NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »


ResimLXVI ŞİİR

Resim

Resim

Eya Deccâl Hakk'ın takdiri bil hergiz bozulmaz
Ezel levhindeki yazı silinmez hem yuyulmaz..


Ey benimle uğraşıp/gölgem gibi peşimde dolaşıp duran zamâne Deccâlı/ Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren şeytan uşağı, şunu iyice bil ki, ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in Mübrem kaderi asla bozulup değişmez.. el Mukaddder lâ yugayyer-Takdir olan bozulmaz.. takdir ki, o fiilin olmasına sebeb Muradullahtır ve işlenmesi ise mecburidir Kudretullahtır..
Levh-i Ezel, Levh-i Mahfuz, Alın Yazısını suyla yıkarımdasilerim sanma herşeyi ÖZünden GÖZetleyeni unutma!.


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (VECHi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---''Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîhi ve mâ ya'zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgara min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).: Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı)-Levh-i Mahfuz’da olmasın.” (Yûnus 10/61)

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---''Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).: Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. “ (Hûd 11/6)


Resim

Ne denlü sây edersen et sonunda hep hebâdır
Çamurdur havzının içi bulandıkça durulmaz..


Sen ki bu gelgeç dünya menfaatların için Hakk Dostlarının peşindesin avcı gibi..ne türlü çabalarsan çabala en son nefesin beyhude olacak elin boşa çıkıp toprak dolacak!.
O Akıl Tasıyın ve kalb Kazanıyın içi, KAZA ve Kader hususunda pislik çamuru-hased-fesad tortusu dolu.. sen kötülük peşinde coştukça sadece bulandırırsın.. tıpkı deniz suyu gibi içtikçe susar.. susadıkça içersin geberinceye kadar..


Resim

Gönül durulmadıkca âlem-i gaybın şemusu
İçini eylemez aydın karagusu sürülmez..


Halbuki Rabbu’l- ÂLEMîn’in Pây-i Tahtı olan Kalb İKLimi durulup kesiflikten kurtulup letâfete ulaşmadıkça, KAZA ve Kader hususundaki MuhaMMedî Gayb Âlemi Güneşleri ki TEceLLî Zuhurları o kalbe doğamaz ve içini NÛRuLLah kaplayamaz!
Elbette Gaflet-CEhâlet-Dalalet-İhânet Karanlıkları sürülüp çıkamaz da sen debellenir durursun pislik böceği gibi..


Resim

Ne denlü gayriyi ağlatsa bir kimse anı da
Mukallib ağlatır sonunda aslâ yüzü gülmez..


Bu Âlem bir “ AL GÖZüm VER GÖZüm!” âlemidir kimsenin ettiği yanına kÂR KALmaz!. Bir Zalım bir Mazlumu ne türlü ağlatırsa ağlatsın o zalımı da, küLLî Şeyi, Olayı ve Zamanı HÂLden HÂLe değiştiren el GâLib ALLAH celle celâlihu öyle bir ağlatır ki ebeden yüzü gülemez!.
Ne hoş demiş ATALarımz: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!.


Ve sevgili EfendimizResûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

‏عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَ مُعَاذًا إِلَى الْيَمَنِ فَقَالَ:
“اتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ فَإِنَّهَا لَيْسَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ”
Resim---İbn Abbas radiyallahu anhu’n nakledildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem
Muaz radiyallahu anhu’ı Yemen’e vâli olarak gönderdiğinde ona: “Mazlumun bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur.”
Buyurdu.
(Buhârî, Zekâk 63, Cihâd 180, Mezâlim 30,35; Meğâzî 60)


Resim

Durur kendisi yok gibi işin işler hafâda
Alan veren odur kendisi mahfîdir görülmez..


O ALLAH celle celâlihu, öyle bir RABBu’l- ÂLEMîn ki, Gaybîdir/ Şah damarımzıdan da AKRABa-en Yakınımız Olduğu HÂLde görünmez her İŞİ O İŞLer de, isanoğlunun ham AKLı kendisi yaptı-çattı ZANNeder bu KULLUK İMtihÂNI MeydÂNında maalesef..
Oysa SEbeb-SONuÇLarı yaratan, Alan-VERen bizZÂT ZÂT-ı ÂLİdir ve AKLın KULLuk İMtihÂNI gereği GİZLenmişti ÖZünde.. Ondandır ki İMÂN Gaybîdir:


الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi ve yukîmûne’s- salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Onlar (takva sahipleridir) ki, gaybe (gaybte Allah’a) îmân ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (başkalarına verirler).(Bakara 2/3)


Resim

Neam zâhirdürür gözlülere âmâya mahfî
Anı zâhir gören işini bozmağa yonılmaz..


Sakın sen hiç gözükmez ZANNetmeyesin!. Evet ALLAHu Zü’l- CeLÂL Ez Zâhir ALLAH celle celâlihudur.. ki tekBİR-gerçek Ez Zâhir O’dur MuhaMMedî GönüL GÖZü Açılanlara..Cehâlet KÖRLüğünü tercih edip güneşe gözünü kapatıp Güneş yok!” diyen ANAdan Körlere ise hiçbir şey yoktur ve HaKk celle celâlihu’ya da perdelidir-Mahcûbdur/ Tehhid ehli değildir...
ALLAHa ve ReSûLüne TesLim OLUp,
ALLAHa ve ReSûLüne İmÂN EDip,
ALLAHa ve ReSûLüne Tâbi OLUp,
ALLAHa ve ReSûLüne İtâat Eden Hakk MuhaMMedî ÂRİFLergaflet perdesini yırtanlar-kozadan çıkan AŞKKelebeklerinin açıkça Gördüğü MevCÛDLarı VüCÛDa getiren, Vâcibu’l- VüCÛD ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in Mutlak ve TEK-BİR Ez Zâhir celle celâlihu Olduğunu BİLip-BULup-OLup fiilen YAŞAyan HaKk MuhaMMedî ÂŞIKLar artık KULLUğun Şartı HaKK TeÂLÂ’ya İMÂN İŞİni BOZmaya YÖNelmezler de her nereye Baksalar Hakk GÖRürler inşae ALLAHU TeÂLÂ!.


تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)

Ez Zâhiru:

Resim

Resim

Zarafetle bu Mısrî'den haber alsam deme hiç
Hakk'ın sırrı emin olmayana bil kim denilmez..


Sakın sen kurnazlıkla kibarca görünüp de Mısrî Babam Kaddesallahu sırruhu’dan İLm-i Ledünn Haberleri alsam diye heveslenme hiç boşuna ve şunu iyice bil ki,
MuhaMmedî EMîNLik RŞDüne Erip ERENce emîn olmayanlara,
Halk kiçin Lâzım ve Lâyık olan “HaKk'ın SıRRı” emÂNet EDilp DEnilemez!.
Her NEFS için Elest Bezmi EMÂNeti TEVhiddir elbette.. ve MuhaMmedî EMîN Mü’MiNlere verilmesi haktır inşae ALLAHU TeÂLÂ!.


Kur'ÂN-ı Kerîmimzde ALLAHu Zü’l- CeLÂL buyruğu:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
Resim---İnnallâhe ye’murukum en tueddû’l- emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bi’l- adl (adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ (basîran).: Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (Nisâ 4/58)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Emânet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin.” buyurunca, sahabeleri: "Yâ Resûlallah, emânetin zâyi edilmesi nasıl olur?" deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin)” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Emânete riayet edilmezse, zekât zorla verilirse, ilim, dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse, kişi hanımının meşru olmayan arzusunu yapmaya çalışırsa, ana babasına isyan ederse, fâsık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse, kötülüğünden korkup zâlime hürmet edilirse, gayrı meşru ilişkiler, çalgılı içkili yerler çoğalırsa, yeni nesil, önceki âlimleri kötülerse, o zaman çeşitli belâya maruz kalırlar.” buyurdu.
(Bezzâr)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Emânete riâyet etmeyenin imânı yoktur. Onun namazı da, zekâtı da kabul olmaz!.” buyurdu.
(Bezzâr)


Resim

Şemus (A.): Şems'in çoğulu, güneşler.
Âlem-i gayb: Görün¬meyen âlem.
Karagu (T.): Karanlık.
Mukallib (A.): Bir şeyin hâlini ve keyfiyetini bir hâlden baş¬ka bir hâle değiştiren.
Hafâ (A.): Gizlilik.
Mahfî (A.): Gizlenmiş.
Neam (A.): Evet.
Emin (A.): Kendisine güvenilen kimse.
Deccâl: Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren.
Mübrem: Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem.
Zarafet: Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim LXVII ŞİİR


.
Resim

Vasl-ı Hak olmağa eylersen heves
Aşka ulaş gayriden gönlünü kes..


Ey âşık sen de bu ÂLEMe GELiş-GİDiş SEBeB-SONUÇunu düşünür de, RABBına rücû’ edip HAKk TeÂLÂ’ya vusLÂt SILA’ya kAVuşmaya heveslenirsen, unutma ki ilk işin, MâsiVÂdan/HAKk TeÂLÂ’dan gAYRısından gÖNüL Bağlarını kes ki, AŞKuLLAHa ULAŞaBİLesinn!.

Resim

Gayri nesne sanma aşkı zâhidâ
Kendi cennetten olubdur muktebes..


Ey AKLınca görüntüye dayalı Hakk Dostu rolü oynayan ham zâhid, sakın sen AŞKuLLAH’ı başka-rasygele bir şey sanmayasın haa!.
AŞKuLLAH, bizzât ve her ÂN NÛRuLLAHtan Yaratılmakta olan ceNNet’ten muktebestir/aynen alınıp, aktarılmakta olan ÖZ ALGIdır..


Resim

Kârıbândır bu halâik dâima
Ehl-i aşk içinde olmuşlar ceres..


Şu KâinÂtta gördüğün tüm halâik/yaratılmış mahlukat sürekli yol alan bir KÛN feyeKÛN KervÂNıdır ki, AŞKuLLAH EHLi Hakk ÂŞıklar dışında tümü de sanki KULLuk Kafilesi kervÂNı devesi boynundaki ses Çanları gibidir.. Bu Hayatın aksesuvarı EŞyâ-OLay Çanları ÇALdıkça develer ritm ile NEŞ’elenip ritm ile/ AŞK ile yürürler.. zâten AŞKuLLAH EHLi Hakk Âşıkları develeri bu ÇİLE ÇÖLünde açlık-susuzluk bilmez bOYUNlarındaki AŞK ÇANları halkı coştura coştura HAK YOLu ALırlar hamdolsun!.

Resim

Cism ü cânın ko yükün yinilde gör
Râh-ı aşka gidemez merkeb feres..


Hasbelkader indirildiğin bu Gelgeç İmtihÂN ÇÖLÜnde beden ve cÂN derdi yükünü azalt-hafifletmeye çabala,
Ve unutmaki şuursuzca eser yüklü at-eşekler AŞK YOLUnda yol alamazlar!.


مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Resim---Meselullezîne hummilû’t- tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meseli’l- hımâri yahmilu esfârâ (esfâren), bi’se meselu’l- kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh (âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavme’z- zâlimîn (zâlimîne).: Kendilerine Tevrat yüklenip de (Tevrat’ın farzları okunup da), sonra O’nu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) hali, ciltlerle kitap taşıyan merkebin hali gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötü. Ve Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.” (Cumâ 62/5)

Resim

On sekiz bin âlemi tutup duran
Kâf u nun'un terkibiyle yek nefes..


On sekiz bin âlemi/NûR-u MuhaMMedi, ayakta tutupduran “Kâf ve Nûn”un terkibiyle/BİZ BİR-İZ Oluşumuyla/ ŞeÂNuLLahta her ÂN yENiden ve tek NEFeste OLupDURan “KÛN feyeKÛN” ki.. “KÛN” ->HAKk’ın VüCÛDu- ZÂTı.. ve “feyeKÛN”-NÛRuLLah ->HaLkın MevCÛDU.. iLesi<->BİLesi..
ASLında on sekiz bin âlemden;
NûR-u MîM, NEFs-i KüLL, Tabiât, HeyuLÂ, ARŞ ve Kürsî bu altısı MânEVîdir.. 12 si ise İşte HaYyat!..


إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: "Ol!" demektir. O, hemen olur.” (Yâ-Sîn 36/82)

Resim

Tarfetü'l-ayn içre yakar cümlesin
Ger dokunsa nâr-ı aşkdan bir Kâbes..


Tarfetü'l-ayn/göz kapağının bir kere açılıp kapanması kadar geçen kısa anda bile tümünü birden yakar-yok eder eğer ki,o AŞKuLLAH NÂRından tek-BİR kıvılcım dokunsa, dokunan ATEŞe DÖNer ve O’ndan OLurr inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim

Bağ-ı cennet de olursa oda yak
Ey Niyâzî koma dilde hâr u hes..


Eyy Hakk Âşığı Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırruhu Babam bu MuhaMMedî AŞKuLLAH YOLUnda küLLî Şey’ MâsiVÂdır/HaKk’tan gAYrsısıdı BAĞ-ı İREM ceNNet BAĞı da olsa seni BAĞLamasın koparıp at ki YOLUnu Kesmesin.. hele hele ALLAHu TeÂLÂ’nın BaŞŞehri KALbinde dikenmiş çer-çöpmüş pisi-pası SİL gitsin ALLAHu TeÂLÂ!.



Resim

Zâhidâ (A.): Ey zâhid!
Zâhid: Kaba sofu, dünyaya arkasını dönmüş.
İktibas:Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak.*Söz arasında Kur'an-ı Kerimden veya Hadis-i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az tasarruf ile veya tasarrufsuz alınması.*Ateş almak.*Ödünç almak.
Muktebes (A.): Aynen alınmış, aktarılmış.
Ceres (A.): Deve, at, inek, vesairenin boynuna takılan çan.
Yiniltmek (T.): Hafifletmek.
Halâik: (Halayık) (Halk. C.) Mahlukat. Yaratılmışlar. * Huylar. Tabiatlar.
Feres (A.): At, beygir cinsinden tek tırnaklı hayvanlar.
Yek (F.): Bir.
Tarfetü'l-ayn (A.): Göz kapağının bir kere açılması veya ka¬panması.
Kâbes (A.): Parlak âteş közü, kıvılcım.
Hâr (F.): Diken.
Hes (F.): Çörçöp.
Hâr u hes: Çalı çırpı.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim LXVIII ŞİİR


.
Resim


Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhân arardım aslıma aslım bana bürhân imiş..


AŞKuLLAH derdine düşeliberidir derdime derman aradım ki meğer derdimin dermanı derdim imiş..
Delil, hüccet, isbat arardım Kimlik-Kişilik ASLıma.. Meğer, fASLımın ÖZeti ÖZümde ki Şahdamardan da Akraba olan ASLım bana bürhân imiş..


Resim

Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyu
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş..


Yeryüzünde dolaşır sağı solu kolaçan edrdim ki Ebedî DOSTun Gülyüzün görsem derdim..
Ben kafa gözümle hep DIŞarda arardururdum ki O, cÂNÂN, cÂNım içinde cân imiş..


MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekâd halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)


Resim

Öyle sanurdum aynyım dost gayridir ben gayriyim
Benden görüp işideni bildim ki ol Cânân imiş..


Bâzen öyle zannederdim ki ben AYNıyım bâzende Dost başkası-gayrısı zanneder bocalardım.
Şimdiyse Merkezimden de AKRABa, benden görüp işiten, beni, fiillerimi ve düşüncelerimi de yaratanın ol Cânân olduğunu ANLAdım..


Resim

Savm u salât u hacı ile sanma biter zâhid işin
İnsân-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş..


KULLuğun ASLını ANLAmadan, İlahî-mecburî Farzlar olan oruç, namaz ve hacc ile işiyin biteceğini sanmayasın ey zâhid!
İNSÂN-ı kâmiL olmak için gerekli olan MuhaMMedî Mârifet İrfÂNı ki her kulda kaderince-kadarınca yüklü olan MuhaMMedî Hakikatına ULAŞım-SALL Yolu Bilgisidir..


Resim

Kanden gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelüp gittiğini anlamayan hayvan imiş..


Şeklen aklen Rüşde eren her kul ki, eğer nerden gelip nere gittiğini-DÖNüş DURağını Bİlemeyi tercih etmez de yer içer tepinirse bu hayatta hayvan bile değilmiş..

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.(A’râf 7/179)


Resim

Mürşid gerektir bildire Hakk'ı sana hakke'l-yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş..


EL Ele YEDuLLaha SALLeden, gönül ELİni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ELİne ki ALLAH celle celâlihu Eline BAĞlayan gerçek MuhaMMedî Mürşid gerektir ki, HAKk'ı sana Hakke'l- Yakîn BİLdireBİLsin..
Mürşidi olmayanların bildikleri güman/zan ve tahmin şüphesiden ibârettir..

Şeriat-ı MuhaMMedîyyede her Nefs İlme’l- Yakîn BİLir.
Tariat-ı MuhaMMedîyyede her Nefs Mürşidiyle AYNe’l- Yakîn BULur.
Mârifet-ı MuhaMMedîyyede her Nefs Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde Hakke'l- Yakîn OLarak Hakikat-ı MuhaMMedîyyesini YAŞAr İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

Elbette Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup Uymalıyız ki;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.” buyurdu.
(İ.Ahmed, Müsned; Tabaranî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah için beraber olan) iki kişiden uzak durur.” buyurdu.
(Tirmizî, İ. Ahmed, Hakim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah’ın eli (rahmet ve desteği) cemaatin üzerindedir. Kim cemaattan ayrılırsa ateşe düşer.” buyurdu.
(Tirmizî, Tabaranî)

Beyazid-i Bistamî kaddesallahu sırrahu: “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Buyurmuştur..

إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ
Resim---İnne hâzâ le huve hakku’l- yakîn (yakîni).: Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).(Vâkıa 56/95)

وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
Resim---Ve innehu le hakku’l- yakîn (yakîni).: Ve muhakkak ki; O (Kur’ân), gerçekten Hakk’ul yakîn’dir (kesin olarak Hakk’ı bilmektir).(Hâkka 69/51)


Resim

Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşidi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş..


Elbette Ayık bir MuhaMMedî Mü’min olarak, rastgele her “mürşidim” diyene usturuplu laflarına ve görüntüsüne bakıp da gönül verme ki, sonrasında son nefesinde yolunu, yokuştan öte geçit vermez sarp kayalık uçumlarına çıkarır ki orası, ŞeytÂN Tuzağıdır..
HÂLbu ki MuhaMMedî KâmiL Mürşid Olanın YOLdaşlığında-Rehberliğinde Sırat-ı Mustakîm YOLu Çok kOLAY ve rahattır..


Resim

Anla hemen bir sözdürür yokuş değildir düzdürür
Âlem kamû bir yüzdürür gören anı hayrân imiş..


Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına Hesabına ve Şerefine MuhaMMedî Hasbî Hizmet için söylediğim SÖZlerimi iyi ANLA ki, İNiş-ÇIKış değil Dümdüz-Dosdoğru Sırat-ı Mustakîm YOLunu ANLAtımdır..
İşte o zaman, KüLLî ŞEY’de VecHULLAH görülür ve AKILLar NAKLen SEYiRde HayrÂN KALaKALır..


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)


Resim

İşit Niyâzî'nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün
Hakk'dan iyân bir nesne yok gözsüzlere pünhân imiş..


Ey kuL ihvÂNim sen de, Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahunun Hak SÖZünü DUYup UY ki, bu MevCÛDatta gördüğün gölge-izafî ÖRTüler ÖZLerindeki HAKk TeÂLÂ’ın YÜZünü örtemezler ki, eğer AKIL NaKLen MuhaMMedî NÛRa-> NÛRuLLAHa SALL ettiysen..
İşte bu HÂLi BİLip, BULup, OLup, YAŞAyan MuhaMMedî Mü’minler için HAKk celle celâlihu herkesin bilebileceği ve görebileceği kadar açık-seçik olmayan hiçbir nesne/ herhangi bir şey olamdığını görecksin göremeyenler ise maalesef KÖR gezen KÖRLerdirve onlara bu SIRR gizlidir..


قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا
Resim---Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kad kuntu basîrâ (basîran).: (Kıyâmet günü şöyle) dedi: “Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben (daha önce) görüyordum.” (TâHâ 20/125)

لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
Resim---Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn (meshûrûne).: Mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.” (Hicr 15/15)



Resim

Bürhân:Delil, hüccet, isbat vasıtası.*Man:Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas.*Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.
İrfân: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal. * İkrar. * Mücazat. * Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet.
Menzil: İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Savm (A.): Oruç.
Salât (A.): Namaz.
Hac (A.): Allah'ın Evi'ni ziyâret ve tavaf etmeyi kasd etmek.
Kâmil (A.): Olgun, ergin, tam.
İnsân-ı Kâmil: Olgun, tam, eksiksiz insân.
Mürşid (A.): Hak yolu gösteren, olgunlaştıran, yetiştiren.
Güman (F.): Zan, sanma, şüphe.
Âsân (F.): f. Kolay. Suhuletli. Yesir.
Pinhân (F.): Gizli. örtülü.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim bEN GİdEremm!.


ResimLXIX ŞİİR



Resim


Her yeri hüsnün gülistân eylemiş
Her tarafta bağ u bostân eylemiş..


Şu ÂN İçinde Yeniden yaratılıp durmakta olduğumuz Şe’ÂNuLLAH ŞeHÂDEt Âleminde;
ZÂT -> Sıfat ->Esmâ ->Eşyâ
KÛN feyeKÛN Oluşumu sonucu KüLLî ŞEYde-her yerde görülen GÜLLer gibi Muhteşem cÂN Güzelliğinin sebebi TEK-BİRdir ve ZÂTuLLAHtan ->NÛRuLLAH ->NûR-u MuhaMMed HÜSNü ki, Eksiksiz Güzellik Cemâli ile Mükemmell İyilik Kemâli TüMMLüğüdür..
ASLında mutlak koordinatta Vahdet-TEKLik olan, ancak insan aklının aLgısında Kesret-ÇOKLuk bağ ve bahçeleri seyredilmektedir..


Resim

Ziynet etmiş zira bes evsâf ile
Her sıfattan zâtın ilân eylemiş..


ALLAHu zü’l- CeLÂL, Sıfatlarından, VARından VAR etmekte olduğu bu izafî-iğreti-gölge ÂLEMLeri NÛRunun türlü görünümünden ibârettir.
Sonsuz Sıfat, Esmâ ve Eşyâlarının CÜMMLesinin ÖZünde RaBBu’l- ÂLEMîn ve YÜZündeyse ALLAHu TeÂLÂ kapsayıcılığı vardır..


MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekâd halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

KüLLî ŞEY’in MuHiT ALLAH!. MuHiT > FıRRu.. -> “Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)

Resim

Bunca evsâf tan görünen bir cemâl
Bir cemâli bunca elvân eylemiş..


Üç BOYutlu görüşteki İnsan aklının dışta gördüğü ÇOKLUK Sûretleri ASLında Özdeki TEK-BİR CemÂLidir.
Ve KâiNÂT Oluşumunda TEK-BİR CemÂLinden SONsuz Güzellikler Renkleri seyrÂNa SUNMuştur Simsiyah NÛRundan ALLAHu TeÂLÂmız..


Resim

Hep kitab-ı Hakk'dır eşyâ sandığın
Ol okur kim seyr-i evtân eylemiş..


Oluşumun en SON-UÇu OL-ÂN EŞYâ-ŞEYLer BÂZÂRındaki her NESNE HAKK TeÂLÂ’nın satır satır YAZılmakta OL-ÂN SûretLerin KeVNiyyet KitÂBıdır ki,
ZÂTının NÛRu OLan KüLLî ŞEY KitÂBı yine ZÂTının SeyrÂNgÂH VATANIdır.. Kısacası KüLLî ŞEY’e AKRABAdır..


وَالطُّورِ
Resim---Ve’t- tûri.: Tur Dağı’na yemin olsun.” (Tûr 52/1)

وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ
Resim---Ve kitâbin mestûrin.: Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun.” (Tûr 52/2)

Ve tÜMM Mahlukat olarak kendi kimlik ve kişiliklerinde NEŞR OLunmaktadırlar..

فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ
Resim---Fî rakkın menşûrin.: (…ki o Kitab’ın) içinde yazılar sayfalarda yayılmıştır.” (Tûr 52/3)

MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekâd halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Ve VECHidir NÛRuLLaHtan VAR OL-ÂNLar..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve lillahil meşriku vel mağribü fe eynema tüvellu fe semme vechüllah, innallahe vasiun âlim : Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz ALLAH'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.” (Bakara 2/115)

Resim

Hüsnünü ızhâr eder bunca sıfat
Zâtına insânı bürhân eylemiş..


Arza Çalıştığımız HüSN/NÛRuLLaH SENliğiHakikatının Açığa ÇIKarılmasıdır tÜMMSıfat-Esmâ ve EşyâLarı..
Ve ALLAHu zü’l- CeLÂL, İnsÂNoğLuna TüMM EsmÂLarını AKLen YÜKlemekle ZÂTen İnsÂN, ZÂTına Bürhân/delil ve VARLığına isbat vasıtası kılmıştır yine AKLı OLan İnsÂNoğLuna..


Resim

Hakk'ı istersen yürü insâna bak
Şems-i zât yüzünde rahşân eylemiş..


Rabbu’l- Âleminin, İnsÂNoğLunu HaYy kılıp ÖZünde Hüviyyetiyle HaKk OLuşunuBİLip-BULup-OLup-YAŞamak ve ŞÂHidi Olmak dilersen ÂDEMoğluna bak ki, “ÂLEMde ne var ise ÂDEMdedir”.. İnsÂN, CeMMü’L- CEMMü’L- ESMÂuLLAHtır..
ZÂTuLLaH Güneşinin NÛRunun Şavkı, HÂLİFetULLAH Olan İnsÂNoğLununyüzünde parlayıp durmaktadır ve NAKLin DELiLİ ve ANLAyanı MuhaMMedî RÜŞDe Eren İnsÂNoğLunun AKLıdır..

KÂiNÂTın VAR EDiLİş SEBeBi İNsÂN NOKTAsının,
Naz-Niyaz NOKTAmızın daha iyi AN-Laşılması İçin:

Âlem-i Asgâr (küçük âlem) olan insanoğlu, hakikatte Âlem-i Ekber’in (Büyük Âlemin) timsâlidir. O’nda olan onda da mevcûddur.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: "Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır" buyumuştur.
(Suyutî’nin el- Cami’us-Sağir 1/415, İbni Hacer el-Heytemi' nin Sevaik’ul Muhrika 73; İbn-i Hacer Askalanî’nin Tehzib’ut-Tehzib 6/320; Hâkim en-Nîsâbûrî’nin Müstedrek-i Hâkim 3/126)


Azîz Efendim İmâmı Alî kerremullahi veche: “Eyâ insan cirmike cirmis-sâgirun, ve fike intavâ âlemü’l-ekber : Ey insanoğlu! Cirmin (cisim, hacim) çok küçüktür, fakat âlemü’l-ekber sende intevadır, mündemictir. İÇine sokulmuştur!. (o kadar da değerin var)” buyurması ne hârikadır.

Ey insanoğlu; Âlemü’l-Ekber senin ÖZüne, enfüsüne, fuadına dürülüp sokulmuştur.
Tıpkı bir TOHUMun içine yerleşen dev AĞAÇlar gibi...
Ruh “ÂLemü’l- Emr”dendir.
ÂLemü’l- Emr ise Emri veren ÂLemdendir! .

Kişinin AKLen/Nefsen/Kalben/Rûhen MuhaMMedî OLuşu:

Şerîat-ı MuhaMMedîyyesi,
Tarikat-ı MuhaMMedîyyesi,
Mârifet-i MuhaMMedîyyesi,
Hakikat-i MuhaMMedîyyesi her kişinin ÖZünde fitraten mündemictir.

Piriz gibi, herkesin HİLKıyetinde-Yaratılış Proğramında ve ÖZ-ünde HAZIR beklemektedir...


Resim

Hakk yüzü insân yüzünden görünür
Zi'll-ı Rahmân şeklin insân eylemiş..


HaLK, HAKK TeÂLÂ’nın Sîretinin Sûretidir veTüMM ESMÂdan ibâret OL-ÂN AKLı sebebiyle en Muhteşem NOKtadaki İnsÂNoğLununun Yüzünde HAKk Yazar.. “OKU!”yana.. GÖRene var!.. KÖRe ne var?.
İnsÂNoğLu ki, Rahimiyyetten doğan Rahmâniyyet gÖLgesidir-Nefhasıdır..


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra onu “SEVİYELedi/düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)


Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefhasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN Oluş iyi ANLAmalıyız İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!..

Âdem aleyhi’s-Selâm’ı topraktan yaratıp rûhumuzdan üfürdük .. Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük ki HaVVa Rahimiyyet TARLAsının TOHUMUdur ilelebed..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.
(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!”
diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)


HAKk’ın NEFSi.. ->HALKın NEFesi..
ÂLEMde ÂDEMoğuLLarı.. ki, HAKk'ın KULLarı..:

1- VaHYîler -> ALLAH celle celâluhu nun seçtikleri-VAHY gelir
2- VeYSîler -> VaHYîLerin-Nebîlerin seçtikleri- İLHAM gelir
3- VeHBîler -> VeYSîLerin-Ehlullahın seçtikleri KEŞF gelir
4- KeSBîler -> VeHBîLerin-Veliyyullahın Hizmet ettikleri Halk Olup Yardım-Hizmet Gelir..

Vahyîler: HaKK’ın SEÇtikleri..
Veysîler: VahyîLerin SEÇtikleri..
Vehbîler: VeysîLerin SEÇtikleri..
Kesbîler: VehbîLerin SEÇtikleri KUt/MUt/Lu KuLLardır..

Yemen tarafından Rahmânî nefes alıyorum.”:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum."
(Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnni leecede nefesirrahmâni min kıbele'l-yemeni: Rahman nefesini Yemen kable/cihetinden elbette eced/vücud ediyorum”
(Fahreddin Attar,Tezkiretü'l-Evliya)

Resim---Hazreti Rasûl Veysel için: “İnni li ecudu nefese’r- Rahmân min kıbeli’l- Yemen: Yemen tarafından Rahmânî nefes alıyorum!” buyurmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum."
(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İyi bilin ki; îman Yemen'e mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, RABBinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum."
(Hafız Heysemî ise Mecmeu'z-Zevaid' de (10/55-56) Ebu Hureyre'den, İ.Ahmed, müsned)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle buyurmuştur: “Ben RAHMAN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum.”
(Seleme b. Nufeyl es-Sekûnî'den, Beyhakî; Bezzâr)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen'e işâret ederek: ''Ben Rahman'ın nefesini işte şuradan duyuyorum"
(Taberanî, Mu'cemul-Kebir)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Îman, Yemen 'e mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, Rahman'ın nefesini Yemen tarafından buluyorum"(Taberanî, Musnedu'ş –Şamiyyîn’de Ebu Hureyre'den)[/i]

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben RABBinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum" buyurdu.
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, Ebu Hüreyre'den)


Resim

Nice görsün şems-i vechin çün anın
Zâhid-i âmâ ki tuğyân eylemiş


Kendi Kurtuluş YOLU OLan AKLını MuhaMMedî TâLim ve Terbiyeden mahrum bırakıp ŞeY-t-ÂLığına Uşak olmuş ve azdıkça azan Azgın Nefsi ortada kıç atarken ham sofuluk satan zavallı Nefs/Akıl Nasıl Her yerde, her zaman ve her HÂLde Gayben VAR OLan VechuLLahı nasıl görebilsinki?!.
MuhaMMedî ALLAH Dostlarının ALNındaki NûR-u MUhaMMed ki NÛRuLLAH’tan habersiz şaşkınn!.
KüLLî ŞEYy, GÖRene var!.. KÖRe ne var?.


Ve VECHidir NÛRuLLaHtan VAR OL-ÂNLar..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve lillahil meşriku vel mağribü fe eynema tüvellu fe semme vechüllah, innallahe vasiun âlim : Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz ALLAH'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.” (Bakara 2/115)


Resim

İçini almış anın zerk u riyâ
Gönlünü şeytân perişân eylemiş..


O zavallının HaKk’ın Nazargâhı olan Kalbini ahmaklığı tercihi yzünden; zerk/çirkin söz söylemek hilesi ve halka gösterişsevdâsı sarmış-elegeçirmiş..
TEVHİD-TEKLiğine hasret Gönlünü ise, İKİLik ŞeY-t-ÂLığı perişân eylemiş/dağınık, karışık, bozuk, tertibsiz, düzensiz, dengesiz, kederli, hüzünlü, kaygılı, korkulu ve umutsuz eylemiş ne çâre!.

Resim

Her nazarda gördüğü Hakk ârifin
Her görüşte nice ihsân eylemiş..


Özündeki Habli’L- VERîD olan Hakikat-ı MuhaMMedîyyesine SALL etmiş, ASLî SILAsına VuSLat etmiş, Nefsini ve RABBini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde el ÂN;
BİLip-BULup-OLup-YAŞAyıp ŞÂhiduLLah Olmuş Hakk MuhaMMedî ÂRiflerin her Baktığı NÛRuLLAHtır ve HAKK TeÂLÂdır ve her Bakışında ALLAHu zü’l- CeLÂL’in, İnsÂNoğLunasunduğu SONsuz Ni’metleri veİhsÂNuLLahı devrÂNda SeyrÂN EYyLer Hamd Olsun!.


devrÂNdaki Zâhiri DÖNüşü NEFSen-Aklen GÖRmemiz ve KALBen AN-LAmamız için;
Resim--- Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekâd arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Resim

Hakk'ı anlamak değil âsân ola
Adetâ Hakk böyle erkân eylemiş..


Elbette sağlanan İmkÂNlarİçinde KULLuk İmtihÂNı, Halkaibâdetten HaKk teÂLÂ’ya İbâdete GEÇeBİlmekkolay iş değildir.. Nevar ki, SünnetuLLah âdet olduğu üzere, tavrınca tarzınca fiilen bÖYLe yapıdurmaktadır ALLAHu zü’l- CeLÂL’in RüKNü Temel Yasası budur bu Âlemde ÂDEMoğLu için..

Resim

Sâlik erince kemâle şöyle bil
Yüreğin baş bağrını kan eylemiş..


Ve gerçekten HaKk teÂLÂ’ya seyr-ü-sülûk eden Hakk YOLcusu KULLuk KemÂLine, ReSûLî Rıza RÜŞDüne Erince artık şunu bil ki;
O Hakk ÂŞIKın Yürek YÂResi baş bağlar, kanı dinmez YÂReLeri cÂN EVİni KAN Evi EYyLer cÂnn!.


Resim

Anlayınca Zât-ı Hakk'ı zevk ile
Bu Niyâzî nice seyrân eylemiş..


İşte bu MuhaMMedî Hakk ÂŞIK Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam dahi, HaKk teÂLÂ’nın Zâtını ÖZünde ZEVK Edince ve AŞKuLLAHı ANLAyınca,
Her NEFeste KüLLî ŞEYy’in Sebbehasında seyrÂNgâhtan Çıkamaz Olmuş da.. bu Âlemde BAŞına gelmedik kalmamış..
Rûhun ŞÂD Olsun Koca ÂŞIK..HiMMetin Var Olsun KitmÎRine ve ÜMMet-i MuhaMMede inşâe ALLAHu teÂLÂ!.



Resim

Bes (F.): Yeter, yeterli.
Elvân (A.): Levn'in çoğulu, renkler; renk renk.
Seyr (A.): Gezme,. dolaşma.
Rahşân (F.): Parlak.
Bes: f. Kâfi. Yeter. Yetişir. (Allah bes, gayri heves)
Zerk (A.): Hile.
Riyâ (A.): İkiyüzlülük.
Erkan (A.): Rükn'ün çoğulu; esaslar; usul.
Baş (T.): Yara.
Seyrân (A.): Gezinme, bakıp seyretmeler.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemâl ile kemâl.
Evsâf: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Levn: Renk, boya. Sıfat, nev', çeşit, tür. Bir şeyi diğerinden ayıran alâmet.
Elvân: (Levn. C.) Renkler. Muhtelif görünüşler.
Evtân: (Vatan. C.) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar.
Izhâr: Açığa vurma. Meydana çıkarma. * Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek.
Bürhân: Delil, hüccet, isbat vasıtası. * Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. * Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.
Rahşân: Parlak.
Zi'll: Gölge. * Perde. * Mc: Sahip çıkma, koruma, himaye etme.
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat.
Zerk: Çirkin söz söylemek
Perişân: f. Dağınık, karışık. * Bozuk, tertibsiz, düzensiz. * Kederli, hüzünlü, kaygılı.
İhsân: İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek.
Âsân: f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı.
Erkân: (Rükn. C.) Rükünler. Esaslar. Temeller. İleri gelen kimseler.
Sâlik: (Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden. * Bir tarikat yolunda olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim BİZ bAHarı.!.


ResimLXX ŞİİR


Resim


Gözet sun'-i kadîmi kim kimin halkın azîm etmiş
Tamam halka elin fi'lin dilin gönlün kerîm etmiş..


Ey HAKk’ı arayan âşık kardeşim,
Lk önce şu ilk başta, yaratılışın-sanatın ilk harfi hususunu iyice gözet-düşün ki; KİM, KİMin halkını yüceltmiş-halife kılıp TÜMM-TAMM Halkına ELini-DİLini-FiiLini-İŞLerini ve de DÜŞÜnce merkezi gönlünü-KALBini ikram etmiş iyi anla!.

Sen safasataları, hayalî cennet köşklerini vs.bırakta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi DUY ve UY İnşâe ALLAHu TeâLâ!.

Kâ'inâtın mübtedâsıdır-İLK Başlangıç NOKtası MuhaMMed Mustafâ!. Aleyhisselâm..

ALLAHu zü’L- CeLÂL, tertemiz NÛrundan bu halkı ve ÂLEMLeri inşâ edip vücuda getirdi.
KûN feyeKûN OL-Ânı KâNÂtın ASLın fASLı, ÜMMü-ANAsı-TEMELde tek-İLK NOKtasıdır MuhaMMed Mustafâ aleyhisselâm..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bağlantısı her AN Şe’ÂN yaratılışında BİZ BİR-İZdir ki;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)


Hepimizin Nuru, O’nun Nuruyuz..
Ve görürüz ki Âfak Akıl için, Ulaştıkça daha ilerisi OL-AN târifsiz Sonsuz UFUKlar, DIŞımız olup:
MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)


Resim

Kimin bed nefs u bed ef'al u bed huyu zamîr etmiş
Kahır evsâfına mazhar kılup anı leîm etmiş..


Hakkı-Hayrı ve Bâtılı-Şerri açıkça KelamuLLah ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile BUYurup-DUYurup-Uygulatıp Akıl sahibi tüm mevCÛD Kullarına Hakkı-Hayrı TERCİHi ve Bâtıl-Şerrden KAÇınmayı açıkça BİLdirip İKİ YOLU da açmıştır.. herkesin SON-UÇ Tercihini İyi-Kötü ayırmadan yaratan TEK-MUTLAK HALLÂK ALLAH celle celâlihudur..

Şu HaYyat Âleminde baktığımızda ise, Kimilerinin Tercihi; Yaramaz Nefs, kötü işler, çirkin huylar olmuş içerde-vicdanda-niyette.. Mazhar-ı CELÂL olmuş kendine ve millete kan ağlatmıştır.. elbette Mazhar-ı CEMÂL olanlar dao sahnede roleriniçalıp-oynamaktalar!.
Ne var kibu ÂLemde her şeye eren aklıyla-tecrübesiyle-hayatıyla-meZÂRıyla yaşarken, bu kahredici sıfatları tercih edip yaşayınca da, iyilerden ayrılıp, levm edilen, kınanan, rezil, zelillerden eylemiş şu yalan dünyada..


Not: Kader KULLuK TERcihi sonucudur ki;

1- Kader-i MuaLLâk.. ALLAHu Zü’L- CeLÂL Katında şu ÂN için kesin ancak bazı amellerin yapılmasıyla değişe BİLen Kader..:

قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى قَالُواْ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا تُرِيدُونَ أَن تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَآؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Resim---''Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard(ardı), yed’ûkum li yagfira lekum min zunûbikum ve yuahhırakum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn(mubînin).: Peygamberleri dedi ki: “Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe edilir mi? O sizi, günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirli bir süreye kadar size müsaade ediyor.” Onlar da: “Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıklarından çevirmek istiyorsunuz. O halde bize açık bir delil getiriniz!” dediler.'' (İbrahîm 14/10)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
Resim---''Ve lev yuâhızullâhun nâse bi zulmihim mâ tereke aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).: Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.'' (Nahl 16/61)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müslüman kişinin verdiği sadaka ömrünü uzatır, kötü ölümü önler.”
(Câmiü’s- Sağir, 3/1121)

2- Kader-i Mübrem.. Kesin, Kaçınılmaz, Vazgeçilmez kader..:

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
Resim---''Ve li kulli ummetin ecel(ecelun), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).: Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.)(A’rafât 7/34)

قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
Resim---''Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef'an illâ mâ şâallâh(şâallâhu), li kulli ummetin ecel(ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ yeste'hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).: De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.” (Yûnus 10/49)

El Kahhâru:
Resim

El Kâhiru:

Resim

Resim

Ne kim takdir edüpdür Hak olur elbette ol zâhir
Ne tedbir edevüz anâ ki takdirin hakîm etmiş..


Bu ÂLEMde her ne ki, Maddî-Manevî her iş El HAKk TeâLâ Kaza ve Kaderi soN-UÇudur..sadece: “KÛN!.OL!.” BUYUrması.. Ânında “feyeKÛN!. Hemence zâhir OLur!.”
Kaderinin Uygulamasında iktidâr Sahibi El Hakîm ALLAH celle celâlihu’un Takdirini yaratıkları olan Bizler nasıl tedbir alıp karşı gelebilriz ki bu imkansız cÜMMLe ÂLemLer için..


El Hakku:
Resim

El Hakîmü:
Resim

Resim

Velî ârif olan lûtfe sevinmez kahre incinmez
İyü kem cümleten halka atasın ol amîm etmiş..


HaKk VelîYyuLLAH MUhaMMedî ÂRifler onlardır ki, HAKk TeâLâ’dan gelen lûtfa sevinmez kahra ise asla incinmez ve “OL-ANLar” karşısında Aklen-Naklen emredilen tedbirleri alır ve negelirse HAKkBilir..
İyi-Kötü tüm mahlukatına, her mevCÛData her ÂN durmadan Lütuf ve İhsÂNını Umumengökten yağdırmakta ve yerden fışkırtmakta hamdolsun!.


Resim

İkisin bir bilip doğru hakîkatle görür kim Hakk
Celâli perdesin çekmiş cemâline harîm etmiş..


Her ŞEY’i Her ÂN YENiden Kendi-kesintisiz-NÛRundanYaratıp durmakta ve BİZ BİR-İZ OL-AN, Kaza ve Kader Meşiyyetinde Mutlak Sahib ALLAHu Zü’L- CeLÂL Katında, OL-ÂN ->HAKktır!.
Akıl Sahibi KULLarı kendi ham Akıl Zannlarının “OLsun!. OLmasın!.” Hevâ ve heveslerini ReSûLî SEVİYELediklerinde İKİLik-ŞeytÂNlık-SanaLLığından HAKku’L- HAKk Hakikatına ULAŞır Özündeki MuhaMMedî HAKikatında ki,
TüMm Yartıklarına CELÂLinden CEMÂLini İKRÂM edip durmakta ve Zıtların ZEVkini her cÂNa FiiLen Yaşatmakta ve GÜLün cÂNı Gübrede HariM-perdeli-örtülü.. ve elbette CEMÂLini CELÂLiyle KORumakta.. Cehenneme girmeden CENNet DÜŞLeme.. DOĞduğun RahîM Kapsından sadece sen çıkmadın iyi bak neler çıkmakta ANAn sağsa sor!.. ve’s- SeLÂMm..


Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü:
Resim

Resim

İkisinden de lâzımdır kemâl-i hüsn zâtına
Anınçün birini kahhâr edüp birin halîm etmiş..


Bu İKİLik-İKİ ŞEYLik- TEK-TEVHidSİZlik gözüken KuLLuk İmtihÂNı ÂLEMindeMuradullahın Tecellîsinde her NEFsin AHSEN Emri DUYup Uyup KuLLuk KemÂLi SON-UÇ-unda BekâBiLLaha gark olmak için Lâzım ve de Lâyıktır.. ondandır ki bu ÂLemde Kahhar Aynası daolur Halîm Aynası dabulunur dâimâ..

El Halîmü:
Resim

El Kahhâru:
Resim

Resim

Ne hâsıl ey Niyâzî cennet-i irfâna irmezsen
Tutalım Hak yerin anda senin dârü'n-naîm etmiş..


Ey Niyâzî cÂN BaBam kaddesallahu sırrahu MeLÂMîm,
Hâdi diyelim ki HAKk TeÂLÂ öteki Âlemde senin ebed yerini dârü'n-naîm/Ni’met DiYÂRı-Nâim CeNNeti eyledi/eyleyecek!.

Bu basitçe bedensel yer rayıştan ne çıkareğersen Hakk MuhaMmedî Mârifet İrfÂNı CeNNetine.. NûRuLLah ve NÛR-u MuhaMMed CEM’i İRfÂNını..;
EDEBLe-BiLimle BİLup
İLiMLe-İRAdeyle BULup
İdrakle İRfÂNında OLup
İştirakle ErkÂNındaYaşamadıktan sonra.. Aklın Kesret CeNNetlerini arar dururuz ALLAHu Zü’L- CeLÂL krosun.. Âmin!.



Resim

Sun' (A.): Yapış, yapma, san'at.
Kadim (A.): Eski. Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Azim (A.): Büyük, ulu. Yüce. Çok ileri.
Kerîm (A.): Cömert, verici. Her şeyin iyisi, faydalısı. Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inayet sâhibi. Şerefli ve izzetli. Muhterem, cömert, müsamahakâr.
Bed (F.): f. Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni'.
Ef'al (A.): Filller, işler.
Zamîr (A.): İç, içyüz, içinde gizlenen şey. Bir şeyi gizlemek. * İç. * Huk: Bir şeyin iç yüzü. * Niyet. * Vicdan. Kalb. * Gaye.
Leîm (A.): Alçak, aşağılık, cimri kimse. Alçak, deni, rezil, zelil, levm edilen. Cimri. * Mayası bozuk ve kötü.
Hakîm (A.): Muhkem, sağlam.
Kem (F.): Kötü, eksik, bozuk,
İyi-kem: İyi kötü:
Ata: Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Amîm (A.): Umumi, yaygın. Herkese mahsus. Umuma âit. * (C.: Umem) Tam, tamam.
Harîm (A.): Mahrem. Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey. Haram dairesi. * Şerik. * Bir kişinin olup, başkasının duhul ve taarruzundan masun yer. * Hacıların Mekke-i Mükerreme'de giydikleri libas.
Halîm (A.): Yumuşak huylu. Hoş muamele yapan.
El Halîm: Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim. (Allah (C.C.)
Kahhâr: Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan Allah (C.C.) Hak Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır.
Dârü'n-naîm. (A.): Nimet yurdu, cennet.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim AŞK bAHarı.!.
ResimLXXI ŞİİR


Bu tabiat zulmetinden bulmak istersen halâs
Gel riyazetle arıt bu cism ü cânı çün rasâs..


Ey Aşka talib olan can, sen de şu içinde yaşamakta olduğun ASLın fASLı-sanal gibi hayat karanlığından, ya da böyle gösteren AYNAnın arkasındaki SIRRdan kurtulmak ve selâmete ermek istersen sen de HAKk ERENler YOLuna girip nefsiyin kanaat ehli olmasını sağla ki, Nefs AYNayın arkasındaki fâni şeylere meylediş pis-pasından kurtarmak için bir güzelce temizleyip, DIŞ-cismine ve İÇ-cÂNına TEVHİD Kalayı çek!..

İnsanoğlunun ASLnın ÖRTüsü ki, fASLI-tabiatı..
Beden-Nefs-Kalb-Ruh-Sır-Hafî-AHfâ Perdeleri SON-uçu ->AKdes..
Bu KULLuk OYUNunda Baş rol OYUNcusu NEFSimizin 7 Aşaması bu 7 perdeleri Kaldırmasıyla mümkündür ki;
Nefs-i Emmâre
Nefs-i Levvâme
Nefs-i Mülhime
Nefs-i Mutmâinne
Nefs-i Raziyye
Nefs-i Merziyye
Nefs-i Sâfiyye-Kâmile..


Resim

Nice mecruh eylediyse ruhunu emmâre nefs
Sen de gürz-ü zikr ile dön başına eyle kısâs


İlliyinden Esfeline İNİŞ ve Emmâre Nefsiyin, Tercih hakkını rastgele KULLanışı, saff RÛHunu yara-bere içinde bırakmış ise de,
Buna karşı sen de, ZikrULLAH Topuzunla Nefs-i Emmâreyin başına kısas yapıp vurdukça vur!..


Resim

Her ne vaktin galib olsa kes gıdasın kâfirin
Gice gündüz cünne-i tevhîdi kıl sana menâs


İmkÂNLa KuLLUk İmtihanı sahasında eğer Nefs-i Emmâren galib kalır sana yapmaman gerekeni yaptırırsa hemence onun gıdasını kes, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Oruç tutup dizginini eline alıp,
Bütün bu işleri yapabilmen için Tevhid Kalakanına sığın ve gece-gündüz sakın çıkma dışına..


Resim

Uzlet-i halk ihtiyâr et sen sana gel ey gönül
Tâ bulasın uzlet ile Hakk katında ihtisâs


HAKk ÂşıkLar YOLunu İzleyip HaLKtan uzak dur sen sana gelip aklını başına topla ey Gönül ki,
Tâ ki HaKk TeÂLÂ Katında TEKe TEKLik TEKliğinde TEVHİD Sâhibi oluşta ustalık kazanman için bu YALNIZLığın şart olduğunu ANLAya Bilesin!.


Resim

Ey Niyâzî bu riyâzet yoluna kim gittiyse
Buldular şol zevki kim buldu anı ancak havâs.


Ey HAKk Âşık Niyâzî kaddesallahu sırrahu, gelip geçen buncainsanlar içinde her kim ki buYALNIZLık YOLUnda HAKkı Tercih ettiyse öyle bir ZEVK-i TEVHİD BULdular ki bunu ancak HAKk’ın SEÇkin EREN KULLarı BuLaBİLmişlerdir..

İşte bu Makam “Diyen BİLmez.. BİLen Demez.. YAŞAmayana Yalan gelir Makamıdır'' diyor Kul İhvâni KıtmÎrim..

Resim

Zulmet: Karanlık. * Mc: Sıkıntı.
Halâs: Kurtulma, kurtuluş. Selâmete ermek.
Riyazet: Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak. * Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak. * İdman.
Rasâs (A.): Kurşun, kalay, lehim.
Çün. (F.): Gibi:
Mecruh (A.): Yaralı, yaralanmış.
Emmâre (A.): Hep kötülükleri emreden, yılan gibi sokup inciten.
Gürz (F.): Eski silâhlardan. uzun saplı, büyük demir topuz.
Kısas (A.) : Misliyle ceza vermek.
Cünne (A.): Kalkan.
Menâs (A.): Kaçıp sıgınılacak yer.
İhtiyâr: Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek.
Uzlet: Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.
İhtisâs (A.): Bir ilim veya san'atta fazla çalışarak derinlik kazanma.
Havâs (A.): Allah yolunda ileri gelen, üstün ve seçkin kişiler.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim AŞKk bAHarı.!.


ResimLXXII ŞİİR


Resim


Sen seni bilmektir ancak Pîr’e ülfetten garaz,
Noktayı fehm eylemektir ilm‐ü irfândan garaz..


Seni, sana BİLdirip, BuLduracak ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Gönül Kapısında OLdurmaktır, MuhaMMedî Hasbî Hizmetçin olan Mürşid-i Kâmil PÎR ile Hizmetinde-Sohbetinde olmaktan maksat..
Ve Bu Sohbet Tâlim ve Terbiyelerindeki İlmi ile İrfÂNından Maksat, Kürreyi değil Zerreyi, Kâinatı değil Atomu, her şeyi değil sadece NOKTAyı anlamaktır ki,


Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha Besmeleye, Besmele “Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be” Harfinin NOKTAsı Olurum!. Ve enâ li noktatulleti tahte’l- BÂ!.” buyurmaktadır.
Yine bir buyruğunda İmam Ali kerremallahu vechehu: “El İLMü NOKTAtun kesrete’l- câhilun!.: İlim birNOKTA idi onu câhiller çoğlattı!” buyurmuştur.

Ondandır ki Ali kerremullahi veche Sırrına eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.” buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben hikmet eviyim, Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ali ilmin kapısıdır ve benden sonra ALLAH’dan getirdiğimi Ümmet’ime beyan edendir. Onu sevmek Îman’dır Ona buğzetmek nifaktır ve kendisine bakmak şefkattir”.
(Ebu Zer (radiyALLAHu anhu)’dan; Deylemî Müsned’ul-Firdevs)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:"Ali'yi sevmek îmân, onu buğzetmek nifaktır" buyurdu
(Sahih-i Müslim c.1, s.61 / Sünen-i Tirmizi c.8, s.306 / Sünen-i Nisai c.6, s.117 / el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" s.55)


Resim

Halkı bunca Enbiyâ kim geldi dâvet eyledi,
Vahdedin sırrı bilinmektir o dâvetten garaz..


Peygamberler Zincirinde pek çok Resû-Nebî geledi ve nice insan topluluklarını kendi kaderleri içinde Hakka ve Hayra çağırdı TevhidULLaha dâvet ettiler.
Bütün bu çağrılardan maksat, akıl sahibi insanları Yokluk Tefritinden ve Çokluk İfratındantan, TEKLİK-VAHdet İ’tidÂLine dâvettir.Kesret gözükendeki TEKe TEK TEKlik Sırrını AKLen-NAKLenÇözmektir maksat..


Resim

Sâni‐i gör, günde yüzbin türlü sanat gösterir,
Kendini göstermek içindir o san’attan garaz..


Her ÂN, Şu ÂN ŞeÂNULLahta, SünnetuLLah Üzere, MuraduLLah-EMRuLLah gereği yeniden Sebbeha Seyri ki Yeniden Yaratış SAN’atının icâd edeni-Yaratıcısı El Mecîdu ALLAH celle celâlihu Mutlak varlığını, izafî-iğreti-gelgeç AkıL KULLarına gösterip geri-DÖNüş-RucÛ’ Ricâlarına YOL gösteriştirbu muhteşem Kâinât SAN’atından maksat.. ki CÜMMLe ÂLEMde Olanın ÖZü-Özeti ÂDeM aleyhisselâmda ANA kARTa yüklenmiştir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzenMahfiyyen feahhebtü u’refe fe halaku’l- halka li u’ref.: Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)


El Mecîdu:
Resim

Resim

Hep celâlin perdesidir küfr‐ü isyândan murad,
Bahr‐ı vücûdun katresidir fazl u rahmetten garaz..


Bu ZıTLar ÜLkesi ÂLemde İnsanoğlu ALLAHu zü’L- CeLÂL’inden el İKRÂM BULaBİlmetedir..küfürler, isyanlar, kötülükler neticede inkârlar, kesinlikle Zıtlarının ANAsıdır..Bu ÂLemde GÜLün ANAsı Gbredir.. “İLLâ ALLAH İKRÂRı”nı “Lâ İLâhe İnkÂRı” Doğurur ki,CeLÂLden DOĞar İhsÂNuLLah CeMÂLi..
İnsan aklının ALLAH celle celâlihunun fazlı ve rahmeti dediği aklınca, kaderince, kadarıncadır ki, gerçek El Ganiyy ALLAH celle celâlihunun Kerem Cömertliği-CeVVÂDlığının akla sığmaz UMManından bİR DAMMLacıktır Zâten İnsanoğlu herşeyiyle ki..


Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim

El Ganiyyü :
Resim

Resim

Nefsini bilen erermiş bir tükenmez devlete,
“Fakru fahrî” dir Niyâzî bil o devletten garaz..


İşte bu ALLAHu zü’L- CeLÂL’in HalifetuLLahki, HizbULLAHta gark Oluş Devleti Ebedî-Muhalledir.. bu bitmez-tükenmez devlete ise, ALLAH celle celâlihu SÖZünün Sesi ve Dâvetçisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-Uymak ŞefâatŞifâsı Şerefine ERENLer;
O devlette çiLLeLerin Çiçeği yüce yürekli Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu gibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in FAKrıyla FAHR Ederler ve Mutlak Maksat-KuLLukta bundan ibârettir Hamd olsun..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “ Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “El fakr-i fahr : Fakrımla fahrederim!.” buyurdu. (Aclunî, Keşfü’l- Hafâ 2-87)


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in CeLÂLi Bâtın, CemÂLi Zâhirdir..
MevcÛDat HAKk TeâLâ’nın, FiiLLer HAKk TeâLâ’nın hatta Düşünceler ile HAKk TeâLâ’nın o zaman ASLın fASLı ki sanki SANalİnsan AKLI DEVLEt ve Zenginliğin ancak ve mutlak ALLAHu zü’L- CeLÂL’in olduğunu ANLAdığı ÂN Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ve Dostlarını DUYmuş ve UYmuştur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu entumu’l- fukarâu ilâllâhi, vallâhu huve’l- ganiyyu’l- hamîd (hamîdu).: Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.” (Fâtır 35/15)

El Celâlü :
Resim

El Celîlü :
Resim

El Cemîlü :
Resim

El Ganiyyü :
Resim

El Hamîdü :

Resim



Resim

Ülfet (A.): Görüşme, kaynaşma.
Garaz (A.): Maksat.
Fehm (A.): Anlama, anlayış.
Fehmeylemek: Anlamak.
Sâni' (A.): San'atkâr. (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Kendüyü: Kendini.
Cûd (A.): Cömertlik.. Cömertlik. Sahilik. Eli açık olmak. Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti. Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur'aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı.
Bahr-ı cûd: Cömertlik denizi.
Devlet (A.): Çok büyük saadet, zenginlik, ebedilik..


Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu bir bAŞKa Şiirinde bu hususu şöyle BUyurmaktadır:


Küntü kenz'in remzini buldunsa sende Mısrî’yâ
“Küllü yevmin hu” yu anla kim senin şânındadır...


Ey gül gönüllü Mısrî BaBamız kaddesallahu sırrahu,


ResimEssalâtü vesselâmü aleyke YÂ AHMED
sallallahu aleyhi ve sellem


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)


ResÛLî REMZini/ÖZde gİZli ehline âşikâr SıRRını ÇÖZdüysen BİLdiysen BULduysan o zaman hamdolsun ki;
Her ÂN Yeniden YARAtış/Yaratılış ŞE’ÂNına şimdi şu ÂN fiilen İştirak şerefi Şefaatına SALLolldun-ULAŞtın maşae ALLAHu teâlâ..

Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)


Ve Mârifet-i MuhaMMediye RÜŞDüne ERmeden KÂLBî KEVSERinden iÇmeden kupkuru LAFlarla elbette olmaz BU ŞE’nler-İşlerki;

YEDULLAH-ALLAH’ı MuhaMMedî ANLAyış ve YAŞAyış RüŞDü..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dengeler Allah’ın elindedir. Dilediğini yükseltir, dilediğini zelil eder. Âdem oğlunun kalbi de Rahmânın iki parmağı arasındadır. Dilediğini saptırır, dilediğini dinde sabit kılar.” buyurdu.
(Deylemî)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü Teâlâ: “Her iş benim elimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.” buyurdu.
(Buharî, Müslim)


HaKK’ın Hakk Âşığı Aziz Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın şahsında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gülce salavat:


Resim18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup,
sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.


Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin mahtelefel melevâni Resim Ve teâkabel aserâni Resim
Ve kerrerel cedidâni Resim Vestekbelel ferkadân Resim
Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.


MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe,
akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe,
gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça,
yıldızlar
(kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe
Seyidimiz Efendimiz Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!
Bizim tahiyyemizi
(hakta ve hayırda diriliş duamızı)
ve selâmımızı
(sılaya ulaşım arzumuzu)
O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!



Resimالله أكبر كبيرا و الحمد لله كثيرا و سبحان الله بكرة و أصيلا
"Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ ve subhanallahi bükraten ve âsilâ"


Resim---Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ, subhanallahi bükraten ve asilâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allaha'dır!") dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (ra) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
(Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.")
(Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Da'avat 137, (3586); Nesai, İftitah 8, (2,125))


Niyazî Mısrî
Kaddesallahu sırrahu
..:


Hayatı:
Asıl adı Mehmet olup, 12 Rebiülevvel 1027/8 Şubat 1618'de Malatya'nın şimdiki adı Soğanlı köyü olan İşpozi Kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası, yöresinin önde gelenlerindenNakşbendiyye tarikatı mensubu Soğancızâde Ali Çelebi'dir. Niyâzî ve Mısrî ise mahlaslarıdır. Mısrî mahlası tahsilini Mısır'da yaptığından dolayıdır. Çeşitli medreselerde eğitim görmüş ve farklı yerlerde tasavvuf bilgisini geliştirmiştir. 1655 yılında Halveti şeyhi Ümmi Sinan'dan hilafet alarak irşada mezun kılınmış,
(Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi, Haz.: Mahmut Sadettin Bilginer (1976). Mısri Niyazi Divanı Şerhi. İstanbul: Esma Yayınları.)

Memleketin pek çok yerinde vaazlar vererek halkı irşad etmeye çalışmıştır. Şöhreti her yana yayılan Niyazî Mısrî, ordunun maneviyâtını yükseltmek için Sultan IV. Mehmet tarafından Lehistan seferine götürülür. Hakkında ileri sürülen iftiralardan sonra Limni adasına sürülür ve burada onbeş yıl çileli bir hayat yaşar. Ölümünden bir yıl kadar önce affedilir ve Bursa’ya döner. Fakat Bursa Kadısı'nın şikayeti üzerine tekrar Limni’ye gönderilir ve burada vefât eder. Osmanlı sultanı tarafından sürgüne gönderildiği Limni adasında 1693 (H.1105) senesinde bir Çarşamba günü kuşluk vakti vefât etmiş olup türbesi de aynı adada ziyaretgâhtır. Türkçe ve Arapça manzum ve mensur on ciltten fazla eseri bulunmaktadır. Aruz ölçüsü ile yazdığı şiirlerinde genellikle Nesimî ve Fuzulî’nin, heceyle yazdığı şiirlerinde ise Yunus Emre’nin etkisinde kaldığı görülür. Divanı’nın yanı sıra, “Risaletü’t-Tevhid, Şerh-i Esma-i Hüsnâ, Sûre-i Yusuf Tefsiri, Şerh-i Nutk-ı Yunus Emre, Risale-i Eşrât-ı Saat, Tahir-nâme, Fatihâ Tefsiri, Sûre-i Nûr Tefsiri” eserlerinden bazılarıdır.

Literatürde Niyazî Mısrî:

Niyazî-i Mısrî kaddesallahu sırrahu'nun menkıbevî hayatı esas alınarak ünlü yazar Emine Işınsu Öksüz yazılan muhteşem bir roman şeklindeki biyografisi Bukağı adı ile önce Ötüken Yayınları arasında daha sonra ise Elips Kitap yayını olarak yayınlanmıştır. Niyâzî-i Mısrî Divanı'nın şerhli basımı ise Akçağ Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

Tasavvuf Anlayışı:
Arûzla yazdığı şiirlerinde Nesimiî’nin etkisinde kalan Niyazî kaddesallahu sırrahu. devrinin Vahdet-i Vücud görüşüne mensup kişilerinden de biridir.

I‐ Türkçe Eserleri:

1‐Divânı

2‐Mecmuaları:
-Süleymaniye Küt. Reşid Ef. 1218 numaradaki mecmua.
-Bursa Sultan Orhan Küt. 690 no’lu “Mecmua‐i Kelimât‐ı Kudsiyye” diye adlandırılan mecmua.

3‐Risâleleri:
-Risâle‐i Devriyye
-Risâle‐i Es’ile ve Ecvibe‐i Mutasavvufâne
-Risale fî Devrân‐ı Sofiye
-Risâle‐i Eşrâtü’s‐Sâat
-Risâle‐i Haseneyn
-Risâle‐i Hızriyye
-Risâle‐i Arşiyye
-Vahdetnâme —
-Risâle‐i İade —
-Risâle‐i Nokta —
-Tabirnâme
-Akîdetü’l‐Mısrî —
-Etvâr‐ı Seb’a.

4‐Şerhleri:
-Şerh‐i Esmâ‐i Hüsnâ
-Şerh‐i Nutk‐ı Yûnus Emre.

5‐Mektupları:
6‐ Ait Olduğu Söylenen Diğer Eser ve Risaleler:
-Lübbü’l‐Lüb ve Sırru’s‐ Sır
-Cenâb‐ı Hakk’ın her şeyi muhit olduğu hakkında risale
-Elğâz‐ı Sofiye
-Risale fî işareti’l‐vâkıât fi’l‐fatihati’ş‐şerîfe‐
-Rısâle‐i usûl‐i târikat
–Usûl‐i târikat ve rumûz‐i hakikat
-Eşrefoğlu Rûmî’ye ait beyitlerin şerhi
–Bir beyitin şerhi
-Tefsir‐i duâ hakkında risale
-Ahvâl‐ı tarîkat‐ı Hak
-Tuhfetü’l‐Uşşak ve Tuhfetü’l‐Müştâk
-El‐levâyih iî suâl‐i Şeyh Mısri
-Güneşin mağribden nasıl doğduğu hakkında risale
-Risâle‐i îman‐ı taklidi ve tahkiki
–Ta’bîr‐i sadâ‐yı nâkûs –
-Risâle‐i fî tasviri’l‐ecsâm ve’l‐erhâm
-Risâle‐i târîhiyye — Cüz‐i la yetecezzâ

7‐ Yazdığı Tefsirler:
-Tefsîr‐i sûre‐i Yûsuf
-Tefsîr‐i innâ eradna’l‐emânete
-Tefsîr‐i lem yekünıllezîne keferû
-Allâhu nûru’s‐semâvâti ve’l‐ard
-Tefsîr‐i âyet‐i “İz kale rabbüke‐‐‐
-Tefsîr‐i âyet‐i innallahe

II‐ Arapça Eserleri:

-Mevâidü’l‐ İrfân;
-Devre‐i Arşiyye;
-Tesbî‐i Kasîde‐i Bür’e (Bürde)
-Tefsîr‐i Fâtihatü’l‐Kitâb; Mecâlis

Kaynakça:

Mısrî Niyazî Divanı Şerhi,
Yazan: Seyyid MuhaMMed Nur kaddesallahu sırrahu..
Hazırlayan: M. S. Bilginer..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim AŞKktOMURLarı.!.


ResimLXXIII ŞİİR


Resim



Her denînin sözüne aldanıp etme ihtilât
Her leîmi sırra mahrem sanma eyle ihtiyât..


Eyy âşık sen, Zıtların Zevkinde İmkÂNla İmtihÂN Olmakta olanlardan, KENDini ve KENDindende AKRABa RABBını BİLmeyen, Dünya Denisi-Alçağı Nefsinin hevâ-Heves KULunun ileri-geri lakırtılarına kulak asıp da içlerine katılıp onlardan olma sakın haa!.
Her Leimi-Levm edilen rezili zelili, MuhaMmedî Hakikatına ERmiş MeLÂMi zANnedip de SıRRın açma da, dikkatli ol ilerisini düşün bu İŞin!.


Resim

Şol ki söz kadrin bilir cânın anâ eyle nisâr
Ayağının altına döşe yüzünü çün bisât..


O KİMse ki; MuhaMMedî SÖZün-Sohbetin-Zevkin-HAZzın Kadir ve Kıymetini BİLir BULursan o HaKk âşıktır ve ona CÂNı Aç SırrLarını Saçç!.
O ZamÂNın MuhaMMedî ERENLerindendir ki AŞK YÜZünü AŞK YOLuna, Ayağı ALtıına HÂL-i hazır HALIsı gibi serr.. ve çekinme AŞKın bedelini veRr!.


Resim

Ârifin kadrin yine ol ârif olanlar bilür
Ehl-i ulûvvun rütbesin bilmez ehl-i inhitât..


MuhaMMedî ÂRiflerin Kadir ve Kıymetini BİLeBİlenler Ancak ve Ancak yine HaKk EREN MuhaMMedî ÂRiflerdir..
Ki bu BİReBİR Lâzıma Lâyık KuLLuk İmtihÂNı ÇÖLÜnde Ehl-i UlûVvun/Yüce MuhaMMedî Haikate MAZhar Olanlların İlahî YüCeLik Mertebesini, şu Yalan Dünyâya Nefsini Kul etmiş Alçaklığı tercih etmiş hayvandan da aşağılık yobazlar asla BiLemezLer ve asla BiLemeyeceklerdir..


Resim

Güç getirme kendine geldikçe a'dâ tâ'nesi
Sükkeri helvadır andan hâsıl olur inbisât..


MuhaMMedî MeLÂmetin ANA Yasasısıdır ki, Nefsini ve RABbını ANLamayanlarca sürekli LeVMedilip Kınanacaktır ve din düşmanı sanılıp saldırılacaktır.. bu SAldırları sakın senin gücüne gitmesin ve sEN, o zom uykuda, uyur gezer ya da zilzurna dünYÂ zerHOŞLarına ALdırma!.
Onların bu zannları ve SALdırıları sENin için şeker HELvâdır ve onlarla mümkündür İÇ YOLunu BULuşun, İçe AÇıLışın ve AŞK İKLimine YAYyıLışın azîzimm!.


Resim

Ey Niyâzî fariğ u âzâde ol var çekme gam
Kahr u lûtfu bir bilirsin gam olur sana neşât..


Ey HAkk’ın MuhaMMedî Hakk Âşığı Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu Babam,
Bu KENDini ve de, KENDindekinden habersiz sığırca yaşayıp gebermeyi tercih eden İçinde Oldukları CeheNnem KULLarınının ve ANALarı Yalan Dünyâ Hevâ-hevesllerinden BOŞaL ve BAğLarından NeFsini Kurtarıp HaKk’ın MuhaMMedî ÂHRÂRı/En HüRü kıl ve ASLa Dünyacıların gamını kerderini çekip Üzüp-ÜZüLme sakın!.
SEN BİLirsin ki Şahdamarından da AKRABası RABbısının Kahrı da Lütfu da Birdir ve Gübreden GÜL Elde ediş Âlemindesin ki, GöNüL gAMMLarından DOĞacak BİZ BİR-İZ Mutlak TEVHİD Neş'esi, sevinci, ŞENliği.. Şe’Enliği İnşâa ALLAHu TeÂLÂ!.



Resim

Denî (A.): (C.: Deniyyât) Soysuz, alçak, rezil , ahlâksız. * Dünyaya âit, fâni ve geçici. * Yakın, karib.
Leim: Alçak, deni, rezil, zelil, levm edilen. Cimri. * Mayası bozuk ve kötü.
İhtilât (A.): Karışmak, karışıp görüşmek.
İhtiyat (A.): İlerisini düşünerek davranma.
Nisâr (A.): Saçma, serpme, düğünde gelinin başına saçılan para. Dağıtmak. * İ'ta etmek. Vermek.
Bisât (A.): (C.: Büsüt) Döşek. * Döşeme, kilim, minder, keçe gibi yere döşenen şey.
Çün (F.): Gibi.
Ulüv (A.): Büyüklük, yükseklik. Yücelik, * Bir şeyin yukarısına çıkma. * Şan, şeref ve kadr sahibi olma.
İnhitât (A.): Aşağılanma, aşağı inme. Gerileme, düşme, alçalma.
* İhtiyarlama, yaşlıyığa yüz tutma. * Kuvvetten düşme. * Bir şişin inmesi. * Düşme, inme.
Tâ'n (A.): Sövme, küfretme. Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek. * Küfretmek. * Muhalifin iddialarını çürütmek. * Vurmak.
A'dâ: (Adüv. C.) Düşmanlar.
Sükker: Şeker.
İnbisât (A.): Genişleme. İç açılması. Yayılma. * Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma. * Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı. * Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
Fariğ (A.): Vazgeçmiş. İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş. * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
Âzâde (F.): f. Bağlardan kurtulmuş. Serbest. Kayıtsız. Hür. Sâlim. Müberrâ.
Neşât (A.): Neş'e, sevinç, şenlik.. Şen şâd ve hoşdil olmak. Sürur, keyf. * Bir iş işlemek. Çalışmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarı.!.



ResimLXXIV ŞİİR



Resim


Bugün bir meclise vardım oturmuş pend eder vâiz
Okur açmış kitabını bu halkı ağladır vâiz..


Bu gün bir mecliseuğradım ki, Bâtından habersiz Zâhirî bir vâiz oturmuşHaKk TeÂLÂ’ın Halkına güyâ nasiahat etmekte, açmış kendi akılkitabını önüne halkı korkutup göz yaşı döktürmekte bu softa vâiz..

Resim

İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış
Eliyle kürsüden birin tâmuya sarkıdır vâiz..


Bu cihandaki halkı ikiye bölmüş vebir ksımını cennete gönderirken, eliyle işâret edip ötekilerede: “Sizi ceheneneme sarkıttım!.” demekte bu softa vâiz..

Resim

Çıkar ağzından âteşler yakar şeytan-ı mel'unu
Sanasın yedi tâmunun azâbı kendidir vâiz..


Ağzından öylesine kin ve hırsladolu kızgın alevler püskürmekte ki, lânetlenmiş ve ateşten yaratılmış şeytÂNı bile yakar, sanırısın ki, yedi cehnenemin azâbı bizzât kendisidir bu softa vâizin..

Resim

Tâmu'ya şöyle doldurmuş içinde yok duracak yer
Anâ yerleştirir halkı acep hizmettedir vâiz..


Cehennemi ağzına kadar HAKK TeÂLÂ’nın Kullarıyla öyle bir doldurmuş ki, içinde ayakta duracak yer bırakmamış zırr câhil!.
İşi-gücü HAKK TeÂLÂ’nın Kullarını cehenneme sokmak olmuş!. Acebâ kime hizmet etmektedir şaşılacak hizmetiyle bu softa vâiz..


Resim

Yaraşır va'z anâ hakka ki yanar yakılır her dem
Niyâzî'nin hemen ancak cihânda adıdır vâiz..


Gerçi bu bu softa vâize de, bu çeşit va'z da yakışır hani.. zâten kendisi el ÂN içinde o cehenemin yanıp yakılmakta ve HAKK TeÂLÂ’nın Kullarını da çağırmakta şaşkınca..
Oysa bunların yüzünden, HaKk âŞık MuhaMmedî MeLÂMî Niyâzî BaBam'ın ise bu cihânda sadece adı vâizdir.. Hamd olsun!.


Resim

Pend (F.): Öğüt. f. Nasihat, vaaz.
Mel'un (A.): Lânetlenmiş. Lânete lâyık. * Kovulmuş, tard olunmuş.
Acep (A.): Tuhaf, garip, şaşılacak.
Tâmu: (Aslı: Tamuğdur) Cehennem.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXV ŞİİR



Resim



Sıdk ile girdinse yola ey şücâ
Bir kati gerekli söz var kıl semâ’..


Ey şecaatli, cesur yiğit MuhaMmedî Âşık, eğer sen AşkuLLAH YOLUna sadakat ve samimiyyetle girdinse,
Mutlaka ve kesinlikle gerekli olan bir EREN Sözü vardır ki, kulak ver ve dinle!.


Resim

Cümleden evvel sana lâzım olan
Cümle yaranına eyle gel vedâ..


Yapman gereken işlerin tümünden önce sana lâzım ve lâyık olan şey,
Mâsivâdan/HAKk TeÂLÂ’dan gayrı tüm dost bildiklerini terkedip vedâ edip onlardan uzaklaşmandır!.


Resim

Mal u mülk ü kavmi ihvanın ayar
Terk et anları sana verir sudâ..


Senin bu gölge-gelgeç-ölümlü-sanal İmtihân Salonu Dünyâ Hayatındaki mal, mülk, kavim, akraba kardeş dedikleriyin tümü, seni Hakk Yolundan ayartıp ayırır,
Onlardan uzaklaşıp terk et ki, onlar sana sadece sıkıntı verip baş belâsı olurlar..


Resim

Bir gönül kalır arada anı da
Şeyhe tapşur anâ eyle ittibâ’


ELinde kalakala gönlün kalır ortada onu da, MuhaMMedî Mürşidin ve seni Rıza Rüşdüne ERdirecek Şeyhine teslim et ve seni MuhaMMedî Tâlim-Terbiye EDeBİLmesi için onu DUYup ve UYup da Tâbi Ol!.

Resim

Böyle etsen bil hakîkat sırrına
Az zamanda hâsıl olur ittılâ’


Eğer bu EzeLî-Ebedî MuhaMMedî AŞK YOLUnu İZLersen bil ki, çok az zaman içinde Hakîkat-ı MuhaMMedîyye Sırrına ERersin ve o YOLun gereğini BİLir-BULur-OLur-YAŞarsın inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim

Sırr-ı tevhîdin Niyâzî hâsılı
Hakk ile ortada kalmaya nizâ


Ey MuhaMMedî HaKk Âşık Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu,
BİLirsin ki, TevhîduLLAHın etkisinin hasıl olup da ortaya çıkması odur ki,
Her ÂN Yaratanın HAKk TeÂLÂ ile kulu olan sen arasında ayrılık çekişmesi sen-ben kavgasının kalmamasıdır ve’s- SeLÂMm!.



Resim

Şücâ' (A.): (Şec'a - Şica') Yiğit, cesur, bahadır. şecaatli.
Semâ' (A.): Kulak vermek, dinlemek, işitmek. Mevlevilerin zikir esnasındaki dönüşleri.
Kati (T.): Çok, pek.
Ayar (T.): Ayartır. (Ayamak - Ayaltmak - Ayartmak: Baştan çıkarmak, iğfal ve idlâl etmek) mastarından.
Yâran: Dost.
Vedâ: Ayrılık. * Ayrılışta selâmlamak. * "Allah'a ısmarladık" demek.
Sudâ' (A.): Baş ağrısı, baş derdi, rahatsızlık, sıkıntı.
Tapşurmak, tapşırmak (T.): Ismarlamak, ulaştırmak, yerine götürmek.
Tapşırmak (t): Teslim etmek.
İttibâ’ (A.): Uyma, bağlanma. izince gitme. Tabi' olma. Arkasından gitme. İtaat etme. Tebaiyyet ve imtisal etme.
İttılâ’ (A.): (Tulu. dan) Haberli olmak. Öğrenmek. Haberi, malumatı bulunma. bilme. tanıma.
Hâsıl (A.): Husule gelen, sonuç.
Nizâ’ (A.): Çekişme. kavga.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.


ResimLXXVI ŞİİR


Resim



Her kimin kim derd-i Hakk'dan yüreğinde olsa dâğ
Âkıbet dermânâ erip cân u gönlü ola sağ..


Her kim HAKK’a KULluğun BİLip Özgül derdin HAKk TeÂLÂ İLe-BİLElik OLduğun BİLip-BULup-OLup-Yaşamak ve de Şâhidi OLmak Şefâat Şerefine ERişip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Pâk-Hakk yüreğinde ÖLmeden ÖLüp DİRİLip Sağ olsa,
Bir Ömrü süren bu AKIL SANALı ÂLemde gerçek DERmÂN-ı DERdine SALL edip-kAVuşup, Nefsen gönlü RÛHen cÂNı Olur SAğğ..


Resim

Lîk derdi olmayanın derdine hiç çâre yok
Gönlü olmuştur anın yanından ol dâim ırağ..


Ne ÇÂRe ki bu NAkiLdsiz AKIl ÂLEMinde Materyalist batakta ÖMÜR çürüten MÂNÂ DERdi Olmayanın ÖZ DERDine hiçbir ÇÂRE yoktur ne yazık ÖLMeden ÖLMeyince!.
Zâhiri bâtını KENDİsiyle her nefeste BİLe ancak ÂRiF OLup ANLAmadığı için ne acı ki dâima Hakk’ı DUYup HAYRa Uymaktan uzak kalmıştır..bu batakta heBÂ OLmuştur..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

Habsedip şehbâz-ı ruhu zâğ-ı nefsin besler ol
Cîfeden gayri ne sayd eder havaya ağsa zâğ..


ALLAHu Zü’L- CELÂL’in EMR Âleminden OL-ÂN BAĞLantı RÛH Şehbâzını-ŞeHÂdet ŞÂHİNini Beden Kümesine kitleyip, Dünyâ için Yaratılan NEFS-i EMMâre Leş Kargasını, gel-geç DÜNyâ zıkkımıyla habirem beslemekte son nefese kadar!.
Oysa o karakuzgun ki göklere çıksa bile oralarda yine bir leş arar tıpkı vicdÂNsız İnsan kılıklı yaratıklar gibi..


Resim

Şol esir-i nefs olan dâim muazzeb tâmuda
Nefs elinden kurtulana cennet olmuştur durağ..


İşte böylesine NEFS-i EMMâresin esiri-kölesi olan kimseler, sanki şu ÂNda BİLe cehennemimin zümerasında azab çekmekteler ancak ne yazık ki, “duymaz-görmez-konuşamazlar!. Çünkü zomm Uykuda zavallılar..
İşte böylesine çetin bir HAKk’a KULLUk SAVAŞI verip Şeeri Emreden NEFsi MÜsülümÂN edip bu bataktan kurtulup SeLÂMete ERENLerin son DURağı CENNET-i ÂLÂ OLmuştur..


صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn (yerciûne).: SAĞIRdırlar, DİLsizdirler, KÖRdürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara 2/18)

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
Resim---Hâzâ zikr (zikrun), ve inne li’l- muttekîne le husne meâb (meâbin).: Bu (Kur’ân-ı Kerim), bir Zikir’dir. Ve muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah’ın Zat’ı) vardır.” (Sâd 38/49)


Resim

Nefs odur kim cehil karagusu kaplar gönlünü
Ruh odur ki ilim nûru gönlüne yakar çerâğ..


NEFS denilen o dur ki, dünyaya dönük imtihan aracıdır ve CehÂLet ESfeLin karanlığıdır ve gönlü kaplarsa küfre sürükler..
RÛH denilen o dur ki, MuhaMMedî Edeb-İLİm-İrfÂN-ErkÂN NÛRu gönlünde ebediyyen sönmeyen bir çerağ-kandil-Işık olur..


Resim

Tûtiyâ-yı mârifetle ruşen et cânın gözün
Göresin Cânânı her yüzden ola dağ üstü bağ..


Ey cÂNn sen de, MuhamMMedî Mârifet NÛRuyla cÂN GÖZünü ruşen et/ küüLLî ŞEYyin Hakikatı HAKk’ı görür HÂLe getir ÖLmeden ÖL diriL!.
İşte o zamÂN GÖReceksin KÜLLî ŞEYyde cÂNÂN CemÂLin ve her gübrede GÜL Açacak.. her BOKtan Bostan ki, HAKk ÇIKacak.. her İNKÂR dan İKRÂR DOĞacak ZITLarın ZEVKinde İnşâeALLAHU TeÂLÂ!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ II-291-2669)

وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)


MERKEZ:sükût-sabit.
MUHİT: hareketli..

Resim

Cân u gönlün şâd olup her gussadan âzâd ola
Bir ola dâim Niyâzî gözüne yakın ırağ..


Ve de GÖReceksin ki YâRım NEfesLik zavallı NEFsin ki gÖNLün, her tasadan kederden kurtulup MuhamMMedî MutLuLuğa erişip ŞÂD-ü-MÂN OLacakve de,
eYy Niyazî BaBam kaddesallahu sırrahu ykın veIrak AYNı NOKTaymış GÖReceğiz İnşâeALLAHU TeÂLÂ!. A’yÂN-ı SABİTimizde İnşâeALLAHU TeÂLÂ!..



Resim

Dâğ (F.): Yara, yanık. f. Yanık yarası. * İnsan veya hayvan vücuduna kızgın demirle vurulan damga.
Âkıbet: Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.
Lîk: f. Lâkin, amma, ancak, fakat.
Şehbâz, şahbâz (F.): İri ve beyaz doğan kuşu, şahin. Terbi¬ye edilerek avlayıcı olarak kullanılır. Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman.
Zağ (F.): (C.: Ziygan) f. Karga ve kuzgun. * Fitneci, gammaz.
Cîfe (A.): Lâşe, kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Sayd: Av. Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek.
Muazzeb (A.): Azâb. sıkıntı ve üzüntü içinde bulunan. Eziyet çeken, azap içinde bulunan. Sıkıntıda kalan.
Tâmu: (Aslı: Tamuğdur) Cehennem.
Şâd: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Bağ: f. Büyük bahçe. Bostan. * Üzüm asmaları bulunan yer. * Üzüm asması.
Karagu (T.): Karanlık.
Cehil karagusu: Bilgisizlik karanlığı.
Çerağ (F.): Mum, kandil. meşâle.
Tûtiyâ (F.): Kendinden bir nevi göz ilâcı yapılan Çinkolu maden.
Tûtiyâ-yı mârifet: İrfân ilâcı.
Ruşen (F.): Parlak, aydınlık. f. Parlak, aydın. Belli, âşikâr.
Bağ: f. Büyük bahçe. Bostan. * Üzüm asmaları bulunan yer. * Üzüm asması.
Şâd: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Gussa (A.): Üzüntü, kaygı, tasa.
Âzâd (F.): Kimsenin kölesi olmayan, hür..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXI ŞİİR


Resim
Gel ey sofî çıkar sofu kıl insâf
Ko sûret düzmeği kıl içini sâf..


Gel ey sırtına gerçek SufÎLerin hırkalarını giyerek softalık yapan kişi, kendi nefsine merhamet et acı da adâlet dâiresinde hareketle, Hakikat-ı MuhaMMediYyeni kabul ve itiraf et..
İçini-ÖZünü unutup da, habirem DıŞını-Yüzüne görüntü düzmekten vazgeç ki, ÖZ GÖZünün pasını-pisini SİLip, Kendini ve cÂNda cÂNAN Akraba RABBını Görmek için AŞK AYNanı tertemiz ve Saff EYyLe!.


Resim

Riyâ ile bu ömr-i nâzenini
Nice bir sarf edip edersin isrâf..


İmkÂNla İmtihÂN Âleminde KuLLuk isbatı için geçici-gölge-ölümlü hoş ve neşe dolu Ömrünü ne zamana kadar boşuboşuna harcayacaksın ve sonuçta lâzım ve lâyık olmayan HÂLde lüzümsuz yere harcayıp bitireceksin ve pişman olacaksın!.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)." (Zumer 39/53)

Resim

Kuru dâva mı sandın sen bu ilmi
Bu yola böyle mi gittiler eşrâf..


Yoksa sen bu MuhaMMedi YOLun YOLcularının AŞK Uğraşısını sonu boş kuru bir dava mı sandın,
Geçmişimizin yüce yürekli şerîfleri, şerflileri bu ulvî yola senin gibi mi gittiler..


Resim

Dahî kâmilliğin bu mu nişânı
Sana derviş ola etraf u eknâf..


Ve dahi MuhaMMedî Kâmilliğin İlahî İşâreti bu mudur ki,
Kevn-i Kâinât içindeki her yan ve yön ile herşey ve herkes senin Muhteşem MuhaMMedî Ahlâkına bakarak senin kapında hasbî Hizmetçi DERyûş-DEVriş-DERvİş olsunlar..


Resim

Değil vallahi mürşidlik bu resme
Kemâl ehline yakışmaz bu evsâf..


Yeminle derim ki vallahi, bu senin içinde bulunduğun görüntü, eser, iz, nişan, alâmet, tertib, tarz, üslub bu değil MuhaMMedî Mürşidlik ölçüsünde..
MuhaMMedî Kemâl Ehline yakışmaz bu evsâf, vasıflar, sıfatlar..


Resim

Arıt pâk eyle kalbin eyle hâlis
Beğenmez böyle kalbi anla sarrâf..


Kalbini tertemiz et, arıt, pâk eyle hâlis kıl, hilesiz, katıksız, saf, duru ve saffetli eyle.
Şuna Ârif olup ANLA ki, MuhaMMedî Sarraflar kalbiyin kaç ayar altın olduğunu yüzüne bakar bakmaz anlayan SıRR-ı Sıfır SaRRafLardır..


Resim

Hakîkat kârbânına uya gör
Kati ruşen yola gider ol esnâf..


MuhaMMedî Hakîkat kârbânına-kervÂNına UY ve İZLe..
Onlar SıRR-ı Sıfır Sınıfı İnsanlar ki, kesinlikle en parlak, en aydın, en belli ve en âşikâr MuhaMMedî MuhaBBet YOLudur..


Resim

Fenâ Kaf'ından aşar yolları hep
Bekâ Anka'sına olurlar ezyâf..


Onların MuhaBbet YOLLarı, Fenâ ÂLEMiolan, KuLLuk İmtihÂNı OLan bu “feyeKÛN Kâf Dağı”ndan aşar gider..
Ve onlar BİLirler ki, “feyeKÛN Kâf Dağı”nın, “KÛN!” buyuran Ezel-Ebed Bâki olan Anka Kuşu karşısında KULu, misâfirleri, mihmanlarıdırlar..


Resim

Bu yolu cümleden âlâ tutarlar
Saray-ı vahdete erişen eslâf..


VahdetuLLAH Sarayına ERgeç ERişen, MuhaMMedî Hakikat Makamında, MuhaMMedî Hasbî Hizmette ÖNderler ki, MuhaMMedî HaKk Âşıklar, MuhaMMedî MuhaBBet YOLunu cümle yollardan değerli ve yüce tutarlar..

Resim

Hurufa bakma andan içeru bak
Nefestir cân değildir nun ile kâf..


Sen DIŞ Görüntü Harflere, Sûrete bakma İçeri gir de, HaRFLerin SÎRETine İÇeri-ÖZe Bak!.
“KÛN!”un, “Kâf” ile “Nûn” Nefestir, Nefesin Sahibi, Nefsü’z- ZÂT er RahmÂN nefsi cÂNÂN cÂNı değildir..


Resim

Nefes bahrinde lâl olmuş Niyâzî
Sadâ vü harf içinde olan urur lâf..


KüLLîŞEYin Özüne üfürülen RahmÂN Nefesi, “feyeKÛN DENİZİ”nde DİLsiz OLdu MuhaMMedî HAkk Âşık Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam..
Söz-Sohbet-Zevk-Haz ve Sükûttan habersiz hayvanlardan da aşağılıkbir HAYyatı tercih edenler-ağzı olanlar başka bir yerlerinden ileri-geri konuşup bir de HaKk Dostlarını kuru laflarla taşa tutarlar ne yazık ki!..


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Secde 32/9)




Resim

Riyâ: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.
İnsaf: Merhamet ve adâlet dâiresinde hareket. Hakikatı kabul ve itiraf.
Nâzenin: f. İnce, nazlı, zayıf, lâtif, hoş eda olan, nazlı yetişmiş, şımarık. Oynak. Nazik endamlı
Sofî: (A.): Buradaki mânâsı. sofu, tasavvufcuların taklitçisi. Aslında Sufiyyun, tasavvufda bir zümrenin ismidir.
Sof (A.): Sofu¬ların giydigi bır nevi kumaş.
Sarf: (C.: Süruf) Harcama, masraf, gider.
İsrâf: Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. * En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak
Eşrâf (A.): (şerif. C.) Şerefliler. İleri gelen büyükler. en şerefli kişiler.
Etraf: (Taraf. C.) Taraflar, yanlar, canibler, yönler, uçlar, kıyılar.
Eknâf (A.): Yönler.
Etraf ve eknâf: Yanlar ve yönler, her taraf, herkes.
Resm: (Resim) Yazma, çizme, desen. * Eser, iz, nişan, alâmet. * Suret. * Tertib. Tarz, üslub
Evsâf: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Sarraf (A.): Tasarruf eden, sarf eden, paranın kalpını iyisinden ayıran kişi. Sarfeden. Para işleri ile uğraşan. * Cevherci, kuyumcu. Cevherin kıymetini san'atı ile azaltan veya çoğaltan.
Ruşen: f. Parlak, aydın. Belli, âşikâr.
Esnâf (A.): Aynı meslekten olan san'atkârlar.
Ezyâf (A.): (Zıyf. C.) Misafirler. Mihmanlar, konuklar.
Eslaf (A.): (Selef. C.) Selefler, evvelkiler, geçmişler. Bir makamda veya hizmette daha önce bulunanlar.
Lâl (A.): Dilsiz.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXX ŞİİR


Resim


Bulan cemiyyet-i kübrâ olur sâf
Vücûdu olur anın ha ile kaf..


Cem’.. CeMMü’l- Cem’.. ve SON-Uçta CeMM’iyyet-i Kübrâyı Mutlak CEM’iyyeti BuLan KaLbler SAfflaşmıştır..
O KULun MevCÛDiyyeti, Vâcibu’l- VüCÛDda ASLî YERini BuLur ki,
Hakikat “Ha”sına ve KudretuLLAH “Kaf”ının SıRRına ERmiştir..


Resim

Diliyle eylemez dâva-yı merdî
Gönülde himmetidir nun ile kâf..


Bu Hakikat-ı MuhaMMedîYyeye Eren HAKk Âşıklar artık, kupkuru konuşmalarla MerdLerin İlahî Dâvasını gütmeye kalkışmazlar.. Velâyetin SerDÂRı MerdÂN ÂLi kerremallahu veche’yi MuhaMMedî EDEBle İZlerler de,
EhL-i Beyt aleyhumusselâmın HiMMetine mazhar olup NûRuLLah’ın ->NÛR-u MuhaMMed “NÛN”a ve de her ÂN, Şe’ÂNULLAHtaki “KÛN feyeKÛN” yeniden Yaratış-OLuş “KâF”ının YAŞAyış ŞefÂat-ŞifÂsına kAVuşur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim

Olur zâtı bu mevcûdatın ol cân
Olubdur kevn anâ aza vü evsâf..


Mutlak VAR-Vâcibu’l- VüCÛDun NÛRu OL-ÂN şu mevCÛDat Kâinâtının CEM’ine CÂN OLur ki,
TüMM Kâinât-OLÂNlar O kimsenin-MuhaMMedî Âşık’ın Maddî organları ve Manevî sıfatları HÂLine gelir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Âlemde Âdem gİZlidir
Âdemde Âlem gİZlidir..
İnsÂNı İNSÂN EyLeyen
EhL-i Beyt EREN İZLidir!.
KuL İhvÂNimce BİZ-Lidir!.
Aleyhumusselâm..

“İnsân’ı ->İNSÂN İNSÂN EDer!.”
Münir DermÂN kaddesallahu sırrahu..


Resim

Netekim cân olur mahfî bedenden
Gerektir ola mahfî kutb-ı etrâf..


Soyut-Somut,Madde-Mânâ Zıtları Zevkinde nitekim beden-cÂN BİZ BİR-İZliği de,
NAKLine Ermemiş başıboş dolaşan Hamm Akıllara gizlidir..
Ve böylesi KUL Nefsine mutlaka LÂzım-LÂyık olan ise;
Sokaklarda değil de, Baht-ı YÂR Rüreklerle BULunaBİLen HaLkın GÖZü önünde ama gizli, Etrafın-MUHiT’in MEKEZ NOKtasında ER OL-ÂN, VeLâyetin ŞÂH-ı MedÂNı ÂLi kerremallahu vechehu da ELi OLan, Kutbu’l- AKTÂB ya da ona BAĞlı Kutbu’z- ZamÂN olan Mübârek ZÂTı BULmalıdır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim

Fenâ meydânının merdi olan er
Niyâzî gibi etmez ol kuru lâf..


İLLiyyîn Bekâ Âleminden Esfelin Fenâ Meydânına KULLUk İmtihÂNına GELip Nefsini ve RABBini ANLAyan bu ÂLemin MuhaMmedî Merdi olan Hakk ERENler,
Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu gibi Hakkı Söyler..
De, KervÂN KelbiKuL İhvÂNi gibi şakukada, boş teneke gibi tangır tungur kupkuru laflarla ötüp durmaz ve AKLını Başına toplar İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz : “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSini ANLAdı, kesinlikle RABBını da ANLAdı”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Kübrâ (A.): En büyük.
Sâf (A.): Temiz. katkısız, berrak.
Merd (F.): İnsân, erkek, yiğit kişi.
Merdî: Merliik, yiğitlik.
Dâva-yı merdî: Erlik iddiası.
Evsâf: (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
Himmet (A.): Emek, çalışma, ergin kişilerin tesiri.
Kutb (A.): Dönen bir çârkın ortasından geçen mil: bir kaymin başı. büyüğü.
Etrâf: (Taraf. C.) Taraflar, yanlar, canibler, yönler, uçlar, kıyılar.
Laf: f. Konuşma, tekellüm. Söz, lâkırdı.
Etraf: (Taraf. C.) Taraflar, yanlar, canibler, yönler, uçlar, kıyılar.
Mahfî: Gizli, saklı.
Kutbu’l- AKTÂB: Kutubların başı. Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (A.S.M.). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (A.S.M.) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur. Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mazharı ve Esmâ-i İlâhiyenin câmi'idir. Her asırda bir tane bulunan bu zatların sonuncusu mezkur sıfatların en ekmeline mazhardır. Bu makam hakkında Gavs ve Kutbiyyet-i Kübrâ tâbirleri de kullanılır.
Kutbu’z- ZamÂN: Zamanın en ileri gelen ve en büyük MuhaMMedî Ârif Mürşidi..
Vâcibu’l- VüCÛD: VüCÛDu mutlak var olan, yokluğu mümkün olmayan Cenâb-ı HaK TeÂLÂ..
İlliyyun: (İlliyyîn) (Aliyyu. C.) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.
Esfel: En sefil, çok sefil, en alçak, en aşağı, çok fenâ.
Esfel-i sâfilîn: Sefillerin en sefili. Cehennem'in en aşağı tabakasındakiler.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXIX ŞİİR


Resim


Zâhidâ sûret gözetme içeru gel câna bak
Vechi üzre gör ne yazmış defter-i Rahmân'a bak..


Ey kupkuru boş laflarlapeynirgemisi yürüten sofu, DIŞ görüşe basar-gözatma da İçeri gir Basîrete geç de CÂNa bak!.
cÂNda cÂNÂN VeCHi/ TevhiduLLAH Tarzınca, SünnetULLAH Üslubunca CemÂLuLLah üzere neler yazmış bir de er Rahmân Defteri'ne bak!.


er Rahmân:
Resim

Resim

Mushaf-ı hüsnünde yazmış Kulhüvallah âyeti
Ger inanmazsan gir ü var mekteb-i irfâna bak..


HüSN SAYfalarında yazmış “Kul huvallâhu” âyetine iyi bak!.
Eğer inanmakta güçlük çekiyorsan ya da inanamıyorsan git-var, İrfÂN Okuluna kayd ol!.


قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul huvallâhu ehad (ehadun).: De ki: “O Allah, Bir’dir (Tek’tir).”
(İhlâs 112/1)

Resim

Çeşmini gösterdiğince âşıkın cânın alur
Leblerin açtıkça cân nefheyleyen Cânâna bak..


Öyle bir cÂNda cÂNÂN ki Rabbu’l- Âlemîn ALLAH celle celâlihu, Hakk Âşıkların göz yaşlarını gösterdiklerince onların cÂNLarınıher ÂN Alır Şe’ÂNuLLAHta..
Duâ Dudaklarını açtıkça onlara cÂN üffleyen Ebdedî CÂNÂNa bak!.


Resim

Zülfünün her bir telinde bağlı bir Mecnûn'u gör
Hattının ilindeki yüz bin meh-i tâbâna bak..


O Yüceler Yücesi Leylâ öylesine bir güzel ki, zülfünün her bir telinde bağlı bir Mecnûnları gör!
YÜZünün güzellik ülkesindeki yüz binlerce parlak AYlara bak!.


Resim

Âteş-i ruhsâr ile yanmış kararmış çehresi
Harf libasından soyunan nokta-i üryâna bak..


O Hakk âşıkları ki, yanmış kararmış ATEŞ YURdu yüzlerini gör!
Ses, söz ve harf Elbiselerinden Soyunup, İBLİSLerini müslümÂN edip SıRR-ı SıFıR Çırılçıplak AŞK NOKTAsı OL-ÂNLara bak!.


Resim

Hep mülâzım kulluğunda bu cihânın şehleri
Kapusunda pâdişehler kul olan Sultâna bak..


İşi-gücü KULa KULLuk olan, şu Dünyanın câhil Şeyhlerini gör!
Bir de, HAKk Kapısında sonsuz Pâdişâhlar KUL olan es Sultân ALLAH celle celâlihu’ya bak!.


Resim

Âlem anın hüsnünün şerhinde olmuş bir kitab
Metnin istersen Niyâzî sûret-i insâna bak..


Şu gördüğün ÂLeM O yüce SuLtÂNın güzelliğini gösterip açıklayan bir ÂDEMoğlu AŞK Kitabıdır..
Eyy Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam kaddesallahu sırrahu: “bu AŞK Kitabının ASLını fASL edip OKUmak istiyorum!.” diyorsan gel de, gerçek Hakk Âşıkı İnsÂNın YÜZüne bak!.


Resim

Mushaf (A.): Sahife hâline getirilmiş şey, kitap, Kur’ân.
Hatt (A.): Yüzdeki çizgi, sevgilinin yanağındaki ince tüyler.
Meh (F.): Ay.
Meh-i tabân: Parlak ay.
Şeh (F.): Şah.
Pâdişeh: Pâdişah.
Şerh (A.): Açıklama.
Metn (A.): Bir yazıyı şekil ve noktalama özellikleriyle bir¬likte meydâna getiren kelimelerin tümü.
Çeşm: f. Göz. Ayn. Dide.
Leb: f. Dudak. Şefe.
Ruhsâr: Yanak. Çehre. Yüz.
Üryân: Çıplak.
Mülâzım: Bir kimseye bağlı gibi olan.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXX ŞİİR


Resim


Hakk ilmine bu âlem bir nüsha imiş ancak
Ol nüshada bu âdem bir nokta imiş ancak..


Meğer ki bu “feyeKÛN-OLÂN” ÂLeMi, HAKk TeÂLÂ’nın “KÛN-OL!.” İlminin TeceLLî tAHtası ve de NÂZ-NiYÂZ Nüshası-SÛreti imiş ne var ki,
Kâinât ÂLemi Sûretinde, tüm İnsanlığın Nüvesi-ASLı Âdem aleyhisselâm bir nokta imiş ancak..


Resim

Ol noktanın içinde gizli nice bin deryâ
Bu âlem o deryâdan bir katre imiş ancak..

ASLı-fASLı bir dAMLa SU OLan Âdem NOKTAsı öyle bir dAMLa NOKTA ki, İÇinde binlerce deryâ Hazır HÂLde saklıdır.. ki, bu NOKTAda ÂLem CEM’ OLmuş..
Bu Kâinât ÂLemi, o dAMLadaki Deryâdan ancak bir dAMLa imiş..


Resim

Âdemliğini her kim bulduysa odur âdem
Yoksa' görünen sûret bir gölge imiş ancak..


Kim ki, İnsan oluşunu BİLdi ve bunun temeli olan Âdemiyyetini BULduysa o kimsedir gerçek ÂDEMm..
Yoksa Beden Haykelinde görünen bu insan sureti, sanal ve ölümlü bir gölgeden ibârettir ancak..


Resim

Bu zevke yeler herkes bulmaz velî her na-kes
İren anâ âdemde bir fırka imiş ancak..


Bu öylesine bir SıRR-ı Sıfır ZEVKidir ki herkes heveslenir yel gibi koşar ancak, ne var ki ey gerçek dost şunu da bil ki, insaniyetinden habersiz ve hayvanlardan da alçaklar SONuça ulaşamaz..
O yüce hedefe ULaşaBİLeneler ancak insanların bir kısmıdır ancak..


Resim

Kim ol deme buldu yol vasloldu Niyâzî ol
Nacî denilen fırka bu zümre imiş ancak..


“Bu Hak Vuslat Yolunu BULup, YOla düşüp ve de, Yol alanlar Kimler?”deme ey HaKk Âşık Niyâzî kaddesallahu sırrahu BaBam onlar,
“FIRKA-yı NÂCiyye” denilen fırka işte bu MuhaMmedî Âşıklar imiş ancak..


Resim

Mef'ûlü mefâîlün Mef'ûlü mefâîlün
Âdemde olan esrâr bu demde imiş ancak..


Diyenin BİLmediği, BİLenin Demediği bir “Mef'ûlü mefâîlün Mef'ûlü mefâîlün”
ÖZ Şehâdet Şifresi veznidir ki.. Mutlak FâiLin Eseri.. ortada olan işlenmiş ve yapılmış işler... KÛN feyeKÛNu..
Âdemoğlunun SÎNesinde-AKLındaki gİZLi sırrları ide her DEMde-ÂNda olduğu gibi şu ÂNda Şe’ÂNda ki DEM bu DEMde de HÂL-i HAZIRdır ancak..


Resim


Nüsha (A.): Yazılmış bir şey, bir yazının sûreti.
Nüsha-yı kübrâ: Büyük sahife. Kâinat, dünya, çok manayı ifade eden âlem.
Yelmek (T.): Yel gibi uçup koşmak.
Na-kes (F.): Cimri, pinti, Hasis olan. * Zelil, insaniyetsiz, alçak kimse, deni.
Nacî (A.): Kurtulan. Necat bulan.
Dem (F.): f. Nefes. Soluk. * Ağız. * Nazar. * An, vakit, saat.



FIRKA-yı NÂCiyye:

İncâ: Kurtarma, necâta erdirme, selâmete çıkarma.
Necâ: Halâs olmak, kurtulmak.
Nâci: Kurtulan. Necât bulan.
Nâciyye: Kurtulmuş, necât bulmuş. Cennetlik olan.
Necât: Kurtuluş, selâmet.



Resim

Fırka-yı NÂCiYye gemisi.. SeLâM OLsun!..

ALLAH celle celâluhu
MuhaMMed aleyhi's-selâm
Ali kerremullahi veche
Fatıma aleyha's-selâm
Hasan aleyhi's-selâm
Huseyn aleyhi's-selâm ..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” buyurmuştur.

(Hâkim, Müstedrek, III, 151; İ. Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)

Resim---İbni Mes'ud (radiyallahu anhu): "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize düz bir çizgi çizdi ve: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu."dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---“Kul teâlev etlu mâ harrame rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak (imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrabûl fevâhışe mâ zahera minhâ ve mâ batan (batane), ve lâ taktulûn nefselletî harramallâhu illâ bi’l- hakk (hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).: De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O’na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.”
(En'âm 6/151)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---Ve lâ takrabû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.”
(En'âm 6/152)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiû’s- subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti (emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”
(En'âm 6/153)

ALLAH celle celâluhunun SALLat YOLU tektir:

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne) : Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.”
(En’âm 6/153)

ALLAH celle celâluhunun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleminin YOLuda TEKtir ve O dur İ’tidaldir ZÂTen..

İ’tidal; YOKluğun Tefritinden, ÇOKLuğun İfratından kurtulup, TEKliğin TEVHİDine ULAŞımın Anası, Esası ve Temeli ve ALLAH’ın YOLUdur..


Bir başka rivâyette:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kumu düzleyip asası ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLah’ın yoludur” buyurdu. Sonra o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulunan bir ŞEYTÂN vardır!” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153) “buyurmuştur.
(İbni Kesir 2/190)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ALLAH Teâlânın yolu olan orta yol, Fırka-i Nâciye, İ’tidal Yolu olan Sırat-ı Müstakîmin sağına çizgiler çizerek ifratçıları, aşırı dincileri ve bidadçıları; soluna çizgiler çizerek tefritçileri, dini ve Sünnet-i Seniyyeyi ibtale (hükümsüz bırakma, bozma) çalışan benlikçileri ve her ikisinin de başlarındaki şeytânları ne güzel târif buyurmuştur.

İfratsız, tefritsiz; i'tidal üzere, Fırka-i Nâciye ki sırât-ı müstakîm olan interkollekte (ortak) sisteme bağlamak esastır...


Resim---Rasûlullah sallallâhuu aleyhi ve sellem: “Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Hristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Ümmetim de 73 fırkaya ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir.” O bir tâne kurtulan fırka kimlerdir yâ Resûlullah? sorusuna: “Onlar benim ve ashabımın üzerinde gittiğimiz yola gidenlerdir.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Sünnet 1; Tirmizî, Îmân 18; Ibn. Mâce, Fiten 17; İ. Ahmed II/332)


Aziz Hocam MuhaMMed Sıddık Hekim kaddesallahu sırrahu “Fırka-yı Nâciyye Kitabı"nda uzun uzadıya zikretmiştir:

قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: رب اشعث ذى طمرين تنبوعنه أعين الناس لواقسم على الله عز وجل لأبرى

Hadis meali: Allahü Zülcelâl'in öyle kulları vardır ki; bu kimseler o kimseler ki; üzerlerine aba gibi basit bir şeyi bürünmüş, doğru dürüst bir elbiseleri bile yoktur. Kendi hallerinde toz toprak içinde kalender bir halde olabilirler. İnsanların onları görmeyede hiç hevesleri yoktur. Ve hiçte ilgilenmezler. Belki de icabında eğlenirlerde. Ama bunlar öyle şahsiyetlerdir ki, eğer yemin etselerde “yarın güneş şuradan doğacak” deseler Allahü Zülcelâl yeminlerini berât ettirir. Yâni, diledikleri mutlaka yapılır ve reddedilmez. Yemin etseler Allahü Zülcelâl yeminlerinden beri eder ve yerine getirir... İşte mübarekler böylesine geçerli ve kıymetlidirler. Seyhü't Tüsterî'ye gelmişler de bir gün; “Efendim, bu mezalimlikler tahammül edilemez hale geldi, Allah aşkına bu Basra'da elbette Allahü Zülcelâl'in velileri vardır. Bize bir malumat verde, yalvaralımda bu zalimlikler bir son bulsun, çok cefâlar çekiyoruz.” diyorlar da; mübarek Tüsterî şöyle buyuruyor: “Vallahi şu Basra'da öyle kimseler biliyorum ki, yarın güneş şuradan doğacak deseler Allahü Zülcelâl iki etmez de güneş dediği yerden doğar. Fakat Allahü Zülcelâl'in hükmü ve kararı karşısında elleri bağlı teslim olmuşlardır. Böyle şeylere girişmezler. Allahü Zülcelâl'in işine karışmaya, karıştırmaya girmezler.” diyor. Şeyhü't Tüsterî fevkalâde bir şahsiyet olup belki kendisi de o kimselerden birisi idi...

قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: خيار امتى فى كل قرن حمسمأة والابدال اربعون فلا الخمسمأة ينقصون ولاالاربون كلمامات رجل ابدل الله عز وجل من الخمسمأة مكانه وادخل من الاربعين مكانهم قالوا يارسول الله دلنا على اعمالهم قال يعفون عمن ظلمهم ويحسنون الى من اساء اليهم ويتواسون فيما اتاهم الله عز وجل

Hadis meali: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Her batında (asır, kuşak) ümmetimin hayırlıları 500 lerdir. 7 si ebdâllerdır. Ne 500 ler ne de 7 ler noksanlaşmazlar. Ebdâllerden 1 kişi öldü mü, 40 lar dan birisi kendi makamından Onun makamına geçer.” Sahabe-i kiram: “Ya Rasûlullah, onların âmelleri nelerdir bize yol göster” dediler. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kendilerine kötülük yapanlara daima iyilik yaparlar. Ve Allah'ın kendilerine verdiği ni'metler hususunda ise genişlik içindedirler ve dağıtırlar.”

عن عبد الله ابن عباس رضى الله عنهما: قال ر سول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: ما خلت الارض من بعد نوح من سبعة يدفح الله بهم البلاء عن اهل الارض
)رواه امام احمد(


Hadis meali: Abdullah ibn-i Abbas (radiyallahu anhu)'dan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yeryüzü Nuh'dan sonra 7 kişiden hali (boş) kalmadı. Allah onlar ile (onların sayesinde) ehl-i arzdan beliyyeleri def eder.”
Râvisi, İmam-ı Ahmed.

عن ابن عمر رضى الله عنهما قال: قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم; خيار امتى فى كل قرن خمس مأة والابدال اربعون فلا الخمسمأة ينقصون ولاالاربعون كلمامات رجل ابدل الله من الخمسمأة مكانه وادخل من الاربعين مكانه فقالوا يا رسول الله دلنا على اعمالهم قال يعفون عمن ظلمهم ويجسنون الى من اساء اليهم ويتواسون فيما اتاهم الله
)رواه ابو نعيم وابن عساكر وعبدالله ابن هارون(


Hadis meali: İbn-i Ömer'den Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Her batın (nesil, soy, kuşak, asır) da ümmetimin hayırlıları 500 kişidir. Ebdallar 40 kişidir. 500 kişide, bu 40 kişi de noksanlaşmış olamaz. Her ne zaman ki bu 40 kişiden 1 tanesi vefat ederse 500 lerden birisi yerine geçer.” Dediler ki: “Ya Rasûlullah onların âmelleri hakkında yol göster.” Buyurdu ki: “Kendilerine zülm edenleri umumen genellikle affederler. Kendilerine kötülük yapanlara ve zarar verenlere de karşılık vermezler, iyilik yaparlar. Allahü Zülcelâl'in verdiğinden de halka vasiyet ederler ve nasihat ederler.”
Râvisi Ebu Naim, İbn-i Esâkirve Abdullah ibn-i Harun'dur.

عن ابى سعيد الخدرى رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: ان ابدال امتى لم يدخلوا الجنة باالاعمال ولكن انما دخلوها برحمة الله وسخاوة الانفس وسلامة الصدور والرحمة لجميع المسلمين
(رواه ابيهقى والدرانى)


Hadis meali: Ebu Said el Hudri (radiyallahu anhu)'den Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ümmetimin ebdâli cennete âmeli ile girmez. Velâkin muhakkak olan şey şu ki; Cennete, Allah'ın rahmeti, nefislerinin sehaveti (cömertliği), sadrlarının selametliği ve cemi'i'l Müslimine rahmetleri (rahmet nazarıyla bakmaları) sebebiyle girerler...”
Râvisi Beyhakî ve Ed Daramî.

عن ابى هريرة رضى الله عته قال: قال رسول الله صلى الله تعال عليه وسلم؛ لن تحلوالارض من ثلاثين مثل ابراهيم خليل الرحمن بهم ثغاثون وبهم ترزقون وبهم
تمطرون (رواه ابن حبان)


Hadis meali: Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)'dan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yeryüzü 30 kimseden asla hali (boş) kalmaz ki, Onlar adetâ İbrahim Halilurrahman misilli ve onun huyunda Halilî durumundadırlar. Taleb ettiklerimizin kabuliyeti esasen onların sayesindedir. Ve rızkınız da bunların yoluyla gelmektedir. Yağmurunuzda yine bunların yoluyladır.” Hatta; “Ya Rasûlullah, Allahü Zülcelâl El Rezzâk'tır, bunlar mı bize rızık verecek?” dediklerinde “hayır, hayır... Yağmurunuz onların sayesinde yaparda rızkınızı elde etmiş olursunuz. İhtiyacınızı temin etmiş olursunuz.” buyurdu.
Râvisi İbn-i Hibban'dır.

عن ابن الدرداء رض الله عنه قال; قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: ان الانبياء كانوا اوتادالارض فلما انقطعت النبوة ابدل الله مكانهم قوماً من هذه الامة يقال لهم الابدال لم يفضلوا الناس بكثرة صوم ولاصلاة ولاتسبيح ولكن بحسن الخلق وبصدق الورع وحسن النية وسلامة قلوبهم لجميع المسلمين والنصيحة لله
تعال (رواه الترمذى)


Hadis meali: Ebu'd Derda (radiyallahu anhu)'dan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Şüphesiz benden evvel nebiler vardı ve yeryüzünün evtadları idiler. Vakta ki nübüvvet inkita'ya uğradı ve benden sonra Allah, nebilerin yerine şu ümmetimden bir kavmi tebdil etti (onlara bedel yaptı) Nebilerin yerine aynı kıymet ve değeri verdi. Onlara EBDÂL denir. İnsanların en faziletlisi değillerdir, herkesten fazlada oruç tutmazlar, sürekli namaz kılıp teşbihte çekmezler. Velâkin; Müslümanların cümlesi için selametü'l kalb sahibleri olup kimseye karşı kin vs. leh yoktur. Husn-ü hulûk (güzel ahlâk) sahibidirler. Ahlâkları güzeldir. Bu ise mizanda en ağır gelen şeydir. Sıdk-ü verâ' sahibleri olup sadıktırlar. Ve haram şöyle dursun şüphelilerden bile sakınırlar. Böyle olunca da duaları geçerlidir ve hüsnü niyetlidirler, kimseye karşı nahoş halde değillerdir. Ve nasihatları ise sadece Allahü Teâlâ'nın rızası içindir. Başka bir şeyler düşünmezler.
Râvisi Tirmizî'dir.

عن الخسن رحمه الله قال: ان رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم قال: ان بدلاء امتى لم يدخل الجنة بكثرة صلاتهم ولا صيامهم ولكن دخلوها سلامة الصدور وسخاوة انفسهم والرحمة لجميع المسلمين
(رواه الترمذى والبيهقى وابن ابى الدنيا) توادر الاصول


Hadis meali: Hasan-ı Basri (radiyallahu anhu)'dan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kesinlikle büdelâ (ebdallar) ümmetimdir. Onlar namazlarının ve oruçlarının çokluğu ile cennete girmezler. Velâkin selâmetül sadr (sinelerinin selimliği) sehavetü'l nüfûs (nefislerinin cömertliği) cemii'l müslim için rahmetleri (merhametli oluşları) sebebiyle cennete girerler.”
Râvisi; Tirmizî, Beyhakî'dir. İbn Ebiddünya Nevâdiru’l-Usul..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXI ŞİİR


Resim



Ey gönül gel olmagıl Hakk'dan ırâk
Tende cânın var iken eyle yerak..


Ey gönlüm, gel sen halkına dalıp da HAKk TeÂLÂmızı unutup ıraklaşmayasın!
Ecel günü gelmeden ve bu TENde bu CAN var iken, ebedî YOLculuğunu çok düşün ve o YOLda gereken, lâzım, lâyık ve yararlı olan her her tür¬lü YoLLuğunu hazır hâlde beklet!.


Resim

Dünyeden ölmezden evvel et sefer
Hiç edinme bir makamda sen durâk..


Gel sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemimizi DUYup-UY da, “ÖLmeden ÖNce ÖL!” âhiret seferiniyap Mahşer hesabına çekil ve geri dönüp gör ki bu dünyanın hiçbir makam mevkisinde çakılıp kalma ve göz dikme hepsi de sanaldır!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

Yoksa bu fırsat bize bâki değil
Menzil al düşmezden ortaya firâk..


Ve bu İmkÂNla KULLuk İmtihÂNı ÂLeminde bize tanınan zaman dilimi süresi belli ve sınırlıdır ki, asla sürekli değildir.
Sana hedeflenen MENZİLe kitlen ve gereğini mutlaka yap ve unutma ki, onu kazanıp kaybedişin bu ÂLEMde olacaktır.. ALLAH celle celâlihu korusun ebedî Ayrılık olmasın!.


Resim

Gel bu ırz u nâmusu kıl târumâr
Ger yola girdinse var ârın bırâk..


Gel sen bu gelgeç-izafî-iğreti-gölge-ölümlü DÜNyâya kapılıp da RÜŞDüne ermemiş ve KENDİni ve RABBini BİLmemiş nefsiyin halka karşı kullandığı, korumağa mükellef olduğun nefsiyin şuûrsuz şerefini namusunu yerle bir edip HAKk’ın Hakkını koru!
Eğer gerçekten MuhaMMedî AŞK YOLUna adım attıysan artık halkın kalkanı ÂR etmeyi utanılacak şey sanma varını yoğunu ZİKRuLLaha sal!


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Halkın uslu demesinden sana ne
Âkil isen adını mecnûna tak..


Halk bu, ağzı olan konuşur ki, sana “akıllı” dese ne, “akılsız” demesinden sana ne?
Eğer sen gerçekten AKL-ı SiLM/İsllâM OLmuş AKıL Sahibi MuhaMMedî ER isen, HaKk ERENLer gibi ÇiLLe ÇÖLünü göğüsle ve ismin olarak da artık kendine “MecNÛN” adını tak!.


Resim

İlmine mağrur olursan olma hiç
Issı vermez sana ne kara ne âk..


Sen de kuru gürültüye göbek atar da, arkalarına düşer, faydasız benlikçi İLMin ile kibirlenirsen ki, sakın sakın böylesi olma hiç!.
Bu ZITlar-İKİLik ilminin akı karası, TEKLik-Tevhidinde sana asla bir fayda ve menfaat sağlar sanmayasın!.


Resim

Gir sakın çıkma izinden mürşidin
Her ne emrederse sakın olma âk..


MuhaMMedî Tarikatın gerçek Mürşidinin Mânâ ELİni sıkı tuti İzinden ve de SÖZünden sakın çıkma!
Sana her ne EMRederse: “Başım-gözüm üstüne!” de ve asla dik kafalılık, inatçılık ve isyankârlık yapma!.


Resim

Bir eline gözyaşından al asâ
Bir eline derd odından yak çerâk..


Zâhir Elinde, halkın hayalî yaşantısına aldırmadan HAKk YOLda döktüğün göz yaşın bu ÇiLLe ÇÖLÜnde dayanak değneğin-A’sÂn olsun!
Bâtın Elindeyse, AŞKuLLAH DERDinin Aşk Ateşinden yol göstericin, cÂN Işığın, KalB Kandilin hep Yansın son nefesine kadar!.


Resim

Ey Niyâzî tutar isen pendini
Diye sana istediğin işte bâk..


Ey Niyâzî BaBam kaddesallahu sırrahu, sen de bu MuhaMMedî Öğüdü tutar isen,
EL-ÂLem sana ne derse desin!. Sen sadece ve sürekli AŞK İŞİne bak, AŞK YOLUNdan kalma!.


Resim

Yerak: Lazım ve faydalı (yararlı) olan her t.ürlü şey. her türlü techizat. tedârikat ve silâhlar.
lssı (T.): Fayda. menfaat.
Âk (A.): İnatçı. dik kafalı.
Yarağ (t): Yerak. Yarayan, gerekli şey.Silah.
Menzil: İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Irz: Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.
Târumâr: f. Dağınık, karmakarışık, perişan.
Âr: Utanma, mahcubiyet. Utanılacak şey. Ayıp. Şiyb. Şerm. Haya.
Çerâk: Çerağ - Çırak (f): Kandil, mum.
Pend: f. Nasihat, vaaz, öğüt.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXII ŞİİR



Resim


Hakk yolunun rehberi nefsidürur kâmilin..
Dil tahtının serveri nefsidürür kâmilin..


Sıarat-ı mustakîm üzere Hakk yolunun rehberi, MuhaMMedî Tâlim ve Terbiyeden geçmiş Nefs-i Kâmile olmuş NEFSidir MuhaMMedî i Kâmilin.
Gönül Ülkesinin Tevhid Tahtının baş komutanı Safiye NEFSidir MuhaMMedî Kâmilin..


Resim

Nefsini mât eyleyen, def'-i memât eyleyen
Nefh-i hayât eyleyen nefsidürür kâmilin..


Nefs-i Emmâresinin dünyaya dönük heva ve hevesini öldüren, ölüm korkusunu yo edip her ÂN Şe’ÂNuLLAHta KÛN feyeKÛN YENiden yaratılış MuhaMMedî Şefâat ŞÛURuna Ulaşan “ÖLmedem ÖNce ÖLmek” Hayatını YAŞAyan,
Haytaına her AN RahmÂN Nefhası Aldığı gerçeğine EREN NEFSidir MuhaMMedî Kâmilin..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

İsteyü git âdemi âdemde bul âdemi
Sırr-ı nefahtü demi nefsidürür kâmilin..


Yokulk Demek OLan Ademiyyette MevCÛDatın ÖZü OLan ÂDemiyyetini BİL-BUL-OL ki,
“RÛHumdan üfürdüğüm Âdem oğlu” SıRRının YAŞAnan her ÂNı NEFSidir MuhaMMedî Kâmilin..

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn (sâcidîne).: "Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
(Hicr 15/29)

Resim

Sûre-i Necm'i oku anlagıl vahy-i Hakk’ı
Bilesin ol mantıkı nefsidürür kâmilin..


MuhaMMedî NÛR Mâsivâsı CEM’ini ANLAmak için, Necm Sûremizi cÂNdan gönülden oku ki, o zaman HAKk TeÂLÂ’nın VusLÂt VAHyini ANLAyaBİLesin..
Şahdamarından da AKaraban RABBından DUYunca SÖZü UYarsın elbette mantıkının temeli NEFSidir MuhaMMedî Kâmilin..


Resim

Rûhu’l-kudüs demini âdemde iste anı
Ol imiş gönlün cânı nefsidürür kâmilin..


Rûhu’l-kuds..
Mübârek, kudsî, nazif, pâk ve noksanlardan uzak Kudsî RÛHu Duyuş Şe’ÂN şU ÂNını, ancak ve ancak ÂDemiyyet SıRRınaERince Yaşayıp Şâhidi OLaBİlesin!.
GönüL İKLimine cÂN VERen BİZ BİR-İZ-Liği NEFSidir MuhaMMedi i Kâmilin..


Resim

Mâye-i zât denilen feyz-i necât denilen
Âb-ı hayat denilen nefsidürür kâmilin..


Bu ÂLemde AKLın ALgıladığı Kur'ÂN-ı Kerîmdeki “ALLAH ve NÛRundan” ibâretttir ki, NÛRuLLAH’ın mayâsı-ASLı ZÂTuLLAHtır ki bunu ANLAyış KULLuk Kemendinden kurtuluş NÛRunun fışkırmasıdır.
El HAYy ALLAH celle celâlihuda HAYyat SUyu ASLın fASLı denilen de NEFSidir MuhaMMedi i Kâmilin..

Resim

Diri kılan tenleri zinde eden cânları
Kaldıran ölenleri nefsidürür kâmilin..

KüLLî ŞEYy gibiher ÂN YENiden taze Yaratılan Bedenleri her ÂN dinç ve DİRİ Kılan, tıpkı KebANdan CeryÂN Aktarır gibi CÂNLarı CÂNLı tutan,
MuhaMMedî Hakikat DİRİLiğine Yaşarken Ulaşamayan Hayattayken ÖLüLerinde cenâze namazını kılan da, Merziyyeten NEFSidir MuhaMMedi i Kâmilin..


Resim

Mevtâya etse nefes her yaneden gele ses
Haşreden ey hakşinâs nefsidürür kâmilin..


Bedenen ölmüşlere İsâ aleyhisselâm gibi nefes üfürürse her bir yandan ve hücresinden ses vermeye başlar.
Ey HaKk’ı Hakk’La tanıyan kardeşim, MutLak BİZ BİR-İZ “NahNu”luğunda tekrar HAŞR eden de Merziyyeten NEFSidir MuhaMMedi i Kâmilin..


Resim

Niyâzî’yi cân eden zerresini kân eden
Katresin ummân eden nefsidürür kâmilin..


MuhaMMedî HaKk Âşık Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamı cÂNLar cÂNı eden de, her ZeRResini MuhaMMedî Hakikat DİRİLiği Maden Ocağı eden eden de,
Yaratıldığı TEK-BİR DAMLacığını MuhaMMedî AŞKuLLAHın UMManı eden de Merziyyeten NEFSidir MuhaMMedi i Kâmilin..


Resim

Server (F.): Başkan, ulu kişi, efendi.
Mât (F.) : Yenilmiş, mağlup.
Memât (A.): Ölüm.
Def' (A.): Kovmak.
Nefh (A.): Üfürme.
Hayat (A.): Dirilik.
Âyet: “Ve nefahtü fihi min ruhi - Ve ona kendi ruhumdan
üfledim.”
Mantık (A.): Konuşma. söz.
Mâye (F.): Maya. asıl, öz.
Zât (A.): Kişi, şahıs, öz.
Necât (A.): Kurtuluş.
Feyz (A.): Akar suyun taşması; bolluk, ilim, irfân.
Mevtâ (A.): ölü.
Hakşinas (A.F.): Hakk’a riâyet eden, Hakk’ı tanıyan.
Zinde: f. Dinç, diri, canlı. * Güçlü, kuvvetli.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı.
Katre: Damla. Su damlası. * Bir damla olan şey.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXIII ŞİİR


Resim


Ey bülbül-ü şeydâ yine efgâna mı geldin
Azm-i gül edip zâr ile giryâna mı geldin..


Ey Leylâ’sının MecNÛNuHaKk âşığı yine aşkının derdinden feyada fiğâna mı geldin!
Gülünü görmek dileğiyle, cÂNın cÂNÂN Kapısında ah ve ZÂR ile SÎNeyinacı SUyunu gözlerinde dökmeye mi geldin!.


Resim

Pervâne gibi ateşe dâim cân atarsın
Evvelde bu aşk oduna sen yana mı geldin..


Tatlı cÂNını kızıl kor ateşlere atan Pervâne kelebekleri gibi, çekinmeden dalarsın kor ateşlere,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu AŞKuLLah AT-EŞine yana yana mı geldin!.


Resim

Yağmur gibi yağarsa belâ sen baş açarsm
Cân vermeğe dost yoluna kurbâna mı geldin..


Ne garip iştir ki göklerden yağmur gibi YÂRin BELÂ’sı yağsa sen başını açarsın ki hedef olasın,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir CÂNÂNın Dost YOLuna kurbÂN olmaya mı geldin!.


Resim

Her şey çalışır bir sıfatı eyleye mâ’mur
Sen cümle sıfat ilini virâna mı geldin..


Bu âlemde herşey/herkes çalışır ki bir sıfatı-meziyetiyle ÖMRünü mâ’mur edip tâmir ede işe yarar hÂLe getirip hep yaşaya,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir sana verilen tüm meziyetlerini, özellik ve güzelliklerini YÂR YOLunda yok edip virÂN etmeye mi geldin!.


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ fân (fânin).: Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).”
(RahmÂN 55/26)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---“Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.”
(RahmÂN 55/27)

Resim

Vech-i ahadiyyet ki şu eşyâda görünmüş
Bu kesrete ancak anı seyrâna mı geldin..


El AHAD ALLAH celle celâlihu hüviyyet CEM’inin AYNen TeceLLîsi cemÂLi, KüLLî EŞYÂ fASLının ASLında VAHDEt-TEKLik /ZÂTuLLAH iken,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu KESRET-ÇOKluk ÂLeMi HaYYat Şe’ÂNında Vech-i ahadiyyetini Seyretmeye mi geldin!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzen mahfiyyen Fe ahbebtü en u’refa fe halaktü’l-halka Li ya’rifânî: Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.

Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l- Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


El Ahadu :
Resim

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)

Unutulmaması gerken ise, Nûr-u MuhaMMed'in ->Nûrullah'ın zuhuru OLduğu gERçeğidir..

Resim

Bir kimse senin olmadı hiç râzına mahrem
Bilmem bu cihân içine yek dâne mi geldin..


Bu ÂLemde hiçbir hamm akıllı senin SıRR-ı Sıfırına giremedi öğrenemdi,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu cihân içine TEK-BİR tane mi geldin!.


Resim

Bu hasta Niyâzî'ye şifâ remzin edersin
Derde düşenin derdine dermâna mı geldin..


Bu YÂRine HASsret Hastası Niyâzî kaddesallahu sırrahu'ya derdinden kurtuluş şifasını kapalıc anlatmaktasın,
Yoksa sen ş’ol ELST BezMinden beridir bu AŞKuLLAH DERdine düşenlerin derdine dermÂNa mı geldin!.


Resim

Şeydâ (F.): Aşktan aklım kaybetmiş. mecnûn.
Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Azm: (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât.
Giryân: f. Gözyaşı döken. Ağlayan.
Mâ’mur: İ'mar edilen, tamir edilmiş.
Virân: f. Yıkık, harap. * Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
Seyrân: (Aslı: Seyeran) Gezme, gezinme. Bakıp görme.
Kesret: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk.
Ehadiyyet: Birlik, teklik. (Ahadiyet) Allah'ın (C.C.) her bir şeyde kendine âit birlik tecellisi. (Ehadiyyet, her bir şeyde Halik-ı Külli Şey'in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir. Meselâ: Güneşin ziyası, bütün zemin yüzünü ihata ettiği haysiyeti ile vahidiyyet misâlini gösterir ve her bir şeffaf cüz'de ve su katrelerinde, güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misâlini gösterir. Ve her bir şeyde, hususan zi-hayatta ve bilhassa her bir insanda o Sani'in ekser esması onda tecelli ettiği cihetle ehadiyeti gösterir. M.) (Bak: Rahmaniyyet)
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Yek dâne (F.): Bir tane. biricik.
Râz: f. Gizli sır, saklı şey.
Mahrem: Gizli.
Remz (A.): İşâret, işâretle ve kapalı şekilde söylemek.
Şifâ (A.): Hastalıktan kurtulma, iyileşme. sağlık kazanma.


Niyazî Mısrî - Ey Bülbül-ü Şeyda.:
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXIV ŞİİR


Resim


Derd-i Hakk'a tâlib ol
Dermâna irem dersen
Mihnetlere râgıb ol
Âsâna irem dersen..


HAKk teÂLÂ’nın yarattığı KULu olmak ve imkânla İmtihÂN derdine sahib çık ve dermÂNını yine O’nda Ererim dersen bu KULLuk derdini gönüllü çek..
Doğum-ölüm arasına sıkışan yarım nefeslik HAYyat OYUNunda; Zahmet-Eziyet-Dert ve BeLâLarla DENEnmeyi cÂNdan gönülden tercih edip Dile ki, “Rabbî yessir veLâ tuassîr” OLsun ve SEKîNet-i MuhaMMed aleyhisselâm KUL kOLAYLığına EReBİLesÎn İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Aşk yolu belâlıdır
Her her cefâlıdır
Cânından ümidin kes
Cânâna irem dersen..


ÖZeti ASL OL-ÂN, ALLAHu Zü’L- CeLÂLimize Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SÂLavâtında SALât Rücû’su-DÖNüşü olan AŞKuLLAH YOLunun BAŞLangıcı, BEZM-i ELEstteki “BELÂ!. BiLÂkis RABBımızsın!.” Rububiyyet TEVHİDindir..
İLLiYYin Güzelliğinden İNdrildiğin ESfeli ÖZELLiğinde ZıtLar Zevkinde Neşe-Keder ve sefâ-cefâ AYNı ŞEYy’in İKİ YÜZüdür..
Eğer sen RABBu’L- ÂLEMîn SÖZü, RahmetemLi’L- ÂLEMîn SESi ve SENin NEFESin OL-ÂN Kur'ÂN-ı Kerîmimizi ÖZden “İKRÂ!.-OKU!”san Şahdamarından da AKRABA OL-ÂN CÂNÂNa ->ÂRiF-i BiLLAH OLursun da, üç nefes ALamasa Kokuşacak Beden LEŞine bel bağlayıp İKİLik Şey-t-ÂN-lığına Kalkışmaz, cÂN DERdine düşmez de BİZ BİR-İZ TEVHidini YAŞArsan ŞahîduLLAH OLusun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Od yak sîneni' çâk et
Su gibi özün paâk et .
Yüzün yere sür hâk et
Ummâna irem dersen..


O ki, AKLın SİLmer ERdi SİLMe ulaştı Şey-t-ÂN-lığı MüsLümÂN Olduysa ÖZünde AŞKuLLAK ATEŞini YAK artık!. SÎNeni yıtmaç et ki GÖnül DumÂNın ARŞuLLAHa ULAşsın!.
Şahdamar ÖZün açık-seçik ve tertemiz ORTAya Çıksın!.
İÇindeki Kulluk imtihÂNı gereği yüklenen negatif esMÂ TeCELLîlerini İçten DIŞa at!. Kibirin Kibriyâya ver!. Yüzünü yaratıldığın toprağasüür kâbire girip toz-toprak olmadan ki,
ÖZÜyün ÖZÜ, LÜBbü’L- LÜBün, bir daMMLacık Suyun El Vâhidu’l KAHHâR UMManına Şe’ÂNuLLahta ULAŞıp, Şu ÂN Gark olup GİTsin ki, şu başını BELÂ'ya ’okan iğreti-izafî-gelgeç gölge ve ölümlü “ben”liğin BİTsin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Bu yolu bil andan gel
Deryâyı bul andan dal
Ka'rına irüp el sal
Dürr-i kâna irem dersen..


Herşeyden ÖNcesi ->“NEFSine ÂRif OLup onu ANLA!”.. NEFsiyin KULLuk İmtihÂNında Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve Mahkum Olduğun SıratULLAHı, Sıarat-ı Mustakîmi Şariatı MuhaMMediyyede AKLen OKu ÖĞren BİL!.
Ham AKLıyın YOLsuz YOLUndan Tarikat-ı MuhaMMediyye Sokacak EhL-i Beyt aleyhumusselâm AHLaklı-EDEBLi MuhaMMedî Mürşidi DERyânı BUL!. Ve yüce gönlüne DAL!.
O Mustafavî KaLBde Mârifet-i MuhaMMediyyede OLacaksın


Resim

Pîrinle olan ahdi güt
Nen var ise ko git
Bildiklerini terk et
İrfâna irem dersen..


Mârifet-i MuhaMMediyye Sahibi olan PÎRin ki, AHduLLAH, AHD-i ResÛL ve AHd-i EhL-i Beyt aleyhumusselâmı Mürşidiyin İZinde İZLe AHDine Sâhib OL!.
Kendi Hamm AKLıyın ZaNnından bulaşık ne kaldıysa kalayla kendi bildiklerini bırak gitsin!. Ki, MuhaMMedî İRFÂNa Ereyim ER OLayım dersen İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Sabretmede Eyyub ol
Gam çekmede Yakub ol
Yusuf gibi mahbub ol
Ken'âna irem dersen..


Ve unutma ki Nefsin 7 Makamda 4 Aşamalı İlahî TekeMmüLünde (4X7=28) 28 Peygamberî Makamda her Peygamberimizin OKULunda Oku!.
SaBR EĞitiminde EYyubî OL!.
Gam, tasa, hüzün ÖĞretiminde Yakubî OL!.
SEVip<->SEViL Mektebinde YûsuFî OL!.
Ki ->KunfeyeKÛN Ken'ÂN İLLerine EReyim ULAşayım-YAŞAyım derSEN.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Resim---Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).: "Ve (Ey EYyûb!) eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip dönen biriydi.”
(Sâd 38/44)

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---“Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniye’d- durru ve ente erhamu’r- râhimîn (râhimîne).: Ve Hz. EYyûb (aleyhisselâm), Rabbine (ALLAH celle celâlihu’ya şöyle) nidâ etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”
(ENbiyâ 21/83)

قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilâllâhi ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: (Yâkub a.s) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim (şikâyet ederim). Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah’tan (Allah’ın bildirmesi ile) bilirim.”
(Yûsuf 12/86)

فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ
Resim---“Fe lemmâ semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehunne muttekeen ve âtet kulle vâhidetin minhunne sikkînen ve kâletihruc aleyhinn (aleyhinne), fe lemmâ raeynehû ekbernehu ve katta’ne eydiyehunne ve kulne hâşe lillâhi mâ hâzâ beşerâ (beşeren),in hâzâ illâ melekun kerîm (kerîmun).: (Kadınların) onu çekiştirdiklerini işittiği zaman, onlara (davetçi) gönderdi. Ve onlara karşılıklı oturacak yer hazırladı. Onlardan herbirine (meyve soymaları için) bir bıçak verdi. Ve (Yusuf’a): “Onlara (kadınlara), çık!” dedi. Böylece onu gördükleri zaman ona hayran kaldılar ve ellerini kestiler. Ve: “Hâşâ! Allah için, bu bir beşer değil, ancak kerim (bir) melektir.” dediler.”
(Yûsuf 12/31)

Resim

Terk et kuru dâvayı
Hem ucb ile riyâyı
Mısrî ko o sevdâyı
Sübhân'a irem dersen..


EYy Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu!.
Şu yalan DÜNyânın KULLuk KeMerinde “Olsun!. OLmasın!.” cÂNLar cENgi ve AV-AVcı kAVgasındaki kuru dÂVayı terk et!.
Şu gelgeç kendini beğenmişlik kibirini, geçici-izafî ben-Lik iKi YÜZLüLüğünü ve de-> HAKktan gAYRısına kuru SEVdÂyı bırak gitsÎn!.
Şimdişu ÂNda Şe’ÂNULLAH YENidEN YARTışın RABBı SübhÂN ALLAH celle celâlihu’ya Şâhid OL!.ayım dersen İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Şe’ÂN: her ÂN YENiden TARATış SeBBehâsı..

Şu ÂN <-> Şe’ÂN -> ŞeHÂDeti..:

SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.
(Cumâ 62/1)


Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..


Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz
inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…

Resim

Tâlib (A.): İsteyen, istekli.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Râgıb (A.): (Râgıbe) (Ragbet. den) kuvvetle isteyen, rağbet eden.
Mihnet (A.): Zahmet, sıkıntı, dert, belâ.
Âsân (F.): f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı.
Çâk: f. Yarık, çatlak, yırtmaç.
Hâk (F.): f. Toprak. Turab.
Ka'r (A.): Derinlik. Dip. Her şeyin dibi. Nihâyet.
Dürr: (Dürdâne, dürre) f. İnci. İnci tanesi.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Ucb: (Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek. * Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Abd (A.): Söz verme, and.,
Mahbub (A.):. Sevilmiş, sevgili.
Ken'ân (A.): Yusuf'un ili.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXV ŞİİR


Resim



Gözlerini n'oldu bîdâr eyledin
Âh u efgânı sana yâr eyledin
Aşk odıyle içini nâr eyledin

N'oldu bülbül işini zâr eyledin
Ne sebebden azm-i gülzâr eyledin



EYy bENcileyin divÂNÂ Bülbül, sana ne oldu ki, gözlerin rahat uykusunu uyutmuş hep uyanık..
Niçin kendine şu Dünyada, ah çekip figan etmeyi yâr edip dost eyledin..
Nasıl soktun AŞKı İÇİne ki, cehenneme çevirdin şu âleimini..

Sana ne oldu ey Deli BüLBüL ki, herkes gibi, yiyip içip ölmek varken sen, İşini ZÂRa ve ZORa SOKtun!.
Hangi sebepten ve akılla sen, "Gül"e, kara SEVdÂLandın da GÜL Bağına GİRmeye AZM/kasd-ü- niyet, kesin karar verip, Gül Bağına Uğradın ve de BAŞını uzattın!.


Resim

N'oldu ağlarsın ne eylersin taleb
Bu tükenmez derdine n'oldu sebeb
Güldeki didâr mı gördün aceb

N'oldu bülbül işini zâr eyledin
Ne sebebden azm-i gülzâr eyledin


Ne oldu ki, böylesine küçük bir bebe gibi durmadan ağlarsın ve ne istersin, desen ya!.
Bu bitip tükenmeyen dermÂNsız derdiyin sebebi nedir?.
Yoksa sen, SEVgiLin/GÜLün GÜL CEMÂLini mi gördün yoksa!.

Sana ne oldu ey Deli BüLBüL ki, herkes gibi yiyip içip ölmek varken sen, İşini ZÂRa ve ZORa SOKtun!.
Hangi sebepten ve akılla sen Gül kara SEVdÂLandın da GÜL Bağına GİRmeye AZM/kasd-ü- niyet, kesin kara verip Gül Bağına Uğradın ve de BAŞını uzattın!.


Resim

Bu fenâ gülzâre tâlibsen eğer
Hiç bekâsı yoktur anın tez geçer
Bu fenâ içre bekâ duydun meğer

N'oldu bülbül işini zâr eyledin
Ne sebebden azm-i gülzâr eyledin


SEN kendin de bu ÂLeM gibi FeNÂ/İğreti-izafî-gelgeç-gölge-ölümlü iken, fâni GÜLLere gönül verip KULu oLmayı istiyorsan eğer,
Bunların ebedîliği ASLa yoktur ve tezce görünür geçer hayal gibi,
Yoksa sen, bu FâNilik ÖZündekinden ->“EBEDiYYet Müjdesi”ni mi duydun!. Güneşin Işığından ->Güneşe, NÛRuLLahtan ->ALLAH’a ->SALLı-ULAŞıma MuhaMMedî ÂRiF-i BiLLAH mı OLdun EYy MecNÛN BüLBüLüm!.

Sana ne oldu ey Deli BüLBüL ki, herkes gibi yiyip içip ölmek varken sen, İşini ZÂRa ve ZORa SOKtun!.
Hangi sebepten ve akılla sen Gül kara SEVdÂLandın da GÜL Bağına GİRmeye AZM/kasd-ü- niyet, kesin kara verip Gül Bağına Uğradın ve de BAŞını uzattın!.


Resim

Ber-karar olup birâz eğlenmedin
Dâim ağlarsın durup dinlenmedin
Kimse bilmez hâlini anlanmadın

N'oldu bülbül işini zâr eyledin
Ne sebebden azm-i gülzâr eyledin


Şu Fâni ÂLemde sen de, etrafındaki şu, Gâfil-Câhil-Dallîn-Hâin akılsızlar gibi: "bu dünyada sürekli kalmaya karar verdim!." deyip, öyle olacak zannedip de, çalıp-oynamadın çılgınca!.
Sen ise, ÖZÜndeki AŞK ATEŞin DERdinden ha birem, hiç durmadan, dinlenmeden, her yerde, her zamÂNda, her HÂLde ve de her NEFeste dâima ağlar gezersin gurbet ellerde bencileyin ki,
Şunu ASLa anlamadın gitti, "YAŞAnmayan YALAN" AŞKını kimseye ANLAtamazsın ve de, AŞK HÂLini ANLAyamazları ANLAmadın ve’s- SeLÂM!.


Sana ne oldu ey Deli BüLBüL ki, herkes gibi yiyip içip ölmek varken sen, İşini ZÂRa ve ZORa SOKtun!.
Hangi sebepten ve akılla sen Gül kara SEVdÂLandın da GÜL Bağına GİRmeye AZM/kasd-ü- niyet, kesin kara verip Gül Bağına Uğradın ve de BAŞını uzattın!.


Resim

Bunca hasretten di cânın ne sezer
Firkâtin günden güne artıp gider
Lûtfedip ver gel Niyâzî’ye haber

N'oldu bülbül işini zâr eyledin
Ne sebebden azm-i gülzâr eyledin


Seni diYÂR diYÂR SÜRgün EDen Sevgiliye HASsretten, CÂNıyın DUYup-SEZdiği acı ve lezzeti söyle ki bİLelim!.
Bu AYRLık Hasret Ateşin günden güne artmakta Felekleri kaplamakta, dar gelmekte BAŞına neden?.
EYy bENcileyin bî-ÇÂRe BÜLbÜLüm, lütf-ü-kerem buyur da, gel Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu’ya da bir AŞK HaBeri ver!.

Sana ne oldu ey Deli BüLBüL ki, herkes gibi yiyip içip ölmek varken sen, İşini ZÂRa ve ZORa SOKtun!.
Hangi sebepten ve akılla sen Gül kara SEVdÂLandın da GÜL Bağına GİRmeye AZM/kasd-ü- niyet, kesin kara verip Gül Bağına Uğradın ve de BAŞını uzattın!.


Resim

Bîdâr (F.): Uykusuz, uyumayan, uyanık.
Efgân: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Azm: (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât.
Didâr (F.): Güzel ve sevgili yüzü-çehresi.
Aceb: Taaccüb, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
Gülzâr: f. Gül bahçesi. Gül tarlası.
Fenâ (A.): Geçici, yok olucu.
Gilzâr (F.): Gül bahçesi.
Bekâ (A.): Devâmlılık, ebedilik. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
Ber-karar (F.A.): Kararlı, devâmlı, yerleşik.
Anlanmadın (T.): Anlaşılmadın, seni anlamadılar.
Firkât: (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXVI ŞİİR


Resim


Sâlikin mürşidine hizmeti şâhâne gerek
Eşiğine koya başın diye şâhâne gerek..


MuhaMMedî Tarikat YOLuna YOLcu Olmaya karar veren kimsenin MuhaMMedî Mürşidine Hasbî Hizmeti; Şahça, Şâh Âli PîR kerremallahu vechehu Ehl-iBeyt EdeBince gerek..
ERENLer Ocağının eşiğine konulacak Başın da ŞÂHça Olması gerek!.

MuhaMMedî Tarikat YOLcusu ->Muhib-muhabbet eder ->Mürid- râdeyle biât eder ->Sâlik-Muhabbtî râdeyle biât ve sülük eder ki YOLcudur..


Resim

Geçe dünya ile ukbâyı dahî etmeye âr
Bu yolun mihnetine ol kati merdâne gerek..


Halkın üç-beş günlük dünya LEŞi Kavgasından ve âhiretteki huri-gılman-köşk beklentisinden dünya kokan umutlarından âr etmeden-utanmadan açıkça vaz geçmeli.
Ve Çıktığı KÂR-ü-BeLÂ ÇÖLünün çetin mihnet/zahmet, eziyet, dert, ve belâ denemelerine-sınamalarına karşı kesinlikle merdâne/ yiğitçe, mertçe durması gerek!.

Resim

Nâmurad olmağa tâlib ola kim menzil âlâ
Dahî halk içre adı âkıl u divâne gerek..


Onun için tek emel, hadef ve Konuş NOKtası-MuhaMmedî Menzil esas olmalı ki, bunun dışındaki her şeye karşı isteksiz olmalı!.
O kadar ki, kendilerine benzemediği için halk onu levm edip MuhaMmedî MeLÂMî BİLip kendisine: “Aklı var amma başında değil, akllı delidir!.” Demeleri gerek!.


Resim

Dahî Musâ gibi Hızr'a gemisin deldire ol
Eski divân yıkıp hem katl-i oğlâne gerek..


Musa aleyhisselâm’ın Hızır aleyhisselâm’a teslim oluşu gibi, Benlik Gemisini deldirip seyredebilmeli.. ki Mecmâu’l- Bayreyne çıkmalı..
Ledünnî İlmi öğrenebilmesi için öncedenin öğretilenlerini-divÂNlarını yırtıp yok edip Nefs-i Emmâre Oğlanının katlini seyretmesi gerek!.


Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu Zü’L-CeLÂL;

قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
Resim---“Kâle fe initteba’tenî fe lâ tes’elnî an şey’in hattâ uhdise leke minhu zikrâ (zikren).: (Hızır A.S): “Bana tâbî olduğun taktirde, sana anlatmadığım konularda (anlatmadıkça) bana bir şey sorma.” dedi.”
(Kehf 18/70)

فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا
Resim---“Fentalakâ, hattâ izâ rakibâ fîs sefîneti harakahâ kâle e haraktehâ li tugrika ehlehâ, lekad ci’te şey’en imrâ (imren).: Böylece ikisi (yola) çıktılar. Gemiye bindikleri zaman onu deldi. (Musa A.S): “Onun ehlini (gemide bulunanları), boğmak için mi onu deldin? Andolsun ki sen, (vebali) büyük bir iş yaptın.” dedi.”
(Kehf 18/71)

قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
Resim---“Kâle e lem ekul inneke len testetîa maiye sabrâ (sabran).: (Hızır A.S şöyle) dedi: “Muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin, demedim mi?”
(Kehf 18/72)

قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا
Resim---“Kâle lâ tuâhıznî bimâ nesîtu ve lâ turhıknî min emrî usrâ (usren).: (Musa A.S): “Unutmam sebebiyle beni muaheze etme (azarlama), (bana verdiğin) emirlerinde, bana zorluk çıkarma.” dedi.”
(Kehf 18/73)

فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا
Resim---“Fentalekâ, hattâ izâ lekıyâ gulâmen fe katelehu kâle e katelte nefsen zekiyyeten bi gayri nefsin, lekad ci’te şey’en nukrâ (nukren).: Böylece bir (erkek) çocuğa rastlayıncaya kadar gittiler. (Hızır A.S), onu (çocuğu) öldürdü. (Musa A.S): “Sen, temiz (masum) bir kişiyi (başka) bir nefse karşılık olmaksızın mı öldürdün? Andolsun ki sen, kötü (şeriate uymayan) bir şey yaptın.” dedi.”
(Kehf 18/74)

قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِي صَبْرًا
Resim---“Kâle e lem ekul leke inneke len testetîa maıye sabrâ (sabran).: (Hızır A.S şöyle) dedi: “Sana, ‘muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin.’ demedim mi?”
(Kehf 18/75)

قَالَ إِن سَأَلْتُكَ عَن شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي قَدْ بَلَغْتَ مِن لَّدُنِّي عُذْرًا
Resim---“Kâle in seeltuke an şey’in ba’dehâ fe lâ tusâhıbnî, kad belagte min ledunnî uzrâ (uzren).: (Musa A.S) şöyle dedi: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme! (Benimle arkadaşlık etmemen için) benim tarafımdan (kabul edilebilir) bir özüre ulaşmış oldun.”
(Kehf 18/76)

فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
Resim---“Fentalekâ, hattâ izâ eteyâ ehle karyetinistat’amâ ehlehâ fe ebev en yudayyifûhumâ fe vecedâ fîhâ cidâren yurîdu en yenkadda fe ekâmehu, kâle lev şi’te lettehazte aleyhi ecrâ (ecren).: Böylece ikisi yola çıktılar. Bir kasabanın halkına geldikleri zaman onun (şehrin) halkından, yemek istediler. Fakat onları (ikisini), misafir etmekten (şehirdekiler) çekindiler. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular. (Hızır A.S), hemen onu düzeltti. (Musa A.S) dedi ki: “Eğer sen dileseydin, elbette onun (bu hizmetin) için bir ücret alırdın.”
(Kehf 18/77)

Resim

Gemi sağ olsa anı gasb eder emmâre-i nefs
Yeni divar beğim eskisine virâne gerek


Şu İçinde YAŞAdığımız Şehâdet Âlemin Beden Gemisi Fakriyyet-Acziyyet-ZiLLet-İLLet Bayrağını indirip başıboş yelken fora ederse, en yakın düşmanı SÎnesÎndeki bâtılı ve şerri EMRedici ->Nefs-i Emmâresidir ve süratle ele geçirip kullanmya başlar ölüp yok uluncaya kadar..
Hâzine saklayan Kalbler, kişi nefsi RüŞDüne ERinceye kadar yıkık ve duvar altında gerek ki, yenisi sahibi gelince yapılır gerek..


Resim

Eğer öldürmese oğlanı sonu fâsid olur
Bu bağın bülbülü aşk odına pervâne gerek..


İKİ yÖNLü Nefs-i Emmâre’sinin Negatif Bâtıl ve Şerre dönük Başını kesmese fıtren; en güzeli, en çirkin edip bozacaktır..
TevhiduLLaH BAĞının BüLBÜLü olan Tâlib, Nefs-i Emmâre’sinin Pozitif Hak ve Hayra dönük Başı, AŞKuLLAH ATEŞİne-İbrahim aleyhisselâm NÂRına gönüllü dalıcı pervâne gerek!.


Resim

Ey Niyâzî bu yola kim gire kurbân ede cân
Iyd-i ekberdir anâ vuslât-ı Cânâne gerek..


EYy Niyâzî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam kim ki, bu TevhiduLLaH-AŞKuLLAH YOLUna girmişse, cÂNını-BAŞını İsmâil aleyhisselâm gibi kurbÂN ede..
cÂNda CÂNÂN OLÂNa SALL-ULAşım için bu şarttır ve OLuşumuysa En Büyük kurbÂN Bayramıdır.. ve MuhaMMedî MİNÂda Makam-ı CEM’de HaCcu’L- Ekber gerektir!.


Resim

Sâlik: (Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden. * Bir tarikat yolunda olan.
Şâhâne (F.): Pâdişaha yakışacak şekilde. Şah gibi, şaha yakışır bir surette.
Ukbâ: Âhiret, öbür dünya, bâki olan âlem.
Âr: Utanma, mahcubiyet. Utanılacak şey. Ayıp. Şiyb. Şerm. Haya.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Merdâne (F.): Erkeğe. yiğide yaraşır şekilde; mertçe. f. Erkekçesine. Merdcesine. Er'e yakışır surette.
Nâ: Farsçada nefy edatıdır. Müsbet mânâyı menfi yapar. Kelimenin başına getirilir. Meselâ: Nâ-ehil..
Nâmurad (F.): İsteksiz.
Tâlib (A.): İstekli.
Menzil: İnilen yer. Konulacak yer.
Âlâ: Yükseklik. Büyüklük. şeref. şan.
Divâne: f. Deli. Aklı başında olmayan.
Gasb: Başkasına âit bir şeyi zorla, rızası olmadan almak. Zorla almak. * Zorla alınan şey.
Emmâre-i nefs: İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.
Virâne: f. Harabe. Yıkılmağa yüz tutmuş eski yapı.
Fâsid: Bozguncu. * Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid. * Yanlış olan.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Iyd (A.): Bayram.
Iyd-ı ekber (A.): En büyük bayram, Kurbân bayramı. Burada Vuslât Bayramı.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.


ResimLXXXVII ŞİİR


Resim



Derviş olan âşık gerek
Yolunda hem sâdık gerek
Bağrı anın yanık gerek
Cân gözleri açık gerek..


MuhaMMedî MuHaBbet AŞKuLLAH YOLunda DERviş-Deryûş/kapı çalan olmak isteyenlerin, candan gönülden MuhaMMedî HaKk Âşık olması gerek.
Bu TARika-YOLa girenin Hakk’a sözüne sâdık ve bu AŞKı ÖZden Közden-bağrı yanık ve de, Gönül gözleri açık gerek..


Resim

Alçaktan alçak yürüye
Toprak içinde çürüye
Aşk ateşinde eriye
Altın gibi sızmak gerek..


MuhaMMedî HaKk Âşık OLan kimse tevhid Tevazû’sunda-alçak gönüllülüğünde yürüye Hakk Yolda, öylesine kendinden geçip çürüyüp toprak ola ki, Ebû Turâb Ali kerremallahu vechehu’ya benzeye, şu CeheNNem Dünyasında AŞK Ateşinde CÂNın kıyıp İbrahîm aleyhisselâm gibi CÂNına kıya ve ATLaya AT-Eşe ki, Altın Madeni gibi eriyip aka ki, pastan-pisten ayrılık Zât-ı PÂK OLup ZÂTuLLAH’a SALL edip ULAŞıp MuhaMMedî Şâhidi oLmalı..

BİLiyoruz ki Fitne Fiilinin sülasi kökü “FeTeNe”, toz-toprağa karışmış altın tozlarını ayırmak için Tevhid Tavasına koyup ateşe konulur ki, altın hemence eriyip akar ve külçe halinde.. geride hiçbir zerresi kalmadan ayrılır.

Bezm-i Elest’te başlayan KuLLLuk İmtihanı “BeL”mız bir ömür sürer ve Dünya Fitnesi kişiler-olaylar-düşüncelerin içinden, bâtıl ve şerr olanlarından, TEVHİD ALTINını ayırıp Hakk’ı duyup Hayra uyarak eL HAKk ALLAH celle celâlihu’nun MuhaMMedî Mü’min KULu OLaBİLmek şefaat şerefine ŞÂHİD OLuruz!.

Şu iki âyeti iyice düşünmeliyiz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huvel azî zu’l- gafur (gafuru): O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”
(Mülk 67/2)

فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin, bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.”
(Zümer 39/49)

Resim

Zikr-i Hakk'a meşgul ola
Yana yana tâ kül ola
Her kim diler makbul ola
Tevhîde boyanmak gerek..


İnsan KALBi yaratılışı gereği her zaman, her yerde, her hÂLde ve her Nefeste HAKk’a dönüktür.
Mesle Dünyaya meyilli Nefsin, Kalbe ve Ruha Ulaşarak Zikr-i Dâimîye İştirakidir.. MuhaMMedî-İlim-İrade-İdrak Son-UÇu ELde Edilen bu ZiKruLLAH’a ULAşım Çabası-gayreti, Cihâdu’l- EKBERdir fiilen ULAŞmak ise Haccu’l- EKBERdir ve’s- SeLÂMm..
Bu iştirak ise, İbrahimî CeheNNeme-Ateşe atılmak gibidir ki, ister gül ister gübre olsun, yana yana ateş olur-kül olur son-UÇta.. AŞKuLLaH AteşiİÇine “BimiLLAH!” deyip de atlayanı, kendi ALLAH BOYası rENgine Boyayacaktır ki o kulun, İbrahimî-MuhaMMedî bir Mü’min olup kabul görmesi gerek!..


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim---“Ve lillâhil meşrigu vel mağribu feeynemâ tuvellû fesemme vechullâh, innallâhe vâsiun alîm.: Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
(Bakara 2/115)

صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
Resim---Sibğatellah, ve men ahsenü minellahi sibğatev ve nahnü lehu abidun: Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).”
(Bakara 2/138)

Resim

Eyven kişi yol alamaz
Maksudunu tez bulamaz
Yoğ olmayan var olamaz
Varını dağıtmak gerek..


Şu yalan dünyanın bitme bilmez işlerine, çeldiricilerine kapılıp kalan ve ölüme koştuklarını unutan kişiler, AŞKuLLaH Yolunu alamaz.. RABBına Kulluk diye, ara sıra duşamaya-rastgeleye, bir şeyler yapsa da gerçek maksadına Eremez..
Her KULun, KULLuk İmtihanı gereği kendisine tanınan imkanlar VARlığının tamamen izafî-iğreti-gelgeç-gölge ve fâni olduğunu anlayıp SANAL olan bu değer ve değer yargılarını YOK edip yerine “TEK-BİR GERÇEK” Olan TEVHiDULLAH Gerçeğini “VAR”lığını koymalıdır KIBLesine..
Elbette bunun için de, en önce Ölümlü ELİndeki VAR sandıklarını saçıp-dağıtması gerek!..


Resim

Dervişlerin en alçağı
Buğday içinde burçağı
Bu Mısrî gibi balçığı
Her bir ayak basmak gerek.


MuhaMMedî Dost DERvişlerin, “taht-alt”ta görünenleri AŞkuLLAHın Fevk TAHtında MuhaMMedî SultÂNlardır.. Ancak onlar, Hakk TeÂLÂ’nın kulllarına : “Biz, ARI Bugday Unuyuz!.” demezler, hayvan yemi bilinen burçakla birlikte KuLLuk HALLerini MeLÂMî-ce gösterirler ki, Kibirkuyusuna düşmesinler..
Şu, Niyazî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu gibi, sanki yaratıldığı bir damla suyu ile bir avuç toprağı BALçık ÇAMuru olmuş da: “Gelen-geçen ayaklarıyla bENi tepeleyip BAŞıma BASsınLar!.” demek gerek!.


Resim

Makbul (A.): Kabul olunmuş, beğenilmiş.
Maksud: Kasdedilmiş. Kasdedilen. * İstenilen şey. İstek. Arzu. Gâye.
Eyven (T.): Sağa sola bakınıp takılarak giden.
Burçak: baklagiller familyasından 25-30 cm. boyunda, 8-10 çift yaprakçıktan oluşan, taneleri çok küçük, köşeli ve kırmızımtrak renkte olan bitki.
Balçık: İçinde çeşitli organik özdekler bulunan daha çok killi, koyu, yapışkan çamur, mil
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



ResimLXXXVIII ŞİİR


Resim


Fâilâtun fâilâtun fâilâtun Fâilun


Ârifin mutlak kelâmın duymağa irfân gerek
Sırr-ı muğlaktır gönülde zevk ile vicdân gerek..

MuhaMmedî HAKk ÂRifin Hakikat-ı MuhaMMedîyyeden bahseden kesin doğru kelâmını- Hakîkat sözünü, DUYup-UYması için tâlibin, MuhaMMedî Tâlim-Terbiyeden geçerek Tarikat-ı MuhaMMedîyye irfanına sahib olması gerek.
Bu hâl ise o kimsenin SÎnesinde saklı bir sırdır ki bu muğlaktır/ kapalı ve anlaşılması zordur ve o kimsenin gönlünde gelişen İlahî bir zevk olup bunu ALgılayacak vicdân/ insanın kendi içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet ve kötülükten acı duyan manevî bir hiss sahibi olması gerek..ki bu gerçek anlamda MuhaMmedî ÂRif olanların HAKk HÂLidir..


Resim

Bir hazinedir tasavvuf mâlik olmaz her hasis
Bulmağa anı dü âlemde beğim sultân gerek..


MuhaMmedî Tasavvuf öylesine Hakk katında değerlidir ki, buna her hasis/heyacanla yola çıkıp sonuç alacağını zanneden alelacele-hırsla sonuç almak isteyenler asla sahib olamazlar..
Onu elde etmek dileyen Âşıkın iki âlemde/dünya-âhiret HAKk SultÂNı olması gerekir..


Resim

Dürr-i yektâ kânını âlemde bulmak isteyen
Bulmaz anı nehr içinde bahr-i bî-pâyân gerek..


İçinde yaşamakta olduğumuz şu Şehâdet Âleminde, eşi benzeri olmayan, TEK-BİR İnci olan Hakikat-ı MuhaMMedîyye kaynağına-cevherine ulaşmak isteyenler, bu âlemin Mâsivâ Irmaklarında onu bulamazlar ki o, ancak ve ancak; sonsuz, sınırsız ve payansız Hakikat DERyâsı olan MuhaMmedî HAKk Mürşid-i KâMiLdir.. Dürr-i yektâ ise, MuhaMMedî Tâlim-Öğretimi ve Terbiye-Eğitimiyle ELde edeceği Himmeti, kendi Mürşid-i KâMiLini buldurur.. mıknatıs gibidir.. ancak bu İŞ kısacası ÇiLLedir..

Resim

Mârifet dâvasın eden müddeî bilmez mi kim
Dildeki dâvaya elde hüccet ü bürhân gerek..


Gereken MuhaMMedî Tâlim ve Terbiyeyi almadan ve Hakikat Mihenğinden geçmeden, MuhaMMedî Mârifet dâvasında bulunan kuru laf iddiacısı Tasavvuf Simsarı bimiyor mu ki,
Diliyle kolayca konuştuğu AŞKuLLAH Dâvasını, doğrulayıp isbat edecek şer’an geçerli MuhaMMedî senet, vesika, delil göstermesi gerekir..


Resim

Ârif oldur halkı başına üşürmek istemez
Gönlü cümle halk içinde hâk ile yeksân gerek..


MuhaMmedî HAKk ÂRif o kimsedir ki, HAKk TeÂLÂ’nın Halkının karşısına “ben seni kurtarıcıyım” diye çıkıp başına toplamaz.. şimdiki gibi..
Oysa kendisi cÜMMLe Halk ile hoştur.. ancak, halk içinde HAKk TeÂLÂ iledir ve tevazu’daysa yerlebir-toprak gibi olmuştur..


Resim

Kibr u ucbun illetinden kurtulup sağ olmağa
Bil tabîbin mânide şeyhin senin Lokmân gerek..


Kulluk imtihÂNı gereği Ezelden Nefsine/Aklına yüklenmiş olan dünyaya dönük hevâ ve hevesinin “ben”lik kibri, yaptığı her işe güvenmesi ve sonuçta kendini büyük görüşü hastalığından sağ-sâlim kurtulabilemesi için mâneviyâtta EL ve gönül verdiği “ŞEYH”idir… ancak Şeyhinin de halis-muhlis-sıdddık ve âdil MuhaMMedî Kâmil bir Lokmân-ı Hekim olması gerekir.. bir nalbant değil elbette..

Resim

Şöhret ıssı mârifet kenzini bulmaktır muhâl
Zirâ anın varlığı baştanbaşa virân gerek..


Bu Âlemde meşhur olmak isteyen, şöhret sahibi olayım diyenlerin MuhaMMedî Mârifet Madeni Ocağına Ulaşmaları imkânsız, mümkün değil ve boş laflardır.
Çünkü böylesi, henüz daha nefsini bile BİLmeyen kimsenin, MuhaMMedî Kâmilini BULması ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hakikatında Olması ve ŞehâdetuLLAHı fiilen yaşaması imkansızdır. Sonuçta kendisi ve tüm yaptıkları sanki bir virâne gibidir.. ki, ebeden ÖLüdür..


Resim

Ölmeden evvel ölüp kabre girip haşre çıkıp
Mâlikü'l-Mülk'ün şuhûdunda gönül hayrân gerek..


Şu ÂNda İçinde SüNNetULLAH üzere Yaşamakta olduğumuz Şe’ÂNuLLah-her ÂN yeniden YARATış Şehâdet Âleminde her nefeste “ÖLmeden önce ÖL!.” EMRin DUYup-UYarak İhtiYÂRî Ölümü.. ve Haşri Yaşayıp Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ve ALLAHu zü’l- CeLÂL’e Teslimiyyet ve İstikâmette DİRİLişi fiilen yaşamalı, kabre girip Mahşer yerine çıkmalı, hesabını-kitabını peşin peşin hâlletmeli ki maddî Mânevî her şeyyin sahibi olan El Mâlikü'l-Mülk ALLAH celle celâlihu’ya şehâdeti gerçek OLsun ki, kalbi hayret ve dehşette kalıp gAYRıya sapamasın!.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!: “Mûtû kable en temûtû: ÖLmeden önce ÖLünüz ! ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l -Hâfâ II-291-2669)

El Mâlikü'l-mülki :
Resim

Resim

Nefsi tâmusun sırat-ı şer' ile bunda geçip
Kalb evi hep hûr u gılman cennet ü rıdvân gerek..


Şu Şehâdet HAYyatında, her nefsin mutlaka içinde olacağı NEFS Cehennemimden geçebilmesi için TEK-BİR YOL olan ŞERiat-ı Garrâ YOLUnu BİLip-BULup-OLup-YAŞAyarak GEÇip de,
Kalbine NÛR Güneşi Doğarak CÂN EVİnde-Habli’l- VERîDinde ÖZde AKRABAsı CÂNÂNınıyla BİZ BİR-İZ YAŞAma MuhaMMedî Şefâat Şifâsı Şerefine Şâhid olması gerek ki, o zaman gerçek cennet, huri, gılman neymiş hele bir yaşasın ve de, RIDVÂN ->Raziyeten-Merziyyete BİZ BİR-İZ RIZÂ BÂZÂRı SultÂNı OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLLÂ!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

Resim

Söyleyip işittiği dahî görüp fikrettiği
Üstüvâ-yı Arş-ı sırda hazret-i Rahmân gerek..


Böylesiene HAKk MuhaMMedî Hakikatına ERmiş, MuhaMMedî RÜŞDünü TÜMMLeyip ÜMMeti Olmuş Ârif ÂŞıkın konuştuğu, duyduğu ve de düşündüğü dahi,
AKLının NAKLe SALL edip ARŞının RESuLî-RABBÂNî SEViyelenişi lütf-ü-ihsanı SON-UÇu Küllî Şeyi şu ÂNda yaratan ve KüLLî İŞi yapan
Er Rahmân ALLAH celle celâlihudur.. FenâBiLLAH.. BekâbiLLAH..


Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim

Sizi Yaratan BENim..:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim--- “Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.”
(Zariyat, 51/56 )

Fiillerinizi Yaratan BENim..:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm: Onları siz öldürmediniz (Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz), ama onları Allah öldürdü; (Ey Rasûlüm, bir avuç toprak) attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”
(Enfâl 8/17)

DÜŞÜNcelerinizi Yaratan BENim..:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ teşâûne illâ en YEŞÂALLÂHu RaBBul âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin RaBBi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr 81/29)

Şimdi şu ÂN -> Şe’ÂNuLLAH SeBBeHası: YENiden YARATış NEFHAsı..:


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fi’s- semâvâti ve’l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî ŞE’Nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O’ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe’n (ayrı bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir.”
(Rahmân 55/29)

Âdem aleyhi's-selâm’a üfürülen Vahdet Nefhası ,
ZÂTullahın SEViyelediği Arş-ı mu'allâ/ Yüksek, yüce, âli ARŞullah İNSÂNdadır ki;


فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne): Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!”
(Hicr15/29)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne): “Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!”
(Sâd 38/72)

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---“Er rahmânu alel arşistevâ: Rahmân arşın üzerine istiva etti.”
(TâHâ 20/5)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum."
(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.

(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!” diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)

Resim

Her kaçan tûtilere feth-i dehân ettikte ol
Lezzetinden tûtiler sözlerine nidmân gerek..


ALLAHu zü’l- CeLÂL’in, şu içinde yaşamakta olduğumuz sonsuz renkli ve zevkli Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâm Bahçesinden Nefilserinin hevâ heves çöplüklerine kaçan TUTî KUŞLarına FETH Ağzını açıp Hidâyet Es SeLÂmeını SESlenince,
LÜBbü’L- LüBBLerinden Gönüllerinin öZlerinden de AKREB-Yakın DUYup Uyacaklar ve lezzetinden; geçmişteki anlamsız-yanlış ötüşlerinden utanıp-pişman olup tevbe edecekler!.


Resim

Geh hamûş olup dilinden kimse almaya cevap
Geh açılıp şâd olup güneş gibi hândan gerek..


Gerçek MuhaMMedî MeLÂMet EHLi olanlar ki, her ÂN Tecellîye tâbi sanki dağlardaki kuşlar gibi yaşarlar.. bâzen olur dili tutulmuş gibi sessizdir.. ve hiç kimse, sorularına asla cevâb alamazlaronlardan..
Bâzen olur ki dilleri çözülür MuhaMMedî ŞeydÂlar gibi şen-şâduman şakımaya başlarlar, yüzlerinde güller açar ve MuhaMMedî Sürûru BİZBİR-İZOL-ÂN herkese de yaşatırlar gökteki GÜNeş gibi hamd olsun!.


Resim

Gâh üns gâh haşyet gâh rü’yet geh sücûd
Gâh sahv gâh mahv geh vücûd geh cân gerek..


ResûLî NEFs Letâiflerini fiilen YAŞAyaBİLdikleri için, tüm AŞamalarını sergilerler.
Bâzen olur RabbÂnî Ünsiyyet-BİZ BİR-İZlik Hâlinde.
Bâzen olur Kahhâriyyet Haşyeti-dehşeti içinde.
Bâzen olur fiilen Öz gÖZüyle GÖRür HÂLde.
Bâzen olur yere dökülen bir tas SU gibi her zerresi secdede..
Bâzen olur MuhaMMedî UYanıklık içinde aklı başında gözükür.
Bâzen olur Kahhârî Mahviyette yok olur kendine gelemez.
Bâzen olur Vâcubu’l- VüCÛDu, CÂNında CâNÂN MevCÛDLuğunda fiilen yaşar..
Bâzen olur CÂNında CâNÂN cÂN olur EL HAYyu ALLAH celle celâlihu kalır Şehâdet Âleminde..


El Hayy :
Resim

Resim

Terkedip cümle kuyudâtı erişe sırfe ol
Sırfe erse bir gönül içi anın ummân gerek..


Nefsinin kendisine yer bulduğu tüm kayıtlardan-bağlardan-bağlantılardan kurtulup-terk edip, bir Yağmur DAMLası gibi, BİZ BİR-İZ SıRR-ı Sıfır SIRFına-Saflığına-Hâlisliğine, YAŞArken ULAŞaBİLe.. ki,
O MuhaMMedî Âşıkın İÇi-Kalbi, Mutlak Vahdaniyyet-Kahhariyet UMMÂNına dönüp, atlayıp, gark olup, aransa bulunamaya, ancak yok da denilemeye..
Budur işte “BİZ BİRİZ”liğimiz El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..


Resim

Aradan ıskat edip cümle izâfâtı hemân
Hakk vücûdu âşikâre gayrisi pünhân gerek..


cÂNile CÂNÂN arasındaki AKIL Bağında NEFsinin Hevâ-Hevesinde yüklü pas-ran gibi olan MâSivâ/ALLAH celle celâlihu’dan gAYRısı tüm şeyler ve düşüncelerden-izafî-iğreti-gölge-sanal-sonuçsuz şeyleri aklından ve vicdÂNından silip hemence atmalı ki,
ALLAH celle celâlihu NÛR GÜNEŞİ doğsun ve HAKk’tan gAYRısı tüm şeyler ve düşünceler gölge gibi koğsun ve gölge yerleri olan feNÂda yok olup gitsinler..
ve El BÂKi ALLAH celle celâlihu kalsın benliğinde İnşâe ALLAHu TeÂLLÂ!.


El Bâkî :
Resim

Resim

Çünkü ârîdir izâfâttan vücûdu dilberin
Zevk-i küllî isteyen âşık dahî üryân gerek


Ol Habli’l- Verîdimizden de Akraba-Yakınımız olan Gönülleri alan, kalbleri çeken DİL Dilberi.. Maddî Manevî Akıl ürünü hiçbir benzetmeyi kabul etmeyen ve onları- tüm MevCûDları yaratan mutlak HÜR olan Vâcibu’l – VüCÛD celle celâlihudur..
O zaman şu gel-geç dünyasının sanal zevklerinden ötede, gerçek Rabbanî-ResuLî ZEVki HAZzetmek isteyen Sâdık-Sâlih MuhaMMedî Hakk Âşıklarında;
AKIL Bağlarında, NEFislerinin Hevâ-Hevesinde yüklü pas-ran gibi olan MâSivâ/ALLAH celle celâlihu’dan gAYRısı tüm izafî-iğreti-gölge-sanal-sonuçsuz şeyleri ve düşünceleri MuhaMMedî TeslimiyetLe SOYunup üryân/çırılçıplak kalması ve yaşaması gerekir..


Resim

Mısrî’yâ terk-i izâfât etmeğe lâyık olan
Kümmel-il İnsân içinde binde bir insân gerek..


Ey Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBam, buyurduğun gibi;
Aklına ve nefsine yüklü izâfi şeyler ve düşüncelerden ki, sanaldan kurtulup gerçeğe geçmek için gerekeni YAPaBİLecek ve buna lâyık olabilecek gerçek MuhaMMedî İNSÂN-ı KÂMİL,
Kendisini İnsân-ı kâmil zannedenler içinde binde bir ancak ÇIKaBİLir bu İmkÂNla İmtihân ÂLEMinde..



Resim

Ârif (A.): Hakk’ı tanıyan.
Mutlak kelâm (A.): Hakîkat sözü.
İrfân (A.): Hakk’ı tanımak.
Muğlak (A.): Kapalı, anlaşılmaz. Kapalı ve anlaşılması zor olan şeyler.
Hasis: Çabuk. Çok aceleci. * Ayartılan, tergib ve teşvik edilen.
Dürr-i yektâ: f. Benzeri olmayan, tek inci. * Mc: Hz. Peygamber (aleyhisselâm)
Sır (A.): Gizli.
Tasavvuf. İlmi (A.): Sufîlik Bilgisi.
Dü (F.): İki.
Pâyân: f. Kenar, son nihayet, uç.
Bî-pâyân (F.): Sonsuz, sınırsız. f. Payansız.
Müddeî (A.): Dâvacı, iddia sâhibi. İddia eden. İddiacı. Davacı. * Bir hükümde ayak direyen. Hak olduğunu veya herhangi hakkın zayi olduğunu dâvâ eden. * İnatçı, muannid.
Hüccet: Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * Şâhid.
Bürhân: Delil, hüccet, isbat vasıtası.
Hâk: f. Toprak. Turab.
Yeksân: Beraber. Bir. * Düz. * Her zaman.
Iss (T.): Sahip, mâlik.
Şöhret ıssı: Şöhret sâhibi.
Kenz (A.): Hazine.
Muhal (A.): Kesin olarak imkansız.
Kibr: (Kibr) Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı.
Ucb: (Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
İllet: Herhangi bir şeyin var olması için lâzım gelen sebeplerin
Lokmân-ı Hekim: Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
Muhâl: İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
Haşr: (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
Şuhûd: şâhidler. * Görme, şahid olma. * Müşahede etme. * Görünecek halde şekillenme.
Şer': Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat.
Rıdvân: Memnunluk, razılık, hoşnutluk. * Cennet'in kapıcısı olan büyük melek.
Üstüvâ: Geo: Silindir. Direk şeklindeki sütun. İçi boş direk şekli.
Tûti: Dudu kuşu. Papağan. İşittiği sözleri ezberleyip, insan sesi taklidini yapan ve söyleyen bir kuş.
Nidmân (A.): Nadim, pişman.
Dehân: (Dıhen- Dahen) f. Ağız, Fem.
Hamûş (F.): Susmuş, sessiz. f. Susmuş. Sessiz. Sâkit.
Üns: Alışkanlık, alışma. dostluk. * Arkadaş. Hemdem.
Haşyet (A.): Korkma. Korku ve dehşet.
Rü’yet (A.): Görmek, bakmak. İdare etmek. Göz ile veya kalb gözü ile görmek. * Akıl ile müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek, tefekkür etmek, düşünmek. * Araştırmak.
Sücûd (A.): Secde etme. Secdeye varmak. Cenab-ı Hakk'ın huzurunda hiçliğini, aczini bilip teslimiyetle yere kapanıp duâ ve tesbih etmek. (Bak: Secde) * (Sâcid. C.) Secde ederek yere kapananlar, secde edenler.
Sahv (A.): Ayılma, uyanıklık. Ayılma, ayıklık, aklı başında olmak. * Hastanın iyileşmesi. * Tas: Kendinden geçme hâlinin sona ermesi, his âlemine tekrar dönmek. * Uyanıklık.
Mahv (A.): Ortadan kalkma, yok olma. Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. * Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.
Kuyudât (A.): Kayd'ın cem'ül-cem'i; bütün bağlar ve bağlantılar. Kayıtlar.
Sırf (A.): Katıksız, saf.
Sırfe: Sadece, yalnızca. * Sâfi ve hâlis şey. Karışık olmayan.
Iskat (A.): Düşürmek. Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek.
İzâfât (A.): Sonradan yapılmışlar, aslında olmayanlar. (İzâfet. C.) İzafetler, isim takıları, isim tamlamaları. * Gr: Zincirleme isim tamlaması.
Âşikâr: f. Belli, meydanda, açık. Bedihi.
Pünhân: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Ârî: Pâk, pislikten uzak. * Hür.
Küllî: Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. * Çok, ziyade, fazla.
Üryân: Çıplak.
Kümme! (A.): Kâmiller.
Kümmel-i insân: İnsân-ı kâmiller..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim LXXXIX ŞİİR


Resim


Köstebektir köstebektir köstebek
Ol münâfıklar vezir olsun ya bek..


Bu yalan Dünyada ister vezir olsun ya da beğ olsun farketmez tüm münâfıklar köstebektir köstebek..
Nefeke, iki çıkış kapısı olan yer altıyoludur ki kösbekler dâimâ iki kapılıdır. Nerden su gibi tehlike sezerse hemen öbür kapıdan kaçarak boğulmaktankurtulur. Bu nedenle köstebek denilmiştir..
AKLı NakL Rüşdüne ermemiş ham sofular da köstebekler gibi, Şeriatten, Tarikattan ve Mârifetten habersiz-nursuz yer altı köstebeği gibi yaşar ölürler..


Resim

Kâfirin yeri cehennemdir velî
Derk-i esfelde münâfık oldu sek..


Bu âlemde hakkı körleyip-yok sanıp da keferelikyapanların yeri cehennemdir bil ey velî-dost kardeşim!.
Çünkü o esfelin olan bu âleme tapıcı münafık köpeklerden olmayı seçti.


İLLiYyin: ASLın en üst RUH iklimi yüceliği NûR İklimi..
ESfeLin: AYNın-fASLın, en alt BEDEN diyarı alçaklığı NÂR ülkesi..


ResimİLLiYyinimiz:

كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ
Resim---Kellâ inne kitâbe'l- ebrâri lefî illiyyîn (illiyyîne): Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlerin, hidâyette olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin'dedir.”

(Mutaffifin 83/18)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ
Resim---Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn (ılliyyûne): Ve illiyyin'in ne olduğunu sana bildiren nedir?”

(Mutaffifin 83/19)

كِتَابٌ مَّرْقُومٌ
Resim---Kitâbun merkum (merkûmun): (O), rakamlandırılmış (kazanılan pozitif ve negatif derecelerin yazılmış olduğu) bir kitaptır

(Mutaffifin 83/20)

يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ
Resim---Yeşheduhu'l- mukarrebûn(mukarrebûne): Ona, mukarrebin (yakın olan melekler) şahit olurlar.”

(Mutaffifin 83/21)

إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
Resim---İnne'l- ebrâre le fî naîm (naîmi): Muhakkak ki ebrar olanlar, elbette ni'metler içindedir.”

(Mutaffifin 83/22)

ResimESfeLinimİZ:


لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad halakne'l- insâne fî ahseni takvîm: Gerçekten biz insanı en güzel biçimde-KIVAMda yaratmışızdır.”
(Tîn 95/4)

ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
Resim---Summe redednâhu esfele sâfilîn: Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına kaktık.”
(Tîn 95/4)

Resim

Hem sırat üzre geçen mü’minleri
Şaşırandan dağdaki hınzır da yek..

Her nefsin, imkanlarla KULLuk imtihanı sıartından geçmekte olan bu dünyada MuhaMmedî Mü’minlere çelme takıp Sıarat-ı Mustakîm Yolunu şaşırtan kimseden dağdaki domuzlar bile daha değerli ve tektir..

Resim

Nushuna çi fâide diyenlere
Ger nasihat eylesen tâ haşre dek..


Hakka ve Hayra yapılan Dost nasihatını dinleyip de: “Ne fayda var bunlarda?” diyelere kıyamete kadar da nasıhat etsen ne fayda sağlar ki!.

Resim

Eylemez Deccâl'a tesir eylemez
Kıl feragat anlara çekme emek..


Onlar ki zamane Deccâlı gibi, işi-gücü halka fitne sokmak olanlara nasihat felan te’sir etmez.
Sen bunlarla boşuna emek verip uğraşma ve bundan vazgeç!.


Resim

Menn ü selvâyı Yehudî istemez
İstediği ya basal ya mercimek..


Musâ aleyhisselâmın ümmetiyken Hakk’ın gökten indirdiği Kudret helvası ve Bıldırcın etine razı olmayıp, soğan ve mercimek istemeleri insanlara biribret dersidir..

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Resim---“Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne): Ve bulutu sizin üstünüze gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onlar, bize zulmetmediler, fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.”
(Bakara 2/57)


وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نَّصْبِرَ عَلَىَ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُواْ مِصْراً فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَآؤُوْاْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ
Resim---"Ve iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr(hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh(minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayril hak(hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne)..:Siz (ise şöyle) demiştiniz: “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.” (O zaman Musa da) “Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır.” demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi..”
(Bakara 2/61)

Resim

Sükkerî olan gıdayı neylesin
Aklı fikri Bekrînin tuzlu semek..


Zilzurna dünya serhoşunun aklı fikri hep tuzlu balıktadır ki, o neylesin şekerli gıdaları neylesin şekerli besinleri-sözleri..

Resim

Üstüvâ-yı Arş-ı şer'i istemez
Çingân'a çuldan kara çadır gerek..


Basit dünya hayatına kul-köle olmuş, kalbur-kasnakla hayatını harcayan çingene için dağlarda gezerken kullanıp taşıdığı kara keçi kılından yapılan çuldan çadıren iyisidir ve onun için ARŞı bile kapsayan yüce Şeriat Kürresine gerek yoktur!.

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---Er rahmânu alâl arşistevâ.:O rahmân Arş üzerine istivâ buyurdu- kuşattı, hükümran oldu, hükmetti.”
(TâHâ 20/5)

Resim

Çenginin çengi anâ Kur’ân yeter
Cânına kelb urduğu nân u nemek..


Dünya düğün-derneğindeçalıp halkı oynatan çalgıcıların çaldığı gel-geç âletleryerine Kur'ÂN-ı Kerîm yeterdi.
Böyle yapmazda nefsin dünya leşi peşine köpekçe düşerse düşlediği ekmek ve tuzdur..


Resim

Doğru yoldan taşra gitme Mısrî’ya
Enbiyâ çekti bu derdi sen de çek..


Ey MısrîBaBam kaddesallahu sırrahu, sen de ALLAH celle celâlihunun peygamberlerinin yolu olan sırat-ı mustakîm yolundan dışarıya çıkma ve unutma ki, bu yol ÇİLLeLer Yoludur ve bu YOLun derdinitüm peygamberlerçekmiştir sen deçekinmeçek ve sırat köprünü geç!.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:Allah’ı ve Resulünü seven, belaya hazırlıklı olsun> zırh giysin!.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “En şiddetli belâ, Peygamberlere, velîlere ve benzerlerine gelir.” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim

Çün kitabullah dürür hablü'l-metin
Pek yapış bu urvetü'l-vüskâya pek..


ALLAHu zü’l- CeLÂL’in metanetli-sağlam ipi kesinlikle Kitabullah Kur'ÂN-ı Kerîmdir ve sen bu sağlam kulpa iyice yapış ve ÖMRün boyunca asla bırakma!.

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyene’r- ruşdu mine’l- gayy (gayyi), fe men yekfur bi’t- tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bi’l- urveti’l- vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm (alîmun) .: Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”
(Bakara 2/256)


Sağlam ip İslamiyet. Kur'an-ı Kerim “urvetü’l- vuska, rahmetenli’l- âlemin, huluku’l- azîm” olan Rasûlullah MuhaMMed aleyhissâlâtü ve’s- selâm..



Resim

Bek (T.): Bey.
Derk-i esfel (A.): Cehennemin en dibi.
Sek (F.): Köpek.
Nush (A.): Ögüt.
Çi (F.): (Çe) f. Ne? Nasıl? (Soru edatı) * Taaccüb ve hayret yerinde de kullanılır.
Çi fâide: Ne fayda?
Hınzır: (C.: Hanâzır) Domuz. (Beğenilmeyen birisine hakaret için mecazen söylenir.) * Pis ve katı kalbli kimse.
Deccâl: Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk'ı inkâra kadar cür'et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir.) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)(Deccal'ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, fir'avunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan; surî, cebbârâne olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı mânevisi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesimdir. Rivayetlerde Deccal'a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit'te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal'asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş. M.)
Feragat: Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek. Şahsî dâvasından vaz geçmek. * Boşalmak, hâlî olmak.
Menn: Kudret helvası.
Selvâ: Bal, asel. * Bıldırcının büyüğü.
Sükker: şeker.
Basal (A.): Soğan.
Semek (A.): Balık.
Çingân: Çingene.
Çeng (F.): Çalgı âletlerinden bir saz çeşidi.
Çengi: Çeng çalan kimse.
Nân (F.): Ekmek.
Nemek (F.): Tuz.
Kelb (A.): Köpek.
Taşra: Hariç ve dış taraf.
Hablü'l-metin (A.): Kuvvetli ip.
Urvetü'l-vüskâ (S.): Sağlam kulp.
Bekrî: İçkiye çok düşkün. Sarhoş.
İstivâ: İstila eylemek.
Şer'i: Şeriata uygun olma. Kanun ve nizamlara muvafık bulunma.



ÇİNGENE:


Çingeneler, aslen kuzey Hindistan kökenli olup günümüzde ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşayan göçebe bir halk. Türkçede Roman sözcüğü de sıklıkla Çingene anlamında kullanılır. Hindistan'ın Pencap-Sind (Pakistan, Karaçi) nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan'ın da içinde bulunduğu bölgelerden 1050 civarında İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış bir Hint-Avrupa halkıdır.
Çingene sözcüğü bir teoriye göre Eski Türkçe yoksul mânasına gelen çıgan sözcüğünden gelir. Zamanla sözcüğün Farsça formu (çingane) Türkiye Türkçesinde benimsenmiştir.
Anadolu Türkçesi ve yayıldıkları bölgelerde Çingenelere çeşitli isim ve sıfatlar takılmıştır. Sıfatlar daha çok yapılan meslekle ilgili olup özellikle Balkan Yarımadasında gümüşçü, demirci, kalaycı, nalbant, müzisyen, kaşık yapımcısı, madenci terimlerinin yerel dillerde karşılıklarıdır. Aşağıdaki listede ise isimler yer almaktadır:

İspanyol Romanları, National Geographic Magazine, Sayı 31 (1917), sayfa 267.
Türkçede Romanlar, yaşadıkları yöreye bağlı olarak Çingene sözcüğünün versiyonları olan çeşitli isimlerle anılırlar. Bunlardan bazıları şunlardır: Çingen, Cingen, Cıngan, Çingan, Çingân, Cingan ve Cingane. Bunun haricinde kullanılan bazı yöresel isimler şunlardır:

• Cingen (Muğla) (Çöğmen civârında yaşarlar)
• Cono (Adana)
• Roman (İzmir)
• Şopar (Tekirdağ, Kırklareli)
• Cingan (Bolu, Kastamonu, Çankırı, Sinop, Çorum, Afyon, Ankara, Kırşehir, Kırıkkale, Yozgat)
• Mıtrıp (Van, Diyarbakır)
• Mutruf (Ardahan)
• Bala (Ilgın, Konya)
• Poşa (Erzurum, Artvin, Kars). Anadilleri Ermenice olup Doğu Anadolu'da yaşamaktadırlar.[39]
• Gurbet, Kurbat (Tunceli, KKTC, Hatay)
• Kareçi (Birecik, Diyarbakır, Niğde ve civârında)
• Çingit (Amasya, Samsun)
• Abdal (Dörtyol, Hatay, Kahramanmaraş)
• Çerge, Firavun (Edirne)
• Dom (Van, Hakkâri)
• Aşık - (Diyarbakır)
• Kıpti
• Orom (Zonguldak, Bartın)
• Ole (KKTC)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÇiLLe tOMURLarımm.!.



Resim XC ŞİİR


Resim


İster isen bulasın Cânânı sen
Gayre bakma sende iste sende bul!.
Kendi mir'atından gözle anı sen
Gayre bakma sende iste sende bul!.


Eğer Sen deseni yaran ve CÂNda CÂNÂN-HAKk OLan RABBın TeÂLÂ’yı BİLip-BULmak istersen, O’ndan gAYRısına bakma!. Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..
Sen O’nun Eşyâ-EsMâ-Sıfât ve ZÂTına Mazhar-AYNasın ki sende zâhirdir..
Ve unutma ki;
Eşyâ, EsMânın.. EsMâ, Sıfâtın.. ve Sıfât ise, ZÂTın VARlığına DELİLdir..
O’nu sen ancak ve ancak, kendi gönül Gözü AYNanda GÖZLe-Gözet-Gözat ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “ Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsinin Tanıyan-Bilen RABBini Tanır-BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Her sıfat kim sende var izle anı
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı
Erişince zâtına özle anı
Gayre bakma sende iste sende bul!.


ALLAHu zü’l- CelâL tüm esmâlarını AKLen sana yüklemiştir ve O’nu TANIyıp BULmakta gereken sıfatları sende ZÂTen var ve sen sadece onlaı İZLe!.
Sen, hangi sırrların Zâti Zevkler olacağını ve sana SıLa-ULAŞım GüCü-Feyzi sana, O’na Ulaşıma bekleme sabrı vereceğini bil ve gözle..
ZÂTında BekâBiLLaH olacağın Anına kadar hassretle gözle O’nu.
Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim

Kenz-i mahfî âşikâr hep sendedir
Yaz u kış leyl ü nehar hep sendedir
İki âlemde ne var hep sendedir
Gayre bakma sende iste sende bul!.


“Eşyâ-EsMâ-Sıfât ve ZÂT” GiZLi Hazinesi sende dir..
“ALLAH ve KüLLî ŞEYO’nun NÛRU”dur Gizli Hazineni, “BİZ BİR-İZ”de âşikâr kılıp CâNâN’ıyın Şahdamarından da AKRABAn OLduğunu ANLa!.

Dünyanın Güneş karşısındaki 12 km yüksekliteki GÖLGE OYUNU Gece-Gündüz zanÂN ZANNında aram her YERde her ÂNda, her HÂLde ve her Nefeste O, Dâima sendedir ki, zâhir-bâtın dünya-âhiret, İki Âlemde ne VARSa ÂDEMdedir-sendedir unutma!. CEM’-i MevCÛDat ->HAKk’ın VÂCiBu’L- VüCÛD NûRunda CEM’dir.
Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Kenz-i mahfî:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzen mahfiyyen Fe ahbebtü en u’refa fe halaktü’l-halka Li ya’rifânî: BEN kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.

Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


Resim

Men aref sırrına er ko gafleti
Gör ne remzeyler bu insân sûreti
Haşr u neşr ile tâmuyu cenneti
Gayre bakma sende iste sende bul!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ömer radiyallahu anhu’ya: “ Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsinin Tanıyan-Bilen RABBini Tanır-BİLir ” buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Hükmünü DUY-UY!.
Nefsini Ârif olan, Tahkik HAKk’ı Ârif OLdu!.
Sen CüMMle İsimlere H3alifesin ki, İbrahîmî-MuhaMMedî Hanif Ol gafleti bırak at!.


قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---"Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen), ve mâ kâne mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: De ki: "Allahû Teâla doğruyu söyledi. Öyle ise hanif olarak Hz. İbrâhim'in dînine tâbî olun. Ve o, müşriklerden olmadı."
(Âl-iİmrân 3/95)

Kendinde-şu suretin İÇİnde, nice ANLAtılamayan YAŞAnınca ANLaşılan-Şâhid OLunuan gizli SıRR Hazinelerini, Haşrı, Neşri, cehennemi ve cennetin KENDiNde gör!.

Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim

Haşr-ı sûrî hâlin inkâr eyleme
Gülşen iken yerini hâr eyleme
Enfûs u âfâkı bil âr eyleme
Gayre bakma sende iste sende bul!.


Mahşer SÛRunu bekleme Bu âlemde de SÛRun her nefes gırtlağındadır, âhirette de Haşr-i Ekber olacak mizÂN kurulacaktır ki onun için bu Âlemde İşini kOLAY kılasın!.
San GülistAN Cenneti Kılınan Hayyatını, Cehennme-HâristÂNa çevirme elinle..
Tafsilât-ı Nûr-u MuhaMMediyyen olan Muhiti-Afakını BİL!
Hakikat-ı Nûr-u MuhaMMediyyen olan Merkezi-Enfüsünü BİL!.

MUHİTi Yaratan ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in Sıfat-ı SUbutiyyelerinden SEMî’-Basar-Kudret ve KELâmını zÂHiRde, Hayatİ İlim, İradesini Bâtında ANLA!. Ki şu ÖLÜMLü, İzâfi “ben”lik kuruntularından kurtulasın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim

Zât-ı Hakk’ı anla zâtındır senin
Hem sıfatı hep sıfatındır senin
Sen seni bilmek necâtındır senin
Gayre bakma sende iste sende bul!.


GüNEşin Işığı GÜNeştendir ancak Güneş değildir.. BİZ BİR-İZdir.
Kâinâtta KüüLLî ŞEYy ALLAH celle celâlihu NÛRudur.. İfrta-Tefrit, İyi-Kötü İnsÂNın; Ham ve SiLMe-RüşDe-NAKLe Ermemiş AKLındadır.
SENi-Zâtını, FiiLlerini ve düşüncelerini de Yaratandır ALLAH celle celâlihu..
Senin, ALLAH celle celâlihu Halifesi olan SENi bilmendedir tek Kurtuluş SeLâmetin..
İLMe'l- yakîn BİLiş.. AYNe'l- yakîn BULuş.. HAKke'l- yakîn OLuş.. Lâ MevCÛDa İLLâ HUuu YAŞAyış…
Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim

Sûreti terk eyle mânâ bulagör
Ko sıfatı bahr-i zâta dalagör
Ey Niyâzî şark u garba dolagör
Gayre bakma sende iste sende bul!.


Rüşde Ermemiş SİLM Olmamış ham aklıyın Hevâ-Hevesi Kafa Gözüyle GÖRdüğü BASARı, Sûretedir KuLLuk İmtihÂNın gereği..
Oysa AKL AYNAyın “iğreti ben”Lik Sırrını-pasını Silersen AKLın NÛR BULur NAKLe dönüşür ve Gönül Gözünle GÖReceği SÎRETindir.. sıfattan Zâta geçişişe söze sığmaz..
Gerçek Hakk Âşık MuhaMMedî Melâmî Niyâzî Mısrî Babam kaddesallahu sırrahu’yuiyi dinle ki, İşte o zaman doğu batı her yöne dolar taşar insanoğlu..
Ki, ASLa bAŞkasına bakma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UY ve Sen O’nu SENde-Kendinde ara kendinde bul!..


Resim

Mir'at (A.): Ayna.
Remz: İşaret. İşaretle anlatmak. * Güç anlaşılır. * Gizli ve kapalı söyleme.
Haşr u neşr: Toplanıp dağılmak, yayılmak.
Tâmu: Cehennem.
Sûr: (Suret. C.) Kıyamet günü İsrafil Aleyhisselâm'ın çalacağı boru. Buna Sur-u İsrafil de denir. * Boynuzdan yapılan düdük.
Sûrî (A.): Görünürde olan; sûr'a (İsrâfil'in borusunu üfle¬mesine) ait olan.
Haşr-ı Sûrî: Görünüşteki toplanma; sûr’un üflen¬mesiyle olan toplanma.
Enfûs (A.): İç âlem. Bâtın. Merkez.
Âfâk (A.): Dış âlem. Zâhir. Muhit.
Necât (A.): Kurtuluş, selâmet.
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön