Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Cevapla
Kullanıcı avatarı
neyzen
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 23 Oca 2011, 18:09

Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen neyzen »

Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen MINA »

''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meseli
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 3
Kayıt: 24 Şub 2011, 12:28

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen meseli »

teşekkür ederiz :D
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen Ahmed »

Allah razı olsun, İnşaAllah!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Neyzen kardeşimiz, Allah razı olsun tüm emegi gecenlerden, sevgiyle izledik. Sabri Bey'in gözlerinde yaş olduk izlerken ve neşesinde neşe olduk hamdolsun. Hüsnü Dede ile ilgili gecen kısımı Derman hocamın anlatımıyla 3-4 ay evvel ingilizceye cevirip sitemizin ingilizce bölümünde yayınlamışdım. Allah dostu Der ki kitaplarında bulunan ve beni çok etkileyen bir hadise dir bu . Hüsnü dedenin bu son sözlerini Ingilizceye nasıl bu duygu ile cevirebilirim diye çırpınıp durdum, öyle hisler var ki onları yabancı bir dilde, Türk dilindeki güzelligiyle ifade etmek çok zordur, ve bu garib bazen böyle yerlerde kıvranır dururum.

Es-Selam ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen simurg »

Yukarıdaki Sabri Tandoğan Bey'in sohbetinin yazılı hali



Efendim hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Güzel bir sohbet için hayr dualarınızı bekliyorum efendim.
Bu günkü sohbetimizin konusunu Ankara’dan öğretim üyesi olduğunu söyleyen bir sayın izleyicimiz belirledi.
Hacettepe’de görevliymiş.
"Efendim,Ben Münir Bey’in kitaplarını okudum. Büyük bir sevgi saygı duydum. Bana biraz Münir Bey’den bahseder misiniz?
Özelliklerinden vaktini nasıl değerlendirdiğinden anlatırsanız memnun olurum"
diyor.
Sayın öğretim üyesi izleyicim, bunu zevkli bir vazife telakki ediyorum. Çünkü bende Münir Bey’i çok seviyorum.
Münir Bey Gümüşhane’li aslen. Çok değerli bir aileye mensup. Rahmetli annesini tanıdım.
Kelimelerle anlatılamayacak kadar zarif bir insandı.
Müsadenizle bir hatıramı anlatmak isterim.

Yine her Cumartesi olduğu gibi, Eskişehir’e gitmiştik. O zaman Münir Bey Eskişehir’de Devlet Hastanesinde operatördü.
Annesini ziyarete gidecekmiş.
-"Annem hastanede" dedi. "İsterseniz sizi de götüreyim."
Ben, rahmetli Rana Hanım, Münir Bey beraber Şahver Hanımı ziyarete gittik.
Kapıdan içeri girdik, yatakta nur gibi bir hanımefendi yatıyor.
Bizi görünce doğrulmak istedi edeben, gittik elini öptük, geçmiş olsun dedik.
Sohbet ediyoruz efendim. Bir ara rahmetli Şahver Hanım dedi ki;
-"yavrum biliyor musun ben cambaz olmak isterdim."
Şaşırdık efendim. Koskoca bir veli islam hanımefendisi, yaşlı başlı, cambaz olmak istiyor.
Var bunun bir hikmeti dedik. Sebebini sorduk.
-"Bu ayaklar" dedi, "beni bir ömür boyu üzerinde taşıdı. Ayaklarıma karşı o kadar teşekkür borçluyum ki, uzanamıyorum, erişemiyorum. Eğer cambaz olsaydım ne yapar yapar ayaklarımın altını öperdim."
Bu söz beni o kadar etkiledi ki efendim, gözlerim doldu.
Ve belki 40 sene geçti aradan ben unutamadım bu güne kadar.
Böyle bir annenin çocuğuydu Münir Bey. Çok küçük yaştan itibaren manevi terbiye altına girmişti.
Tabii. Daha ufacık çocukken Münir Bey, hocası onu caminin ikinci şerefesine çıkarıyor.
İyice şehri görmesi için şerefenin parmaklıklarına çıkarıyor ve arkadan ittiriyor efendim.
Münir Bey yere düşüyor. Aşağısı kıraathane, babası da orada çay içiyormuş.
Bööyle bir pamuk gibi babacığının ayaklarının dibine geliyor efendim Münir Bey.
Daha küçük yaştan itibaren normalin üzerinde bir hayatın tecellilerini ailesinde ve yakınlarında görerek yetişiyor.
Münir Bey efendim son derece kültürlü bir insandı. Biraz dikkat ettiyseniz duraksadım.
Münir Bey’in kültürünü kültürlü kelimesiyle de ifade edemeyeceğimi biliyorum.
Ama başka hangi kelimeyi kullanacağımı da bilemiyorum. Ben hayatımda o kadar bilgili bir insan görmedim efendim.
Bundan sonra da göreceğimi sanmıyorum.
Aklın hafsalanın almayacağı kadar geniş bir perspektiften insanlara, olaylara bakan bir insandı.

Bir gece sohbetinde birisi sordu.
-"Efendim" dedi, "Türk müziği ile Batı müziğinin farkı nedir?"
Münir Bey anlatmaya başladı. Biraz sonra Sabah Ezanı okundu efendim.
Acaba konservatuar da hangi hoca bu farkı bu kadar güzel anlatabilirdi. Hiç sanmıyorum.
Münir Bey 6 dil bilirdi efendim. 6 dili de ana dili gibi kullanırdı.
Emekli olduktan sonra Eskişehir Devlet Hastanesinden, Almanya’ya gitti.
Almanya’da Gütenberg’in doğduğu kasabada bir trafik hastanesinde görev yaptı efendim.
Oradaki Alman doktorlar Münir Bey’in Almancasına hayran olmuşlar.
-"Efendim keşke bizde Almanca’yı sizin kadar güzel konuşabilsek." demişler.

Münir Bey efendim, Trabzon Lisesini bitirdi.
O zaman Trabzon Lisesi değil sade, bütün liseleri birincilikle bitirenler devlet tarafından Avrupa’da okutuluyordu.
Memlekete kaliteli gerçek aydınlar yetiştirilmesi için.
O arada Münir Bey Fransa’ya gönderiliyor. Sorbon’da psikoloji okuyor efendim. Sonra doktora yapıyor.
Türkiye’ye geliyor. Sorbon’da okurken Suudi Arabistan’lı bir prensle tanışıyor, dost oluyorlar.
Arkadaşı Münir Bey’i Suudi Arabistan’a götürüyor.
-"Bir müddet" diyor, "sarayımızda misafir ol, bu arada Ezher’i bitir."
Münir Bey Ezher’i de bitiriyor efendim Mısır’da.
Sonra Ankara’ya geliyor. Ankara’da Dil-Tarih’in Tarih bölümünü bitiriyor.
Sonra İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitiriyor.
Sonra müracaat ediyor. Hekim olarak Eleşkirt’e tayin ediliyor Hükümet Tabibi olarak.
O zamanlar hükümet tabipleri efendim Kızılay Derneği’nin de başkanı oluyorlar.
Münir Bey Kızılay Derneği’ne uğruyor. Bakıyor kapısı kapalı.
On para yok, ilgilenen yok, bakan yok, öyle adet yerini bulsun diye bir dernek işte.
Münir Bey soruyor soruşturuyor efendim.
-"Bu Eleşkirt’te" diyor, "geçim sıkıntısı çeken var mı? Ekmeğini temin de zorluk çeken var mı?"
-"Efendim" diyorlar, "İstiklal Harbi gazisi bir Hüsnü Aga var.
Hüsnü Aga İstiklal Harbi gazisi, birçok yerlerinden yara almış,kızı bakıyor kendisine, kızı da son zamanlarda hastalandı.
Evlere hizmete gidiyordu, şimdi gidemiyor. Yani şu anda Eleşkirt’te en zor durumda bulunan aile"
diyorlar.

O zaman Eleşkirt’in fırınına gidiyor,
-"siz" diyor, "Hüsnü Aga’nın evine hergün iki ekmek bırakın, ben aybaşında parasını ödeyeceğim maaşımı alınca.
Yalnız diyor, benim gönderdiğimi söylemeyin, hassas adam kırılabilir,incinebilir, bunu sana Kızılay Derneği yolluyor,dersiniz"

Sonra ziyarete gidiyor Hüsnü Aga’yı, dost oluyorlar görüşüyorlar.
Hüsnü Aga manen fevkalade ileri bir zat efendim. Belki öyle fazla bir okuması yok, fazla bir ilmi yok.
Ama bildiklerini tıpkı Veysel Karani gibi öyle güzel yaşamış, öyle güzel uygulamış ki,
Münir Bey ona büyük sevgi saygı duyuyor, böylece dostlukları devam ediyor.
Birgün efendim rüyasında görüyor Hüsnü Aga’yı.
-"Doktor" diyor. "Hastayım bana yardım et."
Münir Bey hemen kalkıyor yatağından efendim doğru Hüsnü Aga’ya gidiyor.
Bakıyor Hüsnü Aga hakikaten hasta ve tıbben hani az-çok belli olurmuş, uzman doktorlar tarafından bilinirmiş,yani gidici bir hasta.
-"Bana" diyor, "doktor bey üzüm getir" diyor.
Eleşkirt o zamanların Eleşkirt’ini düşünün, şimdiyi bilmiyorum tabii, lapalapa kar yağıyor.
Hava buz gibi soğuk ve Hüsnü Aga üzüm istiyor. Olacak iş değil.
Fakat Münir Bey tabii gönül adamı, mana adamı,bunda bir incelik seziyor.
Hemen pelerinini giyiyor, o zamanlar doktorlara pelerin verilirdi. Doğru pazara gidiyor efendim.
Pazar yeni açılmış, kapıda bir adam, bir küfe üzüm bağırıyor.
-"Üzüm var üzüm!" diye.
Hemen Münir Bey gidiyor.
-"Hayrola arkadaş" diyor. "Bu soğukta, bu kış gününde, bu lapalapa kar yağarken nasıl taze üzüm olur."
-"Efendim" diyor, "ben kızımı evlendireceğim, çok fakirim, hiç olmazsa bir iki parça bir şey yapayım diye, bu üzümleri samanların içinde sakladım, gözüm gibi baktım. Şimdi onları satıp kızıma ufak tefek bir iki çeyiz alacağım" diyor.
Münir Bey üzümü alıyor efendim . Hüsnü Aga’ya gidiyor. Kapıdan içeri giriyor.
Hüsnü Aga böyle baygın bir vaziyette yatıyor.
Hemen gidiyor,üzümleri yıkıyor, getiriyor, yaklaşıyor yanına, ağzına bir iki tane üzüm koyuyor efendim.
Birden ayağa kalkıyor Hüsnü Aga. O durumdan beklenilmeyen bir çeviklikle kıvraklıkla hemen kapıya doğru yürümeye başlıyor efendim. Kapıya doğru gidince yere eğiliyor,
-"Ya Resulullah niye zahmet ettiniz!" diyor.
Ve orada ruhunu teslim ediyor efendim.
Resulullah Efendimiz bu büyük bu güzel insanın ruhunu teslim ederken yanına geliyor.
Ve sonra Münir Bey dedi ki efendim.
-"Bir hafta" dedi, "o evin içi mis gibi gül koktu" dedi efendim.
-"Mis gibi gül koktu."
Şimdi Münir Bey çok farklı bir insandı efendim. Son derece edebli,saygılı mütevazi bir insandı.
Daima bir pantolon ve bir tişört giyerdi. Hiçbir zaman ben Münir Bey’i böyle takım elbiseyle falan görmedim.
Yaz,kış,ilkbahar,sonbahar bir pantolon bir tişört. O Eskişehir’de oturanlar bilirler.
Hele bir dönem Eskişehir’in çok sert soğukları olurmuş kışın. Gene öyle bir gün Münir Bey evden çıkmış.
Sırtında bir tişört bir pantolon. Adamın biri dayanamamış. Yaklaşmış yanına,
-"nasıl olur efendim" demiş. "Biz paltonun içinde tir tir titriyoruz. Siz böyle bunun sırrı nedir?"
Münir Bey gülmüş, adama yaklaşmış,
-"evladım" demiş, "ben at cinsindenim" demiş.

Şimdi bir gün Münir Bey gene hastaneye gelirken yolda insan hali bir abdesti bozuluyor.
Hemen duvarda teyemmüm ediyor. Oradan biri geçiyormuş,
-"doktor bey ne luzumu var teyemmüme" diyor, "biraz ötede hastane var" diyor.
"Ben seni tanıyorum" diyor.
"Sen doktorsun. Orada gidersin lavaboda abdest alırsın.Bu gösterişe ne luzum var" diyor.
Hiçbir şey demiyor efendim Münir Bey,
Adama bakıyor bakıyor,
-"Hayy Hayy efendim" diyor. "Can baş üstüne. Yalnız sizden bir ricada bulunacağım." [/color]--"Nedir?"
-"Hastaneye gidene kadar ömrüm olduğunu belirten bir senet verin bana,
bende teyemmümle abdest almayacağım,hastanede abdest alacağım."

Tabii adam şaşırıyor, kıpkırmızı oluyor,özür diliyor.

Münir Bey rahmetli efendim espriyi çok severdi. Birgün Ramazan’da Münir Bey’i iftara davet ettik.
O zaman iznini kullanıyordu. Ankara’da Maltepe Camii’nde ders veriyordu.
İkindi namazından sonra. Kapı çalındı artık iftara yakın bir zaman. Eskiden Ankara’da top atılırdı, bizim çocukken dilimiz alışmıştı. Biribirimize top atıldı mı? Top patladı mı? diye hitap ederdik, iftar vaktinin geldiğini top ile anlardık.
Top atılmak üzereydi, kapı çalındı açtım, Münir Bey. Gülüyor, tatlı bir tebessüm yüzünde.
-"Ne oldu efendim" dedim.
-"Anlatayım oğlum" dedi.
Ayakkabılarını çıkardı. Onun özel terlikleri vardı, verdik giydi, girdi içeri besmeleyle, oturduk anlattı.
-“Camiden çıktım” diyor. “Size geliyordum.”
Kızılay’da bir adam görmüş efendim, şöyle seksen yaşlarında.
-"Adam" diyor "birşeyler çiğniyor ağzında böyle, ağız gidip geliyor,gidip geliyor yukarıdan aşağıya doğru. Genç olsa hadi neyse diyeceğiz” diyor.
"Yaşlı adam seksen yaşında,piri fani, birazdan iftar vakti gelecek, bu saygısızlığı beni rahatsız etti" diyor.
Adama dik dik bakmış efendim Münir Bey. Adam öfkelenmiş,
-“ne bakıyorsun” demiş.
Yanına yaklaşmış,
-”kardeşim” demiş,”ben hayvanat profesörüyüm, benim bildiğim et obur hayvanlar soldan sağa doğru çiğner,
ot obur hayvanlar sağdan sola doğru çiğner, sen hangi grup hayvanlardansın ki yukarıdan aşağı doğru çiğniyorsun”
demiş.
Adam kıpkırmızı olmuş. Bir şey söylemeye de cesaret edememiş. Rahmetli anlattı, biz de güldüydük. Nur içinde yatsın.

Gene birgün efendim, hastanede bir doktor Hakk’ka göçer,bütün hastane personeli mezarlığa giderler, gömülür.
Tam cemaat dağılacağı zaman Münir Bey gider, okur mezarın başında. Dikkatini çeker o günün başhekiminin.
-“niye” der, “Münir Bey ne yapıyor orada”
-"efendim” derler, “okuyor”.
-“İmam Efendi okudu ya”
-“öyle” derler, “işte o okuyor”

bekler "o gelsinde der ben ona nasıl okunur bir göstereyim".
Münir Bey bunu duyar, fakat hiç bir şey duymamazlığa gelir. Okuma biter döner.
Sorar şimdi başhekim,
-”doktor bey” der, ”öbür dünyada sorgu sual var mı?”
-“var” der, “sayın başhekimim”
-“peki ne soracaklar?”
-“şunu şunu soracaklar”
-“cevap veremezsek?”
-“şunu şunu soracaklar”
-“ona da cevap veremezsek?”
-“bunu bunu soracaklar”
-“peki onada cevap veremezsek?”
-“Rabbin kim? Diyecekler”

Şimdi başhekim işi mukalayataya vuruyor ya,
-“ona da cevap veremezsek” deyince Münir Bey birden sıçrar.
-“Müjdeler olsun sayın başhekimim” der.
-“Ona da cevap veremezseniz otomatikman öküz olursunuz. Öküzlere de zaten sorgu sual yok efendim” der.

Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, böyle tatlı güzel esprileri vardı efendim.
Bir gün bir zat gelir hastanedeki odasına. Bir çalım, bir caka
-“Bana onbeş günlük rapor ver” der. ”Ben genel müdürüm” der.
Münir Bey bu, öyle genel müdürmüş, müstaşarmış, bakanmış umurunda mı.
-“Efendim Hayy Hayy vereyim de hastalığınız nedir?” der.
Adam tekrar eder,
-“Ben genel müdürüm bana onbeş günlük rapor vereceksin, tatile çıkacağım” der.
Münir Bey gene sukunetle başını uzatır
-“Efendim hastalığınız?” der.
Onun üzerine genel müdürün tepesi atar,
-“Ben seni mahvederim” der. ”Benim tepemi attırma”.
Münir Bey şöyle bir bakar adama efendim, genel müdür derhal yıkılıverir yere, ölür.
Karısı Münir Bey’i dava eder.
-“Benim kocamı öldürdü” der.
Davayı gören hakimde Münir Bey’in talebesi. Münir Bey aynı zamanda akademide Fransızca öğretmeniydi.
-“Hocam ne oldu?” der.
Münir Bey anlatır durumu,
-“Böyle böyle, benden 15 günlük rapor istedi, bende hastalığının mahiyetini anlayayım diye sordum.
Onun üzerine aniden düştü, öldü”
der.
Hakim der ki daktiloya,
-“Yaz kızım” der, ”Kalp sektesinden ölmüştür” der. Mahkeme biter.

Şimdi Münir Bey’in pekçok yönü vardı efendim, pekçok yönü vardı.
Korkunç bir kültür efendim. Tarih, edebiyat,felsefe, müzik, tasavvuf, fıkıh, kelam, tefsir,hadis.
Muhteşem bir insandı.
Hem dünyevi ilimlere, hem manevi ilimlere sahipti. Ve bunların o kadar güzel bir sentezini yapmıştı ki efendim.
Münir Bey’i görüp onunla tanışıpta, onu sevmemek,ona hayran olmamak imkansız bir şeydi.
Çok okumasına rağmen o kadar da mütevazi bir insandı efendim.
Doktorluk yaptığı sürece Münir Bey, bir kimseden muayene ücreti almadı efendim.
Evlere çağırırlardı, Münir Bey giderdi, zengine de giderdi, fakire de giderdi.
Bir kere hayatında muayene ücreti almadı.
“Devlet hastanesinde doktorum, devlet bana maaş veriyor, ben onunla iktifa ederim” derdi.

Çok mütevazi yaşadı efendim. Hiçbir lüksünü konforunu görmedik Münir Bey’in.
Şimdi burada Ankara’da metfun, Yenimahalle’den sonra gidiliyor.
Orada Abacı Baba denilen bir zat var, bazı hastalar giderler orada şifa bulurlar.
Onun tam karşısında Münir Bey. Güller içinde tertemiz pırıl pırıl, yanında hanımefendisi, yanında talebesi Sabri Bey, Sabri Türker Bey vardır.
O da zarif, kibar,ince ,asil bir insandı. Hiç Münir Bey’i bırakmazdı.
Biraz ötede yine talebesi Yaşar Bey. Birçok Ankara’lılar tanır. Mamak’lı Yaşar Bey diye.
Onun da Münir Bey’e büyük aşkı vardı. Hepsi nur içinde yatsınlar. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.
Pırıl pırıl bir hayat yaşadı efendim, Münir Bey.
Hep halka hizmetle doldu hayatı.
Halka hizmetin Hakk’ka hizmet olduğunun bilincindeydi.
Elinden geldiği kadar insanlara yardımcı oldu.
Fakir bir hasta geldiği zaman onun ilaçlarını da kendisi yaptırırdı efendim.
Belki ilaç alamaz şifası gecikir diye.
Kendi ufacık maaşından fakir hastaların ilaç parasını da öderdi.
Bizler Münir Bey’i çok sevdik efendim.
Onu büyüğümüz bildik, babamız bildik, atamız bildik.
Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti,Resulullah Efendimizin şefaati üzerine olsun.
İnşaallah mana aleminde de ellerinden öpmeyi Allah bize nasip etsin.
Efendim burada son veriyorum.
Hepinize ayrı ayrı sevgilerimi saygılarımı sunuyorum.
Hayr dualarınızı bekliyorum efendim. Müsadenizle.
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Sabri Tandoğan'dan Münir Derman (ks) hatıratları 2

Mesaj gönderen gullale »

ResimCAN Simurgum RABBim râzı ola senden in şâe ALLAH. Sağ olasın var olsın yazıya dökerek okumamıza vesile olduğun için... Kulak ile dinlenen bilgilerin Göz ile de okunması öğrenmeyi pekiştirici-berkiştirici bir eğitim-öğretim yöntemidir. Derman Doktorumun sohbetlerini yayınlarken yazıya da aktararak bilgilerin AKILda kalıcılığını ve YAŞAnır hâle gelmesine hizmet amaçlanmaktadır.
MuhaMMedî MuhaBBetlerimle...
Resim
Cevapla

“Fikrî Derlemeler, İncelemeler ve Zevkler” sayfasına dön