KUL İHVANÎ SILA-SALL SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KUL İHVANÎ SILA-SALL SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUL İHVANÎ SILA-SALL SOHBETİ

Esselâmü aleyküm ve Rahmetullah

SILA – SALL MîM- ŞİİRLER – VÜCÛD- MEVCÛD


(14 NisAN 2009 sohbeti )

Euzu billahi's- semi’i'l- alîmi min eş-şeytanirracim min hemezeti ve nefhaihi ve nefsihi.

Bismillâhirranmânirrahîm.

Subhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etuubi ileyk.

Elhamdulillâhi Rabbül âlemin.

Lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke, bir şerikin ortağın, karışanın, görüşenin, danışanın, proje çizenin, uygulayanın, uygulatanın yoktur.
Lâ şerike leke, senin için bir şerik, bir ortak, bir şirket yoktur.
Estağfiruke veetubu ileyk, bağışlanmamızı senden diliyoruz.
Veetubu ileyk, sana döndük, tövbe ettik.
Yönümüzü sana dönerek tövbe ediyoruz.
Eksiğimiz, noksanımız, yanlışımız, hatamız, kusurumuz tümden sana yöneliyoruz.
“Ve kalu semiğna” Hakk sesini duyuyoruz, “ve ateğna” hayrına uyuyoruz inşallahu Rahmân.
Bu “estağfur” anti virüs gibi güzel bir estağfurdur. Tövbedir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz bunu sohbet başında sonunda buyurmuştur ve abdestlerden sonra üç kere iç temizliği için buyurmuştur.
“Subhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etuğbi ileyk.”

Elhamdulillâhi Rabbül âlemin.
Hamd, medde, med, uzatmaktır. Med uzatmaktır. Medde uzanmaktır. Müddet de bu anlamdadır.
Hamede hamd etmektir.
Muhammedî müddetin haklığıdır hamd.
Zaman diliminin anın Muhammedî kullanışının hakk oluşudur.
Dostdoğru oluşudur.
Bu AN her halde, her zaman ve her yerde hakk içinde kullanılır ve yürütülür.
Bütün işler sünnetullahtır.
Sadece tercih, Menfi-Müsbet oluşundadır.
Mesele insanın kendi ÖZündedir.

Bu günkü Salâvâtımız,
Muhammed Şemseddin İbni Ebul Hasani Bekrî Hazretleri vardır.
Bu zât Ebu Bekir radiyallahu anhumün torunlarındandır.
Gerçekten çok faziletli bir insandır ve Afrika, özellikle Afrika Ülkesi ve Asya’nın bir çık yerlerinde bu zâta ait hatmeler yapılmaktadır.
Yani onun külliyatı okunmakta ve incelenmektedir.
Onun bir salâvatını inceleyelim inşallah.
Salâvatlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize ulaşım açısından gerçekten çok önemli.


SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Muhammed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretlerinin salâvâtıdır.
Ebu Bekir (ra) nın torunlarındandır.
Faziletli bir salâvâttır.
Bir çok ülkede hatmesi yapılmakta olan bu salâvâtın sabah akşam 3 er defa okunması tavsiye edilmiştir.


Resim

TÜRKÇESİ:

Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil fâtihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka
Vennâsiril hakki bilhak vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm
Sallallahu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihil azim.


MÂNÂSI :

Ey Rabbim, kilitlerin anahtarı, öncekilerin hâtimi, Hakk’ı hakla zafere çıkaran, Hakk’a hakla yardım eden, Senin dosdoğru yoluna hidâyet eden, Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e Sen salât ediver, selâm ediver, mübârek kıl onu!.
Ona, ailesine ve ashabına, yüce olan o kadri ve kıymetine göre salât ediver!


Allâhümme salli, Allahım SALL et. Sılat et, bağla!
Ve sellim, bağımızı sağlam kıl. Salim kıl. Selim kıl. Silm kıl. İslam kıl. Teslim kıl. Sabit kıl!
Bunu İslamî, Muhammedî, Kur'anî ve Rabbanî İtikad-inanç içerisinde kıl! Amellerimizi de böyle kıl!
Ahlaklarımızı böyle kıl.
Hallerimizi de böyle kıl.
Halis, muhlis sıddık ve adil Muhammedî kıl.
Allahümme salli SALL bu demektir.

Çünkü SALL çift lütfullaha sahibliktir.
Zâhir ve bâtın lütfullaha sahibliktir.
Ona sıladır. Ulaşımdır. Ondan oluştur.
Daha doğrusu onu biliştir, buluştur.
Burada ki Lâm ın birisi budur zâten.
Biliş ve buluştur.
Kişinin kendini bilişi ve Rabbini bilişi Lütfullahtır zâhirde.
Kişi zâhirde bunu bulduğu zaman bâtında, oluş ve yaşayış başlayacaktır.
Sallı bulduğu için Muhammedî oluş ve Muhammedî yaşayış başlayacaktır.
Çünkü zâhirin hükmü daima bâtından verilir.
Özden verilir. Kalb ve ruhtan verilir.
Ruhun kalbe üfürdüğü rahmân nefhası nefse ve bedene Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in sesi olarak yansır.
Fakat içinde bâtından getirdiği Allahu Zülcelal’in Er Rahmânü’r- Rahîm olan Er Rahmânın Emrullahı vardır, sözü vardır.
Sesi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’den duyarız.
Edeb ve İrfanı ondan alırız. Fakat aslı Emrullahtır.
Kalbde Emrullahtır, Ruhta Muradullahtır.
Çünkü Allahu Zülcelal’in her emri bir İŞ İçindir.
Bir sebebi vardır. Kesinlikle bir sebebi vardır.
İşte bu SALL “Allahümme Salli ve sellim”
Allahım SALL et, ve sellim et!
“Ve barik” bereketli et. Mubârek et. Bârik olsun, bereketli olsun!
Yani şu ANda olmakta olan her AN her şey, bir ANda olmakta ve geçmekte. Her şey geçmekte.
Göz açıp kapayınca kadar olmakta ve bütün olanların tümü bir tüm teşkil etmekte.
Ne geri ne ileri gidemediğimiz bir noktada bir işlemler yapmaktayız.
Ve bütün bunlar dokunmuş bir hali gibi çıkmakta karşımıza.
İşte bunun bereketli olması. “B Sırrı” na sahib olması, BİZlik, BİRlik, BİLElik Hakk’ı DUYuş ve hayra UYuş içinde olması berekettir.
“Ve bârik alâ üzerine seyyidin┠O seyyidimiz Efendimiz, dinimizin sahibi. Sırrı, kendisi, sînesi, dinin zâhiri mazhar noktası, aynası olan Dinullahın Aynası olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize.
Ve Mevlânâ, ve BİZim Mevlânâ’mıza, BİZim, BİZe Mevlânâ.
Mevlâ Allah’tır. Onun için Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem insanlara bunu söylenmesini kendisi yasaklamıştı.


Resim--- Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem: “Abd (köle) Efendisine (sahibine) Mevlâ (Efendim-Mevlânâ: Efendimiz) diye hitab etmesin.Zirâ Mevlâ ALLAH CELLE CELÂLİHU tır!” buyurdu.
(Sahih-i Müslim)

Ama söylenebiliyor. Buradaki söyleniş Mevlâ anlamında değil aslında.
BİZ velî eden, dost eden BİZe velî olan, BİZe kefil olan, çocuk velîsi gibi velî olan, BİZe vâli olan BİZi idare eden hep aynı köktendir.
Velâ kökündendir. Velâ, vetevellâ.
Velâ dönmektir aslında.
Velî Lütfullaha dönen demektir, Lütfullaha dönen demektir.
Özünü ve yüzünü Lütfullaha dönen demektir.
Ve Mevlânâ Muhammedîn, Efendimiz zâhirde seyyidina, bâtında Mevlânâ.
Zâhirde Şeriatı Garra’nın, bâtında Hakikat-ı Garra’nın.
Garra en parlak, en muhteşem, en harika olan demektir.
Bâtında Hakikat-ı Garra’nın kendisi olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz.
İnşallahu Rahmân ona SALL istiyoruz.
Allahü zü’l-Celâl, Allahü zü’l-Celâl kendi nurundan Nurullah’tan halk et ettiği, Nur-u Mim’in Hareketinden MADDE, Harekesinden MÂN bütün zâhir yansımasından zâhirin yansıdığı, zâhirin yansıdığı hareket ve,
Bâtının yansıdığı hareke hep Nur-u Mim’in bu yüzü ve arka yüzü gibidir.

Muhammed aleyhissalâtü vesselâm üç Mimlidir.
Din, Dünya ve Âhiret Mimleri taşır.
İçerdeki dâimiyyet Nurulullah dâimiyyetidir. Ebediliğidir sonsuzluğudur. Allahu Zülcelal nurundan halk etmiştir.
Bu nedenle, bu nedenle: “Allahü nuru’s- semâvâti ve’l- ard”


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---“Allahü nurus semâvâti vel ard meselü nurihi ke mişkatin fiha misbah elmisbahu fi zücaceh ezzücacetü ke enneha kevkebün dürriyyüy yukadü min şeceratim mübaraketin zeytunetil la şerkiyyetiv ve la ğarbiyyetiy yekadü zeytüha yüdiy'ü ve lev lem temseshü nar nurun ala nur yehdillâhü li nurihi mey yeşa' ve yadribüllahül emsale lin nas vallahü bi külli şey'in alim: Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir.O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.” (Nûr 102/35)

“Allah semâların ve yerin nurudur” âyet-i celîlesi, dıştaki Muhammediyet Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ ın MiM’idir mazhar OL-AN!.
Allahu Zülcelal in Nuru bir AYNa bulmalıdır.
Bizzât kendisinin olması kendi Zâtına uygun değildir. Tenzih edriz, Tesbih ederiz!
Sebbaha ederiz. Subhan Olan Allah celle celâlihu’yu bu işten tenzih ederiz! Allah celle celâlihu, eşya değildir, ŞEY değildir çünkü. ŞEYi yaratandır.
Ama Nurullahın yansıması gerekir. Bu bunun için Mazhar-Zuhur Yeri, ortam gerekir, ŞEY’in OL ması gerekir!.
Yani zâhir olma yeridir, zuhur yeridir.
Akis yeridir. Çarpıp gözüktüğü yerdir.
Bir bir şeydir O yani. Siz aynaya bakarsanız aynadaki siz gibi gözükürsünüz bu sizsiniz derim ama siz değilsiniz.
Çünkü siz bir ZÂTsınız.
Mesela canlısınız, konuşabilirsiniz ama aynadaki görüntünüz bir ŞEYdir ve yansımadır.
O ancak aynanın içindekilerle görüşür, konuşur.
Resim gibidir çünkü.
Sizin hareketlerinizle hareket eder.
Ama siz değilsiniz o. Ama siz gibisiniz.
Onun için Muhammedî Mazhariyyet - Nur-u MîM, zuhur yeri oluş, ayna yeri oluş, yansıma yeri oluş Muhteşemdir.

En içerdeki dedik dâimiyyet Allahu Zülcelal’e bağlılık.
Allah, Rasûlullah. Rasûlullah. Rasûl-Allah.
Rasûl’dan sonra Allah yani Rasûlallah. Yansımadır hep.
Rasûl irsal eden- SILA ya SALL eden demektir. Allah’a götüren demektir.
Allah hakkında Kullî ŞEY-HER ŞEY demektir.
ŞEY dediğin anda Rasûl gelir.
Çünkü ister söz, ister hareket, ister şekil, ister yaratmak tüm bunlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in maddeten ruhundan, manen vahyinden doğmuştur.
Bizim Kur’ân-ı Kerîm dediğimiz kitabımız, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in buyurduğu kelimelerden ibârettir.
Sesinden ibârettir. Yazısından değil, kağıdından değil. Bizzât sesindendir.
Oysa BU SESin içideki SÖZ-LAFZ, Allah celle celâlihu ya aittir..

Ve Necm Suresinde Allahu Zülcelal Muhammed aleyhissalâtü vesselâm için:


وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى

Resim---“Ve ma yentiku anil heva.; O,arzusuna göre de konuşmaz.” (Necm 53/3)

O kendi nutkundan konuşmaz. Kendi konuşmaz. Ondan Allah konuşur!
Ses Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in ama SÖZ-LAFZ, Allah celle celâlihu ya aittir..
Nutk: (Nutuk) Söyleyiş, söyleme kabiliyeti, konuşma, hitabettir.
Ondan Allah konuşur.
İçerdeki iki MiM Mârifet ve Tarikat MiM’i gibi bâtın MiMleri gibi iç içedir.
Bir anlamda kalb MiM’i gibidir yani.
Rahmâniyet ve Rahîmiyet MiM’i gibidir.
Dâimiyyetin, madde olmayışın, maddeye geçiş noktası gibi bir yerde.
Sanki havadaki nem yoğuşuyor da nem oluyor gibi Muhammediyetin MiMleri.
Allah celle celâlihu Nurundan yok olanı VAR etmekte “rahmetenlilâlemin AYNasında- kunfe yekunla…
Bu Hakikata geçtiği ANda El Hakk Esmâsına büründüğü anda.
Mazhar olduğu ANda her şey var demektir artık.
El Hakk Esmâsından zühur ettiği için Haktır o kişi, her ŞEY.
Bu varlıkta o artık anılır.
Mutlak VÜCÛD, Vâcibü’l- Vücûd olan Allah celle celâlihu ya aittir.
Yaratılanlar ize Mevcûdlardır.
Geçici, iğreti, izâfi, sınırlı, sorumlu görüntü sahibleri ki rolleri süresincedir…

Kişidir, bir şeydir. Atomdur, küredir, ağaçtır, kuştur her neyse bir şeydir.
İLK ŞEY’in Mevcûd olmasında ANA esma Er RABB Esmâsıdır.
Ubudiyyet-Kulluk için Rububiyyet Vasfı Zâten gerekir..
El Hakk’tan, Hakk’tır olsun OL-ANlar.
El Hakk Esmâsı o ŞEY de yansımıştır.
Bu ŞEY de El Hayy Esmâsı da yansırsa bir de DİRİdir.
Yansımazsa El Hayy yoktur bizim anladığımız dirilik bakımından.
Bu ŞEY de El HU Esmâsı da yansır ve Hüviyyet kimlik-Kişilik-Şeylik kaznır bu kâinatta TEK tir..
Bunda bu ŞEYde El Hakk, El Hayy, El Huu esmâsı da zuhur olursa Hüviyyet sahibidir.
Aklı vardır, fikri vardır, vicdanı vardır bunun bir Hüviyyeti vardır.
Kimliği kişiliği yüksektir.
Bütün bunlar Muhammed aleyhissalâtü vesselâm Esmâsının zuhurlarındandır.
İşte böyle Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a Allah’ım BİZi SALL et! Sılamız et, Sıla-yı Rahîmimiz et.
BİZi orada kavuştur, BİZi orada buluştur.
BİZi göbek bağı gibi Sıla-yı Rahîm gibi Er Rahmânü’r- Rahîm olan Allahu Zülcelal’in “Rahmetenli’l- Âlemin” olan Rasûlullah’ında BİZi BİR ve BİZ ve BİR ve BİLE et inşallah.
Kimdir Muhammed aleyhissalâtü vesselâm?
“Muhammedinil fâtih”.
Kimin Fatihi? Kimin fethedicisi, kimin açıcısı, kimin anahtarı, kimin müftahı, kimin müftahı?
El Fatihi, onların fatihi ki. “Li” için.
“mâ uğlika” ağlakların, uğlakların ağlakların yani kilitlerin, kör düğümlerin anahtarı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a SALL et!
“Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil fâtihi limâ uğlika”
Kim ki kör düğümse!
Neremiz kör düğümse, kim ki kör düğümse, kim ki kilitliyse işte bunun açıcısı, fatihi, anahtarı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a salâtü selâm et! Bağla!
“vel hâtimi limâ sebeka”
Bu hususta sabık olanların, daha önce geçmiş olanların tümünün sonuncusu ve başı ve sonu olan tümünün başı ve sonu olan aynı zamanda başı, aynı zamanda sonu olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a salâtü selâm et Yâ Rabbi!
“El Fatihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka”, sabık olan daha önce geçmiş olan ve anahtar açıcılığı görevlerini yapmış olan sayısız Peygamberlerin Allah Dostlarının ve açıcıların çözücülerin kördüğüm kaldırıcıların, engel kaldırıcıların bütün bunların sonuncusu olan Hatimi olan.
Hatemi olan Hateme’n- Nebîyy olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a ki o her kör düğümü çözücüdür ve kilitli kapıların anahtarla açıcıdır. Anahtardır yani.
Böyle Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e SALLimizi sağla!
“Vennâsiril hakki”, Ve’n- Nâsiri ve nasırdır. Yardım edicidir. Nusret sahibidir.
“el Hakkı bilhak” Hakk’a Hakk’la yardım edendir.
Çünkü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem dört âlemde Hakk’a, Hakk’tan, Hakk’la, Hakk’ı zikredendir.
Halk’ı Tenzir edendir, uyarandır. Hakk’la uyarandır.
Tebşir edendir müjdeleyendir.
Tebliğ edendir Hakk’ı,
Teşhid edendir bizzah şâhid olandır.
Allah’ım “Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil Vennâsiril hakki bilhakk.”
Hakk’ı Hakk’a Hakk’la yardım eden.
Hakk’ı Hakk’la zafere çıkaran ve Hakk sahibi yapan.
Neden?
Çünkü her insan el Hakk Esmâsından mazhardır.
Hakk esmâsıyla Hakk olmuştur ortaya şimdi Haklığı imtihan edilmektedir.

“Vennâsiril hakki bilhakkı.”
Hakk ile Hakkı Hakk’ta yardım eden, Hakk’ı Hakk’la zafere çıkaran Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e.
“Vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm. Vel hâdi ilâ sırâtikel mustakîm.”
O bir hidâyetçidir, hadîdir.
Neden?
Çünkü El Hadî Esmâsı Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’den yansıyabilir bir insana.
Zâten esmâların tümü ondan yansır.
“ilâ sırâtikel mustakîm”
Yâ Rabbi! Senin istikamet yoluna, en mukîm olan yoluna, en sağlam olan yoluna hidâyet eden, götüren, gidiş sebebi olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e SALLet!
Mukîm nedir?
Mukîm, lüzumlu olandır, lâzım olandır. İcab edendir.
Muhtaç olduğumuzdur Sırat-ı Mustakim. Keyfi değildir.
Olmazsa olmazdır. İlla istenendir. Mutlaka olması gerekendir.
Çünkü biliyoruz ki yol daima İKİdir.
Aynı doğru üzerinde zıttır. Terstir.
Birisi ne kadar hedefe gidiyorsa, birisi de hedeften o kadar terse götürür.
Ne farkı vardır DALLİN ile Gazaba uğrayanların ile SALLin olanların.
Aynı şeydir. Birisi bir açı düşünelim.
Aynı noktadan çıkarlar gittikçe açılırlar.
Eğer birinin gittiği kıble ise ötekinin gittiği kesin değildir ve gittikçe açılır.
Ama bu açı 180° ise ebediyen terse gider çünkü.
Aynı doğru üzerinde olduğu için.
Onun için “Allâhümme Allahım! Salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedînil Vel hâdi” ki o HÂDİdir. “ilâ sırâtike” Senin yoluna.
Hangi yoluna? El mustakîm.
Ne demek mustakîm? İçerdeki “s t” vardır dikkat ederseniz “s t” istemek fiil ekidirdir.
“İsteğfirullah, isteğfirullah” dediğimiz anda gafara istiyoruz, bağışlanmak dilemekteyiz.
Burda da istikamet, kıyam istiyoruz.
Yani yön istiyoruz, doğrultu istiyoruz anlamında.
Mustakîm, mukîm demektir. Kayyım olması, olması mutlaka istenen demektir.
Lâzım olan demektir. Lâyık olan demektir.
Mecbur olduğumuz, Muhtac olduğumuz hatta Me’mur olduğumuz ve de Mahkum olduğumuz.
Gidilmeye, yapılmaya fiilen bunu işlemeye hükmedildiğimiz, emredildiğimiz me’mur dediği bir yoldur.
“Sıratıkel mustakîm” senin sıratın yolun.
Burdaki “ke” senin. Senin istikamet yoluna.
Olmazsa olmaz şartı koyduğun yoluna.
İllâ buraya gidin dediğin yoluna.
Hakk’a ve hayra çağırdığın, cennete çağırdığın yoluna.
Sırateke’l- Mustakîm yoluna bizi El Hâdi Dâimiyyet Hüviyyetinde çağıran, ebediliğe çağıran yoluna.
Karanlıktan nura çağıran yoluna.
Bâtıldan, şerden ve bâtıldan Hakk’a ve hayra çağıran yoluna.
Sırate’l- Mustakîm yoluna!
Bize hidâyet eden, her türlü bize ne lâzım ve lâyıksa tümünü temin eden, Maddî ve mânevî ve bu hususta senin emrettiğin, görevlendirdiğin, görevli kıldığın Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e bizi salâ et, SALL et!
Ulaştır, kavuştur. BİZi BİLE et, BİR et İnşâallahu’r- Rahmân!

“Sallallahu aleyhi”, ona Allah’ın SALLı olsun!
Allah’ım SALL ediver “aleyhi” O’na.
“Ve alâ âlihi” O’nun yüce ailesine.
Ehl-i Beyt aleyhisselâm bütün ailesine.
“Ve ashâbihi” ve sahabelerine, sahabelerine.
O zor günlerde, dar günlerde, kısıtlı günlerde, kayıtlı günlerde, en acı günlerde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e sahib çıkanlara ve Sahib çıkılanlara!.
Öyle zamanlar ki bütün insanlar tarafından “Delidir, Mecnundur!” diye taşlanmıştır.
Bu yıllar sürmüştür.
Dört yıl tek başına Hatice Vâlidemiz kalmıştır bu ÇİLEde.
Gittiği yere gitmiş arkasından!
“Sen Hakk’sın. Sen Allah’ın Rasûlullahısın üzülme!” demiştir.
SEV-SEVİL timsali Hadicetü’l-Kübrâ Annemiz..
En yakınları dahi taşa tutmuştur.
Sahib çıkmıştır Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e tek Kadın Annemiz aleyhasselam!.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de ona sahib çıkmıştır.
Ehl-i Beyt ki, kıyamete kadar Ehl-i Beytin göbek bağı Haticetü’l- Kübrâ Annemizin göbek bağıdır.
Bu zâhirde en büyük şereftir.
“Ve ashabihi” en yakın sahibi, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Hadicetü’l-Kübrâ aleyhasselam Vâlidemiz olmuştur.


(14 NisAN 2009 sohbeti devam edecek)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

(14 NisAN 2009 sohbeti devamı )

Şu kadere bakar mısınız ki;
Karşımızda Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem var.
O kadar yüce ki Allahu Zülcelal kendi ismiyle ismini anıyor.
“Raufu’r-Rahîmdir!” buyuruyor O’nun için..
“Rahmedenlil Âlemin buyuruyor O’nun için...
“Âlemlerin Rahmed Kapısı Sensin!” buyuruyor O’nun için...
“Hiçbir varlığa bir damla rahmed gelemez Sensiz!” buyuruyor O’nun için... Sensin çıkış kapısı, sensin tek nokta, ilk nokta. Böyle iken zâhir âleminde
25 yaşında dünya güzeli bir insan, fiziken-bedenen.
Ve kendisinden 15 yaş daha büyük 40 yaşında, üç kere evlenmiş bir Hadicetü’l-Kübrâ aleyhasselam Annemiz var!
Dördüncüsü dür Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem.
Bütün insanlar ayağa kalkmıştır akrabalardan.
Tümü “Olmaz böyle bir şey!” diye ve olmuştur.
Nasıl olmuştur?
Dört âlemde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in SEVGİLİsi olmuştur Hadicetü’l-Kübrâ aleyhasselam!.
Bu böyle bir ilginç kaderdir Hadicetü’l-Kübrâ aleyhasselamda ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de.
Ve bu Hadicetü’l-Kübrâ aleyhasselam Vâlidemizin bu Muhteşemliği, Muazzamlığı, Mukaddesliği, Mubârekliği, Fatmatü’l- Zehrâ aleyhasselam annemize aynen aktarılmıştır.
Ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Nübüveti, Nebîliği, Hitamen Nebîliği kendisinde zâhiren kapandığı ANda Fatmatü’l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemiz, kadın bâtın olduğu için, erkek zâhir olduğu için... Ali Keremullahi veche zâhir olduğu için, zâhiri yansıttığı için Rahmâniyyeti yansıttığı için ve Fatmatü’l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemiz bâtını ve Rahîmiyyeti yansıttığı için.
Sıla-yıRahîmi yansıttığı için.
Bizzât Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in bizzât kanını, öz kanını, canını, tenini her şeyini yansıttığı için Nübüvetini de yansıtmıştır.
Onun için Ehl-i Beytlik, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in Ehl-i Beytliği Fatmatü’l- Zehrâ aleyhasselam Vâlidemizdendir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in kanıdır, canıdır, her şeyidir. Kızıdır O’ndan halk olmuştur.
Ali Efendimiz de öyledir ama onun ten oğlu değildir can oğludur.
O büyütmüştür. Damadıdır. Kardeşidir.
Öyle buyuruyor bakınzı:


Resim--- Sâd bin Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)’dan: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebük savaşına çıktı ve Alî (keremullahi veche)’yi (Medine’de) vekil bıraktı. Bunun üzerine Alî (keremullahi veche) “Yâ Resûlullah! Beni çocuklar ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?” dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)’de: “Yâ Alî! Bana nisbeten sen, Musa’ya nisbeten Hârun mevkiinde olmaya razı olmaz mısın? Şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur.” buyurmuştur. (Buhârî, Megazi 78; Mülim, Fezâilü’l-Ashab 31-2404; Tirmizî, Menakib-3731; İbni Mâce, Mukaddime 115)

“Musa’ya Harun ne ise Ya Ali sende bana osun. Ancak benden sonra peygamber yok!”
İşte sahib böylesine çıkmışlardır Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e.
Allahu Zülcelal’in Rasûlullahına sahib çıkılır mı?
Çıkmışlardır. Çıkılmasını Allahu Zülcelal emretmiştir.
“Kim çıkıp kim çıkmayacak diye deneyeceğim!” demiştir ve denemiştir.


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Resim---" Ellezine yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezi yecidune mektuben indehüm fit tevrati vel incili ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yühillü lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm israhüm vel ağlalelleti kanet aleyhim fellezine amenu bihi ve azzeruhü ve nesaruhü vetteveun nurallezi ünzile meahu ülaike hümül müflihun: Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, O’na YARDIM EDEN ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” ( A’raf 7/157)

40 yaşına kadar: “Muhammed’in saçının teline zarar verdirmem!” diyen Ebu Talip!
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem 40 yaşında: “Ben Allah’ın Rasûlullahıyım!” buyurduğu anda demiştir ki: “Seni kabul etmiyorum! Sahib çıkmıyorum artık sana!”
Yani: “Zâhirine sahib çıktım, Bedenine, Fakat Bâtınına Dinine sahib çıkmıyorum!” demiş ve çıkmamıştır.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem ise o’na sahib çıkmıştır vefâkardır. Çok ısrar etmiştir.
Allahu Zülcelal âyetler indirmiştir.
Kendi kendini harap mı edeceksin öldürecek misin Allah’ın didine gelmiyor diye.


فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا

Resim---" Fe lealleke bahiun nefseke ala asarihim il lem yü'minu bi hazel hadisi esefa: Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.” (Kehf 18/6)

Allah istese melek gibi yaratırdı herkesi.
Sahib çıkmak ve sahib çıkılmak Allahu Zülcelal’inde buyurduğudur.
Âyetler vardır. Allah’a yardım ediniz âyetleri vardır, Allah celle celâlihu da size yardım etsin.
Bu bir anlamda Allahu Zülcelal’in sahib çıkmasını istiyorsanız Allahu Zülcelal’e sahib çıkın ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e sahib çıkın...
Sahiblik sohbettir. Sohbet Nedir?
Sad, Ha, Be dir. Be külli şeyin başıdır
.
“Bismillâhirrahmânirrahîmdir” Kur’ân-ı Kerîme giriş.
Ve “Be” iledir giriş. “Be” tüm onun için Ali Keremullahi veche Efendimiz buyuruyor:
“Bütün Kur'an besmeleye, Fatihaya, bütün Fatiha besmeleye, Bütün besmele b harfine ve be harfi noktaya irca edilse ben o noktayım.”
Bundan o şanı, şerefi çok değerli olan İmam-ı Ali Keremullahi veche Efendimiz açıkça ferman buyuruyor.
“Ben buyum!” diyor.
Ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz de buyuruyor.
“Ben ilim şehriyim. Kapısı Alidir”


Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ben hikmet eviyim Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan dahil olmalıdır” buyurdu.
(Hz. İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburi Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ya Ali! Sen dünyada da Âhirette de benim kardeşimsin” buyurdu.
(Hz.İbn-i Ömer’den; Tirmizî Menakıb 3722.)


Ehl-i Beyt aleyhumusselam Sırf ve Saff Edeb-i Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellemdir çünkü.
Edeb ASLı Ali Keremullahi veche’dedir.
En büyük yansıma noktasıdır.
Onun içinde herkesin tarikat vs. deyip durduğu şeyin içinde Ali Keremullahi veche vardır.
Kendisi bunu hep söylemiştir. Hadisleri vardır.
Yedi yıl tek başına Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in arkasında erkek olarak ben namaz kıldım. Sıddık-ı Ekber benim. Başka söyleyen varsa kezzaptır, yalancıdır buyurmuştur.


Resim--- Abbâs bin Abdillah (radiyallahu anhu) Alî bin Tâlib (radiyallahu anhu)’nun: “Ben ALLAH’ın kuluyum, O’nun Resûlü’nün kardeşiyim. Sıddık-ı Ekber de benim. Benden sonra kezzab (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (Sıddık-ı Ekber olduğunu), söyleyemez. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım.” buyurmuştur. (İbni Mâce, Mukaddime isnad sahih raviler sika Hâkim, Müstedrek’inde bu hadisi El Minhal’den rivâyetle Buhârî ve Müslim “şartları üzere sahihtir”demiştir. Nesâî, Fezail-i Alî de)

Bunu ne zaman buyurmuş herkes sağ iken. Ve haktır.
“Çocuktu, şuydu buydu!” diye geçiştiremez kimse.
Ne çocuğu? Çocuk mu olur. Delikanlıydı.
Her kabileden bir kişi çıkarılarak: “Muhammed’e (sav) birlikte bıçak atalım ki kim öldürdüye gitsin ve kimse sırr veremesin!.” deyip planla süikast tertip ettiler.
Muhasırsa edip içeriye girdiklerinde bakıyorlar ki Ali yatmakta yatağında!
Ali Keremullahi veche burada uyutulmadı, kandırılmadı.
“Sen burada yat da uyu kal denmedi!.”
“Biz gidiyoruz bunlar gelip beni öldürecekler. Zaman kazanmak içinde yatağımda birisinin yatması lâzım!” buyurduğu anda Ali Keremullahi veche : “işte o Benim!” diyor.
“O benim çünkü hep bu Çile Yatağındaa yattım!.”
Yillardır yattığı sadakat ve samimiyet yatağından kalkar mı Ali hiç! Kalkmamıştır.
Ne zaman kalkmış ki?
Ömrünce Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e sahib çıkmıştır. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem de O’na sahib çıkmıştır.
“Musa’ya Harun ne ise Ya Ali sende Bana O sun. Yetmez mi bu sana!”


Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali’ye şöyle dedi:“Sen Benim katımda Harun’un Musa’nın katındaki derecesindesin!” (Yahya bin Said’den o da Said bin el-Müseyyeb’den o da Sa’d bin ebi Vakkas (r.a.)’dan; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 42 H. 44.)

Resim--- Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Sen (Ey Ali k.v.) Harun’un Hz.Musa yanında olan mevkii gibi benim yanımda bulunmana razı olmaz mısın? O kadar var ki sen bir peygamber değilsin. Ancak benim halifem olduğun halde gitmekliğim bana uygun düşer”. (İbni Abbas (ra)’ den; Suyutî Camiu’l-Kebir).

Neden bunu buyurmuştur?
Medine’de herkesi eşleştirmiştir.
“Sen senin kardeşisin, sen senin kardeşisin. Neyiniz varsa paylaşın, idare edin!.”
Çünkü herkes muhacır. Göç var Medine’ye Hicrette..
Ali Keremullahi veche’ye kimse kalmamış.
Demiş ki: “Ya Rasûlullah! Benim kardeşim yok mu?”
“Var. Bende senin kardeşinim Ya Ali. Bu yetmez mi?” buyuruyor hatta.

Ve ashabihi hakka kadrihi ve mikdârihil azîm.
Öyle ki bu SALLımız, öyle olsun ki bu bağlantımız, Sıla-yı Rahîmimiz. Vessellimliğimiz, salimliğimiz, tespitliğimiz.
Selâmımız o kadar olsun ki. hakka kadrihi onun kadrinin, kıymetinin hakkı kadar olsun.
Ne ise hakkı, değeri, kıymeti. Kadrihi, kimin kadrihi?
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in kadir ve kıymeti.
Bir gün inşallah gireriz Allahu Zülcelal’in kendi kadir ve kıymetini bilemediler âyetlerine.
Bir fırsat bulduğumuzda gireceğiz yani.
Kaç taneydi, nerede nasıl deniyordu.
İnsanlar için Allah’ın kadir ve kıymetini bilemediler.

Bakınız ikisi:


مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

Resim---" Ma kaderullahe hakka kadrih innellahe fe kavviyyün aziz: Allahın kadrini gereği gibi takdir edemediler, hakıkat Allah, yegâne kaviy, yegâne azîzdir” (Hacc 22/74)

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Resim---"Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel erdu cemian kabdatühu yevmel kiyameti ves semavatü matviyyatüm bi yeminih sübhünehu ve teala amma yüşrikun: Allahı hakkıyle takdir edemediler, halbuki bütün Arz Kıyamet günü onun bir kabzası Göklerde yemînine dürülmüşlerdir, çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden” (Zümer 39/67)

Kendi basit işlerine âlet ettiler.
Günlük yaşantılarına olmuş olmamışların içinde çürüttüler.
Halbuki muhteşem bir sistem ve yaratanı vardı ve bu elan olmaktaydı.
Her AN olmaktaydı. Şu AN olmaktaydı.
Şe’en şu AN demektir.
Şe’enullah Allah her AN bir şe’endedir buyurulan şu ANdadır demektir. “Hakka kadrihi ve mikdârihil azîm”. O çok yüce olan kadrinin kıymetinin miktarı onun ne ise.
Kaderi takdiri Allah katındaki bizim bilemeyeceğimiz her ne ise onlar kadar olsun inşallahur Rahmân.
Bu salâvat gerçekten harikadır ve Muhammed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretleri bunu buyurmuştur.
Çok sevilen bir salâvattır.

Yıl 1994 11 ayın 12 sinde bir şiir var okuyum Kur’ân-ı Kerîme geçeceğiz inşallah. Tesadüfen çıktığı için.


Âşık Arı Gönül Petek
Aşk Dağından Çiçek Çiçek
Topladığım Bin Bir Gerçek
Şeker Şerbet Bal Değil DOST!

Beleş Bilme Aşk Hep Çile
Çektirenle Çeken Bile
Anne Gibi Gübre Güle
Ninnileyen Dal Değil DOST!.


Gübre gülün annesi gibidir.
Bu oluşumu gülün tohumunu ninniliyen dal değildir gübredir.
Çekilen çilelerdir, acılardır ve denemelerdir.


Muhabbetten Mâhir Rabbım,
Kötü Zandan Tâhir Rabbım,
Hakikattır Zâhir Rabbım,
Hayal Değil Fal Değil Dost!


Allah Rabbü’l Âlemin. Neden Rabb?
Rabb yaratıkla olandır.
Bir yaratmak bahsedildiği anda Rabb Esmâsı derhal devreye girer.
Çünkü Rabb bâtın ve zâhir bileliğinin ruyete çıkışıdır. Yansımasıdır.
Bu yansıma olduğu anda o esmâ, sıfat esmâya, esmâ eşyaya dönüşür çünkü.
Rububiyet başlar.
Uluhiyetten Rububiyete geçer ki bize kadar gelebilsin ki biz hissedebilelim.
Hissedemiyoruz bakın dünyanın döndüğünü halbuki 1600 km/saat hızla dönüyor.
Üzerimizde milyarlarca atom dönüyor şu anda ama hissedemiyoruz. Hissetmemek üzere yaratılmışız.
Biz çok iyi biliriz ki geceleri at ile eşeklerin insanlardan çok daha iyi gördüğünü.
Kapkaranlık yolda o çığır halindeki dağ yollarını felan çok net şekilde görür ve gider.
İnsan gitsin aynı yoldan düşer ve çarpar.
Biz göremiyoruz onlar görüyor çünkü ışık algılamasında onların farkı var.

Muhabbette Mâhir Rabbım,
Allahu Zülcelal bu âlemi ne diye halk etmiş durup dururken.
İnsanlar yaratıp, insanları bu şekilde denemek ve bir sürü bu varlığın yaratılış sebebini bildirmemiş mi?
Elhamdülillâhi Rabbül âlemin Errahmânirrahim. Rahmân ve Rahîmdir.
İşte bu muhabbettir.

Kötü zandan Tâhir Rabbım,
İnsan aklı EŞYA dediğimiz. Şöyle düşünelim.
İlk yaratılan bir tek şey olsun.
Ne yapacak hiçbir şey.
Yaratan ve yaratılan karşı karşıya o kadar.
Bunun denenmesi de mümkün değil.
Bir şey yapması da mümkün değil.
Şey yok başka çünkü.
İki ŞEY olduğu anda iki şeyin münasebetinden OLAY doğar.
Tek elin sesi yok.
İki el olduğu anda her şey olur artık.
Vuruşma başlar, alkış başlar, vuruş başlar ses başlar.
İki elden çıkar olay.
İşte iki olayın münasebetinden iki olayın karşılaştırmasından ZAMAN doğar.
Güneş doğduydu, güneş tepeye geldiydi.
Gibi zaman mefhumu doğmaya başlar.
İki olayın münasebetinden zaman doğar çünkü.
İki zamanın münasebetinden ne doğar?
Zann doğar. Zannediyorum ki. Doğdu ve öldü.
Ne oldu zannediyorum tuş oldu.
Çünkü insan onu çözemez. Sınıra varmıştır.
Zann zâhir ve bâtın nurlarının sahibliğinin sınırıdır.
Kur’ân-ı Kerîmde âyet vardır zanlarınızın çoğu çürüktür diye.
Çünkü akıl orda batağa batar.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

Resim---"Ya eyyühellezine amenütenibu kesiram minez zanni inne ba'daz zanni ismüv ve la tecessesu ve la yağteb ba'duküm ba'da e yühibbü ehadüküm ey ye'küle lahme ehiyhi meyten fe kerihtümuh vettekullah innellahe tevvabür rahiym: Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât 49/12)

إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى

Resim---"İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda: Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” (Necm 53/23)

Hakikattır zâhir Rabbım,
Vel Evveli, Vel Âhiri, Vez Zâhiri, Vel Bâtıni.


هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---"Huvel'evvelu vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun.: O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd 57/3)

Allah Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir. Bâtındır.
Kur’ân-ı Kerîm âyetleri.
Zâhir demek fiilen ortada demek. Hayalen değil.
Bu esmâ hep kaçılan bir esmâ olmuştur.
Ez Zâhirdir demekten insanlar kaçmıştır.
Tenzih etmek için. Hâşâ demiştir.
Bir eşyaya benzettiği için eşya gibi nasıl zâhir olacak.
Ama kendisi öyle buyuruyor. “Ez Zâhirim!” buyuruyor.
“Allahu nurus semâvâti vel ard buyuruyor.”


…. اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

Resim---" Allahü nurus semavati vel ard….: Allah, göklerin ve yerin nurudur…” (Nur 24/35)

Şu gördüğünüz semâların ve yerin nuru Allah’tır buyuruyor.
Onlarda diyorlar ki bu nur ne ola ki?
Nur kendisi değil mi, Allah Nurundan halk etmemiş mi?
Başka nerden halk etmiş?
Hayal değil fal değil DOST!,


Aşk Aşığa El Eyleyen
Gitme Gel Gel Eyleyen
Aklımı Alıp Del Eyleyen
Şöhret Mevki Mal Değil DOST,


Normal bir insan aklının şöhret, mevki, mal gibi değerlerin nasıl zaman geldiğinde el ve ayaklar artık senin işini görmeyeceğim dediğinde hiçbir şey yapmadığını, hepsinin yığılıp kaldığını bütün insanlık görecektir.
Bütün insanlık görecektir.
Her insan bunu tadacaktır.
Her gün kullandığı elini bir gün kullanamaz olacaktır. Mutlaka olacaktır.
Mevkilerde öyledir.
Yanına girilemeyen generaller sokakta yapayalnız yürümek zorunda kalırlar.
Herkes. Şöhrette öyledir.
Bir zaman bütün milleti ayağa kaldıranların Yaşlılar Yurdunda-Huzur Evinde-Dârü’l acezede can veridiği çok olmuştur.
Yüzüne bakılamayacak kadar güzel olan artistlerin gün gelip kendi yüzüne peçe taktığı da olmuştur.
Bu bir hakikattır biliyoruz ki.
Yani şöhretin mevkinin malın ana değer yargısı olmadığını herkes bilmektedir.


Aşk Aksedince Mir’ata,
Düşürür Gönlümü Firkata,
Süvari Gerek Sır-ata,
Dört Mıh İle Nal Değil DOST!...


Aşk aynaya aksedince Aşkullah insan aynasına aksedince insan gönlünü nereden ayrılıp nereye geldiğini gösterir.
Bir aslı olması gerektiğini anlatır.
İşte der ki ne var bunda annemden doğdum.
Annemde babasından aldı, babası da babasından aldı da.
En kısa zamanda birden varıverir ki Âdem Aleyhisselâma.
Ancak bu sır. Sırat sırlar demektir.
Bu sırlar zincirinde, telinde tel canbazı gibi yürümek için gerçekten süvarı olmak gerekir.
Dört mıh nal değil dost.
Çünkü bu bir hayvan değildir.
Sırat sırlar demektir.
Sırlar insanın kendi kaderinde tümünü içine alan düğüm düğüm yaşanması gereken ve uyulması istenilen Emrullah ve Muradullah zincirinin adıdır.


Aşktır Asâlet Ey Âşık
Âdem Âlem Her Şey Âşık
Naz Niyazdaki Ney Âşık
Beşik Değil SALL Değil DOST!


Bu âlemde asâlet sadece aşktır.
Asıl oluş sill oluş aşktır.
Aşk şu andaki kevniyete, kün fe yekuna şâhid oluş şuurudur aşk.
Allahu Zülcelal-Rabbülâlemin’i şah damarından yakın biliştir aşk.
Buraya çıkarmayan aşklar zavallı aşklardır.
Çürüyecek aşklardır. Leş aşklarıdır.
Gerçek aşk sonucu külli şeyi halk edene çıkan aşktır.
Onun için Âdem eşitir Âlem her şey âşık.
Bu âlemde her ne görüyorsak muhakkak ki bizim aklımızda varki görüyoruz. Bizde var ki görüyoruz. Bizde olmayanı asla göremeyiz. Görebiliyor muyuz mikropları. Şimdi havada uçuşuyorlar.
Ancak bizde olanları görürüz.
Bizim programlarımızda olanları görürüz.
Tıpkı makineler gibiyiz.
İstediği kadar olsun başka âlemde bizim bu âlemde benim makinemde olmayan program da ben bir şey göremem onu.
Onun için Âdem’e esmâ öğretilmiştir.


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Resim---" Ve alleme ademel esmae külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe kale embiuni bi esmai haülai in küntüm sadikiyn: Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.” (Bakara 2/31)

Allahu Zülcelal Âdem’e külli esmâları öğretmiştir.
Ve bu esmâlar insan aklında, misal âleminde şekiller doğurmaktadır. Gördüğümüz her cismin şekli, misali kafamızda vardır.
Yoksa zâten göremeyiz.
Biz hiç girmedik tasavvufta Misal Âlemi vardır fakat kafamızı karıştırır diye oraya girmedik ama vardır.
Çünkü Esmâ Âlemidir, Misal Âlemi.
Esmâ Âleminde olmayan bir şey nasıl girecek?
Siz onu eğer öğretmezseniz, eğer bilemezse nasıl anlayacak?
Bir tıp, bir cebir denklemini hiç bilmeyen çocuğa nasıl anlatacaksınız.
Çünkü onun esmâ âlemine açamadınız, onda olanı ortaya çıkaramadınız ki. Her şey böyle.

Naz niyazdaki ney âşık,
Bu Velezikrullahü: Ekber Vezkurullah en büyük zikir Allahu Ekberdir.


اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Resim---"Ütlü ma uhiye ileyke minel kitabi ve ekimis salah innes salate tenha anil fahşai vel münker ve lezikrullahi ekber vallahü ya'lemü ma tasneun: (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 29/45)

Vezkurullah Allah’ı zikret. Ne istiyor?
Niyaz istiyor.
Nasıl istiyor?
Naz ile istiyor. Mutlaka istiyor. Zorla istemiyor naz ile istiyor.
Her türlü hizmeti yapıyor, yardımı yapıyor, bütün merhamet ve muhabbet kapılarını açıyor.
Yalvarırcasına döküyor diyor ki ne olur Vezkurullah zikretsen ya Allah’ı.
Her şeyi yaratanı. Senden sana yakın olanı.
“Ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta” seni hava gibi yutanı.


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

Resim---"Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta: Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.” (Nisâ 4/126)

Naz niyazdaki NEY âşık.
Burdaki çift ney iki türlü.
Ne demek diye soruyor? Nedir âşık diye soruyor?
Birde neydir âşık neydir diyor. Bu ney nedir?
Bu ney Âdem’in toprağına üfürülen Rahmân Nefhasıdır.
Yine kendisesidir Allahu Zülcelal’in. Kendi vahyidir.
Onun için şah damarımızdan yakın olan Rabbımız, şah damarımız gibi olan, içimizde olan Nur-u Mim âlemine durmadan, yani Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ ın âlemine durmadan vahyi üfürür durur.
Onun için her okuduğumuz Fatiha yeni Fatihadır.
Nerden gelir?
Şah damarımızdan yakın olan şah damarımıza üfürür durur bunu Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a, BİZ Muhammedîysek aynen alırız zâten.
Aynen diri diriye alırız. İşin aslı astarı budur.


Naz niyazdaki ney âşık,
Beşik değil SALL değil DOST…


Sanma ki doğumdur ölümdür bu.
Ne doğumu ne ölümü onlar birkaç dakikalık iştir.
Ebediyet, sen yaratıldığında var idin ve asla yok olmayacaksın.
Hangi beşik hangi SALL?
Elest de aynı şey. Mahşer de aynı şey.
Onun için Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin bir yüzü Elest, bir yüzü Mahşer.
Sanki elimizde bir sigara kağıdı var.
Bir yüzünde ELEST yazıyor. Bir yüzünde MAHŞER yazıyor.
Ya da bir SIRAT-I MUSTAKÎM DOĞRUSU ki.
Büküyorsunuz, büküyorsunuz. Bu sırat-ı mustakîm doğrusunu büküyorsunuz, büküyorsunuz.
Ne gibi?
Şimdi câmilerimizde demiyor mu, aklı başında olan imamlar: “Safları dosdoğru tutun. Sık durun. Allah’ın rahmedi üzerinize olsun!”
Kâbe’de ne diyor: “Sutuvv sutuvv!”
İstiva-seviyelen!
Dosdoğru ol demiyor çünkü dosdoğru olamaz.
Çünkü Kâbe’de Kâbe’nin etrafında 360° çember olur mü’minlerin safı. Katiyen bir doğru olamaz Kâbe’de.
Bildiğimiz daire olur yani, çember olur.
Sutuvv seviyelen. Omuzlarını tut!
Göreceksin ki daire haline gelir zâten.
İşte bu sırat-ı mustakîm olan bu iki uç gözüküyordu.
Büküle, büküle, büküle Kâbe’ye vardığında baş ve son bakarız ki aynı noktaymış.
Beşik neymiş SALL neymiş. Beşik neymiş SALL neymiş?
Ana karnı neymiş, mezar neymiş âşık olana.
Gerçek Hakk aşığı odur ki topraktan yaratılan anası tekrar kabridir.
Onun için anne, ana cennet kapısı.
Ananın toprak ayak altıdır. “Cennet anaların ayağının altındadır”


Resim--- Câhime (radıyallahu anh) Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): 'e gelir ve: " Yâ Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim" der. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):: "annen var mı?" diye sorar. "evet" deyince, "öyleyse ondan ayrılma zira cennet onun ayağının altındadır"
(Kutub-i Sitte hadis no: 161)

Onun için der Münir Derman Hocam anama dedim ki: “Ayağının altını öpeceğim!” “Olmaz!” dedi. “Olur dedim. Olsun” dedim. Yani ve öptüm diyor.
Kendi yazılarında da var.
Bilmiyorum geldi mi gelmedi mi ama var.
Bugün yarın inşâallah 23-24’de yayınlayacağız.
Sağolsun Hakan hızlı bir şekilde yazıyor.
Bizde düzenliyoruz. Hocamızın sesini, seslerini de yüklüyoruz aynı zamanda ve sözlerini de yazıyoruz ki bunlar kitaplarda da pek gözükmüyor sohbetler.
Kitaplarını biliyorsunuz hocamın üniversiteli kızlar yazmıştır genellikle. Çoğu büyük bir kısmı da gazetelerden alınmadır.
Dergi ve gazetelerden ama sohbetleri yok. Yazılmamıştır.
Ama sohbetlerde Hocamın sohbetlerinde kendisi irticalen konuşur.
İşte o Hocam derki anamın ayağının altını öpmüştüm.
Çünkü beşik, beşik Sıla-yı Rahîmdi. Ana karnıydı beşik.
Toprakta ana karnıdır. Hemde ilk ana karnıdır toprak. İlk anamızdır.
Ona üfürülmüştür er Rahmân Esmâsı.
Tıpkı bir baba gibi. Tıpkı babadan gibi DİRİlik Er Rahmândandır, AKIL Er Rahmândandır. Erkektendir, erildendir.
Tarla, hars diyor Allahu Zülcelal açıkça Kur’ân-ı Kerîm’de harsınız diyor. Harsıkum diyor. Tarlalarınız diyor.


نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُوا اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

Resim---“Nisaüküm harsül lemü fe'tu harseküm enna şi'tüm ve kaddimu li enfüsiküm, vettekullahe va'lemu enneküm mülakuh, ve beşşiril mü'minin: Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.” (Bakara 2/223)

Ahmak adamlar, geri zekalı adamlar onu, tarlayı küçük görüyor.
Bilmiyor çünkü. Anayı küçük görüyor.
Temeli küçük görüyor. Aslı küçük görüyor bilemiyor.
Yazık ediyor demek istiyorum.
Beşik değil SALL değil DOST…


(14 NisAN 2009 sohbeti devam edecek )
Resim
Kullanıcı avatarı
karani
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 51
Kayıt: 11 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen karani »

sa hocam kalemine sağlık kurbanın olam bu mubarek sohhbetleri devamlı bizim gibi acizlerin anlamsına sundığun ve devamını getirilmesi ümüdi ile Rabbım iki cihanda Ebeden Razı olsun selam ve duayla
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/animation15mt1xr8.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

(14 NisAN 2009 sohbeti devamı )

Nedir peki?

Naz niyazdaki ney âşık.
Ney ney?
Âdem, Âlem her şey âşık
Bu ne demek?
Aşktır asâlet ey âşık.
Aşksız insanda ASILlık olmaz. ASİLlik olmaz.
Aşk nedir aşk?
Aşk, beden leşi değil leşin aşkı değildir.
Kötülüğün, çirkinliğin, iğrençliğin değildir.
Ya aşk Şeriat-ı Garra’nın içinde olan şu andaki kevniyete, var oluş yok oluşa şu andaki kaderin işleyişine şâhid oluşun bizzât ayan-ı sabiteliğidir.
“Ben yaşadığımın farkındayım!” deyiştir.
Kendi vicdanında en yakınında, en özünde, özün özünde Habli’l veriddeki varid oluş ipimiz, var oluş ipimiz.
Ne bu?
Nur-u Muhammed. Nur-u Mimdir.
İşte RABBımız ondanda yakınım.
Kimdir? Nurullahtır. Türkçesini söylüyorum açıkça.
İşte aşk bu oluşun şehadetliğidir.
Kendini biliş Rabbini biliştir.
Basit kelimeler olarak kullanışı çok yazıktır.
Âşık bunu şuur eden kişidir. Gerçek âşık budur.
Burada benden dökülen bu sözler,
İşte 1994’ün 11 ayının 12 sindeki bu sözler 18:17’de evde yazılmış bir şeymiş.
O zaman için bunu anlatmaya çalışıyor kendi kendine.


Aşk Sesini Duydu Âşık.
Duydu Aşka Uydu Âşık.
Gönül Gözün Oydu Âşık
Akan Alkan Sel Değil DOST…


Ne olmuş?
Kendi özünden, şah damarından bir aşk sesi duymuş âşık.
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın şah damarının sesini duymuş âşık.
Kendi şah damarından bir ses duymuş.
Şah damarı ağız olmuş. Ağız olmuş şah damarı.
Bu ağzın içinden Allah konuşmuş.
Çünkü bu ağız Muhammedî bir ağızmış şah damarı.
Onun için kendini BİLmeyen, Allah Dostunu BULmayan, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in yüreğinde OLmayan Allah’ı YAŞAyamaz.
Âşık Allah’ı yaşayan demektir.
Bir şöhret değildir bu. Yükseklik değildir bu.
Böyle olmayış alçaklıktır. Yazıklar olsunluktur.
Veylenadır. Biz kaybettik demektir.


Aşk sesini duydu âşık.

Ne dedi?
“Ve kalu semigna” dedi. “Biz duyduk” dedi.
Biz, biz. Kim BİZ?
Hani var ya, hani var ya. Rahmedenlil Âlemin, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm vardı ya. Haaah BİZ olduk da duyduk. “Ve kalu semigna”


Aşk sesini duydu âşık
Duydu aşka uydu âşık


“Ve ategna”, BİZ itaat ettik.
Ben itaat ettim değil. BİZ ettik.
Siz kimsiniz?
BİZ o, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın arkasındaki hepimiz, bir kişiyiz BİZ. “Allahuekber!” dedi mi yatadüşeriz.
Biteriz hepimiz. Bir, bir kişi hepimiz onun yüreğinde tekiz yani.
BİZ BÜRiz çünkü.


Duydu aşka uydu âşık,

Sonra Habli’l Veridden bu tarafa geçmesi lâzım çünkü.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem böyle olmaz.
İtikadıyla, ameliyle, ahlâkıyla ve halleriyle yaşanır.
Şeriatıyla yaşanır bu âlemde. Tıpkı kendisi gibi.
Bunun içerisinde ruhundan kalbine, kalbinden nefsine geçen bir pencere açtı.
Gönül gözünün körlüğünü oydu.
Perdelerini söktü, çıkardı.
Peki bu akan ne diyorsunuz.
Bu göz yaşı mı. Bu alkan gibi akan sel mi yoksa.
Rahmedenlil Âleminin rahmedi mi?
Rahmed mi yağıyor yoksa.
Şah damarından fışkırıp gelen bir rahmed midir bu?.
Muhammedî şuuru bilmiş,
Muhammedî nuru bulmuş,
Muhammedî surur, sırlar içinde olmuş bir sel mi geliyor.
Nur mu yağıyor? Öyledir.


Gönül gözün oydu âşık
Akan alkan sel değil DOST…


Sanma ki bu bir seldir.
Kim kalmış ki bu âlemde kazık çakıp.
Öyle olmuş, böyle olmuş.
Milyarlar birbirini öldürmüştür. Milyarlar birbirinden nefret etmiş, milyarlar birbirini sevmiştir.
Yerinde ne kalmıştır. Tarih diye kağıt parçaları kalmıştır ama kalan bir şey daha vardır.
Kayda geçenler birlikte götürülenler tıpkı bir cd gibi.
Çok dikkat etmemiz gerekir. Dikkat etmek gerekir.
Hayat her yönüyle ilginçtir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de öyledir. Onda da öyledir.
Bedir günü görmüştür ki çok kalabalık, çooook.
Hiçbir çâre yok. Bir atlıya on atlı. Bir develiye kırk develi var.
Hepsi muazzam silahlı.
Bizimkiler garip kalender hep. Olacak iş değil.
Dizlerini çökmüştür kuma. Dzileri kuma gömülmüştür Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in dizlerinin üzerine yarı kalkık yarı devran dönüyor buna işte.

1989’du sanıyorum çocuklardan hangisi vardı bilmiyorum.
Bağdat’a gittiğimizde bir taksi kiralayıp yatsı namazından önce Abdulkadir Geylanî Efendimizin türbesine gittik ben yarım devranı orda gördüm ömrümde ilk defa.
Sordum bu nedir diye?
Nısf-ı Devran dedi. Yarı devran. Devran şuydu ki bizim bildiğimiz.
Eller dışları birbirine yapışıkken parmakları birbirine geçtiği zaman halaka-ı zikirde bu eli kırmadıkça açamazsın artık.
O da kitledi sende kitlediğin için tersden.
Ve dirsekler birbirine dayalı, ayakta Lâ ilâhe İllallah vuruşlarında iki el iki taraftan birlikte ileri doğru hüzme yapılır tekrar çekilir ve hafif sağa yürüyerek bu devran döner artık.
Bunun eğer içerisinde Hacı Osmân Efendi varsa o iki eli böyle bel hizasında birbirine şey olarak öne doğru uzatır ve herkesin önüne geldiği zaman ona iştirak ettiğinde gerçekten dersiniz ki beni yıldırım çarptı.
Her kime gelirse bu olur.
Çünkü onun elinde değildir bu.
Bu Ali Keremullahi veche’nin yüklediği bir mânevî yüktür, güçtür.
Fiilen yaşanır. Çok yaşamışızdır ve yaşayanlar da vardır.
Böyle zikirlere katılanlar fiilen bunu görürler.
Fiilen zâhiren görürler. Hayalen değil.
İşte bu devrandır ayakta olduğu için.
Ama bunun bir de yarısı var.
Diz üzerinde kalkıyor dizinin üzerinde.
Ayaklar arkada, yerde paralel. Dizden arkası, altı. Yani diz üstü kalkmış gibi eller yine kitli yerinden kıpırdamıyor ve vuruş olarak bizim gibi “Lââââ ilâhe illâllaaaaaaah” demiyor. “Lâ ilâhe illâllah! Lâ ilâhe illâllah! Lâ ilahe illâllah!” çok tiz bir sesle böyle hiç alışılmamış, bizim alışmadığımız ama müthiş bir ahenk ve ritim içinde yapılıyor.
Biz oraya ziyarete gittiğimizde namaz kılınmıştı.
Abdulkadir Geylanî Efendimizin türbesi kristaldir ve içindekiler gümüştür.
Başka maden kullanılmamıştır.
Ve şeylerde türbenin içi de kristaldir.
Onun için içerdeki ışığın nerden yandığını göremezsiniz bir nur denizi halindedir.
Gümüşten yapıldığı içinde harikadır, muhteşemdir. Çok güzel yapılmıştır. Çok muhteşem bir şeydir etkileyicidir.
Zâten Abdulkadir Geylanî Efendimizin kendisi de çok cömerttir ve yiğittir. Bu bakımdanda güzeldir.
Ordan çıkıncada bir tane kişi tuttu ve beni sürükleyerek de götürdü yani çok hızlı şey bir şekilde. Acele bir şekilde.
Ben salâh felan dedim. Namaz yok anlamında.
O da “zikir!” dedi.
Hakikaten gittiğimde vardığımızda hemen ayakkabıları bile koyamadık oraya çıkarıp koştuk.
Ve yarım devran olduğunu gördüm bende o onların bulunduğu bir kişilik yere beni götüren kişinin yanında durarak sıkışarak oraya girdim.
Ve bir miktar orda zikir ettik.
Yarı devranı orda gördüm.


Aşk Kılıcı Basım Kesen
Kanım Döken Desen Desen
Şu Garip Başımda Esen
Rüzgar Değil, Yel Değil DOST…


Bu insan aklı çöplükte bu âlemde her işi yapar. her şeye aklı erer fakat hiç birinin hesabını düşünmez.
Ne geldisini ne gittisini düşünebilir.
Öyle yaratılmıştır dünyanın düzeni için.
Fakat bu benlik başını aşk kılıcı bir kere keserse kendi kanının yerlere hangi desenleri çizeceğini kendisi, hangi yazıları yazacağını kendisi okur.
O akıl okumaya başlar.
Onun için şu garip başımda esen rüzgar değil yel değil dost.
Bir aşk üfürüşüdür. Bir Rahmân nefhasıdır kendi özünden, kendi bedenine toprağına Rahmân nefhası üfürülmektedir aşığın.
Bir ruhtur bu yani. Kendi ruhu, hani vardı ya ruhumuz ona ruh mu denilir?
Bu bir eşya mı?
Çarşıdan aldığımız ne bileyim ben dell marka bilgisayar mı?
Yoksa her AN üfürülen bir nefha mıdır?
Ben neden her AN diriyim?
Neden her AN her hücrem harekette, yaşamakta.
Her AN bir hayy esmâsı aldığımdan değil mi?
Bunu ruhla almıyor muyum?
Topraktan cansız durana canı sokan el Hayy esmâsı değil mi bu?


Şu Garip Başımda Esen
Rüzgar Değil, Yel Değil DOST…

Aşk Gönlüm Eyledi Talan
Hayallerim Oldu Yalan
Gece Gündüz Kapım Çalan
Agyar Değil El Değil DOST…


İşte bu aşk kendi gayretim, Allah bağlı olduğum Allah Dostlarının Himmeti ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem yani Ali himmeti, Ali Himmeti yani Ali Keremullahi veche Himmeti netice olarak ora toplanır bütün Evliyaullah ve Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ ın Şefaatı ve Allahu Zülcelal’in hidâyeti ile esen rüzgarın adıdır AŞK.
Rahmân Nefhasıdır. İşte budur gönlümü talan eyleyen.
Arzuların emellerim, odlularım, olmadılarım, Olsaydılarım. Olmasaydılarım tüm yerle bir etti bu.
Aşk gönlümü eyledi talan, duman etti yerle bir etti.
Hayallerim oldu yalan, neler yapmayı düşünüyordum hepsi yalan.


Gece Gündüz Kapım Çalan
Ağyar Değil El Değil DOST…


Böyle bir virane kapısını, böyle viran olmuş bir yeri kim çalar?
Niye çalsın ağyar, elin ne işi var mahvolmuş bir yerde, harap olmuş bir yerde öyle değil mi bu yalan dünyada? evet öyledir.
Yar çalar, yar. Yar çalar ağyar çalmazsa.
Eğer bu aşk yar içinse yar da yar ise ağyar değil el değil Dost kapımızı çalan yardır yar.
İşte onun, onun içindir bu âlemler viran edildiğinde, perdeler kalktığında sultan Yüce Sultan naz niyaz edecektir bu âleme.
Kendini bildiği için. Ne demek kendini bilmek?
İşte bu gönül âlemi talan olursa, hayalleri, engelleri, perdeleri yerle bir olursa karşısında Rabbısını görecektir.
Artık bunun kapısını onun bunun çalmasına gerek yoktur. Yar-ül yar olan Hakk çalacaktır.


Gece Gündüz Kapım Çalan
Ağyar Değil El Değil DOST…


Böyledir bu âlem. Ahu gözlü ceylanlar daima viranelerdedir.
Yüce dağlardadır. Issız, sessiz yerlerdedir.
Hiç görülmez herkesin fing attığı yerde. Hep viranelerdedir onlar.
Sokamazsınız Yunus Baba’yı ne bileyim ben Selçuklu Sultanlarının sarayına, imkansız.
Belki bizlerde görseydik muhakkak dilencidir derdik.
Öyle şartlandığımız için derdik ki aklı başında biri olsaydı adam olurdu yani. Kelli felli olurdu.
Nerden bilelim biz çöplüğün viran olursa çölün cennet olacağını nasıl bilelim biz.
Çünkü biz çöplükte yetiştik, çöplükte beslendik, çöplükte imtihan oluyoruz.
Çöle geçeceğimiz söyleniyor ama çileyi göze alamıyoruz.


Fakr İle AHMED (Sav) Fahreden,
Ehl-İ Beyt Yoluna Giden
Kâmil İnsan Âşık Eden
Altın, Akça, Pul Değil DOST…


Hayy dost.
Ve bu şiirler 85-92 Sunusî Baba’nın:
“Sıkarsan canın cennette, sıkmazsan canın cehennemde!” dediği yıllardır.
Fakr ile fahreden Ahmed Aleyhisselâmdır. “Fakrımla fahrederim” buyuruyor Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem.
Ne demek?
El Kani’ Allahtır. Bana El Fakr kalmıştır.
Kulluğun dört vasfından ilki Fakriyettir.
Fakriyyet, Acziyyet, Zillet ve İllet..
Bendeki her zerre dahi şu anda şah damarımdan yakın hazır ve nazır bekleyen Rabbül Âleminindir.
Bana ait bir şey olmasını söylemek bir iftiradır.
Ben bunu yapmam değil bu âlem değil ben şu bu külli şeyi halk edenindir. O el Kani’-Zengin olan O’dur.
El Fahr benim. Fahretmek övünmektir.
Bununla övünüyor Muhammed, Ahmed aleyhisselâm.
Ve bununla fahrederim.
Öyle yılanı çiyanı yiyipte “Hacı Babayım!” demek yok. Leylek gibi.
Biliyorsunuz Leyleklere Hacı Baba denir.
Bizim köyde Nine öyle demiş: “Şaşıyorum sana be kuş. Neden Hacı Baba diyorlar?”
Göçmen kuş olduğu için köy yerlerinde eskiden beri onların kışın Hicaz’a giderler hakikaten. Sıcak bölgelere. Bahara doğru gelirler
Eskiden bizim köyde de varı dı her Dut Ağıcının başında onların yuvaları vardı.
Şimdi köylerde artık şer şehirleri haline, şeytan şehirleri haline gelip gitti ya ne yuva kaldı, ne leylek kaldı. Ne Hacı Baba kaldı.
Her şey yerle bir olup gidiyor.
O zamanlar çocukluğumuzda hatırlıyoruz.
Bizim de hemen evimizin önünde varıdı.
Bir Karaoğlan kavağında, ağacında yüksek bir ağaçta vardı.
Sabahları, geceleri, gündüzleri takır takır o gagalarını vurarak ses çıkarırdı.
Onlara hep Hacı Baba derlerdi ve saygı duyarlardı.
Öyle diyor: “Yılanı yiyorsun, çiyanı yiyorsun yine de sana Hacı Baba!” diyorlar.
Şunun için söylüyorum.
Fakr den ben fakir öyle İstanbul’dayken öyle diyordu bir çok yakın arkadaşımız.
Çok zengin halbuki çok: “Ben fakir!” deyip duruyor.
Sonra tepem attı dedim ki: “Bu kelimeyi söyleme. Sen bal gibi zenginsin. Böyle fakir olmaz. Fakir makir değiliz hepimiz zenginiz. Doğru konuşmalıyız!”
Nedir fakir?
Bu şuurda olandır. Kaldırmayacak kadar dünyada yaşayandır.
Bu çöplükte, çöplükten çöle geçerken neler bize helal olur, ne kadarı helal olur.
Tekrar söylüyorum her müslümana zengin olmak farzı ayındır.
Cuma namazı gibidir.
Helal yoldan. Haram hariç.
Fakirlik şeytanın tuzağıdır, avıdır fakir.
Avcısı şeytandır vurur çünkü.
Ama meşru yoldan zengin olacak ve hayra harcayacaksa o da El Ganiyy esmâsına mazhar demektir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin buyurduğu olsa dahi sahibinin Allah olduğunu biliyorum ben bunun için övünürüm ve beni takip eden övünsün buyuruyor onun için.


Fakr İle AHMED (Sav) Fahreden,
Ehl-İ Beyt Yoluna Giden
Kâmil İnsan Âşık Eden
Altın, Akça, Pul Değil DOST…


Burda üç vasıf sayılıyor dikkat ederseniz.
Ben alttakiyim. Altını, akçesi, pulu olan benim şu anda canı olan benim.
Varlığı olan benim şu ANda.
Bana, beni âşık edecek bir KÂMİL İNSAN gerekiyor.
Ve bu Kâmil İnsanın Ehl-i Beyt yoluna giden olması gerekiyor.
Ve biliyoruz ki onlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin kanını, canını, tenini, dinini taşıyan o yüce Ehl-i Beyt Aleyhisselâmlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin fakrıyla fahrederler.
Maddî ve mânevî asla ortaya çıkaramazsınız.
Desen ki; “Sen Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in öz çocuğusun!” Havaya fırlar.
“Bende ne görüyorsun? Beni, uymaz onlara. Söz gider Onlara!” diye, çekinir kaçar.
Fakreder yani. Biz Onlar gibi olamayız der.
Olsa bile yatar yerin dibine gider yani.


Altın akçe pul değil DOST…

Sanma sakın bunlar.
İnsanı insan eden büyük harflerle İNSANdır.
Münir Derman Hocam öyle buyuruyor.
İşte o insan Kâmil İnsandır. O ancak küçücük insancığı İNSAN yapar.
Daha doğrusu hayvancığı İnsan yapar.
İnsancığı da büyük harflerle İNSAN yapar.
İNSAN yapar ki ancak onlar Ehl-i Beyt yoluna gidebilirler.
Ve ancak o yola gidenler Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin farkıyle.
Ne demek fakr?
Kıraasına sahib oluştur. İkrasına sahib oluştur.
O neden Barbaros?
Şu demek kardeşim. Onun ikrası kendi şah damarında okunur ve Rabbısı okur.
Onun için ilk hamdeden Ahmed Aleyhisselâmın makamından dinler o sözü.
Çünkü onun yüreğindedir.
Muhammedî yol çok temiz bir yoldur.
Bu yoldan herkes kendi kendini men’ eder-yasaklar.
Kimse bu yolda kimseyi durduramaz, kimseyi de dâvet edemez.
Israr da edemez!
Çünkü böyle bir yoldur bu yol.
Onun için çok az insan olur. Tenhadır.
Davulu zurnası olmadığı için kaç kişi gitmiştir Yunus Babanın arkasından.
Bakar mısın hiç yeri yurdu yok, oğlu kızı yoktur. Hiçbir şeyi yoktur.
Öylemi ya felan Efendi sekiz tane padişah görmüştür diye göklere çıkarılmaktadır.
Altısı katildir onların. Birbirinin katilidir.
Ama Yunus Babayı görürsün dağlarda gezen bir garip derviş.
Dert mi?
Hayır efendim ne derdi olsun!
Her evde bir Yunus yada Emre vardır. Bizim de Emremiz vardır.
Her yürekte kabri vardır.
Ne gerek var öyle her şehirde ne bileyim ben bir şey açmaya.
Bu yol BİZim yolumuz.
Onun için;

ISsızım
SESsizim.
KİMsesizim.
Bu çöl BİZim.


Sesi BİZim. Ses, Kâmil İnsanın sesidir.
Aşığın sesi değildir. Kâmil İnsanın sesidir.
Ses, Ehl-i Beytin sesidir.
Gerçek ses ise Ahmed Aleyhisselâmındır.
Ahmed Aleyhisselâm Rahmedenlil Âlemindir.
Ahad Celle Celalehunun sözüdür o.
Bâtından zâhire çıkmıştır.
Evvelden âhire çıkmıştır iki gözüm.


Mürşid diye rüşdsüz duran
Hakk yoluna tuzak kuran
Geleni geçeni vuran
Rabbısına kul değil DOST…


Buyurun. Bu şiirler yazıldığında kimse için yazılmamıştır.
Allahu Zülcelal şâhiddir.
O gün yazılmıştır o kadar.
Neden, niçin, nasıl diye bir şey düşünülememiştir.
Düşünülmemiştir. Düşünülemez de zâten.
Ve yasaklanmıştır yayınlanması 1997 mi 8 mi neydi o zamana kadar. Kelimesi yayınlanmamıştır.


Mürşid diye rüşdsüz duran

Kendi rüşde ermemiş, kim olduğunu bilmez kadın mıdır? Erkek midir? .
Rüşdü biliyorsunuz.
Bir çocuk büyük büyür büyür sonra fizikî olay yaşar der ki: “Ben erkeğim. Derki ben böyle oldum ne oldum anne!” diye sorar.
O da derki: “Rüşde erdin. Kim olduğunu bildin artık sen kadınsın-erkeksin!”
Rüşd budur. Büluğdur, belagattır. Pazara çıkıştır. Çöplüğe çıkıştır. Kimlik kişiliğin ayrım noktasıdır.
Bu noktaya ermemiş rüşdsüz kendisi ama: “Mürşidim!” diyor.
“Ben rüşde erdiririm!” diyor.
Yani kendisi beş yaşında: “Torunum var!” diyor iyi mi?
Dört yaşında iken kendisi: “Torunum var!” diyor.
Bu ne bu?
Bu mu şu ki Hakk yoluna tuzak kurandır bu.
Niçin?
İçindeki Rabbısını bulamayınca dışarıda Şeytanı bulmuştur.
İkiliği bulmuştur tevhidi bulamayınca.


Geleni geçeni vuran

Hiç fark etmez. Onun doğrusu ona yeter çünkü eğridir.
Bu eğri kılıçla herkesi vurur mu vurur.


Rabbısına kul değil DOST…

Neden Rabbısına kul değil?
Çünkü kendini bilemedi ki, rüşde eremedi ki şah damarından yakın olanın sesini sözünü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem sesinden duyaydı.
Duyaydı Ehl-i Beyt Aleyhisselâmın megafonundan.
Duyaydı Hakk Dostunun dudaklarından.
Duyamadığı için Rabbısına kul değil.
Kime kul acaba?
Haaa Rabbısına kul olmayanlar?
Rabbısına kul olanlar Hizbullahtır Kur’ân-ı Kerîmde.
Aklı olanlar ya Hizbullahtır ya Hizbuşşeytandır.
Üçüncüsü asla yoktur.
Rabbısına kul değilse İblise kuldur.
Bunlar kötülük değildir. Kur’ân-ı Kerîm âyetleri vardır bunlarla ilgili biliyorsunuz.


وَمَن يَتَوَلَّ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

Resim---" Ve mey yetevellellahe ve rasulehu vellezine amenu fe inne hizbellahi hümül ğalibun: Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.” (Mâide 5/56)

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Resim---" İstahvese 'aleyhimuşşeytanu feensahum zikrallahi ulaike hizbuşşeytani ela inne hizbeşşeytani humulhasirune.: Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücâdele 58/19)

Elde, kalbde altın zikke
Ne eylesin Mekke tekke
Tevhid etmez tesbih takke
Yolcu gider yol değil DOST…


Bu ne iştir elimde, kalbimde altın ve zikkeden başka bir şey yoktur.
Para putu kitlemiş içini dışını.
Bütün paradan bir kâbe zâten.
Şu anda da aynı şey beş yıldızlı hacılar.
Yedi yıldızlı hacılar. Otelci hacılar. Şucu bucu hacılar. Kaç odalı kaç halli, kaç yemekli.
Kaç şeyli neli neli. Allah bizi bağışlasın.
Ben, ben dediğim kişi konuştuğum.
Onu söylüyorum.
Bende sizin gibi bir insanım ancak çöl köpeği olarak, çöl iti olarak başka bir şey söylüyorum.
Allah için söylüyorum.
Söylemişim zâten Kulihvani söylemiş ben değil.
Ve doğru söylemiş.
Olur mu Mekke’deki Kâbe de para putu?
Olur olur efendim olur. Olur.
Onun karşısındaki on yedi katlı otelin en üstünden aşağıda bir hâşâ bir yumruk gibi Kâbe görür de: “Allahuekber!” der.
Hayâ olmayınca, edeb olmayınca. İzan olmayınca, rüşd olmayınca.
Zıkım para olunca nerden bilsin ki Sümeyye Vâlidemiz orda ne demiş de bağırmış paramparça olurken!
Nerden bilsin ki Hicr-i İsmâil de Hacer koyun koyuna İsmâil’le yatmakta. Kurbanla, kurbanın anası.
Nerden. Ne işi var onun Zemzemle şunla bunla.
O sadece nefsini, şaha kalkmış nefsini tatmin etmek için gitmişti.
Etmişti de zâten. Çok acı!
Bir öğretmen dostum vardı. Severiz de severim de. İyi insandır.
Bir denk gelmişti de: “On yedinci seferim!” demişti.
Sebep?
Muhammed Yusuf Dedeyi görmüştü de.
O bize hurma gönderirken ben ona selâm göndermiştim.
Arkadaşım Unutmuş.
Ben dediğim. Öbür benden bahsediyorum çok özür dilerim.
Şu anda bende olan benden değil.
Bir de Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ ın Ravzasında olan bir Ben daha vardı onu diyorum.
Ordaki Yusuf Dedeme selâm götür yeri bellidir. Hurma dağıtır.
Muhammed Yusuf Dede!
Sen ona de ki: “Selâmı var Abdullatif’in!”
Unutmuş. “Duanı unutmadım! Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in yanında Kulihvani Size şunu söyledi, bunu söyledi!” dedim.
“Ama Muhammed Yusuf Dedeyi unuttum. Ve artık Mekke’ye gideceğiz son. Çıkıyoruz!” diyor.
Bir ses: “Ahi! Ahi! Ena Muhammed Yusuf!” Yıkıyor her tarafı diyor ileride. “Ahi! Ahi! Ena! Ben kardeşim kardeşim ben Muhammed Yusuf!” diye bağırıyor diyor.
“Bir anda çantayı aradım! Yazdığın ismi bulacağım!” diyor
“Ne zaman geldi yanıma” diyor. omzuma dürttü dedi ki: “Ahi! Ahi! Ena Muhammed Yusuf!”
Kendisi Arapça öğretmeni onun.
“Ben Muhammed Yusuf’um”.
“İçim dışıma çıkıverdi bir anda!” diyor.
“Sana selâm gönderdi. Es selâmu aleyke Ya Rasûlullah essalâmu aleyke!” “Peçete çıkardı. Tek tek saydı. Oğluna, oğluna, oğluna, kızına ve sonra tekrar döndü. Ve dedi ki bu da sizin için!”
Sarılı halde getirdi onu bana. Bir sabahtı saat 7:30 felandı daireye gidiyordum.
Bunu başladığında ağlayarak anlatıyordu.
Neticede oturup da sohbet ederken.
Dedim ki: Kaçıncı sefer hocam!”
“17. Sefer!” dedi.
“İmkan verdi Allah her yıl dedi gidiyorum!” dedil.
Hakikaten de değerli bir insan.
Ben de saf saf dedim ki: “Muhakkak gittiğinizde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e “Es selâmu Aleyküm!” dediğinizde “Aleyküme selâm!” buyuruyordur. Bir hasbihal oluyordur. Ne güzel şeyler!” deyince bir fırladı. “Ne diyorsun sen?”
Dedim ki: “Olmuyor mu?”
Ve dizlerini dövdü: “Vay ki bana ne vah. On yedi defa onyedi yıl. Vah ki bana ne vah. Vah ki bana ne vah!”
Hayal mi sanıyor. Her şey gerçekti bu mu hayaldi.
Hayy olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize “Es Selâmun aleyküm!” dediğimizde: Ve aleykümees selâm!”
Buyurmayacak mıydı?
Ne deniyordu Muhammed Yusuf Dede? Evet!


Elde kalbde altın zikke
Ne eylesin Mekke tekke


Böyle bir eli kitli altın, kalbi kitli altın. Som altın yığını gibi buz değil buz değil eriteceksin.
Bahsettiğimiz altın külçesi.
Buna ne eyleyecek Mekke, tekke!
Tekkeye soksak ne yazar? Mekke’ye soksak ne yazar?


Tevhid etmez tesbih takke
Yolcu gider yol değil DOST…


Sanma ki bu tevhidi tesbihinen takke yapar.
Yol gitmez yolcu gider.
Nerde yolcu? Nerde yolcu bizim? Nerde yolcu? Hani yolcu?
Yolu rehberden daha çok giden yolcu nerde bizim bu yolcular nereye gittiler?
Neden ürktüler? Neden korktular?
Neden geri döndüler? Neden yola çıkamadılar?
Çöplüğü mü çok sevdiler?
Kim kalmış ki çöplükte.
Leşleri mi geçecek öbür tarafa.
Neden diri geçmiyorlar ölmeden ölüp de ERce geçmiyorlar?
Güzelce geçmiyorlar?
Geçimiyoruz kendimize söylüyoruz.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Sakın yanlış anlaşılmasın!
Dostdoğru anlaşılsın inşallah!
Biz sohbet ediyoruz. Halleşiyoruz Türkçesi.
Demek ki yolcu gidiyor muş yol değil.
Yolcu evet önce bir defa BİLmeli.
İlimle bilmeli bu ilim olmalı kendisinde.
Bu yolun, gideceği yolun edebini bilen birini Bulmalı.
Bu soytarı olmamalı!
Kendi rüşde ermemiş böyle: “Mürşidim şuyum buyum!” işine girmemeli.
Allah’ın yolunda insanlara tuzak kurmamalı.
Önce Rabbısına kul olmalı ve onun rızası için bu işi yapmalı.
Doğru dürüst bir şey olmalı. Doğru olmalı.
Sadık, samimi, sabır ve selâmet ehli olmalı.
Allah’tan korkmalı, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizden utanmalı ve Ehl-i Beyt Aleyhisselâmın kadir ve kıymetini bilmeli.
Allah Dostlarının pabucu olmalı.
Bu yolun her zerresi o olmalı ki her yolcu ona basmâlı.
Yücelmek için değil alçalmak için olmalı.
En alçakta o olmalı üstüne basılmalı ki çökmeye.
Üstüne basılmalı ki yanlış olmaya, dost doğru olmalı.
Yolcu gider yol değil dost.
Yol Allah’ın yoludur Sırat-ı Mustakîmdir.
O kendi yolunu yapmıştır zâten.
İşte demin beri dediğimiz bu nedir?
Allahu Zülcelal’in Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in Ehl-i Beytin ve Allah Dostlarının kabul ettiğidir Sırat-ı Mustakîm üzerine döşenen taşlar.
Onun için seçilmiştir onlar herkes zanneder ki: “Ahh ne güzel!”
Acaba, acaba. Kaç kişinin topuk altına dayanabilirsiniz, kaç kişinin tekmelemesine dayanabilirsiniz, kaç kişinin taşına dayanabilirsiniz, başına dayanabilirsiniz?
Bu kolay değildir!
Bu yüzden Ehl-i Beyt Aleyhisselâm, bu yüzden Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in başına yarılmış deve işkembesi geçirilmiştir.
Bu yüzden taşlara tutulmuştur.
Bu yüzden tek bakire evlendiği eşi Aişe Vâlidemize hâşâ İfk yani zina iftirası yapılmıştır.
Bu yüzden Nur Suresi inmiştir.
Bu yüzden Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz üç gün dışarı çıkamamıştır.
Her birisinden ağır çileler çekmiştir. Eşlerinin-Annelerimizin tümünü de babalarının evlerine göndermiştir.
Akla gelecek bütün çileleri görmüştür.
Ve Ehl-i Beyt Aleyhisselâmda görmüştür.
Hâlâ görmektedirler!.
Koyun kesilir gibi doğranmıştır.
“Kalmasın erkek çocuğu!” denmiştir.
Allah sarılık hastalığına, pardon ishal hastalığına tuttuğu için Hüseyin Efendimizin Zeynel Abidin Hazretleri kalmıştır çadırların arasında.
Öldü diye ölmüş yani gözükmüyor.
Zeynep Vâlidemiz yani kızı eteğinin altına sarmıştır. Gizli kaçırmıştır onu. Yaşadığını fark etmiş çünkü.
Diz üstü kumların üzerinde çocuğu alırken, etrafında askerler atla dönüyor çünkü.
“Erkek koymayın!” diyor.
Kim?
Ne acı değil mi?
Ömer Radiyallahu anha’nın oğlu Ubeydulla!.
Ne acı. Kan için söylemiyorum! Kader için söylüyorum kaderi kaderi söylüyorum!
“Neden yaptın?” dendiğinde
“Bana İran’daki Rey Şehrinin vâliliğini vermişlerdi!” diyor.
Ömer r.a. oğlu Ubeydullah komutan orda.
“Erkek kalmasın!” dedi Ebu Zeyid denilen o veled-i zina.
“Erkek kalmasın!” diyor.
“Erkek koymayın!”
Ne diyor yerden alırken, kumların arasından alırken eteğine eteğine. Apış arasına!
Kardeşini alırken yavruyu görmesinler diye.
Elinin biriyle toplarken birisi gökyüzüne haykırarak diyor ki: “Yâ Muhammed Sallallahu Aleyhi Vessellem Oğulların doğrandı! Kızların zincirleniyor! Allah sana salâtü selâm etsin!.”
Böyle acılar yaşanmıştır. Yol budur!
O günde, bu günde, yarında böyle olacaktır.
Yol değildir bu milyarlarca insanın böyle gürültüyle patırtıyla, şamatayla, davulla zurnayla gittiği.
Bunlar Akıl Oyunlarıdır. Hiçtir bunlar!
İnsanlık değil, insancıklık bile değildir.
Hayvanlık bile değildir. Daha aşağıdadır.
Akıl şereflidir. Akıl Allahu Zülcelal’in ilk nurundan halk edilendir.
Nurundan halk edilen Nur-u Mimdir akıl.
Akıl yücedir. Onun için “azaben mühina” vardır.
“İhanet Azabı” vardır en ağır azab olarak akıl nimetine ihanet!


(14 NisAN 2009 sohbeti devam edeck )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

(14 NisAN 2009 sohbeti devamı )

Onun için Aziz Canlar bu yolda herkes yolcu olamaz.
“Olurum!” diyen var ise buyursun.
Bu yol tıpkı denize benzer asla leşi barındırmaz.
İsterse otuz tonluk Balina olsun dışarı atar.
Fakat diriye katiyen kıymaz. İsterse.
Bizim çocuklar çok iyi bilirler.
Parmak ucu kadar yengeç yavrusu olsun bağrına basar deniz.
Ama ölüyü asla, dışarı atar. Bu gün değilse yarın atar. Atmıştır.
Nuh Aleyhisselâmın oğlunu atmıştır.
“Hani Senin denizin benim ehlimi atmazdı?.”
“Câhillik etme Ehl-i Beytin değildir o ölüdür!”


وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ

Resim---" Ve hiye tecri bihim fi mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fi ma'ziliy ya büneyyerkem meana ve Lâ teküm meal kafirin: Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.” (Nuh 11/42)

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ

Resim---" Kale seavi ila cebeliy ya'simüni minel ma' kale Lâ asimel yevme min emrillahi illâ mer rahim ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakiyn: Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): «Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” (Nuh 11/43)


وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Resim---" Ve kiyle ya erdubleiy maeki ve ya semaü akliiy ve ğidal maü ve kudiyel emru vestevet alel cudiyyi ve kiyle bu'del lil kavmiz zalimin: (Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Nuh 11/44)

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ

Resim---" Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebni min ehli ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemül hakimin: Nuh, rabbına nidâ etti de ya rabb: dedi elbette oğlum benim ehlimdendir ve elbette senin va'din haktır ve sen ahkemülhâkimînsin” (Nuh 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ

Resim---" Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelün ğayru salihin fe Lâ tes'elni ma leyse leke bihi ilm inni eizuke en ketune minel cahilin: Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Nuh 11/46)

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ

Resim---" Kale rabbi inni euzü bike en es'eleke ma leyse li bihi ilm ve illâ tağfirli ve terhamni eküm minel hasirin: Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (Nuh 11/47)

“Dağa çıkarım kurtulurum!” dedi ya.
Ve tövbe istiğfar etti biliyorsunuz Nuh Aleyhisselâm!
Özür dilerim! Peygamberler doğurmuştur hanımı.
Annesidir peygamberlerin ama “gâbirun”dur gebermiştir.
Geri dönmüştür. Ve Kur’ân-ı Kerîmde iki kadını örnek gösteririz Hakkta iken şerre giden, gâbirun olan Lut ve Nuh Aleyhisselâmın eşleri.
Batağın içindeyken, narın içindeyken Hakk’a gelen Meryem ve Asiye Aleyhasselâmları da örnek gösterir size.


ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ

Resim---"Dâreballahu meselen lilleziyne keferumreete nuhin vemreete lutin kaneta tahte 'abdeyni min 'ibadina salihayni fehanetahuma felem yuğniya 'anhuma minallahi şey'en ve kiyledhulennâre me'addahiliyne.: Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.” (Tahrîm 66/10)

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Resim---"Ve da reballahu meselen lilleziyne amenumreete fir'avne iz kalet rabbibni liy 'indeke beyten fiylcenneti ve necciniy min fir'avne ve 'amelihi ve necciniy minelkavmizzalimiyne.: Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti.” (Tahrîm 66/11)

Ne diyor Firavun’un hanımı Asiye Annemiz. Çok çektim ben bu çileyi. Bana cennette bir köşk bina edersin değil mi diye Allahu Zülcelal Lâ Naz-Niyaz etmektedir. Kur’ân-ı Kerîmde âyettir bunlar. Gireriz bir gün.
“Yaparsın değil mi? Sen bana böyle yaparsın değil mi? Çok çektim çünkü!” diyor. Nasıl bataktan geçipte çöplükten nasıl geçiyor çöle yaşarken.
Bu kötü değildir çöplük.
Çöplük çölün gübresidir.
Çöl, çöplükte kazanılır, kaybedilir.
Çöplük Allahu Zülcelal’in Ez Zâhir esmâsının tecellîsidir.
Kötü değildir. Kötü olan gübre değildir.
Kötü olan gübrenin yenmesidir, koklanmasıdır.
Çünkü gübre gül içindir. Hatta gül yağı içindir.
Yağ ne demek YÂR içindir. Evet.
Yolcu gider yol değil DOST…

Ne bileyim ben: “Yol bu!” dersin.
O da derse ki: “Tamam yol buysa biz de bu yola girdik mi?”
“Evet girdiniz!”
O zaman gidiyoruz zanneder.
Halbuki yolcu gider Zahid Can.
Hepimiz hepimiz yolcu olduğumuz zaman gideriz Yol lâzım ama yolcu da lâyık.
Lâyık olması Lâzım...


Şah Hüseyin aşka salâ,
Esselâ lebbeyk Esselâ
Gönlümdeki köz Kerbelâ,
Iraktaki çöl değil DOST…


Bu da çok güzel bir şey. Ben bu şiiri seçmedim yalınız. Sekizinci defteri açtım bir yerine vurdum bu çıktı.

Şah Hüseyin aşka salâ

Kim diyorsa ki bir aşk sesi duysam bizim, bendeniz.
Ben ses çıktığı için söylüyorum.
Ben konuştuğum için söylüyorum.
Bizim yolumuzda yol kesinlikle Şah Hüseyin’e çıkar.
Şah Ali ’ye çıkar çünkü.
BİZ İmam-ı Ali Keremullahi veche meşrebliyiz.
BİZ Muhammedîyiz.
Ötekiler değil demiyorum. BİZ BİZi anlatıyoruz.
Ötekilerin ne olduğunu bilmiyorum.
Ben yani bilmiyorum derken BİZi yolumuzu söylüyoruz.
Kıyas yapmıyoruz.


Şah Hüseyin aşka salâ,

bir aşk sesi duysaydım diyen var ise bu şah Hüseyin’in selâsını duysun.
Selâ veriyor durmadan, sılaya çağırıyor yani.
Ne diyor?
“Essalâ lebbeyk esselâ!” diyor.
Hem esselâ diyor hemde buyur diyor yani.
“Gel gel, gel yüreğime gel. Gel. Bu kan bende, bu can bende, bu ten bende, bu din bende!
Benim Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ ın Velâyeti-Nübüvvet Yansıması!” diye.
Kim bu kim?
Nerde bu Hüseyin?
Başı Şam’da. Gövdesi Kerbala’da.
Ne kadar büyük bir vücud değil mi?
Sanıyorum arası 600 km galiba yada daha fazla.
Neden? Ne yapmıştı ki?
İşte en kıymetli şeyiyle, şu anda bizim etrafında pervaneler gibi döndüğümüz canımız aman sıkılmasın, aman yıkılmasın, ama çıkılmasın aman ha aman deyip durduğumuz durmadan durmadan durmadan keyfine oynadığımız çöplük fâresi gibi nefislerimizin içerisinde OL-AN CANıyla Şâhid-Şehid!.
O ne yapıyor: “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhammeder Rasûlullah!.”
Ne diyorlar zorba?
“Erkek kalmasın, kadınlara dokunmayın!.”
Kim gibi?
Aynen Musa Aleyhisselâmın kavmine yaptığı gibi.
Göreceğiz onları. “Kadınları bize kalsın erkeklerini öldürün”
Ve bu yaşanmıştır.
Hazreti Hüseyin Efendimizin eşine bu Yezid denilen şerr başı, şeytan başı kişi aynı teklifi yapmıştır.
Çünkü şerrin sınırı olmaz.
Şeytan bile şaşıyor insana.
Şeytan insan oğluna küfretmeyi emrediyor.
Küfretti mi ben senden beriyim Rabbül Âleminden korkarım der kendisi.


كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ

Resim---"Kemeselişşeytani iz kale lil'insanikfur felemma kefere kale inniy beriy'un minke inniy ehafullahe rabbel'alemiyne. : Tıbkı Şeytanın meseli gibi ki hani insana küfret dedi de küfredince ben dedi senden beriyim, çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allahdan korkarım” (Haşr 59/16)

Evet. Şimdi Şah Hüseyin Aleyhisselâtı Vesselâm Allahu Zülcelal’in selâmı ona olsun.
Yani bizi bağlasın ona. Bizi bağlasın ona.
BİZi bile etsin. Bir etsin. BİZ etsin.


Şah Hüseyin Aşka Salâ,
Esselâ Lebbeyk Esselâ
Gönlümdeki Köz Kerbelâ,
Iraktaki Çöl Değil Dost…


Şah Hüseyin Aşka salâ, aşk sesini duymak isteyen birisi varısa Şah Hüseyin’in sesini dinlesin aleyhisselâmın.
Çünkü o hem esselâ diye çağırıyor hem de gelene lebbeyk diyor buyurunuz.
Emrediniz diyor. Hazırız hizmete.


Gönlümdeki köz Kerbelâ,
Iraktaki çöl değil DOST…


Irak bildiğimiz ırak. Kerbelâ çölü.
Başka ıraktaki değil yakindeki yakindeki ÇÖL.
Bu çöl içimdeki çöl. Şah damarımdan yakın olan çöl.
Bizzât çöl. Hüseyin’in çektiği çöl ÇİLE ÇÖLÜ.


Aşkı Anmasın Avâreler,
Aşk Parça Parça Pâreler
Yüreğimdeki Yâreler
Tomur Gonca Gül Değil DOST…


Avaraler, kara sinek tabiatlılar aşkı boşa anmasınlar.
Konuşmasınlar aşktan.
Çünkü aşk onları parça parça parçalayacaktır.
Onun için yüreğimizdeki yâreler, Hakk yâreleridir.
Gerçek aşk yâreleridir.


Tomur, gonca gül değil DOST.

Böyle şiirlerde felan söyleyebiliriz fakat gerçek yâreler acı verir.
Çile verir. Dert verir ve de denenir.


Kulİhvanî Soyun Yürü
Aşkın Zevk Zincirini Sürü
Ürdüğüm Aşktan Ötürü
Kelb Kervana Zül Değil DOST…


Zül başa kakılacak kötü şeye denir. Zül olur diye.
Kulİhvanî soyun yürü yani çöplüğü giyerek çöle geçemezsin.
Çöplüğü çöplükte soyun yürü.

Aşkın zevk zincirin sürü.
Aşk el ele Allah’a kadardır ve üzerlerinde Allah’ın eli vardır. Yedillâh vardır. Fetih Sûresindeki âyeti hatırlıyorsunuz.


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

Resim---"İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü'tihi ecran aziyma : Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

Allah celle celâlihu’a giden, Hakk’a giden yol Hakk Dostlarının yüreğinden geçer.
Başka bir yol yoktur. Aşkın zevk zinciri hayydır.
Allah Celle Celalehu El Hayydır.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Hayydır.
Ali Keremullahi veche hayydır. Hepsi hayydır.
Hüseyini de hayydır. Hasanı da hayydır.
Fermanı da hayydır. Dermanı da hayydır.
Hamd olsun bizde hayyız.
Henüz ölmedik ayaktayız, diriyiz ve bu zevk zincirini sonsuza kadar sürürüz, son nefese kadar eğil Allah’ın izni ve inâyetiyle.
Çöplük değil sorun kimse çöplükte yarım nefes kalamaz zâten.
Fişi çekildiği anda ya leşi gider ya sesi gider.
Ya hayydır ya vaydır. Başka çâresi yok.
Peki benim ürdüğüm afedersiniz bir köpek gibi böyle ürüp durmam neden diyorsunuz?
Ür kardeşim kelp kervana zül mi yani.
Neden ürmüyecek mişsin. Kelpsiz kervan mı olur?
Olmaz. Olmaz. Bu bir yakıştırma değildir, takıştırma sokuşturma değildir.
Bu haktır hamd olsun.
Yani kervan kıtmirliği güzel bir iştir.
Gerçekten güzel bir iştir. Yeter ki şerefini haysiyetini Allah cümlemize başta ben olmak üzere taşıtmak nasip etsin.
Burnumuzu grip nezle etmesin. Kâbetullahın, Kıbletullahın, Kudretullahın kokusunu almak nasip etsin. Şaşırıp taşırtmasın.
Ve dillerimizi paslandırmasın, pislendirmesin.
Tıpkı bir köpek gibi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in izlerini yalamak, dillerimizle temizlemek nasip etsin.
Onun için hep söylüyoruz ya:
Issızım, sessizim. Kimsesizim.
Bu çöl BİZim. Sesi BİZim. BİZim sesim BİZim. Bu ses BİZim.
BİZ BİZ benden dolayı BİZ değiliz BİZ Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dan dolayı BİZiz.
“Ve kalu semigna!” BİZiyiz BİZ.
Buyuran Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem dir!
Köpeğin bizi sizi olmaz.
Köpeğin sadece sesi olur. Megafon gibi.
Yayın merkezden olur başka yayın mı olur korsan olur olursa.
Evet altında bir zevk var.


Uyan Gaflet Uykusundan Fenâfillah İçin Ezan
Bekâbillah Sabahında RABB’ısına Secde Kılan
Gölgen Senden–Senden Değil, Hem Ayn-I HAKK, Hem Gayr-I HAKK
Erisin Buzdan Putların… Erir Bir Gün Güneş Bulan…


14.11.1994 13:30 dr..


Gölgen senden : Senden, sebebi sensin, sen varsan var…
Senden değil : Senin aynın değil. Hiç benzemez.

Uyan gaflet uykusundan fenâ fillâh için ezan
bu da enterasan bir zevktir. 11 ayın 14 ü 94.
Uyan gaflet uykusundan fenâ fillâh için ezan bi ezan var kainatta.
Dikkat ediyor musun atomlar korkunç bir hızla ezan okuyorlar.
Bu Fenâfillâh için Allah’ta fâni olmak için, Allah’ta yok olmak için bu ezan.

Bekabillâh sabahında Rabbısına secde kılan.
Ebedilik sabahında Allah’ta sonsuz bir oluş sabahında Rabbısına şah damarından yakın olan Rabbısına bir secde kılıyor insan nefsi.
Uyan gaflet uykusundan fenâ fillâh için ezan
Bekabillâh Sabahında Rabbısına secde kılan.
Gölgen senden, senden değil.
Gölgen senden öyle gözüküyor ama senden değil.
Sebebi sensin sen varsan var ama senin varını var eden var.

Hem aynı Hakk hem gayrı Hakk.
Sen Hakk’ın hem aynısın hem gayrısın.
Erisin buzdan putların, erir bir gün güneş bulan.
O zaman senin putların erisin.
Biliyorsun ki bir gün güneş bulanın eriyeceğini.
Bu da güzel bir zevktir yani.
Ne kötü değil mi insanın buzdan putlarının olması.
Ve de ne güzel bunu bilmek.
“Hamd olsun benim putlarım buzdanmış!” demek. “Altından değilmiş!”
Çünkü Allah altından yaratmamış insanları sudan yaratmış.
Benim putlarım erise hepsi su olacak değil mi?
Damla damla. Hasan dağı kadar olsa buz dağları kadar olsa benim emin Allah’a şükürler olsun ki bir güneş bulsam hepsi erir akar.
Hepsi de bu iğne deliğinden geçer yani.
Hepsi de Hakk’ı bulur fenâfillâh olur yani. Olur olur.
Bekabillâh bulur. Bulur. Yaaah.
Evet birkaç tane daha okuyalım isterseniz.
Zaman sınırlaması insanların işleri vardır diye isteyen gidebilir çünkü. Okula gidecekler çeşitli şeyleri olan var ama bizim at-avrat-şah-ı teber!



Bana Ayna - Güneş Lâzım, Sevdâ Saçım Taramaya
Gölgemi Görmek İstedim…- Yardım Edin Aramaya -
Göze Işık – Gönle İlim, Basar - Basîret İhvâni
Ehl-İ Beyt’in Eteğin Tut! “Eman” İmiş Aşka Maya…


14.11.1994 13:40 dr..

Bana ayna güneş lâzım sevda saçımı taramaya…
Bana önce ayna lâzım bir de ışık lâzım yani kendimi görebilmem için sonra kara sevda saçımı taramaya.
Gölgemi görmek istedim yardım edin aramaya.
Ben aynada gölgemi görmek istiyorum ama bulamıyorum bana yardım eder misiniz.


Göze ışık, gönle ilim basar basiret İhvani
Ehl-i Beytin eteğin tut eman imiş aşka maya


Haa senin gözüne ışık yetmez bir de gönlüne ilim lâzım.
Senin kafa gözün basar, kalb gözüne basiret gerekiyor İhvani.

Ehl-i Beytin eteğin tut! El eman imiş aşka maya.
Aman ne bilirseniz siz bilirsiniz miş aşkın mayası meğer.
Aşk sütün mayası onlardaymış.
Biz yörüğüz biliriz 50 ton sütünüz olsun bir kâşık mayanız olmadığı için peynir elde edemezsiniz.
Sütü geçemezsiniz. Sütünüz ekşir kalır elinizde.
Biraz sonra bozulur zâten.
Ama bir kâşık maya bulursanız tenekelerle peynir çıkartırsınız.
Yoğurt yarsanız, bir şeyler yaparsınız.
Mayası bozuk oldu mu çok kötü.
Bir şey olmaz!


(14 NisAN 2009 sohbeti devam edecek )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

(14 NisAN 2009 sohbeti devamı )

Evet. Bir başka zevki okuyorum.

ZEVK 1061

Uzak dağları mor görme, yaklaşırsan yeşil elbet
Beyazın gölgesi siyah, “Zât” ile “Zıll”-Nûrla zulmet
Perdesiz bakan Kâmiller, Nûr-u HAKK’tan gayrı görmez
Ne nûr zulmeti perdeler, ne de nûra perde zulmet…


14.11.1994 14:00 dr..


Zulmet: Karanlık. Nekre..
Gölge için 4 şart: Güneş - Nûr (ışık) – Ben - Ayna …
Zât : ASL, HAKK (cc)
Zıll : Gölge, Halk…


Uzak Dağları Mor Görme
Yaklaşırsan Yeşil Elbet


Hep böyledir. Ben yolculukları çok yaptım.
Adana- Trabzon yıllarca.
Çok uzaklarda mor dağlar görürsün.
İçine girdiğinde bakarsın ki meğer ormanmış.


Uzak Dağları Mor Görme
Yaklaşırsan Yeşil Elbet
Beyazın Gölgesi Siyah
Zât İle Zıll, Nurla Zulmet…


Hep böyledir bu. Beyazın gölgesi dâima siyahtır.

Perdesiz Bakan Kâmiller
Nur-U Hakk’tan Gayrı Görmez.
Ne Nur Zülmeti Perdeler
Ne De Nura Perde Zulmet


Haa demek ki perdesiz bakmaktaymış iş.
Onun için Allah kâmilleri, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in kâmilleri, gerçek kâmiller Nur-u Hakk’tan gayrı görmez.
Hakk’ın Nurundan gayrı görmez hiçbir şeyi.
“Allahun nurus semâvâti vel ard” dediği ANda Firavun’u da Allah’ın Nuru görür Musa’yı da!


… اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

Resim---" Allahü nurus semavati vel ard ….: Allah, göklerin ve yerin nurudur…” (Nur 24/35)

Çünkü onların Musa’lığı Firavun’luğu kendi imtihanlarında.
Yaratılışlarında değil. Hakk’ın Nuru görür.
Ne nur zulmeti perdeler onlarda.
Ne de nura perde zulmet olur.
Ne gül gübreyi ne de gübre gülü perdelemez orda onlar için.
Onlar derler ki: “İkisininde aslı astarı Nurullahtır. Bu oyun bizim için oynanıyor. Akıl için oynanıyor!” derler.
Akıl burda ne yapacak diye oynanıyor.
Bunun çok basit bir misali de biliyorsunuz ki.
Buz, Su çok farklı özellikleri vardır bunların.
Buhar, felaket farklıdır bu ikisinden.
Ve bulut, o da çok ayrıdır.
Müthiştir yani.
Eğer bulutlar olmazsa milyarlarca tonluk suyu denizlerden sonsuz sahalara bu şekilde dağıtmak mümkün değildir.
O kadar çoktur ki bu suyun miktarı.
Teknik olarak yapılsın bakın. Hayretler içinde kalırız.
Binlerce denizleri taşımaktadır.
Bu dördünün de kâmil gözünde tekdir.
H2Odur formülü.
Bu Buza bakmaz, suya buluta bakmaz.
Bunun formülü H2O der.
Hatta H2O’yu bile geçer. Hidrojenle oksijenin eşleşmesinden doğmuş çocuk bu der. Çocuklar der. Evet.


ZEVK 1062

Çekirdeğin içindeki ağaç Sübut, Vücûd değil
Gölgede göz göremezsin, Vücûd yerde Sücûd değil
O değiliz, O’ndanız biz!.. Tecellîsin Tevhid eyle!
“Lâ hüve illâ Hüve” HAKK!.. HAKK’tan gayrı Mevcûd değil…


14.11.1994 15:10 dr..


Sübut : Sâbit, devamlı ve pâyidar olup durmak. Kararlı ve Sâbit oluş. Ebedî “VAR” olandan var olacak henüz zâhiri olmayan…

Vücûd : Mutlak Var oluşun ve Zâhiri Tecellînin sahibi cc.

Sücûd : Geçici ve kulluk kimliğiyle var olduğunu anlayınca yok oluş işareti secdeler…

Mevcûd : Geçici ve kulluk kimliğiyle şu anda var gözüken yaratıklar.

Lâ hüve illâ Hüve : O’ndan başka O yok…


Çekirdeğin içindeki ağaç şühud, vücud değil

Yani üç yaşındaki çocuğumuzun doğuracağı çocuk şühuddur.
Sabit durmaktadır. Vücud değil daha henuz.


Gölgede Göz Geremez
Vücud Yerde Sücud Değil
O Değiliz O’ndanız BİZ
Tecellîsin Tevhid Eyle


Bunu anla yani biz Allah değiliz Allah’tanız.
Hakk değiliz Haktanız.
Bu tecellîyi tevhid eyle: “Lâ huve ille huve.”
Hakk Haktan gayri mevcud değil.
Bu üzerinde fırtınalar kopan meşhur, meşhur bir şeydir.
Lâ Hüve bunu. Sübut şu demektir. Sabit, kararlı bekliyor.
Ebedi var olandan var olmuş ancak bizim zâhir sahamıza çıkmamış demektir.
Ayan-ı Sabite de budur zâten.
Vücud, mutlak var oluşun ve zâhiri tecellînin sahibi olan kendisidir.
Mevcud geçici ve kulluk kimliğiyle şu anda var gözüken yaratıklardır.
Geçici, izafi, süreli, kayıtlı, kulluk kimliğiyle çıkıyor ya da bir şeylik kimliğiyle çıkıyor.
Bir işi var burda var gözüküyor mevcud bu demektir.
Ama esas vücud Vâcibü’l- vücud olan, mutlak olan Allahtır devamlı.
Sücud, buna hiç dikkat ettiniz mi?
Sücud geçici ve kulluk kimliğiyle var olduğunu anlayınca yok oluş işâreti olan secdelerdir.
Biz bu konuya hiç girmedik. Bu güne kadar.
Secdelerin “ölmeden önce ölünüz!” yeri olduğunu.
Bizim geçici ve kulluk kimliğiyle, kul olarak, geçici, eğreti, belli bir süre için var olduğumuzu anlayınca yok oluş işâreti saydığımız secdeleri yaptığımızı Rahmân ve Rahîmde anlayışımızın bir işâreti olduğunu pek düşünmedik şu ana kadar!
Yani işlemedik demek istiyorum.
Ne demek Lâ Hüve İlla Hüve?
Ondan başka yok demektir bu âlemde. Yani bu haktır.
“Allahü nurus semavati vel ard” dır. Bu Haktır.
“Lâ hüve illâ hüve”
O’ndan başka kimse yoktur bu âlemde sürekli olan. Tek O vardır.
Hakk’tan gayrı mevcud değildir zâten.
Mevcud gözükenlerin mevcudluğu sınırlıdır.
Bu mevcud mudur? Kim mevcud?
Vücudun görünmesidir Mevcud.
Kim görünüyor?

Bir başka zevk.
Tasavvufta ya da Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizde “Kurbun nevafil, Kurbun fezail” gibi tâbirler vardır.
Nafilelerle yaklaşmak. Hadis-i Kudsîler vardır sahih.
“Kulum bana nafilelerle yaklaşır, eli ayağı olurum. Görürüm. Kulum bana farzlarla, faziletlerle, fezaille...
Farzlarla yakınlık yapar diye hadisler var.


Resim---Allahü Teâlâ buyurur: “Benim dostlarımdan birine eza eden adam, bana harp ilan etmiş demektir. Kulum bana kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli şeyle yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana öyle yaklaşır ki nihayet onu severim. Onu sevdiğimde de işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu kendisine mutlaka veririm. Bir şeyden bana sığınırsa onu mutlaka korurum.”
[Buhari, İmam-ı Ahmed]

Farzlarla yakınlık yapar diye hadisler var.
Sanıyorum o hadislerin okunduğu zamanlar ki bir zevk yazılmış.


ZEVK 1063

Ayna Küçük Sen Küçüksün, Sence-Bence Düzen Dengi
Ateşe Demir Sok! Suya Buz At! Aşkta Muhabbet Mihengi
“Lâ İlâhe!” : Fâni Ol Gel! “İllâ ALLAH!” : HAKK’la Bâki
Göze Yedi Türlü Gelen; Işık Değil, Camın Rengi!!!..


14.11.1994 16:40 dr..

Ateşe demir sok! : Kurb-u nevâfil - Nafilelerle yakınlaşma. HAKK’ın sıfatında kendi sıfatından fâni olmak. HAKK, Halkın kulağı…

Suya buz at! : Kurb-u Fezail - Farzlarla yakınlık. HAKK’ın Zâtında kendi zâtından fâni olmak. Halk fâni – HAKK Bâki… Halk, HAKK’ın kulağı…


Ayna Küçük Sen Küçüksün
Sence Bence Düzen Dengi Bu


Büyük bir Dev Aynada tam kendini görürsün.
Ama ufacık bir aynada da kendini görürsün ama küçülerek görürsün.
Aynayı kırk parçaya bölsen her parçada da yine sen gözükürsün.
Kırkında da gözükürsün yalınız.
Tümsek Aynada ufacıkken, Çukur Aynada Devleşirsin!
Düz AYNa daysa Sen-Sensin!


Sence-Bence düzen dengidir bu.
İşte Sence-Bence budur.
Bu bir düzen dengidir.
Ateşe demir sok! Suya buz at!
Aşkta muhabbet mihengi!.


Sana iki yol gösterelim.
İstersen ateşe demir sok, istersen suya buz at.
Ne demek ateşe demir sok?
Nafilelerle yaklaşmak, Hakk’ın Sıfatında kendi sıfatından fâni olmak.
Hakk halkın kulağı gibi. Ne getirir ?
Dikkat getirir.
Neden Ateşe demiri sokarsın?.
Ateş rengini alır.
Birine desen ki bu ateşte ne görüyorsun?
Demiri göremez. Ben bunu bizzât biliyorum, denemişim.
Demirciyi alıp bunu bizzât yapmışım yani.
Demiri maşasıyla arayarak buluyor.
O körük atılan kızgın ateşin içindeki demiri maşayla arayarak buluyor.
Çünkü ateş halinde erimiş o. Ateş olmuş zâten.
Ama suya soktu mu çelik oluyor bu sefer.
Eski ham demir daha sert bir demir oluyor.
Bu bir mihenktir.
İşte böyle tasavvuf yolları da vardır.
Öyle eritir ki aşkla, ateşle yani.
Fakat soğuğu gördüğü anda felaket olur.
Bu yol bizim yolumuz değildir. Melâmet Yolu değildir!
Bizim ki SUya BUZ atmaktır.
Kalıp halindeki buzu götürürsün, onu Akdeniz’e atarsın.
Bağırır çağırır, yüzer müzer ama erir.
Sonra Akdeniz olur o da.
Bir daha ses çıkmaz ondan.
Bir daha donduramazsın. Bulamazsın ki dondurasın.
Dese ki “Benim!” doğru değildir. Yani karışmıştır.
BİZ içinde BİZ olmuştur.
Allah bilir hangi damla onundu.
Yani damla kalmaz ki zâten.
Doğru olmaz söylese de doğru olmaz.
Çünkü eğer öyle olduysa geri dönemez çünkü.
O artık o kalıp bitti yani.
O Benlik Kalıbı gitmiştir.
Artık BENlik, BİZlik içindedir.
Duyduğun ses dalganın sesidir.
Muhammedi SUya Benlik Buzunu at gitsin!..

Aşkta muhabbet mihengi
Lâ ilâhe ne demek?
“Fâni ol gel!” demek.
İlla Allah ne demek?
“Hakk’Lâ Bâki ol!” demektir.


Göze yedi türlü gelen
Işık değil camın rengi.


Yaa insanın gözüne yedi türlü gelen şey ışık değil camın rengi.
Retinanın üstü.
Onun için biliyorsunuz Teknikte görüyoruz artık.
Ne bileyim ben Isı algılayan hayvanlar var, avı olan canlıları kırmızı görüyor.
Öteki onu şu renk görüyor. Bu böyle görüyor.
Kendi yapılarına göre herkes görmekte.
Bizim göz sistemimizde buna göre ayarlanmıştır.
Renkli görebilmek için vs.
Aslında camın rengi canın rengi yani.
Kendi aklın rengi bizim rengimiz gibi.

Burda bir şey daha var benim o zaman zevk ettiğim.
İnsan nafilelerle yaklaşma yolunu seçtiği zaman Hakk Halkın kulağı olmakta fakat farzlarla yakınlık bulursa eğer.
Çünkü Hakk’ın Zâtında kendi zâtından fâni olmak.
Halk fâni olduğu için Hakk Bâki olduğu için Halk Hakk’ın kulağı haline geçmekte. Hakk’ın kulağı olmakta.
Bu Kâmil İnsan işidir yani.
Ve güzel bir iştir biraz zordur.
O zamanlar ne hikmetse böyle zevkler yazmışım…
Evet beş dakika daha yapalım isterseniz.


ZEVK 1065

“Erimeye” Buzun Dostu, Bu Âlemde Güneştir Bil!
“Donmaya” Düşmanı Olan, Eski Dost’una Eştir Bil!
“OL-AN” Haktır! “Kün! fe Yekun!”… Emir, Murada Tâbidir
“İKİ” lik Yorumdan Doğar, İki Ateş Farklı Değil!...


15.11.1994 15:30 dr..

Erimeye buzun dostu güneşdir bil
Donmaya düşmanı olmayan eski dosduna eştir bil

Yaah bakınız!..


Olan Haktır kün fe yekün Emir Murada tâbidir.
İkilik yorumdan doğar iki ateş farklı değil…


İkilik yorumdan doğar iki ateş farklı değil. Ateş ateştir.
Dostumun, dostumun düşmanı düşmanımdır.
Bir garip bir şey daha var.


ZEVK 1066

Ben Sana muhtacım El HAKK! Sen müştaksın ezel bana
Her vücûdun bir gölgesi, her gölgenin bir Vücûdu var
İlim – İrade – İdrakla – İştirakım var gel bana!
“Göz-gölge”, secdede Gönül!.. Muhabbetin Mevcudu Yâr!..


16.11.1994 10:32 dr..

Muhtac : İhtiyacı olan. Akşam evinde yiyeceğini bulamayacak derecede fakir olan. Bir şey kendine lâzım olan kimse. Bir eksiğini tamamlamak isteyen. Fakir.

Müştak : (şevk. den) Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli.

Vücûd : Aslında Mevcudu-resimleri yaratan Rabbülâlemin olan Ressama aittir. Ancak anlayışı kolaylaştırmak için anlatım bakımından geçici Vücûd olarak kullanılmıştır…


Ben sana muhtacım El Hakk
Sen müştaksın ezel bana,


Müştak, arzusu iştiyakı, fazla istekli olan da Sensin hani.
Muhtaç ihtiyacı olan.

Her vücudun bir gölgesi her gölgenin bir vücudu var.
İlim irade idrakle iştirakim var gel bana.
Göz gölge secdede gönül muhabbetin mevcudu Yar.

Bak İlim, İrade, İdrak ve İştirakle Seni istiyorum bana gel!
Yani: “Şah damarından yakînim!” diyorsun doğru diyorsun fakat ben bu hususta İlim, İrade, İdrak ve İştirakle istiyorum bunu.


Göz gölge secdede gönül.

Gözüm gölgem gönlüm secedede.
Muhabbetin mevcudu YÂR.
Ben Seni muhabbetimde mevcud kabul ediyorum.
Şah damarımdan yakın istemiyorum.
Yani yakından daha yakınım istiyorum.
Mevcud istiyorum. Muhabbet diye onu istiyorum.
Çünkü neden gözümü, gölgemi gönlümde secdeye soktum.
“Gölgemi secdede kaybettim!” diyor yani insanlar hakikaten secdede gölgesini kaybederler.
Bu 1994 zevkleri.
Ama bu defter yayınlanmadı sekizinci defter sanıyorum.
Ama bu yayınlanmadı yayınlanacak galiba.
Ama şu anda Hakan yazıyor galiba.
Sekizmiydi bilmiyorum ama.
Şu anda on sekiz elimde benim on dokuza geçmiş şey.
Yani ömrümüz ne kadar olacak bilmiyorum ama.
Belki ileride insanlar okuduklarında bir şeyler göreceklerdir.
Ya da onlarda ekleyeceklerdir.
Ama bunlar tasavvufta çok konuşulmuştur.
Herkes bir şey söylemiştir.
Ahadiyet nedir?
Ahadiyet-i kesret nedir?..
Evet şimdi şununla bitireceğiz inşallah.
İyi anlamaya çalışalım birlikte…


(14 NisAN 2009 sohbeti devam edecek )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

(14 NisAN 2009 sohbeti devamı )

ZEVK 1067

AHMED Aynasında AHAD (Cc)!.. Aksin Seyret Kul İhvâni!
Kâim – Dâim Dost Devranda!.. Raksın Seyret Kul İhvâni!
Seyran – Cevlan – Hayrana Gel!.. Perde Olma Muhabbete!
Naz – Niyazda Nakkaş “SEN”sin!.. Nakşın Seyret Kul İhvâni!..


17.11.1994 08:19 dr..

AHMED (sav) Aynasında AHAD (cc)!.. :

AHADİYYET :

1- Ahadiyyet-i Vahdet – Ahadiyyet-i Ayn – Ahadiyyet-i Zâtiyye :
İsimsiz-esersiz ve ihtiyacı olmayan olup, Zât’a nisbet edilen (insanlar anlasın diye söz konusu edilen) Ahadiyyet İsimli de isimsiz de ASL’dır… ALLAH Celle Celâlihu!...

2- Ahadiyyet-i Kesret :
İsimde – Eserde Ahadiyyet. Esmâya nisbet edilen Ahadiyyet.
Meselâ: Ali isminde bir kişi esmâdır, kişidir, kendi zât ve vahdeti vardır. Ancak kesret içindedir; gülen Ali, Ağlayan Ali, doğan Ali, ölen âli vs..

Esmâullahın Tecellîde Zât’a işareti Ayniyyettir, Başka başka sıfatlara işareti ise Gayriyyettir.

Esmâullah, Vahdette Zât- HAKK’a işaret edip tümü de HAKK’ın isimleridir. ZÂHİR – BÂTIN - EVVEL – ÂHİR olan HAKKtır.
Esmâullah, Kesrette Zât-ı Halka işaret edip birbirinden gayrı ve ayrı mânâlar anlatır…


Burada İhlâs Sûremizi Zevk edelim İnşâallah:


قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
اللَّهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ

Resim---“Kul hüvallahü ehâd. Allahüs samed. Lem yelid ve lem yuled. Ve lem yekün lehu küfüven ehâd. : De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs 112/1-4)

1- De ki O ALLAH (Zâtî itibariyle – Ayn’ı haysiyetiyle) AHAD’dir…

2- ALLAH SAMED’dir.
Bizim ona istinadımız (Dayanma. Güvenme. Sened veya delil söylemek, göstermek.) i’tibariyle (Bir şeyin gerçek değil, kararlaştırılan değeri.) muhtac olunandır.

3- Kendi hüviyeti ve bizim hüviyetimiz i’tibariyle:
DOĞURMADI - DOĞURULMADI

4- Kendi hüviyeti ve bizim hüviyetimiz i’tibariyle:
BİR AHAD (geçici kimlik sahibi gözüken yaratık) ONA KÜFÜVV VE MUADİL OLMADI. (benzeri ve zıddı)…


Aks : (C.: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters. Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi. Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi. Döndürmek. Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak.

Raks : Sıçrayarak oynamak, dansetmek. Şe’enullah. Var ediş-Yok ediş-Tekrar yenisini var ediş…

Nakkaş : Nakış yapan. Kâinata nakışları yapan usta. Süsleme san'atkârı.

Nakş : Tüm yaratıklar. Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak. Resim. Tezyin etmek.

Devran - Seyran – Cevlan – Hayran : Bedenin devri – Nefsin seyri – Kalbin cevli – Ruhun hayrı ve hayran kalışı şehâdeti…



AHMED aynasında AHAD. Aksin seyret Kulİhvanî
Sen Ahad Celle Celalehuyu anlayamazsın. Ancak AHMED aynasındaki aksini seyret Kulİhvanî.
Bu sana lâzım yani. Bunu yapabilirsin. Bu imkan var.
Kâim Dâim, dâima kıyamda hazır şu anda.
Ve dâima yapıyor. Dost Devranda.
Raksını seyret Kulİhvanî.
Öyle raks ediyor ki, galaksiler dönüyor.
Dünya dönüyor. İnsan dönüyor.
Atom dönüyor. Dönüyor dönüyor!
Dönmeyen ne var mezar taşlarından başka bu âlemde.
Hem de kâim olarak hem de dâim olarak dönüyor.
Böyle bir Devr-AN nerde görüldü?
Bu Dost Devranın kendisi burda zâten.
Böyle Ahadiyet gibi bilinemezlikten böyle bilinirliğe, akstan raksa nasıl geçiyor bu?
Seyran, Cevlân Hayrana gel, Öyle devranda durma!
Çembere oturup da böyle Mecnun gibi dönme. Leyla gibi dönme!
Biraz gir içeriye!
Çöle bir atla bakayım bi Seyran neymiş bir gör!
Cevlân neymiş bir şöyle buharlaş da görelim bakayım bi!
Hayran ne imiş Hayran?
Perde olma muhabbete!
Dikilme önümüze şununla bununla yani!
“Benim, şunum, bunum!” felan çek onları!
Perde olma muhabbete Naz-Niyazda nakkaş sensin!
Nakşını seyret Kulİhvanî!
Sen bilmiyorsun!
Kendini BİLsen Rabbini BİLirsin!
Kendini BULsan Rabbını BULursun.
Kendin OLsan Rabbınla OLursun.
Rabbınla OLsan Rabbının EMRini yaşarsın!.
Naz-Niyazda Nakkaş sensin!
Geç Naz-Niyaza bir bakıyım bi geç!
Devranda öyle ben sen deyip durma!
Seyrana gel BİZ de!
Cevlânâ gel sesini bir kes bakayım!
Hayrana gel de kim KİMmiş bir gör!
Ama ben sana söyleyim.
Bu Naz-Niyazda Nakkaş sensin! Nakışta sensin!
Çeken sensin. Çektiren sensin. Belki çekilende sensin!
Çöl bu nakşın seyret Kulİhvanî!
Nakkaş sensin ya nakşını seyret!
Bu İZ senin İZini seyret!. Evet!
Ahmed Sallallahu Aleyhi Vesselleminde Ahad Celle Celalehu, Burada ufak tefek notlar düşmüşüm.
Ahadiyeti Vahdet, Ahadiyeti Ayn. Ahadiyeti Zâtiye demektir.
İsimsiz, esersiz ihtiyacı olmayan olup zâta nispet edilen, insanlar anlasın diye söz konusu edilen Ahadiyet ismi, isimli de isimsiz de ASLıdır.
Allah Celle Celalehudur.
Böyle bir isim koymak zorunda olduğumuz için koyuyoruz. Anlasınlar diye.
Yoksa kendine mahsusluk yani.
Ve tek oluşu. O bakımdan. Bilinemez görülemez bir şey denemezlik. Ahadiyeti kesret. Çünkü Vahdet budur.
İsimde eserde Ahadiyet. Yani bize doğru yağmaya başlayan Ahadiyet.

Ali isminde bir kişi esmâdır diyelim ki.
Kişidir kendi zât ve âhidi vardır ancak kesret içindedir.
Gülen Ali, doğan Ali, ölen Ali gibi Ali’den bahsederiz.
Halbuki Ali ordadır bir adamdır yani.
Onun kendini kendi biliriz.
Ama biz ona ağladığı için ağlayan Ali deriz gibi.
Beriye çektiğimiz.
Esmâullahın tecellîyedeki Zâta işâreti Ayniyettir.
Başka başka sıfatlarla işâreti ise Gayrettir.
Esmâullah tecellîde Zâta işâret etti mi Ayniyet.
Başka başka sıfatlara işâret etti mi Gayriyettir.
Ne demek?
Allah herkesi görür.
Görür, ama El Basîr dedin mi nasıl görür?
Kendi bildiği gibi görür. Biz bilemeyiz.
Zâta gider çünkü. Onu söylüyor.
Yoksa GÖRMEK kelimesini; insan için, bebek için, kedi için de kullanırız…
Bunlar tasavvuftur yalınız.
Hâşâ oyuncak değildir diyorum.
Şu bakımdan diyorum, Muhammedî Tasavvuf bir sistemdir.
Çok iyi öğrenilmesi gerekir.
İlminin sağlam olması gerekir.
Edebinin sağlam olması gerekir.
İrfan ve Erkanın sağlam olması gerekir.
Aksi takdirde son nefeste eyvah çektirir ve bu gün bizim hepimizin canla başla;
Allah’ın izni ve inâyetiyle sadece Allahu Zülcelal’in rızası için,
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin rızası için,
Ehl-i Beyt Aleyhisselâm ve Allah Dostlarının rızası için,
Aklımızı hakta ve hayırda kullanma azmimizden dolayı ciddi olarak Hasbi hizmet etmek,
Hiç değilse İZ bırakmak, eser bırakmak.
Yani bırakmak derken bizim eserimiz olarak değil bu yolun temizlenmesi açısından, ayıklanması açısından.
Çünkü bu konuda o kadar katledilmekte ki insanlar!
“Fenâfillâh!” dedi mi alıp gidiveriyor.
“Bende Allah oldum! Hiçbir şey yapmama gerek yok!” hâşâ!..
Vuruyor kırıyor. Saçma sapan. Şeytanlık yapıyor!
Allahu Zülcelal’e iftira ediyor!..

Esmâullah Vahdette Zâtı Hakk’a işâret edip Hakk’ın isimleridir.
Ez Zâhir, El Bâtın, El Evvel ve El Âhir olan El Hakk celle celâlihudur.
Esmâullah Kesrette ise Zâtı halka işâret edip birbirinden GAYRı ve AYRı Mânâlar anlatır.
Bir esmâ Allahu Zülcelal’e döner Hakk’ı işâret eder.
Aynı esmâ bize döner El Hayy hepimizi yaşatır.
El Hayy Hakk’ta El tektir.
Hayydır Allah. Ebediyen hayydır.
Bize gelir kısa sürede beni seni elektrik gibi yaşatır.
Sonra fişi çeker bitiriverir, geçici, iizâf’i ve iğretidir bu Hayy!..
Yani insana halka işâret ettiği zaman GAYRı gösterir, AYRı gösterir.

Bu çok bunu birkaç kere söyledim ama ne kadar anlaşıldı tam anlatamıyorum.
Herhalde Canan’Lâ konuşmuştuk.
Bu hepimizdeki RABB’ın, şah damarımızdan yakîn olan RABB’ın ayrı olmadığını,
ASLında BİR olduğunu fakat şu anda herkes kendi içindeki şah damarından yakın RABB’ını bulmaya çalıştığı için sanki ayrıymış gibi düşünmekte onun için de BİZ BİR olamamaktayız.
Çünkü BİR olabilmek için BİZim; Beden, Nefis, Kalb aşamalarını aşmamız gerekir.
Hatta yani Kalbde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizle buluşmamız gerekir.
Daha doğrusu Bedende biz mecburuz kimseyle buluşamayız. Buluşacağımız belli şeyler vardır.
Çoluk çocuğumuz, eşimiz gibi.
Ama Nefiste mutlaka Allah Dostlarıyla buluşmamız gerekiyor.
Yani Ehl-i Beyt Aleyhisselâmla,
Kalbde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellemle,
Ruhta mecburen RABB’mızla, yani başka kim var ki. RABB, Allah celle celâlihunun kendinin Ana Sıfatıdır, Rububiyyetidir!.
Bir tanedir. İki tane değildir hâşâ!
Onun için dikkat etmemiz gerekiyor.
Kesrette halkın zâtına işâret eder.
“Sen dirisin, ben diriyim, o diri der!”
Hakikatte nedir?
El Hayy olan bir tek diri vardır o da Allah celle celâlihu dur.
Geri kalan diriler O’ndan alır geçici diriliği…

“Enerjiyi kebandan olıyor!” der işi bitiriverir.
“Ben âletlerle uğraşmayacağım!” der.
Burda ne hikmetse ben şey yapmışım.
Bir İhlas açıklamış zevk etmişim.
Burda aks geçti biliyorsunuz.
Bir şeyin karşıya vurup görünmesidir.
Eser peyda etmesidir. Sesin ışığın vs.
Raks sıçrayarak oynamaktır, dans etmektir.
Şeenullahtır!
Şu AN Allah’ın. Şe’en demek şu AN demektir.
Şu ANı şuhuda çıkarmaktır. Şâhide çıkarmaktır.
Şu ANı şâhide çıkarmak şe’endir.
Şimdi ne hal. Kader ne ise onu tecellî ettiriyor.
Biraz sonra başkası gelecek ama.
Şe’enullah çok hâreketlidir çünkü.
Var ediş. Yok ediş. Tekrar yenisini var ediş.
O kadar hızlı ki. Evet!
Burdaki nakkaş bütün kâinât nakışlarını yapan Ulu Nakkaştır.
Süsleme sanatkarımızdır.
Nakış tüm yaratıklardır.
Her şeyi ve her olayı ve her zamanı bir renge boyar.
İnsanlarda, renkleri taşlarlar.
Burda Devran bedenin devridir.
Bunu da ilk defa belki açıklıyor. Burda açıklıyor çünkü.
Ben pek açıklamadım şimdiye kadar.
Devran Bedenin Devridir.
Cisimlerin devridir yani.
Gerçekten atomdan kâinâta kadar her şey döner.
Seyran ise Nefsin Seyridir. Seyran eden nefistir, seyreden nefistir.
Cevlân. Cevl ne demek?
Cevl şu demek. Su buhara geçtiği zaman cevl etmiş olur.
Şu anda havada nem var ben göremiyorum onu.
Var ama göremiyorum yalnız. Cevl etmiş yani.
Madde sanki mânâya gelmiş gibi bir hal almış cevl.
Görüş, görüşün çekilimi yani.
Cevlân kalbin işidir.
Hayran ise Ruhun işidir.
Hayran kalan Ruhtur.
Aslında Nefis, Ruh penceresinden bakınca: “Offfff bu benmişim ya!” diyecek Ruha.
Ve hannas da böyledir ama tam tersi İblisce benzemektir!..



قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ


Resim---“Kul e'uzü birabbinnâs De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,” (Nâs 21/1)

مَلِكِ النَّاسِ

Resim--- “Melikinnâs.: İnsanların Melikine (mutlak sahib ve hakimine)” (Nâs 21/2)
إِلَهِ النَّاسِ

Resim--- “İlahinnas İnsanların İlâhınâs.” (Nâs 21/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ

Resim---Min şerrilvesvasil hannâs.: O sinsi vesvesenin şerrinden” (Nâs 21/4)

Soruluyor: “Hannâs nedir?” diye.
Cevap, Hannâs o dur ki İblisi sana gösterseler: “İyi bak. Baktın mı?”
“Baktım!.”
“Şimdi senin resmini çıkarıyoruz bak!”
“Aaaaaa aynısı!” dediği anda Nefsi Hannâstır o. Hannâstır.
Öyle bir kötüdür ki hiç ayıramıyor artık.
Kendisi mi öbürü mü belirsiz hale geçmiştir.

Burda ise Ruh ve Nefis, Ruhî Nefis, Mutmâinne Nefis tatmin olmuş nefistir o Ruhî Nefis.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

Resim--- "Yaeyyetühennefsülmutmeinnetü.: Ey mutmain olan nefs!” (Fecr 89/727)

Ruha hayran kalmıştır ve ondan oluvermiştir. Ruh olmuştur.
Onun için bazı şeyler tefsirinde Mutmâinne Nefis, Mutmâinne Ruh diye tercüme ediyorlar.
Eğer bu anlamda ise not düşmeleri lâzım.
Yani Ruhî Nefis demeleri lâzım bence.
Çünkü Allahu Zülcelal, Ruh olsaydı Ruh buyurdu.
Orda ruh var başka yerde.
Böyle yapmaz Allahu Zülcelal!
Nefis olan yere Ruh, Ruh olan yere Nefis!
Siz böyle anlayın buyurmaz hâşâ.
Ruh ise Ruh buyurur..
Ama buradaki ruh.
Açıklama yapmış kendisi zâten.
Ruhî Nefistir!
Evet şununla son verelim inşallah.



قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ

Resim---“Kul hüvallahü ehâd
De ki: O, Allah birdir.” (İhlâs 112/1)


اللَّهُ الصَّمَدُ

Resim---“Allahüs samed.: Allah sameddir.” (İhlâs 112/2)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ

Resim---“Lem yelid ve lem yuled.: O, doğurmamış ve doğmamıştır.” (İhlâs 112/3)

وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ

Resim---“Ve lem yekün lehu küfüven ehâd.: Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs 112/4)

“Kul hüve Allahü ehâd.” Kul deki, hüve o var ya evet.
O; Allahü, Allahtır. Ehâdü, ehâddır.
Yani O, O Allah ki Zâtı itibariyle bizâtihi aynı haysiyetiyledir.
Kendi oluşuyla ne haldeyse o haldedir. O durumdadır.
Bizim bilemediğimiz bir şeydir Ahadiyet!
Allahüs samed, Allah sameddir.
Bizi O’na istinadımız, senetlenişimiz,
Bizim O’nun nurundan yaradılışımız.
Bizim onun kaderiyle var oluşumuz ve devam edip bir hesaba çekilişimiz.
İstinadımız yani dayanağımız. Dayanmamız, güvenmemiz vesairemiz.
Bunun senedi, delili göstermek vs. hepsi tümü bizim O’na istinadımız itibariyle.
Ne demek itibariyle?
İtibar şudur, bir şeyin gerçek değil kararlaştırılan değeridir.
Muhtaç olunandır. Bir daha okuyorum.
Bizim ona istinadımız itibariyle muhtaç olunan demektir tek kelimeyle.
Biz O’na muhtacımız. Neden?
Çünkü istinadımız O’nadır. Muhtacız.
Bizi o yaratıyor. Bir kader çiziyor. Yaşıyor, yaşatıyor.
Kuralları koyuyor ve uygulatıyor ayrıca da.
Ensemizdende tutuyor yani. Bu kadar!
Bizi Muhtaç bırakıyor.İhtiyaçlar yaratıyor.
Efendim bizi Mecbur bırakıyor. Zorluyor.
Bizi Me’mur bırakıyor. Emrediyor.
Bizi Mahkum bırakıyor. Hükmediyor.
Niçin yapıyor?
Halifesi olalım diye yapıyor.
Öyle şeyler için yapıyor ki insan şaşa kalıyor.
Hayret ediyorsun.
Ama bu hükümleri başa koyuverdiğin vakit diyorsun ki: “Eyvah yandık!” der gibi.
Fakat bütün vasıflarını taşıyor.
Diyor ki: “Kâinâttaki bütün eşya hayvan senin emrinde. Ben de senin emrindeyim. Hadi bakalım.”
Allah celle celâlihu Es Sameddir.
Kendisi muhtaç değildir. Mutlaka muhtaç olunandır.
Bu Es Samed yansıması-Mazharı yine Muhammedî bir Sahibiyettir.
Devamlılık, med dâimi Muhammedî dâimiliğin sahibi oluşudur.
Allahu Zülcelal bu Es Samed Esmâsında Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ’ da mazhar eder ancak. Evet.
“Lem yelidi velem yuled.”
Kendi Hüviyyeti, kimliği ve bizim Hüviyyetimiz itibariyle düşündüğümüz zaman doğurmadı ve doğrulmadı kardeşim!
Biz kendimize göre yorduğumuzda O’nun nasıl olduğunu düşünüyorsak doğurmadı ve doğrulmadı!.
“Lem yelidi velem yuled.”
“Ledde”si yok yani!.
“Velem yekülle hu küfüven ahad.”
Kendi Hüviyyeti ve bizim Hüviyyetimiz itibâreyli bir Ahad yansıması gibi gözüken, geçici kimlik sahibi gibi gözüken yaratık.
Hiçbir yaratık O’na küfüv, benzer, ve muadil ve zıt olamaz.
Yani onun bir küfüveni olamaz ona, muadili, zıddı, tersi vs. herhangi bir kıyasa girecek bir tarafı yoktur.


ZEVK 1068

Soyundu Ağaçlar Yine, Güz Müdür–Kış mıdır Bilmem?
İştirakte Bana Kuşlar, Yuh mu – Alkış mıdır Bilmem!
Bir Onulmaz Derde Sokan, Bizi Ateşiyle Yakan
Güzel midir? Gönül müdür? Göz mü–Bakış mıdır Bilmem?..


17.11.1994 08:21 dr..

Evet. İşte 1994 yılındaki zevkler, şiirler, zaman sanki bir hatıra defteri gibi bakıyorum altlarında hep.
11 ayın 17 si 94. 08:21 dr yazıyor daire yani.
Dairedeyken. 8:21 de başka birisi, 8:43 başkası böyle 9:50 hep böyle tümünde ama her birbirinden farklı artık o günler hep Ahadiyet geçmiş çünkü Ahadiyetle uğraşılmış.


ZEVK 1071

Gör Cemâl-i Ahadiyyeti!.. Perde Olmasın Seyre Kesret!
Üryan Olan – Ayân - Beyân (İbrahim Ol!) RABB’ın Ara!
Halil’e Çözdür Göz Bağın, Soyunsun Sûreti Sîret
Nuh’un Gemisine Gir - Gel! “Emân” Dalgaya - Dağlara!..


17.11.1994 10:08 dr..

Nuh’un gemisine gir sakın dalgaya ve dağlara dikkat et. Bu bu.

ZEVK 1072

Mevcûdu, Vücûd Zannetme! Zann, Korku-Hayal Girdabı
Dağ Gibi Akıllar Alçak, Tufan Dalgaları Yüce
Âşıkların AŞK Dediği, Kendin Bilmiş Aklın Adı
Peygamser’e (Sav) İtimat Et! Aklın Kurban Eyle Hoca!...


17.11.1994 10:13 dr..


Hoca yaaah!
Var mısın Aklını İbrahim aleyhisselâmın Naklinin önüne yatıracaksın!
Var mısın? “Kes!” diyeceksin.
Evet!..


اللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَي سَيِّدِنَا وَ مَوْلَانَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ رَسُولُكَ وَ نَبِيُّ الْاُمِّيُّ وَ عَلَي اٰلِهِ وَالصَّحْبِهِ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ

Resim---“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedîn Abdike ve Nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyül ümmîyyî ve alâ âlîhi vessahbihi ve ehlibeytihi.”


Subhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilahe illâ ente vahdeke Lâ şerike leke estağfiruke ve etuğbi ileyke.

Elhamdulillâhi Rabbül âlemin!

Allahu Zülcelal bizi affetsin, bağışlasın ve rahmetine gark etsin!
Yarım nefes yarım nefes olarak geçen, şimdiye kadar geçtiği gibi kalan ömrümüzde BİZi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin itikadına, İnancına, Ameline, Ahlâkına ve Hallerine ulaşmayı ve bunları yaşamak nasip etsin!.
BİZliğimizi BİRliğimizi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin yüreğinde kılsın!
BİZi bütün kötülük ve şerlerden ve şeytanlıklardan korusun!
Şeytan işlerinden korusun!
Bu hususta BİZe vekil olsun!


“Subhânallahi ve bi hamdihi subhânallahu’l-azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi!l-aliyyü’l- azîm.”

Her ne ise geçen zaman içindeki yaramazlıklarımızı affetsin, bağışlasın!
Gelecekte BİZi Rızasında kılsın, duasında kılsın!
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Şehâdetinde kılsın!
“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhammeder Rasûlullah!” nasib etsin!
Çöplükten Çöle inşallah şehâdet ile geçelim!.
Şefaat bulalım. İnâyet ve hidâyet bulalım!
Allahu Zülcelal BİZi korusun ve yardım etsin!
Birbirimizin duacısı olalım inşallah!


Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi!…

(14 NisAN 2009 sohbeti bitmiştir.. )
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

Hakan yazdı:
اللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَي سَيِّدِنَا وَ مَوْلَانَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ رَسُولُكَ وَ نَبِيُّ الْاُمِّيُّ وَ عَلَي اٰلِهِ وَالصَّحْبِهِ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedîn Abdike ve Nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyül ümmîyyî ve alâ âlîhi vessahbihi ve ehlibeytihi.”


Subhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilahe illâ ente vahdeke Lâ şerike leke estağfiruke ve etuğbi ileyke.

Elhamdulillâhi Rabbül âlemin!

Allahu Zülcelal bizi affetsin, bağışlasın ve rahmetine gark etsin!
Yarım nefes yarım nefes olarak geçen, şimdiye kadar geçtiği gibi kalan ömrümüzde BİZi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin itikadına, İnancına, Ameline, Ahlâkına ve Hallerine ulaşmayı ve bunları yaşamak nasip etsin!.
BİZliğimizi bBİRliğimizi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin yüreğinde kılsın!
BİZi bütün kötülük ve şerlerden ve şeytanlıklardan korusun!
Şeytan işlerinden korusun!
Bu hususta BİZe vekil olsun!


“Subhânallahi ve bi hamdihi subhânallahu’l-azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi!l-aliyyü’l- azîm.”

Her ne ise geçen zaman içindeki yaramazlıklarımızı affetsin, bağışlasın!
Gelecekte BİZi Rızasında kılsın, duasında kılsın!
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin Şehâdetinde kılsın!
“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhammeder Rasûlullah!” nasib etsin!
Çöplükten Çöle inşallah şehâdet ile geçelim!.
Şefaat bulalım. İnâyet ve hidâyet bulalım!
Allahu Zülcelal BİZi korusun ve yardım etsin!
Birbirimizin duacısı olalım inşallah!


Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi!…


(14 NisAN 2009 sohbeti bitmiştir.. )
Hakan can 10 parmağın dert görmesin.
Hizmetini Hakk cc kabul etsin Razı olsun..

Muhammedi Muhabbetle
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:

Hakan can 10 parmağın dert görmesin.
Hizmetini Hakk cc kabul etsin Razı olsun..

Muhammedi Muhabbetle
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

ALDIN AKLIMI BAŞIMDAN SARHOŞ EYLEDİN BENİ,
BU NE GÜZEL SOHBET BÖYLE ÇOK HOŞ EYLEDİN BENİ,
KALBİME HUZUR GELDİ, RUHUMA DİRİLİK, NEFSİME DİNGİNLİK,
SİLDİN DÜNYAYI BENDEN, BENİ DÜNYADAN, BOMBOŞ EYLEDİN BENİ...
EY ABDÜL LATİF, EY LÜTFULLAH, EY HZ MUHAMMEDİN KERVAN KITMİRİ...


ANLATMAK İSTEDİĞİM MÂNÂ LÜGATIMDA YOK..........
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Muhammedi SILAda SALLımız daim olsun çok teşekürler ederim.. Allah razı olsun... İyiki varsınız...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

>>>>>> GÖNLÜMÜZÜN SESİ >>>>>>



ZEVK 1219


Gelin Kur’ân OKUyalım, sûre Sûre Sûretimiz
Her Âyetin Yüreğinde, DİRİLsin Sırr Sîretimiz
Baş Öğretmen Muhammed’dir, Kul-Kâinât Okulu’nda
Gözle-Gönül Tevhididir, Basarla – Basîretimiz…


29.12.1995 20:29
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön