2010 şubat H.A; MİHRABİYE Münir DERMAN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 şubat H.A; MİHRABİYE Münir DERMAN

Mesaj gönderen sev-guzel »


MİHRABİYE
Tarih: 28.02.2010 Saat: 22:30 Gönderen: kulihvani



Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)



MİHRABİYE

Sâdıklar zümresine giren artık onlara hesap yoktur, onlara korku yoktur.
Onlara daima Cemâlullahın güzel Cemâli vardır.
Onun için aziz mü’minler, dünya bu gün gafletle dolu.
Gafletli insanlarla dolu.
Hiç kimse ne olduğunun farkında değildir.
Hiç kimse kimse için ölmeyecektir.
Herkes kendi için ölecektir.
Dünya nihâyet 60, 70, 80, 100 sene diyelim.
Ondan sonra âhirete intikaldir.
Âhirete intikal, âhiret seyihatının yolculuğu, pasaportu.
Orada nasıl seyahat edilir, orada nasıl lisanı vardır. Trafiği nedir?
Secdede öğrenilir…


MİHRABİYE

(Sohbet 34 Devamı)
Ve yalınız onunla bulunmaktır.
Allah’a iki fânilik kapısından gidilir.
Biri büyük fânilik kapısı ki o tabiî ölümdür.
Diğeri de seyr ü sülüktür.
Yani Namazda Allah’a yanaşmak.
Allah’tan uzaklık şehvetleridir insanın.
Şehvet nedir? Kadına karşı şey mi duymak?
O da bir şey. Hırs, paraya karşı, şuna karşı hepisi şehvettir bunların.
Şehvet bu.
Onun için” Mülk Âlemi, Şehadet Âleminin meleküt gayb âlemleridir” derler eskiler bilirsiniz.
İnsan bunların arasında mutavassıt olduğu için cismanî ve ruhanî bütün mevcudatın hulası.
Bakın Amerikalılar “Rayniye” diye bir peyk gönderdiler bundan dokuz ay evvel.
Merihe doğru. Dünkü Gazetede yazıyordu.
222 milyon kilometre uzağa gitti şimdi o peyk ,hâlâ gidiyor.
Saatte 47 bin kilometre süratle gidiyor.
222 milyon kilometreyi bu günkü otomobille yüz kilometreynen kat etsek 670 senede gideriz.
Daha bu, dünyaya en yakın yıldız. Mesafelerin uzaklığına bakın!
Allah’ın büyüklüğüne bakın!.
O Cenâb-ı Allah celle celâlihu, tenezzül ederek Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’i göndermiş. Bizi muhatap tutmuş.
Daha bu şeref nedir yavvv. İki rekat namazdan kaçıyoruz!.
Kaç ama, adam akıllı kıl kıldığın zaman.
Yıldızlarda gelir. An-ı vahidde yıldızları dolaşırsın.
Ama böyle olursa yerinden bir karış yukarı kalkamazsın.
Namazları doğru kılın!
Midelerinize haram sokmayın!

O halde insan bütün kâinatın içinde sedefin içinde inci gibidir indi.
Bir hadisde. Hadis-i Kudsî de: “İnsan oğlu! Eyy İnsan oğlu diyor Cenâb-ı Vacibü’l- Vücud. Eşyayı senin için ve seni kendim için yarattım!” diyor Cenâb-ı Allah.
Şu büyüklüğe bakınız!.
Gaybın meydanları kendine açılmayan kimse kendi mühiti içinde hapsedilmiş ve kendi zâtının heykeli içinde mahsur kalmıştır.
Kâinatın bu kadar çeşitli oluşu yüzlerce binlerce çeşitli oluşu, Allah’ın kendisin bildirmek istediğindendir.
Siz civciv çıkardınız değil mi, kuluçkadan?
Bu günkü insanlar bu vaziyette.
Civciv 22 gün yumurta durdu şeyin altında. Söyleyin tavuğun altında.
Bu gün 22.ci gün aldım bir yumurtayı ki içinde dolaşıyor.
Biraz sonra “pıt!” dedi çıktı dışarı.
Ay çok güzel, tertemiz civcivi avuçlarımın içerisinde.
Onun lisanını öğreteyim ben sana civciv lisanı.
Çünkü karga lisanı var, civciv lisanı var, öküz lisanı var, insan lisanı var.
Envai çeşit lisanlar var dünyada.
O civcivnen konuş de ki:
“Bak sen şimdi doğdun daha yeni çıktın.
Anan da şurda. Senin gibi gardaşların çıkacak.
Seni anan altına alıp besleyecek. Testi yerleri eşecek.
Getirip sana şey verecek.
Sahibin yumurta pişirecek sana sarısını verecek yiyeceksin.
İşte, bahçeleri dolaşacaksın.
Aylar geçecek büyüyeceksin, anan gibi tavuk olacaksın.
Sende yumurtlayacaksın.
Sende senin gibi civcivler çıkaracaksın!” de.
Buraya kadar inanır da inanır tavuk.
Ondan sonra: “Efendim şu herifler, insanlar seni kesecekler.
Yolacaklar, haşlayacaklar, parça parça edip suyundan pilav yapacaklar.
Bilmem şunları yapacaklar bunları yapacaklar seni yiyecekler!” desen inanmazlar ona.
İnsanlar da böyledir.
Doğduk büyüdük, yaşlandık.
Bir gün öleceğiz. Öleceğiz.
“Mezarda sual var?”
Var buz gibi yaaa ne zannettin Ahmet Efendi!. Var ya!.
Mehmet Bey’e de söylüyor ikimize: “Mezarda sual var!.”
Ondan sonra tartılacaksın. Boyun ölçülecek gramı gramına.
Göz muayenesi, kulak muayenesi hepisi var orda! Ne düşünürsen.
Ondan sonra hesaplar, tartılmalar falanlar bilmem neler.
Cenneti, cehennemi şunu bunu!

İşte o civcivin kesme hikayesi başlıyor ya onun gibi kimse inanmazlar.
İnsanlar gaflet içindedir fakat ister inanmasın.
Vallahi de billahi de doğru söylüyorum!.
Oooooooo!
Onun için dünya bâtıldır âhiret hakikattır.

Onun için aziz cemaat size tavsiye edeyim hemi de vasiyet.
Vesveseyi içinizden def’ edin!.
Ne kadar işin var ise kaza ve kadere teslim et!
Sıkıntı da olanı Allah celle celâlihu, lütf u feraha muhakkak ulaştırır!
Allah’ın kahrı maaazallah fezayı bile daraldır.
Nasıl dilerse öyle iş gören Allah’a kendini teslim et!.
Sonunda rıza yoluna girersin!.
Böyle rıza yoluna girenlerden biri Mekke yolunda bir hastalığa tutuldu.
Vefât etti. Kendisini orada çölde gömdüler.
Gömüldüğü sahanın suyu tuzlu idi.
Gömüldükten bir müddet sonra gördüler ki o çölün bütün tuzlu ve acı suları birden bire tadlaşmıştır.
Onun için Hakiki Müslüman Secde-yi Rahmân’a kapan dünyada da başkasına faidesi vardır yere gömüldüğü zaman.
İşte bu mübârek adam defnedildiği zaman o mıntıkanın bütün gölleri suları tatlılaşmıştır.
Tuzlu iken tatlı olmuştur.
Allah hepimize bu nasibi vermiştir.
Muhakkak olur olmasa âhiret de olur.
Cenâb-ı Allah cümlemizi doğru yoldan ayırmasın.
Bir dua edelim Eendim!

Allahümme salla ala Muhammedin ve ala ali seyidina Muhammed
Essalatu vessalamü aleyke Yaa Rasûlallah! Yaa Seyidî!
Yâ Rasûlallah kuzbiyedihi kallettileti edrikni!
Esselatü vesselâmü aleyke!
Mahzen-i Esrarı Tâ-Hâ!
Sırr-ı Subhanellezi!
Menbai-i Enbarı Yâ-Sîn!
Mmakesi Rahmet-ü Rahmân!
Essalatü vessalamü aleyke Vaizi Esrar-ı Hılkat Rahmetellil âlemin!
Serveri Taht-i Risâlet Ahmedi Ruhu’l- Emîn!

Yâ İlahî!
Pâki Zülcelalin aşkına, Nur-u Zâtın hem vücudun lâ misâlin aşkına bizleri kurtar bu “BEN” likten Nur-u Cemâlin aşkına!
Nakzımız görme Yâ İlahî kudret-i kemâlin aşkına!
Merhamet kıl Yâ İlahî bi misâlin aşkına!.
Ey Cemâlin Kulhuvallahu ahad, Sûret-i nakşındır Allahussamed!
Merhamet kıl Yâ İlahî Yâ Erhamerrahîmin!
Bizi cehennemden koru Yâ İlahî!
Bizi bağışla Yâ Rabbi!
İbadet zevkini bizden alma Yâ Rabbi!
Merhamet kıl memleketimize, hepimize Yâ İlahî Muhammed Mustafa’nın aşkına!
Lillahi’l- Fâââtiha!


MİHRABİYE

Aziz cemaat namazlardan sonra, namaz kıldıktan sonra imam efendiler!
Kur’ân-ı Kerim’in o anda kendi aklına gelen bir sûreden bir sayfa okurlar.
İslam Dininde, İslam âdâbında câmii lügatında “mihrabiye” derler.
Yani mihrabdan Ümmet-i Muhammed’e dönüp Kur''an-ı Azimüşandan bir sayfa okumak.
Şimdi imamın okuduğu Kur’ândan bir âyet Allah’ın kelâmı.
Tabi ne dediğini bilmediniz ne söylediğini.
Gâyet Kur’ân-ı Kerimin her tarafı güzel.
Ama çok güzel bir âyet-i kerime okudu mü’minler için.
Şimdi mihrabda okudu “sadakallahu’l- azim.”
Diyor ki: “bütün kâinatınan mütenai kâinatı yaratan Allah’a, arz da ve semavatta O’nun
ilminden gayb bir şey yoktur. her şeyi bilir görür!” diyor.
“Kendi Rasûlünün peşine takılıp hakiki mü’min, birbirine kardeş olmuş, malını canını her şeyini Allah yolunda fisebilillah olarak koymuş insan, sâdıklar zümresine girer” diyor.
Sâdıklar zümresine giren artık onlara hesap yoktur, onlara korku yoktur.
Onlara daima Cemâlullahın güzel Cemâli vardır.
Onun için aziz mü’minler, dünya bu gün gafletle dolu.
Gafletli insanlarla dolu.
Hiç kimse ne olduğunun farkında değildir.
Hiç kimse kimse için ölmeyecektir. Herkes kendi için ölecektir.
Dünya nihâyet 60, 70, 80, 100 sene diyelim.
Ondan sonra âhirete intikaldir.
Âhirete intikal, âhiret seyihatının yolculuğu, pasaportu.
Orada nasıl seyahat edilir, orada nasıl lisanı vardır. Trafiği nedir?
Secdede öğrenilir.
Onun için bütün insanlardan Cenâb-ı Allah iki şey istiyor.
Biri, Rasûlü tarafından getirilen emirlere “Baş üstüne!.” deyip itiraz etmemek,
İkincisi, kalben kendine bağlamak, Allah’a bağlanmak.
“Peki efendim Rasûlün emirlerini yerine getiriyoruz amma kalben bağlanamıyoruz!.”
En mükemmel yer olan Huzur-u İlahîde her gün seksen türlü iş yaparsın namazda hatırına gelir.
Tavla oynarsın, gazete oynarsın kağıdın sesini duymazsın.
Namazda ohoooooo. Bit pazarları, İstanbullar, dağlar dereler her tarafı dolaşmağa!..
“Niye öyle?”
Bak beni dinliyorsunuz hiç başka bir şey düşünen yok ne söyleyecek bu adam onu dinliyorsunuz.
“Namazda bi hâşâ!”
Namazda ama aklım başka tarafa gidiyor.
Pazar gün imamı dinlerken hadiiii odun pazarına.
Odun pazarından çukurhisara.
Çukur hisardan bilmem hooooooo!..”
Niye gidiyor kafanız. Ulan namaz mi’ractır be.
Sen yalandan berbat mi’rac yapıyorsun da ondan.
Namaz mi’ractır da ondan.
Serserice dolaşıyorsun.
Serserice dolaşma ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in mi’racı gibi mi’rac yaparsın.
Onun için Allah’a bağlanmasını istiyor Cenâb-ı Allah.
Birisi emirlere inkıyad, ikincisi kalbinden Allah’ı çıkarmamak.
Kalbinden Allah’ı çıkarmamak!
“Efendim ben burda namaz kılarken kafam Muttalib’e yahutta Çukurhisar’a gitmesin ne yapayım?”
Namazı doğru kıl.
Namazı yan kılarsan aklın başka tarafa gider.
Namazı biçimsiz kılmazsan doğru aklın illiyine doğru uçar gidersin.
O zaman Allahnan beraber olursun.
Yoksa bunu yapamadıktan sonra haa kılmışsın haaa kılmamışsın. Hepisi bir!
Zâten kılsan bile o namaz sayılmaz ki.
Onun için aziz cemaat âhir zamandayız, âhir zamandayız.
Kafanızı gözünüzü iyice açın!
Şu namazı adam akıllı kıl!
Başka bir şey yapma namazını adam akıllı kıl!
Abdest alıyorsun değil mi?
Kaşağı, ata kaşağı yapar gibi adam akıllı ovv yıkan!
Abdestin zevkini duy!
Böyle cup cup cup böyle pis pis herifler gibi almayacaksın. Allah için alacaksın,derini kazıyarak namazı da öyle kılacaksın.
Cüneydi Bağdadî namaz kılarken kemikleri çatır çatır ötermiş.
Ezan okunduğu zaman Hz. Ali Keremullahi veche’nin yüzü bembeyaz olurmuş.
“Yâ Ali ne oldu?”
“Yine huzura çıkacağız. Aceba bir hata mı yaparım!” diyor.
“Evet! Allah! Allah!”
Ama bizde “Heee heee heeheee!.”
Yok böyle!
Her insan kılabilir bunu oğlum, her insan kılabilir. Her insan kılabilir!.
“Efendim benim bi şeyim var!”
Kılma. Sonra kılarsın.
“Hiç kılmayacağım!”
Hiç kılma âhirette kılarsın. Kıldırırlar sana orda.
“Hiç kılmayacağım!.”
Kılma, ötede kıldırırlar.
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ i anlamak çok güçtür.
Cenâb-ı Allah’ı dinsizi de anlar, imansızı da anlar.
Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimizi anlamak çok güçtür!.

Mübârek parmağını uzattı kudreti İlahîynen buradan tecelli ederek ay ikiye ayrıldı.
“Nasıl ayrıldı?”
Buz gibi ayrıldı oğlum.
“Efendim göze öyle!.”
Hayır göze öyle değil!.
Allah’ın Rasûlünde hokkabazlık yok.
Peki ya buz gibi ayrıldı haah işte!
“Nasıl ayrıldı?” dedi mi “Rasûlullaha inanmıyorsun!” demek.
Rasûllullahı anlamak herkese nasip değildir.
Onun için Cenâb-ı Allah Rasûllullahı anlayan kullar safına bizi, onun için Müezzin Efendi: “Allahummahşurna fizümreti’s- sâlihin.”
“Bizi de Sâlihler sınıfına sokuver de onlarınan haşrolalım hiç olmazsa!” diyor.
“Allahummahşurna fizümreti’s- sâlihin.”
“Yâ İlahî Yâ Rabbi mahşurna bizi haşret, onlarnan karıştır.
Fi Zümretil sâlihin: Sâlihler zümresinin içine!.”

Onun için en birinci kurtuluş çaresi aziz cemaat namazı doğru kılmaktır, namazı doğru kılmak!. namazı doğru kılın!.
Doğru kıldıkça içiniz bambaşka olur.
Onun için: “Efendim Rasûll neymiş?” diyenler çok.
O diyen “Rasûl nedir ?”diyen, o pireyi bile anlayamaz pire pire!..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in emirlerine, sünnetlerine, Cenâb-ı Allah’ın emirlerini yapmazsak bir gün Yâ Rabbi Sen bilirsin!.
Mağfiret eder seni oğlum.
Allah Gafuru’r- Rahîm. İnsanı affeder hiç belli olmaz.
Ama Rasûlün sünnetleri berbattır haaa!. Çok berbattır haaa!..

Birisi, Ehl-i Beytin sahabeden birisi, demiş ki:
“Ehl-i Beytin katillerinden ben olaydım demiş. Eğer Allah beni tesadüfen onların katilleri arasına koysaydı. Beni de affedeydi Cenâb-ı Allah da cennete koysaydı. Cennetten kaçardım demiş doğru cehenneme giderdim!” demiş.
“Tutsalar götürseler!, Niçin?” demişler.
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in nazar-ı akdesi yani mukaddes gözünün nazarı bana akseder de: “Bu zât benim ehli beytime fenalık yaptı” diye, üzülür diye gitmem cennete!” demiş.
Sonra adam akıllı ilim yapmış, hocalara sorun bilirler.
Ragıbu İsfehanî, İsfahanlı Rağıp. Bunun “Mukaddarat” diye bir kitabı vardır. Orda yazar.
“Bir gün diyor ben Şam’a gittim”
Şam’da büyük Umayya Câmisi vardır.
“Ümeyye” dedikleri onlara Araplar “Umayya” derler.
Arapçada ü harfi yoktur.
“Üzüm” diyemezler Araplar “uzum” derler.
Na’büdü yoktur Arapçada na’budu vardır. yü’minün yoktur, Yu’minun vardır.
Ülaike değildir o ulaike dir. Yu’kinün, Yu’kinun!
Elhamdü, dü mü yok öyle şeyler.
Umayye Câmisine gitmiş şöyle ikindi namazını kılmış.
Herkes çıkmış orda bir köşecikte şöyle dalıvermiş Rağıbu İsfahanî.
Kendi “Mukadderat” isimli kitapta yazıyor.
Diyor ki: “Bir rüyâ gördüm.
Bir düzlük, milyonlarca kişi gidiyor.
Baktım baktım nedir bu?” dedim.
“Hz. Âdem bütün peygamberler gidiyor.
Başta Hz. Âdem, Sahabeler, bütün peygamberlerin ümmeti, sahabeleri.
Bakmış Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in sahabeleri de gidiyor.
Hz. Ebu Bekir, Ömer bütün ne kadar varısa.
Ben de diyor “Ne oldu?” dedim!” diyor.
Diyor ki: “Mansur Hallacı Mansur bir kabahat işledi.”
Zâhir ulemâsı, zâhir ulemâsı denilen bir şey yoktur oğlum.
Ulemâ hem zâhirdir hem bâtındır.
Efendim şöyle olursa böyle olur.
Hiçbir şey olmaz bunlar hep soytarılıktır.
İnsan hem et kemikten, hem de ruhtan ibarettir.
Dinin bâtınını da bileceksin, zâhirini de bileceksin.
Zâhir Ulamesı, Bâtın Ulemâsı. Dinde böyle şey yoktur. Soytarılıktır.
“Efendim şu tarafa döndüm gavur oldum.
Bu tarafa döndüm bilmem cehennemlik oldum!.”
Yok böyle şey.
Rasûllullah’ın peşine takılıp da hulus-i kalb ile buraya koydu mu korkma sallayarak geç git!.
“Sağa döndüm kafir oldun, sola!.”
Ne bu mürâyilik böyle zırtapoz hocalar var.
“Sağa döndün kafir oldun!
Yok böyle şey!.
Secde-yi Rahmâna hulus-i kalb ile başını koyan.
Rasûlullah’a salavatı şerife getiren,
Cenâb-ı Allah’ı kalbinden çıkarmayana korku yoktur.
“La tahzenun” âyet-i kerime vardır.
Bu kadar serseri dolu dünya!.
Onlar korkuyorlar da, Secde-yi Rahmâna koyan bir adam nasıl korksun?
Hiç korkmayın, Cenâb-ı Allah cümlemize mağfiret edecektir!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in elini bize zorunan öptürecektir. İnşeallahu Rahmân.
“Affettirmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in huzuruna gidiyorlar demiş.
Bende takıldım peşlerine. Gittik, gittik!” diyor.
“Büyük birdüzük, çimen diyor. Çimenliğin ortasında dört parmak yükseklikte”
İşte aha bu mihrab gibi “bir yer var.”
Mihrab bakın aşağıdan dört parmak yüksek değil mi?
“Sallallahu Aleyhi vessellem orada diz çökmüş böyle Nuuur feneri gibi duruyor mübârek.
Hz. Âdem gitmiş oraya diz çökmüş.
Bütün enbiya, velîler, şeyler, peygamberler hep Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’ in önüne diz çökmüşler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem nur gibi duruyor böyle.
Bende diyor uzaktan seyrediyorum!”
“Kim diyor?”
Rağıbu İsfahanî.
“Hatırımdan geçti diyor.Bu kadar peygamberler, milyarlarca velîler hepisi orda oturuyor da Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem niçin dört parmak yukarıda oturuyor diye hatırımdan geçti diyor.
O hatırımdan geçer geçmez çeneme bir tekme yedim!” diyor.
“Bir uyandım ki Umeyye Câmisinin Müezzini kandilleri yakıyor.”
Eskiden elektrik yoktu bilirsiniz kandilleri yakıyor.
Tekmeyi o vurmuş.
Demiş ki: “Çok mu gördüno yeri O’na dört parmak yüksek yeri!.”
Ve diyor: ”Ben bir nara attım kaybettim kendimi!” diyor.
“Otuz seneden beri o müezzini ararım bulamam!” demiş.

Onun için hakiki secdeye başını koyan, Rasûllullahın peşinden giden, Allahı kalbinden daima çıkarmayan insan ötekinin uyanıkken gördüğü rüyâyı bile görür.
Başkasının aynada göremeyeceğini tuğla parçasında görür.
Ne zannettin müslümanı sen!.

Onun için bu lakırtıları oğlum herkes anlayamaz.
Karga bülbülün sesinden anlayamaz.
Bir kafese kargayı bülbülü yan yana koysan.
Bülbülün dili tutuluverir.
O da kuş öteki de kuş.
Bülbül de kuş.

Ney çalarlar hanı bilirsiniz.
Neyden çok güzel sesler çıkar ama bu sesleri ney ne bilsin!.
Ney kuru bir kamış parçasıdır. Boş bir boru.
Ama üfülemede hüner var üfülemede.
Neye üfülemede hüner var.
Ben ney çalamam. Fakat hünerle üfüleyene de hürmet ederim.
Dikkat buyurun çalgıcılıktan bahsetmiyorum.
Boru gibi olmamalı insan boru gibi.
Zâten görünmede hüner yoktur.
Görünmeyeni görmede hüner vardır.
Kamış görülür.
Aha çıkan ses gözükmez, duyulur.
Kulak gözden afdaldır islamiyette.
Onun için İslamiyette göze kulağa sövmek büyük küfürdür oğlum.
Kur’ân-ı Kerim de “Es semi’ü’l- Basîr” diyor.
“El Basîrü’s- Semi’” demiyor.
Kulağa afdal, kulağa evvel bahsediyor sonra semi’ bahsediyor.
Rasûlllar içinde, peygamberler içinde gözleri amâ olanlar vardı fakat sağır olanlar yoktu.
Göz için ışığa ihtiyaç var, fakat kulak için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur.
Göz bir taraftan görür kulak her taraftan işitir.
Dikkat ederseniz. Görmeyen konuşur. Amâ konuşur.
Fakat sağır adam konuşamaz.
Sesleri nerden öğrensin?
Onun için kulağınız açık olsun.
Onun için: “On söyle, yirmi dinle!” derler.

KELİMELER:

Mutavassıt: Ortada vasıtalık eden. Arada ıslâh edici olan. Orta derecede. Orta hâlli. Sebeb. İyi ile kötü arasındakini alan.
Peyk: f. Bir şeyin etrafında, ona tabi olarak dönen. Seyyare. Haber ve mektup getirip götüren.
An-ı vahid: Bir anda..
İntikal: Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. Göçmek, geçmek. Sirâyet. Bulaşmak. Bir şeyin miras olarak kalması. Bir mes''eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak.
İnkiyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Zümre: Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins.
Mukaddarat: (Mukadder. C.) Kader. Ölçü ve miktarı tâyin olunan şeyler. Alın yazısı.
Mürâyi: İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyakâr, münafık.
Hüner: f. Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret.
Afdal: Efdal. (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.
Amâ: Kör.
Mahsur: Etrafı çevrilmiş. Muhasara altına alınmış. Hasrolunmuş. Hududlanmış. Kuşatılmış.
Envai: (Nev''. C.) Neviler, çeşitler, türler.
Âdâb: (Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı.
İnkıyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.



ÂYET:

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

" Ve la tehinu ve la tahzenu ve entümül a''levne in küntüm mü''minin: Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”
(Âl-i İmrân 3/139)


HADİS:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’i Efendimiz Rabbinden naklen anlatıyor: “Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu;: `Ey Âdemoğlu, seni kendim için yarattım. Eşyayı da senin için yarattım. O halde kendim için yarattığım mı senin için yarattığımın ayarına düşürme!”
(Hadis-i Erbain-40 Hadis, Sadreddin-i Konevî)

Not: Allah dostları tarafından sağlam kaynaklara dayanılarak 700.000 (yediyüz bin) civarında hadis -i şerif toplanmıstır. 700.000 hadis-i şerif içerisinden de Hadis-i Erbain (40 Hadis) seçilmiştir. Seçilen bu Kudsi Hadisler, Sadrettin-i Konevi Hazretleri tarafından 1350 yılında açıklanarak yazılmış ve Selçukiler ve Osmanlılar zamanında da çoğaltılıp dağıtılmıştır. Malatya beyi oğlu Sadreddin-i Konevî, Muyiddini Arabî''nin üvey oğludur. Mehmet Akif Ersoy - Allah Rahmet eylesin- 1924-1936 yılları arasında Mısır''da bulunduğu sırada, Cami''ul Ezher''de "Hadis-i Erbain''i" görmüş. Arapça yazılı olarak getirmiştir. Türkiye''de de Diyanet işleri Başkanlığı kanalıyla Türkçe olarak bastırılıp dağıtılmasına vesile olmuştur.
Resim
Cevapla

“ŞUBAT” sayfasına dön