan ERi ve Teke TEK TEVHÎD et!..


İzafâtı bırak gözden açılsın dide-i Hakbin
Temaşâ-yı cemâl-i şâhid-i dilcûyi tevhîd et


Kafa gözünle gördüğün ÇOKluk-YOKluk ÂLEMinin izafî-iğreti-geçici MEVCUDATını sakın haa “Vâcibu’l- Vücûd” la karıştırma, müsemma-isimlenmişlerle İsimlendireni, resimlerle Ressamı karıştırma! Camla AYNan ayıran SIRR Perdene Tapma! Sîret-Sûret Sebebler-SON-UÇlar zincirini boynuna geçirip de “Esbâbu’l- Sebeb”i unutma ki; Hakkı gören, Hak veren, Hakka imân edip Hakka inanan Gönül Gözün AÇılsın!
İşte o zaman Cerr ü Cezbiyle gönülleri çekene bizzât ŞÂHİD olarak ve CEMÂLini seyr ederek TEKle-TEVHÎD et!.


Salât-ı ehl-i kurbun kıblesidir semme vechullah
Niyâzî durma dâim secde-i ebrûyu tevhîd et.


Şah damarından da yakınla AKRABA OL-AN SALL Ehl-i, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ALLAH celle celâluhu ya TESlimiyyet ve İstikamet kervÂNı Erlerinin kıblesi “semme vechullah” tır!.

MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.
(Kaf 50/16)


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

“Ve lillahi'l-meşriku ve'l-mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun âlim : Doğu da ALLAH'ındır batı da. Nereye dönerseniz ALLAH'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz ALLAH'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.
(Bakara 2/115)


Onlar öylesine HaKK MuhaMMedî Âşıklardırlar ki, 8 köşeli 6 yüzlü 12 ayrıtlı kafa Kâbelerini Bilye gibi sonsuz yüzlü-yüzsüz Gönül KÂbesi EYYlediler cevr-i cihan çark-ı ÇİLLe İle..
Ondandır ki her yön HaKK Kıblesi kesti…

Ey Niyâzî zaman kaybetme dâima “secde-i ebrû” ya dal..
Buz, Su, Buhar, BULut ANla!. Göz üstünde KAŞla gör BiRR u Takvâ Ehlini.. İki Secdeni TEKle-TEVHÎD et!.


Resim

Bûy (F.): Koku.
Rûy (F.): Çehre, yüz.
Sûy (F.): Yan, taraf,
Çah (F.): Kuyu.
Dilcûy (F.): Gönül çekici, güzel, ecazip.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXX ŞİİR

Bakıp cemâl-i yâre
Çağırırım dost dost
Dil oldu pâre pâre
Çağırırım dost dost


Zuhûratı Ez Zâhirden;


… اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı),…: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR...
(Nûr 24/35)


Külli şey-resimlerinden Ressamın- YÂRin gül yüzünü seyredip, Yârimi “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!
Gönlüm parça parça oldu hasretten “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!


Aşkın ile dolmuşum
Zühdümü yanılmışım
Mest-i müdam olmuşum
Çağırırım dost dost


İlim-Edeb-İrfan-Erkanla AŞkullahla dolmuşum,
Kendi nefsimin, Aklımın güya dünyâdan kaçışla Anlamadığı Dost arayışında yanılmışım.
ANladığımdaysa değil dünyâdan sürekli kendimden geçmiş bir sarhoşlukla hakîkat hazzıyla “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!


Mescid-ü meyhânede
Hane vü virânede
Kâbe'de büthânede
Çağırırım dost dost


Bâzen mescidlerde Bâzen meyhânelerde, gâh lüks evlerde gâhi virânelerde,
Bâzen Beytullah Kâbe’de, bâzense puthânelerde “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!
İnkarımla da ikrârımla da “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!


Sular gibi çağ u çağ
Dolaşırım dağ u dağ
Hayrân bana sayru sağ
Çağırırım dost dost


Sular gibi çağdan çağa çağlayarak, dağdan dağa, diyâr diyâr dolaşırım,
Bu mecnunî dönüşüme hasta sağ herkes hayrette hayrandayken ben “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!


Geldim cihâna garib
Oldum güle andelib
Her dem ciğerim delib
Çağırırım dost dost



Ben can-cisim âlemi cihan gurbetine garib geldim,
Şahdamarımdan yakın OLAN GÜLe Âşık BüLBülü oldum, Hasretle ciğerimi delerek “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Dünya gamından geçip
Yokluğa kanat açıp
Aşk ile dâim uçup
Çağırırım dost dost



Şu yalan dünyanın yalancı-geçici-izafî varlığımın “OLsun!-OLmasın!” derdinden gamından yokluk diyârına “Lâ İlahe İllâ ALLAH” gerçek VARlık diyârına AŞK ile uçarak “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Aradığım cândadır
Cân da ve hem tendedir
Bilir iken bendedir
Çağırırım dost dost


AKLıma Naklen bildirilen, AKLımın ikilik Uçlarında gördüğüm gerçek “ARAdığım kendi canım-benimdedir.

Şahdamarımdan yakındır candan da yakın Merkezde-Candadır:


MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.
(Kaf 50/16)


Yerde gökte küllî şeyde-TENde-Muhitte de O:


… اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı),…: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR...
(Nûr 24/35)


Böyle olduğunu bildiğim halde bulunduğum gurbette hasretle “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Dolanmaz ol hâl u hat
Minel-ezel tâ ebet
Onulmaz aslâ buc dert
Çağırırım dost dost


Zıdlar Zevki-İKİlik üzere kurulmuş bu sistemde bu hâl ve hudud- kader-tecellî yazısı geçip gitmez ve ezelden ebede gider sona ermez.
Benim bu derdim ise asla tedavi olamaz-çâresiz olunca “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Hep görünen dost yüzü
Andan ayırmam gözü
Gitmez dilimden sözü
Çağırırım dost dost




Zerrede-Kürrede, her şeyde DOSTun yüzünü-yaratıcı İmzasını görünce-Anlayınca kafa ve kalb gözlerimi O’ndan ayırmaz oldum.
Gönlümde hasreti dilimda durmadan ADInı Anışım, Zikr-i Dâimle “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Deryâ olunca nefes
Pârelenince kafes
Tâ kesilince bu ses
Çağırırım dost dost



Bir damla sudan yaratılan nefesim coşup deya-deniz olunca, cankuşu kafesini parçalayınca,
Son nefes kesilip-bu gırtlaktan uçup gidenedek “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Gökler gibi dönerim
Gün gibi dolanırım
Devr ile eğlenirim
Çağırırım dost dost


Gökler-felekler gibi dönerim, Güneş gibi gece-gündüz dolanırım,
DevrÂNın DEVRiyle-Dönüşüyle: “Bence-mest dönemezsiniz ki!” dercesine alay eder yürekten “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Ne yerdeyim ne gökte
Ne mürdeyim ne zinde
Her yerde her zamanda
Çağırırım dost dost



Ne yerdeyim ne gökteyim, ne ölüyüm ne de diri,
Her yerde her zaman ve her hâlde MuhaMMedî MeLÂmetin “BİZ BİR-İZ” bİLEliğinde “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Geldim o dost ilinden
Koka koka gülünden
Niyâzînin dilinden
Çağırırım dost dost.


Ben O DOSTun ASLından-SıLAmdan-vatanımdan AYNen bu geçici gurbete düştüm.
Şimdiyse her şeyde O’nun Kokusunu koklamaktayım,
Niyâzînin İÇ Kalb-DIŞ Kafa dilinden “Dost! Dost” diye çağırmaktayım!..


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Hubbu’l- vatanı mine’l- îmân: Vatan muhabbbeti îmandandırbuyurmuştur.
(Hadîs sahîhdir)


Resim

Sayru: (Garp ve çağatay Türkçesi): Hasta. mariz.
Sağ: Sağlam. diri.
Andelib (A.): Bülbül
Mürde (A.): Ölmüş, ölü.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 777
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

[BBvideo 425,350][/BBvideo]
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXI ŞİİR

Bağrımı pürhun eder şol çesm-i mestâniyle bahs
Dağıdır aklımı şol zülf-i perişâniyle bahs


Bağrımı-sadrımı-içimi kan çanağına çevirir, Nazlı YÂRin mesteden gözleriyle baş başa kalış, bakışlarına dalış..
Gözlerinde, tüm zuhuratı kaynağında her şeyi görüş..
Zıtlar Âleminin zevkini gözlerimle gözlerinden zerre-kürre renginde, âhenginde, raksında İZleyiş, resmediş, kaydediş ve hatraya alış..
Dışarda-zâhirde zavallı AKLımın, İçerde-bâtında Kemâlde Habili’l- verid KALBimin İzlediği Zuhurat zülfüfü, Her ÂN yeniden yaratış rüzgarlarıyla perişan ve peşinde koşmaktan çâresiz-mecalsiz bırakır beni, Hay Tezgâhından YÂRde YÂRle bahsediş, ilgili kılış…


Leblerin feyzine mutad eyledin çün ağzımı
Dilemez kim eyleye şol âb-ı hayvan ile bahs


Ey nazlı Yâr! Benim ağzımı, LEBlerin-Bilelik Lutfu dudaklarıyın can ceryanı muhabbet ve rahmet bolluğu-bereketine öylesine alıştırdın ki,
Bundan sonra ağyârın Hayat Suyun Çeşmesinden bile bahsetmek istemez oldu..
Muradullaha âşinâlığım, Emrullahla Oluşan imkanla İmtihan sorularımı Çözüverdiğinden ÂB-ı HAYATı-hayat veren suyu değil de SUyu yaratanıBİLmek-BULmak-OLmak ve bizZÂT Şâhidince YAŞAmak dilemekteyim…


Dürr-ü yakut-ı dehânın seveli dilber senin
Gelmez oldu dile hergiz lâ'l-ü mercân ile bahs


Kevniyyet Ağzının, Bâtının TEK İncisi-Zâhirin binbir rekli yakutu Nur-u MuhMMedini sevdim seveli ey gönül kapan SEVgili!
Başkalarının lâl gibi kırmız dudakları ve mercan gibi kıymetli sözleriyle bahsetmek ne gönlüme ne de dilime hiç gelmez oldu …


Vechin üzre yazılan mânâ-yı Kur'ânı gören
Eylemez evrak içinde lâfz-ı Kur’ân ile bahs


TEKe TEK Vechullahın insan AKLına 7 yönden vech gözüken Eşya-Esma-Sıfat yansımalarında MuhaMMedî Diri Kur'ân-ı Kerimin açık-seçik Mânâlarını şehâdetle gören gözlerim,
Zâhiren Metbaalarda basılan yapraklardan oluşan harflerin ANlamadan okunması olan, sadece seste kalan Kur'ân-ı Kerim sözlerini sürekli tekrar bahsini etmemekte gönlüm..

Nurullah Vechin İlk-Tek, Zâhir-Bâtın, Madde-Mânâ, Hareket-Hareke Yansıma NOKtası Nur-uMİM vechinde
ALLAH celle celâluhu SÖZünü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinden DUYup UYmak Kur'ân-ı Kerimidir, DİRİ Kur'ân-ı Kerim dediğimiz…

Mutlak vüCÛD Sahibi Vâcibu’l VüCÛD VAHDEtine Ulaşım SALLına bakınız Mısrî BaBamızın;


EŞYânın Hakikatı Vahdet-i UHÛD BeLÂsı..
Esmânın Hakikatı Vahdet-i SüCÛD SELÂsı
Sıfatın Hakikatı Vahdet-i ŞüHÛD SILAsına SALL,
Resûliyyet-Rububiyyet Hakikatı, Hakikat-ı MuhaMMediyye de Nur-u MİMdeki cAN-cİSİM CEMiyyeti Vahdet-i MevCÛD ANlayışını Aklen-TAMMlaması Naklen-TÜMMlemesi..

Ve Akıl labirentlerine ASLa sığmayan, yaşanmadan anlatılan yalan, diyenin bilmediği ve de bilenenin diyemediği,
el Vâhidu’l- KaHHâr ALLAH celle celâluhunun ZÂTına mahsusluğunda Vahdet-i vüCÛD..
Sadece sözü edilen mefhummm…

Ve âcizâne ZEVKim ki; bizler, her SALLatımızda Nefsî Nefsen-Aklen ve Ruhî Nefsen-Naklen;


Kıyamda Bedenen-Vahdet-i MevCÛD
Rükuda Nefsen-Vahdet-i ŞüHÛD
Secdede Kalben-Vahdet-i SüCÛD
Teşehhüd Oturşumuzda Ruhen-Vahdet-i UHÛD Miracımızı ARArız



Cümle fitne kaşın ile kirpiğinden olduğun
Bilen eder mi cihânda nefs ü şeytân ile bahs

Cümle fitnenin yay gibi kaşından atılan ok ğibi kirpiğinden olduğu gerçeğini bilen akıllar,
Cihan Çarşısında “sizin yüzünüzden başımıza gelenler!” deyü savaş eder durur mu nefsiyle şeytanıyla…

Bu beyitinde de Niyazi BaBamız;
Muradullahtan Emrullahın, Sünnetullahta ŞE’ENullah OLuşunu muhteşem bir san’atla buyurmaktadır..

Hazır-Nazır NAZAR eden Muradı;
Kaza-Kader, İrade ve Mişyyetiyle; “KûN!” EMiR YaYıyla “feyeKûN” OK-u SüNNetullah AKIL Avlarına Atılıp durmakta şu ÂN ŞeÂNullahta her nefes durmadan yeniden-yeniden yaratılmakta…

Şu ANda neler olduğunu her Akıl kaderince-kadarınca, LÂzımınca-LÂyıkınca 5 duyuyla AKletmektedir ŞE’ENullahta..

Sünnetullahı ANlamak için ise SüNNet-i Rasûlullahı mutlaka BULmak-OLmak ve Yaşamak Şarttır..
Emrullah ve Muradullahın Mânâsına ise İnşâallah N-AKLen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kevserinde kanmak dosdoğruSU…

Körlerin kör döğüşünde her sese saldıran kör akıllar Anlamadığı her değeri taşa tutmuştur tasavvurlarında, akıl nefs, kadın, şeytan vs..

Nefsini hayvan gibi rüyada görüp öldürmeye çalışanlara açıkça NEFS ile cennete girileceğini buyuran ALLAH celle celâluhu Fermanı anlatılmakta:

İlliyyinden Esfeline inen insana en Yakın AKRABa RABBu’l-Âlemîn olup cAN Ceryanı gibidir.
Bunu ANlayış, RABBımıza Her AN “Rucû’ et: DÖN!” EMRini yaşamakladır İnşâallah!


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)


Bu BUYURulan RABBine DÖN-üveriş, şu ANda ve ŞE’ENULLAHta her AN Devam etmektedir çok şükür:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma 62/1)


Resim---Bu Zâhiri DÖNüşü GÖRemeyen NEFS-Akıl ve AN-layamayan KALB için Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Ve yine Şeytanını ele geçirip öldürmek isteyenlere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Müslüman edin! fermanını ne veciz anlatmakta ve İKİlik ten TEKliğe-Tevhide geçiş KULLuğunun yaratılış Hikmetine dikkat çekmektedir hamdolsun!.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

İşin ASLı ise açıktır Kur'ân-ı Kerimi DUYmak ve UYmak ki bunun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi iyi ANlamak gerkemektedir:
Gübre çirikin Gül güzel değildir, önemli olan Gül tohumuyla Gübreyi SEViyelemek sanatıdır MuhaMMedî OLuş neşesi o zaman Sebeblere değil Yaratana döner Hamm akıl:


أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا
Resim---Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen) : Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah'tandır" de! Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” (Nisâ 4/78)


Şol ruhınla hattının sırrını zâhid anlasa
Kürsî üzre eylemezdi küfr ü iman ile bahs


İşin ASLını anlamadan dünyadan kaçınan Zâhid
Senin Ruhunla Yazıyın Sırrını bir Anlayabilse
Arş u Kürsî nedir-ne değildir diye inkar-ikradan bahsetmezdi..

Ruh EMR Âlemindendir.. Âdemoğluna Mânâdır.. Yazıya Geçmesi ise Maddedir…


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen) : Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh rabbımın emrindendir ve size ılimden ancak az bir şey verilmiştir” (isrâ 17/85)


İlk Nokranın, Nur-u MİMin, Harekesinden Mânâ-ruh, HAREKETinden Madde-Yazı Sırrını,
Nurullahın Şehâdet Âleminde Tecellî Tahtı olan Nebiyyu’l- ÜMMî Kürsîliğini çözemediği için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında ileri-geri konuşup Kur'ân-ı Kerime bakmazlarki;

ALLAH ve Resûlüne Teslim OLunuz,
ALLAH ve Resûlüne İman EDiniz,
ALLAH ve Resûlüne Tâbi OLunuz,
ALLAH ve Resûlüne İtâat EDiniz
hükümlerine Ulaşamamaktadır..

ALLAH celle celâluhu “yoktan var etmez hâşâ- VARından-Nurundan var Etmektedir ve her AN yeniden yaratması sürmektedir ŞE’Ende..”

Yaratma başlamadan önce sanki “Yokluk” varmış da oradan yaratmış yanlıştır.. Külli ŞEY ve Dünya yok iken VARından-Nurundan var Etmiştir” Naklen-Aklen dosdoğrusudur..


Zât→Sıfat→Esmâ→Eşyâ... oluşumu “Ol !..” emri gereği gerçek-Mutlak “VAR” ından gölge-izafî-kayıdlı-“var”oluşun ÖZü, İLK-TEK NOKTa, Nur-u MiM HaBBesinde “küllî ŞEY” i SEYR Anlayış,
ÂRif-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kâmili İŞidir..

ZÂT..Sıfat..Esma..Eşya..
Zâtullah Nurundan Eşya Nurunun zuhuru kademelerini-aşamalarını iyi anlamalıyız..

En dış ZÂHİR Şehadet Âlemindeki EŞYâ-ŞEYler Bazarındakileri kendi başlarına buyruk nesneler sanmamalıyız:
ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim--- “ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)


Nurullahın MAZHARı Nur-u MuhaMMeddir. Aleyhi's-selâm..
Tüm sistemin anası “Ümm” si Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Hılkiyyet temelinde ilk ve tektir...
Dolayısıyla varlığın temelindeki fıtrî birlik, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dir.
Bunda bütün mahlûkat müşterekiz.
Bu cihâna insan süretinde ve akıl emânetiyle çıkıp mutî ya da asî olmak, evliyâ ya da eşkiyâlığını ilân etmek, rüşde erip ermemek ayrı ve sonraki şeylerdir...


Resim---Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)dan: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin nûrunu yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nûr ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ ALLAH Tealâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh’i yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhîddir....”
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)


Pertev-i nûr-ı cemâlin aksidir şems-i cihân
Ne münasib ide ol nûr mâh-ı tâbân ile bahs


Cisim giyen CANlar Cihanın Güneşi dediğimiz SENin gülyüzüyün-Nurunun Işığıdır.
O yüce ışık ne diye Ayın ışığyla oturup da sohbet eyleye mubahese ede..


Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. (Nûr 24/35)
NAKLen bildirilmiştir bu haktır..
Nur-u MuhaMMedî Nurlanıp-NUNlanıp “N-AKL”en olamamış haMM Akıl ışığyla benlik labirenti nasıl geçilecek.. bu ceheNNem ki hepimiz uğramaktayız…
ReSSamla Resimi kıyaslamak ise ancak ahmak işidir..

Cem' ü tafsilin rumuzun anladınsa epsem ol
Etme andan sonra aslâ Kul ve sultân ile bahs


Ey can!
Eğer sen ASLı-fASlı-nASLı-hASLı Anladınsa,
ASLen Nurumdan Nuruna sonsuz ŞEYler-EŞYÂ gözükenleri tek Kalemde “Küllî ŞEY” e indirgeyip de İÇİnde-zahrında cümlesini CEM’ tafsilatı rumuzlarını-mânası gizli olan işaretlerini çöze bildiysen ve de Anladıysan epsem-Dilsiz gibi sessiz ol!
Daha artık köleden ve de kraldan bahsetme artık!..


Zerre iken sen Niyâzî ruh-ı âzam nûruna
Haddini bil kılma ol şems-i dırahşân ile bahs.


Ey Niyâzî!
Sen zâhir-Bâtın; Fakriyyet, Acziyyet, Zillet, İllet sebeb-sonuç Hİç-BeLÂ zerresinde RUH-u AZAM Hakk NURU ışığı yansımasıyken,
Kulluk sınırını bil de; kâinât, Nurundan OL-AN-yaratılan Güneşin ışığıyla;
bu mevzû hakkında bahse, tafsilâta, açıklamaya, iddialaşmaya girişme!..


Resim

Âb-ı Hayvan: Alrı Hayat; insânı hayatta, ayakta tutan bir tasa"vuf terimi.
Ruh (F.): Yanak.
Pertev (F.): Işık, parlaklık.
Malı-ı tâbân: Parlak ay.
Mâh (F.): Ay.
Tâbân (F.): Parlak. aydınlık.
Şems-i. dırahşân: Parıldayıcı, aydınlatıcı güneş.
Şems (A.): Güneş.
Darahşân (F.): Aydınlatıcı. parlak, ışık saçan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXII ŞİİR

Cân bu ilden göçmeden Cânânı bulmazsa ne güç
Yârini terk etmeden yârânı bulmazsa ne güç


Can cisim giydiği bu cihandan göçüp gitmeden, hayatını sürdüren hatta YAŞAyan ceryÂN cÂNÂNın BİLmeden, BULmadan, BİZ BİR-İZ Olmadan ve Şahdamarından da yakın olan YÂRini-RaBBını BİLmeyi gerçekleştirecek olan Hayy Dostu-YÂRÂNı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bulamadan ÖMRünü boşa geçirmesi ne beyhude bir iç ve güçlük…


Sûreti insân içi hayvan olursa kişinin
Taşlar ile döğünüp insânı bulmazsa ne güç


Görüntüsü-bedeni insan gibi görünmesine rağmen, iç sistemi hayvandan da aşağı olursa bu hayatta işi ne kadar zordur:

Bağrını taşlarla dövüp “vaylenâ!” çekmesi ne kadar güçlük-zorluk ki,
İnsanı İNSAN eden Kalb Kâmilini bulup MuhaMMedî İlim, Edeb, İrfÂN ve ERkÂNı yaşayıp ALLAH celle celâluhunun Yaşayan şâhidi olmaz da Ed Dârru celle celâluhu esmasına mazhar olursa ne yazık!..


Ed Dârru :
Resim

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).: Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (A’raf 7/179)

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ

Resim---Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne).: Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz." (Enbiyâ 21/97)



Âdemin gönlü evinde bahr-i ummân gizlidir
Dâima susuz gezip ummânı bulmazsa ne güç


ÂDEMoğlunun cAN Evinde Damlaları Halkeden UMMan kendinden kendine yakîn-gizlidir..
İşte bu CANdan Yakın AKRABalık içinde ebedî Hayy SU-SU-zluğu içinde ölüp gitmesine ne yazıktır!..


Şol fakir olup gezenlerde hazine dopdolu
Sa'y edip ol kenz-i bipâyanı bulmazsa ne güç


İğreti ve izafî YOKluk Âleminde gerçek VARlığın Sonsuz-Hazine DAĞı İnsanoğlu,
Yaratılış ve imtihan sebebi olan sonsuz DEvrÂN da her Şeye-Olaya-Zamana şâhidken EMRedilen çabayı gösterip de ebedî oluş anahtarını bulamayışı ne hüzün verici:

Bu Zâhiri DÖNüşü GÖRemeyen NEFS-Akıl ve AN-layamayan KALB için Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
Resim---“Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Fakrı fahri devletine erişen sultân olur
Fahr-i nâma erişip sultânı bulmazsa ne güç


RABBulâlemien ABDullahlık KULLuk vasıflarını BİLip, BULup, OLup da fiilen YAŞamakla olur ki tüm bunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BİLip, BULup, OLup da SüNNetini fiilen YAŞAmakla mümkündür.

O zaman hayalî varlıktan gerçek kulluk FAKrına düşer ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pâk yüreğine ERince Kul iken SultÂN olur..
Fahretme-hamdetme Nimetinin kaynağı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle ERşip de es SultÂN ALLAH celle celâluhu ASLına Sıla SALLı edememesi ne acıklıdır akıl sahibi bir insanın…

Ne idi kulluk vasıflarımız: Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İllet..
Çıkış Yolumuz ise:
MuhaMMedî Aşk u Cezbe,
MuhaMMedî Zühd-ü Takvâ,
MuhaMMedî Sıdk-û-Hüşû,
MuhaMMedî Havf u Recâ

ERENlerin Kerem Kevseri EDEB Ocağında damla damla eridikçe-soyundukça,
KULluğumun-Ubûdiyyetin sıfatları olan:
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletini GİYinip de gereklerini;
İlim, İrade, İdrak ve İştirakte fiilen YAŞAyarak kemâlet bulmak..

“Kemâlât, UBÛDİYYETin Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletinin MuhaMMedî Şuûruna ulaşıp ALLAH celle celâluhunun;
Ganîyyet, Azamet, İZZET ve RÜBÛBİYYETinin inkişâfına aşînâ-Şâhid olmaktır...”


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurduğudur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

“Nefsini BİLen RABBini BİLdi” müjdesi ile, Kulluk Tevhidini TAMAMlamak..

Kendi izafî “ben” varlığını kaybedik Fakriyyet Fahrına ulaşamak..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “El-fakrü fahrî: Fakrımla fahrederim: Fakr iftihârımdır, övünürüm” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfu’l- Hafâ ; Abdulkadir Geylânî, Fütuhu’l- Gayb)

Bir başka Deyişinde Mısrî BaBamız:

Nefsini bilen, irermiş bir tükenmez devlete
Fakr-i fahri'dir Niyâzî bil o devletten garaz.


Ey Niyâzî!
Ancak nefsini bilenler ulaşabilir "Fakr-i fahr" devletine..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Fakrımla fahrederim: fakir oluşumla övünürüm" buyurmuştur.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu, kulluğun 4 ana sıfatları olan :
Acziyet, Fakriyet, Zillet ve İlletten en önemlisi olan Kulluk Fakriyetini anlamak ve yaşamakla övünmemize örnek olup emretmiştir.
Kul olan Fakriyette iken, kulu yaratan elbette Ganiyettedir.
Kulunun kendisini, fiilerini ve hatta dilemelerini dahi yaratan Rabbülâlemin elbet gerçek zengindir.
Yarım nefesle bir an için var gözüken insanoğlu fakirliğini anlarsa kendini bilmiş olacaktır ki Rabbini de bile bile..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Resim---"Ya eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamid : Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur." (Fatır 35/15)



Herkesin derdine dermânı yine derdindedir
Derdinin içindeki dermânı bulmazsa ne güç


Her Akıl-Nefs sahibinin derdine çâre ve kördüğümüne ÇÖZüm yine kendi Ana Kartına yüklü olarak kendindedir..
Bunca yol yürüyüp eziyet-ÇİLe çekip de ÖZÜnden de yakını hâlâ araması ne hazindir..

İnsanın kendinde-her yerde olanı araması sadece Ahmaklığıdır.

Derbentli Deli Hasan BaBa Hakikat HAKK dervişimm..
1965 yılında Hasan Dağındaki yaylamızdan dönerken ormanın içinde önümüze çıkmıştı...
Birlikte köye geldik. Rahmetli Hoca amcama misâfir oldu.
O gece yatsı namazı sonu halaka-i zikir kuruldu ve yer gök inlemişti... 1974 de Aksaray Ulu Câmi'de gördüm...
Önceleri yaklaştırmadıysa da sonra dost olduk.
"Hu" esmâsında, Kadîrî bir derviş ve 43 yıllık seyyahdı.
Kimsenin bir kuruşunu almaz, çayını dahi içmezdi.
Benimle dostu... Çorba içerdik... İÇ Zevkleri ederdik..
İsmimi hiç kullanmadı. Hâlim iyi ise "çoban!" kötü ise "firâr!" derdi...

Birgün "Çoban oğlum; bu âlemde iki insan vardır; ya ahmak ya da âşık! Sen nesin?" deyince
Ben de : "Baba, ben 17 yıl tahsil yaptım ne ahmağı, âşığım âşık !..." dedim.
Güldü ve: "Çok güzel, demek âşıksın!... Peki bu âlemde ne arıyorsun?" dedi...
Kafamı bilgisayar gibi taradım, doğru ve uygun cevâbı buldum: "ALLAH'ı celle celâluhu!" dedim.
Rengi sarardı, kızardı, morardı ve: "Vay ahmak vay!.. Her yerde olan ne zamandan beri aranıyormuş!... Âşıkmış!... Firâr!..." dedi…
Ondandır ki tescilli ahmakız şükür…


Bunda gelmekten murad çünküm Hakk’ın irfânıdır
Ey Niyâzî kişi ol irfânı bulmazsa ne güç.


Küllî ŞEYi ALLAH celle celâluhu Nuru olan bu ez ZÂHİR zuhuru Şehâdet Âlemine rahimden giriş ve yine rahim toprağa dalış..
Kısacası yaratılış SeBeBimiz el Hakk ALLAH celle celâluhu yu;
Rüşde Eren beden-Akıl sahibi nefs olarak MuhaMMedî Gayretle İLİMle BİLmek,
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve Hakk Erenler EDEBiyle İrade kemâli BULmak
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mârifet İrfÂNında Olmakla
Ve Şeriat-ı GARRAda Hakikat-ı MuhaMMediyyesini Yaşayarak ŞÂHİDi olamaktır KULu olarak..


وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Resim---“Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni) : Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)


Nefsini-ABDliğini Bilemek irfÂNı Tevhidullahın temeli Şehâdetullahın Kevseridir…
Ey Niyâzî bu sıRRı Erip SİLip AYNaların CAMM-TaMM etmeden hayal içinde çekip gitmek ne güç iş ve ne kötü sonuç!..


Resim

Fakr: Beşeriyetten yücelmektir. fakirlik, yoksulluk demek değildir. Hind fakiri demek hiç değildir.
Fahr-i nâm: İsmini, nâmını yükselterek ünlü kişi olmak hevesi.
Bunda: Burada, buraya..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXIII ŞİİR

Hep güzeller arasında buldu hüsnün çün revac
Cem olup uşşak bir bir sana eyler ihtiyac


Ey YÂR,
Güzelliğin-cemâlin, güzelliğin kadir-kıymetini bilen güzel yürekler arasında değer buldu daima,
AŞKın değerini bilen, hakikatına eren Âşıkların bölük bölük CEM’olup kapına gelirler ki çâresizce AŞKını dilenirler..


Hüsn içinde bu ne şehliktir ki şâhân-ı cihân
Cân verirler yoluna ya kande kaldı taht u tâc


Akıl Âleminde sonsuz güzelliklerinle bu nasıl bir Şahlıktırki ey Şahlar ŞAHI CihÂNı halkaeden Sultanımız celle celâluhu..
Değil geçici-izafî karalık tahtları tacları senin yolunda cANlarını vermekteler hepsi de…


Nice zahmetler çekip üftadeler vaslın umup
Âkıbet dermân yerine derdini kılldı Hac


Seni târifsiz seven gözden düşmüş tutkun ÂŞIKların bir gün SILAmıza ASLen vuslat bulur kavuşuruzu umuduyla,
Derman ararlarken en sonunda Derd Diyârına HACCederler de DERDine tavaf ederler durmadan SEBBAHA Raksındaki ATOM-ZeRRe-KüRRElerle ebeden…



يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksanı mûcib herşeyden pâk ve münezzeh, gâlib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sâhibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”

(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılır ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbihu Zikr-i Dâimindeyiz in şâe ALLAH..



Nimet-i vaslın atâ kılsan n'ola âşıklara
Hân-ı fazlından ne gider doysalar ger cümle ac


Ey DOST!
SILA-ya SALL vASL-ULAŞım-garkoluş lutf ü ihsan ni’metini bahşetsen ne olur ki,
Mâşuk Cemâlini görmeğe ezelberi aç olan ÂŞIKların hepsi eğer İhsan Sofranda DUYsalar-DOYsalar ne eksilir el Ganiyy celle celâluhu zü’l- Celâli ve’l- İkram Hazinenden..


El Ganiyyü
Resim

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim


Ey Niyâzî iremezsin ölmeyince vuslâta.
Âdet oldur yâr elinden cân alırlar hüsne bâc


Ey AŞKın dili Niyâzî!
Bu CAN Bu Tende ve nefsin kendi kendinde ve İKİlik Âlemindeyken bunca YOKluk ve ÇOKluk ülkesinde Resulî SEVİYE TEKliğine “Ölmeden ÖL!” meyince ERemezsin bilirsin!
Muradını EMRince Şe’ÂNında Sünnetullah âdetince-ÖRFünce AŞK İkliminde YÂRin Cemâlinin bedeli olmazsa Olmazı öz senliğin CANını cÂNÂN eliyle Alınmasıdır.. VARlığında yokluğun, AŞK değerini ZÂTen fASLen-ASLen BİLip-BULup-OLup da YAŞAyarak ŞÂHİDi olur ÂŞIKçada…


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Mutü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

Revac: Sürüm. Kıymet, değer, geçerlik, makbuliyet.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
İhtiyac: Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali.
Üftade: f. Düşmüş. Fakir, biçare. * Âşık, tutkun.
Atâ: Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Şehlik: Şah'ın hafifletilmiş,şekli, şahlık.
Şâhân (F.): Şah'ın çoğulu, şahlar.
Hân (F.): Yemek, sofra.
Fazl (A.): Üstünlük, artıklık, cö¬mertlik:
Hân-ı fazl: Cömertlik sofrası.
Bâc (F.): f. Vergi. * Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi. * Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXIV ŞİİR

İster isen olasın ehl-i felâh
Kulluk eyle bî’l- gadatu ve’r-revâh


Ey cAN,
Felâha, selâmete, hakkı duyup hayra uyma ni’metleriyle refâha eriş ister isen o zaman,
RABBu’l- âlemîn'e ibadliğe-KULLuğa gece gündüz devam et!.


Dünya ile bağlanıp kalmak neden
İstemez misin ki bulasın necâh


Esfel-i sefilîn olan şu CELÂL diyârı cehennemine BAĞlanıp kalman, iğreti-geçici-izâfî-gölge
benliğini gerçek sanıp, ağzı açık seni bekleyen kabir kapısını nasıl unutursun neden bu şaşkınlığın?
Emânet-i Uzma olan AKIL Sâhibi iken necâh- hayat zaferinde murâda erip ihtiyaçlarını te'mine muvaffak olmak istemez misin?.


Nefs-i şeytândan emin olma müdam
Âdetin olsun gece gündüz salâh


İndirildiği İlliyinden (Nefsüz’- ZÂT, Hizbullah İklîminden-ceNNetten) sonra imkânla KULLuk İmtihanı sonucu, geri döneceği Esfelinden (Nefsu’l emmÂre, Hizbu’ş- ŞeytÂNdan-ceheNNemden) Emîn, emînmişçesine GELip-GEÇme bu Çile Çölünden ömür boyu!.
Âdetin-sürekli işin gücün-düşüncen salâhı,
MuhamMMedî Îman, Amel, Ahlâka ve Hâllerde YAŞamak olsun!.


Yola gidersen sana rehber gerek
Hem yanında düşmana lâzım silâh


Bu Sırât-ı Mustakîm Seyr u Sülûk seferinde, rotayı bilen ALLAH celle celâluhunun Rasûlullahı sallallâhu aleyhi ve sellemle BAĞlı bir hasbî Hizmetçi REHBERin olması kesinkes Lâyıktır..
Hem de senin bu hayat imtihanında AKLını çeldiricilere karşı anti-tez silahların olması kesinkes Lâzımdır..


Zikrile tevhîde ererse gönül
Mârifetle bula sadrın inşirâh


Eğer Kalb Kâmilin DUYar ve UYar da zikrullahı BİLir-BULursan gönlün gümansız kabul ederse, Zikr-i dâim olursan,
MuhaMMedî İrfÂNa SALL eder SADRın Mârifet-i MuhaMMedde, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yüreğinde inşirah ferahlığına erer ve AKLın NAKİLde:


أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ

Resim---E lem neşrah leke sadrek(sadreke): Biz kalbini aç(ıp ferahlat)madık mı
(İnşirâh 94/1)


beyÂNını açıkça Yaşar in şâe ALLAH!..


Açılıp gönlü gözünün perdesi
Hayretinde eyleyesin çok sıyâh


Bu devrÂN âleminde devr, SeyrÂN âleminde seyr, sonucu Baş Basar'ı perdesi kalkar da Sadr basîreti Açılınca,
Daha doğrusu Kafa gözü Objektifi ile Gönül Gözü Okuleri Rasûlî SEViyeye kavuşursa GÖReceğini GÖRür, CevlÂN cevli BAŞlar da, dehşet içinde HayrÂNda kalıp hayretle son soluk sayhan-çığlığın DUYulur sâdece: “ALLAH!..”


Göresin doğmaz dolanmaz bir güneş
Gicesi yok dâima olmuş sabâh


O zaman Anlarsın ki Gece-Gündüz denilen İKİlik, GÜNEŞin olup-Olmamasından ibârettir, yoksa ne DOĞan ne de BATan Güneş var!..
Hep var ise Gönül Güneşi nasıl olabilecek Gam Gecesi!..

Bunu ne güzel buyurur ni'met-i Uzmâ'mız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
Fesubhân ALLAH ben “GÜNEŞ doğdu!” diyorum sen ise: “Gece nerde diyorsun!

İmam Fahreddin Razî kaddesallâhu sırrahu
Âl-i İmrân Sûresi 133 âyeti tefisirinde;

Rivâyet olunduğuna göre Bizans İmparatorunun elçisi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e bir soru yönelterek, "Sen, eni gökler ve yer kadar olan ve müttakîler için hazırlanmış olan bir cennete çağırıyorsun. Öyle ise ya cehennem nerede?" diye sormuştur. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Subhân ALLAH! Gündüz geldiğinde gece nerede?" buyurmuştur ki, ALLAH en iyisini bilir ya, bunun mânâsı şudur: Felekler döndüğü zaman âlemin bir tarafında gündüz, diğer tarafında ise gece meydana gelir. Tıpkı bunun gibi cennet üst tarafta, cehennem ise alt taraftadır. Enes İbn Mâlik radiyallâhu anhu, cennetin yerde mi gökte mi olduğu sorulduğunda o, "Hangi yer ve gök cenneti içine alabilir!" diye cevap verdi. "O halde nerededir?" denildiğinde de O, "cennet yedi kat göğün üstünde ve Arş'ın altındadır" dedi.


Kamû müşküller yanında hâllola
Cümle yanlış işlerin ola sahâh


Kendin BİLenle hak KÂMİLin Bulanlar ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kevserinde olnalardan olursan tüm problemlerin ÇÖZülür-kördüğümlerin “gördüğüm”lerin olur, eksik-noksanların TAMMlanır, yanlışların Sahih-dosdoğru olur..


Ey Niyâzî dost iline uçmağa
Her kelâmın oldu nûrdan bir cenâh


Ey HAKK Dostu Niyâzî BaBa!
cÂNÂN ceNNetine-UÇMAĞına Uçmak için NûR-u Mim'den kırkbin kanat olmakta NURdan Nûra maşaALLAH ve de Hamdolsun!..



Resim

Bî’l-gadatu ve’r-revâh: Sabâhtan akşama kadar.
Gadat (A): Sabâh.
Revâh (A.): Akşam. (Ahteri-i Kebir'den)
Necâh (A.): İstediğine kavuşma.
Sıyâh (A): Sayha, ses çıkarma.
Sabâh (A.): Doğru, gerçek.
Cenâh (A.): Kanat.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXV ŞİİR

Ey karındaş bir sözüm var tut sımâh
Zikre meşgul ol sakın olma ırâh


Ey kardeşim sana bir sözüm var kulak ver,
Zikrullahla dâima meşgul ol sakın terk edip ıraklaşma..


Kim ki zikre gice gündüz sa'y eder
Nûru gönlünde ediser irtisâh


Bu âlemde kim ki Zikrullaha gece-gündüz çalışırsa,
Zikrin kişiye vereceği fayda NÛRu gönlünde kök salar yerleşir-gelişir..


Şol gönülde kim devâma ire ol
İrmez anın sîretine infisâh


Bir gönül ki onda zikr-i dâim sâhibi olur virdi hâlinde fiilen yaşarsa,
Sûreten dış düzenini zikr üzere kuranların İç sîretleri-âlemleri dengesi kolay kolay kokuşup bozuşamaz..


Aşka düşüp rahatı mihnet olur
Derd-i yâr ile eder dâim surâh


Zikrullah onu Aşkullaha- sevdiğinden geleni kabûle götürünce dünyâ nimetlerine aşırı bağlı nefsi artık mânevî mihnete- zahmete, eziyete, derde, belâya düşer…


EY Niyâzî âkıbet ol yâr ile
Vahdet eder varlık olur insilâh


EY Niyâzî, hayâtın yaratılış ve sonucunu kesrette-Vahdet-i MEVCÛD içinde Vahdeti- Vahdet-i VüCÛDu Anlayınca, Merkez şahdamarında HaKK, Küllî şeyin Muhit Hakk ALLAH celle celâluhu olduğun yaşayınca VAR olanın Vâcibu’l- VÜCÛD TEKliği Aklen-Naklen gölge-izâfî var gözükenlerin elbiselerini soyar..

SUyun TESTisi BUZdanderiz…


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

Resim---“Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni'l-mulku'l-yevm(yevme), lillâhi'l-vâhidi'l-kahhâr(kahhâri): O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey ALLAH'a karşı gizli kalmaz. (ALLAH sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan ALLAH'ındır."”
(Mü’min 40/16)



Resim

Sımâh (A.): Kulak.
Irâh (T.): Uzak, ırak.
İstisâh (A.): Sağlâm, sabit ve ebedi olmak, rüsuh peydâ elmek.
İnfisâh (A.): Kokmak, kokuşmak.
Surâh (A.): Ağlayıp inlemek.
İnsilâh (A.): Soyunmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXVI ŞİİR

Yine dil na'tını söyler Muhammed
Dil ü cân mülkünü toylar Muhammed


Yine âşıkların dilleri MuhaMMed aleyhi's-selâm'ın kendine mahsus sıfatlarını medh u senâ ile söylemeye başladı..
Gönülden dille CANların Merkezi-ilki MuhaMMed aleyhi's-selâm'ı anlatarak gönülleri İsteklendirip, özendirmek için mâna ziyâfeti çekmeye başlar..

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, var/gölge mevcûdâtın İLK Noktası Nûr-u MuhaMMed Nûr-u MîM..


Kendisinin mübârek dilinden;

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:ALLAH var idi ve ALLAH’tan başka bir şey mevcut değildi.buyurdu.
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1317)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:ALLAH’ın yarattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur.buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafâ 1, 309, 311, 827, İmam Suyutî, Kastalanî)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilki olduğum halde, onların hepsinden sonra gönderildim.buyurdu.
(Hâkim)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ben Âdem yaratılmazdan on dört bin sene önce, Azîz ve Celîl olan RABB’imin yanında bir nur olarak mevcut idim.buyurdu.
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi. C.12, sh: 404)

Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu.
Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle müminlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalplerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".

(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)



Ne kadirim seni methetmeğe ben
Kemâhî methi Hakk söyler Muhammed


Ne kadrim ne gücüm yetebilir ben acizi kulun ki, El Hakk ALLAH celle celâluhunun senin mahiyetini methettiği-olması lâzım geldiği gibi, gerektiği şekilde överek anlatmaya dilim nasıl söz eder..


İmam Ali kerremullâhi veche: kim ki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selemin gözü şöyle, kaşı böyle derse yalan söyler, ben damadı olduğum halde hiç yüzüne bakamamışımdır.Buyurmuştur.


Sen ol sultân-ı kevneynsin ki mahluk
Senin methinde âcizler Muhammed


Es SultÂN celle celâluhunun saltanatına zuhur mazharı, Nuru, Nurullahın ilk NOKTASI, harketinden Madde Âlemi, Harekesinden Mânâ Âlemi var olup durmakta olan iki ÂLEMin ALLAH AYNası,
Nurundan, rahmetinden varlık bulan ÂLEMler, cümle mahlukat senin özel-güzel vasıflarını dillendirmekten kabiliyet yoksunudur..


Boyuna hil'at-i levlâki giyip
Düşüptür sâye serviler Muhammed


Şu âlemde geçici-iğreti-izafî gölge varlık elbisesin sâyende-gölgende-sahibliğinde giyinerek serviler gibi salınarak “ben” lik arz-ı endamı eylemekteler.
Eflâk-Felekler-Âlemler Nûr-u Mimden yaratılan ALLAHın Nurlarıdır..


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hadis-i Kudsî de ALLAH celle celâluhu:Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk: Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdımbuyurdu.
(Suyutî’nin El-Leâli’l-Masnûa; Aliyyü’l-Kârî’nin El-Esrâru’l-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhü’ş-Şifâ; Şevkânî’nin El-Fevâidü’l-Mecmûa; Hâfız Aclunî’nin Keşfü’l-Hafâ; Muhammed Said Zalûl’ün Tahkîk; İmam-ı Nevevî’nin El-Ezkâr adlı eserlerinde kayıtlıdır. Diğer yandan Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî gibi nice İslâm âlimleri bu hadis-i kudsîyi eserlerine alıp tevhid inancına uygun izahlar getirmişlerdir.)



Alır şems u kamer nûru yüzünden
Saçın ve’l-leyli yeldalar Muhammed


Gecelerin ışığı Ayla gündüzlerin Güneşi nurlarını, Nur-u MiMden almakta..
Sanki Saçların, uzun gecelerin AHADî-AHMEDî SıRRları karanlığında ana ÜMMî-ÖRTüsü..


وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ
Ve'l-leyli izâ yesr(yesri): (her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye
(Fecr 89/4)


وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا
Ve'l-leyli izâ yağşâhâ: Onu örttüğünde geceye,
(Şems 91/4)


وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى
Ve'l-leyli izâ yağşâ: (Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye,
(Leyl 92/1)


وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Ve'l-leyli izâ secâ: Ve sükûna erdiğinde geceye ki,
(Duhâ 93/2)



Kaşındır “Kâbe kavseyni ev ednâ
Dürründen açılır güller Muhammed


Yayın iki ucu gibi yaklaşan arada bir çigi-zâr kalan kaşların ÖZ-GÖZleriyin Kabı-Kâbesi gibi.. Akrabalık ise daha da KÂRİB..
Kul ihvÂNi kıtmirin Dediği: “SUyun testisi BUZdan..” ve de merkez ile Muhitin ara kesiti-yarıçapı AKIL gibi..

Güller Nur-u Muhammed-Dürr-i YEKTÂ tohumun tek incisinden, şah damarından da daha yakın-derinden açar da Hakîkat-ı MuhaMMediyyesini saçar sisteme koku koku..


Kâbe kavseyni ev ednâ :


ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى


Summe dena fe tedella. Fe kane Kâbe kavseyni ev edna : Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hattâ daha da yakın oldu.
(Necm 53/8-9)

MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü ALLAH'ındır. ALLAH, her şeyi kuşatan-kapsayandır.
(Nisâ 4/126)

Enfüs ise dıştaki Kâinâttan Bedene Yöneldiğimizde ÖZ –İÇÂlemimizdir..
Beden-Sadr-Kalb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, habl’il-Verid ve de AKDES..
Ama Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.
(Kaf 50/16)


Boyun eğmişdürür çeşmine hayrân
Çemen sahnında sünbüller Muhammed


ÂLEMler Bağının mor sünbülleri gözlerine bakıp hayran kalışlarından boyunlarını büküp-yere eğmişler,
Canlar cihÂNı-Yeşillik Sahnesinin MuhaMmedî Mor Sümbüller kıyam-ı DÂİmideler:


ZEVK 4657

ALIN-larda SECDe İZi HaYY MuhaMMed MÜHÜR-leri
ALLAH-ın GÖR-en GÖZ-leri.. ÖZ-lerinden ÖZGÜR-leri
EBDÂL-ları.. EBRÂR-ları.. AHYÂRları.. AHRÂR-ları
HÂL-i HAZIR-ın HaYY-ları!.. HABÎBULLAH-ın HÜRRR-leri!..


31.10.11 11:48
trs tkks brs-brsa..



Lebin lâ'l ü dehânın mâdenidir
Lisanın vahy-i Hakk söyler Muhammed


RABBımızı SÖZü Kur'ân-ı Kerimin SESİni söyleyen zâhir-B3atın dudakların LÂ’l şeriat-ı Garra kırmızısı..
Sonsuza kadar “İKRÂ!” ağızlarının maden kaynağı mübârek ağzın..
Ebeden hayy RESÛL Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sesin VAHyullahtır her mü’min yüreğinde hamdolsun!.



Şu vaktin kim çıkıp gezdin semâyı
Bulup Hazrette rif'atler Muhammed


O meşhur İSRÂ Gecesinde URUC-RÜCU’ Mİ’RACın ki;
Madde İklimin Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâya BURAKla, Mescid-i Aksâdan Mescidi!l- ESMÂu’l- HÜSNÂya RefREF nice nice Rif’atlar-yücelikler-ÂLİşanlıklar giyerek ESMÂ Âlemin seyrÂN eyledin..
CevlÂN ü HAYRÂNın bize DevrÂNda devreden mukaddes Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz..


Kamû ervah-ı peygamber hem emlâk
Seni iclâle geldiler Muhammed


ALLAH celle celâluhunun mülkü aolan cümle mahlukatla BİLElik Nûru Bağları peygamber ruhları,
Mânâ gök katlarında Zu’l CELÂLin, ceLÂliyyet Mazharı Rûhunu-Nûrunu saygıya yücelmeye teşrifata geldiler…


Seni şah-ı âlem kılıp ol anda
Kamûsu ümmet oldular Muhammed


Bezm-i ELEStten BEZM-i Mir’ac uruc-rücû’ un ki her AN ŞE’ENUllah masadarı-mazharısın ÂLEmlere:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)


Hükmünce NeBİyyu’l- ÜMMî oldun ki cümlesi senin NÛRunda ÜMMetlerin oldular…


Niçin olmayalar ümmet ki Hakk'ın
Rızasın sende buldular Muhammed


Murâdullah, Emrullah, Sünnetullah içinde şu ANda her ANda yeniden yaratılan “küllî ŞEY” nasıl ilk ANA-ÜMMünden Doğanlar iken nasıl ÜMMetleri olmazlar ki,
Bu sistemi varetmekte olan ALLAH celle celâluhu nun;
Kazâ-kader, irâde ve meşiyyeti RIZÂsını RASÛLunde buldular da “ALLAH!” diye bildiler..


Onlar, ONlardır ki;
HABÎBULLAH-ın HÜRRR-leri!..:


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i 7 Yönden DUYup-UYarak;
Şeriat-ı MuhaMMediyye Sözü-İlmiyle- MuhaMMedî ŞuurlaALLAH ve Rasûlune Teslim OLunuz!EMRullahını BİLerek,
Târikat-ı MuhaMMediyye Sohbeti-Edebiyle MuhaMMedî NurlaALLAH ve Rasûlune İman EDiniz!SÜNNetullahını Bularak,


Mârifet-ı MuhaMMediyye Zevki-İrfanıyla MuhaMMedî SürurlaALLAH ve Rasûlune Tâbi OLunuz!Şe’ENullahında OLarak,
Hakîkat-ı MuhaMMediyye Hazzı-Erkanıyla MuhaMMedî O-NURlaALLAH ve Rasûlune İtâat EDiniz!MURÂDullahını, İzafî “ben” liklerini MuhaMMedî MaHViyyette ER-iterek,

Halis-Muhlis-Sıddık-Âdil TaMM-TüMM HABÎBî HÜRRler Olarak YAŞA-rlar!..


Ne noksan ire câhına kılursan
Niyâzî'ye şefaatler Muhammedi


Hakîkatın ceâle kılındığı mutlak mazhar MuhaMMiyyet makamına-CÂHına, hâşâ bir noksanlık vermez ben Âşık Niyâzî'ye de şefaatını ŞİFÂ kılsan yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!..


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin 9 Eşi/ANNElerimize de Salât u Selâm OLsun!..

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...


Resim

Dil (F.): Gönül.
Na't (A.): Peygamberi övme.
Toylar: Türkçe Toylamak (Düğüne ve ziyâfete dâvet etmek.
nimete doyurup kandırmak ve insâna gark etmek)
mastarından.
(Büyük Türk Lügatı - Hüseyin Kazım Kadri).
Kemâhî (A.): Olması lâzım geldiği gibi, gerektiği şekilde.
Hil'at (A.): Elbise.
Levlâk:Levlâke levlâk lemâ halâktü'l-eflâk - Ya Muhammed! sen olmayaydın bu âlemi halk etmezdim!
"Sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım" kudsî hadîsi
Emlâk (A.): Hem mülk ve hem de melek kelimelerinin çoğulu, melekler.
İclâl (A.): Büyüklük. ululuk, üstün derecede saygı gösterme.
Câh (A.): Rütbe, derece, makam.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXVII ŞİİR

Zulmet-i hicrinde bîdâr olmuşum ya Rabb meded
İntizâr-ı subh-ı didâr olmuşum ya Rabb meded


Dostluk ülfeti kesiliş ayrılığı hasret zulmü karanlığında uykusuz hep uyanığınım Yâ RaBB imdad eyle!
Gülyüzüyün sabahını beklemeketeyim her seher Yâ RaBB imdad eyle!.


Gülşen-i vaslın nesimin irgörüp bâd-ı sabâ
Andelib-i bağ-ı gülzâr olmuşum ya Rabb meded


Sana kavuşma vuslat gülbağıyın hoş kokulu hafif-latif esintisin en erken gören sabâ rüzgârın oldum!
Gül bağıyın âşık bülbülü olmuşum Yâ RaBB imdad eyle!.


Kalmışım zindan-ı cism içre bugün tenhâ garib
Bu kafeste rûz u şeb zâr olmuşum ya Rabb meded


Bu canım cisim zindanına gireli beri tenhada yapayalnız-garib kaldım ben,
Bu kanlı kafeste gündüz gece zâr ü zâr inler olmuşum Yâ RaBB imdad eyle!.


Şol şarabı kim anı sundun bana rûz-ı elest
Ol zamandan mest-i huşyâr olmuşum ya Rabb meded


Ne zaman ki elest günü canlar meclisinde “beL” şarabın sundun-içirdin,
O zaman beridir ki; uyanık, akıllı, zeki, ayık, uslu ama duyduğum hazdan aklım başımda değil sarhoş olmuşum Yâ RaBB imdad eyle!.


ELeST BeZMi:

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---“Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne) : Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A'râf 7/172)


Her nere varsam yakar bu cânımı aşk âteşi
Yana yana küllî pür nâr olmuşum ya Rabb meded


Her nere ki varsam canım aşk ateşin yakmakta,
Ben yana yana tamamen ateş dolu olmuşum Yâ RaBB imdad eyle!.


Vahdet ilinde seninle yâr idim n'oldu bana
Kesret içre bend-i ağyâr olmuşum ya Rabb meded


Ben bilinemez TEKliğinde-Ahadiyyetinde, sayısız BİRliğinde-Vahdaniyyetinde ZÂTında yâr idim ki ne oldu bana ayrı düştüm,
Çokluk-yokluk kesretinde yabancı bağıyla bağlanıp kalmışım “ izafî ben”liğimde buralarda ağyâr olmuşum Yâ RaBB imdad eyle!.


Bu Niyâzî düştü varlık câhına Yûsuf gibi
Al elim kurtar ki nâçâr olmuşum ya Rabb meded.


İşte âşık Niyâzî de düştü beblik kuyusuna bu âlemde Yûsuf aleyhi's-selâm gibi,
El eyle elim al kurtar ki çârsiz kalmışım Yâ RaBB imdad eyle!.


وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve câet seyyâretun fe erselû vâridehum fe adlâ delveh(delvehu), kâle yâ buşrâ hâzâ gulâm(gulâmun), ve eserrûhu bidâah(bidâ’aten), vallâhu alîmun bi mâ ya’melûn(ya’melûne): Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusufu görünce) "Müjde! İşte bir oğlan!" dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.” (Yûsuf 12/19)


Resim

Huşyâr (F.): Ayık, uyanık, akıllı.
Küllî (A.): Hep, bütün, tamamen.
Pür (F.): Dolu.
Nâr (A.): Âteş.
Çah (F.): Kuyu.
Nâçâr (F.): Çâresiz, düşkün.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXVIII ŞİİR

Müşkülüm var size ey Hak dostları eylen reşad
Kim cevâbın vire olsun Hakk katında bermurad


Ey HiMMet Ehli HaKK Dostları!
Bir çıkmazım- sorunum-kördüğümüm var sizin yardımınız-hizmetinizle çözülecek ki iyi-doğru-güzel-hak yolda yürümeme-sapmama sebeb olun..
Kim ki bu BİLinir BİLinmez Bilmecemi çözmemde iç sorumu cevablamamda el ederse HaKK Teâlâ katında MURADI üzere yol bulsun!.

Resim

Ol ne kesrettir ki anın haddi yok pâyânı yok
Kesret içinde ne vahdettir ki anâ yok idâd


Bu nasıl bir AKIL Ülkesi-KESRET Kümesi-ÇOKluk CEM’iyyetidir ki, akıl için haddi-hudûdu yok ve Aklın ulaşacağı bir BİRLİK kenarı VÂHDET ÂLeMi yok!
Bu nasıl bir VÂHDETtir ki onun için ADED söz konusu değildir..

KESRET gözüken bu Muazzam VAHDET küMMesi.. AKLın hududlarını yutucu.. MeRKeZine MUHiT MÂ-VeRÂ.. Vahdetu’l- MevCÛD CÂMiası..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

---Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan): Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH'ındır. ALLAH herşeyi çepeçevre kuşatıcıdır - YUTucudur.
(Nisâ 4/126)


Modern ve MeLÂMice Matematikte SAYı, TEKtir ve “1” dir. VÂHDETtir.
Diğerleri Rakam ambalajları ve İÇleri AYNı “1” dolu, 2 ler, 3 ler, 4 ler, 5 ler, 6 lar, 7 ler, 8 ler, 9 lardır..
İşin İlginç tarafı o ki yerde-göklerde gözüken HER ŞEY Resim BİR ŞEY.. miş..

ALLAH celle celâluhu Ez-Zâhir ALLAH celle celâluhu..



اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ


---ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)


Ancak SİLM AKILların ANlayaBİLeceği husus o ki ALLAH celle celâluhu kemÂLi üzere her ZERRe-KüRRE'de MevCÛD'dur ZuhurÂN-ButûnÂN… sonsuz VÂHDETler denİZi KESRET… sÖZün ÖZü o ki LÜBBü’l- LÜBde lebâLEB..
haMM Akıl kendin-RABBin bİLirse HAKKta- VÂHDET VÂRında.. BİLemezse HALKta- KESRET Kevserinde ve’s- seLÂM garibÂN…

Sıfır, VAHDETin ULAŞılamaz tÂRİFsizi.. SONsuz, KESRETin ulaşılamaz tÂRİFsizi..

VARlık VÂHDETi, TEKtir-“1” dir ve Vâcibu’l- vüCÛD olanın Vahdetu’l- vüCÛDudur.. TEK-BİR olan-yaratandır..
Hükmullah-Kelâmullah-Sünnetullah-Şe’enullah BUdur!..


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ

---Kullu men aleyhâ fân(fânin): (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur;
(Rahmân 55/26)


وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

---Ve yebkâ vechu rabbike zû'l-celâli ve'l-ikrâm: Celal ve ikram sâhibi olan RABBinin yüzü (kendisi) bâki kalacaktır.
(Rahmân 55/27)


Hüviyyet CEM’i görüntüsü de KENDİnde el-VÂHİD Olan ve KESRETi-Akılları celâlinden ikrâm eden el-BAKÎ ALLAH celle celâluhu..

Resim

Çoktur envâı halkın biri insân üç bölük
Biri ehl-i hayme birisi kurâ biri bilâd


Bu ÂLEMde ÂDEMoğlu türlü türlü cİSİM-CAN içinde ancak üç bölüğe AYRılırlar..



لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ


---Lekad halakne'l-İNSÂNe fî ahseni takvîm: Gerçek şu ki biz İNSANı en güzel şekilde-KIVAMda yaratırız
(Tîn 95/4)


Takvîm: KIVAMda olan.. Kavm de bundan türer ve AYNı KIVAMda onlalar topluluğudur..
BUZun Kıvamı: Kayıdlı-kasıdlı-sınırlı-sorumlu ve iyi-kötü, gül-gübre demeden İÇİNde Zincirleyici-KİTleyici-TUTuculuktur..
SUyun Kıvamı: Dâima Alçağa-TAHta Akıcı.. Her ZERResi SECDe Edici vs..
BUharın Kıvamı: gİZli-Uçucu-Yükselici-varken gÖZükmeyici vs..
BULutun Kıvamı: Rıza Rüzgarına Uyucu ve RAHMet-zAHmet Taşıyıcı..
aHSeN-i Takvîm: HüSn Kıvam.. en iyi-en güzel-en doğru-en uygun- en üreyen-üretken- en açığa Çıkarıcı ÜMMî KIVAM..
aKFer-i Takvîm: aHSeN-i Takvîmin tam tersi en ÖRTücü keFFÂR KIvamm..
al gÖZüm seYReyyle!..

Bir bÖLük “İNSAN” lardırdır ki halis-muhlis-sıddık-âdil MuhaMMedîlerdir ezel beri.. ne mekÂN ne de zamÂNa sığarlar..
Seçilmişler.. Vahyîler-Veysîler-Vehbîler-Kesbîler ki bunlar kervÂN Köpeği gibi bir ÖMRü İZ İZlerler de BİZ-Bir-İZ DErler Kevserde…

İkinci bÖLük, ıssız dağlarda Göçebe Yörük gibi ÇADIR ehli.. bu gün burada yarın orda EV kurar gelir-geçer.. EVi sırtında kaplumbağa gibi.. mevsim mevsim dolaşır gezer durur yurd edinmez.. bir ömür dolaşan ve niçin Yaratıldığı KİMlik sorusunu-cevâbını umursamayanlar..

Üçüncü bÖLük, beldelerde- şehirlerde yerleşmiş belli kurallar KIVÂMındaki-içindeki topluluk.. her akıl toplumu akıl dînini İzlemek zorundadır..

Resim

Üç bölükten üç bölük dahî bölünmüş ey hoca
Biri kâfir biri mü’min biri ehl-i inkıyâd


Ey halk içinde halkın HOCAsı bil ki bu üç bölükten üç bölük dahî bölünmüş hayatta..
Bir bölük kefere KIVÂMını tercih etmiş cüz’ akıl-gücüyle.. Hakkı ve Hayrı topağa GÖMMüş ki çıkmaya!..
Bir bölük Îman KIVÂMını tercih etmiş cüz’i akıl ve gücüyle Ehl-i DiN olmuş..



وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ


---Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bi'l-mu’minîn(mu’minîne) : (Bâzı insanlar:) "ALLAH'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.
(Nûr 24/47)


ALLAH ve Rasûlune Îmân ediniz!
Hükmüne uymuş, Mü’min olarak Olduğunca yaşayıp gitmekteler..

Bir bölük KAYD KIVÂMını tercih etmiş, Kayda-Küreğe girmiş, ELi ELde..


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II/343 (2532)


HüKMün YAŞAmaktalar..taMM TesliMM.. TaMM eMMin.. TaMM TâBi.. taMM Mûtî.. kısacası HAKK’a boyun eğmişler.. DE ki EbDÂL-EBBrâr-AhyÂR-AhrÂRlar..

Resim

Kangısı Hakk'dan ırağ olmuş buların söyle gel
Kangısı kadir ki Hakk emrine eyleye inâd


İnsan AKLı: “Bunların hangisi HaKK'dan ıra-AYRı kalmış-olmuş ve de HaKK'ın EMRine zÂHİRde-MaDDEde de BÂTINda-MâNâda karşı gelip KULLUK İmtihanı ÇİLE çENBERini yırtıp Çıkabilmiş DE bakalım kul ihvÂNi KItmirim-İZ!” der elbet..

Haklıdır da:

Ne buyurmakta keLÂMullahda AKLıyla İMtihÂN olan İNs u CiNNe:



يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ


---Yâ ma'şere'l-cinni ve'l-insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâri's-semâvâti ve'l-ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân: Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız
(Rahmân 55/33)


SU-yun TESTisi BUZ-dan” Desek taşa tutarlar hamm Yozlar..
Ama gerçek bu AKIL Çenberlerinin yarı çapı “r= RaSÛLL” dur..
Meselemiz ise AŞmak değil ULAşmaktır.. ERimek.. BİZ BİR-İZ lik DENizinde Damla VAR/YOKluğudur..

SU da BUZ da AYNı/AYRı… ARAdaki HaVVa Şartları.. ŞEY-t-ÂN-lık ŞEYleri…

Bu YOLa her cAN; Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkumdur.. ve bu YOL BİZ-im Fırka-ı NÂCİyye Yolumuz MuhaMMedî KemÂlât YOLumuzdur MuhaMMedî meLÂMette AHMED can!..

Yaratık AKLın, YARATANın nAKLen HAYYatından ÇIKması imkÂNsız, AKLın gERi DÖNüşü maDDen- mÂNen, KESin-Mutlaka, geride sâdece AKLın TERCİHi var, VARlık sAHnesinde..

Hani derler ya ERler: Demir-HaDiD-HuDud- TAV-ında DÖVülür!!!” işte öyle bir şey bu der KıtmîRim-İZ:



ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ


---Summestevâ ile's-semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve li'l-ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne): Sonra duman hâlinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.
(Fussilet 13/15)


Buyur TERCih et! Ya da ETme!.. sen BİLirsin garibÂN!

ASLen nAKlen gerçek TEKtir, ZÂTen-Sıfaten-İsmen-Fiilen ve EŞYÂen.. SEN ERirSEN:
[/b]


قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ


---Kul men rabbus semâvâti ve'l-ard(ardı), kulillâh(kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ(darren), kul hel yestevi'l-a’mâ ve'l-basîru em hel testevîz zulumâtu ve'n-nûr(nûru), em cealû lillâhi şurekâe halakû ke halkıhî fe teşâbehe'l-halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huve'l-vâhidu'l-kahhâr: De ki: "Göklerin ve yerin RABBi kimdir?" De ki: "ALLAH'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sâhibi) eşit olabilir mi? Veyâ karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa ALLAH'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "ALLAH, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."
(Ra’d 13/16)


Resim

Hakk'ın iken her tasarruf bu abes sözler nedir
Nefs ü şeytân dediğin kimlerdir eylerler fesâd


Bir damlanın SU-yun ASLı ile Bu ÂLEMdeki fASLı BUZların izâfî-iğreti-geçici-gölge oyunu,
Nefismiş, şeytanmış, melekmiş ne demekmiş, bu oyun-eğlence sözleri de nedir?.

AKIL sahnesindeki Külli şEYler ve onların ilişkisinden doğan OLAYlar ve onların ilişkisinden doğan ZAMANlar onların ilişkisinden doğan akıllardaki ZANNlar!..



وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ


---Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn: Bu dünyâ hayâtı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.
(Ankebût 29/64)


Bu âyete Hakkça BAKarsak görürüz ki çok değersiz/değerli bir DÜN-yâ dayız…
leHV: oyun ama TERCİH OYUNu.. Gerçek HÜViyyet lutfunu BİLiş-BULuş-Eriş Tercihi..
laiB: BİLElik AYNiyyeti LUTFunda OLUŞu YAŞAyış TEVHİD Şehâdeti..

Zâhir-Bâtın Uçlu İKİlik-ŞEYtÂNlık ANA Âleti MÂSiVÂ Mıknatısının magnetizmasından çıkaBİLmek, AKLın nAKLenleşmesi vs..
Kısacası ASLen VAHDETken-TEKken, fASLen KESRET gözüken YOK/ÇOKluğun SeBeBi HiZBeyn TERCİHini HüRRce yapması..
Ya Bâtıl-Şerrini MüSLüman eder, Hak-Hayrı tercih eder VAHDETullah ceNNETine gark Olup YAŞAr “HizBullah” da BİZ BİR-İZ dir..

Ya da Hak-Hayrını ÖRTer-kefere eder, Bâtıl-Şerrine teslim olur KESRETullah ceheNNemine gark Olup YAŞAr “HizBu’ş-şeytÂn” da BİZ BİR-İZ dir..
En kısacası: en LÂzım ve LÂyık OLuş işi DERvİŞlik…

Resim

Dünya vü ukbâ dahî hem haşr u neşr olmak nedir
Bunları bildir bana hem nedürür mebde meâd


Azîz cANımız Niyâzî Mısrî BaBamız ince-iliğe işleyen MuhaMMedî ZEKÂsıyla 3 Âlemi başta buyurdu..
KAYD ALTına-TAHTına Alınan Kâlû BeLÂ Ehli..
Çile ÇADIRına ÇEKiliş- En DİBe Dünyâya Geliş..
Ve de EMÎNle, Mü’min OLUşu..

Şimdi sormakta AKLıma ki;
Zâhir-Dünyâ, Bâtın-Ukbâ, Evvel-Mebde, Âhir-Meâd Nedir hemde bu orta-ARAdaki AKLının KULu kılınıp "NAKle YAPış" DEnen insÂN Aklı için nEŞR-DOĞuş ve hAŞR-Ölüş de nedir? DE BAKalım OğulCAN DEmekte Kıtmîre…

Oysa cevâbın demekte Babamız:
[/b]


هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ


---Huve'l-evvelu ve'l-âhiru ve'z-zâhiru ve'l-bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm: O, Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir, Bâtındır. O, her şeyi bilendir.
(HaDîD 57/3)


Desek ki;
BİZ BAŞta ÂRİfÂT VÂDisinde-Bel Berzahında-KAYDa GEÇiş Âleminde BİZ BİR-İZdikk!..

Birde HaVVa RAHMinden Doğma ÂDEM Sulbundan Olma ciHÂNda cANımız cİSİM giydi.. Girdik CANlar ceNGine.. çİLE Çadırımız ya ceHeNNem gömleği olacak.. Ya da HaBîBuLLAH Haymesi..



حُورٌ مَّقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ


---Hûrun maksûrâtun fî'l-hiyâm: Cibinliklerde- mestur, mahsus hûriyanElmalı meali
(Rahmân 55/72)


Cibinliklerde, Çadırlarda, Otağlarda vs.. Akıl sAHnesine çekiş derdi hep..

MuhaMMedî İYElik Hılkiyyetine İştirak KASRında Rubûbiyyet Hakîkatın Yaşayış ŞE’ENİ Şerefi…

Birde Âhiret MaHŞERinde toplanacağız..

ÂRİFlerin Örfünde Neşr u Haşri BİL-BUL-OL-Yaşa:


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!:Mûtû kable en temûtû: ÖLmeden önce ÖLünüz!”[/b] bUYurmuştun ve DUYurmuştun.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

Âhirette cennet ü nîrân u berzâh kim denür
Bunların aslı nedendir oliser yevmi’t-tenâd



Bu tatlı HAYYatın Âhirinde Ya NÛR-ceNNet, ya NÂR-ceheNNem ya da ARAsı ARAF yurdu..
Oysa bunlar buradaki Tercih-Îman-Amel-Tevhîdimizin SON-UCudur..

ceNNeti çok sevip ona koşanlar ve TuBÂ ağacı olanlar..
ceheNNemden korkmayanlar ve orada ZAKKum ağacı olanlar..
ve de ARAsatta ARAFta ARAda Kalanlar..

Berzah Ehli..
ARF: Yüce yükseklik..Tepe.. Zirve.. Arafat: TEpeler
alâ el a'râfi: O Bilinen harf-i târifli A’raf.. İRFâN diyarı..



وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ وَنَادَوْاْ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ


---Ve beynehumâ hicâb(hicâbun) ve alel a'râfi ricâlun ya'rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn(yatmeûne): A'raf (cennet-cehennem arasındaki yüksek tepelerin) üstünde (arf: yüksek tepe, a’raf: yüksek tepeler)
(A’raf 7/46)


وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاء أَصْحَابِ النَّارِ قَالُواْ رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

---Ve izâ surifet ebsâruhum tilkâe ashâbin nâri kâlû rabbenâ lâ tec'alnâ mealkavmi'z-zâlimîn: Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "RABBimiz, bizi z3alimler topluluğuyla birlikte kılma" derler.
(A’raf 7/47)



وَنَادَى أَصْحَابُ الأَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ قَالُواْ مَا أَغْنَى عَنكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ


Ve nâdâ ashâbu'l-a'râfi ricâlen ya'rifunehum bi sîmâhum kâlû mâ ağnâ ankum cem'ukum ve mâ kuntum testekbirûn(testekbirûne): (Yine) A'râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: "Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.
(A’raf 7/48)



أَهَؤُلاء الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لاَ يَنَالُهُمُ اللّهُ بِرَحْمَةٍ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ لاَ خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَنتُمْ تَحْزَنُونَ


---E hâulâillezîne aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh(rahmetin) udhulû'l-cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn: ALLAH'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dâir yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?" (ve cennet ehline dönerek): "Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz" (derler).
(A’raf 7/49)


Nedir bu Elest-ten beri, dünyâda ve âhirettki NİDÂlar?. teNÂD Çağırışlar!..

Yevme’t- tenâd: Feryat günü (cehennem ehlinin birbirlerine seslenecekleri gün)..


وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ

---Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevme't-tenâd:
"Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyâmet) gününden korkuyorum."
(Mü’min 40/32)


Resim

Kahr u lûtfun illeti bir demenin aslı nedir
Bu ikinin vahdeti midir aceb râh-ı sedâd


AKL için Kahr ve Lutfun OLuş SEBEBi ve de sonucu BİR midir?
Nâr-Nûr, Gübre-Gülün BİLEliği-Vahdeti Nicedir?
Bu ZIDların SEVİYE Vahdeti midir SeDÂD YOLu- İstikâmet-Kasd-Hak-Hayr-nAKLen Akl YOLu…
Sığırların pisliğinden yumurtasına ÜREme yuvası yapan Böceğe Gübre Lütuftur.. Arıya ise Çiçek lutuf gübre kahırdır..
Ateşe düşman-alışık ham akıl bu ÂLEMde Silm- kâmil AKIL olgunluğunda/olursa görecektir ki 40 derece ateşlerde yanar, 30 derecede donar-sıtmalar tutar.. oysa gerçek Sünnetullah Rasûlî SEVİYEde olan 37 dercede BEDEN ceNNettedir..
Çünkü NâRı Müslüman/NûR olmuştur.. 37 derecede “berden ve selâmen” Olmuştur ki İSLÂMda budur..eğer İbrâhimî isen!..


قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ

---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm: Biz: «Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol» dedik.
(Enbiyâ 21/69)


Yine hamm akıl Anlasa ki bir kürek gübreden doğan buğdaydır AĞzındaki..
Onun için buyurur GÜLLer Sultanımız İrfÂNla İNANcın ÖNEMini:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Bir saatlik tefekkür (hikmetli düşünüş ) 60 yıllık nafile ibâdetten daha hayırlıdır.buyurdu.
(Türkiye Diyanet İşleri Yayn. Riyâzu’s-Salihin-Seçme Hadisler)

Resim

Yâni rahat ayn-ı mihnet mihneti rahat mıdır
Cümleden râzı mıdır Hakk ber-tarîk-i ıttırâd


İşte bu Âlemde, imkÂNla İmtihÂN Sahnesinde Rasûlî SEViye BİLinir BULunur-OLunursa;
Mihnet denilen şu dünyâ zahmeti-eziyeti-derdi-çilesi-belâsı- denenmesi sınanması, RAHATa dönüşür de GÜBRE DERDi, GÜL ZEVKi doğurur..
Bu SiStemullahta Sünnetullah LÂzım ve LÂyıkınca her AN yeniden VAR edilmektedir..
Kahr u lûtfun SeBeBin bir BİLmenin temELinde TEVHİD SEVİYElemesi vardır.
HaKK teâlâ’nın Rızâsı Murâdullahtır ki cÜMMlenin Yaratanı TEKtir ve RIZÂsı dışına çıkacak YARATIK yoktur..
KeLÂmullahda buyurulan EMRullahın YAP-EMRi/YAPMA-Nehyi KULuna tanıdığı Hürr tercih ve ve Yaratma sebebidir.

Yaratmada ortağı olmayan Er-rahmâni’r-Rahîm olan ALLAH celle celâluhu, yeni doğmuş bebeğini karakışa teslim eden ANNenin çocuğunu dondurtur ve merhâmetsizlikten yargılar..
ALLAH celle celâluhu bu Annenin tercihine RIZÂsı yok İCRÂsına Râzıdır ve yaratır o fiili..
Ateşe düşen çocuğunun peşinden atlayan Annenin hem Tercihine hem de icrâsına RÂZıdır elbette..
Kısacası her ŞEY-Olay-Zaman Hakkın kabzasında varlık bulmaktadır..

Resim

Hakk Teâlâ’dân yakın insâna bir şey yok denür
Lîk bildir kimdir Allah ya kimdir ibâd


Şu İNSAN denilen ÂDEMoğlunun Mukayyed-Gölge mevCÛDu- BEDENi-Zâhiri-Muhiti açıkça NÛRuLLAHtır..
Harf-i târifsiz Esmâsı AZİM-Mutlak ALLAH celle celâluhu küllî şey’e Muhittir..



وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا


---Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan): Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH'ındır. ALLAH herşeyi çepeçevre kuşatıcıdır-YUTucudur.
(Nisâ 4/126)


ENfüsü-Bâtını-Merkezi ise içe göçük HUNİ gibi ulaşılamazdır.. ve bu en İÇ ÇENBERin-TEK İPinin adı Habli’l- VERİD / NûR-u MİMdir ki Merkezinden de en yakın-EN AKRABA RABBu’l- ÂLEMîn “VARım!” buyurmaktadır..
İşte ABD-KUL Nefsini ve RABBini BİLirse, O’na bu hayatta DÖN-ERse, MuhaMMedî İBÂDa-Kevsere katışırsa cAN CeNNetlerinde YAŞAyacaktır inşâe ALLAH..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.
(Kaf 50/16)


Râziyeten-Merziyyeten Sırrı:



يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ


---“Ya eyyetuhe'n-nefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)



ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً


--- “İrci'î ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden râzı olarak.””
(Fecr 89/28)



فَادْخُلِي فِي عِبَادِي


---“Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!””
(Fecr 89/29)



وَادْخُلِي جَنَّتِي


---“Vedhulî cennetî: Gir cennetime!””
(Fecr 89/30)


Resim

Men aref'le mâ remeyte iz remeyte remzini
Fark idegör mümkin ise ber-sebil-i infirâd


Men AREF.. Kim ki İrfÂNa ulaştı..

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532; bu hadis-i şerifin Râvisinin Ömer radiyallâhu anhu olduğunu MeLÂMî PîrimİZ Seyyid MuhaMMed Nûru’l- Arabî kaddesallâhu sırrahu buyurmuştur.)


Hamm Akla basit gözüken bu buyruk için;
KULdan MuhaMMedî Gayreti BİLmek,
Pîrden MuhaMMedî HiMMeti BULmak,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin MuhaMMedî Şefâatında OLmak gerkemekte ki,
ALLAH celle celâluhunun İnâyeti-Hidâyeti-SeLÂMeti ile Şehâdetini YAŞAyabilsin..
Kur'ân-ı Kerîm'i OKUsun/OKUnsun ki tüMM Fiilerin TEK FÂİLini GÖRsün:



فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ


Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliye'l-mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun): Onları siz öldürmediniz, ama onları ALLAH öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama ALLAH attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz ALLAH, işitendir, bilendir.
(Enfâl 8/17)


Bu ise AhvÂL-i MuhaMMed aleyhi's-selâm işidir ki Anlatılmaz Yaşanır.. Fiilin FÂİLi ALLAH celle celâluhudur..

Resim

Müşkülü çoktur Niyâzî'nin velî biri de bu
Zâhid anlasa Hakk'ı zühdü neden olur kesâd


HaK Âşık Niyâzî Baba Akıllarımızdaki çivileri sökmekte kendi müşkülüymüşçesine sâhib çıkıp Hasbî Hizmet etmektedir..
HaKK’ı DUYup HAYRa UYmaya durmadan çalışan ZÂHİD,
HAKK’ta HaKK’tan HaKK’a HaKK’la OLduğunu ANlasa/YAŞAsa bu uğraştığı yolu-ZÜHDü kesada uğrar ki, durgunluğa-kıtlığa-eksikliğe-verimsizliğe düşer..
Ki bu ÂLEMin Nizâmını HAKK Teâlâ Gaflet perdesiyle yürütüp durmaktadır…

ASLen TeVHİD SUyun fASLen Testi BUZu Lâzım ve de Lâyıktır…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXIX ŞİİR

Yâ ilâhî sana senden el-ıyâz
Sensin âhir cümlemize müsteâz


Ey ilâhî şu İKİlik Âleminin görlür/görülmez kulluk imtihanı derdi ve zorluklarından "Euzü besmele" okuyarak Senden Sana sığınırız!
Bizi, amellerimizi ve hatta düşüncelerimizle küllî ŞEY, Olay ve Zamnı da yaratansın ve Mutlak Sığınaksın bize Sen!


أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عِقَابِكَ وَأَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ

Resim--- “E’ûzu bi ‘afvike min ‘ıkabike. Ve e’ûzu bi-ridake min sehatıke. Ve e’ûzu bike minke: “Allah’ım! Azabından affına sığınırım. Gazabından rızana sığınırım. Senden yine Sana sığınırım.”
(Nesai, İstiaze, 62)

أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَبِكَ مِنْكَ لَا
أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ


Resim---“E’ûzu bi-ridake min sehatıke ve bimu’âfatike min ’ukubetike ve bike minke la uhsi senaen ‘aleyke ente kema esneyte ‘ala nefsike: “Allah’ım! Gazabından rızana, azabından affına, Senden Sana sığınırım. Senin kendi nefsini övdüğün gibi ben Seni övemiyorum.”
(İ. Malik, Dua, No: 497; İbn Ebi Şeybe, Dua, 1, No: 29131)


Derd senin dermân senindir şüphe yok
Derdli kullara yine sensin melâz


Kaderin Tercih tecellisi Tevhid Sahnesinde Nefse/Akla ters gelen nice derdleri ve dermÂNlarını da yaratansın!
Derlerin ardındaki Hikmetleri kalblerimize ilham ederek çıkış yollarını da gösteren Sığınılacak yer ve Melce' yine SENsin!


Cem' u farkı eyle gel meşhudumuz
Cem'-u cem'inden bize ver iltizâz


ÇOKluk CEM’iyyeti ile YOKluk İKİliğinin ASLına ŞÂHİd olanlardan kıl ki,
Şeytan-Melek, Hayyat-Meyyit, DOĞum-ÖLüm, İnkâr-İkrâr İKİliklerimizi MuhaMMedî Cem'u’l- Cem' SEViyesinde TEK/ TEVHİD kıl inşae ALLAH..

Bunun Lezzetini-ZEVKini Sahibimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin İZinde, Senin SÖZün ve O’nun sesinde DUYup/UYmak YAŞAmak nasin buyur!


كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim--- “Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn(turceûne): Bütün nefsler ölümü tadıcıdır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut 29/57)

Zaikâ: (Zevk. den) Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.. İlahî ZEVK!.


Zevk-i küllî pâdişahım oldürür
Bize tevhîdin ola dâim meâz


Aklıyla Kulluk İmtihanı olan ÂDEMoğlundan En SON-UÇta istenen TEK şey: HizbuşşetÂN olma! HizbuLLAH OL! : “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” ı MuhaMMed er RESÛlullah SESinde, Nefesinde ve de NEFSinde DE!” TEVHİDullah Şehâdetullah ŞE’ÂNına şu ÂN İŞTİRAKtır!
Ey Yüce Mâliku’l- MÜLK olan es SULTÂNımız ALLAH celle celâluhu, bütün Kalbî ZEVKlerin ASLı-fASLı ZÂT-ı ÂLİyin TEVHİDidir tek iaze MERKEZİ- Sığınak yeri ebeden!..


Bu Niyâzî bendeni etme garib
Eyle gel tevhîd-i sırfda anı şâz


Yâ RABBenâ şu meLÂMet Mesti Aziz Niyâzî kaddesallahu sırrahu KULunu bu İKİlik GURBETinde GARİB bırakma!
SıRR-ı Sıfır SIRF TEVHİDinde Habibin Hayrullah Mutlak MuhaMMed aleyhi's-selâmı BİLmede, BULmada, Yüreğinde OLmada ve Hasbî Hizmetinde bir Ömür yaşamada müstesnâ-SEÇİlmişlerde, Mutlak MuhaMMedî ÂŞIKlardan kıl inşae ALLAH!..


Resim

Iyâz (A.): Sığınmak.
Müsteâz (A.) : Bir tehlikeden kaçıp kendisinden sığınma is¬tenilen kimse,
Melâz (A.): Çâresiz kalanların himâye edileceği yer.
İltizâz (A.): (lezzet’ten) Lezzet duyma.
Meâz (A.): Tehlikelerden kaçıp iltica ve dehalet edilecek em¬
niyetli yer.

Şâz (A.): Kaide dışında, müstesna.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXX ŞİİR

Ey Allahım seni sevmek
Ne güzeldir ne güzeldir
Yolunda baş u cân vermek
Ne güzeldir ne güzeldir


Ey Allahım seni sevmek, ne güzeldir ne güzeldir.
Yolunda baş u cân vermek, ne güzeldir ne güzeldir.


Şol ism-i zâtını sürmek
Visâlin gülünü dirmek
Cemâl-i pâkini görmek
Ne güzeldir ne güzeldir


Zâti İsmin ALLAH celle celâluhu zikrini sürekli vird edinmek ne güzeldir.
Şehâdet vuslatı bağında güller yetiştirip dermek ne güzeldir.
Tertemiz Cemâlini görmek ne ne güzeldir, ne güzeldir..

Şüphesiz ki Nurullahın Mazharı Nur-u MiM-MuhaMMed aleyhi's-selâmdır. Ve görüş de O’nda Oluşladır.. O ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

O, "O" nu GÖRdü:


مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
Resim---“Mâ kezebel fuâdu mâ reâ: (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.” (Necm 53/11)

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
Resim---“E fe tumâr rûnehu alâ mâ yerâ: Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?” (Necm 53/12)

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
Resim---“Ve lekad reâhu nezleten uhrâ: Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,” (Necm 53/13)


عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
Resim---“İnde sidretil muntehâ: Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında.” (Necm 53/14)


Resim---Cabir bin Abdullah, Peygamber Efendimiz’in, Necm Suresi’nin “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l Münteha'nın yanında.” mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine: “Elbette Rabbimi gördüm, Ben Sidretü’l-Münteha’da Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu.” buyurduğunu bildirmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"

"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Dolunay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"

"Hayır."

"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"
"Hayır."

"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz.”
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133)

Resim------Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Adn Cenneti'nde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın vechindeki (yüzündeki) rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur.
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Cennet 3, 2530)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi en güzel surette gördüm.”
(Tirmizî, tefsir, 39).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rabbimi, Rabbimle anladım".
(Sırrül Esrar. S.75, Seyyid Abdülkadir Geylani)

Hz.Ömer, bu konuda der ki:"Kalbim, Rabbımı, Rabbimin Nuru ile gördü".
(Sırrül Esrar. S.54, Seyyid Abdülkadir Geylani)

ـ عَنْ جرير بنِ عَبْدُاللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]نظَرَ رَسُولُ اللَّهِ # الى الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ. فقَالَ: إنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ عَيَاناً كَمَا تَرَوْنَ هذَا الْقَمَرَ َ تُضَامُونَ في رُؤْيَتِهِ. فإنِ اسْتَطَعْتُمْ أنْ َ تُغْلَبُوا عَلى صََةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا. ثُمَّ قَرأ: وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشّمْسِ وَقَبْلَ الْغُروبِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي
Resim---Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir dolunay gecesi, aya baktı ve: "Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir namaz hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (namazları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."
Cerir der ki: "Resulullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et!"
(Buhârî, Mevakitu's-Salat 6, 26, Tefsir, Kaf 1, Tevhid 24; Müslim, Mesacid 211, (633); Ebu Davud, Sünnet 20, (4729); Tirmizî, Cennet 16, (2554)

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى
Resim--- “Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ: (Resûlüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!).” (TâHâ 20/130)


Resim---Ebu Zerr radiyallahu anhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:"Rabbini gördün mü?" sorusuna Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin verdiği cevab: رَاَيْتُ نُوراً "Bir nur gördüm" şeklindedir.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi gördüm!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, İbnu Abbas radıyallâhu anhumâ’dan. İsnadı sahihdir; Münâvî, et-Teysîr: 2/25; Taberânî, İbnu Abbâs radıyallâhu anhu’dan Ebû Zurâre radıyallâhu anhu dan bunun sahih bir hadis olduğunu söylediği nakledildi., Suyuti, K. Ummal, 1/228 h: 1152; Taberânî, es-Sünne, Ummutufeyl radıyallâhu anhu’dan K. Ummal: 1/228, h: 1153; Taberânî, es-Sünne, Muaz b. Afra radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, H:1154; Taberânî, el-Kebir, Ebû Rafi radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, 1/228, H:1151)

Resim---Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:RABBımı RABBımla tanıdım. Eğer RABBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım!'' ”(bulamazdım.) buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)


Sürüp dergâhına yüzler
Döküp yaşı yere gözler
Bir olsa gece gündüzler
Ne güzeldir ne güzeldir


Her zaman her halde ve her yerde sıdk u huşû ve havf u recâ içinde zikr-i daim ve SALL-i Kaim ile yer yüzü MESCİDinde-Dost Dergâhında Hasbî KULLuk.. ne güzeldir, ne güzeldir..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yeryüzü benim için bir temizlik vasıtası ve mescit kılındı” buyurdu.
(Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)dan; Müslim 523/5, Ebu Avane 1/395, Tirmizi 1553, İbni Mace 567, Begavi 3617, Ahmed 2/411)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sağılan süt, tekrar memeye girmediği gibi, ALLAH korkusundan ağlayan da ateşe girmez.” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’u Teâlâ’nın, himayesinden başka hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamette, himayesine aldığı yedi kimseden biri de, yalnız iken ALLAH’ı anıp gözünden yaş akan kimsedir.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyamette her şey ölçülür, tartılır. Bunlardan ALLAH korkusu ile akan gözyaşı, ateş deryasını söndürecek güçtedir.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Vücudu ALLAH korkusu ile ürperen kimsenin günahları, ağaçtan yaprakların dökülmesi gibi dökülür.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH korkusu ile ağlayan göze, Cehennem ateşinin dokunması haramdır.” buyurdu.
(Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH korkusu ile, gözünden yaş akan mümini, Hak teala ateşten koruduğu gibi, ateşi de onun nurundan korur.” buyurdu.
(İbni Mâce)


Visâlin derdine düşmek
Yanıp aşk odına pişmek
Sonunda sana erişmek
Ne güzeldir ne güzeldir


Visâl, vâsıl olma, sevdiğine ulaşma, kavuşma, ayrılıktan kurtulmak, AYNın ASLına SILA SALLI için yanıp tutuşması,
Son nefesteki MuhaMMedî Şehadet Şerbeti ERişimi ne güzeldir, ne güzeldir..


Niyâzî yârini bulmak
Yanında eğlenip kalmak
Varup bir ile bir olmak
Ne güzeldir ne güzeldir.


Âşık Niyâzî bu gölge ülkesinde gerçek güneşi eşsiz TEK OLan YÂRİ buluş,
Ebedî Daimiyyette ASLın mahviyet ve TEK olanda TEKlikte yok OLuş ne güzeldir, ne güzeldir..


Resim

Visâl (A.): Ulaşmak. vasıl olmak.
Cemâl (A.):. Güzellik.
Pâk (F.): Temiz.
Od (T.): Âteş.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXI ŞİİR

Âriflere esrâr-ı Hüdâ'dan haberim var
Âşıklara dildâr-ı bekâdan haberim var


Kendini ve RABBini BİLen-BULan Âriflere ilahî SıRRlardan haber vermek isterim.
ASLına ÂŞIKlaraysa Dil-DÂR gönül çalan, gönül ülkesinin Sultanından el Bâkiden haberim var..

El Bâkî :
Resim


Ey firkât odına yanuben bağrı göyünen
Gel kim yarana türlü devâdan haberim var


Eyy eşya, olay, zaman, zann batağında ASLına SILAsına hasretle yanan, sînesi gevreyen derviş,
Erenler DERgâhına gel diz çök ki her DERdine DEvâdan haberim var..


Gel ölü isen sözlerime tut kulağın kim
Cân bahşedici nefh-i Hüdâ'dan haberim var


Rahmetenlil’l-ÂLEMin SeSin DUY/Uymadıysan ki:
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Mutü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Ozaman El EL EL EREN Elin tut ki, KULağın duya,
Sana Toprağa CAN veren Nefha-yı RahmÂNdan haber vereyim.


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn: Sonra onu “düzeltip bir biçime soktu-SEVİYEledi'” ve ona RUHundan üffledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)
Resûlî SEVİye SıRRı ise ERENler ELi Hüneridir.. Ocak işidir..


Âdem yüzü ol yâre mukabil dedi Ahmed
Bu sözde olan remz u imâdan haberim var


AHAD NûRun Mazharı AHMED NÛRu ASLın fASLı.. ADEM-yokluğundan ÂDEM-Varlığına TAFSİLi ÂLEMîn Olduğununu imâen-işaret vererek remz-anlayan anlatmayla ANLAtışın Rahmetenlil’l-ÂLEMin Ravzasın göstereyim sana..


Gir mekteb-i irfâna oku Âdem'in ilmin
Âlimlere bu “ilm-i künna”dan haberim var


Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm EREN Mektebinde ASLa VuSLun EDEBini BUL ki, MuhaMMedî İRFÂNda,
ÂDEMin İLMin AKL-ı Küll olan ALLeme’l- ESMÂ olduğun ve dahi İSİMlerin bil herŞEYin ve herKESin..


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn: Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.” (Bakara 2/31)


Âlimlerin ancak Ahmedî Âşık-Mürşid-i Kâmillerden öğrenecekleri bir “KüNNÂ İLMi” vardır ki Kur'ân-ı Kerimimizde..
İNNî.. Ben var ya Ben:


فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâreketi mineş şecerati en yâ mûsâ İNNÎ enallâhu rabbul âlemîn: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah BEN-im;" diye seslenildi.” (Kasas 28/30)


Bir de İNNÂ.. BİZ var ya BİZ:

فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِم بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَآئِبِينَ
Resim---“Fe le nekussanne aleyhim bi ilmin ve mâ kunnâ gâibîn: Andolsun (yapıp etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.” (A’râf 7/7)


وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ
Resim---“Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn: Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.” (Enbiyâ 21/51)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
Resim---“Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn: Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gafiller değiliz.” (Mu’minûn 23/17)


İşte bu zâtî BEN-BİZi, ancak ve ancak MuhaMMedî meLÂMet BİZ BİR-İZi Hazreti NiyÂzî Mısrî BaBa gibi biri ERce; BİLdirilerek-BULdurularak-OLdurulark-YAŞAtılarak ve de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pâk KEVSERinde ŞÂHİDi kılınarak şu AN da Şe’ÂNda Yaşatılması, inşae ALLAN ANLAtılmaz YAŞAnır.. DEriz..


Vechinde yedi fatiha âyâtı yazılmış
Âdemdeki âyât-ı Hüdâ'dan haberim var


ÂDEMoğlunun VeCHinde-YÜZünde 7 âyet Fetih Kapısı VARdır bu HİDÂyet Yollarından sana heber vereyim!..
FÂTİHA Kilidin FeTH ANAhtarı Besmeledir..
Kalan 6 âyetin ise yarısı AHADî ASL CEM’i yarsı da AHMEDî fASL CEM’idir.. gerisi ise her silm AKL için ABDuLLAHî tafsilattır..


Fatihanın;
1.inci âyeti:
Besmeledir. Hakikat-ı MuhaMMediyyet.. alın gibi
2.inci âyeti: Uluhiyyet ve Rububiyyet.. kulak gibi..
3.üncü âyeti: Rahmaniyyet-Rahimiyyet göz.. gibi..
4.üncü âyeti: Mâlikiyyet.. burun gibi..
5.inci âyeti: Ubudiyyet.. dil gibi..
6.ıncı âyeti: Hidayet.. üst dudak gibi..
7.inci âyeti: Dalalet… alt dudak gibi…


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAHu zu'l-Celâl buyurdu ki: “Namazı (kıraatı) kulumla kendi aramda ikiye böldüm. Kuluma istediği verilecektir.” Bir rivâyette; “Onun yarısı benim, yarısı da kulumundur.”
Kul: “Elhamdu lillâhi RABBi'l-Âlemîn” (Her türlü övgü ALLAH'a mahsustur) deyince ALLAHu Teâlâ: “Kulum beni övdü.” buyurur.
Kul: “Er-rahmâni'r-rahîm.” (Esirgeyen ve bağışlayan) deyince ALLAHu Teâlâ: “Kulum beni övdü.” buyurur.
Kul: “Mâliki yevmi'd-dîn.” (Din gününün sâhibi) deyince ALLAHu Teâlâ:“Kulum beni yüceltti.” buyurur.
Kul: “İyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn.” (Ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz) deyince, ALLAHu Teâlâ: “Bu benimle kulum arasındadır. Kuluma istediği verilecektir.” buyurur.
Kul: “İhdine's-sırata'l-mustakîm. Sırâtallezine en amte aleyhim ğayri'l-mağdubi aleyhim vele'd-dâllin.” (Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazâbına uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil) deyince, ALLAHu Teâlâ şöyle buyurur: “Bu kulum içindir. Kuluma istediği verilecektir.”

(Ebu Hureyre radıyallâhu anh'dan; Müslim)


Âdemde bulup vasf-ı ilâhîyi Niyâzî
Ol mecma-ı evsâf-ı amâdan haberim var.


Âşık Niyâzî Âlemi Âdemde, ÂDEMi ise İlahî sıfatlarda görmüştür, yaşamıştır.
AHadiyyet A’MÂsından, AHmediyyet UMMundan CÜMMle sıfatlardan haberim vardır..
Burada ALLAH celle celâluhu Sıfatları- Vasf-ı İlahînin AHadî-Ahmedî mâNâlarını ÜMMî SinÂN kaddesallahu sırrahu A’MM lığında-UMManlığında gördüm buyurmaktadır.


1- ALLAH celle celâluhu’nun Tenzihi Sıfatları:

Selbî (olumsuzlukla ilgili) sıfatlar olup, ALLAHU ZÜ’l-CELÂL’in Zât’ını ve Ulûhiyyet akidesini belirleyen ve nisbeti mümkün olmayan âcizlik, eksiklik, hata, yaratılmışlık v.s. kavramları Zâtullah’dan uzaklaştırıp tenzih etmektir.
Tenzih: İnsan vasıflarından olup RABB’ımızın her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğuna inanmaktır.


فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim---“Fâtırus semâvâti vel ard(ardı), ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezreukum fîh(fîhi), leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr(basîru) : O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.”
(Şurâ 42/11)


Bu âyet-i celîlesinde ALLAHU ZÜ’l-CELÂL ilâhî kuralını koymuştur.

Tenzihi Sıfatlar:
1-Vücûd: Yokluğu asla düşünülemez ve varlığı mutlakadır. EL HAYYUMU’l-KAYYUM celle celâluhudur.
2-Kıdem: Varlığının başlangıcı olmayıp ezelin ezelidir. EL EVVEL celle celâluhudur.
3-Beka: Varlığının sonu olmayıp ebedîn ebedîdidir. EL ÂHİR celle celâluhudur.
4-Muhalefetün li’l-havadis: Yarattıklarına asla benzemez ve benzetilemez.
5-Kıyam bi nefsihi: Varlığı için başkasına ihtiyacı olmayan dâim ve kâimdir.
6-Vahdaniyyet: Ulûhîyyetinde, Rübûbîyyetinde, her hususta ve her şeyinde; şeriki, ortağı vs. asla olamaz.


2- ALLAH celle celâluhu’nun Subûti Sıfatları:
ALLAHU ZÜ’l-CELÂL’in Zât-i Âlisine mahsus sıfatları olup esmâü’l-hüsnânın Zâtî Subûtî kısmını oluşturur.
ALLAH Teâlâ ile kâinât arasındaki münâsebetleri ve özellikle RABBü’l-âlemin ile ABDi (KULu) arasındaki ilgi ve alâkayı bildiren Sani’ (sanatını icrâ’ eden) nin Mânevî- Subûtî Sıfatlarıdır.
Sabit, ısbatlanmış ve anlaşılmış sıfatlardır.


ALLAHU Teâlâ’nın varlığının sıfatları olan sübûtî sıfatları:
1- Hayat-HaYY: ALLAH celle celâluhu diridir. (Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Ta-Ha’ 20/111; Mü’min 40/65)
2- İlim- Alîm:ALLAH celle celâluhu her şeyi bilir. (37 sûrede, 68 âyet-i celîlede)
3- İrade Mürîd: ALLAH celle celâluhu dilediğini yapar. (11 sûrede, 14 âyet-i celîlede)
4- Duyucu-Semi’: ALLAH celle celâluhu her şeyi işitir. (27 sûrede, 43 âyet-i celîlede)
5- Görücü-Basar: ALLAH celle celâluhu her şeyi görür. (29 sûrede, 47 âyet-i celîlede)
6- Kelâm- Mütekellim: ALLAH celle celâluhu söyler, konuşur. (7 sûrede, 11 âyet-i celîlede)
7- Kudret- Kadîr: ALLAH celle celâluhu her şeye gücü yeter. (34 sûrede, 50 âyet-i celîlede)
8- Yaratıcı-Tekvîn: ALLAH celle celâluhu yaratıcıdır. (27 sûrede, 40 âyet-i celîlede)
Den haber verilemez, ANLAtılmaz Yaşanır.. ÜMMî SinÂNa cAN olana cÂNÂNdır elbette.. gerisi laf-ı güzaf…


3- ALLAH celle celâluhu’nun Fiilî Sıfatları:
Hânefi (amelde imâmımız) -Mâtürîdî (i’tikadda imâmamız) anlayışında olanlar;
ALLAH Teâlâ ile kâinât ve insan ilişkilerini ifâde eden sıfatları kadim kabul ederek Zât-ı İlâhîyye’ye nisbet ederek tekvîn (yaratmak oluşturmak, yapmak) terimi ile ifâde etmişler ve bunu subûtî sıfatlara 8. Sıfat olarak eklemişlerdir.


Aziz kardeşlerimiz,
MuhaMMedî MeLÂMetin ne kadar köklü bir İnanç Sistemi olduğunu gözlerimizin önüne sermekte Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu, hİMMeti varımız olsun inşae ALLAH!..


Resim

Esrâr (A.): Sırlar.
Hüdâ (F.): Allah.
Firkât (A.): Ayrılıle
Âyet: İnna künna failin - Biz azimüşşân bütün faillere kün
ol- emrini veririz.

Mecma (A.): Toplanma yeri.
Evsâf (A.): Vasıflar, özellikler.
Amâ (A.): Genellik ve görünmezlik âlemi, ahadiyet.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXII ŞİİR

Her neye baksa gözün bil sırr-ı Sübhân andadır
Her ne- işitse kulağın mağz-ı Kur’ân andadır


Nefsin penceresi Kafa Gözün-Basarın Meddî olan her nereye her ne ŞEY’e baksa orada her Olmakta olan Şe’ENuLLahı, Sünnetullah üzere SeBBeha Sırrını o ŞEYE-Yerde görecektir.

Kalbin penceresi Kalb KULağın-Basîretin her ne ki bir ses duysa, o sesin Mânâ kaynağı netice olarak RabbulÂLEMin SÖZü-Rahmetenli!l-ÂLEMin SESi olan Kelâmullah Kur'ân-ı Kerimdedir.

Şu ANda ve ŞE’ENULLAHta ZeRRe-KüRRe DÖNüşü her AN Devam etmektedir çok şükür:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fîl ardı'l- melikil kuddûsi'l- azîzi'l- hakîm (hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma 62/1)


Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..



Her şeye mahlûk göziyle baksan ol mahlûk olur
Hakk göziyle bak ki bî-şek nûr-ı Yezdân andadır


Kullukla-imkÂNla imtihÂN ÂLEMi Dünya hayatında sen de bir mahluk olarak şeklen baktığın şeyi halkedilmiş bir mahlûk görmen normal ve doğaldir..
Ancak ham AKLın İslamı tercih eder de AKL-ı SİLM olursa Sâlimce- sıhhatli, noksansız, eksiksiz görecektirki NAKLen, küllî ŞEY el ÂN zâiren de NÛRuLLAHtan ibârettir..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse âteş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)



Kesret-i emvâce bakma cümle deryâ birdürür
Her ne mevci kim görürsün bahr-ı ummân andadır


Bu Kesret-ÇOKluk Denizinin-EşYÂ Bazarının yüzünde gözüken coşkun dalgalara bakıp da ayrı ayrı şeyler zannetme, tümü de VAHdet Deryâsı içindeki OLUŞumlardır..
Sanki bir şehirde gördüğün ve çok çeşitli İşlerde gözüken elektirikli ÂLETler gibi TÜMÜnün CAN-CERRyÂNı Kaynağı UMMu-mu, ÜMM-mü ANAsı TEKtir VAHDETtir..


Vahdeti kesrette bulmak kesreti vahdette hem
Bir ilimdir ol ki cümle ilm u irfân andadır


Vahdeti kesrette, kesreti vahdette ZeVK edeBİLmek İlMi-Edebi-İrfÂNı ve de ErkÂNı ancak MuhaMMedî mârifet iledir ki, YAŞAnana Şâhidliktir doğrudur-gerçektir..

Bir İncir tohumundan-Vahdetinden, GEÇmişe BAKarsan İLK İncir tohumu BaBasını, GELeceğe BAKarsan, SON İncir tohumu Torunu görürsün.. ÇOKluk ve YOKluk Kesreti, TEKlik VAHdetine gark olacaktır..
Bu bir tavuk ya da insan yumurtası içinde böyledir.. ANLArsan!..


İbret ile şeş cihetten görünen eşyâya bak
Cümle bir âyinedir kim vech-i Rahmân andadır.


VARlık KÂBesinin 6 YÜZÜnden 6 yönden gözüken ŞEYler-EŞYÂ OL-Anına iyice ibretle, uyanıklığa sebeb olacak ders almak amacıyla bakarsan, tümünün ÖZündeki 7.inci VECHin AYNası olduğunu BİLir-BULur-OLur ve de yAŞARsın ki o vech-i Rahmân’ın türlü cİSİM Rahimiyyetindeki MAZhariyet TECELLî CiLLveleridir…


Söyleyen ol söylenen ol görünen ol gören ol
Her ne var âlâ ve esfel cümle yeksân andadır


Ham AKLını, MuhaMmedî MeLÂMetin MuhaMmedî Tâlim ve Terbiyesinden GEÇireBİLirsen ki,


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


SırRRına ERENler OCAĞInda pişer de EReBİLirsen, “ben” ile “BEN” i YAŞAyaBİLirsen,
Gören- görünen, söylenen- Söyleyen, cÂN-cÂNÂN CEM’iyyetini ANLARsın da..
Gübreyi alçak, GÜLü yüce GÖRüşün ZIDları ZEVKe döner de reSûLî SEViyede “BİZ BİR-İZ” GÜL CÂNı oluVERir… NûRun ANAsı NÂR olur ÖZünde..



Haşr u neşr ile sırat u duzeh u mâlik azâb
Hem dahî rıdvân u cennet hur u gılman andadır


Bu Âlemin NûR-u mîM Mazharında NEŞRi NeŞ’esi sona erince HAŞR Rücu’ ilke DÖNüşü, Sırat Köprüsü, ceheNNemi, cehennem Bekçisi Mâlik vede AZAB denileniyle,
Hem de Razılık-Radılık Rıdvan RaVZası, cÂN ceNNeti, Hurisi, Gılmanı ve de DİLediğnce YAŞAyış..
Tüm SeBeBler SON-UÇta SeBeBi Yaratandadır.. Tüm Resimleri, zamanı geri SARaBİLirsen ReSSamın ZiHNinde BULamazsın bile.. çünkü bir Resimsin ey NEFSim!..


Görünen sanma Niyâzî’nin hemân sen mülkünü
Gönlü bir virânedir kim genc-i pünhân andadır.


Ey dilli düdük ham sofu, sen MuhaMmedî MeLÂMî Âşık NiyâzîmİZin kaddesallahu sırrahu insan KILığında olduğuna, perişan yaşadığına çileler çölünde, LiMni ADAsında garib kaldığına aldanma haa!..
Halkın taşa tutup harab ettiği bu Harabe içindeki saFF SuFî KaLBi, öyle bir Ören-ViRÂNedir ki meşhur GİZLi Hazine onun İÇİndedir.. Bunu ANLA-mayan nice dinli-dinsiz GELdi-GEÇti de mezar taşlarında adları kaldı sadece…

MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)



Resim

Sübhân (A.) : Bütün eksik görünüşlerden arınmış ve bütün
olgunluk görünüşleri ile vasıflanmış olan.

Sır (A.): Gizli şey.
Mağz (A.): Öz, bir şeyin aslı ve hakîkati. Beyin. Öz. İç. Lüb. İlik. Dimağ.
Şeş (F.): Altı.
Âlâ (A.): Yüksek.
Esfel (A.): En alçak.
Yeksân (F.): Beraber, eşit, denk.
Haşr (A.): Toplanma.
Neşr (A.): Dağılma.
Sırat (A.): Doğruyol.
Duzeh (F.): Cehennem.
Mâlik (A.): Sahip.
Rıdvân (A.): Hoşnud ve râzı olmak.
Hûr (A.): Huri.
Gılman (A.): Erkek huriler.
Pinhan: Pünhan. f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXIII ŞİİR

Ey Tarikât erleri
Ey hakîkat pîrleri
Bir haber verin bana
Ol bî-nişân kandedir


Hazreti Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahunun yaşadığı devirde bu günkü gibi nice Tasavvuf Simsarları ve de Tevhid Tüccarları ortalıkta cirit atıp kelle koparmakta/kopartmaktaydı bu nedenle Azîz Mısrî Hocamız Akıllı geçinen hamlara, yozlara, çiğlere hem sormakta hem de cevap vermektedir..

Ey Tarikât yolunun yolcusu olanlar,
Ey Hakîkat-ı Hakkı Halka anlatmak için kisve giyen ancak Hakikat-ı MuhaMMediyyesinden habersiz Pîr geçinenler!
Şimdi bana haber verin ki O NiŞÂN-ÂLEMlar ALâMetleni YARATan Yüce NiŞÂNsız Nerdedir?..


Kandedir dostun ili
Kande açılır gülü
Dost bahçesi bülbülü
Gül-i handan kandedir


Bu devrÂNı TakDir ve TeDBir eden el VELî teÂLÂnın İLi- AKLen-Naklen nerdedir?
BiZ BİR-İZ BaĞbÂNı’nın GÜLLeri nerde AÇmaktadır?
Bu BAĞın BüLBÜLü kim ki SESinde O’nun SÖZü DUYulsun/UYulsun!.. aleyhi's-selâm …
Gül-i handÂN- gülen, gülücü, MuhaMMedî SüRURa ermiş Mesrur Kalb Sahibi gönül GÜLLeri nerdedir?..


Aradum bahr u berri
Bulmadım ben bu sırrı
Cism u cândan içeri
Gizli sultân kandedir


Ben denizleri karaları aradım-taradım amma bu sıRRa eremedim!.
İsimden-Cisimden hatta CANdan da içeri BİZ-de gİZlenen es SultÂN nerdedir Deyin bakalım?..

MERKEZ-de AKRABa, O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)



Mâdemki cân tendedir
Ten cân ile zindedir
Amma nidem bilmedim
Câna Cânân kandedir


Mâdemki göremesek de CAN-DİRİliği TENdedir,
Bu Ten CAN ile Zinde-dinç, diri, canlı, güçlü, kuvvetli, mevCÛD. Çıksa 1 saat olmadan LEŞ kokar…
O HÂLde DE bana ki şaştım kaldım,
Bu CÂNa, CANlık VERen cÂNÂN Nerdedir?..


Niyâzî'ye cân olan
Sırrında sultân olan
Din u hem iman olan
Ol bî-mekân kandedir.


Âşık Niyâzî'ye cân olan,
Ahadiyyet BİLinemzliği SıRRında sultası saltanatı SULTÂNlığı olan,
İmkÂNla İmtihÂN KULLuğumuzda DİNimizin-İmÂNımızın AKLen nAKLen en SON-UÇu, el EMîN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin DUYurduğu el Mü’min ki MekÂNı Yaratandır, MekÂNsızdır o HÂLde Nerdedir?..

Âşık Niyâzî kaddesallahu sırrahu bu sorulara ham akılın kısır labirentlerinde cevab olmadığını,
KENDİ Gönlüne Kendi ANLAtmakadır MuhaMmedî MeLÂMîce…


Ey gönül gel ağlama
Zâri zâril inleme
Pîrden aldım haberi
Ol bî-nişân sendedir


Ey gönlüm Zâri zâri İNLEyip de Ağlayıp gezme,
Ben Haberi Habibullahın Hasbî Hizmetçisi ÇAĞın Pîrinden Aldım ki,
O NişÂNsız sana senden AKreB ve aklen SENdedir.. Naklen ise “BEN”, “ben” e YAKîndir.. SUyun Testisi Buzdandır GÖRene!.. KÖRe NE?...


Sendedir dostun ili
Sende açılır güıü
Söyler bu cân bülbülü
Gül-i hândan sendedir


Ne AYNıdır ne AYRıdır Dost Diyarı-Sılamız..
Biz BİR-İZ Bahçası SENsin.. Gül bağı sensin..
Sendedir hakikat-ı MuahamMmediye BüLBülü her AN şakımakta “İkrÂ!” Duy!..
El HannÂN Handan MuhaMMedî Mesrur GÜLücüğü sendedir..
Sen ki MuhaMMedî Şuûru BiL!
MuhaMMedî NûRu BuL!
MuhaMMedî SüRurda OL!
MuhaMMedî O-Nûru YAŞa inşae ALLAH!..


Gezme gel bahr u berri
Kendinden iste bu sırrı
Cism u câna hükmeden
Gizli sultân sendedir


Deryalarda-Karalarda, Sularda Topraklarda gezip tozma arama-tarama boşuna,
Bu SıRR ki SıRR-ı Sıfır, SıRR-ı Yâ-Sîn sendedir..
MîM Mazhariyyet AYNasında ASLın fASLı GÖZüken “CiM CEM’i”.. CAN ve elbisesi cİSİMei her AN ŞE’ÂNında yeniden YARAtıp duran ÖZde gİZli sulltÂN RaBBu’l-ÂLEMîn sendedir..


Anladınsa sen seni
Bildinse cânla teni
Gayri ne var ey gönül
Cân u Cânân sendedir


Eğer AKLın ReSÛLL Süzgecinden GEÇtiyse,
“ben” deki “BEN”i, “sen” deki “SEN”i anladıysan ki,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ravzasında-Rızasında-Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Ocağında ER-idi-y-sen, sen!

Kendi NEFsî HevVÂ-Heves Cehâletinde Ölüp MuhaMMedî kemÂLâtta Dirilip durmaktaysanki dİNLE,


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Mutü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)


Hakikat-ı MuhaMMediyye AYNanın itiaraz TOZunu sildiysen görceksin ki Suyun Testisi Buzdan işte CÂN işte cÂNÂ!..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)



Ten tahtıdır bu cânın
Cân tahtıdır Cânânın
Ey Niyâzî şüphesiz
Ol bî-mekân sendedir.


Bî mekÂN Vâcibu’l- VüCÛD Zât -> Sıfat -> EsMâ -> EşYÂ meKÂNı..
Ruh -> KaLb -> -> Nefs -> Beden.. İÇ İÇeliği BİZ BİR-İZ-liğinde..
TEN İKLimi-Ülkesi, cAN SultÂNının TahTında EMRi Altında TÂCına TaHTtır.. bAHTTır..
cÂN Oluşum Ülkesi de CÂNÂN Sultasına TaHTTır..
bu muhteşem “KûN!-OL!” Kaynağından kAYNayan ve hep “feyeKûN” fıŞŞkırıp duran NEHirlerin SESi-Nefesi-Neş’si Tekdir ve MuhaMMedî GERÇEKtir ki..
ESERleri Yaratan USTAyı, ESERleri İçinde Arayan eserler AHHmaktır..
ÂŞIKlık ise, Âşık Niyâzî BaBada Niyâzîce ANLAmaktır..


وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min TAHTihel ENHÂR(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne): imÂN, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amelde bulunanlar için altlarından NEHİRler akan cennetler olduğunu müjdele. Oradaki meyvelerden ve mahsullerden bir rızıkla her rızıklandırılışlarında “İşte bu bizim daha önce de rızıklandırıldığımız (yediğimiz) şeydir.” dediler. Ve ona (dünyadaki rızıklarına) benzer (lezzet ve nefaset bakımından çok üstünü) verilmiştir. Onlar için orada temiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.” (Bakara 2/25)


Resim

Bî-nişân (F.): Nişânsız, izi olmayan.
Kande (T.): Hangi yerde, nerde.
Handan (F.): Gülücü, gülen.
Gül-i hândan: Gülen gül.
Bahr (A.): Deniz.
Berr (A.): Kara
Zâri zâri (F.): Yanık yanık.
Pîr (F.):. Yaşlı kimse. bir mesleğin kurucusu.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXIV ŞİİR

Hakk'ı seven âşıkların
Eğlencesi tevhîd olur
Aşk odına yanıkların
Eğlencesi tevhîd olur


Hakk'ı seven âşıkların eğlencesi tevhîd olur ki hayatları onunla geçer.
Aşk ateşine yanıkların eğlencesi tevhîd olur, başka şeyler gönüllerin eğlendirip oyalayamaz..


El Hakku :
Resim


Durmaz isim sürer dili
Sorar müdam doğru yolu
Gerçek ere diyen beli
Eğlencesi tevhîd olur


Hak Âşıkları onlardır ki, dilleri zikr-i daim içindedir, teslimiyet –istikamet yürüyüşleri sürekli olup gerçek ERENlere, ikrar verip BİZ BİR-İZ belli-beli deyip İZlerini İzleyen Sırat-ı Müstekîm Yollarından ayrılmayanların işi-gücü Tevhid olur..


İzinden ayırmaz gözünü
Cân ile tutar sözünü
Görmeğe iver yüzünü
Eğlencesi tevhîd olur


“HaKK’a giden Yol Hakkın Kâmilleri Kalbinden geçer!” kuralına inanıp, ikrar verip, Erenlerin İlim-Edeb-İrfÂN-ErkÂN İzinden ÖZünü-Gözünü ayırmayanlar Mürşidinin her EMRini baş tâcı edip mutlaka uygularlar..Mürşidinin cemÂLinden KemÂL bulup her gül yüzün görmek için iver-acele eder, öncelik tanır ki bu Tevhidle Yaşamanın BİZlik eğlencesidir.


Halkın arasından çıkar
Tevhîdi görse cân atar
Bülbül gibi dâim öter
Eğlencesi tevhîd olur


Halkın kalabalık hayat cenginden gönül dostları arasına can atıp tevhid sohbet ve zikirlerine can atar-koşar..
Tevhid bülbülü gibi durmadan öter ki eğlencesi tevhîd olur..


Mal u menâlin terkeder
Ehl u iyâlin terkeder
Hâl ile kalin terkeder
Eğlencesi tevhîd olur


Geçici dünya hayatında ihtiyacı kadar mal edinir fazlasını bırakır, ailesi, çoluk çocuğuyla da yeterince oyalanır Hakk’a perde olacak bağlılıklardan kaçınır.
Yüzdeki lakırtılarını Özdeki nefsinin-aklının uydurduğu Hâlleri-hayalleri terk eder Pîrini İzler ve temel olan eğlencesi tevhîd ömür eğlencesi olur..


Dünya ve ukbâ perdesin
Ardına atar cümlesin
Kor Mâsivâ eğlencesin
Eğlencesi tevhîd olur


Dünya ahret İkİlemini DİNde Eritir, gönül AYNasın SıRRını Siler de hepsi
Bu noktaya geliş yolları, hayatın geçmiş dilim kaderleri olarak geride kalır..
Hakk TeÂLâdan gayrısın, SEViylenmemiş küllî Şeyi hakka karşı öne çıkarıp gizli şirke düşmez varı yoğu tevhîd her ÂN Yenilemek eğlencesi olur..


Mısrî'ye uyan kişinin
Gider çürüğü işinin
İçindeki cân kuşunun
Eğlencesi tevhîd olur.


muhaMMedî MeLÂMetin yiğit Önderlerinden, Hakikat Harikası-Haritası Sözlerin Sahibine uyanların İşlerinin yaramazları kurur çürür yok olur gider..
Ten-Beden-Nefs Kanlı kafesinin pası-pisi temizlenince Can Kuşu RUHu Kâinetı ZEVKe başlar Can Kuşunun şakımasını cihÂN duyar da SeBBaHa tesbihinde Hakk’ın tevhîdi şehÂDet eğlencesi olur…


Resim

Müdam: Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan. * Mübtelâ olan
Beli (F.): Evet. Belli.
İver: Acele eder, çabuk davranır.
Ehl u iyâl: eşi, çoluk çocuğu.
Kaal: (A, uzun okunur) Söz.
Mal (A.): Bir kimsenin sahip olduğu ve kullandığı her şey.
Meaal (A.): Bir kimsenin kendi isteitiyle eriştiği ve elde ettiği şeyler.
Dünya (A.): İşin başı.
Ukbâ (A.): İşlerin karşılığnın görüldüğü akibet yeri.
Mâsivâ: Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyle
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXV ŞİİR

Ey garib bülbül diyârın kandedir
Bir haber ver gül'izârın kandedir
Sen bu ilde kimseye yâr olmadın
Var senin elbette yârin kandedir


Aziz Hocam Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu gönül Bülbülüyle konuşmakta AŞK İKLİMinde ve,
Ey ASLî SıLAsından esfelin diyâr-ı Gurbetine düşen garib kalan BülBÜL CAN senin Dost Diyarın nerdedir?
Sen ki HaKK Âşık ŞeyDÂsısın elbette seni BÜLBüL eden gül Bağın vardır da nerdedir?
Bu Gel-geç Bazarında ne aldın ne sattın kimselere meyil vermedin yâr olmadın amma elbette sen gibi Hakkı duyan Hayra uyan bir Âşıkın yari vardır da nerdedir?


Arttı günden güne feryadın senin
Âh u efgân oldu mutadın senin
Aşk içinde kimdir üstadın senin
Bu senin sabr ü kararın kandedir



Günler geçip hasret ateşin arttıkça feryadın Arşa çıktı bak!
Hiç durmadan âdetin alıştığın işin sadece ah edip bağırıp çağırıp meded delemeler oldu..
Bu garib tenha ama Hakk Fırka-yı Nâciyye Yolunda AŞK dediğimiz;
İnançta-Sözde Sadakatı, Amelde-Sohbette Samimiyyeti-İhlası, Ahlâktaki Zevki-Sabrı, hâllerindeki Hazzı ve SeLÂMeti öğreten Hasbî Hizmetçin Hocan kim dir ve nerden gelmekte bu kadar güvenen-güvenilen kararlılıkta dayanış gücü-kuvveti sana!..


Bir enîsin yok acep hasrettesin
Rahatı terk eyledin mihnettesin
Gice gündüz bilmeyip hayrettesin
Ya senin leyl u nehârın kandedir



Etrafındaki insanların dünyaya dalışları içinde sana Yoldaş-arkadaş birileri de pek yok, ünsiyet ettiğin uzaklarda sen hasrettesin belli ki..
Rahat ve huzuru çoktan terk ettin, zahmet, eziyet, dert, belâ, denemeler içindesin durmadan sınanmaktasın..


Ne göründü güle karşı gözüne
Ne büründü baktığınca özüne
Kimse mahrem olmadı hiç râzına
Bilmediler şehsüvarın kandedir


Sen nasıl bir ÂŞIK İNSÂNsın ki “GÜL”ün YÜZÜne Basarınla Bakınca gözüne ne gözüktü ki aklını başından aldı..
ÖZÜne basîretle bakınca seni bürüyüp yutan bu kara SevDÂ gömleği nasıl bir şeydir?
Senin gizli gönül SIRRlarına kimseler eremediler..
Ve asla bilemediler ki, seni dört nala SÜRüp götüren ŞÂHsüVARın- ASLî Süvarin, olduğu halde gözükmeyenin, BİZ BİR-İZ BİNicin-SaLL edicin-ReSûLün nerdedir?
Her yerde olanı ARAyıp durmaktalar ahmaklar!..


Gökte uçârken seni indirdiler
Çâr anasır bendlerine urdular
Nûr iken adın Niyâzî virdiler
Ol ezelki itibarın kandedir.


Ahh güzel RUHum sen ki İLLiyyiN GÖKlerinde ŞahBÂzdın ne var ki esfelin batağına indirdiler,
dÖRT UNSUR-Toprak-Ateş-Su-Hava bend BAĞlarıyla BAĞladılar..
sen ki gerçekten NuRullah iken bir de sana NÂR Diyârında Niyâzî ADını verdiler..
senin o Ezelki BİZ Bir-İzlik itiBÂRın, kadir-kıymetin, ehemmiyetin ve de hatrın nerde kaldı ey nEFsim-Gönlüm ey ben!...



Resim

Çâr (F.): Dört.
Anasır (A.): Unsur'un çoğulu.
Çâr anasır: Hava, su, toprak, âteş
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXVI ŞİİR

Çıkıp hüccac ile gitmek
Ne güzeldir ne güzeldir
Yolunda cânı terk etmek
Ne güzeldir ne güzeldir


Şimdi Hacc yoluna çıkan Hacılarla gitmek ne güzel yol ne güzel yolculuktur.
Ola ki bu can yolda telef olsa bile Ne güzeldir ne güzeldir...



O yolların riyâzâtı
Eritir hep hatiatı
Visâlin haccı lezzâtı
Ne güzeldir ne güzeldir


Deve kervÂN katarlarıyla aylarca süren o yolların çok şeylerden yoksun oluşluğuna katalanış nefsi terbiye edişi,
İnsan içinde iç yağı gibi bile birikse tüm hataları eritir akıtır..
Bunca meşakkat yoruculuğu sonucunda Kâbeye ve NEBÎye SILA vUSLatı cAN-cİSİM hakikatı Haccına kavuşmak zevki-lezzeti Ne güzeldir ne güzeldir..



o yolların muğeylânı
Âşıkların gülistânı
Hicazın yolu kârbânı
Ne güzeldir ne güzeldir


O yollarki HaCC yolları.. cİSİM-cAN Haikatın BİLme-Bulma kasdı.. HÂCCı Olmak Muradı Yollarının maddî-manevî DİKENleri sanki Ârifibillah MuhaMMedî ÂŞIKların Gül Bağıdır..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin ANA vatanı Hicaz İllerine giden yolların KâribÂNı-KervÂNı vede BâZâr-gÂNı Ne güzeldir Ne güzeldir, KıtMÎRimm inşae ALLAHu TeÂlâ..

Bu yolların zorluklarını karayoluyla gidenler çok iyi bilir ki;
1989 da KerbeLÂ üstü gitmiştik Umreye oğullarım Alper Vahid ve Mustafa’yla 5 günde varmıştık Merkeze-Mekke’ye çektiğimiz zahmetler RAHMETe dönüşmüştü.. 1 yıl sonra da kzım Ahsenle aynı yoldan nasib olmuştu..


Manevî diken buyuran da ALLAH celle celâluhu LüBBü’l-LüBB ehline:

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ
Resim---''El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb: Hac, bilinen aylardır. İşte kim onlarda (o aylarda), (ihrama girerek) haccı (kendine) farz edinirse, artık hacta kadına yaklaşmak (ve benzeri davranışlar), fâsıklık (günaha sapmak), cedelleşmek (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. Ve (hayırlarla) (kendinize) azık hazırlayın. Fakat azığın en hayırlısı muhakkak ki takva sahibi olmaktır. Ve ey ulûl elbab! Bana karşı takva sahibi olun.(Bakara 2/197)



Medine şehrine varsam
Habibin ravzasın görsem
Eşiğine yüzüm sürsem
Ne güzeldir ne güzeldir


Medine şehrine varsam, Habibullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin RIZA Ravzasını, Ravza-yı mutahharasını görsem…
Ayak bastığı EŞiğine yüzüm sürsem Ne güzeldir Ne güzeldir..

Aziz kardeşlerim,
Medine hakikat-ı muhaMMediyyemizin el ÂN Hayy olan NAKLen AKLImıza yayın MERKEZimizdir.
Bilirsiniz ki BİZ, Kur'ân-ı Kerimimizi de ALLAHımızı da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den DUYduk ve DUYmaktayız elhadulillahirabbilâlemin..
Niyazî Mısrî Babamda kaddesallahu sırrahu ESStirmiş ENfüsünü..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine için neler buyurdu;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e (yılın turfanda) ilk meyvesi getirildiği zaman şöyle buyururlardı: "Allahım, bize Medine'mizi, meyvelerimizi, müddümüzü, sa'mızı bereket üzerine bereketle mübarek kıl. Allahım, İbrahim senin kulun, peygamberin ve halilindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O sana Mekke için dua etti. Ben de Medine için, onun Mekke hakkında yaptığı duayı bir misli ziyadesiyle aynen yapıyorum." Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu şeklide dua ettikten sonra getirilen meyveyi, orada hazır olan çocuklardan en küçüğüne verirdi.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anh’dan; Müslim, Hacc 473, (1373); Muvatta, Cami 2, (2, 885); Tirmizi, Da'avat 55, (3460)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: şöyle dua buyurdular: "Allahım! Mekke'ye verdiğin bereketi iki katıyla Medine'ye de ver."
(Enes radiyallahu anh’dan; Buhari, Büyu, 53, Kefaret 5, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 465, (1368); Muvatta, Cami' 1, (2, 884, 885)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Medine'de ölmeye muktedir olan orada olsun. Zira ben, orada ölene şefaat ederim." Buyurdu.
(İbnu Ömer radiyallahu anh’dan; Tirmizi, Menakıb, (3913)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben karyeleri yiyen karye(ye hicret)le emrolundum. Buna Yesrib diyorlar. Burası Medine'dir. Medine, tıpkı körüğün cürufu ayırması gibi insanların kötüsünü) defedip ayırır." buyurdu
(Ebu Hüreyre radiyallahu anh’dan; Buhari, Fezailu'l-Medine 2; Müslim, Hacc 488, (1382); Muvatta, el-Cami, 4, (1, 886)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Medine'nin sıkıntı ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, Kıyamet günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım." Buyurdu.
(Ebu Hüreyreradiyallahu anh’dan; Müslim, Hacc 484, (1378); Tirmizi, Menakıb (3920)

Ravzatü’l cenÂN için ise;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mescidime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer." Buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned, 2/418).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır." Buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned, 1/184)

Başka bir rivayette: "daha faziletlidir" buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned, 1/16; Nesai, Mescid,4)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Minberimin ayakları Cennet üzerindedir." Buyurdu.
(İ.Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, 8.).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın üzerindedir." Buyurdu.
(Buhârî, Fadlı Salati Mescidi Mekke, 5; Müslim, Hac, 92; Müsned, 2/36, 236, 450, 534; 4/41)



Geçip ol yüce belleri
Çıkarsak başa yolları
Görünse Kâbe İlleri
Ne güzeldir ne güzeldir


Hele o günlerin gerçek deve kervanlarıyla aylarca süren, vâdiler boyunca dağlar beller aşarak yolların başına ermek..
Ve Kâbeyi ilk kez görmek Ne güzeldir Ne güzeldir..
Kâbe, Madde ile Mânânın ARAkesitidir..
Orada olanlar herkesin kendi HÂLidir asla ANLAtılmakla ANlaşılmaz..


İbadet olan beş şey:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Beş şey ibadettendir:
1- Az yemek,
2- Camide oturmak,
3- Kâbe’ye bakmak,
4- Mushafa bakmak,
5- Âlimin yüzüne bakmak.” buyurdu.
(Deylemi)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kâbe’ye, ana babanın yüzüne ve Mushaf’a bakmak ibadettir.” buyurdu.
(Ebu Davud)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kâbe’ye, ana babanın yüzüne ve Mushaf’a bakmak ibadettir.” buyurdu.
(Ebu Davud)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üç şeye bakmak ibadettir: Ana babanın yüzüne, Mushaf’a ve denize bakmak.” buyurdu.
(Ebu Nuaym)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şu beş şey ibadettendir: Az yiyip içmek, camide oturmak, Beytullaha bakmak, Mushaf’ı açıp okumadan bakmak ve salih âlimin yüzüne bakmak.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali’nin güzel yüzüne bakmak ibadettir.” buyurdu.
(Hâkim)


Nebîlerin nazargâhı
Velîlerin karargâhı
Görürsem Kâbetullahı
Ne güzeldir ne güzeldir


Tüm peygamberlerin nazargâhı, bakış BİRleşim Merkezi, Allah Dostlarının kara kılma Merkezi,
Kâinatın pây-i tahtı Kâbetullahı görüsem Ne güzeldir Ne güzeldir..


Resim---Ömer radiyallahu anhu Hacer'ul-Esved'i öptükten sonra şöyle demiştir: “Biliyorum ki sen bir taşsın. Ne kimseye zarar ve ne de kimseye fayda verebilirsin. Eğer Allah'ın Rasûlü'nü seni öperken görmeseydim, seni asla öpmezdim!”
(Ebu Zerr radiyallahu anh’dan; Müslim ve Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şurası muhakkak ki, (yeryüzündeki) ilk ev, mübarek olsun ve içinde namaz kılınsın diye Mekke`de inşa edilen Ka`be`dir" buyurdu. Ben: "Sonra hangisi?" diye sordum. "Mescid`i Aksa" buyurdular. Ben: "İkisi arasında ne kadar fark var?" dedim. "Kırk yıl!" buyurdu.
(Ebu Said radiyallahu anh’dan; Kütübü Sitte, Fezail Bölümü, HadisNo : 4576)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "(Ziyaret için) sadece üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Resulullah, Mescid-i Aksa." buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anh’dan; Kütübü Sitte, Fezail Bölümü, HadisNo: 4583)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şu mescidimdeki namaz efdaldir,"-Bir başka rivayette- "Bu mescidimdeki bir namaz, Mescid-i Haram hariç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır." buyurdu.
(Kütübü Sitte, Fezail Bölümü, HadisNo: 4584)



Niyâzî 'ye nasib olsa
Varıp maksudunu bulsa
Safa vü zevk ile dolsa
Ne güzeldir ne güzeldir


Âşık Niyâzî Babaya nasib olsa da ulaşıp maksadına erse,
Gönlü sefâ ve zevklerle dolsa Ne güzeldir Ne güzeldir..


Resim---Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anhu anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder." buyurdu.
(Tirmizî, Hacc 14, (828)


Resim

Hüccac (A.): Hacılar. Allah'ın Evi'ni ziyâret kasdı ile oraya yönelenler.
Hatiat (A.): Suçlar, günahlar.
Muğeylân (A.): Diken.
KâribÂN: KervÂN.
BâZâr-gÂN:(Bezirgân) f. Tacir, tüccar, alışveriş eden esnaf. Efendi ve ağa yerine Yahudiler için söylenen ünvandır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXVII ŞİİR


Şunlar ki görüp yüzünü bu dâra gelirler
Ol ahde vefâ eyleyip ikrâra gelirler


Şu kulların ki ezelde cemâlin/gül yüzünü görüp bu dâra/imtihan diyârı dünyaya-esfeli safiline gelirler.
“beL” ahdine vefâ gösterip verdikleri Rububiyyet Tevhidini, Uluhiyyet Tevhidi olarak ikrâra gelirler..


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

---Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.
(A’raf 7/172)


Anlar ki ezel gözleri saçında kalupdur
Bunda seni hiç bilmeyip inkâra gelirler


Şu kulların ki ezel Elest Bezminde SENi görüp gözleri siyah SAÇında/setrinde-örtünde kalmıştır ve küfretmiş/örtmüştür hakkı-gerçeği..
Bu İmkÂNla İmtihÂN ÂLEMindeyse SENi hiç tanımayıp Nefislerin ilâhlığını ilân edip SENi inkâra gelirler ne yazık!.


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا

E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen): Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?(Furkân 25/43)


Çeşmin kadehin nûş eden abdâl-ı ilâhî
Ol aşk ile bu âlem-i devvâre gelirler


Mübârek gÖZlerini GÖRen, İki gÖZünün gÖZ YAŞı Kadehini başlarına çekinmeden dikip içen İlâhi Abdâllar/tebdil edenler-bir Nebîden nur alan-bedel olanlar ise,
İçtikleri o İlahî Aşk ile bu ÂLEMe, Alem-i Devvâre/Dönen âleme, küRRe-zeRRe Kâinâtına gelirler.



Zülfün teline anda kimin gönlü dolaştı
Mansûr gibi meydâna girip dâra gelirler


Hallacı Mansur gibi Zülfüyün TELini kim GÖRdüyse,
bu İmkÂNla İmtihÂN YuRDunda nAZlı YÂRin Naz-Niyaz Zülfünün TELine kimin gönlü dolaştıysa,
“Ene’l –HaKK!. Ben HAKK’ım!” HaYykırıp Hallac-ı Mansûr gibi DÂR Ağacına çekilirler… saf dışı edilirler kulluk oyunu sahnesinden..



Şol dâneleri gör biter eşcâr olur ol
Sırr ile içinden yine esmâre gelirler


Şu İbret ÂLEMine baksan ya nice bitki dâneleri/tohumları, yeşerir ve koskoca Eşcâr/Ağaçlar olurlar da sonunda.. diken eksen diken.. buğday eksen buğday çıkar tarlandan.. sen dersin Saîd-Şakî diye..
SıRR-ı İlahî ile SoN-UÇta yine içlerinden pek çok Esmâr/Semerler/Meyvalar ve de Tohumlar verirler..
yeni doğan BeBelerin gözleri fıtraten/yaratılıştankapalı iken Ağzı ANA MeMesi arar..


مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun): Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir.
(Bakara 2/261)


فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah'ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.(Rum 30/30)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.buyurdu.
(Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)



Her tohmu neden aldın ise eksen anı bil
Her cinsi yine bittiği eşcâre gelirler


Bu BİRe BİRlik ÂLEminde her fASL, ASLına BAĞLıdır göbek BAĞıyla ve AYNıdır. Hangi ağacın tohumunu ALdıysan ve EKtiysen şunu BİL ki,
Çıkacak fidan aldığın Ağacın yavrusudur AYNısıdır ve ANAsı olan Ağaca benzer sonUÇta..



Hiç biri izinden çıkıp âhar yola gitmez
Her birisi bir yol ile bâzâra gelirler


Bu muazzam DİRlik Zincirinde hiçbir CANlı DİRİlik Zinciriini kırıp da/göbek bağını kesip de, âhar/başka yola gidemez.. Erik tohumundan elma alamazsın!
Her bir tohum ASLının YOLUyla gelir bu BİZ BİR-İZ imtihÂN Bazarına…
Celâl, Kemâl ve Cemâl mazharı olanlar kendi yollarını tutara giderler Hayatları boyunca..



Yolları ne var ayrı ise hep sana âşık
Cümle seni ister sana didâra gelirler


Bu yarattığın KULLarıyın yolları türlü türlü ve apayrı ise de, ne var bunda ki kürenin noktaları gibi hepsi de MERKEZe bakarlar ve HaKK’a/SANA Âşıktırlar.. herkes kendince Hakk BİLdiğin İşlerler..
cÜMMlesi de eğeri-doğru sonUÇta SENi isterler-Rücu’ ederler gülyüzüne dönüp gelirler..



Elbette bu bağ içine kim girse Niyâzî
Hârın gezüp evvel sonu gülzâra gelirler.


Kim ki Ten içinde CAN ile bu “BİZ BİR-İZ BAĞı” na insan aklı ve kılığında kim girdiyse ey Niyâzî BaBa kaddesallahu sırrahu,
Önce bir HÂRın/Dikenlerin DerDini çekerler de sonunda Gülzâra/ Gül bahçesine gelirler.


Resim

Dâr (A.): Dünya.
Ahd (A.): Söz verme.
Devvâr (A.): Devreden, dönen.
Alem-i devvâr: Dönen âlem, kâinât.
Dâr (F.): Dârağacı, idam edilenlerin asıldığı üç ayaklı çatkı.
Dâra gelmek: Asılmak.
Eşcâr (A.): Ağaçlar.
Esmâr (A): Meyvalar.
Âhar (A.): Başka.
Bâzâr (F.): Âlim-satım yapılan yer.
Didâr (A.) YüZ.
Hâr (F.): Diken.
Gülzâr (F.): Gül bahçesi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXVIII ŞİİR

Aşkın kime yâr olur dâim işi zâr olur
Dinmez gözünün yaşı yanar içi nâr olur


Senin AŞKın kime YÂR Olursa o kimsenin işi atık ah ü zârdır.
İki gözü iki çeşme ağlar gezerde AŞK ateşiyle yanar durur içi kızıl kor ateşi keser.


Sevdâ-yı zülfün kimin takılsa gerdanına
Mansûr gibi âkıbet yolunda berdâr olur


Senin gül yüzüne SEVdâlanmak AŞKıyın simsiyah zülüf kemendi kimin boynuna takıldı gerdanını esir aldıysa,
Son-UÇta Hallac-ı Mansur gibi “Ene’l- Hak: Ben HaKK’ım!” derde, şeriat terazisinde katline ferman eyleyüp başını DÂRe Çekerler Asıp seyrederler SEVdânı!..


Leylâ-yı aşkın senin her kimi Mecnûn eder
Firkât odına yanub her gice bimâr olur

Senin AŞK Leylâyın gül yüzün gören her AKIL, aklını kaybederde akılsız Mecnûn olur.
Uykuları Uyuttuğu uykusuz geclerde AYRılık ATEŞine yanar da yanar durur!..


Varlık cibâlin kesip dost iline yol eder
Ferhadleyin gözünün yaşları pınar olur

Şirine SEVdâlı Ferhad gibi kendi VARlık dağlarını Hasret külüngüyle deler de SENin DOST illerine SILAya SALL-ULAŞım YOLu eder de o yollardan GÖZlerinin iki pınarı Akarda AKar durur!..


Şol İbrahim Edhem'i derviş eden aşkındır.
Derdine düşen şahın tahtı tarümâr olur

Horasan Padişahı meşhur İbrahim Edhem’i baş açık ayak yalın yolların DERVİŞi eden SENin AŞKındır elbette..
ZÂTen kim ki ŞAHtır ve SENin derdine düşmüştür artık onunTÂC ü TAHTı altüst olur ne düzen ne dengesi kalır, ıssız yollara düşer de düşer durur!..


Ben de ârı terkedip girdim bu dervişliğe
Her kim senin aşkına düştüyse bî âr olur


Ben de halkından utanıp çekinme ar u namusunu terk edip de giridim SENin yolunda bu DERVİŞliğe..
ZÂTen SENin SüNNetin- bu HAYYattaki tavır, tarzın ve stilin o dur ki, SENin AŞKına düşenin artık halkından utanıp çekinme ar u namusu kalmaz!..


Bu yolda cânın veren Cânân alur yerine
Aşk dükkânında anın cân ile bâzâr olur

Bu AŞKULLAH YOLUnun ANA Kuralı odur ki, bu YOLda CÂNÂN İsteyen ilk-son olarak CÂNını KurbÂN edecektir ki, CÂN yerine CÂNÂN ALaBİLsin!.
O yüce SultÂNın AŞK Bazarında CÂN ile bazar-ALışVERiş yabılaBİLinir!..


Ey dilber-i ruhâni al koma işbul cânı
Sevdâna düşeliden dünya bana dâr olur

EYy RuHî DiL-BeRr! Ey gönül alan, kalbi çeken güzel!
EYy gönül alan, kalbi çeken SEVgili Güzel! Ben RAZıyım gecikmeden hemen al bu canımı!
ZÂTen SEVdâna düştüm düşeli bu yalan DüN-yâ bana dar geldi zindan oldu!..


Terk et Niyâzî seni bul anda o Sultânı
Her kim cânından geçer ol vasıl-ı yâr olur.

Niyâzî Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu!
“Ben” dediğin “sen”liğini terk et de gerçek “BEN” likte eşsiz tek es SultÂN celle celâluhu’yu bul!
Bu BeLÂ Bazarına gelenin TEK YÖNlü Ticaret KÂRı o dur ki -> CÂN GEÇidinden GEÇe Bilirse Çıktığı YOL -> Nazlı YÂRin vUSLât-Kavuşum YOLUdur..


İnsanoğlunun “ben” dediği:

هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا
Resim---“Hel etâ ‘alâ-l-insâni hînun mine-ddehri lem yekun şey-en meżkûrâ(n): Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.”
(İnsan 76/1)

Yaratan ALLAH celle celâluhu buyurduğu “BEN” likte eşsiz tek es SultÂN celle celâluhu:

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَنْ يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Felemmâ etâhâ nûdiye min şâti-i-lvâdi-l-eymeni fî-lbuk’ati-lmubâraketi mine-şşecerati en yâ mûsâ innî ena(A)llâhu rabbu-l’âlemîn(e): Oraya gelince kutlu bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah BENim.”
(Kasas 28/30)

nOt: Kulakları çınlasın Bestekâr Kemanî Nimet Terzioğlu AğABeyim ne zaman kemanı eline alsa inleyerek söylerdi:



Resim

Zâr (F.): Ağlayıp inlemek.
Nâr (A.): Âteş.
Zülüf (A.): Güzel yüzün iki yanından sarkan saç büklümü.
Sevdâ-yı zülf: Zülfün sevgisi.
Berdâr (F.): Asılmış.
Leylâ-yı Aşk (A.): Aşkin Leylâ'sı.
Mecnûn (A.): Aklını kaybetmiş.
Firkât (A.): Ayrılık.
Bimâr (F.): Uykusuz.
Cibâl (A.): Dağ.
Ferhadleyin: Ferhad gibi.
Şol: Şu.
Tar ü mâr: Altüst.
Bî âr (A.): Arsız.
Âr: Utanmak.
Dilber (A.): Güzel.
Ruhâni (A.): Ruhsal.
İşbu (T.): Bu.
Sultân (A.): Kâinât sâhibi.
Vasıl (A.): Ulaşan.
Vasıl-ı yâr: Sevgiliye ulaşan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXXXIX ŞİİR

Ey sanem n'oldun câna kasdin var
Bağrımı deldin kana kasdin var


Ey Bilenlerin BİLdiği Hakikat, BiLmeyenlerin SİLdiği hayal putu SANndığı en SEVilen SEVgilimm!
İlliyyine DÖNüş İmtihÂNında İNndirdiğin ESfelinde feyeKÛN OKklarınla BAĞrımı DELik-DEŞik ettin! Kasdin-amacın emÂNeten verdiğin bir Avuç KANımıydı DÖKmen için!..


Başım önünde çevkân elinde
Çalmadan gayri ya-ne kasdin var?


Şu devrÂN-seyrÂN ÂLEMinde, GÜNde 5 kez 40 kERRe başım Önünde EĞik-ELinde, fELEK Topunu Atan SENsin cevlÂN Çevkânıyla TUTanda SENsin.. Başıma KÛN Kılıcını çALmakdan bAŞKa KASDın nedir ki?..


Tîğ-ı gamzenle doğradın bağrım
Cism u cânı kurbâna kasdin var

Ben SENde-SEN bende giBi İkimiz BİR TENde giBiyken, gÖZ UÇ-uyla ATTığın “KÛN-OL!” Oklarını ve SON-Uçunu da Yaratan senken.. OLsun!.. OLmasın!.. dEĞDİ Bağrıma DELik-DEŞik etti.. DİLim dilim dilim Doğradın!..
zÂHİRimi-cİSMimi-KİMliğimi ve Bâtınımı-cÂNımı-KİŞiliğimi “KURb-ÂN” etmekten bAŞKa Kasdin yoktu.. Bunu buyurmuştun eYy Şahdamarımdanda AKRABAm.. RABBım celle celâluhu..


MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)


Onmadık başım kavgaya saldın
Pâdişahım seyrâna kasdin var


Ağlayarak girdiğim ve ASLa Onmayan/ DERDine dEVÂ Bulamayan şu zavallı BAŞım KüLLî ŞEY BÂzarında; her şEY’e Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkumluk kAVgasına sOKtun!
Çıkıp KüLLî ŞEY’in MUHit Tepesinden SeYRetmek miydi KaSDın/Bile Bile Bildirip de seyrettiğin he HÂLimm!..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.”
(Nisâ 4/126)

Beni gör n'oldum sararıp soldum
Vaslın umarken hicrâna kasdin var


Tertemiz bir DAMla Suyunken ne oldum, YEDi renk Açtığım çİLE çARşımda nasılda sararıp SOLdum.. HÂLifenken, ihtiLÂflara DÜŞtüm, vUSLât USLünü UMarken HaSsretlerdeyANdıMm.. HiCR-ÂNa ki, ÂN HüCREsindeki spnsuz HİÇlik HÜCRemde, bu AYRılık ACIsını ÇEKtirmekmi BİLe BİLe Yaptığın-kASdın ey SEVgili…


Bu vücûdumu odlara yaktın
Ben de bildim büryâna kasdin var

zÂHİRimi “OLsun!” ZemhER-inde DONdurdun.. Bâtınımı “OLmasın!” caHÎMinde YANdırdın, gel-geç ve izaFÎ mevCÛDumu çifte kAVUrdun!.
Artık Anladım ki SENin Kasdin “ben”den püryÂN keBÂBı yapmakmış!..


Bu Niyâzî'yi ağlattığından
Anlanur kim ihsâna kasdin var.

Gerçi çok şükür ki yalan DÜN-ya ile Güldürüp, çıkmaz sokaklarına daldırıp, kendi kendiyle BOĞuşturup Oyalamadın da iki GÖZü iki çEŞme Ağlattın, İLERİsin-GERİsin-şu ÂNın DÜŞÜNdürdün ya.. artık Anladığım tek şey şu ki, ey MuHSîn Olan yüce RABbım Teâlâm demek ki SON-UÇta bana İHSÂNa Lutf ü Keremin içinmiş bu ilginç oYuNlar hamdolsun!..



Resim

Resim

Sanem (A.): Put.
Kasd (A.): Niyet. bir şeyi kafada tasarlayıp yapmaıa girişmek.
Câna kasd: Öldürmek.
Gamze (A.): Göz süzerek bakmak.
Tîğ (A.): Ok.
Cism (A.): Vücut.
Onmak (T.): Hastalıktan iyileşmek.
Onmadık: İyileşmez, düzelmez.
Seyrân (A.): Seyircilik.
Büryân (F.): Kebâb.
İhsân (A.):Allah'ın kuluna bağışda bulunması.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXL ŞİİR

Hakk’ın kullarını bâzı kul eyler
Anı kul eylemez yine ol eyler


Bazı zavallı zorbalar ALLAH celle celâluhu kullarını, kendi kulu zanneder ve “kulum!” diye hitab ederler.
Aslında bu Hayat bir İmkÂNla İmtihÂN Oyunudur ve kendi kulunu ona kul eden de yine el HaKk celâluhudur..


nOt:
ki, Osmanlı padişahlerının fermanlarında: “Falan KULuma fermanımdır..” sözlerinin bedeli, yüzyıllarca ve sonuçta çok ağır ödenmiştir. Beşikteki kardeş bebelerini katleden neslin bebeleri, küffâr ülkelerinde yok olup gitmiştir.. yüzyılların neslinden elde kalan kaç kişi bilmiyorum o kadar azlar ki şimdi yeryüzünde.. ve ne acı!..


Alan veren odur bâzâr içinde
Kimin bay u kimini yoksul eyler


Bu KÛn feyeKûn Bazarında, Şe’ÂNuLLAHta her ÂN alan da, satan da O ALLAH celle celâluhudur.
Kader KaderuLLAH ki kimini zengin kimini ekmeğe muhtaç yoksul eYyler HaYY doSt!.


ALLAHu Zü'l-Celâl Kur'ân-ı KerimimİZde: Kâinâtı ben yarattım! Bedenini ben yarattım! Fiillerini ben yaratmaktayım! Düşüncelerinizi de ben yaratırım..buyurmaktadır.

SİZi:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---“Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.”
(Zariyat, 51/56 )

Fiillerinizi..:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe RaMÂ, ve li yubliyel mu’minîne minhu beLÂen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm: Onları siz öldürmediniz (Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz), ama onları Allah öldürdü; (Ey Rasûlüm, bir avuç toprak) attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”
(Enfâl 8/17)

DÜŞÜNcelerinizi..:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ teşâûne illâ en YEŞÂALLÂHu RaBBul âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin RaBBi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr 81/29)


Kiminin bakırını eder altun
Kiminin altunun kara pul eyler


Bu KuLLuk İmtihanı sAH-NEsinde, kimisinin elindeki bakırı altın gibi değer bulur yol verir dünyaya koşturur,
Kimisinin altın gibi değerli güzelliklerini beş kuruşluk pul para etmez hâle getirir eylerde EYyler DoSt!. ve’s- selâm!..


Kimini güldürur dâim cihânda
Kiminin âh u efgânın bol eyler


Kimisin dünya işlerini denkleştirdikçe denleştirir, şımartır güldürür de güldürür..
Kimsini cevr-i cihÂN, çARK-ı ÇİLEde “AHh!” çektirip feryâd ettirip herkesten imdâd istettirir durmadan perişÂN EYyler DoSt!.!


Kiminin sevdiğin alır elinden
Kiminin erini alır dul eyler


Kimisini çok sevdirir de sonra elinden alır.. baka kalır ardından bencileyin gurbette!
Kimsinin EŞin-ERin alır elinden, dul bırakır evin barkın virÂNe EYyler DoSt!.!.


Kimine istemezken verir evlât
Kimi ister anâ yâd oğul eyler


Kimisi canından bıkar oğul evlâd istemezken,
Çocuk derdiyle yanıp tütenlere başkalarının çocukların evlâtlık verip baktırır büyüttürür ve ömür boyu kendi çocuğunu arattırır durur cihÂNda mecNÛN EYyler DoSt!...


Kimi bulmaz giye çuldan abâyı
Kiminin atına atlas çul eyler

Kimisi düşer DÜNya DERdin pençesine.. karnı aç ekmeğ.. sırtı açık bulsa giyecek çul-çaput demeyecekken,
Kimisinin oturduğu minderini atlas ipeklerden EYyler DoSt!.!..


Kiminin tatlı balın eder acı
Kiminin acısın tatlı bal eyler


Kimsinin her şey yolunda olan Dirlik-Düzenini ateşe verir acılarda kavurur..
Kimsinin dertlerini dermana döndürür, gübreside gül açtırır ömrünü bal EYyler DoSt!.


Kimin bülbül ider güle kılur zâr
Kimin pervâneveş yakıp kül eyler


Kimsininin bir AL GÜLe gönlün düşürüp gecesi gündüzü divÂNe bülbül gibi ah ü ZÂR ile geçerir gurbet ellerde bencileyin yâ HaYy!.
Kimsini daha da delirtir AŞK, serHÛŞ pervâneler gibi dalar AŞK AT-Eşine “AHh!” duman olur geride KÜLü kalır bîÇÂRe EYyler DoSt!..


Eder ak güneşi geh kara balçık
Kara balçığı açar gâh gül eyler


Kimsini yücelerde BULut BULut GüNeşken Karlı Dağda kartalken kader Okuyla indirir yere ayaklar altında çiğnen balçık ediverir ki,
Kimisine kara balçık bataklığında kara GÜLLer açtırır… tuttuğu altınkeser bu Âlemde NEler EYyler DoSt!.


Kimi İsâ nefestir eder ihyâ
Kimi Deccal olup sağa öl eyler


Kimisi HAYyDârdır İSÂ aleyhi's-selâm Nefesli Ölüye üfürse DİRiltir ayağa kalakar!
Kimsini Deccâl edip sağları öldürtür, hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak göstertir bu KULLUK İmtihÂNı Sahnesinde KûN feyKûN OYUNunda gör NEler EYyler DoSt!.


وَرَسُولًا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُمْ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّهِ ۖ وَأُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِ اللَّهِ ۖ وَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Resim---“Verasûlen ilâ benî isrâ-île ennî kad ci/tukum bi-âyetin min rabbikum(s) ennî aḣluku lekum mine-ttîni kehey-eti attayri feenfuḣu fîhi feyekûnu tayran bi-iżni(A)llâh(i)(s) veubri-u-l-ekmehe vel-ebrasa veuhyî-lmevtâ bi-iżni(A)llâh(i)(s) veunebbi-ukum bimâ te/kulûne vemâ teddeḣirûne fî buyûtikum(c) inne fî żâlike leâyeten lekum in kuntum mu/minîn(e): “İsrailoğullarına elçi kılacak”. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) “Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.”
(Âl-i İmrân 3/39)


Çürüğü sağ edip sağı çürük hem
Solu sağ ve sağı gâhi sol eyler


Son nefeste sanılan nice CANları bahtiYÂRca yaşatırken gencecik sağları kara toprakta çürütür..
Kimisi bâtıl-şerre giderken bir sebeb halkeder de hakk-hayra dönü verir.. Bâzen kimisi de nefsin hevâ fırtınasında hakk ve hayrın bir ÂNda bâtıl ve şerr eyler bu KuLLuk Oyunuda ne çâre EYyler DoSt!..


Ayağı baş başı eder gâh ayak
Dili kulak kulağı hem dil eyler


Kimi kimsesiz ayak altındaki kalender KUL iken, baht-ı YâR edip altın tahtlarda baş-sultÂN eyler!.
Kimisi ağzından çıkanı dilinin DEdiğini önce kendi duyar tartar konuşru! Kimisini boşboğaz edip her duyduğuna göbek attırıp oynatır köçek EYyler DoSt!.


Fili gâhi karınca kursağına
Koyup karıncayı gâhi fil eyler


Çile ÇÖLÜn devi Filleri indirir yere de karıncaların kursağına yem eyler!.
Kursağında-karnında-midesinde fil bulan karınca da kendisini fil sanır da heVÂsında fil EYyler DoSt!.


Çıkarır gâhi yoldan nice yolcu
Gehî yolcuyu göstermez yol eyler


imkÂNla İmtihÂN ÇÖLünde MuhaMMedî Sırat-ı Mustakîm yolundaki nice YOLcuyu yanlış-ters tercihi-hevâsı yüzünden saf dışı eder de,
Bâzan da damlayı yutan DerYÂ gibi YOLcusunu yutan YOL EYyler DoSt!.


Gehî ıssız harabı şenlik edip
Gehî şenliği dağıtıp çöl eyler


Nice virÂN olmuş harabe gönülleri Şe’ENuLLahta Şen ŞÂDuman ediverir de,
Gâh olur ki, cennet gibi denge-düzenleri cehenneme çevirip darmaduman ıssız sessiz virÂNe ÇÖL EYyler DoSt!.


Anasır ipliğin tab' iğnesinden
Geçirüp onu bu bunu ol eyler


Anasır-ı Erba’a-Dört unsur ki, Toprak-Ateş-Su-hava kimlik kişilik İpliğin, KÛn feyeKûn TezgÂHında Tabiât İğnesinden geçirip, türlü türlü rengarenk ömürler dokutur, “OLsun!. OLmasın!.” bu, şu o derdlerini okutur ve neler EYyler DoSt!.


nOt: Anasır-ı Erbaa-Dört unsur ki;
Toprak (KATIlık) ->BeDEN
Hararet (ISIlık) ->NeFS
Su (NEMlilik) ->KaLB
Hava (SOĞUKluk) -> RûH..

KATIlık + SOĞUKluk =>Toprak
KATIlık + ISIlık => AteŞ
NEMlilik + SOĞUKluk => Su
NEMlilik + ISIlık => Hava..


Yeli gâhi letâfetle eder od
Odu gâhi kesâfetle yel eyler


Ilgıt ılgıt esen seher yellerini letâfet lutfu AŞKullahta; cana, cisimden alâkayı kestirip nurâniyet lutfedip alev alev yandırır..
Gâh eder ki, gürül gürül yanan ateş DERviş yüreklere “benlik” nefesi aldırır da havalarda yeller gibi estirir savuru da savurur bencileyin EYyler DoSt!.


Suyu dondurup eder taş ve toprak
Taşı toprağı akıtup sel eyler

Nice ÂŞIK KALBler olur ki;
Gökteki BULutlutlar, Buharlar, SUlar da Donar toprak gibi kaskatı taşlar gibi BUZ olur,
Bu Âlem EMRullahı DUYan UYar fıtraten.. Dağı taşı yerle bir edip çağlayıp akan SELler EYyler DoSt!.


Huruf-ı cârre gibi cümle eşyâ
Birbirine uzanıp el eyler

Harf-i CERR gibi bu ÂLeMde Küllî Şey.. her Şeyin-kelimenin sonunda onu çeker-çektirir.. Sebebler zinciri SistemULLAH..
Birbirine AKIcı-ÇEKiici EZeL ZİNciriyle BAĞlı ki;
EL ELe Kebana giden elektirik direkleri gibi CAN CERRyÂNı taşıyan ANAmızın GÖBEK BAĞlarından geri Çekilsek ANA SEBEBimİZ HAVVA aleyha's-selâm’ın BATNında-KaRNında ve de ÂDEM aleyhi's-selâm ZAHRında zÂHirinde CEMmu’l CEM’ OLuVERirİZ ÂN-ı Vâtitte -> ÂN-ı Vakitte EYyler DoSt!...


Eder âkilleri çok işde âciz
Eder öyle bir iş san âkil eyler


NAKLuLLAHa Kur'ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle UlaŞmadan ahkâm kesen nice kendini akıllı san akıldâne-ükelâları kendi canından aciz bırakıp kıvrandırır da,
Nice aklı ermez sanılan zavallı Hak ÂŞIKları öyle bir işle-sebeble ÖZ SIRRlarını fethettirip, AKLını NÛRlandırıp -> nAKLedip en AKILLı EYyler DoSt!.


Bu sözün Yunusu Mısrî değildir
Lûgaz bunda muammasın ol eyler.


Bu Derunî SÖZlerin Yûnu EMRE’si kaddesallahu sırrahu Niyazî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu değildir,
Söylenenler Zâhiren BiLmece-BiLdirmece ANAhtarlardır ki, esas ledüNNî SıRrr Kapısın İÇindeki Bâtın mücevherlerini KüLLî ŞEY’i yutan ALLAH celle celâluhu EYyler DoSt!.



Lâ Huve İLLâ Huve HaYy doST!..:

Enfüste-MERKEZ-de O..:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Âfâkta-MUHiT-te O..:

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim--- “Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.”
(Nisâ 4/126)


Resim

Efgân (F.): Figan'ın çokluğu, ıstırapla haykırmalar.
Pervâneveş (F.): Pervâne gibi.
İhya (A.): Diriltme.
Anasır (A.): Unsurlar.
Tab' (A.): Tabiat. Karakter.
Huruf (A.): Harfler.
Cârre (A.): Akıcı
Âkil (A.): Akıllı.
Lûgaz (A.): Edb: Manzum bilmecelere denir. Lügaz çözülürse insan, hayvan, eşya veya başka bir mânâ çıkar. Meselâ: (Hikmetullah şehrinin bir tânesiOğlunun karnında yatar annesi.)Bu manzum çözülürse cevap olarak "İpek böceği" çıkar.
Muamma. (A.): (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLI ŞİİR

Kös-ı rıhlet çaldı mevt amma henüz cân bî haber
Asker-i âzaya lerze düştü sultân bî haber.


İnsanoğlunun “ben” dediği KİMlik-KİŞİliğinin ÖZü RUH Sulatnının terk-i DiYÂR kösü- bakır kasnaklı YOLculuk davulu YOLa çıkış işaretini çaldı, mevt-ÖLüm geldi çattı.. ama nefs hâlâ dünya CANı derdinde ve olanlardan habersiz ne çâre!
Ordusuna-organ askerlerine lerze-yerle bir olma zelzelesi vurdu titrmekete ve can vermekte iken ordu komutanı Ruhî NEFS olanlardan habersiz ne çâre!.


Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere
Cân yatur gâfil binâsı oldu virân bî haber.


Daha anasından doğdu gün dökülemye başlayan ömür taşlarını göremeyen bu akılsız nefs hâlâ yıkılması mukadder olan benden binasını onarma derdinde ve dökülen taşları toplama telaşında gece-gündüz etmekte..
Beden binasının sultanı can NEFSi gaflet uykusunda düşler kurmakta oysa bedebn-dünya sarayı virÂNe oldu olanlardan habersiz ne çâre!.


Dil bekâsın dost fenâsın istedi mülk-i tenin
Bir devâsız derde düştüm âh ki Lokmân bî haber.


Ne garib şeydir ki, nakline Erememiş rüşdsüz nefsim gönül iklimimi işgal edip her AN göçmekte olan Beden Mülkünün bekâsını istemkete ve ebediyyen bu gölge-izafî-gelgeç dünyada kalmaya çabalamakta oysa mülkün gerçek sahibi Mâlikü’l- Mülk ALLAH celle celâluhubu Beden Sarayının fenâsını istemekte ve yerle bir edeceği kesin iken..
İşte ben böylesi bir çâresi yok derde düştüm ki Lokman-ı Hekim Ruhum ayakta uyumakta olanlardan habersiz ne çâre!


Bir ticaret kılmadım ben nakd-i ömr oldu hebâ
Yola geldim lîk göçmüş cümle kervân bî haber.


İmkÂNla İmtihÂN da Sultân-ı Mutlak’a KULLuk yapmak ticaretine geldiğim bu Dünya Bazarında ÖMÜR Param, ANA sermayem eriyen kar gibi hebâ oldu beyhude boşuboşuna elimden uçup gidiyor..
Uyandım amma ve lâkin BİZ BİR-İZ KervÂNlar çoktan göçmüş yol almış gitmişler bense bu yalan dünya ÇÖLünde tek başıma kalakalmışım ve zavallı nefsim olanlardan habersiz ne çâre!


Çün gel oldu yalınız girdinı yola tenhâ garib
Dîde giryân sîne büryân akıl hayrân bî haber


Tek başıma doğduğum gibi, tek başıma yaşadım ve yapayalnız girdiğim bu hayattan “geri dön!” emri duyulunca ıpıssız-tek başıma ölmem gerekemekte çâresi ve tek gerçek bu dünyada!.
Kafa gözlerim sinemin ACI Suyunu dökmekte, nefsimin yuvası bagrım-sînem yanmakta kıpkızıl kebâb olmuş zavallı aklım ise şaşakalmış olanlardan habersiz ne çâre!.


Azığun yok yazığım çok yolda türlü korku var
Yolum alırsa' n'ola div u şeytân bî haber.


YOL-YOLcu-YOLluk-YOLdaş yok.. azık yok.. yazık çok.. ve teke TEKlik YOLum tehlikeler teknesi ve yüreğim ağzımda korkum yutmuşçasına!..
Fakriyetim-Acziyetim-Zillet ve İlletimle çıktığım bu son/uzun7yapayalnız YOLumda, yol kesenler; devler, cinler, ifritler, iblis ve şeytanları yolumu keserlerse ne yapar bu şaşkın nefsim olanlardan habersiz ne çâre!.


Yol eri yolda gerektir çağ ve çıplak aç ve tok
Mısrî’ya gel dedi sana çünkü Cânân bî haber.


Bu KULLUK OYUNU gereği odur ki, her CAN/Nefs KULLUK GÖRevini yapacak YOL ERİ olduğunu BİLecek ve GELdiği YOLdan geri DÖNecekti.. ister sağlıklı-giyinik ister çırılçıpla-kalender, ister aç ister tok yola devam mecburiyeti var!
Bu Âşık Niyazî Mısrî Babama da ÖZünden de YAKÎN olan CÂNÂNı İRCİ’- geri DÖN dedi oysa Nefsim olanlardan habersiz ne çâre!..


أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhe'n-nefsu'-mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- "İrciî ilâ RaBBiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)


Resim

Kös (T.): Davulun büyüğü.
Mevt (A.): Ölüm.
Bî haber (F.): Habersiz.
Âza (A.): Uzuvlar.
Uzuv : El. ayak, vesaire gibi vücûdun parçaları.
Lerze (A.): Titreme.
Dil (F.): Gönül.
Bekâ (A..): Ölmezlik.
Fenâ (A.): Ortadan kalkma.
Lokmân (A.): Bir eski hekim.
Hebâ (A.): Boş yere.
Nakd-i ömr (A..): Ömür parası, ömür sermâyesi.
Lîk (A.): Lâkin, fakat.
Dide (F.): Göz.
Giryân (F.): Altlayan.
Çağ (T.): Sağlıklı, sağlam, bakımlı, iyi hâlli ve keyfi yerinde olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLII ŞİİR

Katre katre dökülenler dür müdür bârân mıdır
Zerre zerre görülenler hat mıdır reyhân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi



Damla damla dökülen bu göz yaşları inci midir yağmur mudur?
Yüzünde Zerre zerre görülenler kader çizgisi mi güzel koku bitkisi reyhan mıdır?.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Taze taze açılan gül mü cemâlin mi senin
Yana yana inleyen bülbül mü yahut cân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi


Her ÂN Şe’ÂNda yeniden Açılan bu güzellik gül müdür gülbağında yoksa cemâlin mi senin YÂR!.
Bu güzellik karşısında Yana yana inleyen güle âşık bülbül müdür yoksa Sana ÂŞIK CÂNım mıdır SEVgili!.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Halka halka salınan kâkül mü ya hablü'l-metin
Sûre sûre yazılanlar hat mıdır Kur’ân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi


ELÂ gÖZ Üstüne bu Halka halka SALLınan zülfün kâkülü mü yoksa Şahdamardan Yakın/AKRABa Olan RABBu’l-Âlemine ULAŞIM/TEK İP olan Hablü'l- VeRîd olan en sağlam ve TEK İPimiz Hablü'l- Metin midir?.
YARATAN/Yaratılan BİZ BİR-İzliğinde fiilen Sûre sûre yazılanlar hat/harf çizgisi mi yoksa DİRİ Kur'ân-ı Kerim midir Efendim!.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Pâre pâre eyleyip bağrım kızıl kan edeli
Kana kana içtiğim sahbâ mıdır ya kan mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi


Sana vurgun BAĞrımı/SÎNEmi kızıl kan içinde pâre pâre eyleyip,
Bana kana kana içirdiğin kendi kÂNımı mdir? Yoksa AŞKın al-kızıl şarabı mıdır ey SEVgili..
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Dâne dâne görünen hâl mi ya vahdet sırrı mı
Lâle lâle kızaran haddin mi ya mercân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi


ÂN İÇİnde ÂNda gördüğüm bu manevî Oluşumlar-görüşler gelip-geçici bir HÂL midir? Yoksa gerçekten Mutlak Tevhidin vahdet sırrı mıdır?
Gül yüzünde lâleler gibi kızarıp açan bu güzellikler yüz çizgilerin mi yoksa DERunî DERyâmızın CÂN İşaretleri mercân mıdır ey sevgili!.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Döne döne yanmadan dermân umarım derdime
Gûne gûne mihnetin derd mi ya dermân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresinı geldi divânında durasım geldi


Hiç durmadan SeBBeha SALLınımında DERÛN DÖNgüzündeki ZeRRe-ATOMlar gibi dönmeden bu KULLUK derdime DERmÂN Umarım!
Rengârenk, türlü türlü her ÂN YENiden Kaderimce(kadarımca YAŞATtığın mihnetin/zahmetin, eziyetin, derdin, belâ, tecrübe edip sınamakların başımın derdi mi dermânı mıdır SultÂNım!.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Ata ata kirpik okun bu Niyâzi'nin dilin
Şerha şerha eyleyen cân mı ya Cânân mıdır
Karar etmez bu cânım kalmadı hiç dermânım
Cemâlini göresim geldi divânında durasım geldi


Her BAKışta FıRRlattığın kirpik okların bu Âşık Niyâzi KULunun gönlünü,
DİLim DİLim eylemekte.. bunu yapan ben CÂN mı yım? Yoksa SEN Cânân mısın cÂNÂNım?!.
Artık kararlı halde kalamamakta gönlüm ve yapacak bir çârem de yok artık!
Ve her hücremle divânında durasım geldi ki gülyüzünü göresim geldi..


Resim

Dür (A.): İnci.
Bârân (A.): Yağmur.
Hat (A.): Çizgi.
Reyhân (A.): Fesleğen çiçeği.
Habl (A.): İp.
Hablü'l-metin (A.): Sağlam ip. İslâm dini.
Sahbâ (A.): Al, kızıl şarap.
Hâl (F.): Vücutta olan ben.
Had (A.): Yanak.
Gûne gûne (F.): Rengârenk. Türlü türlü.
Şerha şerha (A.): dilim dilim. Parça parça
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön