ELEST BEZMİ-KULIHVANİ SOHBET-3-KASIM-2008

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

ELEST BEZMİ-KULIHVANİ SOHBET-3-KASIM-2008

Mesaj gönderen Gariban »

KONU: ELEST BEZMİN’DE KAÇTA KAÇ "BELÂ!" DENİLDİ ?
"BELÂ!" DİYEN KİMDİ?
"KAÇTA KAÇ BELÂ! DENİLDİ?" DEMEK DOĞRU MUDUR?


Kulihvani: Tasavvuf dosdoğru bir şekilde Resûlullah sav’e inenin fiilen uygulanması, ne yapmak gerekirse onu yapması insanın, ama bu çok önemli bir ölçüde olmalı.
Demin dedim meselâ
“yoz sofuların sözüdür”.
Hakikaten öyle, ne diye adam:
“Elest Bezminde, işte yüzde on diyenler şöyle olmuş.
Ayakta diyenler şöyle olmuş, oturarak diyenler böyle olmuş!”
.
Adama bak, daha yaratılmış bir şey yok ortada.
Yaratılmış bir şey yok iken, orada insan tasvir ediyor.
Çünkü o daima bir heykele indirmek istiyor.
Rabbısını dahi öyle yapmak istiyor zaten.
İllâ resme indirmek istiyor, resmin içinde aramayı bırak.
İşte bu bakımdan da o zorluklarla karsılasılıyor.
Elestü bi Rabbikum dediği
ALLAHU ZܒL- CELÂL kendi nurundan halk ettikleri.
Var olmanın başka bir sırrı mı var, onlara bir özgürlük mü var?
Meselâ bir kişiye demiş mi ki:
“Hayır diye bil!” diye, ne imkan sağlamış ki meselâ, daha doğrusu Çam ağacı dereden akacak olan suyu bilecek miydi.
Yani sistem değişmedi, her şey aynen devam ediyor benim anladığım kadarıyla şu anda.
Ama insan aklı öyle değildir.
Elestü bi Rabbikum’da hiç bir terslik olamaz, çünkü olsa Kün Fe YeKün olamaz o kişi.
O varlık var olamaz çünkü öyle bir şey düsünülemez daha doğrusu.
Diyelim eğer olsada biraz sonra insan diyelim Darwin cilerin dediği ğibi maymuna dönüşür.
Başka şeylere dönüşür, halbuki terbiye eden öyle terbiye etmiştir ki asla değişemez, hiç bir şey değişemez.
Oynana bilir zarar verebilir ama sistem asla değiştirilemez.
İnsan ne bileyim bir keçi yapılamaz, bir yılan yapılamaz.
Yani genetik menetik denilen şey Rububiyyet’tir Rabbliktir.
Rabb olması için varlık olması lâzımdır zaten.
Ve Elestü bi Rabbikum meclisi, Uluhiyyetten Rububiyyete geçistir.
ALLAH var iken diye bir şey yok.
ALLAH var, nokta koy, ALLAH var ve bunu söyleyecek, duyacak kimse yok, bir şey yok, halk etmesi lâzım ALLAHU ZܒL- CELÂL ’in.
Muhatabı olması lâzım, işte o muhatab zaten Nur-u Muhammed’dir.
Elestü bi Rabbkikum’e cevap verende o (Nur u Muhammed) dur.
KaaaLuuu dediler ki, derler ki, bir kısmı falan değil.
Doğrudan doğruya: “Dediler ki”.
Kim onlar, onların dışında kim var?
Hiç kimse yok.
Ben sen biz siz yok, onlar bütün Rahmeten lil âlemin bu işte.
Âlemlerin var olmasına sebep “Bel┠diyen ilk nokta.
Ana.İlk muhatab tek muhatab.
Ahmediyyet giriyor çünkü devreye hemen.


AHADİYYET >>>>> AHMEDİYYET
ULUHİYYET >>>>>> RUBUBİYYET’e geçis yaparken.

Yani hep karşıtı vardır onların, bütün esmalar zuhur ederken, daima Resûlullah sav’den geçmekte.

İman da da ayni hatayı yapıyorlar.
İman azaldı, iman çoğaldı, halbuki iman elektrik gibidir, ya vardır ya yoktur.
Azlığı çokluğu, kişinin kendine bağlıdır.
Adam kafası pis bir ampül kullanıyordur, 100 mumluk elektrik varken 30 kullanabiliyordur.
Kendi kirletmelerinden dolayı.
Ama iman azalmış çoğalmış, o anlamda değil.
İmanın etkisi azalmış çoğalmıştır.
İman ya vardır ya yoktur.
Yani sinek pisler gibi, ampül sürekli kirlene kirlene, ya da adam onun üzerine siyah boya çekmiştir hiç göremiyordur.
Yani kullanamamaktadır o imanı.
Ama adam imanlıdır yalnız.
Bütün kotulükleri yapmaktadır, ama Allah’tan da korkmaktadır ve gerçektende inanmaktadır, çünkü imanı vardır.
Onun için zaten cehennemden çıkabilmektedir.
İmanı olduğu için çıkabilmektedir.
Onun içinde "Lâ ilâhe illâlah" diyen cennete girer.
Çünkü o sadakat sahibi ise, işte bu şeylerde insanların sorunları var.


Gariban:Hocam peki, ilkl nokta Nur-u MİM orada şehâdeti yapan o, bizde o şehâdete kendi şehâdetimizi katıyoruz diyoruz.

Kulihvani: Onun içine girer, her şey onda, derc edilmiş halde demek istiyorum.
Bütün kâinat yalnız.
Rahmeten lil Âlemin âyetine çok iyi bakmamız lâzım.
Âlemlerin Rahmeti, rahmet noktasıdır çünkü.


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Enbiya 107. Ve ma erselnake illâ rahmetel lil âlemin. Ve seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdir

Rahmet. Rahmet nedir?
Bak Barbaros.
Ra harfidir, Ha harfidir, MİM harfidir.
Ordaki
“Med” arapçadaki uzamak demektir uzamak.
Gölgenin uzaması, uzanıp gitmektir.
Ulaşmaktır oraya, ama uzanarak ulaşmaktır.
Akarak değil, uzanarak ulaşmaktır.
Med, med-cezir diyoruz hatta ayni şey.
“Med” uzanarak gelmesidir, “cezir” geri çekilmesi gibi.
Bu daimiyette (daimiyet Uluhiyyete ait bir husustur), Muhammedi payın hak oluşu demektir.
Peki
“Re” nedir burdaki ?
Onu İsal edendir, adeta fiş gibi ya da, ara kablosu ve ucundaki bir fiş gibidir.
Ordaki elektriği buraya aktarmak için bir araç, araç değilde işte bir araparçadır bir elemandır.
Mutlaka olması gerekir, yoksa o olamaz.
Risal, irsal,
“Re” daima budur, ruyet’dir, görüstür, rızadır, ortaya çıkıştır, onu görünur hale getirmektir.
Doğrudan doğruya
“sal” etmektir, “irsal” dir.
Dolayısıyla
“Rahmet” ; Allah’taki olan ihsanın bize uzanımıdır “Medd” idir.
Med cezir gibi, bize Med’inin bize Hak oluşudur, bizde halk oluşudur.
Bizim hakkımızın bizde halk oluşu.
İşte bunu bize İsal eden rahmet, eğer bulutsa ona rahmet deriz, yağmursa rahmet deriz, Resûlullah sav ise rahmet deriz, bize kim getiriyorsa bunu.
Meselâ Allah rahmet midir?
Allah rahmet değildir, Er-Rahîmdir.
Rahmeti yaratandır.
Onun için bir bakıma, ana kelimelerinin analizini yapmak lâzım.
Ahad, Ahmed, Rahmed, bunlar hepsi birbirleri ile ilintili kelimeler.
O kadar çok ki bu Ahmediyyetteki
“MİM” çok derin “MİM” dir, içerdeki “MİM” tek “MİM”dir.
Ama biraz sonra bu hemen ikilesir,
“Zâhir-Bâtın” girer, biraz sonra üçleşir, bu Din Dünya ve Âhiret olur Muhammed as’da.
Üç
“MİM” olur. Yani “zâhir-bâtın ve âhir” girer devreye.
Nereye gitti
“Evvel” ? Evvel’de bir şey yok ki, “Elestü bi Rabbikum, Elestü bi Rabbikum” .
İşte bunu anlayamıyorlar. Yani orda
“Hayır” demiş de burda da kâfir olmuş falan. Kardeşim adam kendisi kâfir oluyor, “hâşâ Allah, kendi yaptı bir de kendi kâfir etmesin, yok bir şey böyle, zülum olur hâşâ, “ onun içinde, ilk defa söylüyorum ilk defa duyuyorsun, “Muhammediyetteki üç MİM, dinimiz dünyamız ve âhiretimizdir” diyorum.
Bir bakıma
“Zâhirimiz, bâtınımız ve âhirimizdir” diyorum, bu açılımdır, bizdeki Nuru Muhammediyeti bulalım derken, Nuru Muhammediyeti üç yerde bulmamız lâzım.
Bir tane gibi gözükur ama içinde üçünü derc etmiştir ve tümüde mükemmeldir zaten.
Mükemmildir ayni zamanda Muhammed as.
Kendi mükemmel olduğu gibi ayni zamanda kemale erdiricidir, yoksa eremez kimse.
Nereye götürüyor?
Sence nereye götürüyor?
Yani Muhammediyette, bir defa imtihan denilen şey kişinin kendisinde fitraten yüklü olan Nuru Muhammediyetini bulmasıdır.
Bu prizi bulduğu zaman bu âletler çalışır zaten.
Bunun asgari ilmi ve edebi ögrenilir, nasıl kullanılacağı, herkesin kullanıcağı şekilde kimseye fazla yük yüklenmemiştir, dolayısıyla herkes onu kullanmalı bilmelidir kullanmayı ama.
Efendim çocuk yemeyi bilsin de içmeyi bilmesin.
Değil kardeşim, yemeyi içmeyi her şeyi kendi kaderi ve kadarınca aklı kadar doğrusu bilecek bilmelidir, bu bakımdan, öğretim eğitim yapılır.
Ama bu üç priz, hayalî priz değil ki bunlar.
Muhammed as daki bu üç MİM, Ben şu anda burdayım, ne var bende?
Açık şekilde Zâhir ve bâtın var.
“Âhir” , Âhir daha yok. Ne denmekte ?
Böyle böyle yaparsan, oradaki Muhammediyet’e ulaşacaksın denmekte, bu ne demek?
Bu şu demek:
Nereye götürüyor dediğimin cevabını veriyorum:
Üç MİMi iki MİMe çektiğimiz anda bize en yakın olan
“Bâtın ve Âhir” kalır, çünkü zâhir deyiz ya.
Bir daha çeksek,
“Bâtın” da kalkar yalnız “Âhir “ kalır.
Ebediyetteki, Ebediyetteki kalır.
Onun için Resûlullah sav İncil’de Med olarak anılmaktadır.
Med olarak, çünkü Ahmediyyette biter çünkü, Muhammediyet Ahmediyyet’e devredilmiş olur.
Muhammediyet yavas yavas ortadan kalkar, zâhir bâtın silinir, ancak ehl-i âhir olanlar, çok yüksek olanlar kalacak, meselâ deccâl çıkacak, adami ikiye bölecek içinden geçecek, tekrar birlestirecek,..altın yapacak vesaire vesaire.
Eh inanmayacak hale gelecek akıllar, teknik çok yüksek düzeye ulaşacak, pek çok şeyi bitirdiğini zannedecek fakat, onlar yok diyecekler karşıt karşıtını bulacak, biz ciddi söylüyoruz saka maka değil ki varsa kimse gelsin bir çare bulsun diye, bulunması mümkün değil.
MCn dir, hadı bakalım çözün kaçtasınız söyleyin bakalım üç, üçte bile değil daha, bu bir boş birşey değildir, bu bir teknik teoremdir. Teoridir.
Diyorumki öyle meseleyi çözmüş, her şey hallolmuş değil.
İşte bu bakımdan, bunlardanda zorluklar var.
Ne bakımdan ?
Yani siz kişinin kendi genetik kartı diyorlarya şimdi, fıtrî yapısında, ilahî yapısında, ana kartında üç Muhammediyet nurunu kendinin bulmasını ALLAHU ZܒL- CELÂLemrediyor.
Başka adam nasıl yapacak?
Ceryan almaz makinaları, âleti edevatı çalışamaz.
Çalıştırmak için ne yapacak?
Muhammediyet Cem’dir çünkü, muhammediyetin içinde kim var? hiç kimse yokken ALLAHU ZܒL- CELÂL ’deki HABBE var HABİBULLAH var.
Sonra?
Resûiyyet makamında olan, kalkmayan, Resûlullah sav’i’in bedeni ortadan kalkabilir, kalkması mümkün olmayan ALLAHU ZܒL- CELÂL ’e AHAD’e en yakın olan AHMEDİYYET teki
“MİM” den bahsediyorum.
Ama bir beri geldiğinizde Mahmudiyetteki
“MİM” vardır.
Tam buraya çıktığınızda Arabistanda bir kişi görürsünüz tümünü cem’ etmiştir o.
Tümü cem’dir onda ve onun için çok muazzamdır.
Bilemeyen kişi zanneder ki ALLAHU ZܒL- CELÂL ’e ALLAH ve RESÛLU dediğiyere gitmek ister hemen, onun için FENAFİLLÂH deyince hemen oraya koşuyor insanlar, bu tarafa hiç koşan yok.
Evet, bilmem anlatabiliyor muyum Barbaros.
Halbuki ayni arapça gibi.
Sağdan yazılır soldan tercüme edilir diyorum bende.
Burdada öyledir, bu tarafa istikamet gösteriliyor gibi iken tam tersi dir, eğer Fenafillâh olacaksa burda olması lâzım, obur tarafta Fenafillâh falan çeke bakıyor sadece, ne yazdırmışsın onun üzerine sunu yazdirmıştin işte, pasaporta bakiyorlar, bütün islemler burda yapilmiş zaten orda yapılacak artık ne kalıyor?
ALLAHU ZܒL- CELÂL ’in merhametine sığınmak kalıyor, başka bir şey var mi?
ALLAHU ZܒL- CELÂL kimsenin ecri zail olmaz diye anayasası vardır, yüze yakın belki âyet vardır, hâşâ ALLAHU ZܒL- CELÂL kaçıracak, silecek değil.
Ama merhamet başka şey, rahmet başka şeydir.
Rahmet bize Hakkın ihsanını getirendir.
Onun için bulutlara rahmet deriz, yağmur rahmettir, Resûlullah sav rahmettir, ama ALLAHU ZܒL- CELÂL ’e rahmet diyemeyiz.
Er-Rahîm ve Er-Rahman’dir, yaratandır.
Onun içinde bizdeki Nuru Muhammediyetin bulunusu, Nur nedir?
Nur oluşumun adıdır.
Integral turev gibi.
Oluşumdur.
Havadaki nem yoğusmuşta şu olmuş o da soğumuşta buz olmuş gibi.
Bir git gel gibidir.
Ve gerçektir.
Eşya Esma Sıfat ve Zat.
Ben bunu ilk defa söylediğimde kıyamet koptu o zaman.
Yani insanlarla çok sohbetler falan oluyordu, anlayamıyorlardı, ALLAHU ZܒL- CELÂL ’i ben dışarda tutmuyormuşum gibi böyle yanlış anlıyorlardı.
Ama ALLAH’ın uzanımı var ALLAH’ta resimdir demiyorum ben.
Demiyorum ama anlatamıyorum.
Hani eşya’dan sonra gelen esmayı anlayamıyor adam diyor ki hani şimdi
“El-Kerîm” ismi “ikram” a dönüşecek öyle mi diyor?
Anlayamıyor çünkü.
Zaten sunu da anlayamıyor.
Allah kendi nurundan yarattıyı da anlamıyor o.
İllâ bir şey yaratsın istiyor.
ALLAH bir
“şey” değil ki, onun için dar boğazda zaten Tasavvuf o bakımdan. “Bir” demeyeceksin sayacaksın deniyor.
“Bir” demeyeceksin sayacak.
Nasıl sayacak?
Sayamaz nasıl saysın,
“bir” dedirmiyorsun çünkü.
“Bir” diyecek “bir bir daha iki bir daha üç bir daha dört” diyecek sen biri dedirmiyorsun.
İlk noktayı koyma çiz diyorsun.
Bin tane çizebilirsin,
“ilk noktayı koyma” diyorsun.
Ne yapacak?
Hemen havaya çizer, ruyaya çizer, masala çizer.
Canının istediği yere çizer, neticede bu işin sonu çok acı olur, çünkü akıl bakımından çözülmez.

