1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 12 Ara 2011, 21:10
gönderen simurg
Resim

KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

01 Temmuz 2011 Cuma Sohbeti


Esselâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu..

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi İnşâe ALLAHürrahmân.

Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.
ElhamdülillâhiRABBilâlemin

ALLAHu ZU’L-CELÂL Hakkta hayrda ve rızasında kılsın.
Geçen zamanlarımızı affetsin bağışlasın.
Rasûlullah sallallâhu Teala efendimizden ayırmasın.
Binbir zorluklar içerisinde hakkta hayrda ve rızasında yaşamak nasib etsin. …
Sizi bir güzel deneyelim, bakalım hanginiz amelinde Ahsen olacak.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru): O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır
(Mülk 67/2)

Bu Ahsenliğe, bu hasenliğe bu hüsn-ü cemale lâyık kılsın İnşâe ALLAH ALLAHu ZU’L-CELÂL.
Salavatlara devâm edelim.

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM

İmâmı Gazalî Hazretlerinin Salâvât-ı Şerîfesi..

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM

İmâmı Gazalî Hazretlerinin İhya adlı eserinde Cuma günleri 7 defa okunması tavsiye edilmiştir. Şefâata sebebdir.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi Resim Salâten tekünü leke ridâen ve lihakkihi edâen Resim Ve a’tihil vesilete Resim Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu ve eczihi annâ mahüve ehluhu Resim Ve eczihi efdale ma cezeyte nebiyyen an ümmetihi Resim Ve salli aleyhi ve alâ cemi ihvânihi minennebiyyine vel mürselin Resim Ve alâ âlihim ve sahbihim ecma’in Resim Yâ erhamerrahimin.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, seyyidimiz, efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e onun âline, ashâbına ve ehl-i beytine, Senin rızanı taşıyan, hakkı edâ edilebilecek bir salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kıl!. Ona vesîleyi bahşediver!. Onu, kendisine vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûd'a eriştir!. Onu nasıl ehli ise, o şekilde bizimle karşıla. Bir nebînin ümmetiyle karşılanacağı en güzel bir biçimde karşıla. Ona, nebi ve resûl tüm kardeşlerine, onların âline ve arkadaşlarına salât ediver!. Ey merhametlilerin en merhametlisi!.

Bu Salavat-ı Şerife İmam-ı Gazalî Hazretlerinin salavat-ı şerifesi.
İmam-ı Gazalî İslam âleminde en çok tartışılan kişilerden birisidir.
Buna sebeb kendi hayatıdır. Ve zekâ durumudur.
Kendi yaşadığı devirde 1000 yıllarında yâni 1100 Yıllarında ileri derecede felsefe yâni felsefeden kastım İslam’ın hakîkatlerini anlama noktasında kafa yormuştur.
Ömrünün son 11 yılında tasavvufa girmiştir. Dolayısıyla da tartışılmıştır.
Siyasi dönem olarakta meşhur Nizamü’l- Mülk, döneminde yaşamıştır.
İlim adamı olarak bundan da etkilenniştir.
İmam-ı Gazalî şimdi İran’da olan Horasan ili denilen bir belde de yaşamıştır.
Tus şehrinde doğmuştur. Yaklâşık 1058 civarında doğmuştur denmektedir.
Kendisi doğduğu yerde tahsile başlamış âlim bir âileye mensuptur.
Kendi kardeşleri abisi onlarda böyle insanlardır. İlimle uğraşmışlardır.
Devrinin büyük alimleriyle çok çabuk tanışmıştır.
Buna sebeb dediğim gibi kısa zamanda tespit edilmesi ve siyasi olarakta bu Nizamül mülk medreselerinde ders vermesi.
Batı dünyası El- Gazalî diye anar ve onun düşüncelerini kendilerine daha yakın bulurlar. Ve çok üzerinde çalışmışlardır.
İmam-ı Gazalî 30 yaşına kadar zamanın baş şehri olan Nişaburda Nizamiye Medresesinde ilim tahsili sürmüş.
Meşhur İmam-ı Haremeyn El-Melik El-Cüveynî.
Ölümünden sonra doğrudan doğruya Selçuklu veziri Nizamü’l- Mülk yanına almıştır.
40 yaşlarında iken baş müderris olmuştur Nizamiye Medresesinde.
Bir iki sene sonra Horasan’da Nizamü’l- Mülk bir suikastte öldürülmüştür.
O da Nizamiye Medresesini bırakmıştır. Hacca gitmiştir.
Şam Kudüs Medine Mekke dolaşmıştır.
Aşağı yukarı 10 sene sonra Tus Şehrine geri dönmüştür.
O zaman Nizamül mülkün oğlu Harrü’l- Mülk idareyi ele almıştır.
Yeniden Nişabur’a Nizamiye medresesine gitmiştir.
Orada 4-5 sene daha kalmıştır.
Ve 11 yılındada vefat etmiştir. Gazvin’de defn edilmiştir.
Aslında Gazalî’nin bu tarihleri tam değildir.
Zâten önemli olanda onun bıraktığı eserlerdir.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 26 Ara 2011, 16:15
gönderen simurg
Meşhur eserleri:

Übabü-l İhya, ihya-yı ulumiddinin özetidir.
Meşhur eseri İhya-yı Ulumiddin’dir.
Din ilmini ihya etmek üzere çalışmıştır.
Bunun çoğu da devrindeki tıkanıklıkları görmüştür.
Hangi konularda İslam tıkanıyorsa bunların üzerinde çalışmıştır.
Ve pek çok konuda İslam’ı savunmıştur. Kime karşı?
İslam o zaman kendi içinde problemleri vardı.
Çünkü bir tarafta zındıka bir tarafta aşırı selefîler gibi kesinlikle Hadis’e bağlı aklı kabul etmeyen, bir tarafta kelâmcılar.
Pek çok sorunu olan bir zamandır bu zamanlar.
Tartışılan konular çok ilginçtir.
Kur’ân mahluk mudur? Değil midir?
Ruh mahluk mudur? değil midir?
Bunun için imamlar öldürülmüştür.
Yâni bugün gelinen nokta ile o günkü, bugün kimsenin umurunda değil.
Çünkü o gün tasavvuf olsun, ilim olsun bugünkü gibi anlaşılmamaktaydı.
Bugünkünden kastım bugün umurunda değil kimsenin ciddi olarak üzerinde durmuyor ancak İmam-ı Gazalî’nin eserlerini şu anda okuyan bile yok.
Belki aransa bugüne ışık tutacak konular bulunur.
(Sevvani-ul uşşak) Âşıkların sevgi mihengi,
(tercemeti-d tevhid) Tevhid tercemesinin yenilenmesi, yeniden anlaşılması eseri yine var.
(Zâhiret-i ilm-i basireh ) Basiret ilminin zâhirini anlatışı var.
(Sırrü-l esrar ve Teşki-l envar) Sırların sırrı ve nurların teşbih edilmesi eserleri var.
(Hazz-ül tevhid) Tevhidin özü, havası, hususiliği ni anlatan eserleri var.
Pek çokeserlerinden de pek çok yeni eserler çıkarmışlardır.
Büyük eserler parçalanarak, Muhyiddin’i Arabi’de olduğu gibi, pek çok eseri varmış gibi de gözükmüştür.
İmam-ı Gazalî Hazretlerinin çok faydalı çalışmaları olmuştur şüphesiz.
Çünkü İslam dinini, Tasavvufa çok geç girdiği için son zamanlarında girdiği içinde akılla yoğurulmaya ya da felsefeyle yoğurulmaya, Yunan felsefesi ve diğer felsefelerle mücadele ve onlarla uğraşmıştır.
Fakat orta yolu izlemiştir genellikle, kitaplarındaki hadislerin çoğunun kaynağı bulunamaz.
Kaynak üzerinde fazla durmamıştır.
Hatta kaynak tesbir eden eserler yazılmıştır.
İmam-ı Gazalî’nin eserlerindeki hadisler” diye doktora tezleri hazırlanmıştır.
Ve bunda kasıt yoktur ve ancak belki bulunduğu devirde eline o kadar fazla kitap mı geçmiyor ya da onları neden öyle yapıyordu bilemiyorum ama İmam-ı Gazalî’de bunun üzerinde gerçekten büyük bir çaba sarfetmiştir.
İslam üzerinde kafa yormuş ve çaba sarfetmiştir.

Okuyacağımız salavat onun salavatıdır.
İhya eserinde Cuma günleri 7 defa okunmasını tavsiye etmiştir kendisi. Şefaate sebeb olacağını söylemiştir.
Bu salavatta ;
(“Allâhumme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina ve Mevlana MuhaMMedîn”,
bu standart olan, SALL ve SELL, teslimiyet ve istikamet ulaşımları kavuşumları ve bunun bârik olması, ve mubârek olması, bereketli olması Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle ulaşımın kavuşumun bildirilmektedir bu bölümle.
Ve ala alihi” ve ona âilesine, ona tâbii olanlara, âileden kastımız “ve sahbihi) ve sahabelerine sahib çıkanlara ve sahib çıktıklarına “ve ehl-i beytihi” ve Ehl-ibeytine, Ehl-i beyti “âl-i âbâ” içinde olanlardır.
Yâni bir zâhir kablo gibidir “âl-i âbâ” sı.
Kablonun dışındaki naylon gibidir “âl-i âbâ” sı.
İçindeki Ehl-i beyti Nurullah’ı taşıyan, Kur’ân-ı Kerim’i taşıyan, Nur-u MuhaMMedî taşıyan bir sistemdir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---“yd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Size iki emânet bırakıyorum. Birisi Kur’ân-ı Kerim, birisi birisinden daha ağırdır. Kur’ân-ı Kerim ve ıtretim, Ehl-i Beytim.
Nasıl davranacaksınız? hadisi şerifler vardır.
İnsanların nasıl davrandığı ise bugün ortadadır.
Kur’ân-ı Kerim Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden koparılmaya çalışılmış ve kısmen koparılmıştır.
Ehl-i beyt aleyhi’s-selâm ise bir siyasi malzeme haline getirilmiştir. Bugün değil, o günler getirilmiştir.
Otuz yıl sonra yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden. Öyle de hadisler vardır.

Resim--- “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benden sonra hilafet -veya Nübüvvet Hilafeti- otuz yıldır.”(Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)

Resim---“Huzeyfe radiyallahu anhu anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”
(Ahmed b. Hanbel, 4/273). Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b. Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226).). Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.(bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413).

Hilafet otuz senedir ondan sonrada krallık meliklik başlar buyrulmuştur. Başlamıştır da zâten.
Ve artık kimin halife kimin imam olduğu meçhule girmiştir.
Bir ırkçılık savaşı başlamıştır İslam üzerinde .
Zaman insanlığında ötesine giden yaradılıştan kıyamete kadar.
Elestten mahşere kadar giden o kendine mahsus ilâhi din oluşu çok zorluklarla karşılaşmıştır.
Ehl-i Beyt Aleyhi’s-selâm olarak söylüyorum.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm onlardır ki, altın gibi.
Her yerde, her zaman, her halde değerlerini, kadir ve kıymetlerini korurlar.
Özlerinde vardır. “Itreti” buyuruyor zâten.
Ehl-i Beyt Fıtri olarak yaratıldıkları gibi kalanlardır Ehl-i Beyt olanlar.
Şu sebeble bu sebeble bunu piyasaya çıkaranlar, “Ehl-i Beyt olduk, seydayız, şuyuz, buyuz” deyip de kullananlar çok büyük cehâlet içerisinde, kesinlikle gaflet ve cehâlet içinde oldukları kesin.
Gerçek Ehl-i Beyt olanlar bunun yükünün ağırlığını bilir sesini keser.
ASILlarına kendileri yüzünden bir taş bir yanlışlıkla gitmesin diye gözünden dahi korur, onu bir sır halinde bekletir.
Böyle oluş onlara çok büyük bir üstünlük getirmez.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm her zaman o kadar önemlidir ki, hep söylediğim gibi sanki Keban’dan elektrik getiren kablo, bakır kablolar gibidir.
Bunlar olmazsa Kur’ân Akımı, İlahî Akım, Nur Akımı bâtın olarak durur.
Milletin zann ettiğini söylemiyorum.
Milletin şu andaki insanların kullandığı şekli kullanmıyorum.
Çünkü Ehl-i Beyt târifime dikkat edin.
ALLAHu ZU’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ehl-i Beytin kendi şeref haysiyeti içinde kalanlardan bahsediyorum. Bunlar Ehl-i Beytihi.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 30 Ara 2011, 21:11
gönderen simurg
İmam-ı Gazalî Hazretleri devâm ediyor.
Diyor ki, “Salâten tekünü leke ridâen” öyle bir salattan bahsediyorum ki, öyle bir ulaşımdan kavuşumdan yaklaşımdan salattan bahsediyorum ki, “tekunu” olsun diye.
Leke” sana, “ridaen” Sen’in rızan olsun diye Ya RABBülâlemin.
Sen’in rızanı bulmak için. Nedir rıza?
Ravzadır. Ravzatü’l- Mutahhara diyoruz kabr-i şerifine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin.
Çünkü azıcık aklı olan insan bilir ki ALLAH’ın rızası Rasûlullah’ın ravzasından geçer.
Onun için Kur’ân-ı Kerim’de âyet vardır.

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen): Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. «Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz» derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.”
(Nisâ 4/150)

ALLAH ve Rasûlünün arasını ayırmak istiyorlar” diye. Tek âyettir. Bundan şunu kast ediyorum.
Nasıl biribirini tamlayan cüz’lerse akıl sistemi nakle ancak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile kavuşabilir.
Çünkü vahyi O’ndan duydu.
O’ndan duymakta ve O’ndan duyacak. Hep öyle olacak.
Çünkü ALLAHu ZU’L-CELÂL’in SÖZünün, SESidir Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Onun için buyuruyor ki;
Benim bu salatım Ya RABBi senin rızanı bulmak içindir.
Rızanda olmak içindir.
ve lihakkihi edâen
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin salavat hakkınıda edâ etmek için bu salavatı, salatı yapıyorum buyuruyor.
Salâten tekünü leke ridâen ve lihakkihi edâen.” İnşâe ALLAH.

Ve a’tihil vesilete
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi bize vesile kıl!
Bizim vesilemiz olmayı ona itâ et, ver.
itâ amiri deriz. Bir vâli o vilâyetin itâ amiridir.
Bütün yetki bir noktada Reis-i Cumhur gibi diyelim ki birleşir.
İta öyle bir vermektir ki, tam yetkilidir.
İşte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle .
vesile kıl. Nedir vesile?
Sell’lin vücuda gelişidir vesile.
Kavuşmanın vücuda gelişidir. Fiilen gelişdir.
Demin telefonu şarja takıyorum.
Şarj âleti buradaki fiş grubuna girmiyor.
Hepsine sokuyorum şarj başlamıyor.
Başka bir prize koyunca şarj başladı.
Çünkü vesile olmuyor.
Kısa geliyor, uymuyor, ne oluyorsa oluyor. Vesile olmuyor.

Ve a’tihil vesilete
Bizim bu salavatımızı ona vesile kıl.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle kavuşmamızın vesilesi kıl. Sebebi kıl.
bize bahşediver. (ahdihi) Veriver.
Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu
Hani insanlığı yaratırken insanlık sistemini kurarken, “bir halife halkedeceğim” buyururken.
Topraktan yaratacağım.
bir damla sudan yaratacağım.
Ruhumdan üfüreceğim.
Ve ona bütün esmâlarımı yükledim yükleyeceğim buyurduğun Âdemoğlu insan için abd’unun hamd makamı olan Makâm-ı Mahmuda, “Veb’ashul makâmel Mahmude” kıyama kalkış makamında bizim içinde baas et!.
Şimdi dirilt.. şimdi gönder.
Diriltmek göndermek vs gibi tercüme edilir baas.
Baas o ki ceryan gelmesi gibidir.
Birden nasıl evimizde ceryan kesildiğinde bütün âletler susarda buzdolabı artık dondurmuyorum, fırın yandırmıyorum, ışık göstermiyorum, laptop susuyorum derse…
ne zamanki ceryan geldiğinde hep beraber tekrar, biz başladık bu işi yapmaya.
Çünkü baas oldu, bize baas oldu. ceryan geldi, doğdu.
Ceryan geldi ceryan doğdu. Yâni “baas” oldu.
Makamen mahmudu vaad etmiştin. Nasıl vaad etmiştin?
Çünkü Rahmetenlil âlemin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem . Rahmet Makamında bütün varlık için. âlemler için.
Hele hele insan için, akıl için ve nakil için.
Olmazsa olmaz bir makamdır Makâm-ı Mahmud.
Bir koyunun bir elma ağacının bitkinin ve hayvanın bunu bilme mecburiyeti yoktur.
Ama akıldan dolayı insan bunu bilmek, bulmak, olmak ve yaşamakla, hem muhtaçtır aklından dolayı, hem mecburdur, hem memurdur emredilmiştir, hemde mahkumdur.
İnsanoğlu Makâm-ı Mahmuda, burada bir başka şey vardır ki, MuhaMMed Aleyhisselatu ves selâm üste geçti.
Mahmud Aleyhi’s-selâm bâtına geçti çünkü.
Aklının içine girdi demek istiyorum.

ve eczihi annâ mahüve ehluhu
Ve eczi, ve eczihi, onu bizim içinde cezâ kıl. Karşılık kıl.
Cezâ Arapçada karşılıktır. İyi kötü değildir.
Herşeyin karşılığı cezâ kelimesiyle kullanılır.
Türkçede kötü şeylere cezâ diye ifade edilir.
Halbuki iyiliğin cezâsı cennet, kötülüğün cezâsı cehennemdir. Kur’ân-ı Kerim ve Arapçada.
Ama Türkçede tek kelimeye, haram kelimesi gibi yanlış bir yere oturmuştur.
ve eczihi annâ mahüve ehluhu
ehluhu” çok ilginç bir kelimedir.
''ve eczihi annâ mahüve ehluhu, Ehl-i Beytihi,'' meselâ 1986 mıydı 1985 miydi, Sunusi Baba sahile geldiğinde, (1 kere geldi zâten) o zaman bana yazdırmıştı.
Ehlinden sana bir duâ diye, bu duânın içinde: “ALLAH Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in ehline ne yaptıysa sanada aynısını cezâ olarak yapsın”, diye bu kelimeler geçiyordu içinde işte şimdiki gibi.
''ve eczihi annâ mahüve ehluhu, huve ehluhu'' O’nunla ehli nasıl can ciğerse göbek bağı gibi, bel bağı gibi, el bağı gibi, el-dil bağı gibi, nasıl bağlıysa bizi de öyle onun karşılığını yapacak şekile getir.
Ehl-i Beyt Aleyhi’s-selâm nasıl kendisine, eline, canına, diline, imanına birebir bağlıysa ve eczihi onuda bizim cezâmız kıl, karşılığımız kıl.
Anna bizim için, bizim üzerimize ki, Ehl-i Beytine nasıl sahibse ve Ehl-i Beyti O’na nasıl sahib çıkmışsa, çıkacaksa, gerçekten bahsediyorum. Bizi de öyle yap!.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 03 Oca 2012, 09:06
gönderen simurg
Ve eczihi efdale ma cezeyte nebîyyen an Ummetihi
Ve eczihi yine karşılamak, cezâ birşeyin karşılığı dedim ya böyle tercüme etmek zorunda kalınıyor ama aslında söylenen ve eczihi O’nu cezâ kıl.
Efdale, en efdalinden faziletlisinden.
Ma cezeyte nebîyyen an Ummetihi
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in imanına, inancına, ameline, işlerine, ahlakına, temiz yaşayışına ve ahvâline hallerine, nasıl gerekiyorsa, onların yaptıklarının tümünü Ummetinin, gerçek Ummetinin, bir anadan doğanların nasıl kariblikleri akrabalıkları asla değişemezse, Habil- Kabil olmuş ayrı şey fakat Havva vâlidenin Rahminde onlar bir göbek bağına bağlıdır.
Bağları birdir. İşleri ayrıdır.
İşte burada cezeyte nebîyyen an Ummetihi, O Sen’in Nebîn Ummîn olan Peygamber aleyhi’s-selâm’ın Ummeti aynı ananın çocukları gibi nasıl karşılanacaklarsa bizide o karşılananlar içine sok.
bizi de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in Ummeti aynı ananın çocuğu olarak gör.
biz bunu istiyoruz, diyor.
Ve salli aleyhi ve alâ cemi ihvânihi
Bizim salatımız O’nun üzerine ve diğer ihvanları kardeşleri, peygamber aleyhi’s-selâmlar üzerine.

mine’n- nebîyyine ve’l- mürselin.”
Ama nebî olarak, peygamber olarak, ama mürsel olarak.
Mürselinler, irsal edilenler, vahiy edilenler, seçilenler yâni Îrsâle edilenler irsalde kullanılanlar.
Bir memlekette Meryem Aleyhi’s-selâmvarmış.
Orada şöyle olmuş. Böyle olmuş, orada bir kader yaşanmış.
Yaşanmış da bu gerek Kur’ân-ı Kerim de, gerek İslam hayatında gerçekten çok önemlidir.
Ve Kur’ân-ı Kerimdeki pekçok âyetlerde anlatılan Mârifet Makamındaki Îsâ Aleyhi’s-selâm her türlü özellikleriyle ve güzellikleriyle normal insanların gerçekten çok fevkindedir.
Gelişi, gidişi, hayatı, yaşayışı, tamamen bir muhteşemlik arz eder.
Ve Kur’ân-ı Kerim anlatımına, Îsâ aleyhi’s-selâmın anlatımına, Kur’ân-ı Kerim de kimdir diye bir bakışla bakıldığında insan hayretler içinde ve harnalık içinde kalır.
İşte bütün bunlara SALL’limiz olsun. Neden?
Çünkü bunlar mozaiğin parçalarıdır.
El gibi, ayak gibi, göz gibi, kulak gibi, bizi tümleyen tamlayan peygamber Alayhisselâmlardır.
İslam peygamberler “lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih” biz asla peygamberleri birinden ayıramayız. Ayırırsak ne olur?
Ayırırsak elsiz kolsuz kalırız. Tümlenemeyiz.

Ve ala alihi ve sahbihi ecmain
Ve ala alihi,onlarında âilelerine, al-i Îsâ, al-i Musa, al-i İbrâhîm gibi.
Ve sahbihim
Ve sahib çıkanlarına, ecmain-cem’isine bunlar çok önemlidir.
Asiye’yi Asiye yapan Firavunun Karısı olması değildir.
Musa aleyhi’s-selâma Sahib çıkışıdır.
Bir bebekken anne gibi, öz annesi gibi diyorum, bâtın annesi gibi sahib çıkışıdır. Ve sahib çıkılışıdır.

Ya erhamerrahîmin
En merhametlilerin merhametlisi olan ALLAH Celle Celâluhu, işte bu salavat İmam-ı Gazalî Hazretlerinin buyurduğu salavattır. Çok güzeldir.
Diğerlerine benziyor gibi gelir, ama farkı vardır.
Bu salavatın ALLAHu ZU’L-CELÂL’in rızası ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in hakkını edâ ediş, vesileye sebeb oluş.
Makâm-ı Mahmudun bizde dirilmesi için.
Baas olması için. Kurulması için, bizde teşekkül edip işe yaraması için.
ALLAHu ZU’L-CELÂL’in bizede vaad ettiği bütün insanlara vaad ettiği, İnsan kılığında ve halkında yarattığı ve halkının hakkı olan ve bunun karşılığı olarak, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den bedenen kıyamete kadar gelecek olan, yâni Mehdi aleyhi’s-selâma kadar gelecek olan ana hattın bütün insanlık için mânâ âlemindeki kader kablosu gibi,
Kur’ân-ı Kerim kablosu, kun feyekun kablosu, hep aynı kablo bunlar.
Bir yerden bir yere bir şey aktığından değil.
Sanki yazı tahtasının üzerine yazılıyor, bin kere yazılıp bin kere daha yazılıyor gibi.
Ana teşkil edişi, insan aklı için, mekân ve zarfın içindeki zâtı anlatışı vardır burada.
Ve burada bir Ummet, Nebîyyi’l- Ummî Ummetinin nasıl karşılanacağı Kur’ân-ı Kerimde bellidir.
Açık ve bellidir. Bu söylenmektedir.
Ve güzel bir salavattır.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 06 Oca 2012, 21:18
gönderen simurg
Evet siz ne diyorsunuz Barbaros can Ahmed can, sizlerinde fikirlerinizi alalım.

GaribAN Can:
ALLAH razı olsun Hocam.
Teşekkür ederim dediğiniz gibi muhteşem bir salavat, bu özellikle dediğiniz gibi Makâm-ı Mahmud ile ilgili olan kısımları ile ilgili olarak. Bu cezâ kelimesinin salavatın içerisinde birkaç kez kullanılması çok ilginç.
Eczihi olarak, ilk bakışta o görünmemekte ama ben de düşündüm ne demekte diye sürekli.
Eczihi’nin içerisinde, hangi kelimeye benziyor diye bunu düşünüp durdum.
Hakîkaten cezâ kelimesi yanlış kullanılmakta, tefsirlere de yanlış bir şekilde aksettirilmekte.
Çünkü yabancı dildeki meallere de direk “punishment” diye çeviriyorlar bunu.
Bu kelime punishment demek bir kişiye işkence etmek mânâsında kullanılan bir kelime ki, bu âyetlerin mânâlarını vermiyor o zaman.
Kur’ân-ı Kerim de geçen bir kelime olduğu için cezâ kelimesi, karşılık mânâsında fakat karşılık kelimesinin yabancı dilde, İngilizcede meselâ “karşılığı” yok gibi. Cezâ’sı yok.
O yüzden bir açıklık bir boşluk oluşmakta.

Bugün Elmalılı tefsirindeki yorumları çevirirken, tefsir çevirirken o boşluğu hissediyorum.
Sadeleştirilmiş sadeleştirilirken, sadeleştiren adam sadeleştirmiş ama orada ne yapmış belli değil.
O hangi mânâda kullanmış çıkarırken orada “Hakk’a karşılık” mânâsında mı kullanmış, yoksa bir nevi acı çektirmek gibi bab’ında mı kullanmış. O belli değildir yâni. Tefsirin içerisinde.
Çünkü sadeleştirirkende o mânâları kaydırıyorlar.
Elmalılı Hamdi Yazır bir şey diyor, bakıyorsunuz ki sadeleştirirken normal günümüz Türkçesine çevirirken bir de oradan darbe yiyor.
Yumuşatayım derken, kaş yapayım derken göz çıkarıyorlar bazen yâni, onun gibi oluyor.
Cezâ hakîkaten ilginç bir kelime.
Sanki içinde sahiblik var “z” ile, onu gösterirmiş gibi.
Sendeki senin sahib olduğunla, senin kendinle getirdiğin, senin “z”nde olan sahib olduğun ya da elde ettiğin şeyin “cud” bulması gibi sanki.
Karşılık olarak senin önüne çıkması gibi bir şey.
Bu salavatın içerisinde öyle tâbirler kullanıyor ki, yine sanki bu salavattaki hitap tarzıyla takdirleri hep Hakk Teâlâ’ya bırakmış gibi.
Söylerken öyle bir söylüyor ki, çünkü kendisi bu mânâların hepsini ihata edemeyeceğini biliyor kişi bunları söylerken bu salavatı çekerken. O bab’da bir hitap tarzı var.
Hep, “vesileyi bahşediver” “Makâm-ı Mahmuda eriştir” bunları söylerken hep ALLAHü Teâlâ’nın takdirine ve O’nun Mutlakiyetliğine bırakıyor. Cümleleri bağlıyor.
Ki herşeyin güzelliğini ve takdirini yapan ve herşeyin mutlaklığını bilen, saf mânâsını bilen El-Âlim olan El-Azîm olan, El-Hakîm olan ALLAHü Teâlâ.
İşte bu bakımdan da bu yaklaşımı, yâni hitâp tarzı olarak sezinliyorum.
Siz bunu okuduğunuz zaman bana gelen bu baktığım zaman.
Ve salavat-ı şerifeyi sonunda
Yine Hakk Teâlâ’nın merhamet ve rahmetiyle bitirmekte.
Bu da ayrıca ilgi çekici bir husus.
O’nun merhametine ve şefkatine rücu’ etmekte.
Rahmet beklediğini göstermekte. Buda ilginç.
Diğer salavatların sonunda zannediyorum hepsinde böyle bir merhamet bitişi yok.
Hatırladığım kadarıyla çoğunda daha değişik şekillerde bitmekte salavatlar.
Burada “Ya Erhamerrahîmin” diyerek bitiyor.
Bir önceki salavatta meselâ “velhamdülillâhiRABBülâlemin” ile bitiyordu.
Benim hissettiklerim bunlar Hocam teşekkür ederim.


Ahmet Can:
Selâmun aleykum herkese, cümleten hayırlı akşamlar.
Bu salavat-ı şerifede benimde dikkatimi çeken, onun nasıl ehli ise onunla bizi de o şekilde karşıla, bir Nebînin Ummetinin karşılanacağı en güzel bir biçimde karşıla kısmına ben de takıldım.
Bir yerde, hem Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem için bir duâ var.
Hem de Ummeti olan bizler için bir duâ var. Ben de öyle hissettim.
Bir Nebînin Ummetiyle en güzel karşılanması nedir?
Ummetinin çok olması, öz olması ve bu Ummetin O’na lâyık olabilmesi, Cenâb-ı ALLAH’ın rızasını kazanmış bir Ummetle karşılanabilmesi, bir nebînin en güzel karşılanması bu diye düşünüyorum.
Bizim de bu Ummete dahil olabilmemiz hem Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem için hem de bizim için güzel bir duâ teşkil etmiş diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. ALLAH razı olsun Hocam.


GaribAN Can:
Teşekkür ederiz Ahmet kardeşim çok değişik bir açıdan baktın, ben düşünmedim o şekilde çok güzel söyledin.
Çok teşekkür ederim. Hocam geldiniz mi?


Kul ihvâni:
Geldim ama yukarıdaki düğme kapalıydı. Dinliyorum.
Aziz canlar,
BİZler SEVİYElenmeye çalışıyoruz.
Bu bir laf değildir. bu olgudur fiilen öyledir.
Benim gönlüm Tarık’ı kabul etmiştir.
Tarık’ın gönlü beni kabul etmiştir.
Biz biribirimizi böyle tek tek, bir bütün olmuşuzdur.
Ve burada seviyelenme vardır.
Bakın ne anlatılıyor burada?

1) ALLAH’ım Sen’in rızan için bunu okuyorum. Nedir rıza?
İnsanın zayi ettiğini ziyaya çevirip, karanlığını nura çevirip RABB’bısında buluşmasıdır rıza. Merkezde buluşmasıdır.
Radıyeten Merdiyetenliktir.

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!”” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!””
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Gir cennetime!””
(Fecr 89/30)

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 10 Oca 2012, 09:36
gönderen simurg
ALLAH’ın takdir ettiği yolda yürümektir.
Başka “Ve li hakkı edâen
Peygamber aleyhi’s-selâmın hakkını edâ ediyorum. Neymiş hakkı?
Peygamberimiz aleyhi’s-selâmın bizim üzerimizdeki hakkı neymiş?
Ona duâ etmek mi?
Rahmeten li’l-âlemîn olana rahmet dilemek mi?.
O da olsun. Hadi olsun, hep dileyelim . Ama mesele o değil ki, bizim üzerimizdeki hakkı. Görevi neydi?
Bizim aklımızı rücu’ ettirmekti.
Biz bu aklı getirip de bu çöplüklerde leş yapmaya yaratılmamıştık.
Gerçekten onun için yaratılmamıştık.
Azıcık aklı olan bunu anlar yâni.
Ölmeye yakın insanlar çok daha iyi anlarlar.
Çünkü yapacak birşeyleri kalmaz.
Bedenleri çöker. İmkanları çöker.
Akıl çıldıracak hale gelir. Ve kendi kendisini iknaya kalkar. Yok etmeye kalkar.
İşte bu açık birşeydir ki, normal halde insan aklı inanmaya muhtaçtır.
Yaratan ile barışmaya buluşmaya muhtaçtır.
Demek ki bizi RABB’bımıza rücu’ edişte, Rasûliyyeti Rububiyyete, Rahmeten li’l-âlemînliği RABBülâleminlikle buluşturmaya götüren Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in görevi bu.
Ama bizim üzerimizde de bir hakkı var. Neydi o?
Teslim olacaktık. Ve istikametine itâat edecektik.
Bunu da edâ ediyoruz. Böyle edâ ederiz. Fiilen de ederiz.
Sade sözle değil. Teslimiyyet göstererek ve istikamet göstererekte hakkını edâ etmiş oluruz.
Görevini kabul edip. Ve bununla sonunda ne diyor?
Bir peygamber Ummeti ile nasıl iftihar ile karşılanıyorsa, onların arasına beni de sok, diye duâ ediyor değil mi, ne kadar hârika.

2) İkinci husus, vesile ver, itâ et!.
İtâ Memuru imzaladımı maaşını alırsın. Nereden alırsın?
Devletin hazinesinden. İşte. ALLAHü Zü'l-Celâlin ihsan kaynağından.
Kendi Zâtının bitmez tükenmez Zâtının nurundan, aklımın ulaşmasına bir vesile.
Sıla’nın ortaya çıkışı. Başındaki “v” yi kaldır ,yukarıdaki “sell” li bulursun. Selâmın sell’lini bulursun. Neden selâm değilde vesile.
Selâm olması için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in bulunması lâzım. “mim” lenmesi lâzım.
Vesile Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem e gidiş içindir.
ALLAH’a vesile kimdir?
Tektir . ALLAH ve Rasûlüdür, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Başka vesile?
Hâşâ! Var diyen, kendi ipini çeker.
Sila’nın kendisi sahibi bizim için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dir.
İnsanlar bütün âlemler. Rahmeten li’l-âlemîn âyetine iyi bakmak lâzımdır.
Bütün âlem Rahmetliğinde kaybolur Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in.


3) Makâm-ı Mahmudu biliyorum diyor.
Sen onu vaad ettin mutlaka oraya çıkmamız lâzım. Onu ver ve baas et! Kimi?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi baas et. Niçin?
Makâm-ı Mahmud O çünkü.
Başka bir makam yokki kıyama kalkayım Mahmudiyetten başka. Âhir ve Bâtını.
Benim bâtınımın ve âhirimin kapısı ya işte bunu baas et.
Bakın vesileden sonra baas’ı nasıl getiriyor.
Ondan sonra eczâ getiriyor. Eczâ. Cüz’iyet. veczihi . Başka?
Karşılıktan başka buradaki kelimenin esas şeyide cüz’iyettir. Cüz’idir.
Burada gözükmeyen bir hemze vardır.
Eczihi karşılık ama öyle bir karşılık ki o tümü tamlar.
Yâni tamlar o parçayı. Cüz’iyettir o. O karşılığı.
Neden ehli gibi. Nedir ehil?
Ehil arasındaki engel sıfır olandır. Her bakımdan.
Bedenen, nefsen, kalben, rûhen.
Huve ehluhu. O’na ve ehline.
Onlar öyle girmiştir ki. Bu ne demektir?
İster Keban’da olun. İster burada olun.. Elinizdeki fiş pirizden 2mm dışarıda ise kontak yapar ama akıtmaz. Ceryan geçmez.
Birazcık daha dışarıdaysa hiç kontak bile yapmaz. Tanımaz bile onu.
Ehli nedir?
Ehli bir bütündür. Ve bütün bu karşılıklı antipot birleşimlerinin, enterkollekte seviyelenmiş birleşimler nerede seviyeleniyor?
Deniz seviyesi diyoruz. Deniz seviyesi! bitti…

Bu Nebîde olur. Kim bu nebî?
Bu nebî Ummîdir. Yâni Bilelik Nuru’nun tümünün anasıdır.
Yâni Keban’dan çıkan tek koldur. Yaradılış .
Bir şeyden olmaktan münezzeh olan ALLAHu ZU’L-CELÂL’in sıfatından zuhur eden, Esmâsından zuhur eden şeylerin temelinde yatan ilk şey. Nebiyyi’l-Ummî, işte bu Ummî’den. Bu Umm’den. Bu Umm nedir?
Bu Umm, emm, imm değil. Umm.
Aklın zâhir ve bâtın MuhaMMediyyetidir.
Aslında varolan akıldır. Eşyanın varlığı, yokluğu akılladır.
Aklı çektiniz mi muhatabınız kalmaz.
Yâni çok sevdiğiniz bir kediye Kur’ân okuyamazsınız.
Ağaca da okuyamazsınız.
Aklını kaybetmiş birisine de okuyamazsınız.
Okusanızda boşa okursunuz!.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 12 Oca 2012, 12:22
gönderen simurg
Demek istiyorum ki. Bu “UMM” ALLAH’a gidiştir.
Baştaki “u”dan dolayı söylüyorum. Buradaki Umm, akıl içindir.
Onun için demin ne dedim.
Makâm-ı Mahmud’da aklın hamd edişi vardır.
Ama Ahmediyet’te ne vardır?
Aklın zâhiri bâtınında derc olunca, ona Akıl denmez artık, ona Nakil denir.
Mârifet Makâmıdır, orada artık nakil vardır.
Hayret ediyorum. Kemeseli ibni Meryem. Kemeseli ibni Âdem..
Meryem Oğlunun misali, Âdem oğlunun misali gibidir…

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---"İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu): Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.”
(Âl-i İmrân 3/59)

Nasıl olurda bir kadına, Rahmân üfürüverir de, çocuk doğar. Ben bunu hiç anlamıyorum!” der insan aklıyla.
Ama o noktaya geldiği zaman bir seviyeye geldiği zaman, Meryemî olduğu zaman görecektir ki, ALLAHu ZU’L-CELÂL öyle açık bir adres gösteriyor ki, O’nun annesi vardı, diyor. Îsâ aleyhi’s-selâm'ın .
Âdem aleyhi’s-selâm’in hiçbir şeyi yoktu. Hiç.
Neyle kıyaslıyorsunuz ki, onun için insan aklı şaşar kalır.
İşte anası babası olmayan Âdem aleyhi’s-selâm.
Âdem aleyhi’s-selâm’ın doğurduğu Havva aleyhi’s-selâm, hadi birisi var diyelim, babası var diyelim, anası yok. Yâni babası var anası yok. Ya da anası var babası yok doğurduğu için.
Îsâ aleyhi’s-selâmın babası gözükmüyor, annesi var.
E, senin herşeyin var kardeşim!
İşte akıl böyle çeldirilmektedir.
Böyle sorularla karşı karşıya yaratılmıştır.

burada şimdinin Ezanı okunuyor.”
Allâhuekber!” ve lillâhi’l-hamd. Allâhuekber. Allâhuekber.
4 Allâhuekber Bedene Nefse Kalbe ve Rûhadır.
Eşhedu en Lâ İlâhe İllâ ALLAH”, Beden ve Nefse söylenen birincisi. Zâhire söylenendir.
Eşhedu en Lâ İlâhe İllâ ALLAH”, ikinci söyleniş Kalb ve Rûhadır.
Bir kare çizip köşegen atarsanız. Zâhir ve Bâtına söyleniş şeklindedir.
Eşhedu enne MuhaMMedu’r-Rasûlullah”, duyduğunuz “Eşhedu en Lâ İlâhe İllâ ALLAH” SÖZü MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin SESidir.
Onun için;
“ALLAH ve Rasûlüne teslim olun!”
“ALLAH ve Rasûlüne iman edin!” âyetleri vardır.
MuhaMMed Rasûlullah’tır. MuhaMMediyyet’te Rasûlullah’tır. 3 MiM’lidir.
Zâhiri, Bâtını ve Âhiri vardır çünkü. Evveli Hakk’tadır. Hükümleri getirir yâni.
Yine “Eşhedu enne MuhaMMedu’r-Rasûlullah”, Bâtına.
Sonra “Hayye ale’s-salah” Bedene, “Hayye ale’s-salah” nefse, yâni iki kere söyledi.
Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyu’l-azîm.
İkinci söylenişi nereye? Nefse.
“Haydi sulha, salah neyse..? Salâha dirilişe gelin. Hayy’ya gelin!” Güvenlik emin yer. Benim dışım var içim var diyorsun ya, işte bunun hakîkatine er.
Hakîkat-i MuhaMMediyyesinde buluş. Ne bakımdan?
Sulh bakımından. Selahu, herşey ALLAH’ındıra sahib çık. Sîn yap yâni. Sînende.
Hayye ale’l-felah” Kalb ve Rûha. Nedir felah?
Herşey, lehu ALLAH’ın demektir. O’nun demektir.
Bu demin söylediğim sözün içinde “fi” yâni, senin içinde ana unsur olması lâzım.
Hayye ale’l-felah”, bunların bilinmesi lâzım ki;
Şah damarından yakın olan RABB’ını gerçek kabul edesin.
Şu gördüğün herşeyi gölge kabul edebilesin. Yoksa edemezsin.
ALLAHu ZU’L-CELÂL Kur’ân-ı Kerim’de buyurur: “Ben şah damarınızdan yakınım” fakat aklınız bunu kabul etmez.
Anlayamadığı için kabul etmez. Îtirazdan ziyâde. Kavrayamadığı için kabul etmez.
Lâ İlâhe İllâ ALLAHu’l-meliku’l-hakku’l-mubîn. MuhaMMede’r-Rasûlullah sâdıku’l-va’du’l-emîn.
Dördüncüde, sonunda ne yaptı?
İlâhe İllâ ALLAH” ta tümünü CEM’ etti. Tevhid ile ezanı kapadı.

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Resim

Resim---"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ezanı işittiği zaman şu duayı okursa, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur " buyurdu
(Câbir radıyallahu anh'den ; Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

DUÂ:
"Allahumme Rabbe hazihi'd - da'veti't - tâmmeh Vessalâtil kâimeh Âti Muhammedeni’l vesîlete ve’l fadîlete ve'dderacete’r rafî’ah Veb’ashu makamen Mahmûdenillezî va’adteh inneke lâ tuhliful mîâd”:
"Allâh'ım! Ey bu tam dâvetin, yâni mübârek ezânın ve kılınmak üzere bulunan namazın mukaddes Rabbi! Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 'e vuslat vesîlesi şefaat şifasını ve kemâlat fazîleti ihsan et! Ve O'nu, kendisine va'd buyurmuş olduğun Makâm-ı Muhmûd'a eriştir Şüphe yok ki, sen va'dinden dönmezsin!"
(Buharî, Ezan, 8; Ebû Dâvud. Salât, 37; Tirmizi, Salât, 43)

Her sohbetimizde bir Ezan denk gelir. Yatsı Ezanları genellikle denk gelir.
Ve bu ezanlar yedi vakit, sabah, seherr daha doğrusu, seher, sabah, duha, kuşluk, öğle, ikindi, akşam, yatsı olmak üzere, yedi yüzde yedisinde okunur döner durur.
Ve bunların merkezi de seherdir. Yedinci yüz merkez gibi yâni.
Bir kübün altı yüzünün yedincisi onun merkez noktasıdır.
Ya da bir kürenin. Bunu düşünebîlmek için anlayabilmek için, bir kübün köşelerini kese kese kese, çok yüzlü bir küre bunu bir noktaya indirdiğinizde her noktası aynı olan bir muhit bulursunuz.
Herşey sanki bütün atomlar hidrojene dönüşmüş gibi, “lâ hüve illâ hüve” “ondan başka o kalmadı” dersiniz. Deriz.
Tekemmüllükte bu muhteşemliktir. Hayâli bir “fenâ fillâh”.
ALLAH’ta fâni oluşu ararken.
ALLAHu nuru’s- semavative’l- ârd”, “ALLAH yerin ve göğün nurudur” unda ALLAHu ZU’L-CELÂL’in imzalarını, kendisininde bir imza olduğunu görür.
Onun için ayrılık gayrılık kalmaz İnşâe ALLAH.

Ayrlık gayrılık fASLdadır ASLda değil..

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
Resim---"Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu): Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.
(Zilzâl 99/7)

وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
Resim---"Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh(yerehu): Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.
(Zilzâl 99/8)

İşte burada cüz’, eczâ, cezâ, karşılık ya da onu mutlaka tamlayan olarak, zerre kadar hayr işleyen “hayren yerehu” onu görür. “şerren yerehu” onu da görür.
Hayr ve Şer onu görür. Nasıl görür?
Cezâ olarak karşılık olarak onu görür.
Onun için zâten cezâ tam bir karşılıktır.
Neticede onun bedeli olur. Onu yapan onu bulur.
Parmağını sokmana gerek yok, elindeki toplu iğneyle fişin pirizini karıştırırsan karşılığını görürsün.
İçerideki kablodaki ceryan sana anlatır kim olduğunu!.
Ama kontrol kâlemiyle de dokunana da neyi anlatır?
“Ben buradayım-hizmetindeyim-BİZ BİR-İZ hazır bekliyorum!” der. Çünkü birinde edeb vardır.
Kontrol kâleminde Edeb vardır. Usul vardır. Kural vardır. Kaide vardır. Sünnetullah vardır.
Öbüründe ise aklın aymazlığı vardır. Onun cezâsı nedir karşılığı? Çarpılmaktır.
Kontrol kâleminin cezâsı nedir?
Elektriğin olup olmadığını kontrol etmektir. Niçin?
Faydalı şekilde kullanacakta onun için. Var mı? Yok mu? Diye bakıyor. Nasıl bakacaktı yoksa yâni.
İşte bu aynı akıl içinde böyledir.
Çünkü bunun ikisini de yapan-TERCİH eden akıldır.

Birinci haldeki parmağını pirize sokan akıl;
ZOM UYKUDA uyuyor. Ne yaptığını bilmiyor. Yelleniyor. Delleniyor.
YA DA UYURGEZER. İnsanlar onu hareketinden dolayı uyumuyor sanıyor ama hiç cam çerçeve koymuyor. Vurduğu yeri indiriyor.
Diyorsun ki: “Eyvah ayakta uyuyor!”
YA da çok SARHOŞtur. İçtiği ne kadarsa, küçükse küçük, büyükse büyük yaramazlıklar yapıyor.
Ama AYIKsa muhatabınızdır.
Bugün değilse yarın anlayacaktır. Size muhatap çünkü.
Deliyse akıllandırırsınız. Hastaysa iyi edersiniz.
Çâre bulursunuz ama ötekilerin “Uyandırılma ve Ayıktırılma Hakları” vardır bizim üzerimizde, Uyanık olmadıkları için.
Ayaklarının üzerinde zom uykuda olanların, uyurgezer olanların uyandırılma hakkları vardır.
Sarhoşların ayıktırılma hakkları vardır. Ayık olmadıkları için.

Bunun için ÜMMet-i MuhaMMed biribirisine merhamet etmek mecburiyetindedir.
Onun için buyuruyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Allâhumme islah ÜMMet-i MuhaMMed!" sallallâhu aleyhi ve sellem.
ALLAH’ım benim ÜMMetimi- ÜMMet-i MuhaMMed islah et!.
ALLAH’ım ÜMMet-i MuhaMMed’i iflah et!.
"Allâhumme ferice an ÜMMet-i MuhaMMed!" sallallâhu aleyhi ve sellem. ALLAH’ım onların sıkıntılarına bir ferec-çıkış kapısı-çözüm yolu ver!
"Allâhummerham, ÜMMet-i MuhaMMed rahmeten amme!"
ÜMMet-i MuhaMMed’e merhamet et buyuruyor.
“Rahmeten amme”, Umumi. Amme, umumen demek. Umumen ne demek?
Sanki bir ananın çocuklarını ana göbek bağında birleştirmek gibidir umumen, amme. Amme, umme, imme.
Bu basit kelime yakıştırmaları değildir.
Kur’ân-ı Kerimin ve Arapça’nın kendi içindeki muhteşemlikleridir. Güzellikleridir. Özellikleridir.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 16 Oca 2012, 09:23
gönderen simurg
Çok uzak bir memleketten “ALLAH’ın elçilerini taşa tutmayın!” diye koşup geldi.
Abdulneccar gibi ya da sahib çıkanlar gibi.
Ne istiyor bu adamlar sizden. Sizden ücret mi istediler.
Siz, bunlar size en güzelini söylerken, ne diye siz karşı çıkıyorsunuz, diye.

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Resim---"Kîled hulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn(ya’lemûne):Ona: "Cennete gir" denildi. O da: "Keşke benim kavmim de bir bilseydi" dedi.
(YâSîn 36/26)

Ne zamanki cennet gözüktü yâni can çıktı ve cennet zuhur etti.
Keşke kavmim bilseydi. Bunu yapmazlardı!” yâni. Ne yaptılar?
Yaptılarda onlar ölmediler mi? Biraz sonra onlarda öldüler.
Mesele ölmek dirilmek değilmiş, demek ki.
Ama buradaki SAHABEyi anlatmak için söylüyorum.
Ve buyurduğun gibi, Ya Erhamerrahîmin, ey merhametlilerin merhametlisi ALLAH Celle Celâluhu.

Tarık Can, ne diyorsun canım bu salâvât ile ilgili.
Gönlünden geçenleri rahatlıkla söyleyebilirsin.

Tarık Can:
“Sağolun hocam. ALLAH razı olsun. Hocam çok salâvâtlar karşımıza çıkıyor. Ve ezandan sonra okuduğumuz duâda karşımıza çıkıyor. Ben bir türlü bunu anlayamadım. Bu Makâm-ı Mahmud, kendisine vaad ettiği bu vaad nasıl bir vaad’dir. Va’dedilen Makâm-ı Mahmud nedir? Pek anlamış değilim açıkçası hocam onu soracaktım, Hocam!

KulihvÂNi:
Makâm-ı Mahmud Livaü’l-hamd Sancağı.
Hep bizim insanlarımız büyüklerimiz biribirini izledikleri için koyun sürüsü gibi.
Biz biliriz. Erkeçi diye önde bir seyis vardır.
O atladı mı sürü hep atlar. Suya atlasın suya atlar.
Bu şekilde gidişte hep bir Âhiret Âlemine çekilmiştir.
RABBülâlemin olsun. Cennet cehennem olsun.
Âhiret, hesap zâten oradadır. Livaü’l-hamd da oraya dikilmiştir.
Kevser bile oraya çekilmiştir. Doğrudur.
Ama başka bir ülkedeymiş gibi. Bir başka diyardaymış gibi anlatılmaktadır.
Halbuki Makâm-ı Mahmud bu âlemde lâzımdır.
Bir insan aklının mıknatıs gibi iki uçlu olan zıd uçlarını aklın, bir tarafında inkar bir tarafında ikrar var.
Bir tarafta gübre, öbür tarafta gül var.
Bunun SEVİYE-lenmesi canda seviyelenmesi gübreyle gülün, bu Mahmud Makâmıdır.
Bir başka anlamda aklın ergenliğe ermesidir. Rüşde ermesidir.
Rüşde eren bir insanın çocuğu olur.
Baba olur. Çocuk olmaz artık. Kendi baba olur yâni. Nedir bu?
Akıl, aklını başına alır. Hamd etmeyi öğrenir RABBı’sına.
E hocam 18 yaşına kadar?”
18 yaşına kadar bakıp besleyeceksin. Ne yapalım yâni?
Beş yaşındayken mi ana baba edelim mi?.

Bu Makâm-ı Mahmud’u, biz de meselâ hep pas geçiyoruz dikkat ederseniz.
Çünkü Makam-ı Mahmud’u çözebilmemiz için, Makâm-ı Mahmud’un altındakileri doldurmamız lâzım.
Ama şimdilik bileceğimiz şey şudur ki, insanın vücudu şükreder.
Yâni aklı ermeyen bir deliye de su verseniz, hiç suyu bilmeyen birisi aklını kaybetmiş ya da akılsız yaratılmış birisini düşün, suyu verdiğinde bir hayvan bile neşelenir. Bitki yapraklarını açar.
İnsan bedeni, aklen haz duyar ama bedeni suya kavuştuğu için haz duyar.
Halbuki akılın hamd edişi öyle birşeydir ki, bu dışarıda olanlardan etkilenen değil aklın kendi içinde mutmain oluşunu sağlar hamd.
Bâtın’ın kapısını demek istiyorum.
Siz dışarıdan istediğiniz kadar Kâbe’ye götürün bağlayın içeriye onu, onun gönlü orayı kabul etmez.
Evet. Hamd makamı zaman zaman işliyoruz.
Ama bu senin dediğini aklıma not aldım ben. Bunu daha ileride göreceğiz İnşâallah.
Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu
Sen Makâm-ı Mahmud olarak yarattın zâten onu. O’na vaad ettin.
Vaad dâimiyyet ayniyyetinin vücuda gelişidir.
Aynen vücuda gelişidir dâimiyyetin.
Yâni akıl fişin iki tarafı gibidir. Pozitif-Negatif.
Bunu pirizinin de böyle olması lâzım.
Ve tek piriz vardır. O da MuhaMMed aleyhi’s-selâmın Makâm-ı Mahmudiyyetidir.
Akıl öyle olduğu zaman AKIL, NAKİL-leşir. Baliğ olanın çocuğu olur!.
Çocuğu olan çocuk sahibi olmanın RÜŞDüne ER-ER. Doğru değil mi?
Doğru, “Akıl baliğ” olan derler biliyorsun. Aklı baliğ oldu.
Bedenen, Nefsen, Aklen oldu. Ne oldu?
Buluğ çağına erdi. Baliğ oldu. Tebliğ edilebilir artık.
Sen artık anasın babasın denebîlir.
Ve bu çocuk sahibi olmanın rüşdüne erer.
Dâimiyyet şehâdetini kendi rüyette gösterir.
Bakın benimde çocuğum oldu!” diye size gösterir yâni.
Şehâdet ÂLEMine çıkarır dâimiyyeti. Dâimiyyet nedir?
Hep dâimiyyet diyoruz, dâimiyyet şudur: Zâhir ve bâtında ne görüyorsan tümü ALLAH’tandır.
Onun için buyuruyor Kur'ân-ı Kerimde;
“Sizi ben yarattım, Fiillerinizi ben yaratıyorum, Düşüncelerinizi de ben yaratıyorum, siz sadece tercih ediyorsunuz” âyetleri var biliyorsunuz.
Yaratmak-TEKVİN, ALLAH celle celâluhuya mahsustur. Neden?
Yanlış mı söylemiş olurum. Bu buzdolabına her an Keban’dan elektrik gelirse dondurur. Öbürü de yandırır demekle.
Hayır. Hayır. Bir saniye kesilsin dondurmayı keser. Yandırmayı da keser. Hata mıdır bu?
Değildir. “Her AN yeniden var ediş ŞE’ENullah
ALLAHu ZU’L-CELÂL’in varedişi, bizim binayı yapmamız gibi, yaptık artık bitti değildir.
ALLAHu ZU’L-CELÂL gelmiş buraya bir sistem kurmuş, arada sırada da tamir ediyor?!.
Yok efendim öyle bir şey. ALLAH her AN yeniden var eder.
Çeşmeden akan su gibi her AN yenisini görürsün.
Aynı kader içinde yürür. Fakat hiçbir saniyesi bir saniyesi değildir.

Hamd dediğim gibi çok güzel bir konu ama üzerinde bir gün duralım İnşâe ALLAH!.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 19 Oca 2012, 16:21
gönderen simurg
Bakınız “Makâm-ı MahMud” Âyeti İsrâ Sûremizde geçmektedir.

İsrâ Sûremiz ise Mi’RaC-ÜRuc-RüCû’ SALLıdır.. SELLidir…

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden): Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
(İsrâ 17/79)

Şüphesiz tâbii, Makâm-ı MahMud'un Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet SEVİYE-lenmesi vardır.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlde olur ki, öbür tarafa geçilir. Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesinin bizim tarafımızdaki pirizinin adı nedir?
Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûl’dür, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Öbür tarafı RABBülâlemin olan RABB ALLAH celle celâluhu’dur.
Burada öyle bir “R” gerçekten bir “R” cümbüşü vardır ki tümü de AYNı yere gelir.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de olur.
Çünkü Rahîmiyyette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Abdullah’tır.
Âmine Annemizden doğmuştur, Abdulah Efendimizden OLmuştur.
Senin benim gibi bir kadının çocuğudur.
Ama Rahmâniyyette Rasûlullah’tır.

RaBB Resim RaHMâN Resim RaHîM Resim RaSûLL Resim RüŞDD!...

ALLAH celle celâluhu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem… ve KULlar… ÂLeMde ÂDeM.. AKILda NaKiL...

Rahîmiyyette Meryem aleyhi’s-selâmı görürsünüz. Her kadın gibidir.
Ama Rahmâniyyette Îsâ Aleyhi’s-selâm vardır, ALLAH’ın Ruhudur. İlginç!.
İlginç dediğim aksi takdirde bu konuları gerçekten anlamadığımız sürece Kur’ân-ı Kerime göre diyorum.
Kafası çalışan her insan bunun uydurma olduğunu, doğru olmadığını görür.
Çünkü hep buraya kıyasladığı için. Böyle bir vehimden kurtulamaz.
Ama bu tüMMlendiğinde, Kur’ân-ı Kerim İlmi, Edebi, İrfanı, Erkanı içinde tüMMlendiğinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin çizgilerinde dışarı çıkmamak kaydıyla.
Hâşâ Kur’ân-ı Kerimi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi yetersiz görüp, diyemez kimse.
Yetersiz olan kendi aklıdır. Orayı iyi görememektedir.

Onun için burada, Makâm-ı MahMudda iki MiM vardır.
Mim’leri çekerseniz ne kalır?
Had” kalır, HuDuD kalır.
Hududullah ve Hudud-u Rasûlullah, Makâm-ı MahMud’un içindedir.
Yâni Rasûl “R”siyle RABB “R” si, Rahmetenli’l-âlemîn ile RABBü’l-âlemin “R”si zâhir ve bâtın gibi (hâşâ) sırtı sırta görünür.
Bu böyledir zâten.
ALLAH celle celâluhu mânâdan maddeyi yaratmaktadır.
Madde geri çekildiğinde de madde, mânâya dönüşmesi gerekmektedir.
Bu hep böyledir AKL-ı SİLM için..

Sizin Oksijen dediğiniz, Hidrojen dediğiniz basit gazlardır. Bildiğimiz basit gazlardır yâni.
Ama biz Adana Erkek Lisesinde okurken bu deneyi fiilen yapmıştık. SU-yu elde etmeyi.
Ayı ayrı tüplerdeki hidrojeni ve oksijeni getirip belli ölçülerde getirildi, gerçekten şartlar sağlandı ve “SU” yu elde ettik: SUyun SENTEZi.
Geri dönüşü de öyle oldu: Suyun ANALİZi. Ayrıştırdık da.
Analiz ve Sentez bütün bunlar Her ÂN ŞeÂNda vardır kâinâtta.
Sizde bile vardır. “Elimi kaldıracağım!” derseniz kaldırırsınız.
Rast gele değil, içinizde manevi bir karar verirsiniz madden uygularsınız.
Bundan uzak oldu mu bitkisel hayata geçer.
Aklı kullanamaz hale gelir.
Hiç cevâp alamazsınız aklını çektiğiniz zaman. Sıfır.
Onun içinde Makâm-ı MahMudun İnşâe ALLAH bir daha üzerinde duracağız!..

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 28 Oca 2012, 13:27
gönderen simurg
Burada bir başka şey daha var.
Tâbii biz bunların üzerinde uzun yıllardır bakıyoruz ve SEVİYElenmeye çalışıyoruz diyoruz.
SEVİYElenmeye çalışıyoruz” derken şunu söylüyorum.
Benim diyelim ki Barbaros ya da uzun zamadır bu konular üzerinde çalışan kişiler bu konuları daha yakinen biliyor, birleştirebiliyor, diğer bilgileriyle kavuşturabiliyor.
Onlarla uyum sağlatabiliyor değil mi?
Bunlar açık bir şey, bilinen bir şey. Evet.
Ben de buna dikkat ediyorum. Sizinde anlamanıza çalışıyorum.
Böyle ana konularda yalnız. “Olmazsa olmaz” konularda.
“1-Bir” i öğretelim “SAYI”olarak da, geri kalan “2,3,4,5,6,7,8,9,0...RAKAM” larını artık yaparız.
Bunlara dikkat ederek gidiyoruz.
Ama anlamadığınız konuları sorun, bilmeden durmanızdansa anlayabildiğiniz kadarıyla anlamak, anlamadıysanız bir daha sorun yine anlayacağınız şekilde anlatmaya çalışırız.
Ve anlatmalıyız zâten yoksa o devâmlı açık gider.
Başka ne konularda sizin bilemediğiniz şeyler var diye sormuyorum.
Çünkü biliyorum onları. Çünkü aynı şeyleri bizde yaşadık, hâlâ yaşıyoruz.
O konular, bir Kur’ân-ı Kerim deki “El-Yevm, El-yed, ind, veche” vs. gibi konularda, pratikte geçti demin cez’a cüz’i.
Cüz’i akıl diyoruz, cüz’i nefs diyoruz. Cüz’i beden. Cüz’i, cüz’i, ne cüz’i?
O’nun bir parçası. Kimin parçası?
TüMMün parçası. TüMM nerede?
Geldiği yerde. Yâni şunu demek istiyorum.
Dâima aynı örnekleri veriyorum ama iyi anlaşılması lâzım başka yolu yok bunun. Başka yolu var mı?
Türkiyedeki bütün âletlerin kullandığı ceryan Keban’da demekle, bunlar cüz’dür, cevher olan Keban’dır.
Doğru söylüyorum. Yoksa bizim buzdolabındaki mı bütün elektrik?
Hayır. Bir cüz’ünü kullanır bu âlet parelel bağlıysa Merkeze.
Hatta kapıdaki sayaç-saat yazar parasını alırlar bizden.
Şu kadar kullandınız” diye. Bunlar cüz’dür yâni. Karşılıktır.
Ama bu zor TaMMlanan hemen birden anlatılacak birden anlanılacak şeyler değildir.
Ama İnşâe ALLAH yine de döneriz.


وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Resim---"Ve câe min aksa’l- medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne): Ve şehrin tâ öte ucundan birisi, koşarak gelmişti de ey kavmim demişti, uyun peygamberlere.”
(YâSîn 36/20)

Haa burada aşağıdaki âyetlere bakalım.
Ve ca emin aksel medineti racilun yesa kale ya kavmittebiul mürselin” “ve cae” geldi, “min aksel medineti” uzak bir şehirden, aksâ bir şehirden, mescid-i aksâ gibi.
Mescid-i Aksâ’dan diyor zâten de. O zaman çünkü Mescid-i Aksâ var.
Ne zamana kadar?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gelip de belli bir zaman geçinceye kadar kıble merkezi Mescid-i Aksâ. Merkez orası çünkü.
Hakîkat-ı MuhaMMediyye Kâbe’ye dikildiği anda, Hakîkat-ı MuhaMMediyye diyorum bak.
Şeriat-ı MuhaMMediyye şartları doğduğu gün, yaratıldığı günden beri yürüyen şartlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şeriatıdır.
Tarikat Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin tarikatıdır.
Mârifet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin mârifetidir.
Îsâ aleyhi’s-selâm, İbrâhîm Aleyhi’s-selâm bunlar cüz’lerdir.
Hakîkat-ı Muhamediyye sadece Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme mahsustur. Tahsislidir.
ALLAH ve Rasûlüne” dediği zaman Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem anlaşılır. Bu kişi olarak değildir, hatme’n- Nebiyyu’l- ÜMMidir baş-son RESûL Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
Koşarak geliyor. “Kale”, dedi ki Ya kavmi, ey kavmim, “ittebiu mürselin”, sizi irsal ettirecek doğruya götürecek olan Rasûllere tâbii olun.

اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
Resim---"İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne): Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(YâSîn 36/21)

İttebiu men la yeselukum ecren fehum muhtedun” ittebu tâbii olun ki, men, “” değil “men”, aklı fikri olanlara aklı fikri olan birisi söylüyor demektir.
La yes elukum”, asla sizden istemiyor, “ecren”. Sizden bir cerr istemiyor. Cerr derler değil mi dilenciye verilene?
Cerr, ecren bir çekiş, sizden bir alış istemiyor.
Fehum, ve onlar muhtedun, hidâyete götürücü onlar ayrıca. Onlar muhtedun.
Eğer elinizi dokunursanız Keban’ı buraya getirirler.
Nasıl olur hocam Keban 1000 km?
Bırak 1000 km’yi, elini dokunursan ALLAH’ı getirirler.
Ellerinin üzerinde YEDULLAH vardır. Çünkü “muhtedun” durlar onlar.
Muhtedun” oldukları için “Mutahharûn”durlar. “Mütezekkâ”dırlar. “Müteayyib”dirler. Ve “Musaffa” dırlar. Safa ehlidirler.
Saf ve Saffa Sûreleri de harikadır Kur’ân-ı Kerimde İnşâe ALLAH.
Özellikle Saf.
Bu mânâda tasavvuf kademelerinin geçişi peygamber resmi geçidi gibi anlatılır.
Bir Hucurat Sûresinde, Hacerra Sûresi, Hucurat Sûresi, Hicirra Sûresi aynı şeydir.
Hacer de aynıdır, hücre de aynıdır, hicir de hicrette aynıdır.
Aynıdır da Hacer bende sendedir. Hicir peygamberdedir. Hücur da ALLAH’tadır.
Bunlar vardır. Olsun. Bende Hacer’likten Hicre geçer MuhaMMedî olurum.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde Radıyyeten-Mardıyyeten yapar.
Beni Dâru’s- selâm’a sokar, hücr’de olurum. Hücrede olurum. Olmam mı?
Öyle emredilmiyor mu ZÂTen.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

Buyur muyor mu?
Sizi Ben, RABBınıza dönün diye gönderdim oraya. Orada krallık kurun diye değil. Kuramazsınız zâten. Yıkılır herşeyiniz. Yanlış olur, yanınıza kalır cezâ olarak. Karşılık olarak. Söz dinlemeyiş, emirleri duymayış ve uymayış korkunç bir hata olur!.” BuyururcaSINA!
Olursa ne olur?
Yazık olur. Bir sarsıntıda yüzbin insan ölüyor. Ölebilir. milyarlarca öldü zâten . trilyonlarcada ölecektir. mesele ölmek doğmak değil ki.
Mesele insan aklının MuhaMMedî SEVİYEye kavuşup, hakîkati yaşarken bulmasıdır.
Ölülerin şehâdeti oluyor mu? Ölmüş zâten. Ama ölüyken ölmüşse çok yuh! Olsun o ahmağa!.
onun için;

Resim---Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!:
“Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!”
bUYurmuştun ve DUYurmuştun.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

"Kendi kimlik ve kişiliğinizin cahilliğinde ÖLüp, bir Kâmilin kalbinde DİRİlin!" dendiğinde hemence: “Aha demek ben bir adama kul mu olacağım?!.”
Yok yok öyle değil. Hep basit misaller vermeye çalışıyorum.
Kapınızın önündeki direkten bir önceki direğe bakın.
O kul değildir. Hizmetçidir hizmetçi.
Sizin kapının önündeki direkten bir önceki direk sizin en yakın hizmetçinizdir.
Eğer ER direkse. Başka birşeyse ne diyeyim ben ki?
Ne yapabilirsin ki? ALLAH korusun ne yapacaksın. Yâni ALLAH’a sığınırız.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 31 Oca 2012, 08:27
gönderen simurg
Ama gerçek nedir?
Gerçek Tarık’ın elinden tuttuysam Tarık’ın eli, en azından Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin elinde olmalı.
Ki, ALLAH’ın elini bulalım, YEDULLAHımızı.
Bu Tarık’a üstünlük mü getirir?
Asla Hayır!. Ancak Böyle olmayışı/olamayışı sonuçta kesinlikle alçaklık getirir.
Farkına vardığı zaman "eyvah!" çeker.
Üstünlük getirmez olmayışı, alçaklık getirir.
Hocam ne diyorsun? Vallahi biz üstünlüğü ve alçaklığı sevmeyiz. Ya?”
Evet!..Biz seviyeyi severiz. Biz orta yolu severiz.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin İZini severiz. İZini. İZini severiz.
Bizim, orada burada işimiz olmaz.
Bizim peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellemimizin kalbi, bizim kalbimiz, O’nun kalbinin seviyesidir.
İmamımız olsaydı şu anda, şimdi “Allâhuekber!” buyurduğu aynı seviyedeydik.
O çatıya çıkıpta, ya da yerin dibine, yok öyle bir şey biz bilmeyiz.
yok çünkü aklın uydurduğu şeylerdir.
Nakilde onlar olmaz İnşâe ALLAH Tarık canım!.
Onun için zâten Makâm-ı MahMud bir terazi gibidir.
Çift MiM’inin kullanıldığı bir terazi gibidir.
Yâni zâhir ve bâtın ancak orada SEVİYElenir.
Akıl aklını başına alır yâni. Hamd eder ki, Makâm-ı MahMud’da hamd eder ki, Ahmediyyete geçebilsin.
Yâni “Gözünüz aydın çocuk imtihanı kazandı” yâni ne oldu?.
Paşa oldu şu oldu bu oldu. Okulu bitirdi demektir. Nereye?
Şimdi artık bu çocuk avukattır. Doktordur. Şudur budur.
Dün neydi ? dün öğrenciydi. Rüşdü yoktu.
Tebliğ yoktu. Tebliğ edilemezdi.
Onun bir hükmü, etki ve yetkisi yoktu.
Bugün ise o işte etkili ve yetkilidir.
İşte bunu hamd yapar Makâm-ı MahMud.
Her insanın hakkıdır, aklının hakkıdır. İnşâe ALLAH.
Evet Hümeyra Can buyur. Ne diyorsun sen?

Hümeyra; Hocam salâvât-ı şerifeleri dinliyorum. Yeni yeni kelimelerle duâlarımı zenginleştirmek için ancak öğrendiklerimi kullanabiliyorum. Çünkü ilmî ve teknik olarak bunların mânâları hakkında konuşabilecek durumda değilim. Öğrendiklerimi de tekrar tekrar dinleyince ancak bir parça daha aklımda yer edebiliyorlar. Yinede benim için şu sıra sadece duâlarımı daha iyi, daha geniş edebiliyorum. O konuda istifade ediyorum. Bu şekilde dile getirmek istedim. İnşâe ALLAH anladığımız zamanlarada ALLAH bizi kavuştursun. ALLAH razı olsun Hocam.

Sağol Hümeyra. Senin nasıl anladığını, neyi anladığını çok güzel bir şekilde görüyoruz. Önemli olan anladığını da anlatmaktır. Anlamaktır. Bunu ben İstanbul’da kaldığım zamanlarda, bu zengin insanlar, tarikatler, etkili yetkili. Türkiye çapında bulunanlar. Oldukça zengin insanlar yâni. Köşkler hanlar hamamlar vs fabrikalar içinde yüzen insanlar, petrol yeşili giyinip ne diyorlar: “Ben Fakir fakir fakir!” Konuşurken: “Ben fakir, ben fakir!”
“Fakir filan değilsiniz hepiniz zenginsiniz. Öyle zenginsiniz ki, El-Gani olan ALLAHu ZU’L-CELÂL’den bile sollayıp geçiyorsunuz!”
Şunun için söylüyorum, önemli olan ilmî, Edebi, İrfanı alacak açık bir kalb lâzım. Açık!
Ve ben orada demiştim: “Siz birşeyi anlamıyorsunuz. Bir şişenin ağzına tıpa basıp da atsanız Akdeniz’e bin sene denizin üzerinde döner durur dalgaların arasında 1 gram su almaz. Ama tıpasını kesin kafasını kesin. Hasan Dağının tepesine koyun. Birinci yağmurda değilse ikinci yağmurda bir tane damla denk gelir onun içine!.”
Ben kafasız insan arıyoruz demiyorum, kalbi açık insan arıyorum Hümeyra!
Onun için bizim yolumuzda nedir?
Sadakat Samimiyyet Sabır ve Selâmeti iyi anlayanlara sormadan söylenir, istemeden verilir, herşey denkleşir gider.
Çünkü herşey, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin YOLUdur bu.
Benim senin yolun değildir.
BİZim için sadece Sadakatli olmak Samimiyetli olmak Sabırlı olmak ve Selâmet dilemek önemlidir.
Basittir ama çok önemlidir yalnız.
Siz yürüdüğünüz yola sadakatte değilseniz nasıl gideceksiniz?
Bir yolunuz var, hele arabayla gidiyorsanız daha direksiyonu kırdığınız anda sadakatsizliğinizin karşılığını, cezâsını hemen görürsünüz. Şarampola takla atar yâni.
Ve her husuta sistem böyledir.
Onun içinde zâten biz âlim yetiştirmiyoruz ki, biz sadece akıllarımızı NAKİLle SEVİYELEmeye çalışıyoruz.
Çok önemli bir şey. Çok önemli bir şey!.
Bunun içinde bu çok güzel meselâ ben gerçekten sizin yazılarınızı okuyorum.
Canla başla okuyorum, çok seviyorum. Neden?
Anladığın için seviyorum, anladığını görüyorum çünkü seviyelendikçe BİZ BİR oluruz.
Ben dâima yüksek sen dâima alçak” bu kelimeler bizim kapımızdan giremez içeriye.
BİZ BİR-İZ” bitmiştir. “BİZ BİR-İZ” o kadar.
Aynı sofradan yer içer. “BİZ” lik ne ise o olur.
BİZ BİR-İ”lik ne ise o olur.
Bu bir ev gibidir. Çocukta olur, o da olur, bu da olur ama herkese aynı şey yapılır.

Onun için zâten Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin GÖNÜL GEMİSİnde, iç kamarada mı?
Güvertede mi?
Orada mı?
Burada mı?
Aşçı mı?
Çarkçı mı?
Mutfakta mı?
Olmaz da "Hepimiz BİR-İZ" olur!.
Ama bir şey vardır ki Rota Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdedir. Hamdolsun! İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Muhtar-ı Mutlak, MuhaMMedî Muhtar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir ondan hiç şaşmayız! ALLAH’ın izni ve inâyetiyle!
Çünkü O’nu kaybettik mi herşeyi kaybederiz.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi kaybettik mi insanlığımızı kaybederiz.
Kur’ânımızı kaybederiz. ALLAH’ımızı kaybederiz.
Çünkü başka bizi yaratılış gayemize ulaştıracak bir vesile, bir Makâm-ı MahMud, Urvetü’l- Vüska, Habli’l- Verid, Hulku’l- Azîm OL-AN bir başka MuhaMMed Aleyhi’s-selâm bulamayız!.
Onun için insanlar allâme-yi cihan gibi konuşuyorlar.
Sabahlara kadar gözyaşı döküyorlar. Koşuyorlar coşuyorlar.
Herşeyi yapıyorlar. Neden bulamıyorlar?
Çünkü kimi aradıklarını bilmiyorlar. Neyi aradıklarını bilmiyorlar.
Kendilerinde olan” ı bilmiyorlar!.
Onun içinde ben şimdi “Hümeyra’ya ne verebilirim?” diye bir şey dünyada düşünmem.
Ondakileri nasıl açığa çıkarırım!” diye düşünürüm.
En güzeli ve senin Hakikat-ı MuhaMMediyyen sendekidir çünkü, neden?
Onu ortaya çıkardığınız zaman, çıkardığınız ben sen değil, BİZ’dir.
Neyi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde SEVİYELENmekten bahsediyorum.
Yâni herkesin, her kişinin fişini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin pirizine takarsak biz Keban’da BİZ-BİR OLuruz.
Başka türlü yolu yok bunun.
Çocukluktur: “Benim buzdolabım senin buzdolabını döver. Benim şeyhim senin şeyhini şöyle yapar böyle yapar!
Bunlar câhillik maskaralıktır. ALLAHa sığınırız!
Bunların hiçbir önemi yoktur.

Önemli olan şudur, elim elinde, ve elimin üzerinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ve ALLAH’ın eli vardır.
Bu kadardır. Mesele bitmiştir.
Bugün de, yarın da, sonsuz zaman içinde de ALLAH var, kimse yoktur!.
O kadar. Gerisi boş laftır. ALLAHa sığınırız!.
Bunun için de bu dediğiniz şekilde söylüyorsunuz ama çok güzel, İnşâe ALLAH!
ALLAH hazm versin, devâm versin, sadakat diyoruz bak!.
Gazete kağıdı yangını gibi iki dakîkada yanıp üç dakîkada sönmek değil, “Dosdoğru olmak. Emrolunduğun gibi!
Elbette insanız eksiğimiz olacak fazlamız olacak.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 08 Şub 2012, 08:14
gönderen simurg
Bakınız şu insanlara ben şaşarım, mâsummuşlar!.
İranda âyetullahlar vardır. ALLAH’ın âyetleriymiş onlar.
Âyetullah kelimesi diye bir şey, bizde yok!
Biz, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden öyle bir şey duymadık ki!.
Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâmdan da duymadık!.
Âyetullah ALLAH’ın âyetleridir. O, bu değildir yâni.
Ne çâre ki, o Fars Irkçılığı gibi olan yanlışın içinde mâsummuş onlar, hiç günah işlemezlermiş, öyle mi?
Hangi âyetti. “Senin geçmiş ve gelecek günahlarını ALLAH bağışlamıştır.”
Peygamber aleyhi’s-selâma, Fetih 2. Âyet-i Kerime.

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen): Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.”
(Fetih 48/2)

Bakın şimdi ne garip değil mi?
Geçmiş ve gelecek günahlarını ALLAH bağışlamıştır Peygamberimiz aleyhi’s-selâm’a. Ne demek bu?
Sen geçmişte günah işledin. Gelecekte de işleyeceksin. Ki ALLAH bunları bilen ve affedendir.
ALLAH celle celâluhu mecâz kullanmaz Celle celâluhu. Mecâz kullanmaz!.
Yâni sağ gösterip sol vurmaz hâşâ!
ALLAH celle celâluhu ne buyurduysa onu buyurmuştur.
Bakın “li yağfire lekALLAHu”
Bunu meselâ 1. Âyette ALLAHu ZU’L-CELÂL buyuruyor ki: “İnna fetahnâ '' sana bir El- fettah olarak, El-Fâtih olarak sana bir fetih, fetehe vereceğiz. senliğin hakîkatini bulacaksın içinde.
Gölge “Abd” lığıyla bir noktada buluşacak.
İnna fetahnâ leke Fethan mubînâ
Bu öyle bir fetih olacak ki, mubînâ binâ edilmiş-beyân edilmiş olacak.
Bunun üzerine senlik binâ edilecek.
“Hümeyra” lık vardı ya!.
Zâhirde bâtında, ya da herhangi bir kişilik vardı ya her şeyin “ŞEY” liği gibi bir şeylik vardı ya, bardak diyorsun çardak diyorsun her ne diyorsan.
O bir şey ya. işte bir şeylik binâ ediliyor bu fetih üzerine.
Niçinmiş?
Nedenmiş bu fetih
?
Efendim Mekke’yi fethetmiş.
Mekke’yi fethettikten sonra mı Rasûlullah olmuş!
Demek Mekke’nin fethine kadar âlemlerin rahmeti yokmuş, öyle mi?
Hadi git işine!
İşte Rasûlullah ve Abdullah’ı anlamadığı sürece, Kur’ânı anlamadığı sürece.
Anlamadık değil, açık âyetleri.

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim---İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen): şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik.” (Fetih 48/1)

İnna fetahnâ leke fethan mubînâ”,
Sana beyân edilmiş bildirilmiş, binâ edilmiş bir fetih vereceğiz.
Öyle bir fetih vereceğiz ki. “İnna” biz varya biz, ''fetahnâ'' .
''İnna'’da iki tane biz vardır. Şeddelidir çünkü, onu diyorum.
Muhakkak muhakkak Biz sana, fetahnâ Biz verdik.
Verdik derken, verdik veriyoruz vereceğiz veririz anlamındandır.
Leke” bütün bunlar senin içindir.
Fethan” öyle bir fetih ki, fetaha ki, açış ki bu, Miftah-Anahtar demektir.
''Fethan mubînâ'', bu apaçık mubînâ binâ edilmiş, beyân edilmiş, iki anlamındadır.
Zâhirde binâ yapmaktır bâtında beyân etmektir.
Bir anlamda bir binânın projesi beyândır. Projeyi tatbik ederek yapılış da binâdır.
Çünkü hep söylüyorum içinizde bir karar verir dışınızda uygularsınız.
İçinizdeki biraz sonra harekete geçirir sizi. Niçin bunlar?
Li” şunun için ki, “li yağfirelekALLAHu” seni bağışlasın diye El-Gaffar olan, gafur olan ALLAH. Gafretsin diye.
Ma tekaddeme min zenbike” ma tekaddeme, takdim ettiğin yaptın yâni, mukaddem geçmişte sen bunları, Üzerine bastın, ayak demek kadem aslında.
Kıdem demek. Daha kıdemli türkçesi. MuhaMMediyyet dâimiyyetini kahhar olarak kullanmaktır.
O iş bitmiştir artık. Yâni masivayı kullandı.
Ceryan vurdu geçti yâni. Tsunami geldi, deprem Japonya’yı çökertti.
Takdim budur. Takdim etti. Bir “projeyi takdim ediyorum” dersiniz.
Siz onu anlatırsınız. Bitmiştir o. Onu anlar insanlar artık.
min zenbike” senin zenblerinden, zunublerinden, bilelik nuruna ALLAH adına sahib çıkışlarındır ama nasıl anlatılacak. Kime anlatılacak?.

Bu âlemde gördüğün eşya dahi ALLAHu ZU’L-CELÂLin Ez-Zâhir esmâsınun zuhurudur.
ALLAH nurussemavati vel ard” bu demektir.
Buna bir hürmet buna bir saygı, buna bir hakk vardır.
Rızanın ötesinde bir hakk’kı vardır.
Hakk’ul hakk. El-Hakk olan ALLAH’ın hakk’kıdır.
Onun için Mevlevîlerde felan kelimelere çok dikkat ederler.
İşte, eşyaya dikkat ederler. Herşeylere karşı, ALLAHu ZU’L-CELÂLe karşı bir saygıyı sevgiyi eserlerinde de göstermek isterler ve çok doğrudur da.
Yak!” demezler “CANlandır!”, “Söndür!” demezler “Dinlendir!” derler..

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 16 Şub 2012, 10:02
gönderen simurg

ve mâ teahhare” ma teahhare, âhire bırakılanlar.
Âhirde olacaklar. Tehir ettin yâni. Yapacaksın.
Bunlar için bu fetih verildi. Bunda ne anlatılıyor.
Geçmişte ve gelecekte biz günah işleyecekmişiz. Peygamber Aleyhi’s-selâm dahi.
Bunun gafferedilmesi için mağfiret edilmesi için bize fetih kapımız KiMmiş?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemmiş.
Başka ne varmış? Tamam günahı anladım.
Bunu niye söylemiştim?
Demek Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mâsum değil de, günahı olurmuş da kerameti kendinden menkul bazıları mâsummuş öyle mi?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem zenb işlermiş, ALLAH O’nu bağışlarmış da, gelecektekikerini de bağışlarmış da..
Bunlar ise hiçbir zaman günah işlemezlermiş öyle mi?.
Sözleri kendilerince doğru olabilir ama bizim burada değil.
MuhaMMedî Kur’ân-ı Kerim’de değil!. çünkü mesnedisz ve gereksiz.
O Abdullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, mutfağa ve tuvâlete gider her beşer gibi.
Ben de sizin gibi bir beşerim güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadından doğdum. Kimi kırdıysam vurduysam gelsin alsın!.” buyurur Hakk’ka yürüyüşüne yakın Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Neyiniz varsa alın.”
Ne diyor sahabeden Ukkaşe radiyallahu anhu: “Bana bir kırbaç vurmuştunuz!”.
Sen de bana vur!
Senin kırbacınla vurdun Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme!”
Bilal git getir kırbacımı!”.
Sahabeler diyorlar ki: “Sen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme kırbaç mı vuracaksın?”
Valla vuracağım. Niye vurmayayım ki, O bana vurmuştu!”
Nasıl vurdu?”
İşte falan sefere gidiyorduk Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! Benim sırtım açıktı, bilmiyorum sen deveye mi vurdun kime vurduysan bana değdi!. Sırtıma vurdun!
Ne yapıyor kırbaç gelince, al kırbaçı. Sırtındaki ridayı sıyırınca ne yapıyor bizim açıkgöz,
Süratle sırtındaki Nübüvvet Mührünü öpüyor.
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem öyle candan gülüyor ki: “Çok zeki bir insansın. Çok zekisin!”
Çok hoşuna gidiyor ki, bu sahabenin basireti feraseti çok hoşuna gidiyor.
Çünkü onda bir kasıd yok. Ondaki kasıt Nübüvvet Mührünü öpen Senetle sabit tek kişidir o.
Eşlerini felan biz bilmeyiz. Ama onu biliyoruz çünkü, elimizde delil var. Sahih hadisler var.

İşte bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, mâsum.
Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem günahkardır demiyorum hâşâ, ama burada kulluk vasıflarıyla yaşadı SÜNNETULLAHta bunu söylüyorum.
İnsanların şaşkınlıktan Âyetullah vs. diyerek kendini mâsum kılışına hayret!.
Ve diğer insanları kendisine Mubârek, Mukaddes, Muazzam, Muazzez bir insan falan diye diz çöktürmesine karşıyım!.
Öyle yok. BİZ BİR-İZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin pâk Yüreğinde-Kevser Havuzunda o kadar.
Ben ne kadar mubâreksem Tarık’ta o kadar mubârektir.
Ellerimiz ellerimizdeyse ve ellerimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdeyse, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mubârekliği bizde devardır artık BAĞLıyız...
Yâni O’ndaki Mubâreklik bize gelir demek istiyorum.
Bunda anlamayacak bir şey yok.
Elbette kullandığımız elektrik Keban’ın elektriği değil midir yâni?
Ne diyeyim ben şimdi. “Ben mi üretiyorum” diyeyim.
Doğruysa arada kesiklik yoksa doğrudur.

Başka bir şey daha var burada “ve yutimme ni’metehu aleyke
İkinci bir şey daha bu âyette, yutimme, tamlasın diye, niğmetehu ALLAH nimeti tammlasın diye. Aleyke, senin üzerinde.
Et TAMM olan ALLAH celle celâluhu..
Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” Buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 9, 10, 11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” Buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 30)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gi bidir.” buyurur.
(İbn Mace, Zühd 30)

Eğer günah işlemeseydiniz sizi yok ederdik yeni bir millet yaratırdık. Onlar günah işlerler biz de affederdik âyetler hadisler...
Ben günah işlemem mâsumum!” felan bırak onları da şuraya gel!. Geçmişi mağfiret, ikincisi ve niğmeteullahi, şu anda da Beşikle SALL’ın arasında, doğumla ölümün arasında bir insan kılığında ve aklında iken herşeyi yapabilecek iken. ALLAH’ın nimetlerini senin üzerinde tamamlamak için yine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir.
ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ” gelecek rota kimde?
Sıraten Müstakim Rotası, Hidâyet Rotası Sensin!
Yehdiyeke. Sensin hidâyet yolu gösterici, hidâyete yönlendirici.
Sıraten müstakima, istikamette tek yol göstericisin.
Ne kadar güzel değil mi? Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem. Çok!..

Dört şey anlatıldı değil mi?
Miftah kimmiş? Feteha? İşte.
Biz yemek tabakları gibiyiz, günde en az beş kere kirleniriz beş kere yıkanırız.
Bu bizim insan oluş kaderimizdir.
Hiç bir zaman bir şey yapmış da olmayız.
Tabakların dikkat edeceği şey yıkanmak kırılmamaya çalışmak, tabaklık yapmak.
Bu çok önemlidir, ki onun üzerinde yemek yiyelim, hatta kıyamete kadar yiyelim.
ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ”, bu.
Bu dört unsur. Kab Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir.
Geçmiş. Bundan ben şunu anlıyorum.
Geçmişimizin mağfireti için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin TEVBE istiğfarında BİZ BİR OLmak,
Geleceğimiz için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin DUÂsında Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde BİZ BİR OLmak,
Şu ANı yaşarken de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin RIZAsında, “ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin rızasına uygun rızalar içinde yaşamak.
Ve bu âlemden çıkış kapısının anahtarı da, giriş kapısı gibi çıkış kapısının anahtarı da Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdedir.
Ki, girişteki “Elestu biRABBukum? Kâlu belâ”,
Kâlu diyenler “ilk şey-Nur-u MiM” in içinde.
İlk şey Nur-u MuhaMMed’de diyor.
Belâ, bilakis sen bizim RABB’ımızsın!.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Belâ, bilakis geldim çarşıya pazara, çok beğendim.
Halife oldum ihtilafa düşüp muhalıf oldum ilâhlığımı ilan ettim.
Vazgeçtim RABB’lığımı ilan ettim, Firavunluk yaptım..
Ondan da vazgeçtim.
DUYdum ve UYdum bu derunî SeS, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemindi.
Açtım anahtarı girdim yüreğine, ceNNet-i âLÂ-daydım!
İşte “Miftah” budur. “Fetehe” budur!.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)

İzacae nasrullah. Ne zamanki nasrullah geldi. El fethu.
Hocam nasrullah kim?”
Vallahi Nasrullah kablodur şu AN için!. Kablo hiç şaşmaz.
ALLAH celle celâluhu’ya giden yol, diriden diriye Kâmil Kalbindedir. “Kâmil ben miyim sen misin?” onu dışarıdaki boboğazlar konuşsun.
BİZde ben sen yoktur, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem vardır o kadar!. Bu kadar açıktır ve kesindir inancımız şükür!.
Kaderlerle oynayacağını sanmak değildir Tasavvuf!.
Ver kâlemi RABBülâlemin ben bir düzelteyim!” soytarılığı bitsin artık!
Barbaros’un kaderinin üstünü çizeyim, şunu yazayım, bunu yazayım!.” Böyle akılsızlık-nakilsizlik yok. İslamda-Kur'ân-ı Kerimde!
ALLAHu ZU’L-CELÂL hakk ve hayr versin” Duâsından başka hiçbir şey yapmayız.
Bunda emin olanlar zâten bu yolda gerçekten ehliyetlidir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ummü selleme vâlidemize bir züccace veriyor, şişe veriyor. İçinde toprak var.
Bunu al, sakla. Bir gün kan gibi kaynarsa anla ki Hüseyin şehid oldu!” buyruyor.
Yıllar geçiyor aradan. Ama birgün öğleye yakın, gerçekten o şişedeki toprak bir kan gibi kaynıyor.
Ve Ummü Selleme vâlidemiz, Medine sokaklarında saçlarını yolarak: “Ah Hüseyin vah Hüseyin!
Anamız kafayı yedi!” diyor insanlar değil mi?
Ne Hüseyin, Hüseyin gitti 900 küsur km, altı aylık yolda Irakta!”
Yâni “neden bahsediyorsun sen?”
“Yok yok. Ah Hüseyin Vah Hüseyin şehid oldu!”
Aradan zaman geçiyor: “Evet şu zamanda şu saatte Hz. Hüseyin aleyhi's-selâm şehid oldu!” deniyor yaşayanlarca.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu şişeyi verirken hiçbir emmare yok yüreğinde üzüntü vs.. Hiç! Neden?
Çünkü O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ya El EMîN Emniyeti var, her SıRR saklanacak SîNe Sahibi aleyhi's-selâm!

Dava TEVHİDde ALLAHa aittir Celle Celâluhu.
Dâvet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize aittir.
Duâ ise Hakk ta ve hayr da duâ BİZe aittir.
Daha aşaığılık arayanlara ise alçaklık DENÂETi kalmaktadır!

Onun için bize buyuruyor:Duânız olmasaydı ne işe yarardınız.
Neye yarardınız? Âyet var yâni.

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen): De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

Ne yapacaktık sizi duânız olmayacaktı da.
Siz ne yapardınız söyler misiniz?
Benim Elim!” dediğiniz ALLAH celle celâluhu’nun Nurundan ibârettir. Elinizi yaratan, elinizin yaptığını yaratan.
Elinize yaptıran aklı, düşünceyi de yaratan ALLAH celle celâluhu.
Siz sadece bir gölge gibisiniz.
Ama bu gölgeye bir HİLAFET verildi.
ÂDEMoğlu da gerçekten kendisini ASIL zannetti.
Ne diyor Münir Hocam: “Gökte uçan kuşun yerdeki gölgesi de uçar değil mi?”
Evet uçar tâbii uçmasına da!..
Amma, gölge olduğunu unutmamalı insan nefsi-aklı.
ALLAH celle celâluhu hepimize bu hususta da uyanıklık nasib etsin İnşâe ALLAH!
Evet bu da böyle bir salâvât. Güzel bir salâvâttı hamdolsun ALLAH celle celâluhumuza!..

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 20 Şub 2012, 18:20
gönderen simurg
Bir salâvât daha yapalım.
Sultan MuhaMMedî’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı.
Bunu da Siirt’li Hocam derlemişti ALLAH rahmet eylesin.
Bu salâvâtlar hep kendisine kadar elden ele aktarılan salâvâtlardı. Piyasada hiç görmedik bunları.
Ama bu işin erbablarınca MuhaMMedî şuuru onuru yaşayanlarca kullanılıyordu.
Ve ALLAH yardım etti ki, biz bunları kitaplarının yazılmasında da ALLAH bana nasib etti. Çok iyi oldu.
Yoksa onun 50- 60 senelik sohbet hayatı göçüp gidecekti.
Yüzlerce videoya alındı. Pek çok sohbeti elden geçip taransa ama insanlar görüntüye âşık tâbii. Has fikirler önemli.
Sultan Mahmud Gazzevi. Meşhur sultan Mahmud. Selçuklular, o Orta Asya’daki MuhaMMed’ül Gazzevi Hazretleri gibi bir zâtın salâvâtıdır.


18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Sultan MuhaMMedî’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.

Resim

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM

TÜRKÇESİ: ''Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin mahtelefe’l- melevâni Resim Ve teâkabe’l- aserâni Resim Ve kerrere’l- cedidâni Resim Vestekbele’l- ferkadân Resim Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.''

MÂNÂSI : Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe, akaşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça, yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe Seyidimiz Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver! Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı) ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu) O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!

Yine çok ilginç bir salâvât.
Ben aşağıda açıklamışım bunu ama nasıl açıklamışız bunu.
Bu kelimeler öyle kolay kelimeler değil. O zaman da zorlanmışız.
İhtilafi’l- melevân”..
AllâhUmme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn, artık bu kelimeleri biliyoruz.
''Mahtelefel'', o kadar ki, o şey kadar ki, o şey ki ihtilafi’l- melevân., gece-gündüz ihtilafı.
Bu melevân kadar bütün zıtların ihtilafları kadar.
Ama bu melevân’da melunlukta vardır. Ya. En zıttı. Kim o?
Hizbuşşeytanlık. Mel’un olur insan bu ihtilaf kadar, desek ki böylede farklıdır geceyle gündüz.
Nar’la Nur. Doğumla ölüm.
Böyle farklıdır da fakat seviyelendiği zama gece ve gündüzün adı artık “yevm” olur.
Seviyelendiği zaman inkar ve ikrarın adı artık “tevhid” olur.
Gülü kokladığın anda gülün kokusunu diriliğine kattığın anda güllük ve gübrelik kalkar. Canlık olur.
Meftelafi’l- melevân” kadar.
Ve teâKâbe’l- aserâni”, şimdi asr akşam vakti gece grup çökmesi. Hatta ikindi namazına bile asr namazı denir, gibi söylenebilir.
Fakat akıbetindeki husran kadar.
RABBi yessir velâ tuassir

Çok ilginç bir salâvât bu, o zamanda çok zorlanmıştık.
Efendim aşağıya yazmışız. Sabahtan önceki şafaklar ayrılıp gittikçe, akşamdan önceki gruplar onları takip ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcut oldukça, yıldızlar kutup yıldızı ve diğerleri istikbalde durup yüzünü döndükçe, Seyyidimiz efendimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize salatu selâm ediver.
Bizim tahiyyemizi hakta ve hayrda diriliş duâmızı ve selâmımızı sılaya ulaşım arzumuzu O’nun ruhuna Ehl-i Beytinin ruhuna ulaştırıver, dersek doğrudur.
Doğrudur da, bu kolay mıdır?
Hizbüşşeytanlıktan Hizbullahlığa geçiş.
Kolay mıdır içimizdeki Firavun’u Musa etmek?
Kim demiş çocuk doğurmak çok kolaydır diye.
Kağıt üzerindeki gibi, film izler gibiymiş diye.
Çıkar bakayım candan canı bir anne gibi.
Sor annene. Sor bir gerçek doğurana. Neden?
Bunun getirdiği güzellik ve özellikleri ancak onlar bilebilir.
Yaşadıkları için. “Yaşanmayan yalan!” dediğimiz bu.

Bakın “ihtilafi’l- melevân”dan sonra “Ve teaKâbelâserani
Onu takip eden usr’lar zorluklar kadar.
İhtilafın içine girmek başka, o zorluğu fiilen yaşamak başka.
Sonra “kerrare’l- cedidani” cedid yepyeni demektir.
Yeniden yeniden olmaktır. Nesl-i cedid diyoruz. kim?
Her anne yeniden nesl-i cedid doğuruyor. Yok ediliş var edilişte.
Ve kerraren-kerrelerce-tekrar tekrara oluyorsa, zâhir ve bâtın rububiyyeti içinde oluyorsa tekrarı.
Ali kerramullahi veche diyoruz. “Kerrar Ali” denir.
Bunların hep bir bâtıni mânâları vardır ve muhteşemdir.
Bu ihtilaflar zıt ihtilaflar. Gece-gündüz gibi. Doğum-ölüm gibi.
Ve bunların seviyelenmesindeki zorluklar, takip eder çünkü bunlar. Takip eder.
Kadıncağız hâmile anladım da doğurmak zorunda yalnız.
Kurşuna dizseniz de doğumu geldiğinde doğurur. Durduramaz ki..
Yalvarsanızda, öldürseniz de doğurur.
Çünkü o bir oruç gibidir. Bu sır takip eder onu...
Amma kerrare’l- cedidan, bir doğurmaya başladı mı binlerce celâlden cemal fışkırır çıkar.
Hizbullah keser her taraf. Hizbüşşeytanlık kalkar çünkü.
Şeytanımı müslüman ettim bana iyiliği emreder” e dönüşür.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Onun içinde buralara girdik mi çıkamayız. Ama dokunup geçelim yâni.
Çünkü bunu buyuran bir kişi, bunu yaşayan bir kişi ALLAH’a hamd edelim ki, bu işi çok çok yaşamış birisi.
Üç satırlık salâvâtın çağlardan bu tarafa akıp gelmesinin bir sebebi var. Bir sebebi var.
Vestekbele’l- ferkadân” Bakın istikbale durdukça, bu cedidanlar oldu ya, bunlar “istikbal-i kıble, vakt, niyet” değil mi?
Vakit gelmesi ve niyet edilmesi, Kıbleye dönmek, nedir namazın dış lartlarındandır.
Şarttır bunlar. Ana şartlardır. En son şart niyet etmektir.
Hemen önündeki istikbaldir. Kıbleye dönüştür.
Ferkadan.
Ferkadan: Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına).
Mubârekte bizim gibi ya da biz onun gibi âşık olduğu için hep güzel kelimeleri şiir gibi döküyor.
Ferkedân işte yıldız, kutup yıldızı, diğer yıldızlar diyebilirsin.
Ama ferkadan, niye ferkadan? ferkad’dır aslı. Ferkadun ferkadlardır.
Ferkaden iki ferkedândır. İkizdir bunlar cennetan gibi.
Ferkedân, ikizlerdir bunlar ikiz yıldızlar gibi. Niçin?
Efendim işte Ferkedân küçük ayı kümesine tâbii, Kuzey Kutbuna yakın. parlak ve insanların istikamet bulmasına yarayan aslında iki yıldız Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet gibi.
Sık sık bir araya gelip ayrılıyor gibi birleşiyor gibi olan İki yıldız mânâsına gelen ferkadan, bununda iki mânâsı vardır.
Bu cedidanlar böyledir.

Rahîmeynden Rahîmiyyet doğar.
Şunu demek istiyorum bir baba ile bir anne.
Bir kadın evlenir. Babadan bu anneye geçen kimdir?.
Oğlan kızdır. Bu hep böyle sürer.
Bu Rahîmiyyetten yine Rahmâniyyet doğar.
Rahîmiyyet yine Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet döker.
Bu istikbalin geleceğin rotasını çizer ferkadanlar.
Ve beliğ”, buluğa erer.
Rûhahu” onun ruhu, beliğ tebliğ et ulaştır buluğa erdir, ruhehu, onu. Nerede?
Benim ruhumda. Yâni iki tane ruh mu var.
Yook. İki tane ruh yok.
İki tane RABB yok. İki tane Rasûl yok. İki tane yok, hiçbirşey yok.
İki diye bir şey yok. Tek var sadece.

Ve belliğ ruhehu ve ervahahu'', Ehl-i Beytihi benim ruhumu onun ruhuna, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ruhuna Ehl-i Beytinin ruhuna,
minna” biz diye konuşuyor. Bizden buluğa erdir tebliğ et. Buluğa erdir.
Ehl-i Beytihi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bak RasûlALLAH diyoruz.
Rasûl değil, RasûlALLAH o kadar.
ALLAH Rasûlü” diye onu edebsizler söyler hemde salavatsız!.
Diyanet böyle bir batağın içine sürüklendi.
“ALLAH Rasûlü diyorki”, Babasının oğlundan bahsediyor gibi.
ALLAH Rasûlü” demek böyle bir edebsizlik, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden bahsederken.
Doğrusu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!
Tahiyyeten ve selâm”. Bizim ruhumuz onda buluğa ersin, diriliğe ersin ki dirilelim ve selâmete bulalım, değil mi?
Ne güzel. Açık.
Ettehıyyatü lillâhi.” VALLAHi ben ALLAH için diriliyorum.
Ve’s- selavati”, bu yoldur salâvâttan geçer.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden geçer..
Neden salâvât da salat değil?.
Çünkü Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Küllî şey onun çocuğu gibidir. Kâinâtta, Rahemetenlilâlemindeki.
Binlerce yol onda birleşir çünkü.
Biz, dediğin zaman herkesi içine alır.
Biz dediğinde odaklar ALLAH’a. Rasûlde birleşir. ALLAH’a denkleşir gider.
Ve’s- selâm, es Selâm, her ne ise es Selâm celle celâluhu.
Daru’s- selâm” cennet, es Selâm’da her ne ise, ALLAH’ın kendisindeki silm.
ALLAH ve Rasûlüne teslim olun” buyurken bize, İnsan olarak yakın olan Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellemdir.
Biz O’na teslim oluruz. ALLAH’a teslim olmuş oluruz.
Hani ALLAH’da olacaktık. Evet olacağız.
O füzede oluruz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de.
Nasıl olacaktın başka. Nasıl olacaktın?
Başka bir şey yok, onun için akıllarımızı akıl yerinde tutalım çılgınlaştırmasın.

Öyle yazılar okuyoruz, öyle şeyler söylüyoruz ki, işte geçen gün bir tanesi, akılsızın birisi ne diyor: “İnançta eski büyük velileri fazla büyütmeyin gözünüzde. Onlar iman ettiler gittiler. İman ne ki, Bilmek daha üstündür!” diyor.
Neyse bilmesi onun. Neyi biliyorsa.
Bana göre o kimse şeytanı bilmiş bilmesine, ve bulmuşta hatta.
Bu ahmak adam Kur’ân-ı Kerimdeki açıkça “ALLAH ve Rasûlüne iman edin” ya da “ALLAH’a iman edin”, iman âyetlerinin tümünü tepeleyiveriyor.
İman ne ki?” diyor.
Bir alkış tufanı kopuyor. Su diye aside atlayan insanlar gibi, suçlu suçsuz olur mu olur.
Olur tercihini yapıyor. Olur.
Suçlu suçsuz olmaz, o kadar akıl verişmiştir herkese.
Verilmeyenler ALLAH’ın şehidleridir, şahidleridir.
Yâni imkan bulamayanlar. Bu kadar kör olamaz insan.
Birisi çıkacak, açıkça küfredecek, açıkça alenen küfredecek.
Küfre rıza doğrudan doğruya küfürdür” zâten.
Bilerek rızadan bahsediyorum, ALLAH celle celâluhu Rızasını hiçe sayandan:

إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Resim---İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri): Eğer inkâr edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için inkâra rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
(Zümer 39/7)

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 23 Şub 2012, 13:50
gönderen simurg
Ama aklı herşeye erdiği halde kendi dinini böylesine başkasının eline, 5 kuruşunu teslim etmezken, dinini teslim edip onun peşine gidip, kendi hayatını, dinini, dünyasını, âhiretini mahvetmek hangi vicdan işi, hangi akıl işi diye düşünüyorum. Ve yoruluyorum. Bunu bilelim diye söylüyorum.
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi, amma da büyütüyorsun derse de birisi. O kendi aklının hezeyanını söyler.

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Resim---"Ve refa’nâ leke zikrek(zikreke): Ve yükseltmedik mi senin zikrini
(İnşirâh 94/4)

''Elem neşrah leke sadrek, ve va’dana anke vizrek ellezi ankada zahrek verefa’na leke zikrek'',
En iyisi kendi adımızla biz O’nu göklere çektik.
Ben değilim O’nu yükselten. ALLAH celle celâluhu.
Rasûlün Önüne ALLAH’ı ben koymadım. ALLAH celle celâluhu kendi koydu.
Ben onu anlamaya çalışıyorum. Anlatmaya çalışıyorum.
Sabahtan akşamlara kadar, insanlar insanlara karşı tazim ederken kıyam dururken, RABB’bısına karşı, ALLAH’a karşı, Rasûlüne karşı,kitabinâ karşı ehli beytine karşı, ve ALLAH Dostlarına karşı yapması gerekir.

Bakınız biz Münir Derman Hoca’nın, biz severiz. Çok.
Beğenmediğimiz ya da bize ters gelen yerleri olursa onuda söyleriz.
Zâten kendiside öyleydi. Ters geldi mi söylerdi. Şimdi değil her zaman söyler.
Ama insanların akıllarına bir anibiyotik gibi ya da birisi bir ilaç içmiş bunun antisini vermezsen, zehirin panzehirini içirmezsen adam gidecek. Başka ilaç yokta onu içirmem lâzım hemen.
Çünkü gidiyor adam yâni, öbür iyi ilaçların başka hastalıklara.
Böyle bir görevi, böyle bir oluşu, böyle bir hali olduğu içinde ona hizmet ederiz.
Hizmetlerin en büyüğü de sohbetleridir.
Kitaplarında sorunlar var. Ama sohbetleri çok önemli. çok önemli.
Sohbetlerinde bakıyoruz en ufak bir sallantı yok.
Son sohbet dün yayınlanan sohbeti okuyun ve dinleyin bakın.
Bundan diyor, çok büyük bir haz duydunuz değilmi? çünkü manevi sohbettir diyor.
Çok büyük haz duydunuz. Gül yağı. Gül’ün yağı.
ALLAH’ı zikir etmek, ALLAH’ı zikir, ALLAH’ın zikri.
Basit gibi gözüküyor. O kadar farklı ki. İşte budur tasavvuf.
Budur zorlukları kolaylıkları. Bunu şunun için söylüyorum.
Bir sohbeti yazmak bir gün sürüyor gecede dahil. Zordur.
Hocamın anlatış şekli, kelimeler. Dört beş kişi dinliyorsun defalarca dinliyorsun.
Mevce mi diyor? Melce mi diyor? Mevce başka şey. Melce başka şey çünkü.
Onun yerine uydurmayı insanın vicdanı şey yapmıyor.
Çünkü, Melce sığınılacak yer, oturulacak yer demek. Mevce ise dalgacık demek.
Orada bu sohbette mevce diyor. Melce demiyor. Bunu defalarca dinliyorsun ki melce diyor. Şunun için söylüyorum.
Üç tane nefsi şaha kalkmış ve birinin omuzuna basarak bir yere çıkılacağını sanan kişi çıkıyor.
Münir Derman diye bir site kuruyor. Çok ya Münir Derman’ı seven. Özellikle sosyete kesiminden.
Hizmet derken bir bakıyorsun pırr herkes, hizmet sıfır.
Onlardan o kadar uzak ki Münir Derman, o kadar uzak ki, hayal dahi edemezsiniz.
Onun seksen senelik yetmiş senelik ömrü, geçen ömrü 1910 doğumlu. Tümü hayatında sıradan bir adam olarak değil.
Muhteşem bir insan olarak, 4 üniversitede okumuş olarak, ve dünyanın en medeni yeri kabul edilen Paris’te okumuş olarak, felsefeyi, sosyolojiyi, tıbbı, şunu, bunu çok iyi bilen birisi olarak.
Ama ömründe bir kere muayenehâne, “Doktor Münir Derman” diye, bir parmak ucu kadar levha asmadan, tüm ömründe 1 Lira, tek 1 Lira bıçak parası, tek 1 Lira muayene parası, al bir kere.
Bir kere. Bir kere 1 Lira al. hayır. Hayır. Bu paranın kulları, para putunun kulları ne anlar Münir Derman’dan!.

Şunu demek istiyorum. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi SEVmek hizmetledir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin boş boşuna öğülecek bir tarafı yoktur.
O’nu ALLAH öve öve öve bitiremiyor.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem e duâ edecek bir tarafta görmüyorum.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem duânın taa kendisidir. Nur-u MiM, İlk Yaratılandır.
Bütün sorun benim, dert bende ve derdimin dermanı O.
Onun için elimizden gönlümüzden yâni neremizden geliyorsa Hizmet hizmet hizmet.
Hizmet ile dest-i kemâl” eğer kemâl bulmak istiyorsan hizmet edeceksin.
Onun için diyorum, Yunus Emre kaddesallahu sırrahu 40 yıl, şaka değil bu.
Hikaye değil. Onlar yalan söylemez hâşâ!. Onlarda riyâ ve yalan olmaz.
İblis insanda olur, dışında riyâ içinde yalan.
ALLAH’a sığınırız. Onlar ALLAH’ın üzerine elbise giydirmezler.
Onların RABB’ları çırılçıplaktır. “Meğer Mevlam üryan imiş!” sözüm doğrudur ALLAH’ın izniyle.
İnsanlar giydirmeye çalışır O’nu. Akıllarını geçirerek.
Çok korkunç bir oyundur bu: “Ey nefsine zulmedenler” e girer. ALLAH’a sığınırız!.
Yunus emre kaddesallahu sırrahu40 yıl” diyor.
Kendisi söylüyor zâten: “Dosdoğru odunlardan toplamaya çalıştım ocağında yansın, aşı kaynasın!” diye.
Odun yemiyor ki Taptuk Baba. Aş, aş! Aş, Ahmedî Ocakta kaynar. Âşıkların aşkı. Ebedîyyen kaynar Ahad Aşkıdır.
Ahmed aşı, Ahmed Aleyhi’s-selâm aşı, Ahad Celle Celâluhu’nun aşkıdır.

Biz aşk ve aşk diye vuslata deriz, sılaya deriz. BİZ-BİR-İZ’e deriz. Kapısında hizmet ediyor. Hizmet ediyor.
O’nun dandinine oynuyor, O’nun her dediğini yapıyor değil, değil, değil, değil değil. Hiç ama hiç değil!.
İnsanlar dağdaki bu oduncu akşam gelip de sohbet olurken kapıdan girdiği zaman, Taptuk Baba şöyle bir, Beden Nefis Kalb ve Ruhuyla şöyle bir kıyam ediyor. “Yunus geldi!” diye.
Bu insanların neredeyse ruhuna işlemiş olan hased, fesad, hırs, tamah, kibir ve pisliklerin tümünü harekete geçiriyor. Eser dahi olsa.
Çünkü bunlar çok çabuk ürer. Hele hased ALLAH’a sığınırız.
Tümünün temelinde hased vardır. Hasedden kurtulamamış bir kişiyi siz asla iman ettiremessiniz.
MuhaMMedî anlamda söylüyorum. Kurtaracaksanız hasedden kurtarın!.
Çünkü yalan dahi hasedden doğar. Bütün kötülükler hasedden. Hasedi kaldıramadığınız zaman yırtılır.
İşte, diyorlar ki: “Efendim Yunus’u gördük odun çekmekten iki boynu yanır olmuş!
Yanır bir yörük tâbiridir. Yunus Emre’nin kendisininde aslı astarı yörük, Türkmendir.
Bizim topraklarımızda da yaşamıştır. Taptuk Baba Ekecik Dağında, şiirlerinde de geçer Ekecik Dağı.
Taptuk Baba’nın köyüde vardır “Tapdık Köyü”. Türbeside vardır.
Yanır, sap çeken, yük çeken eşşeklerin palanı sırtını vurur, yalar, yara yapar.
Ama adam eşeği devre dışı bırakamaz, çünkü tam yazın-işin ortasındadır.
İş lâzım. Eşek ölmeyince kurtulamaz. Ne yapar? Ona merhem atar. Üzerine yumuşak şey koyar.
Palan değmeden şu sap saman bitinceye kadar bir idare delim” diye uğraşır.
İşte bu kapanmayan yaraya ne derler? Kanı dinmeyen Ehl-i Beyt yarasına ne derler?
Hüseyin yarası” derler. Yâni “Aşk Yarası” derler.
Diyorlar ki: “İki boynu da yanır olmuş, bir eşşek satın alsak Hocam!” “Hay hay! Hemen alalım soralım da!” diyor Taptuk BaBa.
Kime söylüyorlar Taptuk Baba’ya.
Taptuk Baba’nın altı yüzünde değil kamera, Yedinci ÖZünde kamerası. “ALLAH gözüyle bakıyor” desem, hâşâ!
Bırak orayı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gÖZüyle bakıyor!
Ruhunu okuyor onların çünkü.
Hayy Hayy, soralım kendisine!” diyor.
Bir eşek ne ki. Biz de alırız efendim!” diyorlar.
Yok yok ben alırım. Soralım gelince, gelsin Yunus!”
Yunus, seni Efendi BaBa çağırıyor” diyorlar.
Hayr ola diyor. Ne oldu, bir şey mi yaptık biz. Odundan geldik, odun getirdik işte!
Yo yo hemence gelsin! dedi” diyorlar.
Yunus bu kardeşlerin seni seviyorlar. Seni senden çok düşünüyorlar. Hatta benden de çok düşünüyorlar. Hiç akıl edemedim, yaşlanmışım, bunamışım oğul, kusuruma bakma. Seni ihmal etmişim. İpler kesmiş senin iki boyunlarını, yaran yanır olmuş. Kardeşlerin derler ki:Efendim bir eşşek alsak da, Yunus odunu ona yükleyip getirse de sırtında ipler boynunu kesmese, yanır olmasa!”
Bekliyorlar Yunus ne diyecek diye.
Cevâ çok kısa: “Hayy Hayy Efendim, emriniz olur! Benden akıllı bir eşşek bulursanız buyurun. Buyurun. Gidin pazarlara. Benden akıllı bir eşşek varsa alın gelin!”

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 26 Şub 2012, 13:44
gönderen simurg
ALLAH celle celâluhu kaderlerimizi hayr etsin.
Benimde şahsen Duam ceNNet Ehli olmaktır ALLAH celle celâluhu’unn izni ve inâyetiyle!
Ancak takdir buyurur da bütün zerrelerim cehenneme de gitse MuhaMMedî olarak gider İnşâALLAH!.
Çünkü benden daha akıllı bir eşşek olamaz, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme asla!.
Ve ALLAH Dostlarına ve Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâma ve ALLAHu ZU’L-CELÂLe!
Bundan şunu demek istiyorum ki,
Biz MuhaMMedî YOLu böyle görüyoruz.
Onun için tekerdir, şekerdir deyip duruyoruz ama bunlar hep doğrudur. Doğrudur.
MuhaMMedî Yürek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Yolunda AŞK ARA-Bâsının TEK-ER-idir İnşâALLAH!
Halkın neyine bakıyorsun kardeşim HALK DEdiğin, uçan kuşun gölgesidir.
Gölgede ne görüyorsun ALLAH Aşkına sen, gölge ne ki?.
Hareket mi?!. ALLAH aşkına hareket onun mu, KİMin?

Evet, Barbaros yazdı aşağıya o yazıyı.
Bu yazı benim canımı sıkmıştı: “İdrak etmek inancı ortadan kaldırır!” mış!!!..
İlim etmeyen irade edemez. İçtiği şeyin ne olduğunu bilmeyen faydalı mı zararlı mı iradesini bulamaz.
İdrak Noktasına gelmeyen “içeyim mi içmeyeyim mi?” yi doruğa çekemez.
İçmeyen, iştirak etmeyen yalancının taa kendisidir.
Ne inancından behsediyor bu ahmak!.
Ne inanmasından. Bilmekten milmekten bahsediyor.
İşte bunlar Ahmed Hulusinin kırıntıları bunlar.
Bilinçtir. Beyindir. Bilgidir şudur budur zırvaları!..”
Bunlar, “BİZlik” ten “BİLElik” ten “BİRlik” ten “TEVHİD” den bîhaber-habersiz beyinsizdirler.
Bunları kötülemiyorum ama şunu demek istiyorum.
Çok tehlikeli. Hele Gençler için çok tehlikeli. Korkunç tehlikeli.
Dünyanın en akıllı insanını bir kadeh değilse, iki kadeh değilse, üç kadeh değilse, dört kadeh İÇkide akılsız hale getiriverirsiniz.
Bunları çok yaşamışızdır görmüşüzdür.
Gündüz gördüğünüz dünyanın en akıllı en kibâr en ciddi “Bakan” ını birde gece içki masasında seyredin alın videoya.
Dehşet içinde kalırsınız. Neden? Ne fark var?
Ne mi fark var? İçtiği iki bardak zıkkımın farkı var. Başka yok.
İşte bunlar böyledir.
Hocam ne varmış yâni iki yudum zehir çektik!”
Öyle mi? “Niye ZeMZeM çekmedikte zehir çektik” onu söylüyorum. ALLAH celle celâluhu yardım etsin BİZe!.
Bunu şunun için söylüyorum.
Bilmiyorum sayısını ALLAH celle celâluhu biliyor biz bilemiyoruz ama çok fazla değildir.
Bir iki üç her AN eksilen bir nefes alıp vermekteyiz.
Kalan nefeslerimizi ALLAH Celle Celâluhu Hakk’ta ve hayrda kullandırsın!.
Gerek bizim için gerek gelecek nesillerimiz için, BİZ de HaKK’a GEÇiş Köprüsünün, bu kemerin bir taşı olalım.
Bu yolun bir tozu toprağı olalım. İnşâe ALLAH olalım!. Kendi adımıza olmayalım da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına-Hesabına-Şerefine OLalım İnşâallah!.

Onun için de, Benlik Başlarımızı ALLAH Celle Celâlhu MuhaMMedî Mahviyette mahvetsin, ERitsin başsız kalalım!
Başımız-Sonumuz, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem olsun İnşâe ALLAH!. Bu çok önemli bir şeydir.
Onun için ben ALLAH celle celâluhu gençlerimize;
Hayrlı İş versin! Helal AŞ versin! Salih-Saliha Eş versin! MuhaMMedî BAŞ versin!” diye DUAMIZı ederken doğru söylüyorum.
MuhaMMedî baş versin. İki başlı olmaz insan. Bir başlı olur.
El ele el, Yedullaha, yed kelimesini henüz daha çözmüş değiliz, yevm yed vs bunlar.
El midir?
Kudret eli midir?
Şu mudur?
Bu mudur?
ALLAH celle celâluhuyed” buyuruyor kardeşim!.
Yed, ALLAH CELLE CELÂLUHU ne buyuracağını bilir.
Yed” buyuruyor da yed’e ne diyelim biz şimdi?
Yazıyor adam aynı âyetin altında sadr, kalb ve fuad’ın üçüne de “kalb” yazıyor. Ne yapsın?
ALLAHu ZU’L-CELÂL kalb ise üçüne de “kalb, kalb, kalb” buyururdu.
Sadr, kalb ve Fuad” buyuruyor.

Buradan şunu söylemek istiyorum MuhaMMedî Melâmet, onun bunun canına okumak değildir.
Onunla bununla uğraşmakta değildir.
Ama bizim kendimizi-AKLımızı rotaya oturtmaktır.
Ben MuhaMMedî şuuru bileceğim Tarık canım!
Yoksa;
MuhaMMedî Şuuru BİLmez,
MuhaMMedî Nuru BULmaz,
MuhaMMedî Sürurda OLmaz,
MuhaMMedî ONuru YAŞAmazsam,
Tıpkı basit bir robot-uydu gibi hayalperest bir inanç içinde KALırım! Bana yetmez bu Nefs-i EMMâredeki kısır-kör döngü!.
Mutmainne olmuş Nefsi bırak, ben daha başta “Hakkave Hayra sağır ben” liğimde yok olurum.
Yer içer, hayvandan da aşağı bir hayvan olarak, tepinir geçer giderim!. Hiçbir şeye yaramadan “Yazıktır günahtır ayıptır” DE!-meden!.

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 02 Mar 2012, 16:07
gönderen simurg
MuhaMMedî Şuuru BİLmek zorundayız ki, iman edebilelim.
MuhaMMedî Nuru BULabilmeliyim ki, tıpkı elektriği bulmuş gibi amel edebileyim.
Ben MuhaMMedî Esrarda sururda OLmalıyım zevkte neşede sırlar içinde olmalıyım, fiilen olmalıyım ki, halkıyyeti fiilen, hulukun MuhaMMedî ahlakın fiilen içinde OLabileyim.
Ben MuhaMMedî Onura kesin kavuşmalıyım YAŞAmalıyım ki, Onuru derken ben ALLAH CELLE CELÂLUHU’ın Nurundan da bahsediyorum.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şerefinden de bahsediyorum.
Onurundan da bahsediyorum.
ALLAHu ZU’L-CELÂLin ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin razı olacağı, beğeneceği bir hayat yaşamalıyım.
İştirak etmeliyim. Fiilen şahid olmalıyım.
ALLAH ve Rasûlullah zâten şahiddir.
Öyle laf ebeliği ile birkaç şey oradan buradan toplayarak şundan inanç oluşur, bundan şu oluşur bunlar şiddetle reddedilmiştir.
Ben değil, Kur’ân-ı Kerim reddetmiştir.
O kadar kötü şey ki, çünkü “ALLAH CELLE CELÂLUHU inanılmak için değil bilinmek için âlemi yarattı!” demekte şaşkın adam!
Buyurun. Bakın bundan daha büyük bir küfür olabilir mi?
Çünkü ALLAH CELLE CELÂLUHU inanılmak için değil, “Yâ eyyühellezine amenu, ey ALLAH CELLE CELÂLUHU’a inananlar, o kadar sayısız ki, arayın belki üç yüz tane beş yüz tanedir. Bilmiyorum kaç yüz tane.
Bilinmek için mi? Nasıl bilinmek için ha? Nasıl bilinmek için?.
Bunlar gerçekten korkunç şeyler. ALLAH CELLE CELÂLUHU’ya sığınırız.
Ama her insan gibi çağların da kaderleri vardır.
İkinci cihan savaşında İngiltere ile Almanya, sınırlarını insanlar ayırmıştır.
Otuz milyon insan ölmüştür. Öldürülmüştür.
Dünyanın en medeni insanları güya akraba bunlar bir de.
Kaç yıl oldu daha. Çağların da kaderi vardır.
Onun içinde bulunduğumuz çağda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin çağrısı olmak için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin soluğunda nefesi olmayı dileriz..
Hâşâ hâşâ, hocam bu çok büyük iş bizi aşar!”
Eee akşama kadar şeytanın nefesi oluyoruz.
Bırakta birazda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin sesi olalım bundan daha büyük şeref mi olur. Neden hâşâ olsun ki.
Yâni düşünebiliyor musun Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin sesi, bir Ahmed gibi, bir Nuriye gibi, bir Tarık gibi, Barbaros Can gibi, Hümeyra gibi genç, başka nasıl olacaktı ki, nasıl olurdu. Nasıl olurdu?
4-S” mizde de; Sadakatte Samimiyyette Sabır ve Selâmette MuhaMMedî ya işte bu kadar.
Bu kadar başkada yoktur zâten.
Çok-Yok meselesi değil. Tek meselesidir.
Çokluk ve Yokluk eksikliktir. Ya?
Tekliktir Tevhid. “Ne “TEK”i hocam?” dediğin anda?
Çok açıktır. MİMM der keserim. Ben değil Kur’ân keser.
Rahmet arıyorsan âlemlerin cümlesi, iğne ucu gibi olsa da Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdedir.
Ürvet-ül vüska, tek örnek” der, kapatır.

Çünkü biz sohbet yapmıyoruz burada. Biz seviye yapıyoruz. Sohbet yapmıyoruz. Burası bir vücud gibidir.
Burada hiçbir şey, bir zerre bir zerreden esirgenmez.
Sadece dokunur diye esirgenmezde sakınılır.

Nuriye Can’ın sohbet sırasında yazdığı yazı:

''Ferkadânlar bizim RASÛLALLAH Sallallâhu aleyhi ve SELLemde ‘’SELL'’ TESLİMİYYETimizi BİLmemize BULmamıza VESİLE edilerek İLEye BİLElik HİZMETi eden, EDEBi MuhaMMedîn Tâlim ve Terbiyesini için Hasbî Habibi hizmet eden ALLAH DOSTlarıdır’’ diye düşündüm..

Evet doğru düşündünüz Nuriye!.
Onlar zâhir ve bâtıniyetiyle her bakımdan örnektirler İnşâe ALLAH.
Sormak istediğiniz başka bir şey var mı?

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 06 Mar 2012, 12:31
gönderen simurg
Nuriye Can: “Hatim Duâsı yapacaktık Hocam!”

Şimdi yapalım İnşâe ALLAH!.
Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.

Yâ RABBi BİZi affet, bağışla, RAHMetine gark et!.
Münir Hocamın sohbetlerinin sonunda öyle bir duâ edişi vardır ki, İnsanlara söylemiyor da sanki kendi içinde kendiyle konuşuyor gibi böyle ne dediğini her duâları biribirine benzediği için çoğunu yazılarından buluyorum.
O kadar içten bir okuyuşu vardır ki, hele bu “Tealeyte Yâ HannÂN Yâ MennÂN, Ya bediü’s- semavâtı ve’l- ârd! Yâ Ze’l- celâli ve’l- ikram!” diye..
Sanki yanısında birisiyle konuşuyor gibi, ya da içinde birisine fısıldıyor gibi çok yanık bir duygu ve Deyişle..

Euzübillâhi’s- semii’l- âlimi mine’ş- şeytani’r- racim!.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Kul hüvALLAHü ahad, ALLAHü’s- samed lem yelid velem yuled velem yekun lehu küfüvven ahad. Allâhuekber.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Kul hüvALLAHü ahad, ALLAHü’s- samed lem yelid velem yuled velem yekun lehu küfüvven ahad. Allâhuekber.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Kul hüvALLAHü ahad, ALLAHü’s- samed lem yelid velem yuled velem yekun lehu küfüvven ahad. Allâhuekber.


Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillâhi RABBilâlemin. Errahmânirrahîm. Meliki yevmiddin. İyyake nabudu ve iyyake nestain. İhdinassıratel müstakim. Sıratellezine en amte aleyhim. gayril mağdubi aleyhim veleddallin. Amin.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Elif lam mim zalikel kitâbileraybe fih hüdenlil muttekim. Ellezine yu’minune bil gaybî ve yukimunes salate ve mimma razaknahum yunfikun. Vellezine yu’minune b ima unzile ileyke ve ma unzile min kablik. Ve bil ahreti hum yukınun.ulaike ala huden min RABBihim ve ulaike humul muflihun.
SadakALLAHulâzım. ALLAH celle celâluhu en doğruyu BUYUrandır..

ALLAH CELLE CELÂLUHU sözünün sadıkıdır.
Es Saddık olan ALLAH CELLE CELÂLUHU’dur.
Subhâne RABBike RABBi, subhâneke RABBi, senin RABB’bin saffat’ın son âyeti işte bu. Saff’fın ve saffat’ın.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
Resim---Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne): Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.”
(SâFFât 37/180)

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
Resim---Ve selâmun alel murselîn(murselîne): Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun.
(SâFFât 37/181)

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.”
(SâFFât 37/182)

“Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn”
Senin RABB’bın subhandır. Başkalarının, başkalarından kasıt ALLAH CELLE CELÂLUHU’yu tanımayanların vasıflandırdığından-sıfatlandırdığından izzetli şereflidir. İzzetlidir.
“Ve selâmun alel murselîn”
Ve selâm arayanlar murselinleri takip etsin.
Kim bununla görevliyse, irsalci kimse O’nu DUY-UYsun, başka çıkış kapısı hiç aramasın. Neden?
Çünkü “şey” dediği şey iğne ucu kadar bir şeydir. Tek şeydir o!.
“Şey” de şeyi yaratan bulunamaz. Şey’de bulunamaz.
Şey’i geçmesi lâzım! Şey’i geçmek içinde, Kur’ân-ı Kerimi geçmesi lâzım.
Kur’ân-ı Kerim hatmi her ay yapılıyor çok şükür.
ALLAH CELLE CELÂLUHU razı olsun Nuriye’de anneside, diğer insanlarımız da gayret ediyorUZ!.
RABBülâlemin bize bir güzellik bahşediyor. Özellik bahşediyor.
Çeşitli yerlerde, çeşitli ağızlardan çeşitli gönüllerden Kur’ân-ı Kerimi okuyor. Okutuyor.
Biz de duâ ediyoruz. Salat selâm sall sılamız ve selâm durağımız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin yüreği olması için, Kur’ân-ı Kerimi şefaatçi kılmasını ALLAHu ZU’L-CELÂLden duâ ediyoruz.

Kur'ân-ı Kerimin maHAŞER Şefaatıyla ilgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BUYrukları çoktur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyamet gününde Kur’ân-ı Kerîm gelecek ve Allah Teâlâ’ya: “Yâ Rabbî! Kur’ân okuyan kimseyi şeref süsüyle süsle!” diyecek. Bunun üzerine Kur’ân okuyan kimse şerefle süslenecek.
Yine Kur’ân-ı Kerîm: “Allah’ım! Ona şeref elbisesi giydir!” diyecek… Hemen o kişiye elbiselerin en değerlisi giydirilecek.
Sonra Kur’ân: “Rabb’im! Ona şeref tâcı giydir!” diye niyâz edecek… O kimseye şeref tâcı giydirilecek.
Sonunda Kur’ân-ı Kerîm: “Yâ Rabbî! O kulundan râzı/hoşnut ol! Senin rızandan/hoşnutluğundan üstün bir şey yoktur’” diyerek Kur’ân okuyan kimseyi mânevi mertebelerin en yükseğine ulaştıracak.''

(Ebû Hüreyre’den; Tirmizî, Sünen, Fezâilü’l-Kur’ân 18; Dârimî, Sünen, Fezâilü’l-Kur’ân 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: 'Kur’ân-ı Kerim’i okuyun! Çünkü Kur’ân, onu okuyanlara kıyâmet günü şefâatçi olarak gelecektir. Zehraveyn’i (Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri) okuyun; zira onlar, kıyâmet gününde iki bulut yahut iki gölge veya saf bağlamış iki fırka kuş gibi gelecek ve okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara sûresini okuyun; çünkü onu okumak berekettir, terk etmek ise pişmanlıktır. Onu(n bereketini) elde etmeye “battallar (sihirbazlar)” muktedir olamazlar.”
(Ebû Usâme el-Bahilî’den; Müslim, Sahîh, Müsâfirûn, 252.)

Resim---Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki, ‘Kur'an-ı Kerim'de otuz ayetlik (şanı yüce) bir sure vardır. Bu sure (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah'ın onu affetmesini sağlar. Bu sure Tebarekellezi bi-Yedihi'l-Mülk'dür.”
(Ebû Hüreyre’den; Ebu Davud, Sünen, Salat 327, Ramazan 10; Tirmizi, Sünen, Sevabu'l-Kur'an, 9.)
Ebu Davud'daki rivayette: “(Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sure şefaat eder’” denilmiştir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu sure (kabir azabına, veya kabir azabına sebep olan gunahlara karşı) engeldir, bu sure kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır."
(İbn Abbas'tan; Tirmizi, Sünen, Sevabu'l-Kur'an 9.)
Bu rivayette Rezin’in ilavesi şöyledir: “İbn Şihab demistir ki, ‘Humeyd İbn Abdurrahman'ın bana haber verdiğine göre, Rasûlüllah şöyle buyurmustur: ‘Mülk suresi, kabirde, arkadaşı yerine mücadele eder (ve onu azaptan korur).”

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah geceleyin Kur’ân okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiç bir şeye kulak verip dinlemez. Allah’ın rahmeti, namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar ondan çıktığı andaki kadar hiç bir zaman Allah’a yaklaşmış olmaz.” (Ebu Umame’den; Tirmizi, Sünen, Bâbu Sevâbi’l-Kur’ân)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Kur’ân’ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş, dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun (oraya) vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse Kur’ân’la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak düşünebiliyor musunuz?”
(Sehl ibn Muaz el-Cüheyni; Ebu Davud, Sünen, Babu’s-Salât.)

Resim--- Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder; haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah (c.c.) o kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçı kılar.”
(Ali kerremullahi vecheden; Tirmizi, Sünen, Bâbu Sevâbi’l-Kur’ân)

Resim---İmam Ali kerremullahi veche şöyle buyurdular: "Biliniz ki, Kur'an-ı Kerim mahşer günü şefaati kabul gören bir şefaatçidir."
(Mizan-ül Hikmet c.5 s.122)

Re: KUL İHVÂNİ SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

Gönderilme zamanı: 04 Eki 2012, 13:01
gönderen simurg
Ağızlarıyla, nefesleriyle, sesleriyle bunu okuyan kardeşlerimizin yüreklerini Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemle, her sûreyi bir direk yaparak ulaştırmasını ALLAHu ZU’L-CELÂLden duâ ediyoruz.
Kur’ân-ı Kerim, hadislerde vardır ki bir insan gibi yaratılacak.
Ve insanlardan kendisine saygılı sevgili olanlara, duyarak ve uyarak okuyanlara şefaatçi olacak.
Bildiği halde terk edenler ya da okumak istemeyenlerden de davacı olacak diye hadis vardır. Sonra yok olacaktır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân-ı Kerim şefaatçidir ve şefaati makbuldur. Riayet etmeyenlere ise hasım olarak isbat-ı vücud edecektir. Kim ki, Kur’ân’ı öne alırsa, Kur’ân onu Cennete götürür. Kim de arkasına bırakırsa onu da Cehenneme sürer.”
(İbn-i Mes’ud’dan; Ramuz’ül-Ehadis 227-9)

Kur’ân-ı Kerimin insanlar üzerinde bir Hakk’kı hukuku vardır.
Çünkü Kur’ân-ı Kerim, zâhiriyle bizim bildiğimiz, bâtınıyla fiilen kaderullahtır. Kelâmullah kaderullahtır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir evde Kur’ân okunduğunda melekler hazır olur. Şeytanlar çekilir. Ev halkına genişlik hasıl olur ve hayır çok, şer az olur. Bir evde ise Kur’ân okunmadığında, orada şeytanlar hazır olur, melekler bulunmaz, ev halkına darlık gelir, hayr azalır ve şer çoğalır.”
(Ramuz’ül-Ehadis, 196-2)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân-ı okuyun. Onu güzel okuyun. Tahkim edin, ona sahip olun, hüzünle okuyun. Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, insanların kalblerinden onun gidişi, bağlı devenin ipinden kurtulmasından daha kolay olur.”
(Ramuz’ül-Ehadis, 253-11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.”
(Osmân B. Affân’dan; Buhari, Hadis no: 1775)

Çünkü şu ÂNde ŞEÂN-da.. Küllî şey “kûn feyekûn” Kur’ân-ı Kerim'in içindedir. Şu ANda fiilen vardır zâten. Olmaktadır zâten.
Kur’ân-ı Kerim anlatılan bir yazı değildir. Bir “OL”uştur. İyi baktığımız zaman onu göreceğiz İnşâe ALLAH!

Geçmişimizdeki bizim yanlış tercihlerimiz, hatalarımız, bilerek bilmeyerek yaptıklarımızın tümünden kurtulma yollarını-İSTİĞFARını ALLAH CELLE CELÂLUHU kalblerimize ilham etsin!.
Bizim ile ALLAH Dostları Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâm, Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ve ALLAHu ZU’L-CELÂL arasındaki hukuklarımızı aff ve mağfirete tâbi tutsun!.
Kul hakları, hayvan hakları, eşya hakları demek istiyorum.
Dışarıdaki “şey”lerin cümlesinden-küllî ŞEYde ALLAH celle celâluhu helâlleşmek nasib etsin!. Yâni kurtulmak nasib etsin!.

RaBBenâ!
Kur’ân-ı Kerimin bu muhteşem ve muazzam etki ve yetkisini bizim geleceğimizde, içindeki duâları Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yürek DUÂları yap!. Bize ilham olarak yansıt İnşâe ALLAH!
Yaşadığımız sürece İç Denge-Dış Düzenimizi, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin RIZAsında seviyele Kur’ân-ı Kerimimizle İnşâe ALLAH!
Hepimize son nefeslerimizde şehâdetimize şâhidlik, Kur’ân-ı Kerimin kendi içindeki en güzel ALLAH celle celâluhu âyetleriyle, Ahmed aleyhi’s-selâmın sesinden ve nefesinden ŞEHÂDETimize şahidimiz Kur’ân-ı Kerim olsun İnşâe ALLAH!
Biz Kur’ân-ı Kerimin okunmasından doğan ecrümensubatları, nurları, özellik ve güzelliklerin cümlesini, iğne deliğinden geçen DEVE gibi benliklerimizin Eriyerek, tevhidimizle Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin yüreğinde olmamıza sebeb olmasını ALLAHu ZU’L-CELÂLden duâ ederiz.

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem efendimizin, temiz pak âilesine annelerimize, bir güzellik sunmak anlamında İnşâe ALLAH! takdim ederiz.
Bizim yaşayanlar olarak, Kur’ân okuma imkanında, Bedenen Nefsen Kalben RÛHen Okuma imkanında birisi olarak, eksiklerimizi hatalarımızı affet bizim!.
Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâma baştan sona kadar tümüne kıyamete kadar,
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem efendimizin sahabelerinin cümlesinin ruhlarına bu muhteşem nur Kur’ânı İnşâe ALLAH! ALLAHü Zü'l-Celâl ulaştırsın!.

Âhirete geçenlerimiz; ana-babalarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımız, eşlerimiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız, duâsı kesilenler, kimsesi kalmayanlar, bir duâ bekleyenler, kısacası “İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede'r-Rasûlullah” diyenelere Kur’ânı kerimizin NURu ulaşsın RAHMet OLsun!.
BU NURu ebeden dâimen, Üzerimizde tutsun.
İç dış şeytanlıklardan korunmada bizim üzerimizde bir örtü vesilesi olsun Kur’ânı kerimimiz İnşâe ALLAH! .
Ölçülerimiz İlim, İrade, İdrak ve İştirakte, dünya ile âhiret arasındaki berzahta-Kabirde de İnşâe ALLAH!
Âhiret âleminde Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimizin bu Kur’ÂN Kevserinde damla olmak bizim nasibimiz olsun İnşâe ALLAH! hepimizin!
Kur’ân-ı Kerim kendi târif eylediği ÂRİFliğinde cennet içinde can ve Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem canında cÂNÂN kılsın cümlemizi İnşâe ALLAH!

Bu Kur’ân-ı Kerim cüz’lerini okuyan kardeşlerimizin gönlünden geçen bütün özellik ve güzellikleri, kimler için diliyorsa ne diliyorsa, duâ ediyorsa, hepsini de hakk ve hayr olanlarını ALLAHu ZU’L-CELÂL kabul eylesin!
Hak ve hayr olmayanları hayra ve hakka tebdil eylesin İnşâe ALLAH!
Ve vesile olsun! Ve dayanak olsun! Ve mesnet olsun İnşâe ALLAHürrahmân!.
Kur’ân-ı Kerimin okunmasından doğan bu özellik ve güzellikleri ALLAHu ZU’L-CELÂL gençlerimize aynen yansıtsın;
İŞlerini HAYRlı-bereketli, AŞlarını HELÂL, EŞlerini Sâlih-Sâliha ve BAŞlarını hâlis-muhlis MuhaMMedî kılsın!.
Cümlemize hayrlı ve salih nesiller versin kıyamete kadar, rahmet yağdırsın!.
ALLAHu ZU’L-CELÂL Kur’ân-ı Kerim hatiminde “hateme’n- nebîyyi” hürmetine hepimizi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin DevrÂN, SeyrÂN, CevlÂN, HayrÂNında “BİZ BİR-İZ” kılsın!.
Birimizi birimizden ayırmasın. Eksiklik ve fazlalıklardan korusun. İtidal üzere kılsın İnşâe ALLAHürrahmân!.

Sizlerinde gönüllerinizden geçen, denir-denmez Kur’ÂN duâlarınızı hepimiz için kabul buyursun!.
ALLAHu ZU’L-CELÂL İslam milletine dirlik ve dirilik versin, hakk ve hayr yağdırsın nasib etsin!
Milletimizi, İslam milletini ve bizleri kendi yarattıklarına, Kur’ÂN hürmetine ALLAHu ZU’L-CELÂL mahçub ve muhtaç eylemesin!. Zorda koymasın!.
ÜMMet-i MuhaMMedî islah etsin. İflah etsin. Bir Ferec versin.
Umumen Rahmetellilâleminde, rahmet bulmak nasib etsin İnşâe ALLAH!.

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim
Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.
VelhamdülillâhiRABBülâlemin.

ALLAH Celle Celâluhu hepimizi Hakk ve hayrda ve rızasında eylesin. Yardımcımız olsun. Bizi affetsin bağışlasın. Nuruna gark etsin. Şeriat-ı Garrasına- Hakikat-ı MuhaMMedîyyemize;
MuhaMMedî Gayret-Merhamet-Muhabbetle Hasbî Hizmette Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ADına Hesabına ve Şerefine HİZMetçi kılsın İnşâe ALLAH!.

Es selâmu aleykum ve rahmetullahu ve berekatuhu...