AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE....
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE....
AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE....
Geçen gün, yıllar önce alıp, kapağına Tasavvuf Yolunda diye yazdığım deftere baktım. Defterimin başında, ilk yazdığım sözleri okudum. Kendini, deryalara gemisiyle hükmeden bir kaptanmış gibi görüp büyüklenme! Hayatta öyle kimseler tanır, öyle olaylara şahit olursun ki, kendinin aslında, su birikintisinde yüzen kibrit çöpüne konmuş zavallı bir sinek olduğunu, çok acı bir şekilde anlarsın. Lise yıllarında yazdığım bir sözdü bu. Demek ki, o zamanlarda, kendimi bir an adam olmuş sanmışım da, Rabbim de aslında bir HİÇ olduğumu bana göstermiş ve bunun sonucunda kalemimden bu cümleler dökülmüş. Rabbim!! O zamandan bu zamana yıllar geçti, hala içi boş başaklar gibi başı dimdik gezmekteyim, bu başağın ne zaman içi dolup ta edep ve tevazuyla eğilecek ??
Kendime seslenirim bazen, derim ki Ey Garip Kul, dilde Allaha iman edersin, ama gönlün putlarla dolmuş, ben ancak baki olan Allahın kuluyum dersin, fani dünyaya ve dünyalığa kul olmuşsun. Kalinle Halin uyuşmaz, dilinle gönlün bağdaşmaz. Defterinin başına Tasavvuf Yolunda diye yazdın ama, bu yolun kıyısından bile geçemedin. Vufuna eremeden tasasında kaldın. Hani ilmin vardı ? Hani aklın? Okudun, mühendis oldun ama bir türlü olamadın, kendini bilemedin. Yunus şimdi sana sormaz mı Bu nice okumaktır? diye.
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Amelsiz ilim gönül yüküdür, vebaldir. Bencileyin amelsiz ilmi olanların, Cuma suresinde anlatıldığı gibi, sırtında kitap taşıyan merkepten bir farkı yoktur. İlimle cehil gitseydi, Resulullah zamanının ilim sahibi kişilerinden biri olan adamın adı EBU CEHİL olmazdı. Hakikatini, nereden gelip nereye gittiğini, niçin yaratıldığını bilmeyen, nice ilmin alimi de olsa hakikatte cahildir. İlimlerin başı kendini, nefsini bilmektir, Nefsini bilen, Rabbini bilir hadisi gereğince.
Biz bu dünyaya yiyip içip gezmeye, yan gelip yatmaya gelmedik. Allahı bilmeye, adam olmaya, kulluğumuzu, hiçliğimizi idrak etmeye geldik.İlimde de Sanatta da maksat Allahı aramaktır. Her zerrede zikredenin, her ne yana dönsen gördüğünün O olduğunun farkına varmaktır. Necip Fazıl ne güzel söyler mısralarında;
Anladım işi, sanat Allahı aramakmış,
Marifet bu, gerisi hep çelik çomakmış.
Nefsimize uyup, dünyaya geliş maksadımızı unuttuk. Kendimizde varlık görüp, bir adam olduk sandık. Doktor olduk, mühendis olduk, belki reisicumhur olduk, ama bir türlü hakiki kul olamadık. Bunlarla ancak nefsimizi avuttuk. Kimimiz de manada yürümeyi istedi, bu kez de manadaki makamlara göz diktik. Dinimizin en büyüklerinden olan Hz. Ebu Bekri Sıddıkın dahi yaşarken hiçbir kerameti görülmediği halde, Keşif keramet sahibi olmayı, tayyi mekan edip, Hızırla buluşmayı arzuladık. Bunların hepsine okuduğumuz birkaç kitap, kılınan birkaç nafile namazla, tutulan birkaç günlük oruçla ulaşacağımızı sandık. Halbuki, bu haller dahi nefsimizin bir oyunuydu da farkına varamadık. Maksadın keramet değil, her daim istikamet üzere olmak olduğunu, unuttuk. Hakiki KUL olmanın en büyük makam olduğunu idrak edemedik. Lakap ve ünvanlardan kaçamadık. Halbuki Mevlana bize yol göstermişti, sözleriyle Lakap ve ünvandan kaç, manaya yürü diye. Kenan Rifai Hazretleri talebesi Samiha AYVERDİnin kendisini anlatan uzunca makalesini yırtıp, oraya sadece Benim Hocam, bir HİÇti yazmasını istemişti.Biz se yokluğu, Hiçliği başaramadık, hep kendimizde VARLIK gördük. Her işte kudret sahibini bilmeyip, kendimizi KADİR, ALİM bildik.
Aziz Mahmud Hüdai kadılıktan geçti, tuvalet temizledi, sokaklarda ciğer sattı ve nefsinin esaretinden kurtuldu, HİÇliğini bildi, maksuda ulaştı. Nefsimizin esiri bir halde yaşarken, özgürüz diyebilmek ne hayret verici İbrahim Bin Ethem, Belhin sultanı idi, hakiki kulluk için sultanlığı terk etti. Bir gün deniz kıyısında elbisesinin söküğünü dikerken, Onu bir adam gördü ve tanıdı.
-Senin yaptığında iş mi yani dedi, Koskoca Belhin sultanlığını terk eyle de, burada elbisenin söküğünü kendin dik. Ne geçti eline, bu saltanatı terk etmekle? Diye sordu. İbrahim Bin Ethem, iğneyi iplikten çıkarıp, denize attı.
-Balıklar iğnemi getirin, diye seslendi. Suyun yüzünde bir balık ağzında bir iğneyle göründü. İbrahim Bin Ethem iğneyi eline alıp, gülümseyerek Elime bu geçti dedi. Adam şaşkın bir halde kaldı. Onun demek istediğini belki de hiç anlayamadı. İbrahim Bin Ethem bununla diyordu ki, ben Belh sultanlığını Allah için terk ettim, Ona hakiki kul oldum, O da beni Aleme sultan etti.Bak, balıkları bile bana hizmet ediyor.
Allahım, maksudumuz sensin, ve bizler ancak senin rızana talibiz. Bizleri, her daim razı olduğun işlerle meşgul et ve bir an dahi olsa nefsimizin eline bırakma! Nefsimizin kirlerinden arınıp, sana tertemiz rücu etmeyi Ey mutmain olmuş nefs! Ondan razı olarak ve rızasını kazanmış bulunarak Rabbine dön! Gir Salih kullar zümresine, gir cennetime nidasını işitenlerden, ölümünü Şeb-i Arus edenlerden olmayı, cümlemize nasip eyle Amin
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Dört kitabın mânâsın okudum hâsıl ettim;
Aşka gelince gördüm, bir uzun hece imiş."
YUNUS EMRE...
Herşeye, her hâdiseye maddî olsun, ruhî olsun duyguyla bakacaksın. Meselâ parmağınla ayı gösterirken ne parmağının haberi var, ne senin iste bunun gibi.
Bütün her türlü hâdise karşısında dövüşmeden, dövüşme sanatını bilmek bu demektir.
Bu da kendini salıvermek demektir;
ALLAHın kanunlarına, arzularına herşeyine.
Ondan sonra düş sokaklara, Mansur gibi, istediğin gibi bağır!
Mansur gibi olduktan sonra daha ne istiyorsun.
Çıldırdın gitti...
Bu çıldırmak başka bir çıldırmaktır.
Deliler bile böyle çıldırsa, ki çıldıramazlar, hepsi Mansur gibi olurdu...
2.2.1985 Cumartesi
ALLAH Dostu der ki III Alıntıdır
Aşka gelince gördüm, bir uzun hece imiş."
YUNUS EMRE...
Herşeye, her hâdiseye maddî olsun, ruhî olsun duyguyla bakacaksın. Meselâ parmağınla ayı gösterirken ne parmağının haberi var, ne senin iste bunun gibi.
Bütün her türlü hâdise karşısında dövüşmeden, dövüşme sanatını bilmek bu demektir.
Bu da kendini salıvermek demektir;
ALLAHın kanunlarına, arzularına herşeyine.
Ondan sonra düş sokaklara, Mansur gibi, istediğin gibi bağır!
Mansur gibi olduktan sonra daha ne istiyorsun.
Çıldırdın gitti...
Bu çıldırmak başka bir çıldırmaktır.
Deliler bile böyle çıldırsa, ki çıldıramazlar, hepsi Mansur gibi olurdu...
2.2.1985 Cumartesi
ALLAH Dostu der ki III Alıntıdır
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- simurg
- Özel Üye
- Mesajlar: 928
- Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00
Kerametle yola gelen makbul değilmiş.
Kıymetli olan keramet görmeden kendini yola revan edenmiş.
Münir Derman radıyallahu anh efendimizin bir yazısında dedikleri sözü hatırladım ,yineleyeceğim.
"Sen yolda bulun, onlar seni alırlar"
O yolda bilinçle bulunmanın bile aslı,orada BULUNDURULMAK değil mi?
Bilinç dahi sahibinin elinde, emanetçinin ne hükmü var.
Birde, şu aşk merdiveni,basamakları artık ne ise.
Yukarıdan aşağı tenezzül ile yol alınıyormuş,
bir sürü "muş,miş" dedim biliyorum.
çünkü ben cahil birisiyim,birşey bilmem. Bilmeden konuşmak bir edepsizlik bunu biliyorum işte.
Yinede yazasım geldi.
Okumaya sınır koymuyorlar, ben gibiler bile herşeyi bulup okuyor işte.
Eksik kusur affola.
Kıymetli olan keramet görmeden kendini yola revan edenmiş.
Münir Derman radıyallahu anh efendimizin bir yazısında dedikleri sözü hatırladım ,yineleyeceğim.
"Sen yolda bulun, onlar seni alırlar"
O yolda bilinçle bulunmanın bile aslı,orada BULUNDURULMAK değil mi?
Bilinç dahi sahibinin elinde, emanetçinin ne hükmü var.
Birde, şu aşk merdiveni,basamakları artık ne ise.
Yukarıdan aşağı tenezzül ile yol alınıyormuş,
bir sürü "muş,miş" dedim biliyorum.
çünkü ben cahil birisiyim,birşey bilmem. Bilmeden konuşmak bir edepsizlik bunu biliyorum işte.
Yinede yazasım geldi.
Okumaya sınır koymuyorlar, ben gibiler bile herşeyi bulup okuyor işte.
Eksik kusur affola.
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
KUL un RABBine en yakın olduğu AN
SECDE AN ı
Alnım secdede Düşünüyorum için için
Diyorum ki
Şu AN sana en yakın olduğum AN ise BEN neden duyamıyorum o yakınlığı
Neden halen kendimden geçemiyorum da
Tam tersine;
- Olacak mı ?... olmayacak mı?
Sorulama cevap arıyorum bir iz bir işaret arıyorum
- Hıı olacak mı?
Bir an içinde zihinden geçen nice sorular nice cevaplar
O cevaplardan biri diyordu ki;
Neyin pazarlığını yapıyorsun Allah cc. İle
Sen onun istediği gibi oldun da O sözünü tutar mı tutmaz mı diye mi düşünüyorsun
Bundan mı endişen var
Allah ı sorgulayacağına kendi samimiyetini sorgulasana
Sen onun istediği gibi olabilecek misin?
HİÇ' in HİÇ kaygısı olur mu ... tasası olur mu...
Ah ben var ya BEN... OLmaz OLası...
Alnım secdede Düşünüyorum için için
Diyorum ki
Şu AN sana en yakın olduğum AN ise BEN neden duyamıyorum o yakınlığı
Neden halen kendimden geçemiyorum da
Tam tersine;
- Olacak mı ?... olmayacak mı?
Sorulama cevap arıyorum bir iz bir işaret arıyorum
- Hıı olacak mı?
Bir an içinde zihinden geçen nice sorular nice cevaplar
O cevaplardan biri diyordu ki;
Neyin pazarlığını yapıyorsun Allah cc. İle
Sen onun istediği gibi oldun da O sözünü tutar mı tutmaz mı diye mi düşünüyorsun
Bundan mı endişen var
Allah ı sorgulayacağına kendi samimiyetini sorgulasana
Sen onun istediği gibi olabilecek misin?
HİÇ' in HİÇ kaygısı olur mu ... tasası olur mu...
Ah ben var ya BEN... OLmaz OLası...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
- meryemnur
- Özel Üye
- Mesajlar: 943
- Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00
Halka kalbini kaptırma. Onlar kalbini söker alır; hayır bırakmazlar. Seni senin için istemezler, kendileri için isterler. Hâlbuki Aziz ve Celil olan Hak, seni senin için diler. Seni senin için arayana talip ol. Onunla meşgul ol. İyiliğin için arayanın olmak, şahsî menfaati arayandan daha iyidir. Eğer aramak icap ederse ara, ara. Her şeyi onda bul. Kullardan bir şey umma..
Onun sevgisini ara! O ezelden beri seni arar. Onu dilersen mürid olursun, murad Odur. Kabiliyetin varsa sen de murad olabilirsin. Bu kez mürid O olur. Yavru önce annesini arar. Büyüyünce annesi onu ister. Hak Teâlâ sağlam iradeni bilirse seni diler. Doğru olarak sevgine inanırsa seni sever. Yoluna deliller salar. O deliller, seni yakınlığa götürür.
Rabbinle aranda hicab kalmaz.
Dünyayı aramayı bırak. Dünya seni doyurmaz. Hakkın gayri nesneler, senin manevî huzursuzluğunu gidermez. Hakla ol; seni Onun nuru doyurur. İlâhî varlığın nuruna erince her şeyi bulmuş olursun. Dünya ve âhiret zenginliğini de bulursun.
Ey evlat, seni isteyeni iste. Seni seveni sev. Sana iştiyak duyana âşık ol. Hak Teâlânın kelâmını işitmedin mi? Allah onları sever; onlar da Allahı severler. (el-Mâide, 5/54) Yine bu mevzu ile alâkalı şöyle bir kudsî hadîs vardır: Ben size kavuşmayı daha çok arzularım.Yaratan, seni ibadet için yarattı. Neden oyuncakla oynarsın? O, seni kendine arkadaş etmek ister. Başkalarını neylersin? Hak tan gayri ile uğraşma. Kalbine Hak sevgisinden gayrisini koyma. Haktan gayrisini sevecek olursan, şefkat ve merhamet duygusu ile sev. Nefsin her şeyi sevmesi caiz olur. Ama kalbin ve sırrın Haktan gayrini sevmesi ve bağlanması asla caiz olmaz. Âdem Peygamber kalbi ile cenneti sevdi, ondan ayrıldı; oradan atıldı. O, daimî kalacağını sanıyordu. Hâliyle sevgi bahane edilip başka sebep gösterilmedi. Başka yollardan atıldı. Meyve bahane oldu. Sonra kalbi Havvaya meyletti; hayli zaman da ondan ayrı kaldı. Aralarında üç yüz senelik yol uzaklığı oldu. Biri Serendipte, biri Ciddede yaşadı. Bu mesafe aslında azdır. Üç yüz sene değildir. Ama Hakkın yardımı olmasaydı, üç yüz değil, üç bin yılda dahi buluşmak kabil olabilir miydi?
Yakup Peygamber kalbini oğluna bağladı. Araları açıldı; uzaklara düştüler..
Ey evlat! İşlerde sana gereken dürüst olmaktır. Gözünü, yaptığın işlere dikme. Onlardan gelecek yararı bekleme. Bir şey yaparken, halktan ne bir şey um, ne de yüce Yaratıcıdan ısrarla karşılık iste. Kulsun, efendinin rızasını gözet. Onun hazinesindeki güzel şeyleri umma. Yalnız Onu dileyenlerden ol. Onun özünü dile ki, istediğini versin. O seni sevdikten sonra, her şeyi senin olur. Dünya ve âhirette Onun cennetine girersin. Dünyadaki cennet Onun yakınlığıdır. Âhiretteki asıl cennet ise Onun varlığına nazardır. Onun yapmış ol duğu vaatler, yaptığın işlere yeter, hem de artar. Korkma, vermezlik etmez.
Ey evlat! Şeklini değiştirme. Hakkı sev. Üzerine çeşitli bela okları bile yağsa sesini çıkarma, sevgi ve muhabbet hâline devam et. Fırtına seni yerinden kaydırmasın. Yağan yağmur seni kaçırmasın. Atılan oklar seni incitmesin. İçini ve dışını halkın giremediği bir makama çıkar. Orada dünya olmasın Orada âhiret olmasın Mevhum hakları orada aramaya kalkma. Kötü nazlarını o yerde isteme, orda üzüntü duyma, şekil arama. Hakktan başka şeyin olacağını umma. Halkın zahirdeki halini görüp üzüntü duyma. Ailenin geçim sıkıntısı seni derde sokmasın. Eline dünya malı az geçince üzülme, şeklini değiştirme. Çok olursa hâlini çirkin etme. O makam büyüktür. Sakın o makama çıkarsan övülme bekleme. Kötüleyenlere darıl ma. Hepsini boş gör. Zaten oraya yerli olursan bu işler kendiliğinden olur. Ve sen tam bir yokluğa gömülürsün. Eğer elde edersen bulunduğun o hâle, insan ve cin, cümle yaratılmışlar içinden bir tanesi bile akıl erdiremez. Zaten akıl bunları idrâkten âcizdir.
GAVSULAZAM ABDULKADİR GEYLANİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6
- meryemnur
- Özel Üye
- Mesajlar: 943
- Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00
Resulullah (SAV) Efendimiz Rabb ından naklen anlatıyor:
Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:
-Bir kimse Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir kimse Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim."
Bilmek gerekir ki, karış, arşın, kulaç, gelmek, koşup yürümek; bütün bunlar yapma şeylerdir, temsili ve tahayyüli manalardır, hakikî değillerdir. Böyle buyurmakla Allahü Teâlâ kula kat kat sevap vereceğini, ona ameli miktarınca iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor. Kaldı ki burada yakınlık manevîdir; maddî değil. Bir yere de bağlı değildir. Burada Hakk ın yakınlığı kulun yakınlığından önce gelir. Halbuki zâtına yakınlık, muvaffakiyet işi, Allah'tan Allah'adır. Bu bir önceliktir, ama buradaki önceliği bir başka yoldan almak icab eder. Bilhassa amele mükâfat verme yönünden. Hatırda tutulmalı ki amel mükafattan önce gelir.
Bilesin ki Hakk a yakınlığın beş mertebesi vardır. Şöyle ki:
Nefsin yakınlığı,
Kalbin yakınlığı,
Sırrın yakınlığı,
Ruhun yakınlığı.
Bir de Hakk ın ahadiyet yakınlığı.
Bilhassa ahadiyet yakınlığı bütün mertebeleri kendinde toplar.
Şimdi, yukarıda toplu sayılan yakınlık mertebelerinin tafsiline geçelim. Şöyle ki:
Nefsin yakınlığı: Bu onun itaat ve ibadet görevlerini yapmasına bağlıdır. Bu makamda Hakk ın kuluna yakınlığı merhametidir, şefkatidir.
Kalbin yakınlığı: Kulun kalbî ve içten amellere dalmasına bağlıdır. Bu ise pek kolay değildir. Dünya ehlinden kopmak icab eder. Bu makamda Hakk ın yakınlığına gelince, ilim, hikmet ve ilham çeşidinden şeyleri kuluna vermesidir; ona bağlamasıdır.
Sırrın yakınlığı: Bu da onun hakikî keşiflere dalmasına bağlıdır. Hakikî tecelli ile hasıl olur. Asıl tecelli de, Hakk ın yakınlığı da budur.
Ruhun yakınlığı: Bu mertebeyi de kısmen kalbin, kısmen de sırrın yakınlığı gibi bilmekte bir mahzur yoktur.
Hakk ın ahadiyet yakınlığı: Daha önce de anlatıldığı gibi, sözü edilen bütün mertebeleri özünde toplar. Bu mertebe, kul için tam bir yokluk mertebesidir, ne varsa özünde toplar. Hakk ın zât, sıfat, bir de efal tecellilerinin temiz, şeksiz, aydınlık tenzihleri altında. Bu hal içinde kul, zât, sıfat ve fıil olarak tam, küllî ve tek birliğe doğru yol alıp kendinden geçer, fenâ bulur.
Bu kudsî makamda Hakk ın kula yakınlığına gelince şöyle anlatabiliriz:
"Onu, kendi bekâsı ile bâki kılar...
Kayyumiyet sıfatı ile kâim kılar...
Hayatı ile ona hayat verir...
Kudreti ile onu kudrete erdirir...
İrâdesi ile onu dilek sahibi eyler...
Kelâmı ile konuşturur."
Hâsılı, onu bütün esma ve sıfatını özünde bulan yapar. Hülâsa, zâtı ile, zâtı için ve zâtında zâhir olur: yani o kul...
Şimdi, bu Hadis-i Şerife bir başka manada şerh yapmak icab edecek. Yüce Allah âdeta şöyle buyurmaktadır:
"Her kim bana, yani küllî, toplayıcı olan huzuruma, rûhânî, yani bâtınî, cismânî, yani zâhirî vasıf taşıyan bütün duyguları ile yaklaşırsa: İşte böyle birine bütün esma ve sıfatlarımla tecelli ederim. Hem lûtfa ait olan cemâl sıfatları ile hem de celâl tarafında bulunan kahır sıfatları ile. Ama bir kimse anlatılan gibi değil de bazı mertebeleri ile, yani bazı duyguları ile bana yaklaşırsa buna da bazı esma ve sıfatlarım ile tecelli ederim. Bu da ancak onun yaptığına kat kat sevap vermek sureti ile olur. Meselâ birden yedi yüze kadar veya daha fazla."
Veren ALLAH'tır.
Sadreddin Konevi
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
- meryemnur
- Özel Üye
- Mesajlar: 943
- Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Anladım sanat yalnız Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...
Necp Fazıl'ın bu mısraları hayatımın amacını anlatıyor sanki...Allahı aramak ama dışarıda değil can içre canda aramak Kendimi bildim bileli bu arayıştayım. Gerçi derler Allah aramakla bulunmaz, lakin onu bulanlar arayanlardır. Çocukken rüyalarımda bulutlar üstünde bir köşkte Rabbimle yaşadığımı, ne dilersem olduğunu görürdüm. Bu rüyalar o kadar gerçek gelirdi ki, bir gün hasrete dayanamayıp evdeki ipleri bağlayıp gökyüzüne doğru fırlatmaya başlamıştım. Baktım, Rabbim ipi tutmuyor, demiştim ki herhalde Onu incittim. Dualar okuyup, tekrar tekrar ipi atmıştım.5-6 yaşlarında bir çocuğun Allah a varma arzusu işte. Yıllar sonra Muhyiddini Arabinin Allahın ipine sarılınız. Sözü karşıma çıkınca gülümsedim çocukluğumu anımsayarak. Rabbim sanki bana Arabinin dilinden demek istiyordu ki bana artık naylon ipe sarılarak değil Kurana sarılarak gel Allahın ipi Kuran ve yaşayan Kuran olan Resulullahın sünnetiydi. Dilerim cümlemiz bu ipe sımsıkı sarılıp kurtulanlardan oluruz inşallah
Allahın ipine aşkla, edep ve tevazuyla sımsıkı sarılmak ne güzel. Edep, haddini bilmek, gerçek tevazu ise kendinde varlık görmemektir. Bu hasletler ne güzeldir, ancak mutmain olmamış nefs, kendine pay çıkarmaktan o kadar hoşlanır ki edep ve tevazu adeta ona düşman gelir.
Bazen bir şiir yazıp, sonra okuduğumda ne güzel yazmışım deyip beğendiğimde, birden son kelime beni uyandırıyor.Yazmışım kim? yani BEN Anlıyorum ki eyvah gafil nefsim!!! kendine pay çıkarıyor. Neyzen neyi üflerde ondan öyle güzel ses çıkar ki dinleyenler huşu bulur, mest olur. Zavallı ney, sanır ki insanları mest eden kendisidir. Halbuki, kuru bir kargıdan başka nedir? Kerameti neyzende değil, kendinde görür.Bu zavallı neyin hali bana benzer. Ey kendinde varlık gören nefs, aç gözlerini de bak artık yazan eli değil yazdıranı gör Bir testi başı dimdik pınarın yanında 40 yıl kalsa dolması ne mümkün. Dolmak için eğilmek gerek.. Ey nefs! Sende acziyetini bilip edep ve tevazuyla eğil ki , Rahmanın hikmet pınarlarından sen de dolasın, dolasın ki hak aşkıyla yanmış gönülleri bu pınarın suyuyla sulayasın
Mukarreb