2010 Haber Arşivi;MÂLUMUN İLÂNI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 Haber Arşivi;MÂLUMUN İLÂNI

Mesaj gönderen sev-guzel »

MÂLUMUN İLÂNI
Tarih: 10.08.2010 Saat: 19:33 Gönderen: kulihvani


Resim
MÂLUMUN İLÂNI

Dibbâce

Bir hadis-i kudsî de ALLAH celle celâlihu : “Kim benim bir velime/dostuma düşmanlık ederse bana karşı savaş açmıştır. Kulum bana ancak emrettiğim ve farz kıldığım ibadetle yaklaşır. Ve devamlı nafile ibadetlerle bana yakın düşer. Öyle ki ben de onu sevmeye başlarım. Onu sevince de, duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür." buyuruluyor...
(Buharî, Rikâk 650, İbn Mâce, Fiten, 16, İbn Teymiye, el-Furkân, 7.)

Hemen hemen hepimizin, en azından dini ilimlerle uzaktan yakından ilgilenmiş hemen hemen herkesin mâlumudur ve çok meşhurdur yukarıdaki hadis-i kudsî...

Peki acaba bunu nasıl anlıyoruz veya bu hadis-i kudsî ezberinde olan kimseler bunu nasıl idrak etmişler ve onun sonucunda ne tür beklenti içine girmişlerdir.
Acaba şu AN yokmudur aramızda veya yakın çevremizde bu hadis-i kudsîyi kendinde müşahede eden, vehmeden veya böyle bir beklenti içinde olan...?




Bu sorunun cevabına değinecek değilim.
Çünkü eskiden beri böyleleri hep oldu hepte olacak.
Benim değinmek istediğim,bu hadis-i kudsîyi 2 bölümde incelemek.

1- Kim benim bir velime/dostuma düşmanlık ederse bana karşı savaş açmıştır.

2- Kulum bana ancak emrettiğim ve farz kıldığım ibadetle yaklaşır. Ve devamlı nafile ibadetlerle bana yakın düşer. Öyle ki ben de onu sevmeye başlarım. Onu sevince de, duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür.

Neden böyle incelemek istediğime gelince...

İlkinde fiili bir durum söz konusudur, bir nevi 2. durumda belirtilen durumun açığa çıkmış halidir.Yani yakınlığın son noktası...

Ama ben 1.durum üzerindede durmak istemiyorum, çünkü üzerinde durulması gerekmiyor ve üzerinde söz söylemek sadece işaret etmek gibi olup, durum bizzâtihi yaşantı olduğundan, yaşayanın zevkine kalıyor.

İkinci durum üzerinde durmak istiyorum, ama 2.durumun şu an ÂLEM için geçerli olduğunu belirterek.
Yani, ALLAH Âlemin gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen elidir.
Yani ÂLEM denen şey varlığın yani VÜCÛDun ta kendisidir.
Biz İNSANlar için bu BEDEN gibidir.
Ve nasılki bu BEDENde TEK BİR HAYAT SAHİBİ ZÂT yani BEN diyen kimsenin HAYATı ve VARLIĞI sözkonusu ise, ÂLEM adı ile bilinen TEK VÜCÛDda TEK BİR ZÂTın HAYATıyeti söz konusudur...
Ve o tek ZÂT kendi içsel, deruni seyrinde, kendini bilme ve tanıma halindedir, ezeli bir başlangıçla, ebedi bir süreklilikle...

İşte biz o tek VÜCÛDda mevcud sonsuz mânâlarız.
Düşünsel veya başka bir ifadeyle HAYALi ve HÜKMİ bir mevcudiyetimiz sözkonusu...
Bu tıpkı bizdeki HAYAL denen veya duygu, düşünce denen olguların bizdeki varlığı ve kapladığı yer gibidir...

Bizden taraf bakıldığında, evet MEVCUD, ancak yukarda da diğer bakış açısıyla vurguladığım gibi,
Yani sıfat, isim, fiil, makam, mertebe her neyse, bunlar hep bize görelerdir...
Esasında ZÂTın dışındaki herşey, O’nun kendi VüCûDudur veya ÂLEMidir...
Hangisini söylersek söyleyelim değişen birşey olmayacaktır çünkü herhangi bir ayrı-gayrılık yok...

Yani bu tıpkı kendimizdeki durum gibidir...
Sadece BEN varımdır,ama BEN dediğimde sadece ÖZden bahsederim...
Benim elim, kolum, yüzüm, dizim, düşüncem, düşüncelerim, duygularım, ilmim v.s diğer BANA dair herşey, BENİM ÂLEMİMDİR...
VüCûDUM da dersem değişen birşey olmayacaktır, çünkü yine BANA dair birşey olacaktır...
Burdaki DAİR de fazlalıktır, ama izah için...

Buz, Su, buhar, bulut v.s... Aynı şeyin farklı hallerdeki görünümleri gibi...

Hani nerden bakarsak öyle görünür ya,öyle işte...

Hepsi doğrudur,Hepsi Haktır...
Tıpkı Güneş yıldızı ile, büyüklüklerini idrak edemediğimiz diğer yıldızlar gibi...
Biz bize göre daha büyük ve parlak olanları daha çok görür ve onlar hakkında daha detaylı müşahedelerde bulunabiliyoruz...
Bilemediklerimiz ve hiç bilemeyeceklerimizde vardır...
Gayb,mutlak gayb vs...

Önemli olan hangi ÂLEMde oluşumuzdur ve o ÂLEMin hakkını verebilmektir diye düşünüyorum...


İşte tam böyle bir noktada, bu hakikatleri anlamak ve idrakine varmak için önümüzde duran İSLAM DİNİnin önemine vurgu yapmak istiyorum.
Yani DİNİMİZ...

Neden DİNİMİZ ve bunun gerekleri ile sorumlu tutulmuşuz...
Acaba bunları yapmanın bizim için faydası ne ve bunları yapınca ne gibi değişimlerden geçeceğiz...?

Yukarda alıntı yaparak belirttiğim hadis-i kudsînin ikinci kısmı işte gerçek anlamda İSLAMın tanımını yapmakta.
Ve bilindiği gibi İSLAMın bir anlamıda SEVGİ...Yâni HUBB...
Muhammedi olmaklığın en açık ve bilinen alâmeti kayıtsız, şartsız ve beklentisiz herkese ve herşeye duyulan FITRİ BİR SEVGİdir...
Zorla güzellik olmayacağı gibi, zorla SEVGİ de olmaz...
Bu ezeli bir taksimdir ve ÂLEMDEki herşeyde mevcuttur...
Biz KIYAS yaptığımız için çok sönük ve cılız olan SEVGİ kırıntılarını görmeyiz genelde, ve baskın olan sevgileri ise över, iltifat eder, efsaneleştiririz...

Hadis-i kudsîdeki belirtilen ve İBADET adı altındaki bütün çalışmalar sonucu, kişi hem varlık mertebelerinde-ki bu idrak seviyeleridir- yükselir, hemde SEVGİyi kendi içinde içselleştirerek aşkın bir şekilde yaşar. Ve kişi kendini ÂLEM olarak tanıyıp idrak ettiğinde-Zerre Küllün Aynıdır, hakikati gereği, hadis-i kudsîdeki durum, hal, yaşantı açığa çıkar ve işte o zaman bambaşka bir boyuta geçilir...

Sonuç olarak, mâdem bir Ramazan süreci var önümüzde, daha önceden yola çıkmışlarımız için daha vazla gayret ve yakınlık, henüz yeni başlayacaklarımız içinde ali bir himmet diliyorum.
Hakkıyla nasiplenmek duasıyla...

Vesselam...




Re: MÂLUMUN İLÂNI (Puan: 1)
Gönderen: kulihvani Tarih: 11.08.2010 Saat: 02:20


Değerli dibbâce kardeşimiz belirttiğiniz hadis-i kudsî gerçekten ilginçtir şimdilik 1. kısmıyla ilgili olarak:

Bir hadis-i kudsî de ALLAH celle celâlihu : “Kim benim bir velime/dostuma düşmanlık ederse bana karşı savaş açmıştır. Kulum bana ancak emrettiğim ve farz kıldığım ibadetle yaklaşır. Ve devamlı nafile ibadetlerle bana yakın düşer. Öyle ki ben de onu sevmeye başlarım. Onu sevince de, duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür." buyuruluyor...
(Buharî, Rikâk 650, İbn Mâce, Fiten, 16, İbn Teymiye, el-Furkân, 7.)

Velîyullah-Allah dostları ile ilgili pek çok Âyet ve Hadis vardır.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ
“Zâlike bi ennallâhe mevlellezîne âmenû ve ennel kâfirîne lâ mevlâ lehum: : Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah şübhesiz iman edenlerin velîsi (yardımcısı) dır. Kâfirler (e gelince: hakıykaten) onların velîsi (yardımcısı) yokdur.” (Muhammed 47/11).

Velâyet: Yardım etmek, zafer, sevgi (mahabbet), ikram, ihtiram ve açık veya gizli olsun sevilenlerle beraber olmak demektir.
Temelinde ise Lütfullahın vücuda gelişi vardır.

Muradullah gereği Emrullahı Kelâmullahta okursak:

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne) : Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” (Bakara 2/257)

ALLAH celle celâlihu kendine düşmanlığı tercih edenleri VELÎ edinmemeyi emretmektedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli) : Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur.” (Mümtehine 60/1).

Veliyullaha gelince, diriden diriye, elden ele ve gönülden gönüle aktarılan CAN CERYANı VELÂYET Hattı Abdullah aleyhisselâm da OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem e ulaşmaktadır .

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen): Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih 48/10)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem adıan hesabına ve şerefine yaşamayı şiâr edinen hüda-i nabit Allah Dostlarına es selâm olsun!
Biliriz ki hamd olsun: Hakk’a giden YOL Hakk Dostlarının Kalbinden geçer…

Muhammedi MuHABBetle..
Resim
Cevapla

“AĞUSTOS” sayfasına dön