BUDA BENİM ADLİ TIP 15 TEMMUZUM

Cevapla
Kullanıcı avatarı
dedekorkut1
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 208
Kayıt: 18 Ara 2007, 02:00

BUDA BENİM ADLİ TIP 15 TEMMUZUM

Mesaj gönderen dedekorkut1 »

BU DA BENİM ADLİ TIP 15 TEMMUZUM
SELİM GÜRBÜZER

Evet, Adli Tıp Ankara Grup Başkanı makamına 15 Temmuz öncesinden verdiğim dilekçeyle birlikte Grup Başkanının bana olan tavrının neredeyse eskisinden yüz seksen derecede farklı olarak değiştiğini net bir şekilde kendini gösterecektir. Nitekim bir defasında partner uzman arkadaşlarımla birlikte olay yerinden gelen kolileri açma esnasında Grup Başkanının koli odasına girdiğinde bizlere bir isteğiniz var mı diye sorduğunda bende Biyoloji İhtisas Dairesinin alis türünden teknolojik index ölçer programa ihtiyaç olduğunu söylediğimde, bu isteğim partner arkadaşlarımın yanında beni mahcup duruma düşürecek yüksek seste bir tonda “istersen bir dilekçe de bunun için yaz” şeklinde karşılık bulacaktır. Böylece kendince bana bir tür aba altında sopa gösterir bir gönderme yapmış olur. Belli ki 15 Temmuz öncesi makamına sunduğum milli vesika niteliğindeki dilekçemi geri çekmememin etkisi hafızasından silememiş olsa gerek ki, bir seferinde de Ankara’da Gar patlamasında (Ekim 2015) parçalanan cesetlerle ilgili olarak arkadaşlarla birlikte DNA analiz çalışmasına koyulup daha henüz laboratuvar bulgularını raporlandırılmamışken bu olayla ilgili basında bir takım haberler çıkması üzerine kendisinin bizatihi uzmanların bulunduğu odaya gelerekten bu bilgileri kimin sızdırmış olabileceğini sorar. Bende tüm arkadaşların gözü önünde Grup Başkanının acaba yarı şaka veya yarı ciddi olarak mı sorduğuna bakmaksızın bu söylemini ciddi bulup hiç çekinmeden “bu tür bilgileri sızdırsa sızdırsa paralel ihanet çetesinden biri olabileceğini” söyledim. Kendisi bana ‘burası siyaset yeri değil’ dediğinde ise bende buna mukabil TÜBİTAK’ta Fen bilimleriyle alakalı teknik bir kurum, ancak oradan da bilgi sızdırılıyor cevabını verdim. Tabii benim bu cevabım üzerine ortam bir an buz gibi kesilse de, ben yine de diyeceği mi demiş oldum. İlginçtir Grup Başkanına diyeceklerimi dedim ama o arada aramızdan bir meslektaşımızın da sözlerimin bitiminin hemen akabinde bu bir alınganlık göstermek midir, bir şeye mi canı sıkıldı neyin nesidir pek bilinmez ama tek bildiğimiz şey yüzü kızarmış bir halde toplantı mahallini terk etmiş olmasıdır. Dahası benim açımdan benim anlam veremediğim araştırılmaya muhtaç bir husustur bu. Her neyse birileri alınganlık göstermiş veya göstermemiş hiç umurumda olmaz asıl burada önemli olan Grup Başkanının yüzüne karşı söylediğim cevabın anlam karşılığı çok mühimdi ki, hiç kuşkusuz bu da benim için meslek hayatımda yine gurur duyacağım milli refleks, milli duruş ve milli şuur anılarımdan önemli bir kesitini oluşturacak unutamayacağım bir anım olacaktır. (Bkz. Ek-6)
Hani bir önceki yazımda moleküler biyolog bayan meslektaşımın 15 Temmuz Hain darbe girişiminden sonra Grup başkanının yüzüne karşı:
-Hocam biz bu kadarının da olacağını bilmiyorduk, bu soruşturmanın yeniden açılması gerekir dediğinde,
Grup Başkanın cevaben:
- Sus ağzımızın tadını bozma bu meseleyi kapat deyip, bir türlü kapatamayacağı bir dilekçeden söz etmiştik ya, işte o uzman arkadaşım da laboratuvarın işleyişinde ve bir takım haksız uygulamalardan artık bir noktadan sonra dayanamayıp durum vaziyeti ifade etmek için çareyi Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına şikâyet dilekçesi yazmakta bulacaktır. Bu arada sağ olsunlar yazdığı şikâyet dilekçesinde Adli Tıpta benim başıma gelenleri de ilgili makama duyurmaktan imtina etmemiştir. Nitekim 12/05/2017 tarihli dilekçesinde benimle ilgili kısımda bakın ne diyor:
-“…Yukarıda bahsettiğim sorunlar her geçen gün çözülemez hale gelmiş ve kemikleşmiştir. Eleştirilerimiz önerilerimiz dikkate alınmamıştır, toplantı yapılmaz bizlerle hiçbir koşulda görüşülmez olmuştur. Sözlü yollar tıkanması sebebiyle Haziran 2016 bir uzman arkadaşımız tarafından Ankara Grup Başkanlığına dairemizle ilgili bir dilekçe verilmiştir. Dilekçe hem yukarıda bahsettiklerimden hem de muhtemel FETÖ yapılanmasının dairemizde de olabileceği ile ilgili endişeleri içermektedir. Tüm daire çalışanları bu soruşturma kapsamında ifade vermiştir. Soruşturma henüz devam ederken Temmuz’da darbe girişimi gerçekleşmiştir. Darbe girişiminden önce, dilekçe ilk verildiğinde dilekçe yok sayılmaya çalışılmıştı, dilekçe verilen kişi bir şey olmamış gibi davransın dilekçesini geri çeksin diye çaba sarf edilmişti. Ancak bizler sandık ki darbe girişiminden sonra bu dilekçenin önemi anlaşılır ve soruşturmaya önem verilir. Fakat yine hiçbir değişiklik olmadı. Standart 6 dosya dağıtımı 10-12-15 şeklinde olmaya başlandı, hasta olup rapor aldığınızda gelemediğiniz haftanın dosyaları geldiğinizde verilmeye başlandı. İzin alıp gidenlerin (ki yıllık izin aldığınızda veya rapor iş çıkarmadığınız için döner sermayemizden ciddi kesinti olur) döndüğünde gittiği haftanın dosyaları verilmeye başlandı. Bu kararlar dilekçeyi veren kişinin yıllık izin almak istemesi ile doğmuştur. Oysa bu uzman arkadaş 13 yıldır yıllık izine ayrılmayan, yaz tatiline çıkmayan ancak annesinin ölümünden sonra kişisel nedenlerle yıllık izin almak zorunda almasıyla başlamıştır. Soruşturmada her şeyi açıkça anlatan ve yalan ifade vermeyen uzmanlara ise başka türlü ceza verilmiştir. Artık uzmanlar haftada kaç dosya alacağını, ne derece yoğun olacağını kestirememektedir. Bu tarz bir uygulamanın İstanbul başkanlıkta, İzmir ve Trabzon Grup Başkanlıklarında da böyle bir uygulama bulunmamaktadır…”
Gerçekten de 15 Temmuz darbe girişimi öncesi verdiğim milli vesika niteliğindeki o dilekçem iş bölümünde partner olduğum arkadaşımın da vicdanında o kadar net derin bir tesir bıraktığı besbellidir ki onun da Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına verdiği dilekçeyle tarihe tanıklık etmesini beraberinde getirmiştir. Ancak sen misin olan bitene tanıklık etmek maalesef moleküler biyolog partnerime de çıkardıkları dosyalar üzerinden cezalandırma cihetine gidilmiştir. Üstelik dosya alıp rapor çıkaran uzmanların görüşüne başvurmaksızın partner arkadaşımın dilekçede belirttiği şekliyle İstanbul başkanlıkta, İzmir ve Trabzon Grup Başkanlıklarında bile görülmeyen emri vaki uygulamalar olarak uzmanlara yansımıştır. Emrivaki ve oldubittiyle yürürlüğe konulan bu uygulamalar tamamen Grup Başkanının Bylock’tan çıkıp tutuklandığı günün hemen akabinde birkaç saat sonrasında apar topar yıldırım hızıyla ‘dosya dağıtım’ metni şeklinde panoya asılıp birer suretlerinin de Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanınca dosya uzmanlarının eline tutuşturulmasıyla start almış uygulamalardan başkası değildir maalesef. Ben ise bu ‘dosya dağıtım’ metni dokümandan izin dönüşü haberdar olmuştum. Tabii izin dönüşü böyle bir uygulamayla karşılaşınca doğrusu şaşırmadım, çünkü Grup Başkanı 15 Temmuz darbe girişimin iki ayı aşkın öncesinden Paralel ihanet çetesine dikkat çekerekten verdiğim dilekçeden dolayı bana karşı olumsuz tavırlar içerisine girdiği bilinen bir gerçeklikti zaten. İşte bu bilinen gerçeklikten hareketle muhtemeldir ki geçmiş yıllara ait ara ara kullanmak zorunda kaldığım senelik izinlere kendince önlem almak adına benim yokluğumda giderayak Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanıyla birlikte kafa kafaya verip böyle bir dosya dağıtım metni hazırlanmış gözüküyordu. Asla dosya uzmanlarının ortak kararıyla ortaya konulmuş bir dosya dağıtım metni gibi gözükmüyordu bu, kaldı ki bu gibi konularda bir başka soruşturma tutanağına verdiğim ifadede dosya uzmanlarının bu uygulamaya destek verip vermediklerini dair yazılı beyanlarının alınması yönündeki talebime de kayıtsız kalınmıştır. İzin dönüşü her bir uzmana ekstradan izin süresi adedince fazladan fark dosya bindirme uygulamasından rahatsızlık duymayacak uzman personellerden olsa olsa sadece dosya almayan uzmanlar olacaktır. Çünkü bu tarz konuşlandırılmış bir kısım uzman personelinin ne de olsa izine ayrılmış olsa da izin dönüşünde eline tutuşturulacak herhangi bir dosya olmayacağından böyle bir derdi olmaması son derece gayet tabiidir.
Kelimenin tam anlamıyla Grup Başkanının kurumdan ayrılış haberinin hemen birkaç saat sonrasında apar topar panoya asılarak yürürlüğe girmiş bir uygulamadır bu. Dahası içerik olarak uzmanın yıllık izin dönüşü izin süresi adedince fark dosya almasına dayalı bir dağıtım metnini bir nüshasını panoya asıp diğer nüshalarını da uzmanların eline tutuşturmakla Bylock’tan çıkan Grup Başkanının giderayak İstanbul başkanlıkta, İzmir ve Trabzon Grup Başkanlıklarında da böylesi bir uygulaması görülmeyen teamüllere aykırı paralel çete zihniyetinin değirmenine su taşımak olurdu ki, böylesi bir dağıtım metninin dosya alıp rapor çıkaran uzmanlar nezdinde asla içlerine sindirebilecekleri bir uygulama metni olarak karşılık bulmayacaktır. Nitekim bu yönde hak arayışına girmeye teşebbüs edecek uzmanların muhtemel hak arayışlarının önüne geçmek babından sarı kart tehdidinde tutunda maaşından para cezasının kesileceğine kadar bir dizi cezai müeyyidelerin uygulanacağına dair söylemlerin havada uçuştuğu açık hava çadır toplantısında, yani Bylock’tan alınan Grup Başkanının yerine vekâleten oturan Grup başkan vekilinin eşlik ettiği ve tüm Biyoloji İhtisas Dairesi personelini Adli Tıp önünde ki bahçede kurulu çadırda toplayarak gözdağı vermeyi de ihmal etmeyeceklerdir. Oysa Bylock’tan çıkmış bir Grup Başkanının onayından çıkmış ‘dosya dağıtım’ metni bir çadır toplantısında adeta iç tüzük gibi sunulup dosya alıp rapor çıkaran uzmanlara gözdağı vererekten disiplin cezası verilse ne verilmese ne. Zira giderayak Bylock’cu Grup başkanın onayıyla hazırlanmış böylesi bir uygulamanın toplantı gündemine taşınması bile başlı başına felaket bir durumdu zaten. Ben yine de sinir uçlarıma dokunacak böylesi bir meselede görüş beyan etmeyerekten ilerisinde hakkımda düzenleneceğini tahmin ettiğim amire saygısızlıktan açılacak bir soruşturmaya delil teşkil edecek kozu ellerine vermemiş oldum. Ancak çadır toplantısında sus modunda kalarak kurgulanmış oyunu bozmuş olmasına bozdum ama, yine de Grup Başkan vekili bir kulp bulacak ya, bu kez bahçedeki çadır toplantısının taa en arka taraflarında ayaküstüne ayaklarımı koyaraktan dizlerimi tablet olarak kullanıp toplantıda geçen konuları not defterime not etmeme dikkat kesildiğinde beni konuşturmayı başaramamanın hırçınlığıyla tüm personelin huzurunda bana ayağını ayaküstünden indir ikazı yapmaktan geri durmayacaktır. Kendi kendime ya sabır çekip yine hakkımda düzenlenecek amire saygısızlığa delil teşkil etmesin diye itiraz etmeksizin tablet yaptığım ayağımı ayaküstünden indirerek bir kozu daha elinden almış oldum. Ancak dedik ya, ben tâ arka sandalyelerde kimsenin göremeyeceği bir yerde ayağımı ayaküstünde indirirken bana ayağını ayaküstünden indir diyen Grup Başkan vekiliyse ne ilginçtir ki toplantının başından sonuna kadar herkesin huzurunda ayak ayak üstüne atarak toplantıyı idare ettiği gözlerden kaçmaz da. Balık baştan kokar misali kendince böyle bir tutum sergilemekle güya bana memuriyet adap dersi vermiş olur. Öyle ya amirin tüm hazirunun gözü önünde ayak ayak üstüne atmasında hiçbir sakınca yok, memur olunca da sakınca var muamelesi. Aslında n tüm bunlar işin bahanesi, yani Bylock’u Başkandan boşalan makama oturan Grup Başkan vekilinin bana amirlik veya memuriyet adabı dersi vermekten daha çok hakkımda düzenleneceği bir disiplin cezasına bir kılıf uydurmanın ta kendisi gizli ajanda dersidir bu. Hadi tüm bunlar neyse de Bylock’tan tutuklanmış Başkanının onayından geçmiş uygulamalar ne zamandan beri kabul edilebilir adabı muaşeret çalışma kuralları şeklinde uzman arkadaşlara dikte olarak sunulur doğrusu şaşmamak elde değildi. Hele ki kendisinin gizli ajandasına malzeme olacak tüm hamlelerini boşa çıkartmama rağmen, yani eline amire saygısızlıktan sicili bozmaya yönelik koz vermeme rağmen bir bakıyorsun hakkımda niyet okuyuculuğu yaparaktan 13 yıldır yıllık izine ayrılmayan, yaz tatiline çıkmayan ancak annemin ölümünden sonra kişisel nedenlerle yıllık izin almak zorunda kalmak durumunda kaldığım süreçte 08/08/2016 tarih ve 93929388-2017/564 sayılı disiplin kararı yazısıyla ‘UYARMA’ cezası verebiliyor. Üstelik daha önce Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına 22-06-2017 tarihli ekleriyle birlikte sunduğum (Bkz Eki-16) dilekçede belirttiğim mobbing uygulamalar, maalesef en son Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihazlar Kurumu’na naklen atanma gününe dek hız kesmediği gibi soruşturmayı yürüten Kimya İhtisas Dairesi Başkanına verdiğim ifade tutanağı ve yazılı savunmamın alınmasının ardından (Bkz. Eki-14) gerçekleşen bir uyarı cezasıdır bu. Nitekim uyarı cezası disiplin kararında “...devreden izin bir sonraki yıl içerisinde kullandırılır” denmektedir. Oysa kullandığım izinlerin büyük bölümü geçen yıldan kalan (2015 yılı senelik izni), yani kullanmasam devretmeyip yanacak olan izinlerdi. Üstelik 2015 yılı iznimden devretmeyip de 5 gün yanmış iznimde söz konusudur. Hadi 5 gün yanmış izin neyse de asıl can yakıcı olan disiplin kararı metninde hiçbir kural ve kanun tanımaksızın makam atlayarak ‘dayatma’ yaptığım ithamıyla senelik iznimi kullanmaya kalkıştığım vurgulanmasıdır. Oysa izin talebinde bulunduğumda hiyerarşik basamakların hepsini izleyip sonuç alamayınca, en son Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı aracılığı ile ekleriyle birlikte sunulmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurum Başkanlığına’ üst başlıklı dilekçe talebimi makama arz ettim de. Ne var ki bu yazdığım dilekçede Ankara Grup Başkanlığınca İstanbul’a 15 gün içerisinde gönderilmeyip bekletilmesi üzerine bu kez kendi imkânlarımla, yani posta yoluyla İstanbul Adli Tıp Kurum Başkanlığına bir suretlerini göndermek suretiyle hak arayışımı devam ettirmiş oldum (Bkz. Ek-1). Hangi gerekçelerle ve nasıl mı? İsterseniz bunun da nasıl olduğunu 06/11/2017 tarih itibariyle Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına da tüm detayıyla sunduğum şekliyle madde madde izah ederek açıklamaya çalışalım. Şöyle ki teşbihte hata olmaz misali bana bir başka 15 Temmuz darbe girişimine benzer türden;
-En son Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihazlar Kurumu’na naklen atanma gününe dek soruşturmayı yürüten Kimya İhtisas Dairesi Başkanına verdiğim ifade tutanağı ve yazılı savunmamın alınmasının ardından disiplin kararı metninde hiçbir kural ve kanun tanımaksızın makam atlayarak ‘dayatma’ yaptığım ithamıyla hakkımda uyarı cezası verilmek suretiyle elbet. Hem bu nasıl izin dayatmaysa yaşadığım onca hak arayışların öncesinde Ankara Adli Tıp Kumru Başkanlığına çok acil ve özel nedenlere bağlı olarak verdiğim dilekçe metninde 30.01.2017 tarih ve 20170130-163 barkod etiketli gelen–giden evrak kayıtlı dilekçeyle:
“Çok acil özel nedenlerden dolayı 06/02/2017 yılından itibaren 2016 yılından kalan iznimden 12 gün kullanmak istiyorum. 13 yıldır hiçbir şekilde izin kullanmadığım halde ve de geçen yıla ait izin talebimin Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanlığınca onay verilmemesinden dolayı bu konuda kendimi çaresiz hissediyorum. Geçen yıldan kalan iznimi kullanmam için gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim” ifadeleriyle adeta yalvarırcasına izin talebinde bulunabiliyorum.
-Yine hem bu nasıl izin dayatma yapıp istismar etmekse eşi çalışmayan (ev hanımı) bir personel olarak izin süresince döner sermayesi kesileceğini bile bile maddi kayba uğrayacağım bir izne ayrılmayı göze alabiliyorum. Kaldı ki bu benim öyle kolay kolay durduk yere izin almayacağımı kendi kurumumda çalışan hemen herkesin çok iyi bildiği bir husustur.. Değim yerindeyse kırk yılın başında annemin vefatının ardından ara ara izin kullanmaya başladım, sen misin ara ara izne ayrılan, aldığım izinlerin en son ki olan kısmın izin dönüşümde her hafta başında eşit sayıda almam gereken dosya sayısına ilaveten birde buna izinde geçirdiğim gün sayısınca fark dosyada bindirilerek benim üzerimden tüm uzmanlara da sirayet edebilecek şekilde mobbing uygulanabiliyor. Bu yüzden 2017 yılı senelik izinler için tarafımdan istenen izne ayrılacağım ay için şerh düştüm de (Bkz.Eki-3). Tabii böylesi bir uygulamayı tüm Adli Tıp Grup Başkanlıklarında şimdiye kadar hiç görmedik. Hele birde benim yaklaşık 13 yıldır izin kullanmadığım yılları da hesaba kattığımızda tüm personel her yıl senelik izne güle oynaya ayrılıp tatilini yaparken ben ise 13 yıldır hiçbir surette izin almaksızın büyük bir görev şuuru ve hassasiyeti içerisinde habire dosya alıp dosya çıkarıyordum. Hiçte o yıllarda hakkımda izne ayrılmadığım için ne fazladan dosya almakla mağdur oluyor denildi ne de dosya muafiyetinden söz edildi. Söz edilmemesi de gayet tabii bir durumdu. Hiç kuşkusuz senelik izin her çalışanın kullanması gereken en tabii hakkıdır, dolayısıyla ben 13 yıldır izne ayrılmıyorum diye benim yüzünden arkadaşlarımın da izin kullanacakları zaman şart koşaraktan fark dosya karşılığında izin almaya zorlamak haksızlık olurdu. Doğru olan da şartsız izin kullanmaktır. Ne zaman ki, şahsım 13 yıl sonrasında ilk kez ara ara izin kullanmak durumda kaldım (bilhassa ardı ardına gelen vefat ve özel nedenlere bağlı olarak kullandığım izin), hemen göze batıp Grup Başkan vekilince ‘işten kaytarma’ yaftasıyla onurumla oynanarak disiplin kararı metniyle uyarı cezasına gerekçe delil olarak sunulabiliyor.
-Hem bu nasıl işten kaytaran biriysem Adli Tıp Kurumuna işe başladığım günden Sağlık Bakanlığına atanmam gününe kadar süreçte ki çalışma hizmet arşiv kayıtlarından tüm senelerin dosyaları çıkarıldığında şimdiye kadar en fazla dosya alıp rapor çıkaran dosya uzmanı olabiliyorum. Maalesef yönetim kademesi bilerek ya da bilmeyerek de olsa 13 yıldır izne ayrılmayarak canhıraş çalışma azmimi göremediği o kadar net açık ki, disiplin kararı metninde izne ayrılmakla arkadaşlarımı mağdur ettiğimi gerekçe gösterebiliyor. Oysa her hak arayışımda dosya uzmanların giderek kan kaybına uğradığını, mağdur olduklarını dilekçelerle bildirdiğimde hiçbir yönetici oralı olmadığı gibi kayıtsız kalındı da. Yaklaşık 1,5 yıldır dosya uzmanlarının mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik verdiğim dilekçelere oralı olmayıp (Bkz. Eki: 4) kayıtsız kalan yönetim şimdi benim hassas olduğum konuda dile getirdiğim aynı üslup kavramla arkadaşlarımı mağdur ettiğimden bahsedip ‘işten kaytarma’ şeklinde disiplin metniyle sicilime leke düşürülebiliyor.
-Hem bu nasıl arkadaşlarımı mağdur etmekse şimdiye kadar hak arayışlarına yönelik dilekçelere cevap vermek yerine “Grup Başkan vekili-Kimya İhtisas Dairesi Başkanı-Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanı” üçgeninde hazırlandığını düşündüğüm disiplin soruşturma metniyle karara bağlanıp kişilik haklarımı ihlal ve rencide edici ifadelerle; ‘hak arama paranoyası’ olarak karşılık bulmuştur. Hadi disiplin kararı metninde kişilik haklarımı ihlal edici ağır ifadeleri hadi diyelim ki sineme çekip yuttum farz edelim, peki ya hak arayışımı manipüle ve çarpıtacak ifadelerle dosya uzman arkadaşlarımın omuzuna güya fazladan fark dosya bindirme uygulamasına destek verdiklerini delil olarak sunulmasına ne demeli. Oysa böyle bir destek söz konusu değildir. Tam aksine ortada böylesi net bir delil ve destek olsa Ankara Grup Başkan vekilinin katıldığı son toplantıda fark dosya uygulaması gündem konusu olmazdı. Nitekim Ankara Grup Başkan vekilinin eşlik ettiği açık hava çadır toplantısına katılan tüm biyoloji dairesi çalışanların huzurunda uzmanların gözünün içine baka baka “izin dönüşü fark dosya uygulamasının dosya uzmanlarının ortak kararıyla alındı” demesi üzerine moleküler biyolog uzmanı arkadaşımızın da söz alarak “Hocam böyle bir ortak kararın olmadığını, yanlış bilgilendirilmişsiniz” dediğinde buna cevap verememesi bunun bariz danışıklı dövüşlü bir yönetim uygulaması olduğu anlaşılmıştır.
- Hakeza Bylock’tan içeriye alınan Grup Başkanından bir önceki ismiyle müsemma esip gürleyen, gözü kara veya karapirli diyebileceğimiz kişiliğiyle meşhur Ankara Grup Başkanı da (bu Grup Başkanı’da sonradan FETÖ soruşturması geçirenlerden) kurumdan giderayak yürürlüğe koyduğu biyologların görevi olmadığı halde adeta emanet memurluğu yaptırılarak Biyoloji İhtisas Dairesine gelen biyolojik materyallerin imza karşılığında zimmetle teslim alma uygulaması da dosya uzmanlarının muzdarip olduğu bir uygulamaydı. Üstelik bu konu dosya uzmanlarınca müteaddit defalar toplantılarda bu yanlış uygulamanın kaldırılması yönünde Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanına talep edildiğinde amir üstünlük gücünü kullanıp bu talepleri yerine getirilmemiştir. Talepleri dikkate alan katılımcı anlayış olsa bu uygulama çoktan rafa kalkmış olurdu. Maalesef Ankara Grup Başkanlığı yapmış aynı zamanda her ikisi de FETÖ soruşturması geçirmiş Grup Başkanlarının yürürlüğe soktuğu uygulamalara verilen değer kadar dosya uzmanlarına değer verilmediği o kadar net açık ortada ki, disiplin kararı metninde kendilerinin onayıyla çoğunluğu geçmiş yıllara, yani kullanmadığım takdirde yanacak cinsten kullanmak istediğim yıllık izinler için 5 gün çalışıp 12 gün izin alarak ‘suiistimal’ ettiğim ithamına maruz kalabiliyorum.
- Hem bu nasıl suiistimal etmekse şimdi sormak gerekir Grup Başkan vekilinin dilekçeyi imzaladığı zaman mı istismardı, yoksa imzaladıktan sonra mı fark etti adı suiistimal oldu. Hem yine bu nasıl istismarsa özel nedenlere bağlı olarak ara ara ayrıldığım tarihlerde (kış ayları) benden başka izne ayrılanda yoktu. Benden başka izin kullanan olmadığı halde izne ayrılmakla arkadaşlarıma haksızlık ettiğimden söz edilebiliyor. Oysa yaz sezonu darbe girişimi haftasında bazı arkadaşların bu bir tesadüfen denk düşen verilmiş bir izin midir o işin yanı bilinmez ama bildiğim tek şey 15 Temmuz darbe girişiminden 2 ay öncesinden şahsımın bizatihi başkanlık makamına verdiğim o dilekçede işaret ettiğim iki genetik uzmana ve yine işaret ettiğim DNA analiz ve çalışmalarına fiilen katılmaksızın uzaktan kumandalı pasif laboratuvar sorumluluk faaliyeti yürüttüğünden bahsettiğim o arkadaşa, yani üçüne birden aynı anda izin verildiğinde hiçte suiistimalden söz edilmemiş olmasıdır. Hadi tüm bunlar neyse de işin daha da vahim tarafı ne ilginçtir ki bu üç arkadaş izne ayrıldıkları hafta Başbakanlık genelgesiyle izinden geri dönüp aramıza katılmaları da bir başka skandal boyutta düşündürücü bir durumun ortaya çıkmasıdır. Üçüne birden aynı hafta izin verildi de ne oldu, Başbakanlık genelgesiyle izinden dönmek suretiyle hevesleri kursaklarında kalıp buna Bylocktan çıkan dönemin Grup Başkanı da dâhil bulundukları yerlerde apar topar dönmek zorunda kalmışlardır. Onlar bulundukları yerlerden aramıza yetişe dursunlar bizlerde bu arada dosya alıp rapor çıkaran meslektaşlarımızla birlikte 15 Temmuz şehitlerinin parçalanmış dokularından gece gündüz demeden DNA analiz çalışmalarının çabasına girmenin mutluluğunu yaşıyorduk. Öyle ki her çalıştığımız doku örneği bize 15 Temmuz şehitler katından üzerimize sirayet eden bir nübüvvet gül kokusu dokular gibi geliyordu. Ve üzerimize sirayet eden bu gül kokulu doku örneklerinin tılsımı tüm yorgunluğumuzu almaya ziyadesiyle yetip artıyordu bile. Hiç unutmam dilekçede işaret ettiğim o iki genetik uzmanı izinden apar topar döndüklerinde bizi çalışır halde bulduklarında içlerinden bir tanesi özellikle benim oturduğum masanın yanı başına gelip “ Selim Abi, görüyor musun bu şerefsizler başımıza gökten bomba yağdırdılar” şeklinde güya tepkisini ortaya koyar gibi gözüküp kendini kamuflaj ederken bir diğer genetik uzmanı da tam aksine ara sıra basında çıkan haberlere göz attığında bu bir bilgi kirliğidir şeklinde kendince yorumlar getirmekle aslında tamda benim gözümden kaçmayacak türden kendisi hakkında soru işareti oluşturacak gizemliliğini deşifre etmiş oluyordu. Tabii çalışma esnasında yapılan bu tür yorumlara pek kulak kabartılmayıp kimi arkadaşlarımızın gözünden kaçması gayet normal, o an herkesin derdi davası bir an evvel 15 Temmuz şehitlerinin kimliklendirme işlerini tamamlayıp şehit yakınlarına cenazelerin teslim etmek çok mühimdi. Bu yüzden pek kulak kabartmadık, işimize gücümüze baktık. Kimliklendirme çalışmaları bitip raporlandırılmasıyla şehit cenazeleri ailelerine teslim edildikten sonraki günlerde benim altıncı hissime güvenen moleküler biyolog uzman arkadaşım bir gün bana:
“ - Selim Bey, İstanbul’dan gelen genetik uzmanını İstanbul’da çalışmamız hasebiyle az buçuk tanıyoruz ancak diğer şu mitokondrial çalışmalarla görevli genetik uzmanının nasıl biri olduğunu doğrusu bilmiyoruz, sizce nasıl biridir diye sorduğunda, cevaben:
- Tamamen kafalarda kocaman soru işareti oluşturacak biridir dedim.” Gerçekten de ta ki her iki genetik uzmanı da FETÖ soruşturma kapsamında polis ekiplerince Biyoloji İhtisas Dairesinde bilgisayar hard disklerine el konulup her iki genetik uzmanı da kurumumuzdan götürüldüklerinde o kocaman soru işareti lafımın ne anlama geldiğinin düğümü kendiliğinden çözünmüş olur da.
-İşin bir başka ilginç olan tarafta yöneticilerin FETÖ soruşturması için delil toplayan ekibe benim 15 Temmuz hain darbe giriminin 2 ay öncesinden Grup Başkanlık makamına vermiş olduğum dilekçe evrakından söz etmeyip sadece kullandıkları bilgisayarların hard diskinin tesliminde yardımcı olmalarıdır. Oysa o dilekçenin bir nüshası ya da fotokopisi arama ekibine verilmiş olsa o dilekçede işaret etiğim o iki genetik uzmanıyla ilgili soru işaretlerinin ortadan kalması çok daha kolay olacaktı. Malumunuz bu iki genetik uzmanını tutuklandığı günün aylar sonrasında Grup Başkanının da Bylock’tan tutuklandığında o gün ben izinde olmam hasebiyle dairede polis ekipleri hangi delilleri toplamıştır doğrusu bunu gözleme imkânım olmadı. Olsaydı da zaten, hiç şüphe yoktur ki bu olayda da gelen ekibe refakat eden yöneticilerden hiçbirinin benim 15 Temmuz öncesinden Grup Başkanlığına sunduğum dilekçeye binaen başlattıkları soruşturma hakkında da arama ekibine gereken bilgilendirmelerin yapmadıklarını gözlemlemiş olacaktım. Oysa sıcağı sıcağı gelen polis ekibi durumdan haberdar edilerek bilgilendirmiş olsalar ona göre icabında evraklar tek tek taranıp karanlıkta kalan pek çok işaretlerin çözülmesi çok daha kolay olacaktı. Bu kanaate nerden varıyorsun denildiğinde, biz bunu iki genetik uzmanın bilgisayarlarına el konulduğunda, yani arama ekipleri geldiğinde Daire Başkanının talimatıyla uzman odaları boşaltılıp hiçbir meslektaşımız polis ekip elemanlarıyla yüzleşmesine müsaade verilmemesinden biliyoruz da bu kanaate varıyoruz elbet. Meslektaşlarımız sadece polis ekiplerinin gerekli incelemelerini tamamladıktan sonra dışarıya çıktıklarında kurum bahçesinde ekip eşliğinde götürüldüklerini ancak görebilme imkânı bulabilmişlerdir.
-Yine disiplin karar metninde fark dosya uygulamasının bana has bir uygulama olmadığını diğer uzmanlara da fark dosya verildiğinden söz edilmektedir. Oysa benim Sağlık Bakanlığına naklen atanana dek izne ayrılan olmadı ki ekstradan fark dosya almış olduklarından söz edilmiş olsun. Şayet ben atandıktan sonra izne ayrılan olduysa buna bakmak gerekir. Bildiğim tek şey yeni kuruma atanana dek her hafta panoya asılan çizelgelerde FUB-SG dışında fark dosya alan herhangi bir uzman çizelgesine denk gelemememdir, yani ortada benim dışımda fark dosya aldığına dair hiçbir uzman ismini belirten bir çizelge yoktur (Bkz: Eki -5). Şu da var ki daha önce de dilekçe ekinde sunduğum FUB–SG kısaltma ibareyle, yani Daire Başkanı ve SG koduyla (yani ben deniz Selim Gürbüzer’in) birlikte partner olduğum çizelgelere bakıldığında benden başka hiçbir dosya uzmana fark dosya uygulanmadığı görülecektir. İzin dönüşünde ilk uygulaması olan çizelgelere bakıldığında normal almam gereken dosyalar için ET-SG vardır, fark dosyalar için FUB-SG vardır. Yani asıl dosya partnerim ET kodlu moleküler biyolog arkadaşım haklı olarak izinde geçirdiğim günlerin fark dosyalarına partner olmayacağını bildirmesi üzerine FUB-SG olarak fark dosyaları raporlandırılıp çıkarılmıştır. Bu fark dosya uygulamasını benim üzerimde ilk uygulanışını gören dosya uzmanları ister istemez acaba senelik izne ayrılsam mı ayrımsam mı diye tereddüt yaşamışlardır. Öyle ki, ayrılsalar bir dert, ayrılmasalar ayrı bir dert. Yani, ayrılsalar izin dönüşlerinde fark dosya alacaklar, ayrılmasalar zihnen ve bedenen dinlenemeyeceklerdir. Tüm bu gerçeklere rağmen Disiplin karar metninde benim güya arkadaşlarımı ‘kışkırttığım’ ithamıyla suçlanabiliyorum. Oysa arkadaşlarım İzmir’den soruşturmayı yürütmek üzere gelen muhakkik İzmir Grup Başkan vekiline kendi hür iradeleriyle ifade vermişlerdir, asla ortada ne bir kışkırtma emaresi ne de arkadaşlarıma kötü örnek olduğuma dair en küçük bir karine söz konusudur. Üstelik dosya çıkaran uzmanların belli performans tutturamama problemi de yoktur, hem nasıl olsun ki, haftada ortalama 10 dosya, ayda 40 dosya çıkaran bir dosya uzmanın nasıl performans tutturamasın ki. Bu gerçeklere rağmen toplantıda Grup Başkan vekilinin de bulunduğu toplantıda Biyoloji İhtisas Daire Başkanı performans problemi olmayan elinden geldiği kadar tüm enerjisini kullanaraktan canhıraş çalışan dosya uzmanlara yönelik döner sermayenizi keserim tehdidinde bulunabiliyor.
-Yine disiplin kararı metninde benim dayanağı olmayan (mesnetsiz) şikâyetleri alışkanlık edindiğimden bahsedilmektedir. Oysa 15 Temmuz Hain darbe girişiminin aylar öncesinden (11.05.2016 tarihli dilekçe) o zamanki adıyla Paralel İhanet Çetesi tehlikesine karşı gerekli önlemlerin alınmasına yönelik Ankara Grup Başkanlığına sunduğum dilekçeyle de hiçte ileriye sürdüğüm dayanaklarımın mesnetsiz olmadığı ortaya çıktı (Bkz-Eki-11-12). Nitekim 15 Temmuz sonrası Ankara Adli Tıpta FETÖ ilişkili tutuklamalar haklılığımı ortaya koyan göstergelerdir. Kaldı ki, her Türk vatandaşının milli hassasiyet göstermesi gereken bu hususta devletimizin kılcal damarlarına kadar sızan söz konusu tehlikenin kurumumuza da sirayet ettiğine dikkat çekip milli sorumluluk ortaya koymakla takdir görmem gerekirken, tam aksine verdiğim o dilekçeden bugüne yaklaşık 1,5 yıldır dur durak bilmeyen mobbing uygulamalarla psikolojimle oynanmıştır. Yetmedi her mobbing uygulama karşısında mağduriyetimin giderilmesine yönelik sürdürdüğüm her hak arayışlarım amirin yıpratılması, ‘alışkanlık şikâyet’ ve kötü niyet olarak değerlendirilip hakkımda niyet okuyuculuğu yapılmıştır. Daha da yetmedi hakkımda verilen disiplin kararı metninde hak arayışlarım “kötü niyet, kurnazlık, saldırı, dayatma, bozuk, densiz, haddini aşan taarruz” gibi memuriyet adabına sığmayacak ve Türk ceza kanununca suç teşkil edecek yaftalar ve suçlamalarla kişilik haklarımı ihlal ederekten hakkımda uyarı cezası verilerek karşılık bulmuştur. Üstelik bunca zamandır her hak arayışımı belgeye dayanarak ve 657 memurlar kanunu amir memur ayırımı gözetmeksizin tüm çalışanların haklarını koruyan ve kollayan kanun olduğunun bilinciyle sürdürdüm. Ancak hak arayışı içerisinde bunca zamandır mobbing uygulamalar artık canıma tak dedirttirecek cinsten dayanılmaz boyutlara gelince tebdili mekânda ferahlık vardır düşüncesiyle Sağlık Bakanlığına naklen atanmak suretiyle yaklaşık 14 yıldır severek çalıştığım kurumumdan ayrılmak zorunda kaldım. Ayrıldım ayrılmasına ama yeni atandığım kurumda bana tebliğ tebellüğ edilen İzmir Grup Başkanı vekilinin yürüttüğü soruşturma raporu yeniden zihnimde bir takım soru işaretleri oluşturmayı beraberinde getirdi dersem yeridir (Bkz. Eki-6-ve 7). Malumunuz Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı makamına tarafımca 15 Temmuz Hain Darbe girişiminden 2 ay öncesinden, yani 11/05/2016 tarihli Adli Tıp Kurumu Gelen–Giden Evrak 20160511-652 barkod no’lu yazılı verdiğim dilekçeyle;
- Herkesin bildiği hani şu meşhur Bylocktan çıkan Grup Başkanına sunduğum 15 Temmuz öncesinden verdiğim dilekçeyi gere çekmememe kararlılığım karşısında kurum içerisinde Kimya İhtisas Dairesi Başkanı muhakkikliğinde başlattığı soruşturma sürecinin niye İstanbul Adli Tıp Kurum Başkanlığının haberdar edilip edilmediğinin irdelenmediği, haberdar edildiyse böylesi hassas konuda ihtimal vermiyorum ama neden İstanbul Adli Tıp Kurumu harekete geçip demir tavındayken dövülüp gereken yapılmayıp niye ortada koskoca soru işareti olarak kalınmasına bir şekilde kayıtsız kalındığı,
-Yine annemin vefatı sonrası ara ara ayrılmak zorunda kaldığım izin sürecinde en son izin talebinde bulunduğum dilekçede onay verilmemesi üzerine bir üst makama iletilmek üzere sunduğum dilekçenin ekine gerekçe olarak Paralel İhanet çetesine dikkat çeken 11.05.2016 tarihli dilekçeyi de eklediğimden dolayı mı İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilmeyip bekletildiği hususuna niye açıklık getirilmediği,
-Ta ki şahsı imkânlarımla kargo yoluyla İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına durum vaziyeti bildirir dilekçemi gönderdim, işte o zaman Grup Başkan vekili İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sunulmak üzere başlıklı dilekçemi göndermek zorunda kalmıştır, neden böyle yaptığının mutlaka ilgili makamlarca sorgulanması gerektiği kanaatindeyim. Zira nasıl ki 15 Temmuz öncesi verdiğim o paralel ihanet çetesine dikkat çeken dilekçeyi kendinden önceki ‘Grup Başkanı -Biyoloji ve Kimya İhtisas Dairesi’ üçgeninde gözden uzak bir şekilde eritmeye çalıştıysalar, kendisi de Bylock’tan içeriye alınan Grup Başkanının boşalttığı makama Grup Başkan vekili olarak göreve başladığında kendisine takdim ettiğim izin dilekçesini, yani ekine eklediğim bu dilekçeyi İstanbul Adli Tıp Kurum Başkanlığını haberdar etmiyorsa bunun nedenlerinin araştırılması gerekmez miydi? Hatta buna en son hakkımda Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanı vekilince bana verilen disiplin uyarı cezası da buna dâhil, İstanbul Adli Tıp Kurumuna Başkanlığına bu hususta hazırlıkların olduğunun bilgisinin verilip verilmediğinin de araştırılması gerekmez miydi? Ben zaten bağlı olduğumuz İstanbul Kurum Başkanlığına bilgisinin verilmediğini düşünerekten bu hususu Kargo etiketli posta yoluyla İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığını haberdar ederekten bilgilendirdim bile. (Bkz. Eki:8 ve Eki-15).
-Yine tarafıma yeni naklen atandığım Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca 23.10.2017 tarih ve 744674109-000-E.211695 sayılı yazıyla tebliğ edilen disiplin kararı metninde soruşturmayı yürüten Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkan vekilinin muhakkik olarak benim yaklaşık 1,5 yılı aşkındır şahsıma yönelik sistematik olarak değişik şekillerde mobbing uygulamaları yeteri derecede ikna edici bulmadığını belirterekten yöneticiler hakkında bir disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar kılınıp raporlandırmış olsa da, soruşturma safahatında ne tarafımca sunduğum belgelerden, ne de tanık beyanlardan bahsedilmeyerekten raporlandırılması son derece izaha muhtaç bir durumdur (Bkz. Eki: 7). Dolayısıyla soruşturmaya konu olan tüm evrakların, tanık beyanların ve belgelerin ele alınıp yeniden değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca 15 Temmuz Hain darbe girişiminden önce evrak kaydından geçirmek suretiyle Bylocktan içeriye alınmış Grup Başkanına sunduğum dilekçede geçen hususlara konu olan, yani kurum içerisinde yürütülen lokal soruşturmaya konu olan tüm tanık beyanların ve tüm belge ve evraklarında İzmir’den gelen muhakkik Grup Başkan Vekili Uz. Doktorun yürüttüğü soruşturma evraklarıyla birleştirilip bir bütün olarak yeniden ele alınıp incelenmesi gerekir ki, bir takım gerçekler gün ışığına çıkabilsin. Çünkü Muhakkik İzmir Grup Başkan vekili Uz. Doktorun yürüttüğü soruşturmada kendisine sunduğumu kritik hususlara değinilmediği tüm boyutlarıyla ortaya konulmadığı o kadar net açık ki, bilhassa Grup Başkanlık makamına arz ettiğim 11.05.2016 tarihli dilekçemin neden ‘Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı-Biyoloji ve Kimya İhtisas Dairesi’ üçgeninde zaman aşımına uğratılacak derecede üst makamların durumdan haberdar edilmeksizin eritilmeye çalışıldığının rapor edilmediği, yine ifade verdiğim tarihin ertesi gün kendisine verdiğim dilekçeyle haberdar ettiğim Grup Başkanı Kimyager Esin Kaynak’ın emekli olmasıyla yerine gelen eski Ankara Adli Tıp Grup Başkanının Kuruma gelip üç uzman arkadaşımın birlikte oturduğu uzman odasında bana niçin göründüğü hususunun irdelenmediği, yine verdiğim belgeler ışığında Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanının bizatihi şahsıma mobbing uygulayıcı yöneticiler arasından biri olduğu halde raporda tanık olarak niçin gösterildiğini, Yine raporda tüm dosya uzmanlarının rahatsızlık duyduğu konuda, yani Daire Başkanının yaklaşık iki yıldır Genetik uzmanlarından birine dosya vermeyip niye laborant olarak çalıştırıldığı, diğer Genetik uzmanına da neden bir türlü bitip tükenmek bilmeyen rutinimizde olmayan mitokondrial çalışmalarla eksik dosya verilerek diğer dosya uzmanlarına göre biraz daha yükünün hafifletildiği hususunun niye irdelenmediği ve yine Samsun’dan kurumumuza naklen yeni atanan Biyolog arkadaşımızın daha doğru dürüst dosya yüzü görmeden ve daha tecrübe birikimi kazanmadan laboratuvar sorumlusu olarak niye görevlendirdiği hususuna niye açıklık getirilmediği, yine 15 Temmuz Hain Darbe girişimi haftası izne ayrılan iki genetik uzmanı ve Samsundan aramıza sonradan dahil olan biyolog arkadaşımızın Başbakanlık genelgesiyle izinde dönmek zorunda kaldıkları hususuna niçin değinilmediğini, hatta Grup Başkanı da buna dahildir (Bkz: Eki:9), yine mobing uygulamalarla ilgili tanıklığına başvurulan şahısların ifadelerinin niçin raporda yer almaması gibi pek çok can alıcı hususlarda öyledir. Şayet ben muhakkik olarak sadece idari konulara bakarım bu konular mahkemelerin işidir diye değinilmediyse bunun niye raporda belirtilmediğini. Yine 15 Temmuz Darbe girişiminin 2 ay öncesi verdiğim dilekçede işaret ettiğim hususların kendisine verdiğimi ifadelerde gözükeceği üzere 15 Temmuz sonrası gelişmelerle haklılığım ortaya çıkmasına rağmen (15 Temmuz sonrası çalıştığım dairede tutuklamalarla haklılığım çıktıda) niçin böylesi milli hassasiyet gerektiren hususun ilgili makamlara iletip iletilmediği raporda yer almamıştır. Milli hassasiyet hususu sadece yönetilenlerin sorumluluğunda bir husus değil elbet, bilakis yöneticilerin daha çok, kat be kat üzerinde hassasiyetle taşın altına ellerini koymaları gereken husustur. Kaldı ki milli hassasiyet gereği Ankara Anayasal Suçlar Soruşturma Bürosu Savcılığına bu hususlarda ifade verdim de (Bkz. Eki-13). O halde ast üst memur demeden hep birlikte en ufak kuşku uyandırıcı duyuma dayalı bir bilgi kırıntısı da olsa üzerine gitmemiz gerekir ki, devletimizin kılcal damarlarına kadar sızmış dünyada eşi ve benzeri olmayan bu denli gizemli ihanet çetesi belasından kurtulabilelim.
Velhasıl-ı kelam, verilen uyarı cezası bana lise yıllarımda sınıfta “Çırpınırdı Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağına” şarkısını söylediğimde disiplin kuruluna sevk edilip kınama cezası almışlığımı hatırlattı. Tabii onlar ceza vere dursun savunmamda bu şarkıyı söylemekten gurur duyduğumu dile getirmekten çekinmemiştim. Her ne kadar Bayburt ülkücülerin kalesi demiş olsak ta iktidarda CHP vardı, ellerinden geleni ardına koymuyorlardı. Nitekim Bayburt Lisesi Tabii Bilimler bölümünden mezun olup Ankara Etimesgut’ta Astsubay imtihanlarına girdiğimde, hiç unutmam subayın biri bana ‘Türkeşçi misin’ diye sorduğunda politik cevap vermiştim. Yani hayır demiştim ama subay bana “Bizi kandıramazsın bal gibi Türkeş’çisin” deyip koşuda başarılı olmama rağmen imtihanı geçememiştim. İşte o an anladım ki, lise yıllarında aldığım o kınama cezası buralarda bana gol olarak dönüş yapmıştı. Aynen öylede 15 Temmuz öncesi verdiğim dilekçeyle de aradan epey geçtikten sonra bana 15 Temmuz yaşatacak şekilde gol olarak dönmüştür. Peki, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna naklen atanmakla ardımdan yakamdan düşüp beni rahat bırakacaklar mı, onu da inşallah yazacağım makalede irdelemek dileğiyle.
Vesselam.
DİPNOT:
Aşağıda dipnotta geçen Ekler benim aynı zamanda gerek Adalet Bakanlı Teftiş Kurulu Başkanlığına posta yoluyla sunduğum 22-06-2017 tarihli dilekçem, gerekse 06.11.2017 tarih itibariyle soruşturma evraklarıyla birlikte yeniden değerlendirilip gereğinin yapılması için Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına posta yoluyla daha yeni naklen atandığım Sağlık Bakanlığı Tıbbi İlaç Cihaz Kurumunda çalışma dönemlerimde sunmuş olduğum eklerdir:
Ek-1 30/01/2017 tarih ve 20170130-163 sayılı çok acil özel nedenlerden dolayı izin dilekçesi.
Ek-2 31/01/2017 tarih ve 20170131-174 sayılı dilekçenin Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığınca İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sunulmak üzere yazılı dilekçem. Ek-2 08/08/2016 tarih ve 93929388-2017/564 sayılı disiplin karar metni.
Eki-3 2017 yılında izne ayrılacak Biyoloji İhtisas Dairesi personelinin ayrılacağı yılın hangi ayında izne ayrılacağının belirlenmesine yönelik talep listesi.
Ek-4 İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sunduğum 10.02.2017 tarihli hak arayışı dilekçem.
Ek-5 ET rumuzlu moleküler Biyolog partner arkadaşımın izin dönüşümde fark dosya uygulaması için partner olmaması üzerine FUB rumuzlu Biyoloji İhtisas Daire Başkanının benimle partner olmak zorunda kaldığı çizelgedeki aldığım dosyalar (FUB-SG rumuzuyla)
Ek-6 Müşteki sıfatıyla 08/03/2017 tarih itibariyle Muhakkik İzmir Grup Başkan Vekili Uz. Doktora Grup Başkanına Ankara Grup Başkanlık kütüphanesinde verdiğim müşteki ifade tutanağı.
Ek-7 İzmir Grup Başkan Vekili Uz. Doktorun soruşturmayı sonuçlandırdığını bildirdiği tarafıma tebliğ edilen Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun 74674109-000-E.211695 sayılı Tebliğ tebellüğ belgesi.
Ek-8 İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sunduğum 13.08.2017 tarihli hak arayışı dilekçem.
Eki-9 İzmir Grup Başkan vekili uz. Doktoruna Grup Başkanlığı kütüphanesinde ifademin alındığı müşteki ifade tutanağının bir gün sonrasında Eski Ankara Grup Başkanının Kuruma gelip bana görünmesi üzerine muhakkik İzmir Grup Başkan Vekili Uz. Doktora imzalı verdiğim 09.03.2017 tarihli verdiğim yazılı dilekçe.
Eki-10 08.08.2017 tarih ve 9392388-2017/564 sayılı disiplin karar metni.
Eki-11 29.06.2016 tarihli 15 Temmuz Hain Darbe girişimi öncesi verdiğim ifade tutanağı.
Eki-12 06.06.2017 tarihli 15 Temmuz Hain Darbe girişiminden yaklaşık 1 yıl sonra benden tekrar savunma alınan ifade tutanağı.
Eki-13 12.04.2017 tarih ve 2016/110562 soruşturma no’lu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiğim ifade tutanağı.
Eki-14 Ankara Grup Başkanlığınca benden istenen 27.07.2017 tarih ve 20170727-1261 sayılı savunma yazım.
Eki-15 İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sunduğum 29.07.2017 tarihli hak arayışı dilekçem.
Eki-16 Adalet Bakanlı Teftiş Kurulu Başkanlığına posta yoluyla verdiğim 22-06-2017 tarihi itibariyle dilekçem.
https://www.enpolitik.com/bu-da-benim-a ... ,5103.html
Resim
Cevapla

“İlim” sayfasına dön