NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLIII ŞİİR

Kandedir cehl ile zulmet nefs-i sûbanındadır
Kandedir ilm ile hikmet bil anı cânındadır..


Ne zaman nerede ve her nasılsa sen/nefsin; bir cehâlet/bilinip çâresi bulunamazlık BİLgisizlik KARAnlığı içinde kalırsa ve bu zifiri karanlıkta Yönsüz-Yansız kalırsa tüm bunlar senin MuhaMmedî Tâlim-öğretim ve MuhaMmedî Terbiye-eğitiminden mahrum kalmış 7 başlı ejderhaya dönüşmüş zâlim NEFSiyin yüzündendir.
Ve ne zamanki içinde bir İlim-Hikmet - TEVHİD NÛRu güneşi DOĞduğunu Anlarsan o da senin ezel-ebed RUHundandır-CÂNındandır ve yaratılış sebebib HAKK’a dönüş yolundur.
İşte o zamÂN sen cÂN CeNNetindesin gülüm..


Zulmet-i cehli bırak sen iste nûr-ı hikmeti
Cennetin zevkin dilersen cümle irfanındadır..


Senin nefsine gösterilen iki yoldan birisi olan Cehâletin/bâtılın-şerrin Karanlık Yolundan -> Hikmetin/hakkın-hayrın Aydınlık Yoluna geç/KULLuk Tercihini Hakk ve Hayra yap!.


Azîz kardeşim, Beled sûre-i celilesinde:

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
Resim---“E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).:Biz ona iki göz vermedik mi?” (Beled 90/8)

وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
Resim---“Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni).:Bir dil ve iki dudak?” (Beled 90/9)

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Resim---“Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).:Bir de ona, (hak ve bâtılı) iki yol gösterdik.” (Beled 90/10)



Sûreta bu harmân-ı âlemde sen bir dânesin
Mânâ yüzünde ne kim var cümle harmanındadır..


ZÂTtan->Sıfat->Esmâ-Eşyâ ki Sûretler Harmanı-CeMm'iyyeti ÂLEMindeyiz ve her NEFS gibi sen de bir DÂNe-varlık tohumusun..
Oysa senin MÂNÂ/İÇ/GELecek Açılımında NEler var insan AKLı buna EREmez. Ancak yine hepsi el ÂN senin ÖZünde/Kaderindedir ve bu feyeKÛN dâiresi içinde CERRyÂN edip gitmektedir..
Bir tavuk yumurtasına, bir buğday dânesine ya da bir insan spermine bakarsanız içinde HAYy Zinciri halinde sonsuz GELecek Nesillerini görebilirisiniz.. her birisi DİRiden DİRİye ->iskeleye yanaşacaklar ve HaYyat SAHNEsine ineceklerdir.. Bu Hayatta her NEFS, ŞAHÂNE FİLİKe-Gemilerde Aktarmayla Akıp gitmektedir..
Ve unutmamalıyız ki bu HAYyat HARMANInın ŞAH DÂNEleri İnsÂN-ı KÂMİLLerdir.. Harmancılarımız da EL ELE gönül gönüle HAP DİRİ Onlardır..Nefislerin ŞeHâdet şeffâtı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden şu ÂN YAŞA/YAŞAt Şerefi fiilen onların ellerindendir..


وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Resim---Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulki'l- meşhûn: Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.” (Yâsîn 36/41)


İşte MuhaMMedî Tasavvuf ise, bunu BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır..

Zâhirâ ahkâm-ı eflâkin velî muhkûmusun
Bâtınâ ay gün felekler cümle fermanındadır..


Zâhirân-dış yönden, bu hayatta Sünnetullah-ALLAH celle celâluhunun Madde-MÂnâ Âlemindeki Sünneti-tavrı-tarzı-sitili içindeki eflâk/felekler hep dönen ZeRReler-KüRReler, gökler, dünyalar, âlemlerin fizikî Kanunları içindesin.. ve buna Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve de Mahkumsun.. bunu iyi ANLA ki savaşı kess!..
Bâtınen- iç yönden de bu bÖYLEdir SANNma sakın “BİZ BİR-İZ” SIRRIN fASLen-ASLen MuhaMMedî Metodla SOYunca, DAMmla DENİZe DÜŞünce..
DIŞARıda DÖNMekte ZANNettiğin; günler, aylar, zerreler, küreler ve tüm feLEKElerin SENin-İnsÂN-ı KÂMİLin fermÂN-EMR-TEBLiğinde olduğunu görürsün MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına Hesabına Şerefine gülüm..

Atom yaratılalı beri AYNen, ASLen-fASLen DÖNmekte sanmaktalar..
Oysa ki her AN Şe’Endedir ve yeniden yaratılıp durmaktadır… materyalist Batının Bâtinen gözleri kördür.. hoş şark da UYkuda ya olsun ne edelim..

Hiç duramadan Yeniden Yartılmakta-ATOMlarla dönmekteyiz ya da öyle SANmaktlar BİZi..

“SeBBeHA!” SeYRinde SistemuLLAH..


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksanı mûcib herşeyden pâk ve münezzeh, gâlib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sâhibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)


Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılır ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbihu Zikr-i Dâimindeyiz in şâe ALLAH..

"Şimdi, şimdi, şimdi!..."deyip dursak dahi, her "Şimdi!"dediğimizin son "i" harfi ile geçer gider...
Sistemullah de her YARATIK kendi kaderince-Kadarınca, Müsbet (pozitif) veya menfi (negatif) Tekemmüle-GELişime; Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkum yaratılmıştır.
Sürekli DURuş, BEKLEyiş ve çakılıp kalış (sükûn ve sükût) asla olamaz, bundan dolayıdır ki her ZeRRe-Atom yaratılalı beri sonsuz dönmesine daha doğrusu her AN yeniden YARATILIŞına devam edip gitmektedir... Sünnetullah böyledir. İlâhî Sistemindeki Sünneti, tavrı, tarzı, stili ve kıvamı böyledir.
Denge ve Düzeni, maddî ve mânevî hareket üzeredir... Duramayan yolcudur küLLî ŞEYy...

Çünü ALLAH celle celâluhu;

Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)



Al ele çevkân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapa gör tevhîd topunu çünkü meydânındadır..


çevkÂN OYuNu: Yörük dünyasında ıssız dağlarda yağız atlıların göklere atılan sert topu, SıRR Süvarisi, ATını topun peşinden koşturup keçeden yapılan çevkÂN (AKIL) kepçesiyle-elleriyle o HEDEF TOPu-TEVHİDi yakalaması esaslıdır..

NiYAZî BaBa bana buyuruyor ki kul ihvÂNim sen de;
Nefs Kıratına bin de çevkÂN OYNar gibi, Gönül göklerine sAVVURduğun ZİKR TOPunu ATTığın gibi TUT yere düşürmeden inşa ALLAH..
Elbette bunun için RUHî NEFSiyin Nefsî NEFs-i EMMÂRene binmesi/süvarisi olması –ki bu nEFSin Habibî HATMiyle mümkündür.- şarttır unutma!
ELES BEZMinde Senden ÇIKan BeLÂ TEVHİDi TOPunu, bu MuhaBBet-MuhaMMed Meydânında ŞEHÂDETle hemen kap/ yakala YUTtt.. İLK SÖZünü son Kez TUTt!..
Bu KULLuk İmtihanı Hayatı, NEFSini BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUY ve UYy!..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Saykal ur mir'at-ı kalbe taşraya bakmağı ko
Sen sana bak cümle âlem halkı divanındadır..


Bilirsin ki İnkÂR-İkrÂR Savaşının KILICI NEFStir.. ve her ÂN Pas-Pis tutar.. İLETken, YALITkan OLuVERir neçâre!..
Sen de bu KULLUK sAVaşında Nefs Kılıcına ve Kalb AYNana ZİKruLLah saykalı-ÇİLE vur.. pas sökücü ÇİLEsiyle parlat!..

Bedenini Terbiye et, Nefsini Tezkiye et-Temizle ve de,
İKİ YÜZ/Kapılı Kalb AYNayın NEFSe Bakan YÜZünü Tasfiye et-ARIT!. RUHUna baka FUADınıysa TECLiye et CİLÂla da artık sözsüzluk âlemi BAŞlasın ki, DIŞARIda bir ŞEYyler arayıp durma.. RABBımız İÇERİdende İçeride AKRABAmızıdır..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)


Eğer MuhaMMedî RÜŞDe Erersen;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

SıRRını fiilen yaşarsan, göreceksin İmam Ali kerremullahi veche buyuruğunca görceksin ki meğer CÜMMle cihan NÛR-U MîM yüreğinde ki sendeki Habli’l- VERîdde son KÜRRede HUZURunda HAZIRındaymış ve de HIZIRınmış GÜLüMmm.. HAKK’ın cÜMMle Halkı SENde CEMM’dir.. Dışarıda İŞin Kalmadı gülüm..

SÖZ ki buyurdu İmam Ali ŞÂH kerremullahi veche:
İnsAN KiM ki?
CiM de CiM ki!


İmâmı Alî (keremullahi veche): “Eyâ insan: Ve tezeimu inneke cismi’ssâgir ve fike intivae’l-âlemil kebir: Ey insan, sen cismi sagirsin, zum’ edersin!... Hâlbuki Âlemû’l-Ekber sende müntâvidir (intiva etmiştir, katlanmıştır).”

Zum’ etmek: Bâtıl zann, sanı, şüphe.
Müntâvi, Mültevî:İhtivâ eden, bükülüp sarılıp sokulan.

“Ey insanoğlu; sen kendini, küçücük bir şey, bir C-İSİM mi sanıyorsun? Hâlbuki en büyük âlem (evvel-âhir-zâhir-bâtın) sende dürülüp C-AN olup toplanmıştır...”

Azîz efendim İmâm-ı Alî (keremullahi veche)’nin:
“Ey insan! Senin cirmin (cüssen, cismin) küçücüktür, fakat Âlemi Ekber (evvel-âhir-zâhir-bâtın sırları) sende tâva (dürülüp, yerleştirilmiş) dır.”


Buyurmasını DUYunca İÇ-im AÇ-ıldı doğru-SU!
Âlem-i Sagir olan ins-ANda Âlem-İ Kebir (kâinât) dercedilmiş.
Kâinâtta, Hakikat-İ Câmia sadece insANmış.
İnsANın Mânevî Yapısında KALB, ARŞ hükmündeymiş.
SîNe(Sadr) ise KURSÎ hükmünde gibiymiş.

İşte böyle buyurmuş ŞAHım, Şahbâzlarına aziz cANlar!..



Belki vech-i Hakk’a mir'attır özün bir hoş gözet
Men aref sırrındaki mâden senin kânındadır..


Sendeki
En İÇ/ÖZ/Habli’l- VERîd Hakikat-ı MuhaMMediyye KÜRREn HAKK’ın CüMMle HALKInı gösteren A’YÂN-ı Sabite AYNAndır..

ÂYET, Hadis ve de ŞAHımızın Hakk SÖZün İYİce ANLAdıysan ÖZüyün-ŞAH DAMARıyın;
Vech-i Hakk’a/ El HaKK Esması TeCELLîsin GÖSTERen AYNA-yı SABİTe A’yÂN-ı Sabitesi Olduğunu gözetle-GÖRr!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

NefSinin KULLUK İmtihÂNındaki imKÂNlarını, Fâkir-Muhtaç, Âciz-Mecbur, Zelil-Me’mur, Âlil-Mahkum Yaratıldığını ve bu KÖR/GÖRdüğümü ÇÖZmen gerektiğini Unutma gülüm..

ResûLî SıRRının senin kaderinde nasib-kısmetin kadarlık Kalb dağında maden yatağın Hakikat-ı MuhaMMed “kân” ın- her ÂN yeniden “OL!”uşun ve sen ne AYNı ne de AYRı HAK ALLAH celle celâluhu ile bİLEsin GÖR Artık ey GÜLümm..

KüLLî Halkı-TüMM ÜMMet için Vech-i Hakk’a YÖNeliş MiLLet-i İBrahîm -ki Ebu RAHÎM; RAHmet BaBası- için son-UÇta TEVHİDuLLAHtır:


Uydurdukları IRKlarını Milletleri sananlar için ne acı ki MİLLEt-i İbrahim aleyhi's-selâm:

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(nefsehu), ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mines sâlihîn: Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.” (Bakara 2/130)


وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (Bakara 2/135)


وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Resim---“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ: İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisâ 4/125)


قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine... O, müşriklerden değildi." (En'âm 6/161)



Küntü kenz'in remzini buldunsa sende Mısrî’yâ
“Küllü yevmin hu” yu anla kim senin şânındadır...


Ey gül gönüllü Mısrî BaBamız kaddesallahu sırrahu,


ResimEssalâtü vesselâmü aleyke YÂ AHMED
sallallahu aleyhi ve sellem


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)


ResÛLî REMZini/ÖZde gİZli ehline âşikâr SıRRını ÇÖZdüysen BİLdiysen BULduysan o zaman hamdolsun ki;
Her ÂN Yeniden YARAtış/Yaratılış ŞE’ÂNına şimdi şu ÂN fiilen İştirak şerefi Şefaatına SALLolldun-ULAŞtın maşae ALLAHu teâlâ..

Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)


Ve Mârifet-i MuhaMMediye RÜŞDüne ERmeden KÂLBî KEVSERinden iÇmeden kupkuru LAFlarla elbette olmaz BU ŞE’nler-İşlerki;

YEDULLAH-ALLAH’ı MuhaMMedî ANLAyış ve YAŞAyış RüŞDü..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dengeler Allah’ın elindedir. Dilediğini yükseltir, dilediğini zelil eder. Âdem oğlunun kalbi de Rahmânın iki parmağı arasındadır. Dilediğini saptırır, dilediğini dinde sabit kılar.” buyurdu.
(Deylemî)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü Teâlâ: “Her iş benim elimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.” buyurdu.
(Buharî, Müslim)


HaKK’ın Hakk Âşığı Aziz Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın şahsında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gülce salavat:


Resim18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup,
sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.


Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin mahtelefel melevâni Resim Ve teâkabel aserâni Resim
Ve kerrerel cedidâni Resim Vestekbelel ferkadân Resim
Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.


MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe,
akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe,
gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça,
yıldızlar
(kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe
Seyidimiz Efendimiz Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!
Bizim tahiyyemizi
(hakta ve hayırda diriliş duamızı)
ve selâmımızı
(sılaya ulaşım arzumuzu)
O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!



Resimالله أكبر كبيرا و الحمد لله كثيرا و سبحان الله بكرة و أصيلا
"Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ ve subhanallahi bükraten ve âsilâ"


Resim---Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ, subhanallahi bükraten ve asilâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allaha'dır!") dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (ra) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
(Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.")
(Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Da'avat 137, (3586); Nesai, İftitah 8, (2,125))

Resim

Sûban (A.): Büyük yılan, ejderha.
Cümle (A.): Hepsi.
Sûreta (A.): Görünüşte.
Zâhirâ (A.): Dış yönden.
Bâtınâ (A.): İç yönden.
Çevkân (F.): Dedikleri, cirit gibi beygirle oynanan bir oyundur.
Bu oyunda bir top ve bir de çevkâna ihtiyaç vardır. Anlatıldığına göre çevkân, keçe gibi bir şeydir. Oyuncu, bir ata biner; topu o keçe ile tutarak hızla yere vurur, atı koşturur. Ona yetişir ve topu o keçe ile tutar. Böylece hünerli sayılır. İşte sen de onun gibi zikir çevkânını ele al, nefs atına bin, tevhîd topunu tutmağa çalış. (Mısrî Şerhi)

Saykal (A.): Cilâ.
Saykal urmak: Cilâ vurmak, cilâlamak. parlatmak.
Mir'at (A.): Ayna.
Taşra (T.): Dışarı.
Hadis: “Men arefe nefsehıı fekad arefe Rabbehu - Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.”
Mâden (A.): Bütün kıymetli cevherlerin kendisinden elde edildiği bir madde.
Kân (A.): Olmaktan “Ol!” emrini veren varlık.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLIV ŞİİR

İnile ey derdli gönül inle
Ehl-i derdin inleyecek çağıdır
Gel timâr et yârene sen aşk ile
Yârelerin onulacak çağıdır...


Dünya derdiyle yanıp tükenen şu câhil-hasta insanlar içindesin.
O ki sen, cehâletin ilâcı AŞKı BULdun ve Hakk Âşıksın ey gönül! Yâr derdiyle inle dur durmadan!. Çünkü bu âlem Dost Derdine düşenlerin YÂRinden ayrı kalanların hasretle inlediği diYÂRdır. Gel sen AŞK YÂReni yine Aşk Ateşiyle tedavi et! Çinkü henüz hayattasın YÂR YÂReleriyin Çiçek açacağı şeHÂDet ÂLEMİndesin ve o ÇAĞı yaşamaktasın!..

Resim

Şol ki gafletle yatıp etmez tareb
Gövdesinde yok mu ola cân aceb
İşte vahdet gülleri açıldı heb
Bülbülün efgân edecek çağıdır...


Öyle ahmaklar vardır ki hayvandan da aşağı nefisleriyle gaflet içinde yer içer tepinir de Hakkı duyup Hayra uyarak gerçek tarebi- şenşakaraklığı yaşamaz!
Oysa küllî şey çalıp oynamakta cihÂNda küllî ŞEYde ZiKr-i ZÂTuLLAH ile:


تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---“Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ: Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.” (İsrâ Sûresi 17/44.)

TENine neşe veren CÂNından haberi mi yok aceba.. oysa etrafına bakarsan KESRETteki VAHDET GÜLLerini göreceksin ki BÜLBÜLÜn TEK GÜLü için efgân edeceği meded dileme çağıdır bu hayat…

Resim

Sen nedîm idin ezel ol şah ile
İmtihân için gelüpsün bu ile
İnlemek sana yaraşır derd ile
Hem gözün kan ağlayacak çağıdır...


Halbu ki sen Bezm-i Elestinde ol ŞÂH ALLAH celle celâluhunun nedîmi-sadık dostu, iki CÂN BİZ BİR-İZ ise NEDîmdir.. sen ki O’nun sohbet arkadaşı, meclis arkadaşı, CÂNdaşıydın!
Sonradan o İlliyyundan bu esfeline İmkÂLa KULLuk İmtihÂNIna İndirildin!
O zaman tekrar o İlliyin Bahçelerine dönmek derdi içinde BÜLBÜLce İNnlemek sana en uygunu-yaraşanıdır..
Sonra öyle içten-cÂNdan olmalı ki kalbin KÂNı gÖZlerinden SAÇılmalı dost!.

Resim

Yok kararı gönlümün bilmem neden
Kasdeder bin pâre ola bu beden
Var ise gitmek diler bu areden
Aslına azmeyleyecek çağıdır...


Özümün-İçimin-Naklen AKLımın hiç kalmadı Denge-DÜZen Kararı altüst oldu bu günler!
Kendi KÂBı-Kâbesi bu BEDENimi delik-deşik YÂRe YÂRe PÂRe PÂRe eylemeyi kasd etmektene garib!.
İşi-gücü bu ÂRİYET-ödünçlük, iğreti yurtluktan kaçıp kurtulmak istemekte ve bu Beden KÂFesini yıkmak istemekte cÂN Kuşum!..
RÜŞDüne ERdi ya fASLIını sürüyerek ASLına-Yaratanına alıp-götürmek ÇAĞına girdi.. feyeKÛNdan KÛNa DMNecek.. “İrcî’!” sesin dudu Nazlı YÂRin bu gönül!..

Resim

Ey Niyâzî dünyada eyler huzur
Şol kişi kim olmaya ehl-i gurur
Hakk'ı anla etmeden bundan ubur
Mevtin elçisi gelecek çağıdır...


Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu!
Bu Yalan dünyada gerçek HUZURu Bulan ve YAŞAyanlar Nefsin HeVÂ ve de Hevesine kapılmadan Ruhî NEFSin EMrullahını DUYan-Uyan, gururlanmayan, kendini üstün ve büyük görmeyen, boş şeylere güvenerek aldanmayan kimsedir ki Hak Âşıktırlar onlar!.
Sen en iyisi ek Hakk ALLAH celle celâluhu kimdir iyi anlada bu dünyadan o dünyaya geçemeden YÂReleri ÇÂResine tez bak!.
Çünkü her nefes Tamm değil YÂRımdır.. Yarısı da Ezrail aleyhi's-selâm dadır.. gölgen gibi geldi-gelecek ÇAĞıdır bilesin!
Habecileri başka ölümler, hastalılar, yaşlılıklar etrefında kolgezmakteler sen uyuma!..


Resim

Timâr (F.): Yara bakımı.
Tareb (A.): Sevinçlilik, şenlik, sevinç coşkunluğu,
Nedîm (A.): Sohbet arkadaşı, meclis arkadaşı.
Pâre (F.): Parça.
Azmetmek: Kesin karar vererek bir işe girişmek
Huzur (A.): Hazır bulunma; rahat.
7 Gurur (A.) :Boş şeylere güvenerek aldanma, kendini üstün ve büyük görme.
Ubur (A.): Bir suyun öbür yakasına geçme.

Resim

Raziyeten-Merziyyeten Sırrı:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

Resim---“Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim---“ “İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

Resim---“ “Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!””
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي

Resim---““Vedhulî cennetî: Gir cennetime!””
(Fecr 89/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLV ŞİİR

Derviş olan kişinin sözleri ümran olur
Sâlik-i Hakk olanın râhına bürhân olur


MuhaMmedî DERVİş olan kişilerin sözleri halk için umrân-imâr edici-medenî olur o kimseye saâdet ve mutluluk getirir.
Tarikat-ı MuhaMMediyyede Hak YOLU Yolcusu olanların YOLlarına bürhân- delil, hüccet, isbat vasıtası ve yoldaşı olur..

Resim

İm-i Ledün dersini ârif olan kişiler
Hasta dil olanların derdine dermân olur


Hakikat-ı MuhaMmediyyelerini ders edip ârif olan hak dervişler,
Kalbleri hasta olanların derdlerine dermân olurlar.


Resim---'' Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnsan vücûdunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozulduğunda bütün vücud bozulur. İyi bilin ki, o et parçası kalbdir.”
(Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107)

Resim

Her seher efgân edip bülbülü hayrân eder
Dîdeyi giryân edip sînesi büryân olur


Hakk Dervişler onlardır ki, Sırr-ı sıfır seherlerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup/Uyarak feryâd ve figan ile meded diler iniler ki bülbüller bile hayrette kalırlar onların bu yakarışına.
Gözlerini giryân-çağlayan ederler ve de sîneleri-nefsin yurdu sadrları-göğüsleri büryân-biryân-piran-pürân yani ki kALB Kebâbı olur AŞKuLLAH Ataşıyla her seher inşae ALLAH!..

Resim

Beyt-i dili pâk olur zikr-i Hakk'ı işiden
Sabr u kararı gider işleri devrân olur


HaKK’ın Zikrini Şahdamarından da Akraba-Yakın olandan Duyan hak âşıkların AŞKın başkenti Gönül evleri tertemiz pâk olur.
NAKLen Yanan-rğğşde eren akıllarının sabretme ve istikrarlı-kararlı durma yetenekleri yok olur ve zerre-kürreyle birlikte elÂN, şu ÂN yeniden Yaratış Şe’ÂNuLLAH devrine-devrÂNına fiilen iştirak eder de atomlarla birlikte ezelî Sebbeha-DÖNgüsü başlar ve ebeden de devam eder ve’s- selâm..

ZÂTen ne var ki dönmeyen bu âlemde ey aklım!..
Ne var dönmeyen? Atom mu dönmüyor? Kâinât mı dönmüyor?
Her ÂN YENiden Şe’ÂNuLLAHta?


يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِۚ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes-eluhu men fî-ssemâvâti vel-ard(i)(c) kulle yevmin huve fî ŞE'N(in): Göklerde ve yerde bulunan herkes O'ndan ister. O, her AN YARATMA HÂLİndedir..”
(Rahmân 55/29).

Ve SiStemULLAH her AN SeBbehA ZiKRindedir:

“YuseBBuH”u: ZeRRe – KüRRe “SeBBaha!” da..

“SeBBaha”:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı, hep sürecek her AN yeniden Yaratılanlarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..


Resim

Şem'-i cemâle döner pervânedir âşukun
Zanneder ol câhilun devr ile isyan olur


Hak ÂŞIKlar ateşin etrafında NÂR DANsı-Tavafı yapan pervâne-kelebekleri gibidirler.. Onlar da CemÂLuLLAH Nûru-Işığı etrafında Aşk tavafında her zaman, her yer, her HÂL ve de her Nefeste döner dururlar..
ASLından habersiz kaba sofu câhiller de sanır ki köçekler gibi oynamaktalar ve bu dönüşleri Hakk’a isyan zannederler mâalesef!.


Not: belki 40 yıl önceydi iki kişinin kollarına girerek halaka-yı zikire getirdikleri 100 yaşını geçmiş bir dervişin zikir başladıktan sonra pervÂNE döndüğüne şâhid oldum hamdolsun..
Bir de bu zâtların dillerinin otomatik olarak daimâ: “Lâ ilâhe illâ ALLAH!” dediğine de şâhid oldum rahmetli Hoca Babamla konuşurken kendisi susunca dilinin ağızının içinde sürekli kımıldadığını gördüm bu bir rahatsızlık mı diye sorduğum da: “yiğenim dilimiz tevhide alışmış.. amma şükür tevhidi dille der iken dudak kıprdamaz da dışardan kimse anlayamaz zikrettiğin riyâ da karışmaz. Sen dikkat etmişsin bak!.” demişti..


Resim

Münkirleri dahl eder kim ki sözünüz demez
Yine işi anlara lûtf ile ihsân olur


Hak ÂŞIKlar kendilerini suçlayan inkar edenlere, itiraz edenlere, sözlerine uymayanlara da yine MuhaMMedî EDEBleri gereği daimâ lutuf ve ihsan da bulunurlar ve onların bu Hallerini;
zom uykuda, uyur gezer ya da serhoş halleri bilip: “Onları Uyandırmak ve ayıktırmak MuhaMMedî Görevimiz- Hasbî Hizmetimizdir" inancında ve uygulamasındadırlar..

Resim

Sanma Niyâzî özün derviş olupdur senin
Derviş olan kişiler şöylece sultan olur.


Eyy Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu,
Sen sanma ki bu senin Kıtmir KUL ihvÂNi’yin de ÖZü derviş olmuştur..
Eğer Hakk DERviŞ-DERyûŞ OLaBİLseydi şu ÂNda Şe’ÂNda SultÂN olurdu..
Rabbımızdan bu Bulut Yürekli Azîz Niyâzî Mısrî Babamızın HiMMetini Niyâz ederiz inşae ALLAH!..


Resim

Ümran (A.): Yapıcı.
Sâlik-i Hakk (A.): Hakk yoluna gidici.
Hakk: Allah.
Râh (F.): Yol.
Bürhân (A.): Senet, isbat belgesi.
İlm-i Ledün (A.): Tasavvuf bilgisi.
Ledünn: (İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı izâm (A.S.) ve Ehlullâh-i Kiram Efendilerimiz Hazretleridir.
Ârif (A.): Bilen, tanıyan.
Seher (F.): Sabâh.
Beyt-i dil (A. F.): Gönül evi.
Beyt: Ev.
Dil: Gönül.
Şem' (A.): Yanan mum.
Aşukun (A.): Âşıklar.
Câhilun (A.): Câhiller.
İsyan (A.): Karşı gelm
Münkir (A.): İnkâr eden.
Dahl (A.): Azarlamak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLVI ŞİİR

Esmâ-ı ilâhîyede bîhad hünerim var
Her demde semâvât-ı hurufa seferim var


Ezelde/her ÂN YENiden Yaratılışımda ANA KARTıma/AKLıma yüklenen Küllühum/tÜMM EsmâULLAH hususunda sınrısız hünerlerim/mârifetim, bilginliğim, ustalığım ve de mahâretim vardır çünkü Hakk ÂŞIKım!.
Ve her ÂN da YENİden harflerin gökyüzüne keşif seferlerim vardır Kur'ân-ı Kerim ülkesinde ve de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pâk yüreğinde..


وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve’alleme âdeme-l-esmâe kullehâ śumme ‘aradahum ‘ale-lmelâ-iketi fekâle enbi-ûnî bi-asmâ-i hâulâ-i in kuntum sâdikîn(e): Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: 'Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin' dedi.”
(Bakra 2/31)

Esmâ tüm İSİMler demektir..
Sarf ve Nahv İlmindeki genel isimler ilmi.. tekil ikil, çoğu isimler vs..
İnsanların özel isimler ilmi.. Ahmed.. Ekrem vs..
Bir de İlmullahta-Şe’ÂNuLLahta her ÂN :


ZÂT-> SIFAT -> ESMÂ -> EŞYÂ
TaaYyününde eşyâların ANAsı projesi ESMÂ vardır.. insan bende,Nefs, Kalb, Ruh, Sır, Hafi, Ahfâ ve AKDESiye bir ESMÂuLLAH MecmuÂsıdır.. ve BeYTu’r- RABBdır.. TüMM esmÂyı EMÂNeten yüklenen İNSAN -> MMuhteşem ve Mükerremdir..

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا
Resim---“Velekad kerramnâ benî âdeme vehamelnâhum fî-lberri velbahri verazaknâhum mine-ttayyibâti vefaddalnâhum ‘alâ keśîrin mimmen ḣalaknâ tafdîlâ(n): Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik-mükerrem kıldık-üstün bir izzet ve şerefe mazhar kıldık; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.”
(İsrâ 17)70)


Gönlüm göğünün yıldızının hiç adedi yok
Her burçta benim bin güneş u bin kamerim var


Şahdamarımdan da öte AKREB RABBıma Açılan gönül GÖKlerimdeki Mârifet YILDIZlerımın sayısı sonsuzdur adedi bilinemezki!.
Ve de gönlümün 12 BURCunda her birinde bin güneş bin ay doğar batar her ÂN Durmadan Kaybolmadan hep Uyanık hep Ayık!..
Gönül Göğümde nice yüce düşünce YILDIzlarım, Zevk güneşlerim ve de Haz AYylarım doğar SıRr gecelerimde..


وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ
Resim---“Ve-ssemâ-i żâti-lburûc(i): Burçları olan göğe andolsun,”
(Burûc 85/1)

وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
Resim---“Velyevmi-lmev’ûd(i): O vadedilen güne,”
(Burûc 85/2)

وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
Resim---“Ve şâhidin ve meşhûd(in): Şahid olana (görene) ve şahit olunana (görülene).”
(Burûc 85/3)


Âlimlere ebced hocası olmak olur âr
Alçak görünen ebcede âlî nazarım var


Kendin bilmez câhiller Teknik Tasavvuftan habersiz ezberciler EBCED İLMin BİLmeyi ar kabul eder de kınarlar-kötülerler..
Oysa onlarca alçak görülen “ebced”, benim nazarımda çok yücedir..


BİLgi nOtu:
Ebced: Cümel, Cifr, Sayı sembolizmidir.

Ebced veya Ebûced, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir hârf dizisi ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır.

Harflerin her birine 1'den 1000'e kadar matematik değerler verilmiştir.

Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır.
Meselâ İstanbul'un Fetih tarihi için Kur'ân-ı Kerîm'den "Âherûn" kelimesi düşürülmüştür. Bunların toplamı

(elif+gayn+ra+vav+nun)=1+600+200+6+50=857

çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir.

Ayrıca şâir Fuzûli, Kanunî Sultan Süleyman'ın Bağdat'ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için;
"Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdâr" mısra’ını tarih düşmüştür.
Yine Sultan Abdülmecid'in saltanata geçişine de "Bir iki iki delik Abdülmecid oldu Melik" mısrası ile tarih düşmüşlerdir.

Bütün hurûf-û hecâ denilen 28 harfi içine alan Ebced harf tertibinde harflerin sayısal değerleri şöyledir:


Ebced:
Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4 Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7 Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10 Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50 Se'fes: Sin : 60, Âyn : 70, Fe : 80, Sad : 90 Karaset: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 3002 Te : 400 Sehaz: Se: 500, Hı: 600, Zel : 700, Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğaym: 1000.

Ebced ilmiyle elde edilen bilgilerin değeri:

Kur’ân-ı Kerim'de bütün ilimler vardır. Bu ilimleri de herkes kendi kabiliyetine göre okuyabilir veya hissedebilir. Ancak bu ilimleri Kur’ân'dan okurken, benim anladığım ilim kesin doğrudur diyerek değil de, ben böyle anlıyorum, şeklinde söylemek gerekir.
Çünkü bir gün bu anladığı bilgiler yanlış olursa Hâşâ Kur’ân yanlış olmuş gibi algılanır.

Örneğin Kur’ân-ı Kerim'de “Üzerinde “ondokuz” vardır." ayeti bulunmaktadır. Bu sayıdan hareketle Kur’ân'ın bazı sırlarına ve şifrelerine ulaşmak mümkündür. Ancak bu bilgilere mutlak doğru ve Kur’ânın kesin işareti olarak bakmanın bazı sakıncaları olacağından dikkatli olmak gerekir. Hiç olmazsa: "Böyle şeyler anlamak mümkündür, fakat bunlar kesin ve değişmez doğrular olmayabilir. Hesaplamalarımızda hata edebiliriz, bu hatalar da bize aittir." demek gerekir.

Ebced hesabı da bunlardan biridir.

Yirmi sekiz harften ibaret olan Arap alfabesi, Emevî Halifesi Abdülmelik bin Mervan zamanına kadar Ebced tertibiyle okunur ve yazılırdı. Abdülmelik bin Mervan zamanında Nasr bin Asım ile Yahyâ bin Ya’mer el-Udvânî’den kurulan bir ekip, Arap alfabesinin harf sırasını değiştirdi ve birbirine benzer harflerin ard arda sıralanması esasına dayalı “hurûf-u hecâ” denilen ve bu gün kullanılan alfâbeyi oluşturdu. Yazı dilinde bu alfabe kullanılmaya başlandı.

Arap harflerinin ebced tertibine göre dizilişinin Hazret-i Âdem’e (aleyhi's-selâm) dayandığı rivâyet edilir. Bu tertip ile alfabenin kullanıldığı tarih süreci içerisinde, zamanla bu harflere sayısal değerler verilmiş; bu sayısal değerler âlimler, edebiyatçılar ve şâirler tarafından makbul ve muteber karşılanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Şâirler ve edipler, yazdıkları manzum ve mensur eserlerde ebced hesabını da kullanmışlar ve harflere verdikleri rakamsal değerler ile önemli tarihleri kaydetmişler; zaman içinde bu usûl yaygınlaşma ve gelişme istidadı göstermiş; âdetâ Arap alfabesinin bir yan ilim dalı olarak olgunlaşmış ve adına da “Ebced Hesabı” veya “Cifir İlmi” denmiştir.

Ebced dizilişine göre Arap alfabesi; “elif, bâ, cim, dâl, he, vav, ze, ha, tı, yâ, kef, lâm, mim, nûn, sin, ayın, fe, sad, kaf, rı, şın, te, se, hı, zel, dad, zı, ğayın” şeklindedir ve “ebced” ismini de bu dizilişin ilk dört harfinden almıştır. Bu alfabe kolay ezberlensin diye şu formül ile de ifâde edilmiştir: Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa’fes, Karaşet, Sehaz, Dazağ. Bu dizilişe göre Arap alfabesi sayısal değer açısından üçe ayrılmış; İlk dokuz harfe “âhâd” yani “birler”ve birler basamağından değerler verilmiş; ikinci dokuz harfe “âşâr” yani onlar denmiş ve onlar basamağından değerler verilmiş; üçüncü on harfe “miât” yani “yüzler” denmiş ve yüzler basamağından değerler verilmiştir.

Kur’ân-ı Kerim inmeye başladığında Araplar arasında Ebced hesabı biliniyordu ve alfabe bilgisi olan şâirler ve edebiyatçılar tarafından da kullanılıyordu. Arap lisanının belâğat, fesâhat ve edebiyat açısından en gelişmiş döneminde nâzil olmaya başlayan ve mu’cize ifâdeleriyle şâirleri ve edebiyatçıları hemen etkisi altına alan Kur’ân-ı Kerim’in; bu lisanı vahiy dili olarak kabul edip, bu lisanın yan bir ürünü diyebileceğimiz Cifir İlmini reddetmesi düşünülemezdi. Esâsen Cifir İlmini reddetmesi için geçerli bir sebep de yoktu. Zîra Kur’ân-ı Kerim prensip olarak, insanlığın zararına kullanılmayan her “birikime” kapılarını açan bir İlâhî Kitaptı. Cifir İlmi ise, Arap Lisanının binlerce yıllık birikimini yansıtan bir ürünü idi.

Nitekim, edebiyatça, belâgatça, güzel ve şâirâne söz söylemek sanatı bakımından ve bilhassa düpedüz hakîkati ifâde etmesi açısından şâirlerin ve edebiyatçıların gerisinde asla kalmayan ve sözüyle-hakîkatıyla herbir şâiri, edebiyatçıyı ve akıl ehlini hayran bırakan Kur’ân-ı Kerîm’in, âyetlerini Cifir ilmine göre muhtelif târihler veren birer anahtar hüviyetinde donatması, mucize oluşunun da bir gereği idi. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz’den (asm) günümüze kadar ehil âlimler tarafından, Kur’ân-ı Kerim’in âyet ve kelimelerinden Cifir İlmine göre bir takım tarihler çıkarıla gelmiş ve bazı hakikatlerin sırlarına bu yol ile ulaşılabilmiştir.

Ancak, bu çalışmayı bu ilme vakıf ehliyetli ulemâ yapabilir. Yoksa, her önüne gelenin bu ilme göre tarih çıkarma girişiminde bulunmasının yanlış ve sıhhatsiz sonuçlara götüreceği açıktır.

Meselâ, Osmanlı ulemâsından Molla Câmî, Sebe’ Sûresinin 15. Âyetinde geçen “beldetün tayyibetün” ibâresinden ebced hesabına göre hicrî 857, milâdî 1453 tarihini çıkarmış ve İstanbul’un Fethinin bu âyetle de müjdelendiğini haber vermiştir.1

Meselâ, bir gün Yahûdî âlimlerinden bir kısmı Peygamber Efendimizin (asm) huzurunda Bakara Sûresinin ve Meryem Sûresinin başlarında bulunan şifreli harflerden Cifir İlmine göre tarih çıkararak:

“Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti az olacaktır!” demişlerdi.

Allah Resûlü de (asm) sâir sûrelerin başlarında bulunan şifreli harfleri Cifir İlmine göre yorumlayarak:

“Az değil; daha var!” buyurdu. 2

Cifir İlminin Hazret-i Ali (kerremullahi veche ), Hazret-i Cafer-i Sadık (radiyallahu anhu), Muhyiddin-i Arabî (radiyallahu anhu) gibi bir çok İslâm ulemâsı ile birlikte asrımızda Üstad Bedîüzzaman (radiyallahu anhu) tarafından da kullanıldığı ve muhtelif tarihlere, haberlere ve müjdelere işâret edildiği bilinmektedir. 3

Cifir İlminin tarih boyunca kullanıldığı ve Kur’ân’dan da bu ilme dayanarak bazı tarih, haber ve müjdelerin çıkarıldığı doğrudur; ancak bu ilim, gaybı yalnız ve yalnız Allah’ın bildiği; Allah bildirmediği takdirde hiçbir kulun gaybı bilemeyeceği hakikatine gölge düşürecek şekilde kullanılamaz, kullanılmamıştır ve kullanılması doğru da değildir. Gaybı ancak ve ancak Allah (cc) bilir. ALLAH (celle celâluhu ) bildirmediği sürece kul gaybı bilmez. Bedîüzzaman Hazretleri (radiyallahu anhu) Kur’ân’dan bu çerçevede verdiği haberlerde, “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez!” hakîkatini hep hatırlatmış; “Gerçek ilim Allah katındaki ilimdir”4 âyetinin rehberliğinde yürümüştür.

Netice olarak söylemeliyiz ki: Ebced hesabı geleceği keşfetmeye yeterli bir kaynak değildir. Gelecek Allah’ın ilminde, irâdesinde ve kudretindedir. Allah bildirmedikçe hiçbir kimse, hiçbir hesaplamayla yarının ne olacağı hakkında bir ön bilgiye veya tahmine sahip olamaz.



Dipnotlar:
1- Yazır M.H. Elmalılı Tefsiri, s. 3956
2- İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm: 1/38; Tefsîrü’t-Taberî, 1/71-72; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 2/22; Şuâlar, s. 613.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 63, 101, 125
4- Ahkaf Sûresi: 23


Arş u semâvatı ulûmun budur elhak
Hem dahî zemininde tükenmez güherim var


Semâlar/GÖKler ve ARŞ İLİMlerinin aslı faslı budur en doğrusu..
ARZda/Yer yüzündeyse bitmez tükenmez mücevherlerim-elmaslarım vardır gönlümde..
Zâhir-Bâtın.. Gübre-Gül..Beden-Ruh.. Somut-Soyut.. sistemlerimin SeBbehasında SEYrÂN seyRimde..


Bununla bir oldu dem-i İsâ ile Mısrî
Gönlüme dahî ne gelür ü ne giderim var.


Bu Mârifet-i MuhaMMediyye İLİm-Edeb-İrfÂNıyla ÂŞIK NiyazÎ Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu her ÂN da İSâ aleyhi's-selâm zamÂNında şu ÂNda ŞeÂNde BİZ BİR-İZ OlupDUrmakatadır hamdolsun Rabbımıza celle celâluhu!
Bu öylesine yüce bir mÂRİfet Tepesidir ki gönlüme ne GELen ne GİDen olur.. SıRR-ı SıFIrda sadece SubhÂNALLah nefesi/ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sesi vardır a CÂNlarımİZz!..



Resim

Esmâ (A.): Adlar.
İlâhiye: Allah'a mahsus.
Bîhad (A.): Hudutsuz, sonsuz, sayısız.
Dem (F.): An, zaman.
Semâvat (A.): Gökler.
Huruf (A.): Harfler.
Sefer (A.): Gidiş.
Adet (A.): Sayı
Burç (A.) : Yıldız kümesi.
Âlî (A.): Yüksek.
Nazar (A.): Bakış.
Elhak (A.): Hakîkaten.
Hem dahî (A.): Hem de.
Zemin (A.): Yer.
Güher (F.): Elmas.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLVII ŞİİR

Vallahi Deccal senin emeklerin hebâdır
Çalıştığın sihr ile hâ bir kuru anâdır!.


Ey ezelden beri Hakkın/Hayrın düşmanı olan Deccâl, senin batıl/şerr için emeklerin hebâdır/boş, beyhude, nâfile, faydasız, israf ve ziyândır.
Çalıştığın sihir/gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık ve aldatmak işlerin ise haa sadece ve sadece kupkuru ve kısır bir anâ/sıkıntı sermâyesidir şeytâna aittir..

Resim

Muhittir Allah seni her işin ol halk eder
Mekr-i Hudâ'dan sakın bal sandığın belâdır!.


Bizi, fiillerimizi ve bedenlerimizi yaratan ALLAHu zü’l- CeLÂL “kullî şey’in muhît”tir. Ve Fiilerini-İŞlerini de halk eden/yaratan da O’dur!.

DÜZLemsel AKLınla DÜZlemdeki Merkez KuDSî NOKta ya “ben PerGEL”iyin NaKiL İĞNesi ZÂTEn Batıktır.
Sen Kadarınca-Kaderince devrÂNda DÖNmeye BAŞlayınca Çizeceğin çİLE ÇENBERi KUDSî MUhiTTir..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kullî şey’in muhîtâ(muhîtan): Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, herşeyi kuşatandır.”
(Nisâ 4/126)

Sizi.. Yaratan:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---“Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım. ”
(Zariyat, 51/56 )

Fiillerinizi.. Yaratan:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe RaMÂ, ve li yubliyel mu’minîne minhu beLÂen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm: Onları siz öldürmediniz (Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz), ama onları Allah öldürdü; (Ey Rasûlüm, bir avuç toprak) attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”
(Enfâl 8/17)

DÜŞÜNcelerinizi.. Yaratan:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim--- “Ve mâ teşâûne illâ en YEŞÂALLÂHu RaBBul âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin RaBBi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr 81/29)

Resim

Müstedricin keydini keydin içinde gözet
Kazma derin kuyuyu boyunca var kazadır!.


Müstedricin/azar azar, derece derece, yavaş yavaş hile yapan hi-lekârın sana uygladığı keydini/hile tuzağını sen de karşı gelerek ve sürekli hazırlıklı olarak gözet ve asla Hak Yoldan ayrılma ki, Yoksa boyunca kazmak isityorsan git kaz-dur! Ama kazdığın derin sapıklık kuyusuna ilk önce senin düşeceğin bir kaza-kader olarak zâten Kur'ân-ı Kerimce bildirilmiştir. Ve emânetine ihânettri sonuçta:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn: Ey iman edenler, Allah'a ve Resûlü'ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.”
(Enfâl 8/27)

Resim

Hasmını da bir gözet var mı sana hilesi
Bî-hod olandan sakın kim sâhibi Hudâ'dır!.


Bu dünya hayatında olur ya bir hasmın-muhalifin olursa iyi incele ki, sana hile yapıp tuzak kurmakta mıdır!
Yoksa sahipsiz kimsesiz midir? Eğer öyle sanmaktaysa ham aklın bil ki onun sâhibi Hudâ'dır.. ALLAHu zü’l- CeLÂL dir yenide her ÂN Yartılış Âleminde el ÂN!.

Resim

Yaprağı yer dûdu'l-kazz güle güle dut ağlar
Yaprağını dut bulur dûdun sonu fenâdır!.


İpek böceğine bakmaz mısın!. Dut ağacının yaprağını çıtır çıtır güle güle yerken zavallı dut ağacı da göz yaşı döker ağlar!
İşe bak ki dut ağacı yapraklarını yine çıkarır, ancak İpek böceğinin sonu felâkettir ve kaynayan ipek kazanlarına atılmaktır!ç bu Âlem böyledir!.

Resim

Dûdu'l-kazz'ın askeri her ne kadar çok ise
Beyzâya girince ol asker anâ gıdadır!.


İpek böceğinin askerlerinin çokluğu hayret verici ise de,
Yumurtayaya da kazana girdiklerinde birer zavallı gıda hâlindedirler ve zavallıdırlar.

Resim

Çamurda sen Mısrîyi çok gördükçe basma kim
Mazluma sen kıyarsın Allah sana kıyadır!.


Çağının Çilekeşi Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamızı zamânenin Çile Çamuruna batmış görüp de kirli ayakkabılarınla başına basmaya kalkışma sakın ki,
Senden/sizden büyük ALLAHu zü’l- CeLÂL var ve Mazluma kıyan Zâlimlerden mutlaka intikam alıcıdır ve canını yakıcıdır!.


Resim

Anâ (A.): Zahmet, zorluk, meşakkat.
Hâ (F.): O.
Keyd (A.): Hile, hud'a, iğfal, aldatma.
Müstedric (A.): Hilekâr.
Kazadır (T):Türkçe “Kazmak” fiilinden “kazar” mânâsına.
Hasım (A.): Düşman.
Bî-hod (F.): Sâhibi olmayan, kimsesiz, kendine sahip olmayacak derecede mest kendinden geçmiş.
Dûdu'l-kazz (A.): İpek böceği.
Dûd: Böcek, kurtçuk.
Kazz: Ham ipek.
Beyzâ (A.): Yumurta.
Mazlum (A.): Zulüm görmüş, ezilmiş.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLVIII ŞİİR

Bu hâlvete bakma güzaf
Zevk u safâ hâlvettedir
Hâlvetle kıl içini saf
Nûr u ziyâ hâlvettedir..


Sen bizim işimiz olan Hâlvete/özünde Rabbısyla başa başa kalışa boş bir iştir gözüyle bakma haa!
Dışta Hakk’ı BİLiş-BULuş Zevki, içteyse OLuş ve YAŞAyış Safâsı-Duruluğu, İtmi'nan sâfilğinin Hazzı Hâlvettedir..
Hâlvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. Gizlilik.

Resim

Nefsini sana bildirir
Ölmezden evvel öldürür
Yokluk yolunu duygurur
Fakr u fenâ hâlvettedir..


Bir saatlik safâ hâlveti ki kendini ve yaratanını tefekkür için,

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür 60 senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I-370)

Âriflik, İrfan ve Tefekkür budur ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup/Uyarsın ki;
Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtu: Ölmeden önce ölünüz!...” '' buyurmaktadır.
(Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)

“Ölmeden önce ölüş” ise buna hazır olup, bunu fiilen biliştir!.
Küllî şeyiyin ALLAH celle celâluhu emâneti olduğunu Yokluk yolunun yolcusu olduğunu kalbine duyurur.

“Lâ Huve İllâ huve” sırrında tüm varlığın Vâcibu’l- VüCÛD olan el CeVVâd’a ait olduğunu ANLAr sen de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi dersin ki:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“El fakr-i fahr : Fakrımla fahrederim!.” buyurdu.

(Aclunî, Keşfü’l- Hafâ 2-87)

Resim

Deryâ olup durmaz çoşar
Talazlanıp baştan aşar
Kendüzünü bilmez şaşar
Aşk-ı Huda hâlvettedir..


HÂLvet-i HAKK’a dalanlar Dost Deryâsı olup Zikrullahla SEBBEHa Seyrinde devr edip duramaz ve kabından çoşarlar,
Aşkullahla ateşlenip alevi-dumanı baştan aşar Arşa çıkar!
Öyle ki kendi ÖZünden-Şahdamarından da AKARABa olan Rabbu’l-âlemîni bilir ve NEFSinin emânete hiyânetine son verirdiren AŞKuLLAH Hâlvettedir..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

MERKEZ-dekine tek YOLum..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

HaBLi’l- VeRÎD İpim:
MERKEZ-dekine tek YOLum..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Resim

Encüm ile şems ü kamer
Âteşlere düşmüş yanar
Yer oturup gökler döner
Arz u semâ hâlvettedir..


Bu göklerde gördüğün yıldızlar, güneş ve ay sanki ateşlerde yanarcasına fırr dönmekte ve ateşler saçmakta tüm kâinâta..
1600 km/saat hızla kendi eksani-ÖZü etrafında dönen DÜNYÂyı oturup duruyor ve sadece gökleri dönmekte sanmaktasın!
Oysa bu âlemde yer de göklerde, zerrelerde, kürelerde HaK Teâlâ ile Hâlvettedir.. HÂL İÇinde HÂLdedirler..

Resim

Aç gözünü ibretle bak
Birdir kamû yakın ırak
Deprenmez olur dil dudak
Vası-ı likâ hâlvettedir..

İKİsi de kapalı gözlerini açta İBRETle bak ki Hikmetini GÖReBİLesin!
Ve gerçekte göreceğin yakın uzak olmayıp her ŞEY’in TEK-BİR “KÛN” kelamlık TEK NOKTAda BİZ BİR-İZ Olduklarını GÖReceksin İnşae ALLAH!.
Bu “yaşanmadan ANLAtılamaz”, “Bilen Demez, Diyen Bilmez!” HÂLini anlatmaya dudak kımıldayamaz dil susar kalır..
İşte bu muazzam Yüz yüze geliş kavuşumu Hâlvettedir..

Resim

Firkâtte vuslât isteyen
Mihnette rahat isteyen
Vuslâtta işret isteyen
Iyş-i bekâ hâlvettedir..


Ey bu yokluk çölünde, aklın kısır çölünde YÂRinden ayrılık derdinde kalan ve kavuşmak isteyen,
Zahmet ve eziyet içinde rahmet rahatı isteyen,
ASLına fASLını kavulturrarak gerçek Zevk ve Hazzı isteyen,
Ebedî-Bakî hayat ancak ve ancak Hâlvettedir..

Resim

Terk et Niyâzî sen seni
Bir eyle gel cân u teni
Duyam diyen Hakk sırrını
Sırr-ı Hüdâ hâlvettedir..


Ey Niyazi bu izafî-iğreti-gelgeç-gölge “sen”liğini terk et!
cÂN dediğinin ÖZü RaBBın, ten dediğinse Nûrullah..
Tek-BİR eyle.. İKİ-lik ŞeY-t-ÂNlığını müsülüman et..
HaKk’ın hak Sırrını DUYup-UYam diyenler biliniz ki SıRRuLLAH Hâlvettedir..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)


Resim

Hâlvet (A.): Yalnız kalma, ıssızlığa çekilme.
Güzaf (F.): Boş, anlamsız söz.
Talazlanmak (T) : Türkçe Talazlanmak (Dalgalanmak) fiilinden, dalgalanmak.
Kendüzünü (T.): Kendisini.
Encüm (A.): Yıldızlar.
Şems (A.): Güneş.
Kamer (A.): Ay.
İbret (A.): Ders.
İbretle bakmak: Ders almak niyetiyle, görmek maksadıyla bakmak.
Vasl-ı likâ (A.): Yüz yüze gelmek.
Firkât (A.) : Ayrılık.
Vuslât (A.): Kavuşmak. buluşmak
Mihnet (A.): Eziyet.
İşret (A.): İçki.
Iyş-i bekâ (A.): Ölmezlik içkisi.
Bekâ: Ölmezlik.
Ten (A.): Vücut.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimXLIX ŞİİR

Oldu yüzün subhu senin ey nigâr
İnfecere yenfeceru inficâr..


ey Güzel yüzlü sevgilim, SENin yüzün gönlümün sabahı bahtımın şafağı oldu.
İçim çatlamakta, çatlıyor AŞKınla hep çatlar!.

Resim

Kalmadı bu dilde seni göreli
İstabere yestaberu istibar..


SENi gördüm göreli, Bu SEVdÂLı gÖNülde,
“sabrediyor, sabrederim, sabret!” kalmadı!.

Resim

Lûtfedip etme beni bin cevr ile
İhtebere yehteberu ihtibar..


Ey SEVgili SEN de beni cevr/cefa, eziyet edip, sıkıntı, üzüntü vermekle,
“Korkutmak-dehşete düşürmek, korkarım ki, kork!”utma!.

Resim

Sana atâlar yaraşur benden’e
İftekâre yeftekâru iftikar..


SANA atâlar/bahşişler, lütuflar, ihsanlar yakışır!. ben KULuna ise,
Muhtacım-fâkirim ki, ihtiyacımı arz ediyorum, ederim!.

Resim

Mısrî'nin her şeyi yolunda olur
inteşere yenteşeru intişar..


Mısrî kaddesallahu sırrahu’nun feyeKÛN KULluğu saftır her İŞ SENin YOLunda olur,
MuhaMMedî Tâlim-Terbiye ile TAMMlanıp-TüMMlenip teslimiyet-İstikâmetle yol almaktayım, alırım!..

Resim

Sende çü cem' oldu hüsün şivesi
iktesere yekteseru iktisar..


Çünkü ZÂT-ı Âlinde CEM’-i Mutlak oldu Ahsen-ihsan HÜSNün cilvesi-tecellîsi cem’ÂN..
Vahdetinden neşr olmakta kesret-küsürat kısacası, kısaca!.

Resim

Yetmiş sekize vardı yaşeyledin
ihteyere yehteyeru ihtiyâr..


Yetmiş sekize vardı el ân yaşım ki yaşattın,
Rızana razıyım, yaşlandım, yaşlanıyorum, yaşlanırım!.

Resim

Etme Niyâzî gedâî medet
İntezere yentezeru intizâr..


Şu Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu Babam KULunu Dilenci gibi yardım bekletme ki,
Bekledim-gözledim..Bekliyorum-gözlüyorum.. Beklerim-gözlerim..



Resim

Subh (A.): Sabâh. Sabah vakti. Sabah. Tan vakti. Şafak zamanı.
Nigâr (A.): Güzel. Güzel yüzlü sevgili.
İnficar (A.): Çatlayarak açılma. Yoklama, muayene etme.
İstibar (A.): Sabretme.
Cevr (A.): Cefâ, eziyet.
İhtibar (A.): korkutmak, dehşete düşürmek.
Atâ (A.): Hediyeler.
Iftikâr (A.) : Aşağıdan alma. Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak. Çok ihtiyacı olmak. Tevazu'. Alçak gönüllülük.
İntişar (A.): Yayılma. Dağılmak. Yayılmak. Üremek.
Çü (F.): Çünkü.
Cem'olmak: Toplanmak. birikmek.
Hüsün (A.): Güzellik.
Şive (A.): Cilve.
İktisar (A.) : Kısaltma. (Kasr. dan) Sözü kısa kesmek. Kısaltmak.
İhtiyâr (A.): Yaşlılık. Yaşlanmış kimse. Yaşlı. Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek
Gedâ (F.): Dilenci.
Gedâi medet: Dilenci gibi yardım beklemek.
İntizâr (A.): Beklemek. (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimResimL ŞİİR

Yâ Rabb bize ihsân et
Vuslât yolunu göster
Sûrette koma cân et
Uzlet yolunu göster!.


Ya Rabbenâ- ey Rabbımız hakkı ve hayrı bize ihsân et!. BİZe SILamıza ulaşım YOLUnu göster!.
Bizi bu Eşyâ-Beden-Sûret İkliminde bırakma da, Rûh-Sîret-Lübbü’l-Lüb ÖZün ÖZü İklimine ki, TEKe TEKlik-UZLet-MÂsiVÂsından uzaklaşıp Yaratana ULAşan SILA YOLUnu göster!.


Resim
Eyledi hevâ garet
Oldu işimiz âdet
Dergâhın ulu gâyet
Kudret yolunu göster!.


KuLLuk İmtihÂNı gereği tüm Esmâlarla BİRLikte AKLen yüklendiğimiz Hevâ BİZlerin her ŞEY’ini talan edip yağmaladı!.
Ve BİZi öyle bir KULLuğa sürükledi ki, her işimiz sanki âdet olduğu üzere, köksüz, anlamsız ve baştan savma hâle geldi..


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---“E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) :Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?”

(Furkân 25/43)

Ne var ki senin KULLuk DergÂHın en yüce ve en son Umut Kapımızdır.. BİZe Kaderlerimizi Yazdığın KudretULLAH YOLUnu göster!.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul ya ibadiyellezine esrafu ala enfüsihim la taknetu mir rahmetillah innellahe yağfiruz zünube cemia innehu hüvel ğafurur rahiym: De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”''
(Zümer 39/53)

Resim
Nefsimi hevâdan kes
Kalbimi riyâdan kes
Meylimi sivâdan kes
Hâlvet yolunu göster!.


Dünyaya dönük ve KuLLuk İmtihÂNımda başrol oyuncum NEFSimin Hevâ-Heves KÖKünü kes!.
Kalbimin, SENden başkası için gösteriş KULLuğu yapmak olan Riyâ- Özü sözü bir olmamak sahtekârlığından kes!.
“Ben-lik” olarak tüm eğilim, istek, yönelim ve arzumu sivâdan-SENden gayrısından kes!.
Ve SENle BİZ BİR-İz BaşBaşalık-TEKe TEK-lik YOLUnu göster!.

Resim
Cândan sana tâlib kıl
Her tâate râgıb kıl
Bir pîre musâhib kıl
Hizmet yolunu göster!.


Ey şahdmamarından da YAKIN ki, AKRABA cÂNÂNım olan Rabbım! Beni cÂNdan SENi isteyen-tâlibin kıl!
Ve bunun için gerekli olan her tâate-EMRine İtâate bENi râgıb-istekli-ragbet eden kıl!.
MuhaMmedî Şariat-ı Garranı BİLmekte, MuhaMmedî Tarikat-ı Sarranı BULmakta İZleyeBİleceğim gerçek bir MuhaMmedî Mürşidini-Pîrini bana musâhib kıl-sahib çıkar ve beni sohbetine sok!.
Ve neticede Hakk YOLUna MuhaMmedî Hasbî-Habibî Hizmet YOLUnu göster!.

Resim
Tâlim edip esmâyı
Bildir bize eşyâyı
Duymağa ev ednâyı
Hikmet yolunu göster!.


BİZe yüklediğin tüm esMÂlarını Tâlim et ve öğrenip YAŞAmamıza yardım et!
Eşyânın hakikatını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den BİZe bildir!


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn: Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.”
(Bakara 2/31)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahümme erine’l- eşyae kemahiye: Allah’ım, bana eşyanın hakikatini göster” buyurdu.
(Fareddin Razî Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESİnden SENin SÖZün “ev ednâ” yı DUYmak ve UYmak HİKMETinin YOLUnu göster!.

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
Resim---“Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ: O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. ”
(Necm 53/9)

Resim
Hâr içre biter gülzâr
Zâr içre doğar envâr
Her şeyde Tecellîn var
Rü’yet yolunu göster!.


Gübreden GÜLLeri binbir diken koruyuculuğunda bitiren ve GÜL Bahçeleri var eden SEN,
Zâr ü zâr ederek binbir acı içinde doğuran ANNElerin NURTOPU gibi doğurduğu Çocuğuyla mutluluğu ki NÂRdan NÛRun doğuşu,
Ve Şe’ÂNuLLahta el AN her bir ŞEY’de türlü türlü hikmet dolu Tecellîlerin var ve,
BİZe sen bizZât Rü’yet-SENi Görmek YOLUnu göster!.


Resim---Cabir bin Abdullah, Peygamber Efendimiz’in, Necm Suresi’nin “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l Münteha'nın yanında.” mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine: “Elbette Rabbimi gördüm, Ben Sidretü’l-Münteha’da Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu.” buyurduğunu bildirmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"
"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Dolunay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"
"Hayır."
"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"
"Hayır."
"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz.”

(Buharî, Müslim, Tirmizî), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi en güzel surette gördüm.”
(Tirmizî, tefsir, 39).

Resim
Şu kim ola vuslette
Hâlvet bula celvette
Bu Mısrî'ye kesrette
Vahdet yolunu göster!..


Şu KİMseler Onlardır ki;
YAŞArken vUSLata ERmiş ve RABBımıza DİRİ ŞÂHİD OLarak MuhaMmedî Mü’minler olarak YAŞAyanlar,
Halk İçinde HAK Teâlâ İLe-lik CELVETinde iken HÂL İÇİnde HÂLde gİZLi KALış KULLuğunu BULaBİLenler,
Yâ Rabbi bu Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu kuluna da bunca ÇOKluk Kesreti İÇinde ZÂT-ı âlâyın Vahdet-TEKlik YOLUnu göster!.

Sufî.. Halvette Celvettedir..
Sufî… Uzlette Halvettedir..


Halvet: HayrÂN Olup Hâl içinde HAKK-la Kalıştır.
Celvet: CevLÂn edip Halka HAKKla dalıştır..


Resim
Uzlet (A.): Kimseyle buluşmamak, bir kenara çekilmek.
Garet (A.): Yağma.
Sivâ (A.): Allah'dan gayrı.
Râgıb (A.): Rağbet eden.
Musâhip (A.): Sohbet edici.
Tâlim (A.): Öğretmek.
Tecellî (A.): Aynada veya parlak bir camda görünmek. Rüyet (A.): Görmek.
Halvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Celvet: Yerini, yurdunu terketme. * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLI ŞİİR

Bilenler vech-i cânânı bu cism ü cânı neyleder
Görünse şemsin envârı meh-i tâbânı neyleder..


Cânân’ın vuslât VECHini MuhaMmedî Gayretle Bİlip ve MuhaMmedî Mârifetle BULU-OLanlar cihân, cİSİM ve cÂN derdinden ve pardesinden kurtulurlar.
Güneşin NÛRlarını bizzât görenler için Güneş ışığının yansıması olan AY’ın yansıtma ışığını neylesinler ne etsinler!.

Vech-i cânân.. ALLAhu zü’l- CeLÂLin nefsi ve Zâtı.. ya da YÜZü.. zor bir konu.. Yaşayanlara ayan.. yine de Kur'ân-ı Kerimde şu 3 âyete bakalım:

VecHuLLAH:


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm:
Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

İnsÂN AKLının MERKEZi: sükût-sabit:
HaBLi’l- VeRÎD İpim:

MERKEZ-dekine tek YOLum..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)


İnsÂN AKLının MUHİTi: hareketli ve yutucu:

KüLLî ŞEY’in MuHiT ALLAH!. MuHiT > FıRRu.. -> “Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:


فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.”
(Zâriyât 51/50)

Resim

Bugünkü cennet-i irfâne dahil olsalar uşşak
Yarınki va'd olan hûri veya gılmanı neyleder..


Gerçek MuhaMMedî Hakk ÂŞIKLar ki, eğer Şe’ÂNuLLahtaki şu ÂNki İrfÂN CeNNetine girerlerse,
Yarın-GELecek için va’dedilen cennetlerdeki hûri veya gılmanı neylesinler ne etsinler!.

Kur'ân-ı KerimİZde;

Adn Cennetleri: Tevbe 9/72; Tâ-Hâ 20/76; Saff 61/12; Beyyine 98/8 ; Ra’d 13/22,23,24; Mü’min 40/8; Kehf 18/31; Fâtır 22/33; Beyyine: 98/7-8; Tevbe: 9/72; Ra'd: 13/23; Nahl: 16/31.
Firdevs Cennetleri: Kehf 18/107; Mü’minûn 23/1-11
Me’vâ Cenneti: Necm 53/11,12,13,14,15,16,17,18.. ; Secde: 32/19.
Naîm Cennetleri: 13 âyeette geçmektedir. Sâffât Sûresi, 37/40-49.. ;İnfitâr 82/13; Vâkıa 56/10-38..
Dâru’l- Huld Cennetleri: Bakara: 2/94; En’am: 6/32; Yusuf: 12/109; Fatır: 35/35; Fussilet: 41/28.
Dâru’s- SeLâm Cennetleri: Yûnus: 10/25; En’am: 6/127.
Dârü'l- Mukame Cennetleri: Fâtır: 35/35
El-makamü'l- Emîn Cennetleri: Duhân 44/51.

Cennetin sekiz kapısı vardır: Salat, Cihad, Reyyan, Sadaka (Zekât), Hac, Af, Eymen (Sağ, mübarek) ve Zikir-İlim kapısı.
Demek ki, ehl-i ilim, İLİM kapısından girecektir.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her amel sahibi için ayrılan bir kapı vardır ki, onu işleyen kimse o kapıdan çağrılır.”
(İ. Ahmed, Müsned, II/449)

Resim

Bugün âmâ olan yarın dahî âmâ olur elbet
Aça gör cân gözün kim bî-basar dânâyı neylerler..


Şu ÂN içinde yaşamakta olduğumuz ŞeHÂDEt Âleminde körlük tercihini kullanıp İKİlik Şeytanlığında kalanlar Hesab Haşrında da kör kalkarlar ki bu HükmuLLahtır Kur'ân-ı Kerimde.!
Ey CÂN sen gözünü hemence ölmeden açmaya bak ki, gözsüz hayalci körken gördüm diyen bilgini neylesinler ne etsinler!.
Basarsızlık, kafa gözü körlüğü.. Basîretsizlikse kalb gözü körlüğü..


وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim---“Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ: Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.”
(İsrâ 17/72)

Resim

Sülûk ehline insân sohbetin bulmakdürür maksut
O sohbet kim bulunsa sohbet-i hayvanı neyleder..


Bir kimse ki Hakk Teâlâ’nın TEVHİD YOLunu takib etmekten maksadı gerçekse ilk işi, MuhaMmedî Hasbî Hizmetçi Mürşid*i Kâmil İNSÂNı BULmalıdır..
İşte bu Sırr Sohbeti kim ki bulmuşsa daha insan bedeni ve nefsinden öteye geçemeyen hayvanca sözde şeyhlerin sohbetini neylesin ne etsin!.

Resim

Gönül duymazsa vicdan ile Allah'ı hakîkatce
mücerret dildeki ilmi veya irfânı neyleder..


Bir DERvişin Gönlü; VicdÂNen/ İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî HAZZla, MuhaMmedî EDEB, İLİM, İrfÂN ve ERkÂN Üzere ALLAHu zü’l- CeLÂLi Hakşikat-ı MuhaMMedîyesince Ruhunda duymazsa;
Sadece dilindeki boş kuru laflardan ibâret aklınca İlim ve irfÂNı neylesin ne etsin!.

Resim

Ne hâsıl şol ibâdetten riyâ ve ucb ola anda
Gider şirki gönülden Hakk’a kim tuğyânı neylerler..


Mürşid-i Mutlak MuhaMMed aleyhi's-selâmın Hass Hizmetçileri Mürşid-i Kâmiller ki, bir mü’min için gizli şirk demek olan riyâdan/özü sözü bir olmayıp, inandığı gibi hareket etmeyip, iki yüzlülük edip başkalarına gösteriş için yapılan kulluk şirkinden ve ucbdan/kibir, gurur, kendini beğenip ameline güvenmek sapıklığından kurtaran REHBER-Hakk ve Hayr YOLdaşı tâlim terbiyesinde İŞLenen amellerden hak sonuç elde edilir.
Sen de gönlündeki açık gizli şirki gider-yok et ki Hakk Teâlâ’ya İsyân eden azgını hak yolunda neylesinler ne etsinler!.

Resim

Salât-ı ehl-i irfân kıblesidir semme vechullah
O veche kul olanlar tâat-ı noksanı neylerler..


Ve asla unutma ki Mârifet-i MuhaMMedde İrfÂN elde edenlerin Hakk’a ULAŞım SALÂTlarının KıbLesi “semme vechullah”tır..
İşte o VechULLAHa olanlar tamm itâat ya da noksandan çoktan geçmişlerdir nebiyyu’l- ÜMMîde TÜMMdürler gayrısını neylesinler ne etsinler!.

VecHuLLAH:


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. "
(Bakara 2/115)

Resim

Niyâzî küntü kenz'in sırrını kendinde duydunsa
Süleymân tahtını ya hikmet-i Lokmanı neylerler..


eYy NiyâzîMısrî Babam kaddesallahu sırrahu,
sen ki eğer sen ben gİZLi hazineydim/küntü kenz'in Sırrını kendinde/ÖZünde Hakikat-ı MuhaMMediyyende DUYdunsa Uyarsın artık inşâe ALLAHu Teâlâ ki,
Artık Süleymân aleyhi's-selâmın tahtını ya da Lokman aleyhi's-selâmın hikmetini neylesinler ne etsinler!.
Çünkü onlar bu SON-Uça ulaşmanın merdivenleriydi..


Resim---Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teâla Hazretleri şöyle buyurdu: "كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى
Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktu’l- halku li ya’rifunî:
Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek için mahlukatı yarattım" buyurmuştur.


Bu hadisin kaynağı:
1. Ed-Dürerü’l-Münte’sire, Celâlettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23


Resim

Vecih (A.): Yüz.
Cennet-i irfân (A.): Biliş, tanıyış cenneti.
Uşşak (A.): Âşıklar.
Dahilolmak: Girmek.
Âyet: “Men kane li hazihi a'ma velev âhireti a'ma adalli sebilâ - Bugün Hakk’ı görmeyenler yarın da göremezler. Bunlar, hayvandan daha aşağıdır.
Dânâ (F.): Âlim.
Bî-basar (A.): Gözsüz.
Maksut (A.): Aranan, kasd olunan.
Mücerret (A.) : Sadece, yalnızca.
Riyâ (A.): Yapmacık, iki yüzlülük.
Ucub, ucb (A.): Acayip hâller takınmak.
Şirk (A.): Ortaklık. Allah'a ortak koşmak.
Tuğan (A.): Taşmak,coşmak.
Salât (A.): Namaz.
İrfân (A.): Tanımak, bilmek.
Âyet: “Ve eynema tövellö fe semme vechullah - Nereye
başını çevirsen orada Allah'ı bulursun.:'
Tâat (A.): İbâdet.
Hadis-i Kudsi: “Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebdü in u'refe ve hallaktü'l-halke in yu'ref - Ben, gizli bir hazineydim, sev¬gimden tanınmayı istedim, bundan ötürü halkı -halk ettim.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLII ŞİİR

Erimiz erdir
Pîrimiz pîrdir
Karemiz nûrdur
Yerimiz Tûrdur..


MuhaMmedî Tasavvufu İZLeyen
Erimiz Hakk ERENLerin Tâlim-Terbiyesinde yetişen gerçek Hakk Erlerdir.
YOLumuzun MuhaMmedî Hasbî Hizmetçileri Mürşid-i Kâmil PÎRlerimiz de Hakikat-ı MuhaMmedîyye RÜŞDüne ERmiş Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı İZLeyen gerçek PÎRLerdir.
Bütün renkleri yutan simsiyah-kapkara görülen NÛR-u MuhaMMedimiz bembeyaz ortaya çıkan NÛRun Alâ NÛRdur..
Bu ÂLEMdeki YERimiz ise SÎNe-yi TÛRdur ve efradına CÂMi ağyârına mani’dir..


Resim

İsteyen yâri
İzlesin pîri
Pîrden ayrılan
Hakk'dan ayrudur..


Çok önemli gözüken bu hayatın son-UÇ-undaki “İRCİ’i ilâ RABBike!” YÂRine SaLÂtı-ULAŞımı dileyenler DİRiden DİRiye Elden ELe HaKKa gidişte kendisine en yakın PÎrini İZLesin!.
Ve unutmasın ki, Pîrden ayrılan kesinlikle Hak YOLdan ve Hakk TeâLâ’dan ayrılmıştır ve ömrü boşa gitmiştir..


Resim

Pîrdir envârım
Hak'dır etvârım
Düşmanım bî-şek
Hakk'dan ol dûrdur..


MuhaMmedî MeLÂMette NûruLLAH ve NÛR-u MuhaMmed NÛRlarının en son UCu PÎRdir.
PÎRinin Himmet Eliyle Ehl-i Beyt Edeb ELine ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İrfÂN Eline Ulaşan ERLerin tüm tavır tarz ve hayat stilleri HAKK TeâLâ’ya ULAŞır..
Bunun içindir ki, benim gerçek düşmanım beni HAKK TeâLâ YOLUndan ayıran durduran her türlü yaramazlıklar ve çeldiricilerdir..


Resim

Şol ki Süfyanî
Arttı tuğyânî
Oldu şeytânî
Bir gözü kördür..


Kim ki sufyân’ın oğlu ismine yazık Yezid gibi, İsLÂMa ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm YOLUna zulmettiyse Tagutluğu-Azgınlığı gün be gün arttı gitti.. sonunda Hizbuşşeytan uşağı oldu.. ve dünya gözü çok açıkken ahret gözü ebeden KÖRdür..

Resim

Azdırır halkı
Bezdirir Hakk’ı
Kizbi çok sıdkı
Binde bir yoktur..


Çünkü bu gibi insan kılıklı şeytanların işi-gücü HaKk’ın Halkını azdırmaktır.
Yaptıkları her türlü insan aklını azdırıcılıkları yaratan HAKK TeâLâ’yı bezdirecek şekil alabilmektedir.
Bunların ana sıfatıysa yalanları pek çok ve İslama sadakatleri ise binde bir bile yoktur..


Resim

Hakk'a kul ol kul
Olasın makbul
Dil müslümanı
Şâhid-i zurdur..


Ey cân sen aklını nakle çevir de, halkına kul olmayı bırak da, HAKK TeâLâ’ya gerçek kul ol kul!.
Ki işte o zaman HAKK TeâLâ katında makbul olasın!.
Yoksa dıştan dil müslümanı münafıklar gibi yalancı şâhid olursun ve mahvolursun her âlemde bak!.


Resim

Mısrî'nin dinde
İzzeti zinde
Cümle milletten
Hamzevî hordur..


Hak MuhaMmedî MeLÂMî Hazreti Niyazi Mısrî kaddesallahu sırrahu Babamın İslam dinindeki İzzeti Dirden diriye zindedir..
Ne çâre ki dil Müslümanları içinde Hamzevî MeLÂMîleri horlanıp dışlanmaktadır!.



nOt:
MuhaMmedî MeLÂMet MeLÂMîLeri ki;
MuhaMmedî ŞuûRu İLMiyLe BİLip,
MuhaMmedî NûRu İRADesiyLe BULup,
MuhaMmedî SüRûRda İDRakiyLe OLup,
MuhaMmedî O-NûRu İŞtiRakiyLe fiilen YAŞAyan HaKk ERENLerdir..
kul İhvÂNi..


Hamzevîler: Bayramî Melâmîlerinden Bosnalı Abdullah Efendinin müridi olan bir Mürşid-i Kâmil zât Hamza Efendinin MeLÂMet KOLudur.. o zamanlar koyu İstanbul ülâması MeLÂMete şiddetle karşıydı ve hor gürüp, dışlayıp zulm ederlerdi tıpkı Misrî Babamıza da ettikleri gibi..


Resim

Evtâr (A.): Tavırlar.
Tavır: Duruş, hareket, davranış.
Bî-şek (A.): Şüphesiz.
Süfyanî (A.): Ebu Süfyan huylu.
Kizb (A.): Yalan.
Şâhid-i zur (A.): Yalancı şâhid.
İzzet (A.): Baş üstünde taşınmak.
Hamzevî (A.): Bir Tarikâtın ismi.
Pîr: Bir tarikatın kurucusu. Herhangi bir meslek ve san'atın başlatıcısı, te'sis edicisi
Zur: Yalan. Asılsız. Uydurma.
Zinde: f. Dinç, diri, canlı. Güçlü, kuvvetli.
İzzet: Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. Bulunmaz derecede az olan şey.
Zinde: f. Dinç, diri, canlı. Güçlü, kuvvetli.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLIII ŞİİR

Hazret-i İsâ inüp gökten tamam etti zuhûr
Ger sen idrâk eylemezsen bil ki sendedir kusûr..

AKLı nAKLe ULAşan Mârifet-i MuhaMMediyyede Teşbih-i Tevhid EHLince İSâ aleyhi's-selâm Teşbihini bizzây Yaşar ki sanki gökteki İSâ aleyhi's-selâmın yeryüzüne âhir zamında inip açıkça zuhûr etti/zâhir oldu..
Elbette bunu ANLAmak için MuhaMmedi İLİM-İRADE makamlarını geçip İDRAK makamında İSEVî YAŞAyıştır ki şu ANda/Zâhirde her KULun ÖZündeki Hakikat-ı MuhaMMediyyesini Şe’ÂN’LLaH'ta fiilen YAŞAyarak ALLAHu zü’l- CeLÂLe MuhaMMedî Şâhid Oluş şerefine iştirak budur.. bunu anlamayış idarksizliği, MuhaMMedî Tâlim-Terbiyyesinden yoksunluğudur..

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim---“Fâtırus semâvâti vel ard(ardı), ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezreukum fîh(fîhi), leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr: O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.”
(Şûrâ 42/11)

“Leyse ke mislihî şey’un: O'nun benzeri-misli gibi olan hiçbir şey yoktur.”
Âyet-i celîlenin bu kısmı ALLAHu zü’l- CeLÂLi TENZİHtir ve ZÂTuLLAH’ı ANLAyıştır.

TENZİH: ALLAHu zü’l- CeLÂLi her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden, yarattıklarına benzemekten uzak bilip, inanamk ve ikrar edip söylemektir.

“Ve huve’s- semîu’l- basîr: O, her şeyi işitendir, görendir.”
Âyet-i celîlenin bu kısmı ise ALLAHu zü’l- CeLÂLi TEŞBİH ve SıFaTuLLAH’ı ANLAyıştır.

TEŞBİH: Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmektir. Kur'ân-ı Kerimde bildirilen ALLAHu zü’l- CeLÂLe ait TEŞBİHler sadece AKILLarın anlaması içindir.. ALLAHu zü’l- CeLÂLin ELi buyurulduğunda bu ANLAyış kolaylığıdır..
Bebek de görür.. kedi de görür.. insan da görür.. GÖRmek NEdir düşününce ANLArız teşbihi..

El Latîf ALLAH celle celâluhu: İsMuLLaHtır..
Kalem-taş vs. ise EŞYâULLAHtır ve’s- SeLÂM..
Zât -> Sıfat ->Esmâ ->Eşyâ ZüRriYyet Zincirimiz.. “vet’ TÎN”imİZz!..

Resim

Dirilüp acb-i zeneb hem cümle mevtâ serteser
Na'ra-i İsrâfil oldu cümleye çalındı sûr..


Her Cenâze-ölmüş insan baştanbaşa, acb-i zeneb-kuyruk sokumu kemiğinin özüne proğramlanmış diriliş emriyle dirilir. Bütün ölüler de baştan başa..
Çünkü Na'ra-i İsrâfil Sûrunun sesini-nârasını duymayan kalmadı…
Ölü kalbler dirilmekte.. Şimdi.. her ÂN..
Her kulun/küllî ŞEY’in kendi kimliğinin özel proğramının Parmak İzi ve Alın Yazısı sonucu yaratılıdğı gibi ŞeÂNuLLAHta her ÂN KûN feyeKÛN yineden dirilişi…


بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُ
Resim---"Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâ neh: Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip (yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz..”
(Kıyâmet 75/4)

Resim

Bir kabirden bin Muhammed her birisi yüz bin
Baş olup gitti önünce zâlike yevmü'n-nüşur


Bir kabirden, kalbi ölü birisinin ÖZündeki-Habli’l- Verîd Hakikat-ı Muhammedî dirilişiyle; bin Muhammedî kul ya da kıyamete kadar gelecek yüz binlercesi Muhammedî önder olarak, MuhaMMedî Hasbî-Habî Hizmetçiler olarak yürümekteler: “Bu günümüz neşr-dağılma günümüzdür!” diyerek..


وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَلِكَ النُّشُورُ
Resim--- “Vallahüllezi erseler riyaha fe tüsiru sehaben fe suknahü ila beledüm meyyitin fe ahyeyna bihil erda ba'de mevtiha kezaliken nüşur : Rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'tır. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.”
(Fatır 35/22)

Resim

Enbiyânın âsuman-ı Hakk gibidir sözleri
Evliyânın sözleri tezyindürür etme gurûr


Peygamberlerin sözleri Hakk Teâlâ’nın gök yüzü gibidir.
Evliyanın sözleri ise o gök yüzünü süslemekteler ki Kur'ân-ı Kerimi fiilen yaşayıp SüNNeti olarak yaşamamızı emreden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hadislerininin anlatarak ve fiilen yaşarak açıklamasından faydalan ki, sakın kibredip de yanılmayasın haa!.


وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
Resim---“Ve le kad cealnâ fis semâi burûcen ve zeyyennâhâ lin nâzırîn: Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.”
(Hicr 15/16)

Resim

Mısrî'yâ her sözünü Hakk'dan işit hak söyle kim
Ric'at ile baksalar da görmeye kimse fütûr.


Ey Mısrî kaddesallahu sırrahu!
İlm-i MuhaMMedle İLMedip,
EDeb-i MuhaMMedle İrade edip,
İrfÂN-ı MuhaMMedle İdrak edip,
ErkÂN-ı MuhaMMedle İştirak edip,
Hâlis Muhalis Sıddık ve âdil bir MuhaMMedî Mü’min olarak,
Hakk’ta -> Hakk’tan -> Hakk’a ->Hakk’la ->
->Rabbu’l- ÂLEMîn ALLAHu zü’l- CeLÂLin SÖZÜnü ->Rahmetenli’l- ÂLEMîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESiyle ->
->Her sözünü Hakk Teâlâ'dan işit ve hak söyle ki,
Bozgunculuk yapamak için Gabirunlar-geridönücüler ricât/geri dönmek, çekilmek, kaçmak, vazgeçmek ve vaz geçirmek için bin kez baksalar bile hiç birisi bir fürtur/yeis, ümidsizlik, usanç, zaaf, keder, gam ve gevşeklik noktası bulamasınlar…



Resim

Zuhûr (A.): Zâhir olma, meydâna çıkma.
İdrâk (A.): Kavramak.
Acb-i zeneb (A.): Kuyruk sokumu kemiği.
Mevta (A.): Ölüler.
Serteser (F.): Baştanbaşa,
Na'ra-i İsrâfil Sûr-ı İsrafil: İsrafil meleğinin na'ra atması ve boru çalması.
Yevmü'n-nüşur (A.): Dağılma günü.
Enbiyâ (A.): Nebîler.
Âsuman (A.): Gök.
Evliyâ (A.): Velîler.
Tezyin (A.): Süslemek.
Ric'at (A.): Geri dönmek.
Fütûr (A.): Bezginlik.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLIV ŞİİR

nOt: bu şiirinde, yüce yürekli Azîz Kâmil Hakk Âşık Niyazî Mısrî BaBamız kaddesallahu sırrahu, zamanında kendisine her türlü kötülükle tuzaklar kuran ve eziyet ettirip sürgünlerde yok eden bir sahtekâr din adamı bozuntusuna Deccâl deyip.. EYylemekte al gözüm seyreyle!..

Resim

Nice bir mekr ü hiyel nekbeti Deccâl nice bir
Nice bir ey dini yok mezhebi yok dâl nice bir..



Sen hilebâz, ne zamana kadar daha hilelerinle ve aldatmalarınla dert ve belâ adamı ne zamana kadar,
Ey dinsiz, meshebsiz, temelden sapık-saptırıcı ne zamana kadar?!.

Resim

Nice bir adli katil, fitneyi ihyâ edesin
Beni öldür sunayım boynumu gel çal nice bir..


Ne zamana kadar ey doğruluğun kâtili sen fitneyi diri tututp belâ edeceksin,
Eğer derdin beni öldürüp haktan ve hayrdan kurtulmaksa boynumu uzatayımda küfr kılıcını çal!. Bu işkencelerin ne zamana kadar sürecek!.

Resim

Hâkim-i şer'i dahî kendine uydurdun ise
Hâkimin hükmü yeter fitne ile âl nice bir..


Âhir zamanın şeriât hakimlerini de kendine benzettiysen ki öyledir,
O zavallı hâkimlerinizin hükmü yeterli ancak daha ne zamana kadar bu fitne/insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak fetvâlarınızla hileleriniz ne zamana kadar!.

Resim

Hâzırım ben hünerin var ise gel görüşelim
Ledünn ilmi okuyan gönlünü gel sal nice bir..


Eğer ki ER isen ve bir MuhaMMedî Hünerin-mahâretin varsa ki yok gel görüşelim hesaplaşalım!
Güyâ Ledünn ilmi okuyan gönlünü Hakkın ve Halkın Huzurunda gel ortaya bir sal-koy da bir görelim ki daha ne zamana kadar.. ama yapamayacaksın sen!.

Resim

Şerr-i Deccâl'ı defi' mümkün ola mı söz ile
Mısrîya var ise hâlin o yeter kâl nice bir..


Ey Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu, bu Deccâlların iğrenç şerrini sadece söz ile def etmek ve yok etmek hiç mümkün mü?
Senin MuhaMmedî Söz-Sohbet-Zevk ve HÂLLerin var ki o yeter Hakk TeâLâ ve Hakk Dostları yanında bunlara söz söylemene gerek yok ne zamana kadar zahmetin!..


nOT:

her ASRda Deccâcilunlarla mücadele ehline farz-ı ayndır. Zirâ, bir insÂNı zâhiren öldürmekten Bâtınen öldürmek daha da zulümdür;


مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---“Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn: Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.”
(Mâide 5/32)


Resim

Deccâl: Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk'ı inkâra kadar cür'et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir.) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)(Deccal'ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, fir'avunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan; surî, cebbârâne olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı mânevisi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesimdir. Rivayetlerde Deccal'a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit'te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal'asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş. M.)
Mezheb: Yol. Gidilen yol. Tutulan çığır. * Dinin esaslarında ve esas temel mes'elelerde bir olmakla beraber, teferruatta bazı muhtelif mes'eleler olması sebebiyle birbirinden az farklı müctehidlerin yolları. Müctehidlerden, kendilerine tâbi olunanların seçtikleri meslekleri. Füruatta Hanefi ve Şâfii; ve Akaidde Mâturidi ve Eş'ari gibi..
Ledünn: (İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı izâm (A.S.) ve Ehlullâh-i Kiram Efendilerimiz Hazretleridir.
Fitne: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. * Muhârebe. * Azdırma. * Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. * Küfr. Fikir ihtilâfı. * Şikak. Kavga. * Delilik. * Mihnet ve beliye. * Mal ve evlâd. * Potada altın ve gümüşü eritmek. * İmtihan ve tecrübe etmek.

Hiyel (A.): Hile'nin çoğulu, hileler
Mekr (A.): Aldatma dubara.
Nekbet (A.): Kaza, belâ.
Dâl (A.): Sapık.
Adl (A.): Doğruluk.
Katl (A.): Öldürme.
İhyâ (A.): Diriltme.
Şer' (A.): Şerîat,
Hâkim-i Şer': Şerîat hâkimi.
Âl (A.): Nümayiş, hile, düzen.
Şer (A.): Kötülük.
Defi' (A): Kovmak.
Kâl (A.): Söz.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLV ŞİİR

Âteş-i hicrinle cân durmaz figâna başlar
Kaynayıp akar ol âteşle gözümden yaşlar..


Senden ayrılığın hicran-ayrılık ateşiyle bu canım karar kılmaz da feryad figana başlar!
Bu ateşin şiddetinden kalbim kaynar da gözlerimden yaşlar dökülür!..

Resim

Zerresi zâhir olaydı ger beni yakan odın
Âlemi ucdan uca yaka idi hep âteşler..


Bu öylesine derin ve derunî ki, yüreğimi yakan bu ateşin zerresi ortaya çıksaydı eğer,
şu âlemi uçtan uca yakar kül ederdi bu öz ateşleri..

Resim

Harfe savte dokunaydı bu iniltim şemmesi:
İnler idi yer ve gök dağlar ile hep taşlar..


Konuşulan harflere çıkan seslere benim bu iniltimden-öz ateşimden bir kıvılcım bir kokusu bile değseydi,
yerlerin göklerin ve de şu dağların taşların inleştiğini duyardınız..

Resim

Âteşim yaşım iniltim cân içinde gizlidir
Zâhirimde yok içimde hâsıl oldu yaşlar..


Bu hasret ateşim de göz yaşım da iniltimde canımın içinde gizlidir..
yüzüme bakanlar göremezler belki çünkü özümde-içimde meydana gelmekte ÖZ/gÖZ YAŞLarım!.

Resim

Bîkesm bu âlem içre sırrına yok mahremim
Bilmedi derdim benim ne kavm u ne kardaşlar..


Bu aşk acımın sırrını saklayacak bu bu âlem içinde hiçbir kimsem yok ve kimsesizim!
Bilmedi bilemedi benim bu derdimi ne kavmim ne de kardeşlerim ki!.

Resim

Hâlime hâldaş olup hem sırrıma sırdaş olan
Cümle dağıldı başımdan kalmadı haldaşlar..


Hâlimle hâllenecek ve de sırrımla sırlanacak hiç kimsem kalmadı!
Hepside dağılıp gitti başımdan haldaşlarım kalmadı..

Resim

Mahv-ı sırfe düştü çün dil bunda ben oldum garib
Yalınız kaldım tükendi kalmadı yoldaşlar..


Tamamen mahv oldu gönlüm şu anımda yapayalnız garib kaldım ben bu dünyada.
Gelecek kimsem yok umutlarım tükendi ve bir tek yoldaşım bile kalmadı..

Resim

Vech-i mutlak günde yüz bin çehreden yüz gösterir
Yerde gökte anı yazar cümle-i nakkaşlar..


Vâcibu’l- Mutlak vüCÛD olanı VECHi-YÜZü günde yüz bin çehreden yüz gösterir gönlüme,
İşte bu sonsuz KüLlî ŞEY Nakışlarını OKUyaBİLen Nakkaşlar O’nun güzelliklerini yazıpdurmaktalar..

Resim

Nicesi tâkat getirsin anâ karşı Mısrî kim
Adın işitmekle düştü halka bu savaşlar..


Bu Hakk âşık Mısrî kaddesallahu sırrahu nasıl etsin de güç-kuvvet getirebilsin ona karşı ki,
O’nun adını işittikleri için bunca halk birbirine girip savaşlara tutuştular!..


Resim

Hicr (A.): Ayrılık.
Savt (A.): Ses.
Şemme (A.): Koku.
Bîkes (F.): Kimsesiz.
Mahrem (A.): Sırdaş.
Sırdaş (A. T.): Sır arkadaşı.
Mahv (A.): Ortadan kalkma.
Sır (A.): Gizli şey.
Sırf (A.): Katıksız, hâlis.
Vecih (A.): Yüz.
Vech-i Mutlak: Hakk’ın yüzü.
Figan: f. Ağlayıp sızlama, bağırıp çağırma.
Hicr: Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
Çehre: f. Vech, yüz, surat.
Nakkaş: Nakış yapan. Duvar nakışları yapan usta. Süsleme san'atkârı..

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLVI ŞİİR


Sıyup bin pâre eden şişe-i kalbi celâlindir
Yine her pâresinden görünen rûy-ı cemâlindir..


Yâ RABbenâ!
Şu gözüken cihÂN ve cÂN ÂLEMLeri ki CÜMMLesi de zü’l- CeLÂL ü ve’l- İkrâm TeceLLîlerindir.. Nefsimi ve SENi BİLdikçe KALB Şişemi ki, “izafî bEN”liğimi kırıp parça parça yerle bir eden Şe’ÂN TeceLLîlerindir.
CeLÂLinden CemÂL lutfeden bu Şe’ÂN TeceLLîlerin ki,
Tıpkı kırılan bir büyük AYNanın her parçasında görünen yine senin CemÂL Vechin Gülyüzündür. El Celîlü, Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmındandır El Cemîlü yâ RaBBenâ!.


Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim

El Celîlü :
Resim

El Cemîlü :
Resim

Resim

Anın’çün tîğini çeşmin demâdem eksik etmez kim
Yorulup yolda kalmaya o kim azm-i visâlindir


Ondandır ki şahdamarımızdan da akraba-yakından YAKîn Bize Bakış Okların taa Özümüzden YÜZümüze hiç durmadan Nazar etmekte ->“BİZ BİR-İZ”de..
Ondandır ki, KİMlik ve KİŞİLik NEFsini BİLen her AKL-ı SELİM Sahibi cÂN,
KULLuk Yaradılış SEBEBini MuhaMMedîce ANLAmışsa Sırat-ı Mustakîm YOLUnda yalan dünya ve içindekilere tapıcı olarak yorulup yolda kalmasın! KULLuğun ana hedefi SILaya SALL-ULAŞım ve HaKK’a Kavuşum-vuslâtına son nefese kadar devam etsin inşae ALLAH!. SILAya SALL Ulaşım YOLuysa (SALât), Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle SaLâvÂttır!..


Resim

Nicesi baksın etrafa ya ahkâfa yahut kafa
Şu Anka kim anın gönlü nazargâh-ı hayâlindir


Nice nice seviyede AKILları ve de Kaderleri olan şu insÂNlar şöyle bir etrafa-taraflara ki sonsuz sınıfta MevCÛDlar ÂLEMine iyice bir baksınlar bakalım ne görcekler! İlk bakışta ahkâfı, eğri büğrü kum tepeleri ve de KAF’ı da Zümrüd-ü ANKA’nın Kaf Dağı görecek ki ZANNedecektir..
SEN buyursan da ki “şahdamarınızdan da AKRABAyım!” ham akıllar anlamayacaklar ve SENi hep dışarıda başka yerlerde zamanlarda hayallerde arayıp ve SANıp durcaklar bir ömür boyunca..
Oysa gerçek MuhaMmedî Hakk ÂŞIK o KİMsedir ki ANKA KUŞU kendisi KAF DAĞıysa şekilden münezzeh HAYÂLiyin her ÂN Şe’ÂNuLLahta yepyeniden Bakış Noktan-Nazargâhındır.. ki zâten, tÜMm MevCÛDat gölgen gibidir SENsin Vâcibu’l- VüCÛD OLansın!.


Kur'ân-ı Kerimde ALLAHu zü’l- CeLÂLimiz;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn: Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfal 8/24)

أَوَلاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Resim---E ve lâ ya’lemûne ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn: (Peki) Onlar, Allah'ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?” (Bakara 2/77)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ise: "Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539)

İmam Ali kerremullahi veche Efendimiz de: "Elbise ve süslenmelerle elde edilen dış güzellik kalıcı güzellik değildir. Asıl güzellik ahlak ve davranış güzelliğidir ki, onun sahibini hem imanlı çevresi hem de Yaratan'ı sever." buyurmuştur.

Resim

Bulunmaz lâmekânîdir bilinmez bî-nişâniîdir
Hemîn ancak sana kuldur senin ehl ü ıyâlindir


Ey TEK Yaratıcımız, Yâ RABbenâ!
Yaratıkların için AKLen var gözüken bu mekÂN ve nişÂN ÂLEMleri;
BİLienemez Mekansız ve de BULunamaz Nişansız AKIL alcak İŞLerden münezzeh olan SEN Yaratanımız ALLAHu zü’l- CeLÂLimizsin!.
El NÛR esmayın zuhuru olan tüm MevCÛDat-Küllî ŞEY’, herkes, her zaman, her yer, her HÂL ve her NEFeste ancak ve ancak SANA kuldur SENİN ehl ü ıyâlindir-Güneşin gölgesi gibi var ama yok, yok ama var varlıklarındır ki ZÂTen NÛRuLLahtırlar..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: " MevCÛDat-Yaradılmışların hepsi Allah'ın ailesidir. Bunların içinde Allah'ın en fazla sevdiği halka faydalı olandır." buyurmuştur.
(Bin bir Hadis, hadis no: 434 M. Arif)

Resim

Dağıldı mim sad ve ra bozuldu nisbet-i suğra
Benim bu nisbetim şimdi ne mâhındır ne sâlindir.


Tıpkı koskoca bir AYNanın sonsuz küçük parçalrında da YÜZünü-Vechini gördüğün gibi AKL-ı SİLM her bir ZeRRede ki her ZeRRe Kaderince-kadarınca bir nisbette- fASLda-ölçüde-görünümde ancak Yaratılmışlık suğrasında/küçüklüğünde, ASLı OL-ÂN Kibriya ULUluğunu göstermektedir ki her ZERRE “ALLAH” imzalılıdır.. elbette “GÖRene var!. KÖRe ne var?.”
İşte insanoğlu, MuhaMMedî AKL-ı SİLme ulaşır AKLı NAKLen İslam olursa;
Tıpkı Azîz cÂNımız Hocamız Niyazî (MıSRî->Mîm+Sad+Ra) kaddesallahu sırrahu BaBam gibi şu ÂN var gözüken ve “kendim” sandığı gel-geç, gölge, izâfi kimliğini darmadağın eder kanlı kafesini kırarsa zümrüd-ü ANKA Kuşu NiSBet-i KübrÂya uçar gider ebeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Yüreğinde inşae ALLAHu TeâLâ!.
Onun için, Nefsini Beden-madde-dünya BAĞından kurtardığı için İBNu’l- VAKTe Erdiği için zamANdan aylardan, yıllardan kurtulmuş Nisbî HÂLdeyim buyurmaktadır ve BİZlere duyurmaktadır.
Yâni, bir zaman diliminde nisbeten-gölge gibi var gözüken “MıSRîlin Nisbeti”ni gösteren CenÂB-ı ALLAHu zü’l- CeLÂLimizdir ki ne ay ne de yıllardır veren-alan!.


Ve de DUYurmaktadır MuhaMmedî MeLÂMetin NEŞ’esin Azîz cÂNımız MıSRî Hocamız kaddesallahu sırrahu..


Resim

Sıyup: Türkçe sımak (kırmak, koparmak, yenmek, öldürmek. kahretmek) mastarından, kırıp.
Celâl (A.): Allah'a mahsus azamet ve sertlik.
Tiğ (F.): Ok.
Çeşm (F.): Göz.
Demâdem (F.): Zaman zaman.
Ahkâf (A.): (Hıkf. C.) Eğri büğrü kum tepeleri.
Kâf: Ufuk. * kaf harfinin ismi. Bir dağ adı.
Rûy: f. Yüz, cihet. Sebep. Çehre.
Visâl: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
Iyâl: Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
Nazargâh (A. F.): Bakılan yer.
Nazar (A.): Bakmak.
Suğra A.): Küçük.
Kübrâ: Büyük.
Sâl (A.): Yıl.
Mah (F.): Ay.
Sâl-i HÂL: İçinde bulunulan yıl.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLVII ŞİİR

Kim ki aşkın dârına berdâr olur
Cümle uşşak içre ol serdâr olur..


Bu İlahî AŞK YOLUnda kim AşkuLLAHa teslim olup DâRü’s- SeLâm için dârağacına başını uzatır da asılırsa,
Bütün Hakk Âşıkları içinde en başta gelen baş tâcı olanlardan olur!..


Resim

Bunda uşşakı yakan od âkıbet
Nâr- İbrahim gibi gülzâr olur..


Bu anlatılan her canın mutlaka girdiği ve hâlen içinde yaşanılmakta olan cehennem hayatı ve yakıcı ateşini, neden gelinip nere gidildiğini BİLip Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi BULup Yolunda olununca tıpkı İbrahim aleyhi's-selâma olduğu gibi bu kızıl NÂR, Gülzâr-ı ceNNETler olur!. bu ateş ki, Nemrud’un, İbrahim aleyhi's-selâmı içine kitlediği sandığı yakar da, İbrahim aleyhi's-selâma gül bağı oluVERir!..

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahîm'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiyâ 21/69)

Resim

Bunda ağyâr kesretinden kurtulan
Vahdet illerinde vasl-ı yâr olur..


Şimdi içinde yaşamakta olduğumuz Yokluk-Çoklu-Kesret Âleminde İmkÂNlarla KuLLuk İmtihanı olup TevhiduLLAHı tercih edip hak edenler SONuçta VahdetuLLah diyârında Cenâb-ı YÂR ALLAH celle celâluhuya kavuşurlar..

Resim

Korkma tâmudan eğer âşık isen
Bülbül olanın yeri gülzâr olur..


Eğer sen de gerçekten MuhaMMedî Âşıksan bu çile çarşısı cehennemden korkma Şeriat-ı Garrayı DUY ve UY ki, vâ’d edilmiştir, Bülbül olanın yeri elbette Gül Bahçesidir.. maalesef kargalığı tercih edenlerde leş peşinde bir müddet koşacaktır son nefesine kadar!.

Resim

Cennet-i irfâna dahil olanın
Kande baksa gördüğü didâr olur..


Şeriat-ı Mustafa aleyhi's-selâmı BİLip teslim olup, Müslüman olanın,
Tarikat-ı Mustafa aleyhi's-selâmı BULup İman edip, Mü’min olanın,
Mârifet-i Mustafa aleyhi's-selâmda OLup teslim olup, VelîyuuLLah olanın her nereye bakarsa baksın her şeyde göreceği imzâ YÂRin gülyüzü ki VeCHuLLAH olur!.


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.” (Bakara 2/115)

Resim

Gözsüz olanlar o yüzü göremez
Anı gören hep ulü'l-ebsâr olur..


Gözleri olduğu halde, gözsüz olanlar o GÜL yüzü göremezler,
O’nu görcek olanlar elbette, Hakikat-ı MuhaMmedîyye kalbiyle eşyanın hakikatlarını, hissedip, anlayan kuvve-yi kudsiyye, ferâset ve basîret sahibleridir..


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran mine’l- cinni ve’l- insi, lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike ke’l- en’âmi bel hum edallu, ulâike humu’l- gâfilûn (gâfilûne): Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (A’râf 7/179)

Resim

Dünya’nın lezzâtına aldanına kim
Bir gün ola cümle zehr-i mâr olur..


Sen sakın şu gel-geç izâfi ve iğreti Dünya hayatının nefsî lezzetlerine kapılıp kanma ki,
Bir gün son nefese bile varmadan göreceksin ki meğer onlar, sinsi bir yılanın zehirleriymiş!.


Resim

Sen gerekse ol cihânda pâdişah
Bir beş on günde o tarümâr olur..


Sen bu âlemde eğer pâdişah bile olsan değişmez, beş on gibi gelir geçer yerle bir olur tâcın tahtın ve’s- Selâm!..
Eğer gerçekten “ER” olduğun isbat edip ERENlerden isen ne mutlu: Pâdişah olsan da, derler “er” kişi niyetine.. yoksa nice kadın kılığında “ER”ler geçer musalladan.. ya da nice erkek kılığında gelip “ER” olmayanlar geçer musalladan.. Var git sen de bir bak da, ibret al musallada yatan mevtâ'dan kuL ihvânim Kıtmirim!!.


Resim

Tâc u tahtı kulluğuna ol şehin
Verir isen devletin tekrar olur..


Eğer sen bu dünyada gerçekten pâdişah olsan bile tâcını ve tahtını o Şahlar şahı Subhân ALLAH celle celâluhu kulluğuna verir Sırrını sıfırlarsan o seni Kul iken SultÂN eder Dâim Devletine gark eder!..
İbrahim Edhem kaddesallahu sırrahu gibi, Zâhirin Tâc-Taht Devletliğini Bâtının DERvişliğine kurbÂN eder..


Resim

Ger kabul oldımsa şah oldun ebed
Kande böyle assılı bâzâr olur..


Eğer Kulluğun kabul olduysa sen ebedî Şahta ŞÂH oldun demektir ki,
Nerede böylesine kârlı, kazançlı, faydalı bir “BİZ BİR-İZ BÂZÂRı” varmış gösterin BİZe!..


Resim

İllâ tâc u tahta olmaz vasl-ı yâr
Âdet oldur anâ cân isâr olur..


Bu gölge dünyanın işlerine benzetip de illâ tâc ve taht verilirse YÂR’e kavuşrum zannetmeyesin!
AŞKULLAH Sünnetidir ki ancak bu tatlı cÂNını CÂNÂNına bağışlarsa fedâ ederse, ona denir “BİZ BİR-İZ VuSLâtı” diye..


Resim

Kim ki kendin yoğ ederse Mısrî’ya
Yokluğun tâ gâyetinde var olur..


Ey Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, bu MuhaMMedî MeLÂMet YOLUnda kimki bu gel-geç izâfi “ben”liğinin YOKluğunu-HİÇliğini İlim-İrade-İdrak ederse İğreti KİMliğinin gâyetinde/neticesinde, Yokulktan-Çokluktan münezzeh TEK-vâhid-AHAD olan ALLAHu zü’l- CeLÂL’in NÛRunda YOK olur/VAR OLur.. Denize düşen damla gibi.. “Var ama nerde?” desen bulamazsın!. “yok!” da diyemezsin sen şâhidsin denize düştüğüne ey cÂNn!..


Resim

Serdâr (F.): Başkumandan.
Berdâr: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.
Uşşak: (Âşık. C.) Âşıklar.
Od: t. Ateş, nar.
Âkıbet: Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.
Tâmu (T.): Cehennem.
Didâr (F.): Sevgili.
Ulü'l-ebsâr (A.): Her tarafı gören göz.
Mâr (A.): Yılan.
Zehr-i mâr: Yılan zehiri.
Assılı (T.): Kârlı, kazançlı, yararlı.
Assı, lssı: Kâr, kazanç, fayda.
İsâr (A.): Bağışlama.
Gâyet (A.): Son.
Kesret: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk
Vahdet: Birlik. Yalnızlık. Teklik.
Vasl: Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak.
Ulü'l-ebsâr: Basiret sâhibleri.
Basîret: Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. * İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet.
Târ-ü-mâr: f. Dağınık, karmakarışık, perişan..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimResimLVIII ŞİİR


Rumuz-ı Enbiyâyı vakıf-ı esrâr olandan sor
Ene'l-Hakk sırrını cândan geçip berdâr olandan sor!.


BİLELik NÛRu BAĞLantısı HAKK’ın NEBÎlerinin İlahî İşaretlerini, Rıza Remizlerini, İLKin SON NOKTA İnce nüktelerini, mânası gizli olan BİZ BİR-İZ İşaretlerini ancak ve ancak SıRR-ı İlahîye vakıf ki, iç yÜZünü Bilenlerden sor!
“Ene'l-Hakk-bEN HAkk’ım!” sözünün sırrını “Kâlû ->beLÂ!” ilk sözlerinin şimdi şu ÂNda Şe’ÂNda ŞÂHİDi olan eBRÂRlardan sor!.


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Alî, benden, ben o’ndanım. Alî’den başka hiç kimse (yapmak durumunda olduğum şeyi) benim yerime edâ edemez.” buyurmuştur.
(Hubşiy bin Cenâde (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 119)


Bu Rümuzu ÇÖZün Buyurun!..

Resim

Yürü var ehl-i tecridi alâik ehline sorma
Anı cân u cihânı terk edip deyyâr olandan sor!.


Ey ÂŞIK sen “Hakikat-ı MuhaMMediyye Ehl-i Tecrid ki, İmkÂNla imtihÂN Âlemi izafî-İğreti-gelgeç DÜNyâ’dan vazgeçmişler ve ALLAH’a gönülden BAĞLananlar KİMler ve NEdir?” diyorsan bunu Dünyâ ile alâkalarını-İLGİLerini kesememiş ve KULLUK Makamlarını geçmemişlere
Sorma sakın!
Sen bu hususu, cihÂN ve cÂN derdinden geçen ve yüreğini TEKe TEK TEKKesinde HAKK’a mahsus kılan ŞeÂNuLLAHta HAKK’ın ŞÂHİDi Olanlara sor!.


Resim

Gehi kahır u Gehî lütfun kemâlin bilmek istersen
Fenâ ender fenâda yoğ olup hem var olandan sor!.


Eğer sen bu;
bâzen NEKRE bâzen NÛR,
bâzen KAHıR bâzen LUTüF ve
bâzen CeLÂL bâzen CemÂL’in KULLUK KemÂLini BİLmek istersen,
VARken YOKk, YOKKen VAR ki AKLen ANLAnması zor bir ARA KESitte FEN BULUp BeK OLup, dÂm VÂcibu’l- VüCÛD VAR OLÂN’dan sor!.


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---Küllü men aleyhâ fân (fânin).: (Yer) üzerinde bulunan her canlı fânidir.” (RahmÂN 55/26)



Resim

Dilâ bu Mantıku't-Tayr'ı fesahat ehli anlamaz
Anı ancak ya Attar u yahut tayyâr olandan sor!.


Ey gönül sahibi cÂN, bu bir KUŞ DİLidir ki, bunu;
Zâhirdenki ham aklıyla mesleleri çözüp de Bâtına ki NAKLe geçmeye çalışan güzel sözler söyleyen dilli düdükler anlamaz,
Bunu ancak RÛH ReYHAsından haberDÂR UÇAN KUŞLardan, güzel kOKU satıcılarından ya da havdaki güzel KOKU-ReyhÂN gibi UÇan MuhaMMedî MeLÂMîlere sorr!.



Resim

Anadan doğma gözsüzler Kemâhî görmez eşyâyı
Niyâzî vech-i Dildârı ulü'l-ebsâr olandan sor!.


Ne acıdır ki Tevhid Tercihini etmeyip nefsin vevâ-heves batağına saplanan sanki anadan doğma kör gibi yaşayan gönlü gözsüzler, asla eşyânın MÂHİYETini göremezler ki ÖZün ÖZündeki GÜZELi GÖReBİLsinler!.. çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi DUYup Uymadılar!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahümme erine’l- eşyae kemahiye: Allah’ım, bana eşyanın hakikatini göster” buyurdu.
(Fareddin Razî Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)


Ey Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu, o gönüller alıcı GÜZELin VECHini var git Ulü'l- Ebsâra ki Basiret Sâhibi olanlara sor!
Kafa Gözüyle-BASARı Zâhiri, KaLb Gözüyle-BASîReti Bâtını Gören ERENLere es seLÂ OLsun inşae ALLAHu TeâLâ!..


Resim

Rumuz (A.): (Remz. C.) İşaretler, remizler, ince nükteler, mânası gizli olan işaretler.
Vakıf (A.): Bir işin iç yüzünü bilen.
Tecrid (A.): Soyunma. Açıkta bırakmak. Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek
Ehl-i tecrid: Açıkta bırakmak. Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Alâik (A.): (Alayık) Münâsebetler. Alâkalar. Mânialar. Dünyadan soyunmuş dervişler.
Deyyâr: TEKe TEK-Bir kimse. Ehad. Yurt sahibi birisi.
Ender: (Nâdir. den) Çok az, pek az bulunan, daha nâdir.
Fesahat: Zahirî söz.. Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.Fasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile, ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır. Fasâhatin daha yüksek derecesine belâgat denir ki; fasih bir sözün, yerine ve adamına göre söylenmesidir. Her beliğ söz, yerine göre denmemişse, beliğ olamaz.
Attar: (Itr. dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan.
Tayyâr (A.): Uçan. Uçucu. Uçma kabiliyeti olan. Havaya kalbolup gaib olan.
Kemâh; Kema hiye: (Kemâ hüve) Onun gibi, nitekim, olduğu gibi.
Kemâl (A.): Gerektiğ gibi, tam anlamiyle olgunluk.
Dildâr: f. Kalbi hükmü altında tutan. Sevgili, mâşuk.
Ulü'l-ebsâr: GÖRüş sahibi. Basiret sâhibleri.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimResimLIX ŞİİR



Halk içre bir ayineyim herkes bakar bir an görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür


Ben ki bir Hakk âşık olarak, halk içinde onlar için bir AYNAyım ki, bana bakan beni bir ÂN görür ki, gördüğü kendincedir Aslında gördüğü kendi YÜZü değilse de gördüğü kendi YÜZüdür ister iyi, güzel, doğru, isterse kötü, çirkin, eğri görsün bende gördüğü kendi İÇidir..

Resim

Şol câhil ü nâdânı gör örter Hakk'ı inkâr edip
Kâmil olan kâmillerin her bir sözün bürhan görür


Bu âlemde çokça görülen çok câhil; edeb, ilim ve haddini bilmez ki, her zaman Hakkı inkar eder ve örtererek-kefere ederek kâfir olur.
Kâmil olanlar ise, kâmillerin her bir sözünü bürhan, yol gösterici, kurtarıcı görür..


Resim

Medh ile zemmi âlemin kıymette bir hardaldürür
Hâr o dürür harmânda ol buğdayı kor saman görür


Gerçek Kâmil için bu âlemin tümü birleşip de onu övse veya yerse bir hardal tanesi ağırlığınca kıymet ve değeri yoktur..
Eşşekliğe bakarmısın sen ki, harmana girmiş de buğdayı bırakıp samanın peşine düşmekte..


وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Resim---Ve nedau’l- mevâzîne’l- kısta li yevmi’l- kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â (şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn (hâsibîne).: Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.(Enbiyâ 21/47)


Resim

Tuttu rikâbın ârifin nice salâtin-i evvel
Kâmil olan sultânı gör dervişi ol sultân görür


Bu Âlemde geçmişte nice Zâhir Padişahları, nice Mânâ SultÂNLarının atının üzengisini tutan hizmetçisi olmuştur.
MuhaMMedî Kâmil olan Sırr SuLtÂNLarına bak ki sen, Hakkın Hizmetçisi MuhaMMedî Mürşid, Dervişini SuLtÂN görmekte ve gerçekten candan, gönülden hürmet etmekte gönül kazanarak fethetmekte hem halk hem de HAKK TeâLâ Rızasını AŞK YOLUnda..


Resim

Dervişi Hak yakmış iken anı yakan sultâna bak
Hammam içinde dilberi görmez gözü külhân görür


DERvişler ki AŞKuLLAHla yanmış kül olmuş sûretâ–gölge kimseler iken onlaraı küçük gören dünya SuLtÂNlarına bak ki,
Hamam içindeki Dilber Güzeli görmeyen/GÖRemeyen gözleri ha birem ateş ocağo olan külhânı aramaktadır..


Resim

Dedi ulular levn-i ma levn-i ma'dır şüphesiz
Kana boyanmış göz hemîn Nil ü Fırat’ı kan görür


Ulu büyüklerimiz Hak Dostları buyurmuşlar: “Şişeye giren suyun rengi şişenin rengidir mutlaka”
Elbette kan çanağına dönmüş-kan kaplamış ya da kanrengi GÖZLük takmış gözün göreceği Nil de Fırat da KAN Renginde akacak ve Bizimkisi basacaktır feryadı kan akmakta deyü..

Ruh, su gibidir. Nasıl suyun bir rengi yoktur, girdiği kaba göre renk alır.
Cüneydi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretlerine demişler: “Yâ Şeyh, bize biraz hakikatten, Allah'ın Uluhiyetinden, gerçeklerinden bahset!”
Şeyh cevâben: "Suyun rengi, kabın rengine göredir" buyurmuşlardır.
Haddi zâtında suyun rengi yoktur. Girdiği kaba göre renk alır.
İnsan Ruhu da böyledir. Hangi kaba girdiyse, o rengi almış olur, kimi Cânî, kim Hâmî olurlar


Resim

Ol dilberin Mehdi adı sükkerdürür halka tadı
Mısrî çeker bu mihneti ol rahatı Rahmân görür.


O gönül çelici DİLBERin beşikteki adı “ŞEKER” olduğundan halk tadına bayıldı bu kandırıcı dünyanın ve de gölge hayatının..
Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam ise İKİ YÜZLü bu KuLLuk İmthÂN Âlemi Yaln Dünya’nın ARKa yüzünü bilir ve tüm MİHNETini/ Zahmetini, eziyetini, dertlerini rızasıyla çekmektedir. Çünkü ebedî olan RahmÂNî Rahata kavuşmanın tek Sırat köprüsü işte bu ateş kuyusunun üstüne kurulmuş ve herkes geçmek zorundadır..

Onun içinde Kur'ân-ı Kerimde âyet vardır “hepiniz cehenneme uğrayacaksınız” diye.. Peygamberler aleyhumu's-selâmlar da dahil HEPimİZ ceheNNeme uğrayacağız ki ->zâten şu ANda içindeyiz ki!..


وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ : Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrıyacakdır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kazaa etdiği (bir şey) dir.” (Meryem 19/71)



Resim

Yahşi: İyi, güzel, çok güzel
Medh: Övğü.
Zem (A.): Kütülemek.
Har (F.): Merkep.
Rikâb (A.): Üzengi demiri. Özengi. Büyük bir kimsenin huzuru, önü, makamı.
Rikâbdâr: Padişahların atla bir yere gidişleri sırasında özengiyi tutmak suretiyle ata binip inmelerine yardım eden kişi.
Salâtin (A.): Sultânlar.
Külhân: f. Hamam ocağı. Hamamda su ısıtmak için ateş yakılan yer.
Sükker: Şeker.
Mehdi: Beşik
Nâdân: f. Cahil, bilmez, haddini bilmez.
Bağdatlı Cüneyd'in kelâmı: “Su, girdiği kabın rengini alır.”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimResimLX ŞİİR


Esiceki bâd-ı sabâ aklıma san şâne değer
Zire ol esrâr-ı dil zülf-ü perişâne değer..


Yârin gül yüzü, güneş gibi gönlüme doğunca gün doğusundan YÂR Nefesi rüzgarı eser de, sanki karmakrışık aklımı tarayan tarağa değer ve taramaya başlar.
Zirâ o gizli Gönül Sırrı, YÂRimin perişÂN Zülfüne değer ki, deli gönlüme VUSLat yolu açılır..




Resim

Zülfü müşkiyle muattar olup ol demde dimağ
Geçer andan gönüle hem yetişir câna değer..


O anda kafatası dimağım, Nazlı YÂRin Kara SEVd Zülfünün misk kokusuyla kokulanınca, gönlüme yetişir de CÂNıma ulaşıverir.. ŞÂHdamardan da İçerde-Yakın-Akraba OL-ÂN YÂR-le BULuşur..


Resim

Leb ü dendanı hevâsiyle akan göz yaşının
Birisi mânâda bin lü'lü vü mercâna değer..


İnsan ağzından söz çıkar, besinler girer ki, Nazlı YÂRin gül dudakları ve inci dişlerinin sevdâ-hevâ hasretiyle gözlerimden akan göz yaşlarımın her birisi mânâda bin inci ve mercân değerindedir aşk çölünde..

Resim

Gam-ı hicri ile ahı anâ âşık olanın
Çıkar eflâke iner tâ yedi nîrâna değer..


O Nazlı YÂRe ÂŞIK olanın, ayrılık gamı tasası ile çektiği “ah!”ları feleklere/göklere çıkar da, sonra tâa yedi kat cehennemlere iner..

Resim

Yüzünün mihrine karşı dolaşan dürrlerinin
Birinin nûru nice mihr-i dırahşâna değer..


Nazlı YÂRin gül yüzünün SEVilen-Güneşi etrafında dönmekte olan nice İNCİlerin tek bir tanesinin NÛRu, zâhir âlemdeki nice nice nûr saçan- parıldayan-münevver SEVen güneşciklere değer..

Resim

Eşiğinde baş urup sıdk ayağın berk basanın
Başı Arş'a ayağı Kürsî-i Rahmân'a değer..


O Nazlı YÂRin KuLluk Kapısının eşiğine; başın koyup, sadakat ayağını sağlam basanın, KUL iken İNSÂN, İNSÂN iken SuLtÂN olanın,
Aslında başı Arş-ı Âlâ'ya ayağı Kürsî-yi Rahmân'a değer..


Resim

Limenil-mülki nidâsın işiten cân kulağı
Anı cânından işitir yine Cânâna değer..


Kâinât-Kalb Kur'ân-ı Kerimini, Rabbımız ALLAH celle celâluhu SÖZünü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem DİLİnden DİNLeyen, "Bugün mülk kimindir?” ÇAĞrısını cÂN kulağıyla işiten,
Bu ÇAĞrıyı cÂNının şahdamarından da akrabası Özde CÂNÂNından işitmiştir..


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)


Resim

O nidâyı işitir men arefe vakıf olan
lîk ol mârifeti sanma her insâna değer..


Bu gerçek Sahiblik çağrısını, ÖZünden DUYanlar ancak ve ancak ->“Nefsinin TANIyan RABBini TANIr” gerçeğine vakıf olan/AYNen BİLendir.
Lâkin, amma, ancak, fakat, o MuhaMMedî Mârifet, Halis-Muhlis-Sıddık-Âdil Muhammedîlere mahsustur.. Sen sanmayasın ki insan kılığında gözüken her insâna da değer..



Resim --- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin TANIyan RABBini TANIr”” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Sana bir cezbe Niyâzî ki o dosttan yetişe
Dügeli ins ile cinne olan ihsâna değer..



Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, sana bir cezbe ki ancak ve ancak El VELÎ ALLAH celle celâluhu DOSTtan yetişir.
Bu bir nefeslik cezbe ki benim için, YÂRin KENDİne ÇEKişi bütün insanlara ve cinlere verilen ihsândan da değerlidir..



Resim

Esicek: Esince.
Müşk (A.): Misk, güzel koku. Misk kokulu.
Muattar (A.): Kokulanmış. Itırlı, kokulu
Bâd-ı sabâ: Gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr.
Şâne: f. Tarak.
Şân: (C.: Şuun) Büyük sevap. * Şeref. * Irz, namus. * Nam, şöhret, şan, ün. * Mahiyet. * Gösteriş, çalım. * Tabiat, huy, âdet. * Hal, keyfiyet.
Nîrân: (Nur ve Nâr. C.) Nurlar, ziyalar. Ateşler, nârlar.
Leb (F.): Dudak.
Dendan (F.): Dişler.
Lü'lü (A.): İnci.
Mihr: Aşk, şefkat, muhabbet. * Güneş. * Huk: Mihr. Evlenme muamelesinde erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli.
Dürr: (Dürdâne, dürre) f. İnci. İnci tanesi.
Dırahşân: f. Parlak. Parıldayan. Parlaklık. Münevver, ziyâdar.
Berk: t. Katı. Sert. * Serin. * Metin, sağlam.
Arş: Bağ çardağı. * Gölgelik. * Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri.
Kürsî: Arş'ın altına bir semâ tabakası.
Eflâk (A.): Felekler .
Felek: Yıldız.
Lîk: f. Lâkin, amma, ancak, fakat.
Dügeli (Çaltatay Türkçesi): Bütün, hep, tüm.
İns (A.):İnsân.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimMeKTÛBb..

Hazret-i Niyâzî-i Mısrî kaddesallahu sırrahu'nun Kardeşi Ahmed Efendi’ye Mektubu:

Büyük Türk Mutasavvıfı Hz. Mısrî (ö. 1694) kardeşi Ahmed Efendi’ye esir tutulduğu-sürgün yeri Limni’den bir mektup göndermiştir. Bir Hak ve hakikat ehli olan Mısrî’nin halen tazeliğini koruyan bu mektubu fevkalâde manidârdır. İnsan bu dünyaya niçin gönderilmiştir? Ahmed Efendi’nin şahsında sorulan bu soru zihnimizde bir bomba gibi infilak etmektedir. Kütüphanelerimizde pek çok yazma nüshası bulunan bu mektubun çeviri metnini aşağıda veriyoruz:

“Gözüm nûru kardeşim Ahmed Efendi,
Binlerce özlemle selâmlar ve hayır duâlardan sonra bildirmek ve anlatmak istediğim şey şudur:
Benim cânım, ne hâl ve ne âlemdesin?
Yani demek isterim ki, insan dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yâhûd dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?

Kardeşim,
Nefsini bildin mi, Rabbini buldun mu? Bunun alâmeti vardır.
Yetmiş iki millete bir göz ile bakabiliyor musun?
Bütün yaratılmışlar hepsi bir ağızdan bağrışıp “fe eynemâ tuvellû fe semme vechullah” (Nereye dönerseniz Allâh'ın vechi (zâtı) oradadırBakara/115) zâhir oldu mu?
Cemâlini hangi yüzden göreyim diyen gönüller bilmelidir ki, kırık aynalar gibi pâre pâre gerek.”

Kardeşim,
Bu arsaya bî-nişân ve lâ-mekân illerinden kudret yularıyla yedilerek çıka geldin. Gözünü açıp kendini bir ulu hengâme içinde buldun. Buradaki çokluğa aldanıp, hakikatin izini kaybetme. Bu dernek çabucak dağılır; yabanda kalırsın. İzini izleyerek geldiğin kapıyı bul!. Yokluk yolunda bî-nişân ve lâ-mekân illerine -ki, vatan-ı aslîdir- ulaşagör ki, "Hubbü'l-vatan mine'l-imân" (Vatan sevgisi imândandır.) budur. Bu yolu yitirdin ise, bilene sor. Eşiklerine yüzünü ko! Hizmetlerinden ayrılma ki her derdine dermân onlarda, ehlullahta bulunur. Kâmiller bahîl (cimri) olmazlar. Tek hemen sen tâlib ve râgıb ol. Âşık-ı sâdık ol. Azıcık yokluk ile gelirsen, "Mâ lâ aynun ra'et"e (yani, gören hiç bir gözün olmadığı, hadisinin sırrına) mazhar olursun. Dürr-i yetîmlerini ve cevâhirlerini ki, babası oğluna görtermeye kıyamaz hep senin eline teslîm ederler.

Tek sen sözlerimi anlamağa liyâkat kesb eyle. Cümle riyâzât, cümle müşâhedât ki, vardır. bunları işlemek li-zâtihi (kendisi için) değildir. Belki insân-ı kâmil sözünü anlamaya liyâkat kazanmak içindir. Eğer bir kimse onların sözlerini anlaya, onun irfânı ayn-ı mücâhededir.

Benim kardeşim,
Münâsebetsiz birkaç söz söyledim. Daha düzgün söyleyebilecek zerâfetim yok. Kerâmet bilecek velâyetim yok.
Karpuz gibi bir top düzdüm, önüne yuvarladım. Çevgân elinde! Hemen her nereye çekersen ve her nereye çalarsan, o semte gider, muhâlefet etmez. Ammâ sen çevgânı elinden bırakıp topu kapasın ki, asıl mesele budur, vesselâm. Sene: 1068/M.1658."

Resim

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.” (Bakara 2/115)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hubbü'l-vatan mine'l-imân: Vatan sevgisi imândandır.” Buyurmuştur
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ, 346-347, hadis no:1102.).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimLXI ŞİİR

Nazar kıldıkca insâna gönül hayrÂNa dolanır
Âcebdir kimi Hakk ister kimi butlÂNa dolanır..


Gönlüm/ÖZüm, şu nisyÂNdan/unutmaktan gelen İnsÂNa baktıkça, HÂLLerini GÖRdükçe hayret ve de dehşet içinde Kalır!.
Tüm esMÂUlLah’ın AYNAsı olÂN ÂDEMoğlu ki, KİMi Mazhar-ı CeLÂLi tercih etti Bâtıl-ŞeRre AYNa oldu ve İstedi ve de Yaşadı..
KİMi Mazhar-ı CeMÂLi tercih etti Hakk’ı ve HaYRı DİLEdi ve de Yaşadı..
Gönlüm ise DevRÂNda, SeyrÂNda, CevLÂNda KALdı da, HayrÂN’a dOLaştı/BULaştı kALdı!.. Mü’mini Kâfiri KİMdi KİMdi?.
Mutlak ve her türlü Kayıddan Münezzeh şu ÂN/el ÂN, Şe’ÂNuLLahta KÛN feyeKÛN TeCELLÎsi cÂN OL-ÂN Yâ RABBu’L- ÂLEMîn ALLAH celle celâluhu..
Ama NEden bu ÇİLE çÖLündeki cihÂNda CÂN cÜNbüşün ki,
KULLarıyın KİMisi HaKk’a, KİMisi de HaKk’sızlığa KUL OLmakta, dOLanıp BULanmaktalar!. ŞaŞaKALdım doğrusu!.


Resim

Gel ey dertsiz kişi dervişliğe sây eyle gel bunda
Bu hâl ile olursan bil işin husrÂNa dolanır..


Gel ey bu DÜnyânın gelgeç-gÖlge dertlerine batıp da ÂHİRden ki SON-uçtan dert taşımayan AHhmak kişi,
En iyisi sen şu “BİZ BİR-İZ DERvİŞliği”ne ki “TEVHİD YOLu”na soyun/gir!. Bu YOLda biraz ter dök, aklı yor, çalış çabala..
Yoksa, şimdi İÇinde BULunduğun ki;
Gaflet-Cehâlet-Dalalet-İhânet YOLuyun sonu, bu KULLuk Ticâretiyin NETicesinde, değil KÂR elde etmek, ANA SERmâyeyi de YEdirecek sana!. Ve iyi BİL ki, bu işiyin sonu husrÂNa/umutlarıyın doğuracağı KORKulara dolaşıp varcak ve seni sürükleyecektir!.


Resim

Nedendir kâni’ olmuşsun murad-ı nefse dalmışsm
İçine hırsı almışsın işin şeytÂNa dolanır..


Sebeb ne idi ki bu kadar candan yürekten isteyerek ve tam inananıp da iknâ olup, şu nefsiyin Hevâ-Heves tuzağına/batağına dalmışsın!.
“OKU!.” mu yor musun Kur'ân-ı KerimiMİZi kuL ihvÂNim senn!.


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) :Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?'' (Furkân 25/43)

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Resim---E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).: Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?'' (Câsiye 45/23)

Resim

Yeter çalındın ey hâce fenâ mülkün meta’ına
Çok uzâtma ki Azrâil gelür bu cÂNa dolanır


NAKLi sollayarak AKLen ve Kur'ân-ı Kerimsiz ve de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemsiz, şununla bununla UYdurduğun felsefik din ya da tasavvur felsefesiyle ve de her ŞEY’i gelip geçici ve İmtihân Kâgıdı olan yalan DÜNyâ malına gönül verip, gerçek SERMâyeyi İKİLik/ŞeytÂN BâzÂrında çaldırmış, müflis BİRisisinsen ey zâhirî hoca vs. gözken adamcıkk!.
Ancak hâlâ;
Nefes ALıp-VERmektesin ve HAYyattasın, gel insaf et ve bu işi çok uzatma, bu zamaÂNn ve imkÂNı değerlendir hemence!.
Yoksa, gÖLgen gibi cÂN AVcın Azrâil aleyhi's-selâm dolaşıp durmakta etrafında!. sen BİLirisin “Demedi!.” DEme bakk!..


Resim

Gönül verme bu dünyaya başını verme gavgaya
Kazandığın amel bir gün gelür mizÂNa dolanır


Seni yaratan ALLAH celle celâluhu, bu izafî-iğreti-gelgeç-gölge DÜNyâ’ya, KULLUk İmtihÂNI DENEmesi için yarattı!. Gelip de, gönül verip de ebeden KALacaksın diye değil!.
Sen bu TEVHİD Tiyatrosunu ve Gaflet Gavgasını gerçek sanıp BAŞını fedâ etme, KULLuk OYUNunu oYNa gell-geçç!
Ki sEN, Zıtların ZEVkindesin!..
Buradaki Sûretler burada izafî!.
Buradaki Sîretler orada gerçek!.
Amel diye ettiklerin nefes nefes İŞLediklerin var ya, YÂRın orada/son NEFesÎnde, Sırat Köprün, Huri UYNun ve SON-UÇun olacak unutma!.
Ve ASLa unutma ki bu OYUNculuk İŞi bitince değerlendirilecek, ve de ROLünüdeki başarın teraziye çekilecektir.. çünkü yaratılış SEBEBi-SON-uç-un budur!..


Resim

Başı devletli kul oldur Hakk'ı bulmuş ola seri
Gözü gönlü dil ü cânı kamû SubhÂN'a dolanır..


Bu Âlemde BAŞına Devlet KUŞu konan o KULdur ki;
HaKk ALLAH celle celâluhu SÖZü OL-ÂN Kur'ân-ı Kerimi,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NEFesinden,
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm SESinden DUYar ve de Harfiyyen UYarsa,
İŞte o kimsedir Başı ->Hakkı SALÂH BULup FELÂHa SELl-ü-SALL edip SILAsına ULAşan!..
İşte o Yüce Yürekli VelîYyuLLahların cÂNı da, Gönlü de, gÖZü de, DİLi de tÜMMü de tAMMı da, ZERREsi de KÜRResi de her ÂN,
KÛN feyeKÛN SeBBahasında YENİden Yaratışa ki, tıpkı durmadan dönüyor SANılan/oysa yeniden YARATılan ->cihÂNda ->cÂNlar Cünbüşünü EYyLeyen SubhÂN ALLAH celle celâluhu TEKLiğinde-TEVhİDinde yok olur da bu,
Ham/yoz/AHmak AKLın YOKluğundan-ÇOKLuğundan kurtulur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Hülâsa her cÂN bir ÇİLE ÇÖLÜnde ve de Mukaddes Va’d VÂdisinde KaDERini ve TERcihini YAŞamakta ve’s- SeLÂMm!.


إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Resim---''İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk (na’leyke), inneke bi’l- vâdi’l- mukaddesi tuvâ (tuven).: Muhakkak ki Ben, Ben senin Rabbinim. Şimdi pabuçlarını çıkar. Şüphesiz sen, mukaddes vadi Tuva'dasın.” (TâHâ 20/12)

Resim

Niyâzî kulunun ya Rabb vücûdu zenbini mahv et
Mülâzımdır kapunda ol sana ihsÂNa dolanır..


eYy Şahdamarımızdan da YAKÎN/AKRaBamız OL-ÂN RABBu’L- ÂLEMîn ALLAH celle celâluhu,
SEN, Şu PÎRimiz Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu KULuyun da Başına işler açan gel-geç MevCÛDLuğunu ve bundan ortaya çıkan zenbini/suç, günah, kabahat her neyi varsa ebediyen yok et de ortadan kaldır!. VÂcibu’L- VüCÛD’una ->RÜCÛ’ MuhaMMedî Mİ’RÂCını Gerçekleştir artık Yâ RaBbeNÂ!.

Ki o yüce yürekli ÇİLE çÖLÜmüzün ÇİLeKEŞi Mısrî BaBamız, senin KULLUk Kapında Mülâzım/Lâzım ve Lâyık olandır ve ASLa başkasına bOYUN eğmeden İhsÂNını GÖZetenindir ebediyen elhamdulillâhirabbilâlemînn!.



nOt: bu satırları GELecek KUŞaklara karalayan Kapı KıtmÎRin kuL ihvÂNi dahi tıpkı İZLerini İzlediği HaKk ERENLeri gibi HİÇbir;
Bedel-Kıyas-Şart-Sebeb BİLmeden-BekLemeden ->Kerem Kapında İHSÂNın için DOLanıp durmakta kervÂN İTi-n gibi!..

AzîZ PÎRim NAZ-NiYÂZ EHLi Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahuya gönül dolusu rahmetler Du ederim..

SeLÂM-ü-SALÂT Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ve tÜMM ÜMMtine olsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. ÂMinn!..



37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (2)


Resim


TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllü mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllü mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)



Resim

HayrÂN: Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış. Çok takdir etmiş. Çok beğenmiş.
Aceb: Taaccüb, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
Hakk: (Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti. * Dâva ve iddia. * Hakikate uygunluk. * Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse. * Münasib * Din. İslâmiyyet. * Kur'an. * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan. * Kıyamet. * Mahz-ı hakikat. * Yapacağını yalansız yapan kimse.
butlÂN: Haksızlık. Bâtıl olma. Boş ve abes olmak. Hak olmamak.
Sây: sa’y.. Çalışma, Çalışıp çabalama. Gayret sarfetme. Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma. * Hızlı yürüme. * Cür'et etme.
husrÂN: Ümit edilenin elde edilememesinden duyulan elem. Mahrumiyet acısı. * Zarar, ziyan, kayıp.
Murad: İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey. * Gâye. Maksad. Emel.
şeytÂN: İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim" diye kibirlenerek, Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı gelmiş ve Hazret-i Âdem'e secde etmediğinden, Allah'ın rahmetinden kovulmuştur.(Melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur. Makamları sâbittir, tebeddül etmez. Keza, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbittir, nâkıstır. Alem-i insaniyette, ise; merâtib-i terakkiyât ve tedenniyât, nihayetsizdir. Nemrutlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkin-i evliya ve enbiyaya kadar gâyet uzun bir mesâfe-i terakki var.İşte kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, mâden-i insaniyyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar, beraber kalacaktı. Alâ-yı illiyindeki Ebu Bekir-is Sıddık'ın ruhu, esfel-i sâfilindeki Ebu Cehil'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeyatin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil; belki su-i istimalâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir, icad-ı İlâhîye ait değildir. M.)Bu mevzuya dair tafsilât: Risale-i Nur Külliyatından "Lem'alar" adlı eserin 13. Lem'asındadır.
Hâce: f. Hoca, efendi, sâhib, muallim. İşlerin Dünyevî zâhirine takılıp kalan kalıp hocası zavallı..
Fenâ: (Beka'nın zıddı) Yokluk. Yok olma. * Geçici dünya. * Geçip gitme. * Tas: Kendi varlığından geçmek. * Kötü. * Devamlı olmayan
Meta’: Fayda. Menfaat. * Kıymetli eşya. Tüccar malı.
Azrâil: Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir. Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz. Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır. Hayat gibi ölüm de bir rahmettir. Ölüm, meşakkatli dünya hayatından terhis olma ve ebedî âleme yolculuktur. İnanmıyanların ölümden çok korkmaları ve hatırlarına getirmekten ürkmeleri bundandır. Azrail (aleyhisselâm) müslümana göre ebediyet âlemine yolculuğun dâvetçisi; hastalık, kaza vs. sebepler, ölüm için bahane ve sebeplerdir. Azrail (aleyhisselâm) bu sebeplerin arkasında görevini yerine getirir.(Azrail Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk'a münâcât edip demiş: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden küsecekler, şekvâ edecekler." Ona cevaben denilmiş: "Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibâdımın şekvaları onlara gitsin, sana gelmesin." Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesi de bir perdedir. Tâ haksız şekvâlar Cenâb-ı Hakk'a gitmesin. Çünkü; ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zâhire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar. İşte bu haksız şekvâlar Rahim-i Mutlaka gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş. Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zâhiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti nazar-ı zâhirîde görünmesin. Ş.)
cÂN: f. Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır. Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur. Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar. Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler. Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah'ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz. Allah görünen ve görünmeyen âlemler yaratmıştır. Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur. Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir. Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır. * Mc: Sevgili, dost.İşin ASLı ise ŞAHDAMRAdan YAKÎn/AKRABA olan CÂNÂNın N’URU vede Muahatabı OLan KİMse..
MizÂN: Terazi, ölçü, tartı. * Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas. * Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir. * Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. ÂHİrde SON-uçta TEVHİD Sağlaması.
Devlet: Kul iken SultÂNlığa kavuşmuşluk..
Ser: f. Baş. Tepe. Uç. Nihayet. Zirve. Gaye
SubhÂN: ALLAH celle celâluhu ki elÂN şu ÂN ŞeÂNuLLahta KüLlî ŞEYy’ini ki ZERRE/KÜRRE yeniden Yaratarak SEBBehâda-SONsuz dönüşte gösteren.. “Yüsebbuhu” EYyLeyen ALLAH celle celâluhu..
Mizan (A.): Terâzi, âhirette hesabâ çekilme.
Zenb (A.): Günah.
Mülâzım (A.): Bir kimsenin kapısında tutunup kalan. Bir kimseye bağlı gibi olan. * Maaşsız acemilik hizmeti
ihsÂN: İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek. HÜSnün tüm ESMÂLarıyla KULuna Bahşeden ALLAH celle celâluhu Ni’met-i UZMâsı.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimLXII ŞİİR


Sırf içürdü bize vahdet câmını Cânânımız
Anın içün bir nefes ayılmadı mestânımız


BİZe şahdamarımızdan da yakın/Akraba olan cÂNda CÂNÂNımız RABBımız TeÂLÂ, ŞeÂNuLLAHta her ÂN yeniden SıRR-ı SAff ve Sırff OL-ÂN YARATış şarabımızı İçirip durmaktadır!
Her ÂN ALıp-VERdiğimiz her Nefesimiz, RahmÂN NEFhası ve bizi hep serhuş eden o nefesten asla ayıkamayız ve de ayrılamayız!.
AHMeD aleyhi's-selâm SÎNesinde, AHADiYyet SıRFLığında mahvolduk gittik!..


Resim

Küfr ü iman gussasından kurtulup yârin bugün
Şol ruh ü zülfünde bulduk küfr ile imanınız..


Ham akılların anladığı kendi HayvÂNlık Âlemlerindeki yapıp yapmadığı işler ve yoz aklınca uyduruduğukendine iman ya da küfür tasasından gamından çoktan kurutulup, NAKLe ULAŞan Silm AKLımız ve vicdÂNımızla,
Hakikat RÜŞDüne ERİş RÛHunu Bizi O GÜZELe Bağlayan TEVHİD ZÜLFünün TEK TELinde her nefes BULUP İMAN etmekteyiz ve kULLUK İmtihÂNI gereği kAYBedince tüm gücümüzle UĞRAşıp yine BULmaktayız ZiKr-i Dâim, FiKr-i Dâim, ŞüKr-ü Dâim, SABRr- Dâim içinde hamd olsun!..


Resim

Lûtf ile dün gice geldi bize teşrif etti yâr
Adın işitirken il oldu şükür mihmânımız


Dün gece Sırr-ı SEHER SEYRindeo Yüceler Yücesi YÂR ALLAH celle celâluhu, virÂNe KALBim KÖŞK eyledi, “BİZ BİR-İZ” BİLEliğin şerfelendirdi.
Daha “ALLAH celle celâluhu” ADın duyar duymaz, gönlümdeki tüm yaramaz misafirler toz oldu yok olup gitti de gönlüm DÂRü’s- SeLÂM OLuVERdi elhamdülillahiRABbilâlemîn!..


Resim

Nice geldi cânı teslim eyledik kurbânlığa
Hamdü-lillâh kim kabul oldu bugün kurbânımız


Zâhir Bâtın TeVhiDuLLah olan el Vâhidu’l- AHADu’l- Kahhâr ALLAH celle celâluhu, cÂNda CÂNÂN İKİLiğine TESLİMimi EMRETmişti bu ÂLEMde eş ŞEHÎDim Olamak MUrad etmişti. Bu eşszi TECELLî ÂNINda, CÂN KurBÂNIMı Şahdamarımdan da KARİBim OL-ÂNa TESLim EDip İSLÂM Oldum!.
elhamdülillahiRABbilâlemîn ki bu günde/ÂNda KurBÂNIMı kabul BUYurdu!.


Resim

Halk-ı âlem her dem okur küllü şey'in hâlikin
Kendi okur dâima illâ veche Subhânımiz


Bu VAR/Yok GEL/Git SANAL Âleminde var gözüken tÜMM iğreti izafî MevCÛDLuk bürünmüş ve var gözüken gölge VARLıkların TÜMMü de AYNen şu HÜKMüLLahı OKUR ve de YAŞAR ki bu benim-senin –onon-bizim ZANNettiğimiz bu ÂLEMi her ÂN YENiden YAZAN ve Okuyan tek el İLÂH ALLAH İLLâ HAKk celle celâluhu BAKîdir ve herkes mecbûren ona DÖNmektedir her ÂN DURamadan ve’s- SeLÂMm:

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar (âhara), lâ ilâhe illâ hû (hûve), kullu şey’in hâlikun illâ vecheh (vechehu), lehu’l- hukmu ve ileyhi turceûn (turceûne).: Ve Allah ile beraber başka bir İlâh'a dua etme (ibadet etme). O'ndan başka İlâh yoktur. O'nun Zat'ı hariç herşey helâk olucudur. Hüküm O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/88)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---"İnna lillahi inna ileyhi raciun..: Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler." (Bakara 2/156)

Resim

Bir acib hatlardürür geh yazılur geh silinür
Vech-i bâki levhi üzre dâima âyânımız


Bu ne bİÇim Yazılar ki türlü türlü mahlükât Oluşturmakta her ÂN BaMMbAŞKa!. Sanki durmadan SİLini Yazılmakta.. ANA Rahimlerimiz çalışmakta DOĞurmakta.. ne varki, mezar ANA-larımız da YUTup DURmakta DURmadan!..

Bu gelip geçenlerin ki tümüde NUÛRULLAHtır, ASLı ZÂTuLLahtır el Bâkî LütfUndan, HüViyyetini vüCÛDa getirip MevCÛD gösterip çekmekmektedir durmadan her AKLa.. ve BİZim ASLî A’YÂN-ı SABİTemiz TECELî LEVHasında fesebbir akdemdir kâdimdir sabittir elhamdülillahiRABbilâlemîn!..


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (VECHi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---''Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîhi ve mâ ya'zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgara min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).: Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı)-Levh-i Mahfuz’da olmasın.” (Yûnus 10/61)

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---''Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).: Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. “ (Hûd 11/6)

Vechullah, Vechu’r- Rabb, Vechul-mevsu’l- Zât gibi çeşitli isimlerle anabileceğimiz, söyleyebileceğimiz özdeki yutucu, tutucu, sabit ..

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---''Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn: Onların sözleri ancak: «Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret- sağlamlaştır, kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!» demekten ibaretti.” (Âl-i İmrân 3/147)


“sebbit akdâmenâ” dediğimiz çocuklar ana karnında başları yukarda yaşarlar dokuz ay boyunca. ancaki doğacakları zaman fıtrî bir hareketle ne anne ne de herhangi bir insan müdahele etmeden başlar aşağıya çevrilir ve baştan doğar, ayaklar içerde kalır en son çıkar.
“sebbit akdâmenâ” yı “Rahimiyette ayaklarımız sabit kalsın!” anlamında anlıyorum ben ve mezara da başlar girer ilk önce..


Resim

Âşinâlık arttığınca ey Niyâzî dost ile
Arttı bizim vahdet içre günbegün seyrânımıZ.


Can-ciğerlik, içli-dışlı OLuşu İLİM-İRADE-İDRAK edip de fiilen İŞTİRAK ÂŞİNÂLığı YAŞAnınca Elbette ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu,
Tadından YENmez olur El Veliyyu ALLAH celle celâluhu İLe “BİZ BİR-İZ”Lik “VAHDET”i MuhaMmedî ŞuÛrunu NÛRunda YAŞAyış SüRÛRUnu BİZLerler PAYLaşım Lütfü!.
Ve bu İlahî her ÂN ŞeÂN da Yeniden taptaze, dipdiri ve en GÜZELİ seyr VAHDETuLLAH seyrÂNı Lafa GELmez, SÖZe Sığmaz Hatmi KeLAMdır ve’s- SeLÂMMm!.



Resim

Sırf (A.): İçine bir şey katılmamış, saf. Sadece, yalnızca. * Sâfi ve hâlis şey. Karışık olmayan.
Mestan: (Mest. C.) f. Sarhoşlar.
Gussa: Keder. Tasa. *Gam
Teşrif: Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak.
Mihmân: f. Misafir.
Âşinâ: f. Mâlumatlı, haberli olan. Arif. Bilgili. Mâlik. Tanıdık. Yabancı olmayan. * Yüzücü.
Câm (F.): İçki.
Ruh (F.): Yanak.
Âyet: “Küllî şey'in hâlikin illâ veche - Her şey helâk oldu.
Hakk'ın vechesi bâki kaldı.”
Levh (A.): Levha.
Vech-i bâki: Dâimi yüz, ölümsüz yüz.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLXIII ŞİİR

Şerîatin sözleri hakikatsiz bilinmez
Hakîkatin sözleri Tarikâtsız bulunmaz..


Şariat-ı Garrânın emirleri hakikatlarını bilmeden; DUYulup, ANLAşılıp UYulamaz,
Hakîkatin Sözleri ise Tarikât-ı MuhaMMediyye UYulmadan, UYgulamasız bulunamaz!..


Resim

Savm u salât u zekat günah kibrin mahveder
Darb-ı zikir olmasa gönül pası silinmez..


Oruç, namaz ve zekatlarını günahla kibirlerin hemence mahveder,
Kalbe zikir VURuşları olmazsa, Kalbin pası olan kibir, hased, hırs, yalan gibi inatçı pis-paslar sadece amelle silininip temizlenemez..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kalbinde zerre ağırlığınca KİBİR olan kimse cennete giremez!’ buyurdu.
Bir sahabe: “İnsan, elbisesinin güzel olmasını sever, ayakkabısının güzel olmasını sever!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ALLAH güzeldir, güzelliği sever. KİBİR ise; hakkı reddetmek ve insanları hakir görmektir!’”buyurdu.
(Abdullah ibni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Müslim 91/147)


Resim---Harise bin Vehb el-Huzaî radiyallahu anhu’dan; şöyle dedi:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “...Dikkat edin! Size ateş ehlini de haber veriyorum! Onlar da her katı yürekli, KİBİRLİ ve büyüklük taslayan kimselerdir!’ buyurdu.
(Harise bin Vehb el-Huzaî radiyallahu anhu’dan; Buharî 4902; Müslim 2853/46; Tirmizî 2732; İbni Mâce 4116)

ALLAHu züL’- CeLÂL ise Kur'ân-ı Kerimde;

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mu'min 40/60)

Resim

Sil gözünü dön andan bak göresin kend'özün
Hakîkatin güneşi doğmuşdürür dolanmaz..


Hak Yolcusu, önce sen gördüğün GÖZünü bir temizle, Âfakını-dışını-yüzünü.. ondan sonra temzi gözünle bak ki kendi ÖZünü GÖReBİLesin..
İşte o zaman ANLA ki Gönlünde Hakikat-ı MuhaMMedin doğmuştur ki bu AŞKuLLAH GÜNeşin dünya güneşi gibi dolanıp gidip batmaz-yok olmaz!.


nOT: Aziz Efendim Muhterem Muhteşmim Niyazi Mısrî Babamın Özetin Açmak içindir bu nOT:

Kur'ân-ı Kerim'imizin daha başında Fâtiha Sûremizde;
ALLAH celle celâluhu, Uluhiyyetini-Rububiyyetini-Merhametiyyetini (Rahmâniyyetini-Rahîmiyyetini) ve Mâlikiyyetini ilan buyurur.
Zât-Sıfat-Esmâ-Eşy nın, şu ÂNda Şe’ÂN Şehri Şehâdet Âlemidir..

Ana Rahmi ile Toprak mezarı ARAsında İmkanla İmtihan edilen İnsan Nefsi/AKLı;
Âfakına-Dışına dönüktür ve Baktığında KESRET görecektir.
Küllî ŞEY’i kendi başlarına buyruk AYRık Nesneler Zannedecektir.
Oysa Kur'ân-ı Kerimimizi OKUr ve OKUnursak;

En dış ZÂHİR Şehadet Âlemindeki EŞYâ-ŞEYler Bazarındakileri kendi başlarına buyruk nesneler sanmayız:
ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bağlantısı her AN Şe’ÂN yaratılışında BİZ BİR-İZdir,
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)

Hepimizin Nuru, O’nun Nuruyuz..
Ve görürüz ki Âfak Akıl için, Ulaştıkça daha ilerisi OL-AN târifsiz Sonsuz UFUKlar, DIŞımız olup:
MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)


Ana Rahmi ile Toprak mezarı ARAsında İmkanla İmtihan edilen İnsan Nefsi/AKLı;
Enfüsne-İÇine döndürülebilinirse ÖZünde VAHDET görecektir.
Enfüs ise, dıştaki Kâinâttan Bedene Yöneldiğimizde ÖZ –İÇÂlemimizdir..
Beden-Sadr-Kalb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, habl’il-Verid ve de AKDES..
Ama Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.(Kaf 50/16)


İşte böylesine AKLî-Naklî-Ehl-i Beytî-MuhaMMedî-Kur'ÂNî ve de RABBanî Mutlak VAHDET BİZ BİR-İzliği MeLÂMeti içinde
Vahdet-i MevCÛD -da Vahdet-i VüCÛD-u BİLir,
Vahdet-i VüCÛD-da Vahdet-i ŞüHÛD-u BULur,
Vahdet-i ŞüHÛD-da Vahdet-i SüCÛD-da OLur,
Vahdet-i SüCÛD-da Vahdet-i UHÛDiyyeti YAŞArız inşae ALLAHu Teâlâ..
Asla Unutulmaması gereken ise, EL ELe El YeduLLAHa…

Resim

Kavseyn'el erişince varır gelir gemiler
Ev ednâ'nın bahrine hergiz gemi salınmaz..


Bu sonsuz İmkÂNla KULLuk İmtihÂNı UMManındaki NEFS GEMileri, SILA SahiLine SALL edince ve de OK YAYının iki UCu-Kavisi kadar YAKÎNleşince, Menzile Erişince YANaşır..
ANcak “ev ednâ -veya daha da YIKINına!” dersen eğer iyice BİL ki, EDNÂ-Dâimî NÛR DERyâsına “bEN”lik GEMİleri-KİMlik-KİŞİLik Kartları giremez.. çünkü orası ATEŞ DENizidir gülü de gübreyi de Kendine BenzetiVERir ATEŞ EYyLer ve’s- SeLÂMm!.


Merkezdeki NÛR-u NÛN.. NÛRuLLAH.. Bâtın..
Muhitteki NÛR-u MÎM.. NÛR-u MuhaMMed.. Zâhir..
NÛR-u MuhaMMedin URUC<->RÜCU’su.. Mi’RÂCı..

HaBLi’l- VERîd >HaZıR-HuZuR:
YÂRatan YÂRatılanın en YaKÎNi.. AKRABâsı..

MERKEZ-de.. ->AKRAB.. ->RABB’ım!.:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve le kad halakne’l- insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu AKRABu ileyhi min HABLİ’l- VERîD :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Bakınız Kur'ân-ı KerimimİZdeki,
Dıştaki-Muhitteki Nûr-u MuhaMMed’in RüCûsuna-yertekiyânına yakınlaşmasına ki, Merkezdeki Celâlî'n- Nûri'l-Mübîn’e YAKînliğinin BUYuruluşuna:

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ
Resim---Fekâne kâbe kavseyni ev ednâ: Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.” (Necm 53/9)

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
Resim---Ve lekad reâhu nezleten uhrâ.: Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.” (Necm 53/13)

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
Resim---İnde sidreti’l- muntehâ.: Sidretü'l- Müntehâ'nın yanında.(Necm 53/14)

عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
Resim---''İndehâ cennetu’l- me’vâ.: O'nun (Sidretül Münteha'nın) yanında me’vâ Cenneti (vardır).(Necm 53/15)


Resim

o deryâya dalmağa cân terkin urmak gerek
Cânına kıymayınca o deryâya dalınmaz..


ev ednâ DERyâsı.. .. EN YAKÎNlik DERyâsına DALmak için CÂN DAMMLasının KENDİndeki “KENDİLiği”nden geçmesi keni cÂNlığını, tıpkı Denize düşen yağmur dAMMLası gibi terk edip “BİZ BİR-İZ”i YAŞAması şarttır.. artık DAMMLa yok oldu?!.” Desen, o artık Denizde var.. “NERde?” Desen ASLa BULmazsın o Denizdir âdeta..
Ondan dır ki bu Âlemde zeRRe de küRRe de ÖZüne-cÂNına sahib Çıkar.. en zayıf sandığın hayvan bile son ANda cÂNını KORUmak için SALdırır.. ÇEKİRDEĞİyle oynanan Hidrojen ATOMu ATOM BOMBAsı OLuVERirr..
hüLÂsa cÂNÂNın VERdiği cÂNını daha YAŞArken cÂNÂN’ınan TESLİM etmeyen MÜSLİM değil de Kâfirdir- Hakkı ÖRTücü sahteKÂRdır.. boş konuşur ve: “cÂNÂNa cÂNımı VERirirm!” der de SAÇının TELiini KurBÂN eder ve ÖLmemek için dünyaları VERir..


Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtû: ÖLmeden ÖNce ÖLünüz!...” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

Bu sûretin libasın vir gayriye Niyâzî
O bahre dalar isen şâyed gerü gelinmez..


Hakikat-ı MuhaMMediYye SıRRına ERmiş olan eYy Niyâzî BaBam kaddesallahu sırrahu,
cÂNÂN SÎRETini GİYindiği şu cihÂN SÛRETini, onu çok SEVenlere bırak git!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Yüce Yüreğinde, YÂR GÂRı GÖNLÜnde “BİZ BİR-İZ bAHRi”ne AŞKuLLahla DALarsan ki; TesLim OLup-İmÂN Edip-Tâbi Olup-İtÂat Ederek!. Geri DÖNüş ASLa yoktur BİLirsin!..


EYy kuL ihvÂNi KıtMÎRim ->sEN de Şâyed.. şâyed, ihtimal derecesi daha az olmak üzere Eğer, İBLis ELbisesini-LiBÂsını Ölmeden Önce ER Olup ÇIKaraBİLirsen. sEN de DOST DERyâsında DAMMLasın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

Kavseyn (A.):
İki kavis.
Ev (A.): Belki. veya
Ednâ (A.): En aşaı!ı. en altta.
Darb: (C.: Durub-Edrub) Vurmak, vuruş, çarpmak. * Beyan etmek. * Seyretmek. * Nev, cins. * Benzer, nazir.
Darb-ı mesel: mesel vurmak. meselle anlatmak.
Darb-ı zikir: Zikir vurmak.. zikretmek..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim LXIV ŞİİR

Bulan özünü
Gören yüzünü
Bir yüzü dahî
Görmek dilemez..


ÖZünü Şahdamarını Bilen-BULan cÂNından da YAKIN/AKRAbası OLANla Olanın ve KüLLî ŞEYde VusLÂt VeCHini Lâ yemut-dâimâ HaYy GÜL CeMÂLini gören ÖZ/gÖZler geri dönüp de şu izafî-iğreti gelgeç cisimlerin yüzlerini görüp hayallere dalıp ebedî YOLculuğu bırakıp oyalanmaz bu yalan DÜNyâda..

MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

VecHuLLAH:

وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

Resim

Vuslâtta olan
Hayrette kalan
Aklın diremez
Kendin bulamaz..


İnsÂNoğlu AKLını NAKLuLLAHa ERdirip RaSûLî RÜŞDe Erince, Kalbi-Rûhu ASLına kAVuşmaya mutmâin olunca ve Hakikat-ı MuhaMMedîyyesi SıRRında El HaKku’l- HaKk Hayretinde eski ham AKLını başına alıp toplayamaz ve geçmişteki gâfil KİMliğini bir daha da Bulamaz artık!.

Resim

Her şam u seher
Odlara yanar
Hem benzi solar
Ağlar gülemez..


İnsÂNoğlunun ASL Âlemi İLLiYyinden, İmkÂNla KULLuk İmtihÂNına bu ÂLEMe-Esfeline inip ASLına DÖNüş DERDine ya da AŞKuLLaha DÜŞünce en İÇindeki bu AŞK YANgını karanlık gecelerde fecrin seherinde ÖZ ATEŞinde yandıkça gül yüzü gazel gibi sararır ve akılsızlar gibi gülemez ve ağlar gezer her zaman..

Resim

Âşık olagör
Sâdık olagör
Cehd eylemeyen
Menzil alamaz..


MuhaMMedî AŞKuLLah Hakikatinde ÂŞIKLardan olmalısın ki, Yaratılış sebebin bu idi.. SeLÂMet SON-UÇu için ise, Elest Bezminde verdiğin “Belâ’- biLÂkis RABBımsın!” İLK SÖZüne Sâdık olman şarttır.. Mecburî olan bu VusLÂT-HizbuLLAH YOLunda Cehd eylemeyen/Nefsin Yaratılış sebebinin gereğini yapmak için kendisine emÂNeten verilmiş olan güç ve kuvvetinin kullanış YOLunu ANLAmasına çalışıp Hevâ ve Hevesini yenmeye çalışmayan hedef olan “SILA” mıza Varıp ASLımıza Kavuşumumuzu engeller de akılsızca bu yalancı DÜNyada çürür gideriz ALLAH Korusun!.

Resim

Meftun olalı
Mecnûn olalı
Bu Mısrî dahî
Akla gelemez..


“KÛN feyeKÛN” oyunu ki AKL için bir İlim-İrade-İdrak-İştirak seçimi FİTNesi içinde.. AKLın bu KÖRDüğümünü NAKLen Çözen NEfsLer-KalbLer YARATANına kARA SEVdâya TUTulur da AKLInı KAÇırır da bir daha ele geçiremez bu Âlemde tıpkı Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu Babam gibi HaKk ÂŞIKça..


Resim

Vuslât: Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Hayret: Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak. Şaşkınlık. Ne yapacağını bilememek.
Şam: Akşam.
Od: t. Ateş, nar.
Cehd (A.): Elinden geldiği kadar çalışma. Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
Menzi! (A.): Konaklanan yer. İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Meftun (A.): Vurgun, tutkun.
Fitne ve belâya tutulmuş olan. Âşık. Mecnun. * Cünun. Fitne.
Mecnûn: Deli. Çılgın. * İnsanlara çok hususta uymayan. * Birini çok fazla sevip aklını kaçıran. Âşık.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimLXV ŞİİR

Resim

Tâ ezelden biz bu aşk içinde rüsvâ olmuşuz
İsmimizdir söylenen mânâda Anka olmuşuz..


Biz Hakk Âşıkları taa ezelden BEZM-i ELESTinden de ötede ALLAH celle celâluhu NÛRunda AŞKuLLAH ta mest-i MeLÂMî olmuşuz kınanıp rezil rüsvay görülmüş bu gün ham akıllı halkça, işi gücü bırakıp TEVHİD Ehliyiz diye taşa tutarlar, kınarlar küfrederler ve iftira ederler.. Biz de kınandığımız için MeLÂMet YOLun ERLeriyiz.. MeLÂNetler içinden MuhaMMedî MeLÂMet ile SELÂmetULLAHa EL ELe çıkmaktayız çok şükür..
Halbu ki onlar bizim, her ÂN yeniden yaratılıp duran iğreti-izafî ve de gelgeç-fÂNi ismimizden cismimizden söz etmekteler..
Halbu ki biz OLduğu HÂLde Ham akıllı gafillere gözükmeyen, KAF KÂLemiz ki ->şahdamarımız’dan da yakın olan RABBımıza BİZ BİR—İZ ŞÂHİdi ki, mânâda ANka Kuşu olmuşuz.. Esmâ-yi Halkk içinde düşlerinde boğuşanlar uyanmdan-ayıkmadan nasıl BİLecek;
Eşyâ-yi HaKkı, Esmâ-yi HaKkı..

-onlar ise ala karga nefislerinin hev ve Heves kanatlarına yapışmışlar habirem hayal Âlemlerinde ki KÖRlükte, ceNNet aramaktalar..-


Resim

Gerçi sûret âleminde sandılar kesretteyiz
Kesret içre bilmediler ferd-i tenhâ olmuşuz..


Ne acıdır ki Kur'ân-ı Kerimi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin HAKk’ı DEyişini DUYup-UYamadıklarından taptıkları Sûret Âleminde, Kesret-ÇOKLuk-YOKLuk ÇÖLünde BİZ HAKK ÂŞIKları da kendileri gibi; ÇOKperst-YOKperst ZANNettiler-SANdılar da, AŞK Türkülerimizi taşa tuttular.. oysa biz AYNı Yatakta-yalan Dünyada UYANIktık, onlar zom uykuda yellenip-dellenirken..

Ve Bilemediler ki biz "KESRET"te "VAHdet"e ERMiş SAff MuhaMMedî DERvİŞLer idik ki, AYNı koordinatta İKİsi olamayan, sonsuz ÇOKLarın da TEK BAŞLarına; TEK, TEK, TEKler olduğunu İKİ ŞEYLik ŞEY-t-ÂNlıklarımızı.. İKİ->BİR+BİR EYylemişiz tenhâyız.. NİHÂyet SÂhibiyİZ.. BAŞımız SONumzu HATM oldu.. TAMMlığımız TÜMMLendi Hatm-i HabiBULLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de elhamdulillahirabbilÂLEMîn..


Resim

Şol izâfât u taayyün sofların giysek ne var
Çünkü andan soyunup mânen muarrâ olmuşuz..


ZÂTuLLAH celle celâluhu -> SıfatuLLah-NÛruLLah-NÛR-u RasULULLah ->Esmâ NÛR-u EVLiYâULULLah-ABDuLLah -> EŞy NÛR-u ŞemsULULLah ÂLemi.. İLLiYYinden ESFeline KULLUk İNZÂLimiz-URUCumuz ve de.. ESFelinde KULLUk İmtihÂNımız ve İLLiYYine Hilâfet SultÂNlığı ÜRÛCumuz.. EŞy Âlemi -> Esmâ -> Sıfat -> ZÂTuLLah celle celâluhu..

İşte Bu KULLUK YOLculuğunda ÇİLE ÇÖLÜmüzde, her şey ve herkes OLaBİLmek için giydiğimiz;
AYRılık-gAYRılık gel-geç, iğreti, izâfi kefen GİYeceklerimizi BİZ de tek tek soyunup UYANmasaydık, bu BULaşık katran karası yalan dünyada Nefsin Hevâ-Heves tuzaklarından nasıl ARInıp MutAHHar-> tertemiz, en pâk, en kudsî, ve tâhir kılınmış ki mübârek MuhaMmed aleyhi's-selâm UMManı’nda mÂn dAMMlası olmuşuz elhamdulillahirabbilÂLEMîn..


Resim

Mantıku't-Tayr'ın lûgat-ı muğlakından söyleriz
Herkes anlamaz bizi bizler muamma olmuşuz..


Biz, MuhaMMedî BİZ BİR-İZ bAHçasının Zümrüd-ü Anka BÜLBÜLüyüz, UÇan Harfleri, Kelimeleri, CÜMMleleri ki, BULutlardaki gÖZ YAŞı DAMMlası SÖZlerimizi ancak ve ancak, Tayrü’t-TEVHİD ki, “Lâ iLÂHe ->İLLâ ALLaH” kanatlı HaKk KUŞLarı DUYaBİLeceklerdir..
BİLiYORum ki, ham AKLına Kör NEFsine kÖLe olmuş hep ÖLüler gülümseyip: “o dediğin NERde bir görsek!” diyecek!.. hoşş.. göstersem de görmeyecek tıpkı ŞAHdamarından AKRABA-Yakından da YAKÎNi BİLip-BULup-OLup-YAŞayamadığı gibi..
AHhmaklar elbette ANLAyamacak “NAHNu-BİZi”..
Öyle ya kul ihvÂNi kırMÎRim nasıl ANLAsın;
KUŞLarını YARATanı, KUŞLarını ve de KUŞLarının LisÂNını..
BİZim “Mu-ÂMMa-mızı” AHadiyyet, AHmediyyet Â’MÂmızın, BİLinemezLik MuÂMMasını EL ->ELe EL->Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ELine ->Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ELine ki -> YEDULLAHa SELL-ü-SALL edip ULAŞmadıkça..


MuğLakımızı biraz AÇaLım inşâe ALLAHu TeÂLÂ;

Azîz kardeşlerim,
Arzedilenler asla bir hüküm olmayıp anlayış ve anlatış tarzıdır.
Önemli olan; BİLmek, BULmak, OLmak, ANLAmak ve YAŞAmaktır.
İnsanın Kulluk Kemâlâtında nefsinin yedi kat letâif mertebelerindeki seyr-ü-sülûk SıRRı izâha çalışılmıştır.
Her kâdemede nefsin tevhidî öğretim ve eğitimi MuhaMMedî Tasavvufun konusu ve işidir...
Bizim anladığımız kadarıyla âlemde (kâinâtta) olanın aynısı Âdemde (insanda) de vardır.
Letâiflerin ve nefs mertebelerinin renkleri konusunda da biz âcizâne farklı düşünüyoruz.
Pek çok tasavvuf ehli kimseler Nefs-i Sâfiyeye beyaz ışık ve diğer renkler bunun içinde demişlerdir.
Biz ise, Ahmedî yaklaşımla Akdes Noktasında AHAD karanlığında, bilinemezlik yutuculuğu ve kara deliği olarak anlıyoruz.
Bilinemezlik ve gelinip görülemezlik zifiri karanlık renksizliği...

Kısacası bu âlemde güneş ışığının tayfına bakarsak göreceğimiz:
Kırmızı<->Turuncu<->Sarı<->Yeşil<->Mavi<->Lâcivert<->Mor<->Simsiyah
Beyaz ışığın TaYfı Dizilimini, İlâhî tecellînin insan nefsindeki seyr-ü-sülûk kemâlâtı olan tevhid tayfında da görmekteyiz.
Şöyle ki:

Nefs-i Emmâre (beden, kan) kırmızı,
Nefs-i Levvâme (nefs) turuncu,
Nefs-i Mülhime (kalb) sarı,
Nefs-i Mutmaînne (ruh) yeşil,
Nefs-i Râziyye (sır) mavi,
Nefs-i Merzîyye (hafî) lâcivert,
Nefs-i Sâfiyye (ahfâ) mor,
Nefs-i Kâmile (Akdeste Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e ait mukaddes nefs) simsiyahtır.

Akdes: Hüsn-ü Mutlaktır...

Biz bu bilgileri piyasada kol gezen, çok değişik izâhların aslını astarını anlatmak açısından ele aldık.
Yoksa MuhaMMedî Tasavvufun iştirakinde (uygulamasında), kulun nefsi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e ve onun sayesinde ALLAH Tealâ'ya;

Teslim OLup (müslim),
İmân EDip (mü'min),
Tâbi' OLup (ârif, velîsi) ve
İtâat EDerek (kâmil âşık, ehli) İmâm-ı Mutlak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'i DUYar ve UYar o kadar..

BİZ BİR-İZ!” ->NÛR-u MîM-Le ->Her zamÂN ->Her Yer -> Her HÂL ve -> Her Nefeste -> ALLAHu TeÂLÂ ki;..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın yarattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafâ 1, 309, 311, 827, İmam Suyutî, Kastalanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!”
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Rahmetenli’l-âlemin Denizi’nde her varlığın damla oluşu.
Nûrullah, Nûr-u Mîm, Nûr-u Muhammed Sırrı…


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve ma erselnake illa rahmetel lil alemin :(Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Her insan için bir kez görünen biçimin ilk maddesi, Büyük Rûh’udur!

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Evvelü mâ halakallahu nûrî, evvelü mâ halakallahu kâlemü, evvelü mâ halakallahu’l-akl:ALLAH’ın ilk yarattığı şey benim nûrumdur, ALLAH’ın ilk yarattığı şey kâlemdir, ALLAH’ın ilk yarattığı şey akıldır.”
(İ.Ahmed V/317; Keşfül Hâfâ I/311 (823,824,827); Hilyetül Evliyâ III-318)

İlk akıl, ilk kalem, ilk nûr olan Nûr-u Muhammed.
Tekrar dirilme de Nûr-u Muhammed’le başlayacaktır..]


Ahadiyyet: ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kişiliğinin, zâtlığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun “EL AHAD” (celle celâluhu) olarak buyurduğu zifiri karanlık ve bilinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında “Tek” oluşudur. Bu bakımdan “Bir” tane, eşsiz ve benzersiz oluşudur.

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kânellahu ve lem yekûn mâahu şey’un: ALLAH vardı ve O’nunla birlikte hiçbirşey yoktu!
(Buhârî, Bedü’l-Halk1; El Hindî, Kenzu’l-Ummâl X-29850)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e soruluyor:
“ RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”

(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise: “ Elân dahi öyledir” buyuruyor.

A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in “Nebîyyü’l-ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye ümm denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Nebîyyil Ümmî buyurulması ise;
Nebî: haber getiren, Nebîyyil Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel habbesinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Arapça, âri ve asil bir dildir. “Cennet dilidir” buyurulmuştur. Arapça; birkaç bedevinin çölde bir araya gelip uydur kaydır ortaya çıkardığı bir dil değildir..


Resim

Lâfz u sûret cism ile anlamak isterler bizi
Biz ne elfazız ne sûret cümle mânâ olmuşuz..


Kafa-KeLLe GÖZünün Gördüğü Sûret-cİSİm ve DİLinin döndüğü kadar ettiği İÇi BOŞ Lakırtı lafları ile,
BİZi anlamaya BİZ BİR-İZ ZEVKine, HAZZına ULAşmaya çalışan ham AKILları ve KÖr NEFiSLeri bu DÜNyaya ZİKKeli AHhmaklara çok YAZıkk!.

Biz ne temizlenmemiş-MuhaMmMdîyyet kazanmamış Ağızların gevelediği çürük SÖZLer değiliz!. Ve her AN başkası giyilen İblis Elbisesi Sûretleri de değiliz!.
Biz Açıkça ÂŞİKâr HÂLis-MUHLis-SîDDık ve ÂDiL -> Hakikat-ı MuhaMMedîyyemizde.. MÂNÂ.. MuhaMMedî NÛR Sahibliğimizde -> NÛRULLaH OLduğumuzu, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ÜMMeti-cEMM’Âtı Olarak, YAŞAdık-YAŞıYORuz-YAŞAyacağız ve kısaca YAŞARız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Katreler ırmağa ırmağ erdi bahre cem' olup
Karışıp birbirine hâlâ o deryâ olmuşuz..


Âlemleri ve RAHmeti Yaratan ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL’i Rahmetenlil Âlemin BULutundan düşen bir DAMMlacık iğreti “bEN”lik damlamızın bu ÂLeme GELiş GiDişi, AYNen OLmaktadır ne var ki;
"ÖLümü ÖLdürmeye ve meZÂR Kapısını kapatmaya" uğraşan NÛRsuz Kalmış AHmak AKILLar Ayıksın diye AÇalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ..

KÛN feyeKÛN KErvÂNımızda Her DAMMLa her ÂN Yeniden Yaratılarak ADım ADım YOL Almakta ÇİLe ÇÖLümüzde.. bu GELiş-GİDiş URUC-RüCÛsu.. ASLa HAYyal değildir AYNen VAKi’ Hakikat-ı MuhaMMediyyemizdir.. 4 GÖZünü Açanlara söz..

ZÂTuLLAH celle celâluhu -> SıfatuLLah->NÛruLLah->NÛR-u RasULULLah ->Esmâ NÛR-u->Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm NÛru ->EVLiYâULULLah ->ABDuLLah İMÂN NÛRu ->EŞy NÛR-u -> ŞemsULULLah-DİRİLİk ÂLemi..
İLLiYYinden ESFeline KULLUk İNZÂLimiz- GELişimizin-URUC’umuzUn, fASLın ->ASLına Geri DÖNüşü ki;
Şu İÇinde BULunduğum-ceHENNem DİBi ESFelindeki KULLUk İmtihÂNımız ve İLLiYYine Hilâfet SultÂNlığı Kazanarak ÜRÛCumuz.. EŞy Âlemi -> Esmâ -> Sıfat -> ZÂTuLLah celle celâluhu..

İşte Bu KULLUK YOLculuğunda ÇİLE ÇÖLÜmüzde, her şey ve herkes OLaBİLmek için giydiğimiz;
Bu’luk, Şu’luk, Benlik, Senlk, Erkeklik, kadınlık, Gübrelik, GÜLLük vs Elbiselerimiz ve şeyden TeYYÂRe boş laflarımız yığılıp kalacak bu yalan DÜNyâda..ELde Kalan MÂNâmız Olacak ALLAHu TeÂLÂ..

Aziz CÂNımız Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu, ne muhteşem buyurmakta;
NÛRu MÎMden yağan RAHmet dAMMlalarının, ıssız dağlarda Yol ARAyıp NAZ-NİYAZ NEHRine-aleyhi's-selâma Ulaşıp MuhaMMedî “BİZ BİR-İZ” BAHrındaki ÜMMet-CEMmü’L- CEMM’ini.. Hakikat-ı MuhaMMedîyemizde “BUZ-SU-BUHAR-BULUT” MaSALLımızı VicdÂNen RABbÂNî ANLAyış ve fiilen MuhaMMedî YAŞayışımızı elhamduLiLLaHiRabbi’L-ÂLEMîn..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Zerreler şemse güneş irişti vahdet kanına
Kalmadı aslâ taaddüt ferd-i yektâ olmuşuz..


Ham AKLıma ZERRe ZERRe gözükenler.. Sonsuz IŞIK huzmeleri görüşlerim.. gerid DÖNdü.. RÜCÛ etti..GÜNEŞe DÖNdü IŞIKLarım.. Maddî-Manevî bENim SANdıklarım NÛR-u MuhaMMed ŞEMsine geri döndü.. tıpkı ELST BÂZÂRına DÖN-ER-ce-SÎN-e.. ki;
ŞeMS.. MuhaMMedî Hakikat sENliğiyin ŞE’ÂNda ŞüHÛD’a GELişidir.. Elbette kendi Varlığına ve her ÂN Yeniden YARATANına ŞÂHid OLaBİLirSENn KıtMÎRimm!.
İşte O zman KÜLLî Şey.. AKILlardaki Sanal YOKLukLar, ÇOKLukları DOĞuran “TEK”Lik VAHDETULLaH Kaldı TEKe TEK ZÂTında ve’s SeLÂM!..
İşte BU MuhaMMedî MutmÂİN İMÂN ki DENİZe DÜŞen DAMMLa miSÂLLi VARdır->YOKtur.. YOKtur -> VARdır.. ANLA!yana..


İşte o zaman KAHHARiYyet RÜZGÂRı ESER KıtMÎRimin ÇİLE ÇÖLÜnde.. Ne var ki SONsuz SÜKÛT SEBBEHÂsı “TEKe TEK- Ferd-i Yektâ” KALmıştır, AKLen tÂRİFsiz El AHAD ZÂTı celle celâluhu da..

..Vahdet-i UHuD->Vahdet-i ŞüHÛD->Vahdet-i SüCÛD->Vahdet-i MevCÛD=> Vahdet-i VüCÛD<=kaHHÂRRiyyet=> Vahdet-i VüCÛD =>Vahdet-i MevCÛD->Vahdet-i ŞüHÛD->->Vahdet-i SüCÛD->Vahdet-i UHuD..

(LÂ diyen HerŞey/kes)..-> İLÂhe -> İLLâ => ALLAH <= TEVHÎD => ALLAH -> İLLÂ -> İLÂhe-> ..(LÂ diyen yok.. VAR OLan Vâhidu'l- Kahhâr ALLAH)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün MüLK kimindir? BİR olan, KaHHÂr olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)


El Vâhidu:
Resim

El Kahhâru:
Resim

El Kâhiru:
Resim

Resim

Her kesâfet kim izâfet gösterir âyinede
Ol küduret tozunu silip mücellâ olmuşuz


İnsÂN oğlu Eline verilen İMkÂNlarla İmtihÂN ÂLEMi-AYNası olan bu Yalan DÜNyâda, eğer ham AKLını MuhaMMedî RÜŞDe ERdiri ADAM Ederse, YOLu BİLir, YOLdaş BULur, “BİZ-BİR-İZ” YOLcusu OLur sa;
KULLUk İmtihÂNı gEReği Dünyaya-Hevâ-Hevese DÖNük-YÖNelik yaratılmış olan İnsÂN haMm AKLı ASLında CAMm gibidir.. İmtihAN için Bâtını, kalbe ve RUH Tarafı, ÂHiret SIRRLanmış ve Zâhire Dönük bir AYNa olmuştur. Hamm AKıl Maymun gibi bakar bakar hep kendini görürür, hevesine RABB der, hevâsına İlâh vs. saçmalar durur bir ömür ki kendisi ve aynası parçalana kadar..
Kader KaderuLLahtır.. OLa ki bu ham akılın batın Yüzü DELine Ve Mısrî Babam gibi Bir HAKK KÜPüyle parelel Bağlana RESÛLÎ SEVİYELENe ALLAHu TeÂLÂ..
İşte o zaman AYNAnın arkasındaki “HAKk”ı sen kendin-Halk gösteren İmtihÂN SıRR-ı SIFIRı SİLinince AYNAmız CAMMLaşır.. CÜMMLeten AMMe oluruz.. Hakikat-ı MUhaMMediyyette ALLAHu TeÂLÂ.. ne gölgeleyen kalır ne de yerine geçen..
Mürşid-i KÂMİL ELinde-DİLinde-GÖNLünde-Hakikat HaMaMında ne ne toz-toprak, SIRR ne bir “ŞEYY” kalır.. AŞKuLLah AYNAsı CİLÂLanıp MuhaMMedi MüCELLÂ sı OLUP TEVHİD TECELLîs Fiilen BAŞLar..


Bir hususu daha AÇıklamalıyız ki, MuhaMMedî Mürşid-i KâMiL-i MeLÂMîyi, Basit Tasavvuf Simsarı, Tevhid Tüccarı ve de ResÛLi EKREM KıtMÎRini kendilerinin Sokak iTi SANmaya AHhmaklar:
MuhaMMedî SEBEBLerin MuhaMMedî SON-UÇu her NEFeste ve fiiLen ne YAŞanır AYNnen BAKınız:


“SeNin attığın “BİZ”im attığımızdır.:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).: Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)


TERBİYE (a): BEDENsel.. Besleyip büyütme, beslenip büyütülme; eğitim; görgü;
Terbiye : Allah'ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye ve yükseltmeye çalışmak. Kemale ermeğe, nizam ve emirleri dinlemeğe çalışmak. Allah rızası yolunda gitmeyi öğrenmek.
TEZKİYE: NEFSÎ. Temizleme.Temizlemek. Tamam etmek.
TASFİYE: KALBÎ.. Arıtma, Saf kılma, kılınma, saflaştırma, temizleme, arıtma. Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek.
TECLİYE: RUHÎ.. Cillalamak. Tertemizkılmak.

Tecliye : (Cilâ. dan)Cilâlama, cilâ verme.*Aşikâre etmek, açıklamak.* Ruşen etmek, parlatmak.
Tecelli (a): Görünmek. Aynada, cilalı ve parlak bir yüzde görünme. görünme, belirme. Tasavvufta Nurullah'ın esmâlarda sıfat olarak zuhuru. Eşyaî, esmaî, sıfatî ve zâtî tecellîler... El Nur'un hünerleri...


Resim

Zâhidin zikrettiği şol harf u savtın resmidir
Zâkir u mezkur u zikre biz müsemmâ olmuşuz..


HakiKatı MuhaMMediyyesini MuhaMMedi bir Mürşid-i Kâmilden Tâlim-öğretim-Terbiye-eğitim etmeden karkucak kendini BİLmezler elinde, anlmasızca bir ALIŞkanlık içinde kupkuru sözlerle söyleyip durmak ya da mânâsına ermeden yüzüne bakıp harfleri seyretmek ancak hamm Zâhidlerin İSİMlerin resmidir yaptığı iştir, yoldur kenilerince..
Biz ki Hak ERENLer ocağında pişenler için İse;


Biz, HalifetuLLah Olarak, AKLen NAKLen TüMM ESMÂLarın; Zâhir-Bâtın, Madde-Mânâ, Somut-Soyut ŞeYleşip Ortaya Çıktığı TeceLLî Tahtası-AYNasıyız “OL!” diyen ZİKRettiren, Afâk-Enfüs ZİKreden ve de feyeKÛN-OLÂN OLuşma müsemmâyız ki..
Her SİLM-i SeLÂMete ULAŞmış MuhaMMedî AKLIn MüSeMMâsı ki..
ESMÂuLLAH’a MuhaMMedî AYNA OLuşu, YAŞAnmadan Yalandır, ancak YAŞAnınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem GÖZünden ÖZünü GÖRüştür..
O zman;
RuHî MuhaMMedî Hakikatını BİLeBİlir,
KalBî MuhaMMedî Mârifetini BULaBİlir,
NEFSî MuhaMMedî Târikâtında OLaBİlir,
BedENî MuhaMMedî Şeriâtını YAŞAyaBİlir..
ÖZümüzün ÖZünde, Enfüsümüzün-İÇİmizin İÇinden de AKRaBa-yakın Rububiyyet Sıfatı ve de Dışımızdan BİZi Hava yutmuşİhâta etmiş ZÂTuLLah.. ve ARAKEsitte-ARAçapki, gel-geç bENliğimiz;
ZiKRe fiilen iştirak eder.. RuBuiyyet Sıfatı ki; her ÂNda, Şe’ÂNda “KÛN feyeKÛN” Yeniden Yaratılışa fiilen-zâten MuhaMMedî İŞtirakidir SeBBeHÂ SEYRinde..
Yani MuhaMMedi bir Mürşid-i Kâmilden TÂLİM -> EDEB-İLİM-İrade Öğretimi ve de TERBİYEsi ki ->YAŞAyarak İDRÂK-İŞtiRÂK-Eğitim ALıp-Uygulayarak OLaBİLir HaKk’a KULLUk ve’s SeLÂM!..


Resim

Sofunun şol huy u hayı nârasından almazız
Vasl-ı deryâyız biz ol sesten müberrâ olmuşuz..


Biz Dışa dönük halk için Riyâkâr ham sofunun gösteriş için NÂRA attığı “Hayy!”ı “Huu!”su içi boş ZÂTsız ZARFLardır bize Lâzım-Lâyık da değidir ihtiyacımızda olmaz, almayız!.
bİz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Pâk Mutahhar yüreğinde Dost DERyâmızı-KevSER Tasımızı BULmuş Hayy DAMMLayız ki;
fARKı BİLmiş-ARKı BULmuş-çARKta OLmuş- gARKı fiilen YAŞAmaktayız.. Bu NeBiyyü’L- ÜMMî UMMânında NÛR-u MiM DaMMLası Olanların;
Dalgaların sesinden, gökyüzü gürlemisinden Beriyiz, uzakyatız ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “BİZ BİR-İZ”liğinde MuhaMMedi Münezzehliğe kAVuştuk elhamduLiLLaHiRabbi’L-ÂLEMîn..


Resim

Alleme'l-esmâ'ya mazhar ister isen gel berü
Âdem u hem ana tâlim olan esmâ olmuşuz..


ZÂTen TÜMM EsMÂuLLahın YÜKLendiği ANA Kartımız olan HaMM AKLımızın, El Âlim ALLAH celle celâluhu,
El Alîm ALLAH celle celâluhu EsMÂ yoğuşumunda TeCELLÎ TAHTAsı Oluşunun MuhaMMedÎ ŞUÛRu’na VARmak istersen.. O zaman Aşk ÂBdestini AL ve Bir HaKK Dostuna EL-Dil ver.. KebÂN’a BağLan, NÛRa Kavuş, Mutfağı Tuvaleti gör.. Kaçma geri geri gel arkanda meZÂR çukurun var, gel beri Bu EL YEDULLAHtadır Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Elidir ve DİRİdir..
Biz ki, MuhaMMedî Hakk ÂŞIKLar ki,
ÂLemLerin ÂDEM’i, HAKk’ın ÂDEM’e YükLediği Esmâsı ki ÂLemLeri Olmuşuz Rahmetenli’l- ÂLeMîn aleyhi's-selâm NÛrunda ki SONuçta NÛRuLLAH..


Resim

Ten göziyle Mısrî'yi sûrette görsem deme kim
Zira biz ol Kaf-ı sûret içre Anka olmuşuz..


Ey kuL ihvÂNim, HaKk ÂŞıK Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamızı keşke şu ten-kafa gözüyle bir görseydim ne kadar iyi olurdu HİMMet alırdım deme sakın ki,
Zirâ BİZi, MuhaMMedî HaKk ÂŞıKLar, Beden-Sûret Heykeli olarak gördüğün bu etten-kemikten KÂF KÂLesinden ibâret sanma!.
Çünkü Biz AŞK AMpülünün cÂN Evindeki CeryÂN giBi “AN-Ka” KudretuLLaha ANlık Sahibleriz, Kayıp değiliz GâiBiz..
Gerçi;

-> GÖRene var ->hER şEyy!.
->KÖRe ne var?!. >hİç bir şEyy!.


Resim

Ferd: Tek, bir, yekta. Eşi, benzeri olmayan. Bîhemta olan.
Tenhâ: f. Boş yer. Kimsesiz yer. * Yalnız, tek.
Rüsva (A.): (Rüsvay) f. Rezil, kepaze, maskara, ayıpları meydana çıkarılmış.
Anka (A.): İsmi olup cismi olmayan bir kuşun ismi ise de
buradaki mânâsı itibariyle Bâki olan varlık demektir.
Kesafet: Bulanıklık. Kir. Açık veya berrak olmamak. * Kalınlık, yoğunluk, kesiflik, koyuluk. Şeffaf olmamak.
İzafât (A.): İzâfe edilenler. sonradan meydâna çıkanlar. İsnad etmek suretiyle, isnad ederek, ona bağlıyarak.
Taayyün (A.): Görünüşe gelme. Meydana çıkmak, âşikâr olmak, belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak.
Sof: Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş. Ham ipekten yapılmış astarlık kumaş.
Muarrâ: Fenâlıktan uzak. Boş. Beri. Yüksek. Temiz. Çıplak.
Mantık: Akıl, nutuk, söz.
Tayr: (C.: Atyâr-Tuyur) Kuş. * Uçmak (mânasına mastardır.)
Mantıku't- Tayr: Kuşların konuşması, Feridüddin Attar'ın
ünlü eseri.
Lûgat: Kelime. Söz. * Her milletin dili. * Lügat kitabı, sözlük.
Muğlak (A.): (Muğlak. C.) Kapalı ve anlaşılması zor olan şeyler.
Muamma: (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.
Kesâfet (A.): Bulanıklık, açık ve berrak olmama.
Küduret (A.): Tasa, kaygı, kederler..
Mücellâ (A.): Parlak, cilâlı.
Zâkir (A.): Anan.
Mezkur (A.): Anılan.
Zikir (A.): Anış.
Müsemmâ (A.): Ad konulmuş olan.
Alleme (A.): Öğretti.
Esmâ (A.): İsimler, adlar.


Resim MaNTıKu't-TaYR:

Kuşların Diliyle veya Kuş Dili.. İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınmış bir manzum eserdir. Eserde Gazali'nin XII. yüzyılda yazdığı Risaletü't-tayr adlı eserden yararlanılmıştır. Ali Şîr Nevaî, Attar'ın eserine nazire olarak Lisânü't-Tayr eserini kaleme almıştır.
Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr'da kuşlar ile ilgili bir hikâye kullanılarak, çeşitli semboller aracılığıyla tasavvufun temellerini, önemli prensiplerini ve tasavvufî yaşam ile inancı anlatılmaktadır. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir.

Konusu:
Mantık-ut Tayr Allah'ın birliği, İslam dininin son peygamberi Muhammed aleyhi's-selâm'ın methi gibi konulara sahip olan uzunca bir girizgâhın ardından kuşların kendilerine bir padişah seçmek istemelerinden bahseden bir giriş bölümü ile başlar. Kuşlar bir araya gelip her ülkenin padişahı olduğu kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. Daha sonra içlerinde en bilge görülen Hüdhüd onlara padişahlarının ancak ve ancak Simurg kuşu olduğunu aktarır. Bu nokta ile birlikte Hüdhüd hikâye içerisinde önemli bir semboldür ve giriş kısmında kuş topluluğundaki Hüdhüd şu şekilde betimlenir: "Sırtında tarikat elbisesi, başında ise hakikat tacı vardı.”
Eserde Tanrı'yı sembolize eden Simurg kuşuna yapılan betimlemelerden biri ise şudur:
"Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. O da Kaf Dağı'nın ardındadır."
"Adı Simurg'dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız."
Buradan sonra yol hazırlığı içerisindeki kuşlar tek tek tanıtılır fakat öncelikle Simurg'u daha detaylıca tarif eden bir bölüm yer alır. Sonrasında farklı kuşların hikâyeleri anlatılır ve her bir kuşla bir zaaf veya özellik ilişkilendirilir. Böylece o zaafın veya özelliğin tasavvuf bağlamındaki yerine değinilir. Örneğin papağanın hikâyesinde papağan kendisinin Simurg'un dergâhına varacak takati olmadığını belirtir ve tek arzusunun içmekte olduğu âb-ı hayat olduğunu dile getirir. Hüdhüd ise canını önemsemenin yanlışlığı ile ilgili bir cevap verir ve canın cÂNÂNa fedâ etmek için olduğundan bahseder. Kitabın tek tek kuşlardan bahseden bu bölümünden itibaren anlatımda aralara bahsi geçen özellik, kavram veya genel olarak konu hakkında çeşitli hikâyeler, kıssalar anlatılır. Bu kıssaların bir kısmı tarihte yaşamış önemli kimselere atfedilir veya içlerinde karakter olarak bu kişileri barındırır.
Kuşların tek tek gelip kendilerine dair konuşmalarından ve bunlardan çeşitli özelliklerin tasavvufî tahlilinin yapılmasından sonra kuşlar Hüdhüd'e başka sorular yöneltirler. Cevaplardan sonra kuşlar yola düşmek isterler öncelikle Hüdhüd onlara açıklayıcı bir konuşma yapar. Fakat bu konuşmanın ardından bahane getirmeye başlarlar. Hüdhüd tek tek bahaneleri cevaplar. Bahanelerin sonunda bir kuşun yolu anlatmasını istemesi üzerine Hüdhüd Simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çetindir. Vadilerin adları sırasıyla: Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık), Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fenâ'dır. Hüdhüd bu vadilerin her birini anlatır, daha sonra etkilenen kuşlar yola koyulurlar. Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu Simurg'un dergâhına varabilir. Sonunda Simurg'u gördüklerinde ise Simurg'un kendileri olduğunu fark ederler; dergâh aslında bir aynadan ibarettir.
Bu eserde şöyle açıklanır:
"O dergâhtan hal diliyle bir nida geldi: 'Güneşe benzeyen bu dergâh bir aynadır'."
Kuşlar böylece fâni olduktan uzunca bir süre sonra onların tekrar kendilerine (varlık alemine) gelmelerine izin verilir. Bu noktada kuşların geldikleri makamın bekâ olduğunu ifade eden ve bekâ makamından söz eden beyitler bulunur. Kitap Attar'ın kendisi hakkındaki bir kısımla biter; bu kısımda kitabına dair de yorumları bulunur.

Mantıku't-Tayr ve tasavvuf:
Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr, tasavvufî bir temaya sahip olmasının yanı sıra kişinin tasavvufa dair ve tasavvuf yoluna dair bilgi edinmesi açısından da önemlidir. Zira kitapta tasavvufun temel prensipleri, özellikleri, kavramları ve inanç yapısı açıklanmıştır. Hüdhüd sırtında tarikat elbisesi ile tasvir edilirken Simurg Tanrı için bir sembol olmuştur. Kuşların her birinin zaafı kişinin tasavvuf yolunda o zaafa sahip olmasının kötülüğü ve sonuçları ile açıklanmıştır.
Simurg'a ulaşmanın yolu olarak saydığı vadiler tasavvufta sıklıkla kullanılan kavramlardır ve bireyin tasavvuftaki yolculuğunun çeşitli kademelerini, makamlarını belirlerler. Her vadiyi açıklanırken aslında o makamın özellikleri ve zorlukları açıklanır. Yolun sonuna varıldığında tasavvuftaki her şeyin Tanrı'nın bir yansımasından ibaret olduğu inancına dayanan bir şekilde dergâhın bir ayna olduğu ve Tanrı'yı sembolize eden Simurg'un da oraya varabilmiş (böylece Tanrı'da fenâ olmuş mutasavvıfları sembolize eden) kuşlar olduğu görülür. Nitekim burada Attar bir kelime oyununu vurgulamak istemiştir: Simurg sözcüğünün başındaki si sesini Farsça "otuz" anlamına gelen si ile ilişkilendirerek vurgulamıştır. Bununla birlikte bu Simurg sözcüğünün doğru etimolojisi değildir. Sözcüğün kökeni Pehlevi dilinden sii "kartal" ve murg "kuş"tan oluşmuştur. Ayrıca Attar eserin sonunda kendisi hakkındaki bölümde kendini ve durumunu şöyle anlatır:
"Ey Attar! Her an âleme yüz binlerce sır miskleri saçıp durdun."

Aynı kısımda eseri için de şu tip ifadeler kullanır:
"Kitabıma dert gözüyle bak ki bendeki yüz dertten birine inanasın."
"Bu kitaba dert gözüyle bakan kimse, devlet topunu kapıp Hakk'ın huzuruna kadar gider."
"Bu kitap zamanın ziyneti ve süsüdür. Hem seçkinlere ve hem de avamdan insanlara Hakk' yolu görmeyi nasip eylemiştir."
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön