2010 Temmuz Haber Arşivi;İNCİTME-İNCİNME!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 Temmuz Haber Arşivi;İNCİTME-İNCİNME!

Mesaj gönderen sev-guzel »

İNCİTME-İNCİNME!
Tarih: 19.07.2010 Saat: 23:48 Gönderen: kulihvani


Resim

Münir DERMAN (ks)

İNCİTME-İNCİNME
!

ALLAH celle celâluhu, başını koyan kula, ara sıra eziyet yapar oğlum eziyet!.
Sevgiliye cezâ olmazsa tadı olmaz.
ALLAH gelir seni ağlatır. Merhâmet onun. Senin için de ağlıyor.
Başkasına acır seni ağlatır. Hoşuna gider ötekine yardım eder.
Bir tiyatro oynuyor oğlum. Kimse farkında değil!.

Onun için kendini dâimâ ALLAH’ın rızâsına bak!.
Ne durumda olursan ol ALLAH’tan ayrılma!
Nasıl ayrılınmaz ALLAH'tan. Üzerinde muska mı, Kur'an mı?”




Yok oğlum. Fazîletten ayrılma, yalan söyleme!.
Şunu yapma, bunu yapma!.
İşte ALLAH o zaman senin içinde.
Kaçar ondan sonra kaçar!.

“"Efendim ben seksen gün oruç tuttum. Üç yıl!"”

Onlar riyâzât değil oğlum!.

Riyâzât, fazîletten ayrılmama kaygusu, sabırdan ayrılmamak kaygusu.
Yalan söylememek. Kimseyi gıybet etmemek bunda müstakarr olmak şey bu, riyâzât bu.

Her işinde "ALLAH"ı bil. "ALLAH"ın adını an!.
O işinde "ALLAH"tan daha iyi yardımcı tanıma!.

Kıyâmet gününde yüzünü utanç ve pişmanlıktan kızartacak bir şey yapma.
İyi öğüt dinle. İyilikten sana bir kötülük gelmez oğlum.
Gelirse benim yakama yapış: "Hayvan oğlu hayvan de. Bana zarar geldi kötükten!" de gel benim yakama yapış!

İyilikten ayrılma bir şey gelmez insana.
Çok uzun yaşamayı arzu ediyorsan insanların gönlünü kırma!.
İki lakırtıdır amma üç senede öğrenilir oğlum.
Bir civataynan da tutmaz bu insanda.
Otuz beş tane cıvata yapacaksın, gönül kırmamak için.
Sabır dizginlerini çekeceksin!. El frenlerini çekeceksin!. Lastikleri söndüreceksin!. İstop edeceksin ondan sonra!

Lakırtıynan olmaz: "Eeee!"”
Yok öyle yok! Kolay değil!.
Kimseyi incitmeyen kırmayan dâima uzun ömürlü olur. Hadis var ben söylemiyorum.
Varlıklı olan bir kimseyi kıskanma, bu sana üzüntü verir ona da sevinç.
Güler yüzlü bir adamdan zarar geleceğini sanma!.
Güler yüzlü bir kimse cennet ehlindendir. Vallâhi de billâhi de!. Rasûl-i Ekrem haber veriyor.
Akraban da olsa bilgisizlikten eteğini çek!.
Çünkü vereceği sıkıntı sağlayacağı huzurdan daha beterdir.

Cennet kapısının anahtarının ismi TAHAMMÜL dür oğlum, tahammül anahtarı.
Merhâmet ve lütuf ile gönülleri kendine bağla!.
Kimseyi elinle dilinle incitme!.

İhtiyarlıklarında anana banana hürmet et!.
Gezdiğin zaman bile onları azarlama!.
Ömrün olursa sen de ihtiyarlayacaksın.
Annen seni kucağında büyüttü. Baban yıllarca yetiştirdi.
Güzel yüzlülük ve tatlılıkla onların kalblerini kazanmağa bak.
İşte iyi huylu olmak budur.

Öğrenici olmaktan zevk al. Kibir duyma!.
“"Ben şunu okudum, ben bunu okudum!."”
Anlamadığını birine sor!.
Sora sora insan öğretmen olur oğlum.
Süpürgeci, gül suyu satan da insandır.

“"Efendim belediye süpürgecisi, eeeeheeee eheeee!"”

“"Eheeee eheeee!" si yok o da insandır!.
Ama birisi gül kokar, birisi ceseden bilmem ne kokar.
Onlara aldırma!.
Vücûdunun içine düşman şeyi sokma!.
Düşman bir vücûda girdi mi bir samanla bir para!..

İyi kullar bir harâbede gömülü bulunan bir hazîneye benzer.
O gizli hazîneleri ara!.
Dolu memlekette nasıl yok yavvv!.
Sen dünyâyı boş mu zannediyorsun?.
Senin gözün kör diye herkesi de mi kör zannediyorsun?.
Dolu, dolu!..

Ne kadar çok cimri vardır ki sağlığında pâdişahlar gibi yaşamıştır.
Fakat öldükten sonra çocukları dilencilik etmiştir.
Kıtlığı düşünmeyecek olursa, kimse köylünün değerini kavrayamaz.
Köylü deyip geçme köylüler Hz. Âdem’den kalma yâdigardırlar.

Üzerinden geçilen köprüye ev yapılmaz!.
İster sevinçli, ister kederli ol bu ömür dâima bir rüzgâr gibi gelip geçecektir.
Bu iğreti saray kimseye kalmaz oğlum!.
Herkes ondan eteğini çeker bir gün. Hepimiz bir gün gideceğiz.

Hâfız daha var mı çok. Ne kadar var, haaa?.

“"Daha zaman var Efendim!"”

Aziz Cemaat insan "ALLAH" ın bir mekânıdır. Mekân mekân.
Aslı ise insanın "Lâ mekân" dır.

Bu dükkânı kapa, öteki dükkânı aç!
Selâmsız sabahsız çağrılmadan kimsenin yemeğine koşma!.
Bilirsin, deniz kenarına gidenleriniz varısa ama gitti de böyle denize baktıysa yooo!.
Benim dediğim gibi bakmadıysan, gine git bak!.
Deniz köpüklenir, örtülür böyle, köpüğü ileri sürer dalga.
Sonra köpüğü çeker açılır kendini gösterir.
Deniz kenarına git de bunu seyret et, bunda çok işler var.

“"Efendim birine sorarım!."”

Aslan gibi avını kendin ara kendin, başkasına ısmarlama!..

Biz burda her zaman bir şeyler mırıldanıyoruz şurada, aklımızın erdiği kadar.
Dedikoduyu bırak, dedikoduyu bırak!.

Herkes eline bir asâ alır, herkesin eline bir asâ alır. Baston bilmem ne alır ama.
Mûsâ da alır eline, senin elin nerede Mûsâ’nın eli nerede?.
Pâdişah sabaha kadar mûsikî faslı yaptırır.
İşr ü nişret, içkiler kıyâmet eder.
Sarayın önünden geçenin, derenin içindeki kurbağaların sesinden haber yoktur.

Sözlerimizden mânâ çıkar, onu deş deş!.
Dedikodu için değil, gönlün için lakırtı söylüyoruz biz!.

Az çoğa, bir yudum su göle, bir avuç tâne büyük bir harmana delâlettir.
Yağmur çemenlere ne yaparsa aha ben aha bu kısık nefesimnen de senelerdir onu yapmak istiyorum mü’minlere.
Sözlerimiz kaybolmaz oğlum. Bu cihan bizdardır.
Bizim yaptıklarımızın hepsi sestir.
Seslerin aksi yine bizim tarafımıza gelir, KULAK bulamazsa!.

İki tâne kamış da aynı sulak yerde yetişti.
Birisinin içi bomboş kaval oldu.
Ötekinin içi şekerle dolu, şeker fabrikasında.
Geceleyin zindandakilerin zindandan haberi yoktur, gece olduğu için.
Kuş havada uçar, gölgesi de yerde uçar.
Anlarsan anla, anlamazsan ne yapayım ben?..

Her SIRR çözülür, her sırr!.

“"Sırr vardır!"” derler.

“"Felan sırr, felan sırr!"”

“"Yetmiş bin perde, seksen bin perde!"”

Hep söyleriz: "Allah perdelerin arkasında gizlidir!"”

Her sırr çözülür oğlum sırr.
Sırr, zâten tahammül hudûduna henüz girmeyen şeydir.
Ona tahammül, onu alabilmek temizliğine kavuşmak gerek.
O zaman sırrlar çözülür.

“Fe ilâ RABBike ferğab.”

Sen o temizliğe gel, sen temizlendikçe perdeler açılır.
O kez diyor ki: "Gelsin perdeci açsın bilincimi!"”

Ulan perde yok, perde yok, temizlik var!.
Yara bile olmadan deşilmez.

Gider: "Daha olmadı siyah merhem koy, bıçak vuracağım!"”
Taze fidan git gide çürür!..

Bunlar silah zoruyla öğrenilmez oğlum.
Kulluk yap, saçma sapan söyleme!.
“"Eğer illetine de kapılma!" dedim haaa!.
“"Şöyle olacak, böyle olacak!"”
Kes at şunu!.

Hırsın, tamahın, gıybetin, dedikodun kalkmazsa sırrı öğrenemezsin.
Hastalığın iyi olmazsa dilinin tadı gelmez zâten.

Zâten: "Âdem oğlu dilinin altında gizlidir!"”demiştir
(İmam Ali keremullahi veche)

Dil, can kapusuna benzemez.
“"Efendim şöyleyim!.."”
Oğlum koçun gölgesi kurban olmaz.
Güneş var. Komşunun koçunun kelle şeyini (gölgesini) vura!.
Yok öyle şey yok!.

Dünyâ da bir çok faydalı şey var, bir çok da faydasız şeyler var.
Mesela şehidlik; mü’min için hayat, münâfık için ölüm ölüm, çürüme!.
Sizin için ölüm, "ALLAH"ın huzûruna görerek gitmek.
Şimdi de huzûrundayız amma görmüyoruz.

Başkası için: "Eheeee çürüdü!."”
Zâten çürümüşsün sen. Zâten gübresin!.
Şekeri öküzün önüne koy!.
Al Balkay şekercisinden. Envâi çeşit, çikolatalı filan.
Öküz bakar ona, döner bu tarafa bakar.
Öküznen eşşek şekerden ne anlar?.
Her canın başka gıdâsı vardır.

“"Onlar rızıklanırlar" âyeti var hanı onlar şehidler içindir.
O gıdâ, ağızla alâkası yok. Tabak mabak yok orda. Başka gıdâ o!.

Girer bazı Müslümanlar salakça olur: "Eheeee yemek ye!"”

Ulan yemek yok orada yemek yok!.
Öyle çatalnan yenecek yemek yok!.
Öyle çatalnan yenecek yemek yok!. Başka türlü yemek!

“"Elini attı mı hazır dağda kızarmış köfte hazır!"Yok öyle bir şey!.

Gönül her DOSTtan bir gıdâ alır.
Her iyilikten bir lezzet alır.
Bütün varlıklar bu bahçede yayılırlar.
Burak olsun, arap atı olsun, eşşek olsun hepisi buradadır.
Fakat bu hareketlerin bir temizleme olduğunu görmeyen her an bir mihrâba, her an şeye çevrilir.

“"Şurda bir adam varıdı aman efendim, heee elini öpeyim!."”

Ulan ondan geç! Haydi öteye!
Bunlar münâfıktır oğlum!.
Tuttu mu öküz gibi bir yere git oğlum.
Sen devam edersen o adam bile öküz olsa, senin devâmından ALLAH onu deve yapar yavvv!.

Nerede bir çıplak sefil görürseniz düşmüş bir adam muhakkak bir KÂMİL insandan kaçmıştır, bunu unutmayın haaa!..
Nerede bir sefil düşkün, tereddüt içinde bir insan görürseniz muhakkak bir Kâmile tesâdüf etmiştir. Ondan haberi yokken kaçmıştır.

Buğday ekersen buğdaynan saman alırsın.
Saman ekersen, ne buğday alırsın, ne de saman oğlum.
Öyle insanlar kendiliğini delilik süsüne verdi mi, imkânı yok onu melek bile göremez!.
Rüzgâr esti mi toz karışır gider…
Rüzgârı göremezsin rüzgâr, tozu kendine perde yapmıştır.

Herif demiş ki : "Halkın şerrinden bir bucağa sığındık. Akıllılardan utandık da divâne olduk!."” demiş.

Köpeğe insan huyu geçerse; köpek çoban olur, sürüyü korur.
Ârif huyu geçerse, Ashâb-ı Kehf’ten olur.
Hanı yaprak üstüne, bayrak üstüne işlenmiş aslanlar vardır, aslan resimleri.
Hareketleri rüzgârdandır onun!.
Nakış, Nakkaşla hiç boy ölçüştürebilir mi oğlum?.

Hintli’nin birisine ayna vermişler bakmış demiş: "Bu ayna siyah gösteriyor insanı, kara gösteriyor!"”
Atmış yakmış aynayı!.
Ayna şâhiddir burda.
Şâhidi zindana atmak nerede görülmüştür acaba?..

Oğlum, en netîcesi bunun su ile yağı karıştırırsan kandil ışık vermez.
Irmak içinde kuru kerpiç arayanlardan değilim ben haaa!.
Lakırtıya dikkat et!.

“"Su ile yağı karışırsa kandil ışık vermez!."”

Öyle böyle şeeey yok yok yok!.

“"Hikmet mü’minin kaybolmuş malı"” olduğundan kimden duyarsa inanır.

Her ümmetin gönlünde "HAKK"tan bir tad vardır.
Peygamberler dıştan seslendi mi, ümmetin içinden bu canı secde eder.
Çünkü Can Kulağı âlemde hiçbir kimseden böyle bir ses işitmemiştir.
Eserin hepsi ölçeğe benzer. Ölçek ölçek!.

“"Kile âleti mi?"”

Mânâ içindeki harf, dânelerdir a oğlum!.
Kileyi havaya vermezler. Akıllı kişi dâneyi alır.
Ölçek var mı yok mu ona bakmaz!.
Körlerin zâten taşlık yerde düşmeleri gâyet tabidir.

Şu secdeye kapananları var ya hepimiz, gönlümüz ALLAH’ın ucunu tuttuğu bir merdivendir oğlum.
Ve her basamağında bir Rasûl bulunur. İşte o basamakları çıkmak lâzımdır.
Bak cübbe siyah, şey siyah. Kâbe örtüsü siyah, Gece siyah.

Siyah deyip de geçme siyah ırk da var.
Siyah, ALLAH’ın imzâ mürekkebidir oğlum, imzâ mürekkebidir!.

Bak saçları ağarıyor insanın.
Bu ağarmak: "İmza siliniyor, kendine gel! İçindeki evrakı oku!" demektir.

“"Ama bazısının da saçı hiç beyazlamaz!."”

Bir gün beyazlar oğlum. Beyazlamayanın saçı siyah olur.
Bu böyle, ister inan ister inanma!.

“"Kılıç kesmekten utanç duymaz!"”

Ben söylerim oğlum!.
Bir adam senin baban olur: "Babamdır!" dersin.
Amma baban amma oğlum, başka birisinin de oğludur unutma!.
“"Ahh!" deyin "Ahh ahh!.."”

Sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz zamânında sahâbeden en genç birisi, mescidden çıkıyormuşlar.
Yirmi beş yaşlarında…
Hep koşarmış Medîne sokaklarında, mübârek çocuk, namaza hep çabuk erişir!.
Câmiye herkesten evvel girer, herkesten evvel çıkarmış.
Bir gün sabah namazına gidiyorlar.

Namaz kılınmış hemen herkesten evvel çıkmış.
Sahâbelerden yaşlı bir zât da geliyor, bunu görmüş.
Ebu Humeyr ismi bu çocuğun, Sahâbe ALLAH şefaatına nâil eylesin!.

"Yâ Humery demiş namaz kılındı mı?" demiş.

Demiş "emmi" demiş. "Namız kılındı. Rasûllullah selâm verdi. Dua etti. Çıkıyoruz câmiden!" demiş.

O yaşlı sahâbe: "Yaaaaaaaah!."”

ağzından bir duman...

“"Duman çıkar mı?"”

Ulan çıkar niye çıkmasın. Soğukta "huhhh!"ediyoruz.
At bile çıkarıyor niye çıkmasın?.

Hemen itiraz: "Duman çıkar mı?"”

Çıkar!. Gaz da çıkar, duman da çıkar, oksijende, karbondioksit de çıkar, göremediğin şeyler de çıkar!.
Yılan çıkar, neler çıkar. Her şey çıkar.

ALLAH'ın mâbedi burası, neler diyorsun sen.

“"Emmi demiş o kadar üzülme!"”

“"Vaaaayy!" demiş ihtiyar adam kan kokusu gelmeğe başlamış.

Ebu Humeyr acımış adamcağıza: "Amuca demiş o kadar üzülme!" demiş.

“"Şu aaahınan vaaahını ver bana ben namazı verdim sana!" demiş.

Çok dikkat edin aziz cemaat!.
“"Verdim gitti!" demiş ihtiyar.

Vermiş, İhtiyar. Rahat etmiş namazını...
Eskiden namazları da birbirine verebilirlerdi.
Şimdi hiçbir şey verdikleri yok. Çünkü verecek bir şeyisi yok ne versin.
O gece rüyâsında görmüş kendisini.

Demişler: "Bak şurası Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem’in sidre-i a'lâ daki köşkü" demişler.

“"Ne köşkü?"”

Ulan köşk be, bildiğin köşk, saray.

“"Nasıl?"”

Yarın görürsün. Acele eden varısa namazdan sonra ölsün gine görür.

Birisi dedi ki: "Ben acele edeceğim!"”

“"Geber de gör!" dedim.

Birisi: "Ben biran evvel görmek istiyorum!" dedi fî târihinde.

Anlattık anlattık da büyük Câmi de ashâbımı bozdu:

“"Geber de gör be!" dedim ben.

“"Mahşer dedi ama gebirirsem!" dedi gine itiraz ediyor.

“"Geberirsem mahşer olur!"”

“"Geberenlere hemen gösterirler. İslâm'lara mahşerde görükür!" dedim. Sustu.

Rüyâsında görmüş ki yanında köşkü.
Ebu Humeyr uyanmış sabahtan.
Namazdan sonra Rasûllullah'ın yanına gidiyor. Soracak.

Rasûllullah: "Taal Yâ Humeyr demiş. Gel Humeyr. Sen demiş şu aah vaaahı aldın ya demiş aaahın hürmetine Cenâb-ı ALLAH sana o köşkü verdi!"” demiş…

Halvanî Hazretleri bir gün uyuya kalmış.
Ezan okunuyor gelmiş birisi:

“"Yâ Halvanî, Yâ Halvanî demiş. Ezan okunuyor namaza kaldırıdım seni!"” demiş.

“"Teşekkür ederim!" demiş.
Bi de bakmış ki gelen İblis, Şeytan!.

“"Şeytan görülür mü?"”

Görülür ya.

“"Sen gördün mü?"”

Gördüm, gel ben her gün göstereyim şeytanı.

“"Yavv sen bu iyiliği yapmazsın bana!" demiş.

“"Yok demiş geçiyordum burda mışıl mışıl uyuyordun!" demiş.
“"Seni zâten kandırmağa imkan yok. Onun için kaldırdım seni" demiş.

“"Hele hele demiş senin bunda bir iş var."”

Olur du olmaz dı demiş:

“"ALLAH aşkına söyle be!" demiş.

Şeytanın da ALLAH'ı ALLAH . Vazîfesi başka.

Demiş: "Yâ Halvan demiş sen namazı kaçırsaydın bir aaah çekecektin ya demiş o aaah bu namazdan daha kıymetli olduğu için kıskandım da seni namaza kaldırdım!" demiş.

O aaah yok mu oğlum: "Aaah Yâ RABBi!"”

Bir de göz yaşı geldi mi amaaan!..

Hem pencereden bak:"Aaaah!"”
Yok öyle değil öyle pencereynen değil bu iş.

Hem duâ ediyor: "Mehmet kapıyı ört, Allahumme salli ala Muhammedin seyyidinâ Muhammed! Mehmet kapıyı ört. Soğuk geliyor!"”

Ulan o duâ değil, o soytarılık!..

Her an Cenâb-ı Peygamber bu işin farkındadır.

(Hâfız ne kadar var oğlum. Geliyor mu?.
“Az kaldı kalmadı vakıt!”)

“"Ağalar şimdiden sonra kurban kesin!" demiştim.
Kurban çok büyük iş.
Bundan beş yüz altı yüz sene evvel.
Molla Câmî Hazretlerinin Nefâhât-ul-Üns’ün son kısımlarında yazar.
Molla Câmî bu zâta yetişmiş.
Zamânında Fıdda isminde bir mübârek kadın var.
Fıdda Fıdda, gümüş demek Arapça Fıdda.
Üç tâne çocuğu var bir de kocası var.
Bir kulubeleri var bunların altında hasır bile yok.
Zencinin biri bir kuzu hediye etmiş.
Bunlarda büyütmüşler bunu.
Onun yünü gâyet güzelmiş hayvanın bu yünü satarmışlar sene de iki kile bu yünnen arpa alırmışlar.
Her gün de sütü verirmiş.
Birer fincan çocukları içermiş bundan da birer parça yermişler.
Bir gün böyle Kurban Bayramı, Ârife günü.
Fıddanın kocası demiş ki:

“"Yâ Fıdda" demiş "biz ALLAH'a namazdan başka bir şey yapamıyoruz demiş. Borcumuz. Hediye gönderemiyoruz!" demiş.

Kurban hediyedir ibâdetten ziyâde. İbâdet ama hediye.

“"Gel şu demiş hayvanı keselim!" demiş.

“"Efendi demiş ALLAH biliyor ya bizim kurban kesecek durumumuz yok.
Çocuklar ağlar. Bunnan geçiniyoruz. Ayağını öpeyim Efendi demiş kesmeyelim!" demiş.

Birde şimdi karılar: "Efendim hıııır hıııır hııır herif yok yok yok!."

Bak mübârek kadına bak:

“"Kesmeyelim ayağını öpeyim!" demiş.

“"Peki Fıdda kesmeyelim canım!" demiş.
Akşam üzeri bir sâil gelmiş eve.

Sâil: "Fe emmel yetîme fe lâ takher. Ve emmes sâile fe lâ tenher."” Var ya ordaki sâil, dilenci değil oğlum dilenci değil!.

Böyle burdaki dilenciler: "Fe emmel yetîme fe lâ takher. Ve emmes sâile fe lâ tenher." âyetini ağzına almasınlar!.

O bildiğin sâil değildir: "ALLAH celle celâluhu’dan başkasına ölse yüzünü elini çevirmeyen adam" demektir sâil.

Böyle bir adam gelmiş oraya.
Demiş ki: "Üç gündür kızım, acım demiş. ALLAH rızâsı için bana bir şey verin!" demiş. Almışlar içeriye. Yok bir şey.

Bu sefer Fıdda kocasına demiş ki: "Bu adam geldi koyunu kes!" demiş.

Kadına bakın!.. Yarım saat evvel: "Kesme!" diyor, şimdi?.

Adam almış: "Yalınız çitin arkasında kes demiş. Çocuklar görüp de ağlaşmasınlar!"”

Adam bıçaknan almış şeyin arkasına giderken,
Bu taraftan çitten aynı koyun "hooop!" atladığı gibi Fıdda’nın yanına gelmiş.
Elini yalıyor. Koyun yalar...

Fıdda demiş ki: "Herhalde demiş kaçtı heriften!" demiş.

Dönmüş çitin arkasına bakmış ki herif çoktan koyunu kesmiş, yüzüyor.
Molla Câmi der ki: "Ben bu koyunu gördüm!" der.

Bu koyun 22 sene muammer olmuş, bu ikinci gelen koyun.
Biri gitti ALLAH birini gönderdi.

“"Bu koyunu gördüm dedi yirmi iki sene muammer oldu günün her saatinde ALLAH’a kasem ederim ki istediği zaman süt verirdi" diyor

“"Bunun sütünden ben de içtim. ALLAH’a kasem ederim ki sütü bal tadında idi!" diyor.

Aha buyur!..
O halde kes sesini!...
ALLAH cümlemizi bu günlere nasib-i müyesser eyleye.


KELİMELER:

Riyâzât: (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
Müstakar: (Karar. dan) Karar bulan, bir yerde sâbit ve sâkin olan. Kararlı. Karargâh. Durulan yer.
Hazîne: Defîne. Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer.
Harâbe: Harab yer. Şehir veya ev yıkıntısı. Perişan yerler.
Yâdigar: Hâtıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan.
Mekân: (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hâne, mesken. Mahal.
Âsâ: A’sa, (Asâ. C.) Değnekler, sopalar, bastonlar.
Fasl: Aynı makamda çalınan şarkı.
İşr ü nüşret: İşret ü nüşret İçki. Alkollü meşrubat. İçki içme. Alkollü içki kullanma.
Çemen: Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır. Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
SIRR: Gizli hakîkat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. İnsanın aklının ermediği şey. ALLAH'ın hikmeti.

“Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.
Sen kendi sırrını saklayamazsan
El sana nasıl sırdâş olur.”


Tesâdüf: Rastgelme. Bir şey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme.
Hikmet: İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı.
Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim.
Nefehât-ul-Üns: Molla Câmînin manzûm ve mensûr pekçok eseri vardır. Bunlardan birisi de Nefehât-ül-Üns min Hadarât-il-Kuds: Bu eserini, Abdullah-ı Ensârînin Tabakât-ı Sûfiyye adlı kitabına ilâveler yapmak sûretiyle meydana getirmiştir. Farsça olan eserde, altı yüz dört velînin hayâtı ve menkıbeleri anlatılmaktadır.
Fıdda: Gümüş.
Mâbed: (Mâbet) (İsm-i mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi).
Sâil: (Sual. den) Dilenci. Fakir. Soran. İsteyen. Akan, seyelan eden.
Nasib: Pay, hisse, kısmet. Bir kimsenin elde edebildiği şey.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.

ÂYETLER:

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
"Ve ilâ RABBike ferğab: Yalnız RABBine yönel."
(İnşirâh 94/8)

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
"Ve lâ tahsebennellezîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ(emvâten), bel ahyâun inde RABBihim yurzekûn(yurzekûne): ALLAH yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; RABBleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar."
(Âl-i İmrân 3/169)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
"Fe emmel yetîme fe lâ takher. Ve emmes sâile fe lâ tenher.: Öyle ise amma yetîme kahretme ve amma sâili azarlama"
(Duhâ 93/9-10)


HADİSLER:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Hikmet, Müminin kaybolmuş, yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir."

(Aclûni, Keşfu'l Hafa, c.1/363.h.n 1159, c.2/68 h.no: 1766)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem:"İlim, bilgi Çin'de dahi olsa gidiniz, alınız, öğreniniz."
(Aclûni, Keşfu'l Hafa, C.2/44 H.No, 1665)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: Hikmetin başı ALLAH korkusudur.”
(Münâvî, III, 574. Münâvî hadisin sahih olduğunu belirtmektedir.)
Resim
Cevapla

“TEMMUZ” sayfasına dön