2010 Haber Arşivi; BELLEME

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 Haber Arşivi; BELLEME

Mesaj gönderen sev-guzel »

Tarih: 17.09.2010 Saat: 22:52 Gönderen: kulihvani
Resim

BELLEME

Halim KÖK


BELLEMEK; Bilmek, öğrenmek demektir.
Ne belledik, ne belleyemedik biraz bahsedelim ki…

Belki de BELLEME derken BELLEDİĞİM nice yanlışlar vardır...
Ve doğrusunu bellemek te belki bu şekilde mümkün olur...

İyi bellediğim bir şey var ki aklım hep bu düşüncelerle meşgul...
Gerçi yoğun düşünürken bu düşünceleri bir yazı şeklinde toplamak zor oluyor.
Fakat ne edelim ki sürekli değişmekte olan düşüncelerin şu an fotoğrafını çekmezsek yarına unutulur giderler..
Neyse OL-duğu kadarını diyelim hele...


اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى
Eyahsebul'insanu ey yutreke suda.
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? (Kıyamet Suresi 36.Ayet)

İnsan öyle sansa bile öyle değildir. Ne başıboşuzdur… Ne başımız boştur.
Düşünmemeyi başarabilmek için dahi düşünmek durumundayız.
Kaldı ki doğru düşünürsek bunun mümkün olmadığını da düşünür ve biliriz.

Asıl bilmemiz gerekeni ise bilemeyiz.
O bilmek ve bilinmek dilediği için yaratmış olsa dahi…
Ve OL-AN HEP O’ nun İlmindeki hakikatlerin açığa çıkışı olsa dahi.
İLMİN kendisi iken İLMİ bilememek aslında KENDİ’ ni bilememek değil midir.

İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.

Der ya Yunus Emremiz…

İş Allah’ ı bilmeye gelince bilinecek tek şey bilemeyeceğini bilmek.

Kendimizi bilmeye gelince…
Bildiğimiz her bilginin ha bire değiştiğidir.

O benzeri gibisi olmayandır. Ama Bizlere ise nefsimizden EŞ’ ler yaratmıştır.
Buradan da; “Her ŞEY’ in benzeri vardır.” Sonucuna varırız.

Fakat şunu da biliriz ki; O her yarattığını BENZERSİZ yaratandır.

İki şeftali çekirdeğinin içinde de şeftali ağacı vardır. Bu yönüyle iki çekirdek BENZER’ dir.
Ama o İKİ’ si ne çekirdek olarak ne de ağaç olarak birbirine benzemez.

ÇEKİRDEK’ te AĞAÇ’ ın bilgisinin gizli olduğunu biliriz amma tek gizli olan bu değildir.
Aynı zamanda o ağacın her bir yaprağının, dalının, meyvesinin şekli, ve ömrü de gizlidir.
Yine her meyvesinin içindeki çekirdekte aynı şekilde başka ağaçların bu türlü bilgileri gizlidir.

Bir dal kendiliğinden mi eğilmekte bükülmekte de bir yöne doğru uzayıp gitmekte.

Çekirdeği bilirsin, toprağa atıp ta havasını, suyunu, güneşini verince ağaç olacağını da bilirsin. Amma bundan ötesini ancak zahir olarak açığa çıkınca bilirsin.

Öyleyse AKIL ancak OL-AN’ ı bilir. Bilebildiği kadar.
OL-AN diye bildiği ise kendisi için FİİLÎ olarak olandır.


يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
Ya eyyuhellezîne amenu lime tekulune ma la tef'alûn.
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (Saff Suresi 2.Ayet)


Yapmadığın, yapamayacağın şey senin için OL-muş değildir. OL-mayanı ise bilemezsin.
O halde niçin bilmediğin şeyi söylüyorsun. Allah cc. bunu hoş görmemektedir.

Çünkü OL’ madan söylemek bir nev’ i BİLME’ de Allah’ a (cc) ortaklık-benzerlik ittihaz etmektir.

AKIL için OL-AN’ ı bilmek dahi bu kadar zor iken, Allah’ ı bilmek ne mümkün.

Hani imam efendi cenaze namazlarında sorar ya;
“Merhumu nasıl bilirsiniz?”
Cemaat hep bir ağızdan der ki;
“İyi biliriz…”

Oysa çoğunun merhuma dair bir bilgisi yoktur. Tanımıyordur bile.
Öyleyse Buradaki “İYİ” BİLGİ’ nin değil merhumun niteliğidir.

Kendimizi de iyi biliyoruz. Amma hiçbir bilgimiz yok.

Evet; BELLEMEK; Bilmek, öğrenmek demektir. dedik

Allah bildirmediği sürece bizim bir şey bilme imkânımız yoktur.
“…Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar…” (Bakara Suresi 255.Ayet)

Allah cc. Resulüne bildirir. Allah’ ın (cc) Resulü de NAS’ a bildirir.
BİLDİRİLEN DİN’ dir.

Ve DİN; NAS-i HÂD’ tir…

İnsan için Allah’ın (cc) belirlediği HÂD’ di, sınırları bildirir.

Allah’ ı (cc) “BİL” diremez. Çünkü O, BİLGİ ile sınırlanamaz.

Allah ‘ ı (cc) BİL-mede AKIL için iki yöntem vardır.
Biri TENZİH, diğeri ise TEŞBİH.

TEŞBİH’ e örnek;

Allah cc.işitendir, görendir. Biz de işiten ve göreniz.
Bu açıdan insan Allah cc. ile insan arasında BENZERLİK tahayyül eder.

Allah cc. işiten ve görendir amma;

Şura Suresi 11.Ayetinde buyurur ki ; “O’ nun benzeri gibisi yoktur”

فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فٖيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَیْءٌ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ
Fatirus semavati vel ard, ceale lekum min enfusikum ezvacev ve minel en'ami ezvaca, yezraukum fih, leyse ke mislihi şey', ve huves semiul besîr.
O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (Şura 11.Ayet)

İşte bu da TENZİH’ tir.

Aslında TENZİH te TEŞBİH’ tir.
Teşbihi olumsuzlamaktan başka bir şey değildir. Çünkü TENZİH te bir BİLGİ’ dir.
Bildiğin gibi olmadığını BİLMEK’ tir. Öyleyse tenzihten de tenzih gerek.

“İdrâkten acizliğini idrâk, İDRÂK’ tir” denmiş ya.
Allah’ ı bilemeyeceğini bilmek, BİLMEK’ tir.

Ama bilirsin ki; Bilemeyeceğini bilsen dahi BİR ALLAH (cc.) VAR’ dır.

İşte AKIL’ ın gidebileceği yer buraya kadardır.
Bundan sonrası ancak BİLEN BİR REHBER iledir.
İnsan ancak Allah’ ı bilemeyeceğini bilmekle BİLEN’ e TESLİM olur.
O BİLEN’e BİLDİREN’ in ise Allah cc olduğunu bilir..

O' nun YOLU' nda GÜVENİLİR BİR REHBER' e teslim olmaktan başka çare yoktur.
ReHBeR’ den gaye, RAB-binden HaBeR getiren oluşudur.
Ve O Muhammed Mustafa SAV’dir. Allah’ ın (cc) Resulü’ dür.
RESÛL oluşuyla RaB-bine SÂLL ettiricidir. Ulaştırıcıdır.

وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemîn.
Biz seni ancak, âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiyâ Suresi 107.Ayet)

Bizler, Allah’ ın Resulü SAV Efendimizin bildirdiklerine inanır ve DOĞRU deriz.
Çünkü BİZ; “ O söylüyorsa doğrudur” inancına sahibiz.
Bildiğimiz O’ nun DOĞRU ve GÜVENİLİR olduğudur.

Yoksa biz O’ nun bilgisine sahip değiliz ki bildirdikleri için;
“Doğrudur” veya (haşa) “Doğru değildir” diyebilelim.

Biz Allah’ ı (cc) bilemeyeceğimiz gibi, BİLDİRDİKLERİ’ ni de BİLDİREN kadar bilemeyiz.
Çünkü O Allah’ tan doğrudan almıştır. Biz ise O’ ndan almaktayız.
O bize Allah’ ın RAHMET’ idir.

Öyleyse Allah’ ı BİL-mede ve BUL-mada RAHMET’ inden…
Yani;
Resulü SAV’ den gayrı iMKân’ ımız yoktur. TEK iMKâN O olunca, Mekân’ ın da O’ ndan olması zorunludur.Çünkü RAHMET’ i olmasa Âlemler de olmazdı.

“Sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım”

Zaman ise;
DEHR’ e (Zaman’ a ) küfretmeyiniz. Çünkü Dehr Allah’ tır (cc)
Hadisi Şerif’ iyle bildirilmiştir.

Zaman ve Mekân olan şu Âlem’ de insan;

اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى
Eyahsebul'insanu ey yutreke suda.
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? (Kıyamet Suresi 36.Ayet)

Evet... Böylece başladığımız yere geri döndük.
Bundan sonra ne olur bilemiyoruz...

HÂLimce...
15.09.2010 - 02:32
Resim
Cevapla

“EYLÜL” sayfasına dön