Bir şey varsa dört şeyi vardır onun.
Yani meselâ Yaratan dediğimizde dördü görmemiz lâzım. Çoktur da dördü kesin görmemiz lâzımdır.
Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın ‘i görmemiz lâzımdır.
Onun içinde ALLAHU ZܒL- CELÂL hatırlatıyor bunu, El-Âhir’dir El-Zâhir’dir.
Eğer birisi desinki:
“Allah benden daha az zâhirdir!” desin kâfir olur.
Allah ondan daha çırılçıplak üryandır.
Onun için giydirilmeye çalışıyor.
Yani dindarlar giydirmeye çalışıyor işin garip tarafı.
Bizim meselâ bu gurubun içerisinde meşhurdur meselâ,
“meğer mevlâm üryan imiş” .
Gerçekten bu bir laf değildir, bir şiir değildir düzmece bir laf değildir.
Hakikatin ta kendisidir.
Ama illâ Allahu Zülcelâlin resmini ve heykelini düşünenler. Allah’ı bir şey sananlar zaten hiç bir şey bulamayacaklardır.
Ama buldukları zaman, kendi ağızlarından ALLAHU ZܒL- CELÂL ’in sözünü duyacaklar.


Devam edecek Inşaallah
Resim
786

Mesaj gönderen 786 »

GÜZELLİĞİ KADAR ÖZEL BİR SOHBET OLMUŞ Kİ İNŞAALLAH DEVAMINI DÖRT GÖZLE BEKLERKEN KONUYU ANLAMAKTA ZORLANMAYIZ. ALLAH CC DEĞERLİ LATİF HOCAMIZDAN VE SEVGİLİ CANIMIZ GARİBAN KARDEŞİMİZDEN GANİ GANİ RAZI OLSUN. EN GÜZEL MUHAMMEDİ DUALARIMIZLA... 786
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

SOHBET 2.KISIM:

Kulihvanı: Onun için demin dediğim şeyde tuzak, tuzak laflar, her canlı mutlaka bir damla “SU” dan halk edilmiştir.
Âdem’in Suyu nerdedir? Nerdendir?
Meryem as’a ilka edilen bir DAMLA SU mudur?
Bir damla su değilse, bu tâbirin dışında mıdır?
Bu âyetin dışında mıdır?
Cebrail as kimdir?
Çünkü İsa as bir canlıdir, eti kemiği olan birisidir.
Bir melek değildir, gözükmeyen bir şey değildir, bizim gibidir, bizim ise kurallarımız çok nettir.
Ve buralar hep böyle şeyler, çeldiriciler.
Ne zaman çeldirir?
Böyle 100 kiloluk, 200 kiloluk yükün altına girersen, bel falan kalmaz, diz kaymaları yapar, çökertir öldürür.
Bu çözülmez de demiyorum, çözülmüştür, gerekliyse lâzım ve lâyıksa.
Demin söylediğim şeylere, sizing meselâ benim ölçülerim için söylüyorum, ben özel bir hal yoksa dürüst konuşan bir insanım biliyorsun Barbaros, çünkü o noktadaysam dürüst konuşurum, çünkü dürüst konuşmayanlar o noktada olamazlar, oldurulmazlar da, oldurulmazlar.
Resûlullah sav’e bakmamız emredilir,
“Elestü bi Rabbikum” dediğiniz anda, âlemlere rahmet oluşuna bakmak gerekir, bütün âlemlerin rahmet noktası olduğuna bakmak gerekir. Nurumdan nurunu halkettime bakmak gerekir.
Nurullah la Nur-u MİM arasında, Nur-u Nun ile Nur-u MİM arasında bir
“Kaf” vardır.
“Kaf” , Kudret nuru vardır, biz hiç oraya girmeyiz şu anda, girmemize hacet yok ya da girmemiz doğru değil.
Ama Nurullah’ı demesek yaratıcıyı kaybederiz diye deriz. Ama kudretullah Nurunu meselâ Nur-u Kaf’ı, yedi nurdur bunlar, onu es geçeriz, ama bu tarafa doğru gelirken Nur-u MİM deyi veririz.
Nur-u MİM bir tane değildir ki, işte Muhammed a.s’a geldi mi üç tanedir.
Herkes kendindeki Nur-u Muhammediyeti bulması lâzım bu işi doğru çözmesi için.
Işığa nura kavusması için, sürura, onura kavuşması için, neydi bunlar, bunlar dinimiz –dünyamız-âhiretimiz diyoruz biz bunlara.
Bunların nur kaynakları diyoruz, bunların aslı bu, neydi dünyamız? Ez-Zâhir olandı.
Dinimiz neydi? Bâtınımızdı bizim.
Âhiretimiz, Âhirimizdi.
Dinimiz dünyamız âhiretimiz dediğimiz üç şey, üç MİMdir zaten.
Nereye gitti evvel?
Evveldeki MİM neden MİM değilde, Ha ya gitmiş.
Neden Hakk olmuş o evvelki söz?

Onun için Ali (kv)’ye diyorlar:
“Hangi sözünden korkarsın?” “Ben son sözümden korkarım!”
İlk sözünden niye korkmuyorsun?
İlk sözde bir şey yok ki, ilk söz Rububiyyet sözüdür.
Bende var olmak, var olacağım, sahneye çıkacağım.
Rabb terbiyesini kabul ediyorum, hiç farketmez, isterseniz taş olun taşlık yaparsınız, taş olarak var olur sistemin içerisinde ve onu yapar.
Aklı olmayan emredileni zaten yapar, mecburen yapar,
“bel┠demiştir zaten.
Tüm sistem belâ demiştir zaten, her şey.
Kullî şey
“bel┠demiştir.
Yoksa var olamaz ortaya çıkamaz, Nur-u Kaf olmaz, onun için o belâ, bilakis, soru niye olumsuz?

(Zaman: 00:35:20)

İşte insan aklına ilk, insan aklı zaten sorun olan, sorun olan sınırlı sorumlu insan aklı, orda dahi, çünkü bize anlatılıyor o hikaye, ne bileyim ben koyuna tilkiye aslana keçiye anlatılmıyor bu Kur’ân daki anlatılanlar.
Şu anda bize anlatılıyor zaten, akla.
Onun için evveldeki zaten yapacak bir şey yok,
“bel┠denmiş, mecburen denmiş, ondan biz bir imtihan olur muyuz?
Ne imtihanı olacağız?
Beden yok, hatta nefis yok belki de, iş yapacak bir şey yok, hiç bir şey yok, sadece bir varlık olma olmama, ilk noktaların içindeki sonsuz noktaların tümü
“bel┠dedi türkçesi bu.İlk nohut tanesi dedi “bel┠yı, kıyamete kadar gelecek bütün nohutlarda “bel┠dedi.
Bu basit bir şey.

Onun için Muhammed as’da 4 MİM yoktur 3 MİM vardır, işte bunlarda bu dur.
Zâhiri çözdügümüz anda, zâhiri çözüverdiğimiz anda, bedenden çıkıverdiğimiz anda nereye gider, Bâtın ve Âhire gider.
Mahmud’a gider, Makam-ı Mahmuda geçmiş olur.
Orda gerçekten hamd eder.
Hakikaten hamd eder.
Din âhiret için hamd eder bir defa, dünya problemi kalkmıştır.
Dünya saptırıcılıkları, dünya imtihan salonu işi kalkmıştır.
Ben bazen öyle diyorum, mulakat gibidir yazılı ortamdan sonra, daha rahat demek istiyorum, Makam-ı Mahmud’dur çünkü.
Sonra Ahmediyyet’e biner.
İğnenin ucu gibi âhiret’e derc olur. Sonra Habibiyyet’e biner.
“Yasin 36/58.Selâmün kavlem mir rabbir rahiym : Bir selâm, rahîm bir rabdan kelâm “ olur.
Ona Darü’s-Selâm desen de.
Yani Silm olan yer. La MİM’in sahiplenildiği sahibi olduğu gibi yer öyle söyleyeyim.
Ondan olunduğu, sende ondan olunduğu zaman, artık damla denizde, deniz demesne de olur zaten öyledir.
Artık küll olmuştur.
Kendinin kendi olmasına ihtiyaç kalmamıştır.
Mümkün değildir, ayrıca gerekte yoktur, sistem nereden halk edildiyse, onun için ALLAHU ZܒL- CELÂL , Nefs-i Mutmainne, Ruciiy, Rucü’ et, Rucü etmek ricâ etmektir.


“Fecr 28. İrci'iy ila rabbiki radıyeten merdiyyeten: Sen dön o rabbına hem râdıye olarak hem merdıyye de”

“Câe” gelmektir, “R” rİsal dir.
Seni getirecek yolu bulmaktır, Ricâ.
Rİsal edicek, risâleti bul diyor zaten. Bir RESÛL bul!

“Câe”!. “E” daima Allah’tır “elif” tir.
Elif’te denize varmak için bir at bul sen kendine.
Başka
“câe” cem’ olamazsın “câe” gelemezsin, deniz olamazsın.
Muhakkak onu bulman lâzım...
"Rabbikum” Rabbınıza dönün. Radıyeten Mardiyeten.
“Radı” ordaki rızada çok ilginçtir.
Eğer dalâlet (sapılık), risâlet bulursa o rıza olur.
Ama delâlet kendi başına kalırsa, şeytana falan gerek yok. Dallum olur hayvandan da asağı olur.
Şeytan dahi der:
“sen Rabbini inkâr ettin, ben Rabbimdan korkarım!” der şeytan.
Şeytan dahi, âyet bunlar.
Demek istiyorum ki, oradaki rıza öyle basit bir rıza değildir.
Merdiyeten: Allah’ta senden razı olarak.


Fecr 89/29. Fedhuliy fiy 'ibadıy: Kullarımın arasına gir.

İşte o kullar, ellerinin üzerinde ALLAH’ın eli olan kullardır.
Yani risâlet bulmuşlar.
Ellerinin üzerinde ALLAH’ın eli vardır olan kullardır, elektrik hatları, direkleri gibi, dokunduğun anda Keban onlardadır.
Bu onların şahıslarına ait bir üstünlük asla değildir, zaten o iklimde, o yasada, o ortamda, böyle bir şeyi düşünme imkanları yoktur.
Düşünemezler, tıpkı elektrik direklerinin düşünemediği ğibi düşünemezler, ya da mümkün değil zaten, o denli sıfırlanmışlardır.
Emin insanlardır, emin olmuşlardır, aksi takdirde oraya konmaları mümkün değildir.
O hatta girmeleri söz konusu olamaz.
Lafınan sözünen hiç bir zaman olamaz, ALLAH korusun, Onun için onları cehenneme koyacağım dese ALLAHU ZܒL- CELÂL, ayni İbrahîm as gibi davranırlar, Cebrail as deseki:
“yardım edecegim”
“Yok, yardım istemiyorum, ikimizi de yaratan Rabbimiz haberdâr” gibi İbrahîmi tavir takınır.
Çünkü İbrahîm a.s da Resûlullah sav’i’in kendi MİMine mazhardır zaten.
Ondaki de Muhammed a.s’ın nurudur.
Onu konuşan da odur.
Resûlullah sav’dir.
Kim kimin dedesi belli değildir.
İbrahîm Ebu Rahîm demektir.
Rahîm’in babasıdır.
İbrahîm, bize göre Ebu Rahîm’dir.
Gerçekten de öyledir.
Bazı tefsirciler, ona yahudice isimler bulmaya çalışıyorlar ama göbeklerini yırtıyorlar, fakat zahmet çekiyorlar.
Ki Resûlullah sav’i’in kendisi buyuruyor Ebu Rahîm’dir diye.
“Ben üç rüyâdan doğdum, benim babam rahmettir”
İbrahîm a.s ‘i kastediyor.
İşte bu üç MİMdeki üç priz Muhammediyetteki, Mahmudiyetteki iki priz,
Ahmediyyetteki tek priz ve Evveliyetteki Habibiyyetteki âhiretin arkasında orda gizlenmiş olan evveliyetteki Habibiyyet, iki
“be” nin Hak oluşu.
Asılla gölgenin Hak oluşu gibi.
Gölgenin yok oluşu gibi bir Hak oluş vardır orda, Habibiyyet çünkü habbe tohum demektir.
Hiç bir şey yokken ALLAHU ZܒL- CELÂL ’de bir muhabbet habbesi varki ortaya o çıkıyor zaten.
ALLAHU ZܒL- CELÂL ’den çıkan habbedir. Muhabbet bu bakımdandır zaten muhabbet bu köktendir.
Bu nasıl baş sonu dercedilmiş oluyor?
Aynen daire gibidir, başlıyorsunuz sonra ayni yere tekrar geliyorsunuz.
Bu hep böyledir.
Bir birine çok zıt gözüken, hakikatende öyle olan, inkâr ve ikrâr gibi.
Küfür ve iman sırt sırtadır, ayni şeyin iki yüzüdür.
Onun için böyle ben hep şiirler yazardım, yayınlanmadığı için şimdi şiirler tam olarak. 16-17 defter var şimdi oldu, 5’te mi 6’da mi kaldı ya da bir kısmı yayınlanamıyor, ben 10’u yazıyordum geçen gün 10 bitiyor, oralarda vardır meselâ.
Sakın firavun’a ates etmeyin Musa’yı vurursunuz, çünkü sırt sırtadır onlar.
Yani Ebu Cehil’i kaldıracağım dediğiniz de Resûlullah sav’i silersiniz.
Mümkün değil çünkü.
Bunlar şans meselesi değil.
Burasi ikilik âlemidir.
Bu gün müydü neydi, birine bir şey yazarken, Güllale’ye mi bir şey yazıyordum da tevhidi tül mü etmiş yoksa ikilik sahnesinde göremiyoruz, tevhidimi tüllendi gitti falan diye öyle bir dörtlük yazdıydım sanıyorum, okudun mu Güllale?


Güllale: Okumadım herhalde nerdeydi ki?
Kulihvani: bir yerde yazdıydım ama neresindeydi?
Gül mü büründü falan diye bir şeyler vardı ya.


Güllale: Bakarım şimdi ben inşaallah.
Kulihvani: Yani burda, ikilikten çıkacağım diyemeyiz, ama ikiliğin içinde, kesretin içindeki vahdeti zevk edebiliriz. Bunun içinden çıkmaya çıkacağım ama beden bana engel diyemeyiz.
Neden diyemeyiz?
Çünkü üç MİM boyutundayız şu anda.
Tıpkı Resûlullah sav’in olduğu gibi üç boyuttayız o zaman Resûlullah sav’e Taif’te taşlıyorlarlar seni şekil değiştir ikinci boyuta geç, bir daha tek boyuta geç gibi şeyler diyemeyiz. Dersen neyi kaldırırsın?
Herşeyi kaldırırsın, Abdikeyi kaldırırsın, RESÛLikeyi kaldırırsın, sistemi kaldırırsın, her şey yıkılır demek istiyorum.
Bu bir düzmece değil ki bu tasavvuf, dosdoğru bir şeydir.
Kendi içindedir.
Bu boyutta böyledir.
Aslında yedi boyuttur bu.
Burdada yedi nur vardır, yedi MİM değilde.
Yedi MİM vardır ama ben bilemiyorum nerde var.
Ama yedi nur olduğunu biliyorum.
Nur-u Nun ALLAH’ın Nuru’dur.
Nur-u Kaf kudret Nurudur.
Nur-u MİM bir defa kafadan üçe ayrılır birden.
Ama toptan konuşuruz, çünkü biz üçüyle birden yaşarız.
Dinimiz dünyamız âhiretimiz birlikte yürürüz biz.
Mecburuz buna, Şeriat-Tarikat-Mârifeti biz mutlaka yürürüz. Birlikte, çocukta böyle yürür, o çocuktur, bilmez pancreas bezini olmazsa da olur demek değildir, her şey onda da vardır, ama bilinçsiz kullanıyordur, ya da bilememektedir ama kesin kullanmaktadır.
Biz de öyle, mârifeti de kullanırız, tarikatı da kullanırız, şeriatı da kullanırız, kullanırız ama bunun belli yaşta belli durumlarda bilinmesi gerekir.

Evet sen ne diyorsun Barbaros?


Barbaros: Hocam bu üç MİMle ilgili bahsiniz bu Bawa Babanın sürekli bahsettiği o üç âlemin servetidir dediği, Allah bize üç âlemin servetini versin diye dualarında kullandığı sürekli tekrar ettiği şeyler zannediyorum.
Sizin bu söylediğinizden bunu anlayabildim şimdi.


Kulihvani: Ben gerçekten okumadım, ancak doğru söylüyor çünkü dördüncü âlem Hakikat Âlemidir.
Dördüncü âlem için Resûlullah sav buuyuruyor ki:
“Beni size peygamber olarak gönderen ALLAH’a yemin ederim ki, bana ne olacak bilmiyorum,”
O Hakikat Âlemini.

(Zaman 00:50:00)

Orada Resûlullah sav’i’in bir tasarrufu sadece bir şefaattir.
Duadır: Ya Rabbi,
”ümmetim, ümmetim, ümmetim” dediği bu.
Dördüncü âlem için bunu söylemekte, ama üçüncü âlem, bir iki üçüncü âlemler kendi görev sahasıdır.
Emredilendir.


“Ya Muhammed git insanlara de ki, Allah ve RESÛLuna teslim olunuz!” de.
“De ki Allah ve RESÛLune iman ediniz!” de.
“De ki Allah ve RESÛLune tâbi!” de.
“De ki Allah ve RESÛLune itaat ediniz!” de.

Tek tek tek tek tek tek dördündede şey vardır,
İnzar et, biliyorsun Teblig et.
Tebşir et, mujde.
Teşhid et, şâhid ol, şâhidleride ol aynı zamanda.
Bunun için hâşâ Resûlullah sav’i’i öldü sananlar, Resûlullah efendimizin şâhidliğini de oldu sanmaktadır.
Halbuki Resûlullah sav hayy dir.
Yani bir fotoğraf filiminden daha hassas bir şekilde izlemektedir.
Her şeyler açıktır, dosdoğruca açıktır öyle uydur kaydır değil.
Sistem şu anda tesadüfî bir sistem değildir, sistem en ufak atomlar ve hücreler dahi sistemin içerisinde tıkır tıkır islemektedir.
Biz dışarıdaki patırtı kütürtüden deniz yok oldu sanıyoruz, deniz varoldu sanıyoruz, hiç bir şey yok.
O olacaktır kendi kaderini yaşıyor dünya ve digerleri.
Evet buyurun.


Barbaros: Bende öyle dedim birisine, Resûlullah sav ölü ise bu âlem nasıl ayakta duruyor dedim.
Orası tecelli noktası, o nokta Nur-u MİM giderse atomlar nasıl duracak ayakta, eşya nasıl zuhur edecek?
Salâvat getirin deniliyor:


İnnellahe ve melâiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin. (Ahzâb 33/56)

Resûlullah sav hâşâ ölü ise biz kime salâvat getiriyoruz her Cuma, her sabah? diye sorunca şaşırdılar kaldılar.

Kulihvani: Şimdi, Barbaros tasavvuf bir sırr ilmidir.
Sırr, zaten kendisi sadakattır, baştaki
“s” sadakattır.
Sadık olmayan emin, güvenilir olmayana verilmemesi gereken bir şeydir.
Haramdır zaten, yasaktır, doğru değildir.
Onun için, tasavvuf daima kendini koruyarak gider, ve âyet vardır, Allah kendi dinini koruyacaktır diye.
Allah’ın dini diridir çünkü.
Allah’ın dini diridir, kağıtlardaki yazılı olan değildir.
Kağıtlarda yazılı olan egitim aracıdır.
Ben şu anda elektrik santralından ışık alan elektrik alan bilgisayarın şu ampülu gibi Resûlullah sav’den ışık bir nur almam gerekir bi zatihi, hayalen gözümü kapatarak değil.
Nasıl olacakmiş ki diri olmayan, ne demek ?
Onun içinde zaten, kişiler o noktaya getirilmediği sürece hazm edemeyecegi şeyleri gerçekten vermek ciddi sakıncalar doğurur.
Aklına fikrine hatta herşeyine zarar verir, bu doğru değildir. Ben öyle anlıyorum ki, kervanın dışından seyrederken, Kervan Köpegi olarak bakıyorum çeşitli yerlerden, o kişinin gelismesine hizmet ediceksiniz, o kendisi bulacaktır zaten.
Kendinde olanı kendi bulacaktır.
O prizleri kendinde bulması lâzım ki işine yarasın.
Ara kablo ile başkasından asla alamaz.
Birbirinin midesine borumu takacaklar?
Bir birinin gözlerini mi paralel bağlayacaklar.
Kalblerini mi birleştirecekler boş laf file..
Mümkün değil, herkes kendisi görecek, bu bakımdan tasavvuftaki anlatımları tatbikate geçmek bazen keramet seklinde olur.
Bu ise, en ucuzudur.
En basiti demiyorum en ucuzudur.
Karsındakini hayrette birakacak bir hale göstermek, halbuki gerçek olan ikram, kerem, mükerrim yaratılmıştır insan, mükerrem yaratılmıştır.
Keremi kabul edecek şekilde yaratılmıştır, kendisi buna musaittir, sünger gibi emicidir.
O zaman bir sorun var, ya bu sünger donmuş kalmış, ya bu sünger kendini bilmiyor, ya da buna verilen süngerin emmediği bir şey meselâ taş toprak.
Su değil meselâ.
Şey var, su diyorlar, diyorlarda cuvaldan döküyorlar yalnız.
Çimento gibi döküyorlar su olmuyor demek istediğim, bir şey vardır muhakkak, aksi takdirde hir bir şey demeseniz süngeri suyun içine atsanız, sünger kendi halinde kendi hacmine yakın nerdeyse suyla dolar.
Konuşmasanızda bir şey demesinizde o bilir, kendiliğinden olur demek istiyorum.
Onun içinde biz burdaki bir çok sırları meselâ, söyleseniz sırr gizlendiği için sırr değildir.
Sırr, istediği zaman kişi sahip olursa ne mutlu, ya olmazsa ne olacak?
Diyelimki: “Barbaros sen çok yiğit adamsın kardeşim, kaldırırsın yüz kiloyu, gir şu cenderenin altına!”
Hani pestili çıktı adamın, neyi kaybettin?
Bütün prizleri.
O bir gram nohut tanesiydi, tarttık bir gram geldi, dünyanın en hassas terazısiyle tarttık.
Ezdik yine tarttık!
Yine bir daha bir gram geldi ama bir daha ayağa kalkmadı.
İç dengesini dış düzenini duman ettik çünkü.
Tasavvuf böyle bir şeydir.
Komik gibi gözükür, ama o dengeyi bozup kurarsanız, âhirete doğru bakarsanız, kıyametin koptuğu andaki nohut size el sallar.

“Ben burdayım!” der.
Bu tarafa bakarsanız, ilk nohut size el sallar:
“ben burdayım!” der.
Bir de bakarsınız ki merhumlar el ele.
Siz de öyle, cocuğunuzdan tarafa bakarsanız mahşerdeki kıyametteki en son cocuğunuzu-torununuzu görürsünüz:
Babanıza doğru bakarsanız Âdem a.s in el salladığını görürsünüz.
Yani evvel ve âhir böyle bir birine kitlidir.
Biz sadece zâhir ve bâtını yaşamaktayız.
Âhir içinde hazırlık olmakta.
Bu ne demek?
Bu bu hayatın denge ve düzenini kurmaktır.
Aksi takdirde denge ve düzen kurulamaz çünkü.
İnsan akıllı olduğu için, hayvandan da aşağılara şu anda olduğu gibi indiği zaman, hiç bir şey kalmaz, merhamet kalmaz, adalet kalmaz, Allahu Zülcelâl’in bütün yasaları boşa çıkar, bu bakımdan zaten, ben böyle anlıyorum diyorum, böyle biliyorum yahutta.
Onun içinde kalu belâ kalu belâ olmuştur.
Beli olmuştur söylenmiştir denmiştir ama, siz mi dediniz ?
Evet biz dedik, aklı olanlar siz bir ayrılın bakalım.
Ey mucrimler sizde ayrılın bakalım söyle.
Kimdi o aklı olanlar?
Ordada meselâ bastırmıyorlar, Zül Celâl ne buyuruyor:

“Biz emaneti dağa taşa teklif ettik, akıl kabul etti.” Böyle dedikmi adamları deliye ceviriyor: “akıl değil!” diyor. "Ne?” diyorum, “İnsan kabul etti” .
Akıllı olmayan, değil insan, sandalye bile değildir.
Hiç bir şey değildir.
Sandalye, aklı olmasına gerek yok, sandalya sandalyadır.
Ama insan aklıyla vardır.
Aklını çektiğiniz zaman, adamın kalbini çıkarıyor masanın üzerine, tekrar geri oturtuyor.
Akıl durduruluyor o arada, akıl devre dışı bırakılarak herşeyi yapılabiliyor.
Bütün bu sistemin hepsinde aynı geçerlidir.


İnna aradnel emanete ales semavati vel erdi vel cibali fe ebeyne ey yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula: Evet, biz o emaneti Göklere, Yere ve Dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeğe yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok câhil bulunuyor [Ahzab 72]

(Zaman : 01:00:22)

İleride devam edecek inşaallah.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

ŞEYH VE MÜRİDİ

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

ŞEYH VE MÜRİDİ


BİR ŞEYHİM VARDI, KENDİ İNSANI KAMİL
ADI (DEDE) İDİ,ÖZÜ NURA HAMİL
HAK PINARI İDİ, AKARDI SELSEBİL
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ

GAM YÜKÜ SIRTIMDA KAPISINDAN GİRDİM
EN GÜZEL AYDINLIĞI YÜZÜNDE GÖRDÜM
EDEP ÇİÇEKLERİNİ BAĞINDA DERDİM
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ

FEYİZLER VERİR CANIMA CAN KATARDI
DERTLER ALIR YERİNE DERMAN SATARDI
KENDİSİ BİR ÇULUN ÜSTÜNDE YATARDI
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ

YEDİRİR İÇİRİR GÜZEL AĞIRLARDI
ONU DUYMAYAN KULAKLI SAĞIRLARDI
İNDİĞİM YOLLAR YOKUŞ SARP BAYIRLARDI
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ

BİR HASRET BIRAKTI GÖNLÜMÜN ÖZÜNDE
LEDÜN İLMİ SAKLARDI TATLI SÖZÜNDE
KÖR VE TOPAL KALDIM NURLU İZİNDE
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ

GÜLİZAR DAHA ÇOK ÇOK AH ÇEKİP AĞLAR
NASILDA VİRANE KALDI ONSUZ BAĞLAR
HASRETİ TAM BURAMDA İÇİMİ DAĞLAR
ELVEDA DEMEDEN AHİRETE GİTTİ


GÜLİZAR ANA

ESSELAMÜN ALEYKÜM HAKK DOSTLARI ALLAH'IN RAHMETİ VE GUFRANI ÜZERİNİZE OLSUN. RESULALLAH'IN ŞEFAAT'İNDE BİRLEŞELİM İNŞAALLAH
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Ve aleykümesselam Gülizar Ana.
Muhammedinur gönül güzelliği sitenize hoş geldiniz hoşluk getirdiniz.
Gönlünüze bereket...
Gönül verenlerin sitesinde Hakk ve Hayrlı dosdluklarla BİZ BİR-İZ inşaallah...
Dualarınıza Amin Ya Muin(c.c.)...

Rasulullah s.a.v. Efendimizin Şerefli Şefaatı için Onun Adına, Hesabına ve Şerefine Hasbi hizmette Muhammedi muhabbetler dilerim...
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön