2010 Haziran Haber Arşivi; VELÎYULLAH M.DERMAN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 Haziran Haber Arşivi; VELÎYULLAH M.DERMAN

Mesaj gönderen sev-guzel »


Münir DERMAN (ks)
Tarih: 01.06.2010 Saat: 18:38 Gönderen: kulihvani


Resim


Münir DERMAN (ks)

VELÎYULLAH


Fizilâlü’l- leyl utlubu Fizzilâm, Ene Deyyan!
Gece vakti Ben, istediğinizi O anda veririm.
Herkes gece uykuda aleverada daleverede,
Sen uyumazsan kapı boşalır oğlum boşalır.
Daha erkenden gidersen şeye,
İstasyonda birinci mertebede bulunursun.
Onun için gece vakti göz yaşı dök!
“Ulan ne döküyüm? “Heee hee!” mi ağlayayım?”
Hayır efendim!
Kıl iki rekat namazı: “Yâ İlahî şu azametine bak! Şuna bak! Buna bak!”
Zaten bu günkü dünyada Allah’ı inkar kapıları tamamen kapanmıştır.
Bakma o zırıltılara.
“Efendim sonumuz bişey değil!”
O haberi olmadan. O korkusundandır
O birşey yapamadı şimdiye, aşağıda tokmağı yiyecek ondandır onun korkusu.



“Bunları kim yaptı efendim?”
“Cenâb-ı Allah yaptı!”
“Hâşâ sümme hâşâ! Ulan durup dururken nasıl olur? Allah nerden oldu? Sümme hâşâ?”
Değil mi insanın aklına gelir.
“Bu kuvvet nasıl oldu. Emrediyor şu olsun bu olsun. O nerden aldı bu kuvveti?”
Haaa O nerden aldı biliyor musunuz?
O âhirette belli olur. Bu akılnan o belli olmaz âhiret aklıyla.
Allah bu kadar akıl vermiştir bize. Onu keşfedemeyiz.
Eğer aklını örselersen, tekmeler seni: “Gümmm!.” diye aşağıya gider.
O taraf iman süzgeci ile iman yoluyla şey eder.
“Buna ermiş adamlar var mıdır?”
Heeey dolu, dolu! Belki içinizde de dolu. Bunlar kendilerine belli etmezler.
Beyhude bu başınızı secdeye koymuyorsunuz.
Haberi olmadan insan Velîyyullah olur.
Aklı ermez ona da farkında değildir kendisinin.
Bırak gitsin onu!.

Bir gün Hacı Bayramı Velî Hazretleriynen, alay ederlermiş kendisiynen, Büyük Velî.
Bu Türk diyarında dört tane büyük velî vardır.
Allah şefaatlarına nail eylesin.
Kendileri, ismi velî değil.
“Ben Velîyullahım diye ilan etmiş herif.”
Radyoda gazetede, mazatede: “Ben Velîyullah’ım ne zannettin!” demiş.
Böyle herifler.
Hacı Bayram-ı Velî,
Hacı Şaban-ı Velî,
Hacı Bektaşı Velî,
Beyazıd-ı Velî, Yavuz’un babası. Padişah.
Bunlar Velîyullahtır Allah şefaatlerine nail eylesin.
Şakası Yok!..

Hacı Bayramı Velî’yle alay etmeye başlamışlar.
“Bu da Velîdir meli mi işte!”
Çünkü insanlarda hased vardır.
“Yaa Velîyim ne zannettin!” dedi adam.
60 Sene başını secdeye koymuş adam.
Herkes uyurken o namaz kılmış, ağlamış durmuş.
Senilen bir olur mu ne zannettin.
“Bende efendim okuyum duruyum!”
yoooo kolaydı!..
Kazın ayağı ya öyle değil.

Hacı Bayram-ı Velî câmiden çıkıyormuş.
“Ulan şununlan bir alay edelim!” demişler.
Allah’ın Velîsiynen şaka olmaz!
Hiç şakaya gelmezler bunlar!.
Bir cenâze. Zamanın Kadısının kardeşi.
Tabuta koymuşlar. O câmide iken musallaya koymuşlar.
Hacı Bayram-ı Velî çıkıyor.
“Efendi Hazretleri burda bir cenaze var. Namazını kılar mısınız?” demişler.
“Hay hay efendim kıldırıyım!” demiş.
Gelmiş mevtanın önüne. Bakmış ki arkaları dolu cemaat.
Şimdiki gibi getirirler.
“Felan bey öldü!.”
Çiçekler miçekler! Getir çiçeğini koy oraya!.
“Hacı yobazlar kılsın namazı!.”
Onlar çekilirler bir tarafa. Şöyle dururlar.
Hadi Ötekiler de : “Allahuekber!” der namaza.
Bu bir nev’i demezler öyle ya, ceseden..
“Ulan şu yobazlar kılsın biz niye kılalım?” gibi.
Mâdem ki namazını kılmıyorsun. Niçin cenazeni namazını kılmadan defnetmeye cesaret edemiyorsun.
Bu rezâlettir…

Öyle yoktu o zaman.
400 kişi katılmış Hacı Bayram-ı Velî şöyle bir durmuş: “Efendiler diri niyetine mi kılalım ölü niyetine mi?” demiş.
Kadı arkadan demiş ki: “Efendi hazretleri hiç dirinin namazı kılınır mı gâyet tabi ölü niyetine!” demiş.
“Ölü niyetine Allahuekber!” demiş.
Namazı kılmışlar. Selâm vermişler. Selâm verdikten sonra, öteki herif kalkacak: “heee!” alay edecekler şeynen, Hacı Bayram-ı Velî’ynen.
Bakmışlar ki herif kalkmıyor. Bakmışlar, herif gitti öldü.
Allah’ın Velîsiynen şaka mı olu?.
“Ölü niyetine Allahuekber!” herif zıbardı.
Allah’ın iyi kuluynan şaka olmaz oğlum!

Yine bir gün geçiyormuş Hacı Bayram-ı Velî.
Bu ters yüzcüler, bilmem neler, kurucular, vurguncular var ya şimdi de dolu.
“Ben buyum, sen şusun!”
Ulan neyi istedin?. Bir nutfeden yaratıldık. Sonunda leş olacağız.
Leşini mis kokturmaya çalış kibir yok islâmda.
“Haaa haaa ben bunu bilirim sen bunu!”
Ben neler bilirim, ama hiçbir şey bilmem.
Tevazu’, Tevazu’. Tevazu’: “Ben mütevazi’ olacağım!” demeknen olur.
Allah içine bir boru sokulacak, yıkıyacaklar seni ondan sonra olur.
Bu tahsilinen olmaz. Bilmen neynen olmaz. Para dağıtmaknan da olmaz.
Allah vergisidir.
“Şunnan bi alay edelim!” demiş geçiyormuşlar.
İşte Hocalar müfessirler tefsir ediyor. “Gale söyledi, kul dedi. İşte bu Gale de kul. Ye gulune bilmem ne. Haaa bak bak bak ne dedi!”
Ulan ne dedi?
“Eee böyle dedi!” diyorsunuz.
“Efendi Hazretleri!” demişler.
“Bize bir Fâtiha-yı Şerifeyi tefsir eder misiniz?” demişler.
“Hay hay ediyim efendim” demiş.
Ordan da bir ermeni çocuğu geçiyor. Ankarada çok ermeni varımış.
11 yaşında Artin isminde : “Gel oğlum Artin buraya!” demiş Hacı Bayram-ı Velî.
O müfessirlere demiş : “Fâtihayı şerifeyi ben mi tefsir ediyim, yoksa şu ermeni çocuğu Artin’e mi tefsir ettireyim?” demiş.
Ötekiler : “Ulan demiş tam bu yapamayacak bu da daha rezil edecek, alay edeceğiz!” demişler.
“Efendi Hazretleri, Artin tefsir etsin!” demiş
“Gel oğlum otur!” demiş.
Oturmuş : “Tefsir et bunlara!.”
Tabii o sırada Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri görünmeyen fişini takmış çocuğa. Anteni.
Çocuk bir tefsire başlamış orda.
Ötekiler böyle ağızlarının suları akmaya başladı.
Ağız suyu eşşeklerin akar oğlum!.
İnsanın ağız suyu akmaz! Eşşeklerin akar!

Onun için secdeye baş koyanlarla alay olmaz, alay olmaz!
Hiddet etmeyiniz!.
Şükür geldiği, nimet geldiği zaman derhal şükrediniz.
Bir belâ geldiği zaman sabrediniz.
Sabır şöyle : “Allahümme salli. Yâ Rabbi sen sabır ver!”
Bu sabır değil bu, eşşek sabrı bu.
Ee aaaa, bir belâ geldi mi senin aynana çarptı mı gidecek gerisin geri.
“Cenâb-ı Allah bu kaderi gönderdi. O bildiğini yapar diyeceksin.”
Güleceksin. İşte bu sabır…

Onun için bazısı kızar birbirine beddua eder.
Beddua ind-i ilahîde makbul değildir efendiler.
Hani bazı ana baba kızar da oğluna çocuğuna beddua eder.
Aman Maazallahu Teâlâ.
Beddua Allah’ın takdir ettiği kader zincirine bilmeden, hiddet ederek, menfaatı kırılarak, nefsin fevaranına kapılarak söylenen sözlere menfaata bağlı dileklere beddua denir.
Bed kelimesi, lugatta fenâ çirkin demektir.
Beddua aslında ind-i ilahîde çirkin bir arzu olarak karşılanır aziz cemaat.
Beddua etmeyiniz!.
Bir zâlimin nâ-hak yere zülmüne uğrayan hayvan olsun, insan olsun.
Kafir olsun, mü’min olsun hiç şikâyet etmeden sabır ederse Allah’a havale edip de gözlerinden temiz yaşlar gelmeye başladı mı o zaman Kadir-i Mutlak bir nev’i hâşâ Kadir-i Mutlak’a hâşâ sümme hâşâ hakaret olur.
Derhal o zâlim tepelenir an-ı vahidde.
O sabır hali ve gözyaşı, zulme uğrayanın kendinde olmadığı bir ana tesadüf ederse, yıldırımla o zâlim derhal ortadan kaldırılır.

Amaaan yetime, dilini kimseye uzatmayın sakın aziz cemaat. Beddua için.
Hakkında âyet-i kerimeler vardır.
Bizzât kendimin gördüğü bir iki sene evvel anlattığım gibi, beddua Mazallahu Teâlâ beddua nasıl olur.
Gözünü kapatırsın
“Yâ Rabbi sen sabır ver. Sen bunu reddi def’eyle!” dersin.
Unutursun. Ama Allah unutmaz oğlum.
Sırat içine girer, kaydın yapılır o bekler bekler bekler öyle bir berbatlık verir ki bütün aileyi hâk ve perişan eder.
İş bazen biri kendinde olmaz Allah ile meşguldür. Dürtersin onu.
Hani at yem yerken birden dürttüğünde bi tekme yediğin gibi öyle bir tekme yersin ki âhirette bile kendini toplayamazsın.
Maazallahu Teâlâ!.

Onun için beddua iyi bişey değil.
Ondan sonra bazıları eşşeğine kızar, ata kızar, köpeğe kızar.
Tavuk kaçmıştır onun peşine koşar: “Allah belânı versin!.”
Ulan eşşeğin yanında Allah’ın ismini anma hayvan herif! Edebsizlik olur.

Bir mübârek çoban varmış. Koyunları dağılmış bir kuzucağız kaçmış.
İhtiyar bir adam. Sahibi beni döver diye koşmuş koşmuş saatlerce kuzunun peşinde.
Kuzu orda yoruluyor bu burda. Ter içinde kalmış adam.
Artık nefesi daralmağa başlamış nihâyet bi hendeğin orda yakalamış kuzuyu.
Bak siz bile kızıyorsunuz şimdi. Şimdi kuzuya ne yapar o.
Döver, bilmem ne.
Almış, başlamış öpmeğe onu: “Be mübârek hayvan!” demiş, “Niye öyle yaptın.
Hem sen yoruldun hem ben yoruldum!”

İşte İslâm budur Efendiler.
Katiyen Yetime, Yetim anası babası olmayana.
Uydurma yetim değil haaa!.
Şimdi birisi gelir : “Felan yetime para toplayacağız!”
Ulan yetim öyle yetim değil. Anası babası yok.
Yetime dil uzatmayınız. Bunun hakkında âyet-i kerimler vardır.
“Femmel yetiyme fela takher. Ve emmessaile fela tenhar.”
“Yetimi hor görmeyiniz!.” Âyet-i kerime, ben söylemiyorum.
Yetimlerin en büyü Rasûl-i Erkemdir.
O Fahr-i Kâinat’a dil uzatmış olursun yetime hakaret edersen. Rahmetenlilâlemîn olan Rasûl-i Kibriyâ bütün dünyadaki yetimlerin en büyüğüdür.
Burada din mevzuubahis değildir. Anası, babası yok demektir. Ne dinden olursa olsun!.

Aman dilini, nefsini, aklını dizginle!
Yetime söz söyleme! Derhal tepelenir insan.
Çünkü yetimlerin baş kumandanı, lideri Hazret-i Rasûli Ekremdir..
Rasûl-i Ekrem den evvel ölmüş yetimlerin, bundan sonra gelecek yetimlerin de;
Çünki, hepisinde Nur-u Rasûlullah vardır.
Rasûlullah’ın yetim olması o da bir hünerdir. Niçin öyle olmuş?
Cenâb-ı Allah : “Benim habibim!” demiştir. Kimseyi ona iştirak ettirmemiştir.
Allah sevdiğini her şeyden kıskanır. Allah her şeyden sevdiğini kıskanır!.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz,bilirsiniz Hazreti Hüseyin Efendimiz’in burasından öpmüştür.
Hazreti Hasan’ı da ağzından öpmüştür.
Allah’ın gücüne gitti. Hazreti Hasanı zehirleyerek, Hazreti Hüseyin’in de boğazını kestirerek öldürdürttü dikkat ederseniz!.
Bunlar büyük hikmetlerdir. Şakası yok bunların.

Onun için Cenâb- Allah’ın mahbubunun peşinde koşuyorsunuz aman edebli olunuz!
Yetime el uzatmayınız! Din farkı gözetmeden!.
Bir defa yetimceğizi şöyle : “Nasılsın evladım?” diye hulusi kalb ile kardeş veya baba, ana şefkatıyla okşayana, Vallahî Billahî böyle cehennem ateşi bişey yapamaz. Bunu Rasûlullah haber veriyor.
İnsanlık kadrosu gâyet kolay.
O kadar tantanalı falan değil üç beş tanedir. Fakat yapması güçtür. Yapması güçtür!.
Namaz gâyet kolay : “Allahuekber!”
Fakat bütün namazda her şey hatıra gelir.
Senin zâten başka zamanda hatırında olduğu için namazda her şey hatırına gelir.
Onun için namazda, yahu Cenâb-ı Allah nasip etmese hiç birimiz şuraya namaza gelmeyiz.
O halde demek ki cenâbı Allah hepimize bir kanca takmış, bir kanca takmış.
O kancayı parlatmaya çalış. Çekiştirmeye uğraşma!.
Bu devirde her babayiğit namaz kılamaz!
Hakkıyla abdest alan mü’minden şeytan uzaklaşır.
Şeytan gelip de şu şadırvanın arkasında bakmaz.
“Aceba bu mü’min abdest alıyor mu almıyor mu?”
Yok ulan o değil. Öyle gelip bakmaz.
Abdest alan adam nefsine tekme vurur demektir. Tekme vurur.
Tekme vurdu mu şeytanın yuvası kalmaz orada.
Hani çocukken oynamışsınızdır, aynalar vardır.
Bir tarafını çevirdin mi orda resim vardır.
Bakarsın orda delikler vardır bilyeler vardır.
Hani oynardık yerine sokalım diye.
O bilyaların orda deliği olmasa sokamazsın bilyayı yerine.
Abdesti almadı mı, o bilyaların deliği vardır demek gelir şeytan oturur oraya sana.
Onun için namazda benim aklıma : “Efendim imamınan ikindi namazının dört rekat farzını kılmaya niyet eyledim, döndüm Kâbe’ye. Durdum Huzur-u İlahîyeye. Uydum bu imama!” deyip
“Allahuekber!” Subhâneki okuyon.
Sanki Kâbe’nin önündeymiş gibi, Cenâb-ı Allah seni görüyor.
Evet görüyor.
Ben de O’nu görüyormuş gibi edebnen durur iken bi de baktın ki İmam “Allahuekber!” diyinceye kadar senin kafan Yıldız Tepe’de geziyor.
Ulan şeytanın işi yok, abdestin bozuk senin adam akıllı abdest almamışsın!
Bi yerinde senin anlayamadığın bir pislik var.
Kahveye gidersin sigara iç, başka sigara içen yanına gelse kokunu almazsın.
Fakat sigara içmeyenin yanından gidersen.
Eve gittiğin zaman : “Efendi senin üstün sigara kokuyor!”
Sigara içmeyen kokusunu alır.

Onun için aziz cemaat!
Kafan namazda bir yere takıyorsa muhakkak abdestinde bozukluk vardır.
Muhakkak bir yerinde vardır.
Abdest almak öyle kolay iş değildir.
“Efendim abdest dualarını okudum!”
Yok efendim abdest dualarını oku okuma.
“Euzu Billahîmineşeytanirracim Bismillahîrrahmânirrahîm.
Amentü billahî!” yi oku.
Ne okursan oku. Fakat abdesti adam akıllı al. Adam akıllı al!.
Doldur elini: “Şap! Şap!..”
Yooook! Yoooook!..
Su, dünyada cennet taamı olarak yegâne tutulan ve içilen şeydir.
Avuc-u mübareğine aldığın zaman alnından aşağıya dökeceksin suyu.
Böyle “Şap! Şap!..” yok efendim yok!.
Ellerin güzel yıkanacak.
İkincisi suyu da israf etmeyeceksin.
Kol gibi su aksa şeyden israf etmeyeceksin.
Avucuna aldın mı, alnına getireceksin böyle.
“Efendim felan kitapta abdesti böyle yazıyor!”
Yazıyor, ama yazıyor, heee yazıyor!.. Onlar hep sûreten lakırtılardır.
Onun için aklın bir yere giderse abdestinde kabahat bul! Abdest almanda kabahat bul!
“Hakkıyla abdest alan mü’minden şeytan uzaklaşır!” diyor Cenâb-ı Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem.
Katiyyet ifade eder bu hadis. Nazariye değil!.
Dinde bir hareketin iki tarafı vardır.
Birisi bâtınî tarafı birisi de zâhirî görünen tarafı.
Biri dar kafalılar içindir “Şap! Şap!..” yıkanlar içindir.
Diğeri anlayanlar içindir.
Abdesti al!
Abdestte ilk önce yıkanmak elden başlar. Bu dışarısının.
İçinin yıkanışı nedir bunun elin içinin, zâhirî - bâtınî dedik değil mi iç-dış.
Bâtınî yıkanış, her söz keşif ve ifşâ edilemez.
Her gerçek sözle açıklanamaz. Öyle sırlar vardır ki bu sırları ifşâ etmek küfür olur.
Devletin sırrını ifşâ etti mi casûs diye insanı anayasa mucibince asarlar.
Kur’ân-ı Keriminde de dinde de böyle sırlar vardır. İfşâ etimi küfüre girer insan.
“Suduru’l- ahrar, kuburu’l- esrar.” buyurulmuştur
Hakiki sadırları tamamiyle hürriyyete kavuşmuş, rızaya kavuşmuş insanlardan göğüslerinin içi esrar sırrıdır, esrar mezarıdır derler.

Bir hadis-i Peygamberei buyuruyor ki : “Öyle ilim vardır ki gizlenmiş inci gibidir. Onu ancak Allah’ı bilen bilir.” diyor
Katratü’l- Lü’lü’ şeklindedir.
Allah’a karşı mağrur ve şerrirler çoğaldıkça bu sırrları saklamak her müslümana vâcib olur.
Onun için bir edebsiz: “Aman bunu yapma haramdır, aman şunu yapma bilmem cehenneme girersin!”
Sus!. Karışmayın işe!
Biraz açıklayalım bu dediğimi ama fazla değil.
“Ama bunları biz ne zaman bileceğiz?” derseniz.
Birbirimizle boğuşuyoruz zâten, daha namazı doğru dürüst kılamıyoruz birbirimizinen boğuşuyoruz.
Ben size ne yapabilirim. Kendinizi hazırlayın!
Bu lafları bir daha ne işitir, ne duyar, ne de bir yerde okuyabilirsiniz.
“Ne zaman öğrenebilirim?”
Bilirsiniz insanın eli, vücudun icra me’murudur.
Müddei-yi umumî emreder : “Felan yerde bir hırsız var!” tuttular “Var götür hapisaneye sok!”
Müddei-yi umumî yapmaz, polis alır götürür onu deği mi?
İnsanın vücudunun icra memuru da elidir.
Yani bütün arzulara, Allah sizi el ile iş gördürür.
Mesele göz görmüş olduğu iyi veya fenâ işi yaptırmak için ele emir verir.
“Şunu al şunun kafasına vur! Yahut Şunu al şu adamın elinden tut da karşıya geçir! Gözü görmüyor!”
İşte el, ne vakit icra memurluğunu iyi işlerin haricinde kullanmak, fenâ işlerinen bulunduğu vakit reddederse el bâtınen yıkanmıştır.
Bâtınen yıkanmışsa ondan sonra git abdestini al!.

Namazı kıldıktan sonra niyyet yapılmaz.
Namaz harekettir. Niyet bâtınîdir.
Namaz bittikten sonra : “Aaaa ben kıldım Yâ Rabbi ikindin namazının dört rekat farzını!.”
Olmadı.
Kalb ile tasdik, dil ile ikrar.
Dil ile ikrar kalb ile tasdik arasında büyük fark var.
Elini her pislikten çek.
Cünübken abdest alınmaz. İlk defa bir gusledeceksin.
Cünübken namaz kılınmaz. Gusledeceksin ondan sonra kılacaksın.
“Ben namazı kılıyım da sonra gusledeyim!.”
Olmaz!
O halde oradaki gusül bâtınen yıkanmaktır.
Elini her fenâlıktan çek. Kendi eline baktığın zaman : “Ulan benim elim temiz!”
Öp başına koyabiliyor musun?
Ondan sonra abdest al! Gel : “Allahuekber!” de!
Kâbe’yi görmezsen, aklına bir şey gelirse, gel benim kafamı vur.
“Efendim ben suyunan iyi aldım.”
Ulan suyunan iyi aldın ama elin pis!.
Onun için kendinize, şeytana kabahat bulmayın!.
Zâten böyle kabahat bula bula bula, milyonlarca insan bu kahabatların altında şeytan erirdi. Şimdi dünyada şeytan kalmazdı.
Bu kadar kabahata tahammül edemezdi.
Onun için bunlar kabahat değil.
Kendi kabahatini başkasına yüklüyor!...


KELEİMELER :

Hâşâ : Aslâ. Kat'iyyen. Öyle değil. Allah korusun...(mânasına söylenir.)
Sümme : Sonra, ba'dehu gibi mânalara gelen bir zarftır. Bazan istiâre olarak "vav" mânâsına da kullanılır. Harf-i atıftır. Sonraki mânayı evvelkiyle bağlar veya tertib, mühlet iktizasını ifade eder.
Nail: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Hased: Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak
Musalla : Namaz kılınan yer. Câmi avlusunda cenaze namazı kılmaya aid yer.
Mevta : Ölüler. Ölmüşler. Cenâzeler.
Nutfe : Duru ve sâfi su. Meni. Rahîmde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi. Taşmış, dökülmüş su. Deniz.
Beddua : (Bedduâ) f. Bir kimsenin kötülüğü için duâ. Kötü duâ.
İnd : Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir.
İnd-i ilahîde : Allah katında.
An-ı vahide : Bir anda.
Def’ : Ortadan kaldırmak, Öteye itmek. Mâni' olmak. Savmak. Savunmak. Himaye etmek.
Mevzuubahis : Kendisinden bahsedilen. Bahis konusu.
Hulusi : Samimi, candan. Hâlis ve içi temiz olan.
Hulusi Kalble: Kalbden, gönülden, içten samimiyet.
Müddei-yi umumî: Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
Kabahat: Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket.
Tahammül: Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. Sabretmek. Katlanmak. Kaldırma.


ÂYETLER :

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ

---“Femmel yetiyme fela takher. Ve emmessaile fela tenher. : Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyeni de sakın azarlama.” (Duhâ 93/9-10)
Resim
Cevapla

“HAZİRAN” sayfasına dön