2010 Haber Arşivi;Hayatla İlgili Sorular-Hikmetli Cevaplar

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

2010 Haber Arşivi;Hayatla İlgili Sorular-Hikmetli Cevaplar

Mesaj gönderen sev-guzel »

Hayatla İlgili Sorular-Hikmetli Cevaplar
Tarih: 21.09.2010 Saat: 16:34 Gönderen: kulihvani


Resim

Hayatla İlgili Sorular-Hikmetli Cevaplar

Yazan: BAWA MUHYİDDİN(k.s)

Çevirmen: Barbaros SERT

DR.GANESAN: Dün gece Rajes sordu: “ALLAH enfüsten konuştuğu zaman, bu ses nasıl işitilecektir ?”
Sonra bu sabah Michael Green sordu: “Bir mârifet ehli şeyhin, bir irfan ehli kişinin 3 zaman periyodunu bildiğini söylemesinin manası nedir?” Şimdi herkes burada bir araya gelmişken, Bawa bu soruların ikisini de yanıtlamayı arzuluyor.

BAWA MUHYİDDİN (k.s): ALLAH sûrette olan bir şey değildir. O bir sûret ve biçim almaz.
ALLAH, aklımızın bir din gibi, bir kast gibi, ya da bir ırk gibi her hangi bir kavramsal kalıbına riayet etmez.
O, ateşin veya suyun ya da havanın bir sûreti değildir. O, cinler ya da periler yahut melekler gibi değildir, ne de insanların yaptıkları çeşitli putlar gibi bir şeydir. O’nun düşüncelerle ya da mucizelerle ya da büyücülükle yahut sihir güçleri ile ya da böyle şeylerle hiç bir bağlantısı yoktur (bunlarla kayıtlandırılamaz).



ALLAH ismi şerifiyle isimlendirilen, bir kudrettir, ne başlangıcı ne de sonu olan, ne doğumu olan ne de ölümü olan bir kudrettir.
ALLAH, ati’nin ve anati’nin, başlangıç ve sonun ötesinde olan engin ve muhteşem bir kudrettir.
Öyle bir güçtür ki bütün veda’ları ve vedanta’ları, bütün dinleri ve yazıtları aşar.
Öyle bir güçtür ki her zaman selâm ve sükunet diyarında bâkidir. O, bütün hilkatte var olan en saf kudrettir. O, asl olan, doğal güçtür. Bütün diğer şeyler, hareket eden şeyler ve hareket etmeyen şeyler, konuşan şeyler ve konuşmayan şeyler hepsi yaratılmışlardır.

ALLAH ismi şerifi ile hitab edilen bu kudret bütün yedi şaktinin, ya da enerjinin, yahut toprak, ateş, su, hava, esir ve arzunun ötesindedir. Bütün mucize ve enerjilerin ötesindedir.
Bütün yaratılanların ve bu yaratılanların tohumlarının ötesindedir.
O, bu şeylerin hepsini bilir ve anlar ve yönetir.
O (kudret) bütün yaratılanları kendisinde hıfzeder ve bunun yanında tecellî ederek onlar İLE-BİLE dir.
O (kudret) kendisini ağaçlarda, çiçeklerde, çalılarda, güneşte, ayda, yıldızlarda, hayvanlarda ve insanda tecellî ederek zâhir eder.
Bu kudretin rahmeti herşeyde gizli bulunur ve herşeyin rızkını temin etmeye bakar.

İnsanlar bu kudreti sayısız milyonlarca isimlerle isimlendirirler.
Her kişinin anlayışına bağlı olarak, zeka seviyesine bağımlı olarak ve de sahip olduğu irfan miktarına göre, o (kişi) ALLAH için belirli bir isim ve belli dualara sahip olacaktır.
İnsan, O’na belli bir enerjinin ya da şakti’nin ismi ile hitab ettiğinde, ALLAH bundan dolayı incinmez. O buna kızmaz.
O her zaman sükunette bâki kalır.
Bir kişi O’nu istesin ya da istemesin ALLAH, Yaratma, Koruma, ve İdame ettirme olan üç görevini hilkatinin her biri için eşit şekilde ifâ ederek selâm ve sükunet hâlinde kalır.
Sonsuz sabrı ile O, koruduğu ve idâme ettirdiklerinin tüm hatalarına sabr eder.

Böyle bir kudrete ALLAH denilir.
Bu kudretin kendisine ait bir sûreti yoktur; o bütün yaratılanlarda hareket eden hayattır.
Gördüğümüz renklerin hepsinin dışında olan en güzel doğal renk ALLAH’ın rengidir.
ALLAH bütün güzelliklerin ötesinde olan güzelliktir, doğanın ya da yaratılmış şeylerin hepsinden daha müthiş bir güzelliktir.
ALLAH bütün güzelliğin en saf özüdür, bütün doğa dediğimizin hayatı, o hayat ki öyle saf.

ALLAH öyle güzel bir kudret ki, bizim bütün bildiklerimizin ötesinde bir kudret.
Bu kudret herşeyin sîreti olarak her şeyde bulunur ve elde edilen en yüksek irfanın ötesinde, Hürlük İrfanının ötesinde, Mârifet İrfanının ötesinde işlev yapar.
Bu kudret bütün bunların ötesinde parlayarak durur.
Bu kudret ve bu rahmet, yaratılmış herşeyde irfandaki irfan olarak ikame eder.
İşte biz bu kudrete ALLAH deriz…

Böyle bir kudret gözler ile görülemez, o sadece irfan gözü ile görülebilir.
O sadece Hakikat İrfanı ile bilinip tanına bilir.
Fakat irfanı olmayan birisi için o bilinemez olarak kalır.
Akıl ve Şehveti takip eden birisi için, ALLAH bilinmeyen bir yerde bulunuyor gibi tahayyül edilecektir.
Fakat bir kere Hakiki İrfan bir kişide şafak gibi açar ve parlarsa, o zaman ALLAH’ın bulunduğu yer ona mâlum olacaktır.

ALLAH ismi şerifi ile isimlendirilen BİR’dir.
ALLAH, TEK (yalnız) BİR’dir.
O başlangıçsızdır, doğumsuzdur, ve ölümsüzdür.
O’nun dengi hiç birşey yoktur.
O’nunla kıyas edilebilecek hiç bir şey yoktur.
O’nun kökleri yoktur, tohumu yoktur, sûreti yoktur.
Ve O’nun olmadığı bir yer de yoktur.
O hiç bir şey karşısında ayırım yapmadan ve ayrılık göstermeksizin (kudretiyle) herşeye nüfuz etmiştir.

Eğer birisi bu aynı tabiatı kazanırsa, o ALLAH’da fenâ bulduğunda, kendisini kaybettiğinde ve bu Kudrette yok olduğunda, o zaman böyle bir kişiye;
O’nun “abd” ı, O’nun kulu, O’nun Halifesi, O’nun Elçisi denilir.
O birkez ALLAH ile vuslat ettiğinde, sadece ALLAH vardır.
O bu kudret ile nasıl vuslat eder?
O’nun bedeni ALLAH’ın (Nuru), onun hayatı ALLAH’ın rahmetidir, ve onun parlaklığı (ihtişamı) ALLAH’ın Kudretidir.
Bu kulun kalbi ışıl ışıl (görkemli, parlak) olur ve bu göz kamaştıran parlaklıkta ruh ve ALLAH’ın rahmeti vardır.
Bu, ALLAH ile SILA-dır (SALL bağdır).

Eğer bir kişi bu BAĞ-lantıyı kurabilirse, o zaman bütün farklı enerjiler o kişiden kesilip uzaklaşırlar, bütün düşünceler kesilirler, bütün bencillik nitelikleri, öfke, günah, sabırsızlık, kin, gambazcılık, ve bütün kurnaz yapmacık şeyler, kendisine aşılanmış (nakledilmiş) olan bütün şeyler kesilip atılırlar.
Onun “Ben” ve “Sen” arasındaki bütün ayrılıkları, renk, din, ırk ve felsefik ayırımları hepsi kesilip atılırlar ve onun hâli değiştirilir.

Ve bu değişmiş hâlde, onun sesi, onun düşünceleri, ve onun niyetleri bu kudret olur.
Onun ALLAH Zikri, onun duaları, ibadetleri, “İbadet, Zikir, ve Fikir” bu kudret olur.
Onun bakışları, konuşması, gülmesi, ve lezzeti bu kudret olur.
Onun huzurluluğu (sükunetli oluşu), potansiyelliği, ve mutluluğu bu kudret olur.
Herşey bu kudretin selâmet ve sükunetine doğru döner.

ALLAH ile, bu kudreti kendinde meydana çıkaran birisi arasında mesafe yoktur.
Çünkü ALLAH’ın olduğu yerde kul vardır, ve kulun olduğu yerde ALLAH vardır.
Kul ALLAH’ta gizlidir ve ALLAH’ta onda, tıpkı kokunun bir çiçekte saklı olması gibi.
Çiçek bir çiçek olarak kalmasına rağmen, onun kokusu, onun güzelliği ALLAH’tır.
Ve bu hâle ulaşan bir insan, bir insan olarak yaşamaya devam etmesine rağmen ve bir insan sûretini korumasına rağmen, onun en içteki kalbi ve ALLAH BİR olacaklar.
Onun bedeni üzerinde Kalb Çiçeğinin açtığı bir ağaç gibi olacaktır.
Çiçek ve ALLAH birbirinde saklı olacaktır, ve bu yerde ALLAH’ın sesi işitilecektir.
ALLAH’ın niyetlerinin hepsi orada söylenecektir.
Evvel, Dünya ve Âhiretin üç süreci, başlangıcın, bu dünyanın, ve âhiret orada kalbde açıklanacaktır.
Ne oldu, şu AN’da ne oluyor, ve daha ne olacak, bütün bunların hepsi orada işitilecektir.
ALLAH’ın sözlerinin hepsi oraya gelecektir.
O’nun hareketlerinin ve niteliklerinin hepsi, iyi ve erdemli düşüncelerin hepsi oraya gelecektir.
Gelen sözler ve sesler ALLAHnın olacaktır.
Çünkü O’nun kudreti ve O’nun rahmeti bu kalbe bağlanmıştır.

ALLAH ve kalb arasındaki bu bağlantı var olmazsa, ve bir kişi kendi düşünceleri ve niyetlerinden inşa edilmiş bir hâlde dua ederse ya da çeşitli şaktiler tarafından etkilenmiş bir hâlde iken, ya da 400 trilyon on bin mucize ile, ya da güneş, ay, ve yıldızlar ile, ya da ateş, su, yahut aklının havası ile dua ederse, o zaman o ALLAH ile VUSLAT edemeyecektir.
Bunun yerine o ALLAH’tan uzaklaşacaktır ve onun duası sûreti olan bir
“ŞEY” e olan bir DUA olacaktır.

İnsan sadece sûreti olmayan ile vuslat ederek kendisini gerçekten kaybedebilir.
İnsan sadece aklın, arzunun, ayırımcılığın, ırk ya da din farklılıklarının, “ben” ve “sen” in olmadığı bir hâlde, yalnız dört yüz trilyon on bin ayrılığın hiç biri olmadığı zaman ALLAH ile vuslat edebilir.
Sadece bu makamda ALLAH’ın rahmeti gelecektir.
ALLAH’ın bu kulu hiç bir ünvana sahip olmayacaktır.
Çünkü bu safhada bütün ünvanlar, bütün şöhret, bütün şan, ve bütün övgü ALLAH’a aittir. Bütün hareketler ALLAH’ın hareketleri olacaktır. Bütün davranış ve yürütme ALLAH’ın davranış ve yürütmesi (idaresi) olacaktır.
Bütün servet, bütün rahmet, bütün nitelikler ALLAH’a ait olacaktır.
O, bütün niyetlerini ve herşeyi (ALLAH’ın) eline teslim etmiştir.
Bu kul, bu kendisini kaybetmiş OL-AN KUL hiç bir şeye sahip olmayacaktır.

Ve o zaman sınırsız rahmeti ve kıyaslanamaz serveti olan ALLAH, her şeyi ona verecektir.
O zamandan sonra o sadece ALLAH’ın övgüsü ve rahmetini açıklayıp gösteren birisi olacaktır.
O ALLAH ile bir olacaktır.
Sadece böyle bir kuldan doğru, Evvel, bu Dünya ve Âhiret’e dâir üç Evrenin açıklamalarını içeren ses gelecektir.
Bu kudret, bütün zamanlardan OL-AN bütün SES-leri (küll’ünü) açıklayacaktır.

Çocuklarım,
Eğer ALLAH-ın KUL-u olan bir şeyh ile tümleşmek istersek, biz ne yapmalıyız?
Biz ona mükemmel bir inanç göstermeliyiz.
Onun ALLAH ile vuslat ettiği gibi aynı şekilde onunla kaynaşmamıza izin verecek bir ilişkiye sahip olmalıyız.
Tıpkı onun bütün tutkularının ALLAH’da fenâ bulması gibi, bizim düşünce ve tutkularımızda ALLAH’ın bu kulunda fenâ bulmalıdır.
Tıpkı onun kalbinin ALLAH ile vuslat bulduğu gibi, bizde kalbimizi bu kulun kalbi içine koymalı ve onunla kaynaşmalıyız.
Sözlerimizi onun sözlerine, ve niyetlerimizide onun niyetlerine koymalıyız.
Bu safhada iki, bir olacaktır, bir hayat, bir kalb, bir düşünce, bir niyet, bir dua, ve bir ibadet.
Sonra BİZ, BİR’i görebileceğimiz bir HÂLde olacağız.

ALLAH’ın Sesi, bu hâlde iken nasıl deneyim edilecektir?
Tıpkı kendi sesi kaybolduktan sonra ALLAH’nın sesinin kuldan gelmesi gibi, aynı yönde.
Siz de bu hâle eriştiğiniz zaman, ALLAH ile bile bulunan bütün tarihçeler, ve ALLAH’a dâir bütün açıklamalar sizden doğru zuhur edeceklerdir (gelecektir).

Eğer siz Şeyh ya da Seyyid, ögretmeniniz ile BİR-leşe bilirseniz, o zaman;
Tıpkı sizin hücrelerinizin ve enerjilerinizin farkındalığınızda (bilincinizde) birleşmesi gibi, tıpkı sizin idrakinizin bildiği ve sizin bilincinizin anladığı gibi,
Tıpkı muhakeme ve zekânızın bilmesi ve sizin latif irfanınızın bilmesi ve anlaması gibi,
Tıpkı sizin ilahi tahlili irfanınızın ayırım yapıp analiz edebilmesi gibi,
Ve sizin İlahî Nur-lanmış irfanınızın size “ŞEY” leri zâhir edişi gibi aynı şekildedir:
Şeyhe gelen düşüncelerin hepsi sizin tarafınızdan biliniyor olacak.
Ona gelen seslerin hepsi ve konuşmanın hepsi sizin tarafınızdan bilinecektir.
Ona ne olursa sizin bedeninize nüfuz edecektir.
Aynı bilinçlilik, aynı düşünceler, niyetler, dualar ya da ibadet, aynı nitelikler ve hareketler, ve aynı selâmet ve sükunet ve irfan sizden doğru gelecektir.
Çünkü şimdi siz ikiniz birbirinize bağlısınız.
Bedenler ayrı olsa bile, iki kalb bir olmuştur, niyetler ve dualar bir olmuştur,
Tıpkı yedi bilinçlilik hâli gibi ( Hissetme, Farkındalık, Zekat, Muhakeme, İrfan, İlahî Tahlili İrfan, İlahî Nurlanmış İrfan) BİR-leşirler ve sizde aynı şekilde işlev gösterirler.
Onun nitelikleri sizinkiler ile, ve sizin nitelikleriniz de onunkiler ile birleşir.

O zaman, Şeyhiniz her ne düşünüyorsa, bunu derhâl bileceksiniz, ve siz her ne düşünüyorsanız o bilecektir.
İki düşünce bir olacaktır.
O her ne arıyorsa, siz bileceksiniz ve bunu derhâl yapacaksınız, ve her ne sorarsanız, o bilecektir ve cevap gelecektir o anda.
O senin içinde ne diyor olduğunu bilecektir ve seni aynı anda rahatlatacaktır.
O senin ne için niyet ettiğini ve arzu/özlem duyduğunu bilecektir, ve siz de o her neye niyet ederse (düşünürse, amaçlarsa) bileceksiniz.
Onun niyetleri sizin göreviniz ve fiilleriniz olacaktır.
Böylece yaptığınız hizmet doğrudan olarak ALLAH’ın ilminden gelecektir.
Yaptığınız şeyleri onların ne olduğunu bilerek yapacaksınız.
Fiillerinizin hepsi ALLAH’ın ilminden zuhur edecektir.

İşte ALLAH ile bağa sahip bir Şeyh ile bir bağı böyle kurarsınız.
Düşüncelerinizin, niyetlerinizin, hareketlerinizin, ve duanızın, bunların hepsinin onunla bir olması için şeyhiniz size nüfuz etmelidir.
Bu işte hakiki iman hâlidir, mutlak iman, katilik ve kararlılık hâlidir.
Bu hâli kurduğunuz da, bunların hepsi bir diğeri ile bağlantı hâlinde olurlar.
Tıpkı senin kendi algı ve bilinçliliğinin sende işlemesi gibi, onun sözleri seni doldurmalıdır.
Tıpkı şeyhin ALLAH da fenâ bulması gibi, senin kalbin ve niyetlerinin tümüde şeyhde fenâ bulmalıdır.
Bir Nur kalbine ve bir irfan bütünlüğüne (tümlüğüne) sahip olmalısın.
Bu hâlde iken sen onun bedeni olarak var olursun.
Sen ve şeyh birleşirsiniz. İKİ Nur BİR OL-ur, ve onlar her İKİsi de parlak (görkemli) NUR ile VUSLAt ederler ki O (Nur) ALLAH’dır.
Űç Nur’un hepsi de BİR OL-urlar.
“Űçlü Alev” denilen şey bu dur.
Bu hâli kurabilmek için ihtiyaç duyulan iman, katilik (istikrar) ve kararlılığı oluşturmalısınız.

Şeyh ile bu bağlantıyı kurmanın yolu bu dur.
Bu doğru bağlantıdır.
Bir kaç an önce (az evvel) biraz havaya ihtiyacım var diye düşünüyordum ve birisi derhâl yelpazeyi kaptı ve beni yelpazeledi.
Bazen suya ihtiyacım olduğunu düşünürüm, ve tam bu an da bir evladım bana su getirecektir.
Ya da bazen düşünebilirim: “Nerede bu çocuk? Uzun zamandır bu çocuğu görmedim”
Ve bu çocuk gelecektir.
Bu yönde, bir düşünce derhâl birisini getirebilir.
Bu bağlantıdır. Her bağlantı böyle kurulmalıdır.
Eğer: “Nerede bu çocuk? Bunu yapmadı,” diye düşünürsem, onu bunu yapıyor olarak bulacağım.
Ansızın düşünecek: “Ah unuttum!” ve onu yapacaktır. Bu birliktir.
Öğretmen bir şey hakkında düşündüğü zaman, onun düşüncesi gidip çocuğu uyaracaktır, ve çocuk bunu yapmaya başlayacaktır.
Bu bağlantı, bu güç böyledir işte.
İmanın olduğu yerde, bu düşünce gidip bir telefon zili gibi çalacaktır ve çocuk derhâl gelecektir.
Bu çeşit bağlantı, Hakiki Bağlantıdır.

Eğer biz bu doğru hâlde isek, o zaman bağlantı orada olacaktır ve bu sesler işitilecektir.
Fakat biz bu doğru hâlde olmadığımız müddetçe zil çalmayacaktır.
Aklınızda her ne kadar düşünce ve niyet olursa olsun, ve ne kadar söylerseniz söyleyin, zil çalmayacaktır.
Bazı insanlar gelir ve ricâ ederler: “Bebeğime bak. Çocuğuma bak. Torunlarıma bak” derler.
Fakat eğer bağlantı kurulmamış ise, zil çalmayacaktır.
Sadece eğer orada bir bağlantı varsa, ricâ işitilecektir.

DR.AJWAD: Öyleyse, seninle bir bağlantı olmak zorunda Bawa, bunun anlamı bu değil mi?

BAWA MUHYİDDİN: Sadece eğer böyle bir bağlantımız var ise böyle bir hâl var olacaktır.
Bu yüzden: “Bir şeyh bul ve ondan doğru öğren” denilmesinin nedeni budur.
Bu yazılarda ya da kitaplarda, felsefelerde ya da dinlerde, ya da ormanlarda bulunan bir şey değildir; o bütün bu şeylerin ötesine uzanır. O, beden kafesinde çok latif bir şey dir.
Sadece siz bu letaifi anladığınız zaman bağlantı kurabilirsiniz.
Aksi taktirde asla kazanamayacaksınız.
Bu kudretin SILA Bağı kurduğu yer ile bir bağlantı kurmalısınız.
Bir kaynak kazmalı ve onu açık tutmalısınız.
ALLAH, O’nun tarihçesini orada, size bir SIR olarak, en latif gizemli bir SIR olarak yerleştirdi.
Resim
Cevapla

“EYLÜL” sayfasına dön