KISSADAN HİSSE!

İbret almasını bilenler için
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Çölde, yaşayan bir bedevinin bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi vardı. Horoz, sabahları öter, onları namaza uyandırırdı.
gün tilki horozu alıp götürdü. Çoluk çocuğu üzüldü. Bedevi,
hakkımızda belki bu hayırlıdır diyerek onları teselli etti.

Bir kurt, yüklerini taşıyan merkebini parçaladı. Bedevi, üzülen çoluk çocuğunu yine,
belki hakkımızda hayırlısı budur diyerek teselli etti. Bir müddet sonra kendilerine bekçilik eden köpekleri de öldü. Bedevi yine ailesini teselli etti.

Bir sabah gördüler ki, ilerideki birkaç çadırda yaşayanlar, esir alınarak götürülmüş. Hayvanlarının sesleri, merkep anırması, horoz ötmesi ve köpek havlaması çadırda yaşayanları ele vermiş. Bedevinin hayvanları olmadığı için onların varlığından haberdar olamamışlar.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen hamdolsun »

Rabiatü’l-Adeviyye’ye ait şöyle hikmetli bir kıssa anlatılır:
Biri ona geliyor ve şöyle diyor: “–Ben ...seni çok seviyorum!”
“–İnanmam.”
“–İnan, sözümde çok samimiyim.”
“–İnanmam.”
“–İnan, herkesten çok seviyorum, kimseyi senin kadar sevmiyorum.”
“–Yani yoldan geçmekte olan şu güzel ve genç kadından daha çok mu seviyorsun…?”
Sevdiğini iddia eden kişi, bu
sual üzerine işaret edilen tarafa dönüp bakıyor. Fakat bu esnada
Rabiatü’l-Adeviyye de adama tokatı patlatıyor ve diyor ki:
“–Beni çok sevseydin dönüp o tarafa bakmazdın.”
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev.Mana-yı ismiyle sevme."Ne kadar güzel yapılmış"de."Ne kadar güzeldir"deme.Ve kalbin bâtınına(içine),başka muhabbetlerin girmesine meydan verme.Çünki bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve ona mahsustur.

(Bediüzzaman said nursi)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE


Bir fincan kahve içecek kadar yer vardır!

Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman
24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez kavanozu ve
2 Fincan Kahveyi hatırlayınız!

Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar;
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da ‘evet’ doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde ‘evet’ derler.

Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek ‘eveet’ Diyerek;
Ben ‘Bu kavanozun bizlerin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım’ Der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir.

Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.
O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.

Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.

‘Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız…’ diye, anlatmaya devam eder, ‘çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.

Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . . .

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle, dostunuzla yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur.

Bu Ara Bir öğrenci sorar; ‘Peki, O iki fincan kahve nedir?’
Profesör tebessümle: ‘Hayatımız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarımız ve sevdiklerimizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır!!!’
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE



HAYAT BİR BAHÇEDE YÜRÜMEYE BENZER

Delikanlı yıllar sonra doğduğu kasabaya döner.
Sabah uyandığında aklına yıllar önce evlenmek istediği, kasabanın güzeller güzeli kızı gelir.
Kızın güzelliği çevre kasaba ve şehirde de dillerdedir ve kimler istediyse kız bir türlü olumlu yanıt vermemiştir.

Otelden çıkar ve gördüğü yaşlı adam kızı sorar.
Yaşlı adam az ilerde güzel bahçe içinde bir ev gösterir, kızın orada oturduğunu söyler.

Delikanlı merak eder, kızın nasıl biriyle evlendiğini.
Bir köşede beklemeye başlar, bir müddet sonra yaşlıca kel, pekte hoş görünmeyen bir adamı, yolcu eder kız kapıdan...
Üstelik zengin bir adamda da değildir......

Adam gittikten sonra delikanlı çalar kapıyı, kendini tanıtır.
Sonra niye bu adamla evlendiğini kıza...

Kız söylerim der ama bir koşulla.....
Evin arkasında büyük bir GÜL BAHÇEsine götürür delikanlıyı ve der ki; BU bahçenin en güzel gülünü, bana getirirsen sana niye bu adamla evlendiğimi......
AMA ASLA GERİ YÜRÜMEK YOK BAHÇEDE, ARKANA BAKMAK YOK EN GÜZEL GÜLÜ İSTİYORUM SADECE.....

Memnuniyetle der delikanlı girer bahçeye...
Çok güzel sarı gül durmaktadır karşısında tam elini güle uzatmışken pembe gonca gül görür az ötede, ilerler...
Ona uzanırken kadife kırmızı bir gül ilişir gözüne ileride....
Derken....
Birde bakar bahçenin sonuna gelmiş....
Kıza verdiği söz gelir aklına....
Geri dönmek yok....
Ne yapsın. Mecburen bulduğu alalade hatta solmaya yüz tutmuş bir gülü mahçup bir şekilde götürür kıza.....

Kız gülümser gülü görünce....

------''BİLMEM ALDIN MI CEVABINI'' der. Delikanlıya....

-----HAYAT BU BAHÇEDE YÜRÜMEYE BENZER.....


alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim


Adamın biri Lokman Hekim’ in siyah yüzüne,
kalın ve çatlak dudaklarına
dikkatle bakarak onu hakir görmek istemiş.
Hazreti Lokman, bu ham adama kızmadan
şu hikmetli karşılığı vermiş:
“Yüzümün siyah, dudaklarımın kalın ve çatlak olduğuna
hakaretle bakma. Çünkü elimde olan,
o kalın dudaktan kötü söz çıkarmamak,
siyah yüzü, yanlış bir işle utandırmamaktır.
Kalbim beyaz, sözüm inci gibi olduktan sonra,
yüzümün siyah, dudağımın kalın ouşunun ne ehemmiyeti var.”





Bu insan dedikleri,
El, ayak baş değil.
İnsan mânâyı derler,
Suret ile kaş değil.


_-Kaygusuz Abdal-_
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Rivâyet edilir ki:

Birgün Îsâ -aleyhisselâm-, İsrailoğullarından sâlîh zannedilen bir kimse ile şehir dışına çıkmıştı. Halk arasında fâsıklıkla meşhûr günahkâr bir adam da büyük bir eziklikle peşlerine takılmıştı. İstirahat için mola verildiğinde bu günahkâr kul, samîmî bir nedâmet ve utanç hâli içinde, gönlü kırık olarak onlardan ayrı bir yere oturdu ve merhametlilerin en merhametlisi olan Hak Teâlâ'nın yüce affına sığınarak:
"- Rabbim! Şu yüce peygamberinin hürmetine beni affet!" diye duâ eyledi.

Salih zannedilen kişi ise, onu fark edince küçümsedi, hakîr gördü ve ellerini semâya kaldırıp:
"Allâh'ım! Yarın kıyâmet günü beni bu adamla birlikte haşreyleme!" diye ilticâda bulundu.
Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Îsâ -aleyhisselâm-'a şöyle vahyetti:
"Yâ Îsâ, kullarıma söyle; ikisinin de duâsını kabul ettim. Boynu bükük mücrim kulumu affedip kendisini cennetlik kıldım. Halkın sâlih zannettiği kişiye gelince, onu da, benim affettiğim kulumla beraber olmak istemediği için cennetliklerden kılmadım."

İlâhî lânet ve gazaba uğrayanların dışında her ne sebeple olursa olsun Allâh'ın kullarını istihkar (hor görmek), kalbin bir cinâyetidir. Bu cinâyeti işleyenlerse, ilâhî muhabbetten uzak, taş kesilmiş nasipsiz kalblerdir. Esasen bir kimse, başkasını küçümseyip hor görmekle onu alçaltmaktan ziyâde, kendini alçaltıp perîşân etmiş olur. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ اَنْ يَحْقِرَ اَخَاهُ الْمُسْلِمَ


"Birinin, din kardeşini hor ve hakîr görmesi, ona günah olarak yeter." (Müslim, Birr, 32)

Şâir ne güzel söyler:

Harâbât ehline hor bakma zâhid,
Defîneye mâlik vîrâneler var!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Nasıl Düşünüyoruz?


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“O ki, hanginizin (ihsan duygusu içinde) daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölüm ve hayâtı yaratmıştır…” (Mülk, 2)


Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” (Tirmizî, Kıyâmet, 26)



Hasan-ı Basrî Hazretleri bir cenazeye katılmıştı. Defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zâta sordu:

“–Bu vefât eden zât, acaba şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini, zikirlerini artırmayı ve günahlarına daha fazla istiğfar etmeyi düşünüyor mudur?” diye sordu. O zât da:

“–Evet, tabiî ki düşünüyordur.” dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurdu:

“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” (İbnü’l-Cevzî, el-Hasenü’l-Basrî)



Öldükten sonra değil, yaşarken hakikâtin farkına varalım.

MUHAMMEDİ muHABBEtle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »



Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye’yi ziyârete geldiler. İkisi de açtı. “Yemeği helâldir” diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızâsı için bir şeyler istedi. Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı.

Dedi ki:

Ekmekler yirmi olsa gerektir.

Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular.
-Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin.

Cevâbında şöyle buyurdu:

-Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde* bire on vereceğini bildiriyor. Ben O’nun bu vâdine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim.




*”Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır.

Kim de bir kötülük yaparsa o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır

ve onlara zulmedilmez.”



En’am Suresi, 160

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen sdemir »

Kıssadan Hisseler

Yaşamımızın eksik noktalarını tamamlamak için…


BİR AĞAÇ GÖLGESİ

Garip bir rüya görüyordu adam. Kıyamet günü başlamıştı. Her yan karışıktı. Bir tarafta cehennem homurdanıyor, alevler arasında çırpınan kimseler görünüyor, bir yanda cennet uzanıyor. Akla hayale gelmez nimet ve güzellikler…

Cehennem pek kalabalık… Cennetin bir köşesinde de mutlu ve mesut bir adam. Yüzü nur gibi parlıyor.

Rüyayı gören kimse merakla yaklaşıp sordu:

- Ey iyi kalpli insan. Ne yaptında bu nimetlere kavuştun? Eğer sebebini söylersen memnun olurum.

Cennetlik adam tebessüm etti:

- Dinle dedi. Yaptığım şey öyle büyük bir şey değil. Dünyada iken evimin önüne bir ağaç dikmiştim. Yıllar sonra gelişip büyüdü. Gölgesi ile etrafa serinlik verir oldu. Günlerden bir gün bir Allah dostu gelip yatmış gölgesinde. Dinlenmiş. Sonra da ‘ Ya Rabbi bu ağacı dikip yetiştiren kimsenin günahlarını affet, onu cennetine girdir.’ diye dua etmiştir. İşte bu sebeple buradayım. ben…


alıntı
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen sdemir »

BİZ ONU ÇALDIK

Malik Bin Dinar isimli Allah dostunun, adeta çıplak denilen evinde gecelerden bir gece hırsız girdi. Sağı solu araştıran ve kıymetli hiç bir şey bulamayan hırsız çekip gidecekti ki karanlık bir köşeden Malik’in sesi duyuldu:

- Allah’ın selamı üzerine olsun kardeş, acelen mi var, biraz oturup dinlenmez misin? diyordu Malik.

Hırsız donup kaldı. Ne diyeceğini, nasıl cevap vereceğini şaşırdı.

- Sağolun, gideceğim diye fısıldadı korkuyla.

Malik Bin Dinar gayet sakin ve cana yakındı:

- Ne yazık ki evimde dünyalık bir şey bulamadın dedi. Fakat istersen ahiret için bir kazanç sağlayabilirsin. Haydi şuradaki su ile bir abdest al, iki rekat namaz kıl ve günahların için tövbe et…

Hırsız büyülenmiş gibiydi. İstenilenleri yapmamak elinden gelmedi. Hemen abdest alıp namaza durdu. Yüreği aydınlanmış, gönlüne tarifsiz bir sevinç dolmuştu. Sabaha kadar Malik’le sohbet etti. Ezan okununca birlikte camiye gittiler. Mescidde tanıdıkları Malik Bin Dinar’a sordular:

- Efendi, bu yanınızdaki adam da kim? Tanıyamadık.

Malik tebessüm ederek cevap verdi:

- Bir dost dedi. Bizi çalmaya gelmişti ama yüce Allah’ın yardımıyla biz onu çaldık…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim


Su’, ‘ateş’ ve ‘ahlâk’ dostluk kurmuşlar. Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar. Fakat bir müddet sonra içlerine bir korkudur düşmüş. Orman çok büyük ve çok karmaşıkmış. Her türlü ihtimâle karşı birbirlerini kaybederlerse, nasıl bulacaklarını düşünmeye başlamışlar.


Ateş ve ahlâk suya sormuşlar:


Kaybolursan seni nasıl bulacağız?

Su cevaplamış:


Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım, demiş.


Sıra ateşe gelmiş. Su:

Seni yitirirsek ne yapalım? diye sormuş.
Ateş :

Duman gördüğünüz yerde ben varım, cevabını vermiş.

Sıra ahlâka gelince cevabı şu olmuş:

Beni asla kaybetmeyin; eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!!!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Acaba Siz Hangi Tür Kibrit Çöpüsünüz? Hiç Merak Ettiniz Mi?


Ben kibrit çöplerini insanların yaşantılarına benzetirim. Kibrit kutusu insanın yaşadığı toplumu ifade eder bir bakıma...

Bazı kibrit çöpleri vardır bir amaç için yanarlar..

Kimi bir sigara yakar, kimi bir ocak..

Kimi boş yere yanıp tükenir, hiç bir işe yaramadan...

Kimi ise bir ormanı, bir evi, büyük bir alanı yakar kül eder,kendisiyle birlikte.

Kibrit kutusunu açıp baktığınızda hepsi aynı gibi gözükse de birbirinden farklı kibrit çöpleri vardır.

Bazıları yanamayacak kadar incedir, yakarken kırılır zannedersiniz ama bilir misiniz en iyi onlar yanar. Bazıları da epeyce kalın...
Zannedersiniz ki yanınca yeri göğü yakacak ama yakınca bir bakarsınız foss diye bir ses çıkarır, kendisini bile yakamaz. Sadece ucundaki kimyasal madde alev bile almadan kararır gider.

Kimileri eğri büğrüdür ama yine de bir kibrit çöpünden beklenen fonksiyonları eksiksiz yerine getirirler.

Her zaman en üstteki kibrit çöpleri ilk önce yanar.

İşte insan yaşamı da bu kibrit çöplerine benzer.
Kimi insanlar vardır, kendinden beklenileni asla yerine getiremezler, kalın kibrit çöpü gibi kendi kendilerini yok eder giderler..

Kimi insanlar vardır, bir lambanın fitilini yakarlar, kendileri yok olup gitse de ışığı kalır.

Eğri ve kırık kibrit çöpleri gibi sakat insanlar vardır aramızda yaşayan, onları şekilleriyle değil işlevleriyle değerlendirmeliyiz neyi yaktığına bakmalıyız.

Kibrit kutularını içinde yaşanılan topluma benzer.
Islak bir kutudaki kibriti istediğin kadar uğraş yakamazsın demek ki içinde yaşanılan toplum insanı istemese de çok etkiler.

Bazı kibrit çöpleri de aykırı insanları ifade eder.
Tüm kibrit çöpleri aynı yöne bakarken onlar tam tersine bakar kutuda.
Kutu açıldığında ilk önce onlar göze çarpar ve herkesken önce yanarlar.
Aykırılık başa beladır..

Bazı kibrit çöpleri birbirine yapışmıştır, dikkat ederseniz onlar da kafadar insanlar gibidirler. Kanka misali biri yanınca diğeri de yanar.

Ama en tehlikelisi kendiyle birlikte kutuyu da yakan kibrit çöpleridir.
İçinde bulundukları toplumu çökertirler.

Bazı kibrit çöplerinin ucunda kimyasal maddesi yoktur. Ne yaparsa yapsınlar yanamazlar.
Toplumun içerisinde ot gibi yaşar giderler.
Toplum nereye onlar oraya...
Bir açıklama ekle
Acaba Siz Hangi Tür Kibrit Çöpüsünüz? Hiç Merak Ettiniz Mi?


Ben kibrit çöplerini insanların yaşantılarına benzetirim. Kibrit kutusu insanın yaşadığı toplumu ifade eder bir bakıma...

Bazı kibrit çöpleri vardır bir amaç için yanarlar..

Kimi bir sigara yakar, kimi bir ocak..

Kimi boş yere yanıp tükenir, hiç bir işe yaramadan...

Kimi ise bir ormanı, bir evi, büyük bir alanı yakar kül eder,kendisiyle birlikte.

Kibrit kutusunu açıp baktığınızda hepsi aynı gibi gözükse de birbirinden farklı kibrit çöpleri vardır.

Bazıları yanamayacak kadar incedir, yakarken kırılır zannedersiniz ama bilir misiniz en iyi onlar yanar. Bazıları da epeyce kalın...
Zannedersiniz ki yanınca yeri göğü yakacak ama yakınca bir bakarsınız foss diye bir ses çıkarır, kendisini bile yakamaz. Sadece ucundaki kimyasal madde alev bile almadan kararır gider.

Kimileri eğri büğrüdür ama yine de bir kibrit çöpünden beklenen fonksiyonları eksiksiz yerine getirirler.

Her zaman en üstteki kibrit çöpleri ilk önce yanar.

İşte insan yaşamı da bu kibrit çöplerine benzer.
Kimi insanlar vardır, kendinden beklenileni asla yerine getiremezler, kalın kibrit çöpü gibi kendi kendilerini yok eder giderler..

Kimi insanlar vardır, bir lambanın fitilini yakarlar, kendileri yok olup gitse de ışığı kalır.

Eğri ve kırık kibrit çöpleri gibi sakat insanlar vardır aramızda yaşayan, onları şekilleriyle değil işlevleriyle değerlendirmeliyiz neyi yaktığına bakmalıyız.

Kibrit kutularını içinde yaşanılan topluma benzer.
Islak bir kutudaki kibriti istediğin kadar uğraş yakamazsın demek ki içinde yaşanılan toplum insanı istemese de çok etkiler.

Bazı kibrit çöpleri de aykırı insanları ifade eder.
Tüm kibrit çöpleri aynı yöne bakarken onlar tam tersine bakar kutuda.
Kutu açıldığında ilk önce onlar göze çarpar ve herkesken önce yanarlar.
Aykırılık başa beladır..

Bazı kibrit çöpleri birbirine yapışmıştır, dikkat ederseniz onlar da kafadar insanlar gibidirler. Kanka misali biri yanınca diğeri de yanar.

Ama en tehlikelisi kendiyle birlikte kutuyu da yakan kibrit çöpleridir.
İçinde bulundukları toplumu çökertirler.

Bazı kibrit çöplerinin ucunda kimyasal maddesi yoktur. Ne yaparsa yapsınlar yanamazlar.
Toplumun içerisinde ot gibi yaşar giderler.
Toplum nereye onlar oraya...


alıntı
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re:

Mesaj gönderen habibi »

kulihvani yazdı: Resim

ZEVK 3834

Hakikat-ı HAKK ETmişsin!.. UY-UY-ANa MaSALL Gibi!..
BENliğinde BatANlara, UZATıl-AN DOST DAL Gibi!..
"Namazsız ezAN" DOĞarken!. “EzANsız Namaz" ÖLürken!.
BİR NOKTA da İkİ UÇ-uz!.. BEŞİK Gibi!.. Ve SAL Gibi!..


26.09.09 15:05
İkİ UÇ ta..
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8 )


“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah’ın kendisine verdiği nimete kanâat eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (Müslim, Zekât 125. Tirmizî, Zühd 35; İbni Mâce, Zühd 9)

Halîfe Ömer bin Abdülazîz, insanlara güzel örnek olabilme husûsunda zirve şahsiyetlerden biridir. Onun pek çok güzel hâllerinden biri de şöyledir:

O, bir gece evinde otururken vezir­lerinden biri kapıya geldi. Halîfe:

“–Böyle vakitsiz ziyâretinizin sebebi nedir?” diye sordu. Vezir:

“–Müzâkeresi elzem olan bir mesele için geldim.” cevâbını verdi. Ömer bin Abdülazîz:

“–Ayrı bir odada meseleyi müzâkere için başka kandilim yok. Beytülmâl’den ancak bir kandile kifâyet edecek kadar yağ almaktayım, onu da âilem ile birlikte kullanıyorum.” dedi.

Vezir:

“–Yarınki istihkâkınıza mahsûben lâzım olan yağı Beytülmâl’den

alsak olmaz mı?” diye sordu.

Halîfe; “–Olur.” diyerek bir senet yazdı ve veziri, kiler emînine gönderdi. Kiler emîni senedi okuduktan sonra:

“–Bu yalnız yarınki istihkâkın senedidir, kifâyet etmez. Halîfenin, yarına çıkacağına dâir de bir senet imzalaması lâzımdır ve o senedi de getirmeniz îcâb eder.” cevâbını verdi.

Bu cevap üzerine çâresiz kalan vezir, kendi evinden tedârik ettiği yağ kandilini alarak tekrar halîfenin huzûruna çıktı. Görüşmek istediği meseleyi müzâkere edip karara bağladıktan sonra vezir, halîfeye hitâben:

“–Efendim, Beytülmâl’den aldığınız şeylerin kâfî gelmediği görülüyor. Biraz daha fazlasını emir buyursanız da bir kısmını ihtiyaten biriktirip vefâtınızdan sonra evlât ve torunlarınızın zarûrî ihtiyaçları için bıraksanız?!” dedi.

Bu teklif karşısında Ömer bin Abdülazîz şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Eğer benim geride kalan evlâtlarım sâlih kimselerden olurlarsa, onların sıkıntıya düşmelerinden korkmam. Zîrâ Cenâb-ı Hak; “…Allah sâlih kullarının velâ­yet ve vesâyetini bizzat deruhte eder.” (A’râf, 196) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, onların velîsi ve vasîsi olduktan sonra onların ilerde karşılaşacakları hâllerden hiç endişe etmem. Yok, sâlih değil de sefih olacaklarsa, böyleleri hakkında da yine Kur’ân-ı Kerîm’de; “Mallarınızı sefihlere vermeyiniz…” (Nisâ, 5) buyrulmuştur. Bu nehy-i ilâhîye rağmen sefih olacak çocuklarıma mal mı toplayacağım!”
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »




Hristiyan ve Hz. Ali’nin (as) Zırhı


Hz. Ali’nin (as) hilafeti döneminde, bir gün Kûfe’de İmam’ın zırhı kayboldu.Kısa bir süre sonra zırhın, bir Hristiyanın tanında olduğu anlaşıldı.Hz. Ali (as) de, onu hakimin yanına götürüp davacı olduğunu belirttikten sonra şöyle buyurdu:

-Bu zırh benimdir.Onu herhangi birine, ne satmıştım, ne de hediye etmiştim.Zırhı bu adamın yanında buldum.

Hakim, Hristiyan adama sordu:

-Halife, iddiasını beyan etti. Sen ne diyorsun?

-Bu zırh benimdir. Ama halifeyi de yalanlamıyorum, karıştırmış olabilir, dedi.

Hakim Hz. Ali’ye (as) dönüp:

-Sen davacısın, bu da davalı. Dolayısıyla senin şahit getirmen gerekir, dedi.

Hz. Ali (as) tebessüm ederek:

-Hakim doğru söylüyor. Benim şahit getirmem gerekir. Ama şahidim yok, dedi.

Hakim, davacı iddiasına şahit gösteremediği için Hristiyan lehine karar verdi.O da zırhı alıp yola koyuldu.

Hristiyan olan adam, zırhın aslında kimin olduğunu çok iyi biliyordu.Birkaç adım yürüdükten sonra vicdanı rahatsız oldu ve dönüp hakime şöyle dedi:

-Bu şekil yönetim ve davranışlar, sıradan insanların davranışlarından değil, peygamberlerin yönetim şeklindendir.

Böylece zırhın Hz. Ali’ye (as) ait olduğunu itiraf etti.

Kısa bir süre sonra onun Müslüman olduğu ve Hz. Ali’nin (as) bayrağı altında imanla, Nehrevan Savaşında savaştığını gördüler.

——

el-İmam Ali Savtu’l-Adaleti’l-İnsaniyye, s.63 ; Biharu’l-Envar, c.9, Tebriz Baskısı , s.598
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen habibi »



Hacılar, Mina’da vakfe için toplanmışlardı.İmam Cafer Sadık (as) ve bir grup yareni, bir yerde oturmuş, üzüm yiyorlardı.

Bir dilenci geldi ve yardım istedi. İmam (as), biraz üzüm vermek istedi; ama dilenci kabul etmeyerek:

-Bana para verin, dedi.

İmam (as):

-Param yok, deyince dilenci, ümidini kesti ve arkasına dönüp gitti.

Dilenci biraz gittikten sonra pişman oldu ve geriye dönerek tekrar İmam’ın (as) yanına geldi:

-Öyleyse üzüm verin, dedi.

Ama bu sefer İmam (as) üzüm de vermedi.

Kısa bir süre sonra başka bir dilenci gelerek yardım istedi.İmam (as) ona biraz üzüm verdi. Dilenci, üzümü alıp şöyle dedi:

-Alemlerin Rabbi Allah’a ant olsun ki, rızkımı yetiştirdi.

İmam (as) bu cümleyi duyunca, dilenciden biraz beklemesini istedi ve sonra avucunu üzümle doldurup ona verdi. Dilenci İmam’ın (as) bu iyiliğine karşılık tekrar allah’a şükretti. İmam (as) yine beklemesini istedi ve yanındaki yarenlerinden birine dönüp:

-Yanında ne kadar para var, diye sordu.

O da yanındaki yirmi dirhemi İmam’ın (as) emriyle dilenciye verdi.

Dilenci üçüncü defa da Allah’a şükrederek şöyle dedi:

-Hamt sadece Allah’a mahsustur. Allah’ım! Rızkı veren sensin ve senin ortağın yoktur.

İmam (as), dilencinin sözlerini duyunca, bu sefer elbisesini çıkarıp dilenciye verdi. Bunu gören dilenci ise, İmam’a (as) teşekkür ettti. Dilencinin İmam’a (as) teşekkür etmesi üzere, artık İmam (as) ona bir şey vermedi, dilenci de oradan ayrılıp uzaklaştı.

Orada bulunan ashap ve yarenler şöyle dediler:

-İmam’ın (as) yaptıklarından şunu anladık ki, eğer dilenci yine Allah’a şükretseydi, İmam (as) yine ona yardım edecekti. Ama İmam’ın kendisine teşekkür edince, yardım da devam etmedi.[1]



1-Biharu’l-Envar, c.11, s.116
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen hamdolsun »

anlatılanlara göre, hüten’in yüksek yaylalarında küçük bir ceylan yavrusu yaşarmış. güzellikte eşsiz bu ceylan yavrusu aynı zamanda oldukça zekiymiş. en yüksek yaylalar dışında başka bir yere gitmez, en güzel meralar dışında otlanmaz, en berrak sular dışında bir yerden de su içmezmiş.

kendinden gayet emin ve gururlu bir hayvanmış. boynuzları, kuyruğu ve derisi alabildiğince göz kamaştırıcıymış. o kadar kıvrak ve hızlıymış ki hiçbir avcının tuzağına düşmezmiş.

gün gelmiş boy atmış, serpilmiş, palazlanmış ve diğer erkek ceylanlarla beraber hareket eder olmuş. sürüyle beraber olduğu bir gün burnuna ruh okşayıcı çok güzel kokular gelmiş. öylesine güzel bir kokuymuş ki burnuna gelen, baharın güzel kokuları ve sümbüllerin rayihası bir yerde toplansa yine de o kokunun yanında bir hiç kalırmış.

kendinden geçerek o güzel kokunun ardına koyulmuş.

aşkı sıkmışlarda usaresinden bu kokuyu elde etmişlerdi sanki. onu böylesine mest edebilecek tek şey, ancak aşkın usaresi olabilirdi…öyleyse o aşkı ve o kokunun güzel kaynağını bulmalıydı…

gittikçe gitmiş, her gittiği yerde o büyülü kokuyu hissetmiş. her vardığı yerde, kokunun kaynağını önünde duruyormuş gibi hissedecek olmasa durup dinlenecekmiş ama ‘ işte buldum’ deyip gitmedik dağ, bakmadık taş bırakmamış. kuzeye, güneye, doğuya, batıya nereye dönse aynı koku burnunun dehlizlerine kadar geliyormuş. her adım başı ‘kokuya ulaştım’ demiş fakat bulamamış. neredeyse delirecek gibi olmuş. ama bulma ümidini de bir türlü yitirmemiş. vazgeçmemiş. derken koca bir bahar gelmiş geçmiş, ardından uzun bir kış fakat koku aynı şiddetiyle gelmeye devam ediyormuş. şeyda bülbüller gibi o yayla senin bu yayla benim demeden her yeri dolaşmış fakat tekrar ilk başa dönmüş. bir türlü kokunun kaynağını bulamamış.

taşı toprağı koklamış, bir şey bulamamış. senelerce o kokuyu aramış. gençlik gitmiş, yaşlılık yanına kar kalmış. ömrünün sonuna geldiğinde soğuk bir kış günü bir aslana yem olmuş. aslan karnını parçalamış. tam can çekişirken ömür boyu aradığı o güzel kokunun karnındaki miskten geldiğin anlamış. gençliğini ve hayatını alıp kendisini zelil kılan o hakikati fark ettiğinde ise artık her şey için çok geç olmuştu…
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen safa-merve »

Berberin İhlâsı

Birisi ona gelir sorar: 'İhlâsı kimden öğrendiniz?'

-Mekke-i Mükerreme'de harçlıksız kalmıştım. Basra'dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzamıştı. Bir berbere girdim
'Peşin peşin söyliyeyim param yok' dedim,
'Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?'
Berber o anda mevki sahibi birini traş etmekteydi. Onu bırakıp bana başladı. Adam itiraz etti.
Berber
'Kusura bakmayınız efendim' dedi, 'Sizi ücreti mukabilinde traş ediyorum. Ama bu genç Allah rızası için istedi'
Berber dahasını da yaptı, bana harçlık verdi. Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Ona bir kese altın götürdüm.
'Asla alamam' dedi, 'İnan Allah'ın rızası, daha değerli'

Meclisine gelenlerden biri mübareği denemek ister. Aklınca zor bir soru hazırlar ve sorar.
Mübarek
'sözle mi cevap verelim' der, 'yoksa halle mi?'

-İkisi de olsun.

-Eğer kendi kendini deneseydin, bizi denemeye lüzum görmezdin. Kalbindeki değişimi de mi farketmedin?

-Peki hâl ile cevabınız nasıl olacak?

-Yüzüne bak anlarsın.

Adam aynayı eline aldığında kendini tanıyamaz, çünkü yüzü simsiyahtır. Üstelik bu yola olan muhabbetinden eser kalmamıştır ki bu tard oldu demektir. Büyükleri incitmek böylesine korkunç bir cürettir işte.

Aradığına bağlı

Adamın biri Cüneyd-i Bağdadi'ye gelip 'Nerede o eski kardeşlikler' der, 'Hani, Allah için sevenler?'

-Eğer sıkıntılarına katlanacak birini arıyorsan bulamazsın ama sıkıntılarına katlanacağın dostlar arıyorsan çoktur.

Cüneyd-i Bağdadi'nin talebelerinden biri şeytanın vesveselerine kapılıp kemâle geldiğini zanneder. Birbirinden cazip rüyalar görmeye başlar ve bunları arkadaşlarına da nakleder. Cüneydi Bağdadi Hazretleri onun durumuna çok üzülür. Talebesinin ayağına kadar gider ve 'Eğer rüyanda seni cennete götürürlerse üç defa 'La havle...' oku' diye tenbih eder. Hakikaten o gece rüyasında onu alıp cennete götürürler. Aklına hocasının sözü gelir. 'La havle...' okuduğu anda kendini çöplükler, pislikler içinde bulur. İçine düştüğü durumu anlar ve tevbe eder. Mübârek, 'Herkese bir mürşid-i Kâmil lâzımdır' der 'aksi halde mel'ûn şeytan musallat olur ve oyuncak eder.'

Talebelerinden biri sorar: 'Hiç ibadet ve tâat yapmadan Allah'ın (Celle Celalüh) lütfuna kavuşmak mümkün müdür?

-Zaten gelen bütün nimetler Allah'ın lütfudur. Bizim gibi acizlerin ibadetlerinden ne olsun.

Son nefes, zor nefes

Mübarek vefat edeceği gün çok korkulu ve üzgündürler. Yüzleri kül gibi olmuş rengi uçmuştur. Talebeleri bu halden çok ürkerler. Hatta içlerinden biri 'Aman efendim' der, 'biz sizin şefaatiniz ile kurtulmayı ümid ediyoruz. Eğer siz bu kadar sıkıntı çekerseniz bizim halimiz nice olur?

-Ey dostlarım yetmiş yıllık ibadetimi kıldan ince bir ipe astılar. Kâh o yana, kâh bu yana sallanıyor ve ben bu esintinin kabul yeli mi, red rüzgârı mı olduğunu bilemiyorum.

Naaşını yıkayan talebesi su ulaştırmak için mübarek gözlerini aralamaya çalışır. Melekler dile gelir, 'Kendini yorma' derler, 'Cüneydin gözü Allah'ın zikri ile kapanmıştır ve onun didarını görmeden açılmaz.'

Talebelerinden biri onu rüyasında görür. Merakla sorar: -Efendim, Allah-ü teâlâ size nasıl muamele etti?

-İlim ve marifet dolu sözlerimin hiçbir faydası olmadı. Sadece gece kıldığım namazlar imdadıma yetişti.

Kaynak: Huzura Doğru
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

Adamın biri çok cahilmiş. Medreseye gidip ilim tahsil etmeye karar vermiş.
Karar vermesine vermiş ama gel gör ki, adam kalın kafalı olduğundan mı nedir, bir türlü derslerle arası düzelmemiş.
Konular ona ağır gelmiş, verilen ödevleri uyuşukluğundan yapamamış ve böylece de dersleri öğrenemez hale gelmiş.
Sonuçta ben bu işten vazgeçiyorum diyerek gerisin geriye dönmeye karar vermiş.
Heybesini alıp yola düşmüş. Yolda ilerlerken bir köy yakınındaki kuyudan kadınların su çektiğini görmüş.
Yaklaşmış ve hayretle bakmış ki, kuyunun kenarındaki mermerde oyuk izleri var.
Merak edip kadınlara sormuş. Onlar da kovaya bağlı iplerin zamanla kuyudan su çekerken mermeri oyduklarını ve küçük oluklar açtıklarını söylemiş:
“Yumuşak bir ip, sert bir mermerde nasıl böyle bir iz bırakabiliyor?” ve tekrar dershaneye geri dönmüş.
Çünkü demiş, ilim ne kadar yumuşak, benim kafam da ne kadar sert olursa olsun, demek oluyor ki, eninde sonunda kafamda iz bırakacak.


Prof Dr. Taşkın Tuna
Ol dedi oldu -2-


Kalblerimizi elinde tutan cenab-ı ALLAH BİZi İSTİKAMETten ayırmasın inşaALLAH !
Es-Selam.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen sdemir »

ÇİLE

Çile, diş ağrısı gibi başa gelip çekilince ve yaşanınca anlaşılır!
Sadece anlatılırsa, koyunun kaval dinlediği gibi dinlenir ve bir kulaktan giren öbüründen çıkar gider...
Geçen zamanda bir Tuzcu Baba varmış.
Dik bir yamaçtan iner,
Sırtında Kaya Tuzu çıkarıp, getirip satarmış.
Komşuları ise karısına gelip parasız tuz almaya alışmışlar...
Öyle ki Tuzcu Baba'nın eli boşa çıkar olmuş...
Karısına: "Komşulara tuz verme!" diyememiş de:
"Hatun bir kere de seninle tuza gidelim!" demiş.
Gitmişler, torbalara tuzu doldurup sırtlanmışlar ve vurmuşlar sarp yokuşa...
Zahmet ki ne zahmet...
Eve geldiklerini gören alışmış komşular koşmuşlar, "Beleş tuz!" diye...
Tuzcu Baba'nın karısı ise:
"Tuz'un yokuşunu gördüm, enseye çöküşünü gördüm! Tuz-muz yok!" demiş...
İşte çile böylesi bir iştir...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen simurg »

sdemir yazdı:"Tuz'un yokuşunu gördüm, enseye çöküşünü gördüm! Tuz-muz yok!"


bu çok ince bir nokta, düşündürdü haliyle,

çile ile elde edilince, eldekini dağıtmak zorlaşıyor haliyle

zahmetsiz ele geçen şeyleri harcamak kolay oluyor.

ama elde etmenin zahmet ve meşakkatini düşünmek bir pencere ise,

eldekinin verilip verilmemesi meselesi ayrı bir pencere,

neyi nasıl düşünmeli derken bir örnek ile anlatayım istedim,

pazarda annemle bir tavuk görmüştük,

çok güzel kırmızı,sevimli birazda yaşlı bir tavuktu,

anneme alalım diye ısrar ettim,

yeni bir tavuğun kümeste yaban kalacağını,
eski ve kıdemli olanların yanında itibarı olmayıp
bir süre çile çekeceğini biliyor olmakla birlikte ısrar etmitim,

tavuğu satmaya getiren hanımda,

"kesmeyecekseniz alın,yumurtluyor,çok güzel damızlık olur" deyince

annem
"yumurtlayan tavuğu ne diye satıyorsun,hem kesilmesine razı değilsin" dedi,

kadın sihirli cümleyi kuruverdi,

"parası lazımdı ondan satıyorum,yoksa tavuğuma kıyamıyorum"

durum gitgide tuhaflaşmakla birlikte ben ısrar etmeye devam ediyordum,

annemde sırf ben istiyorum diye peki dedi, tavuğu kucakladım eve geldik.

kümeste zorluk yaşanmasın diye ayrı bir kümese yerleştirdik bu tavuğu,

aradan zaman geçti diğer tavuklar yumurtladığı halde bu tavuk yumurtlamıyordu,

bir gün birkaç yumurta kabuğu bulduk kümeste,
annem durumu hemen anladı,

yumurtaları tavuklar yiyordu,

dedi ki,
"bu tavuğu diğerlerinin yanına iyi ki koymamışız,
onlara da yumurta yemeyi öğretirdi,
kendi yumurtasını yiyen tavuk bir işe yaramaz,
ne yavru büyütür, ne yumurta verir,
satan kadın da bu sebeple satmış belli ki."

durum bundan ibaret, tavuğu mecburen kestirdik.

diğerlerine kötü örnek olmasın diye,

tavuk olma edebinin dışına çıkmış,
olması gereken huyu ve adabını bozmuştu,
ve doğal olarakta akıbetini kendisi seçmişti.

ne kadar çile çekerek elde edersek edelim,
eldekini kendimize saklamak olmuyordu işte,

herşeyin edebi de bu demekti belki de,

kainatta herşey edep programı ile hareket ettiği sürece,
kendisine ve sisteme faydalı oluyor,

normalin aksi hareket edilince de hemen sistemin dışına çekiliyor,

İlla EDEP denilen işte bence bu.

EDEP üzere yaşamak duası ile.
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen sev-guzel »

Resim

----''Ah!'' dedi fare.
----''Dünya her gün daha da küçülüyor. Başlangıçta o kadar büyüktü ki korkuyordum. Devam ettim yürümeye. Sonunda, uzaklarda sağda ve solda duvarlar gördüğümde mutluydum.
Fakat bu uzun duvarlar o kadar hızlı birbirine yaklaşıyor ki son odadayım ve odanın köşesinde içine doğru yürüdüğüm kapan var.''


---''Sadece gidiş yönünü değiştirmelisin'' dedi kedi ve onu yedi.


Franz Kafka
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Ahmed »

Şeytanın malı

Gafil bir adam bir şeyhin kapısına vardı, Şeytan'dan bir hayli şikayetçi oldu.

"Şeytan beni yoldan çıkartıyor. Beni kandırıp dinimi, ahiretimi mahvediyor. " dedi.

Şeyh de ona dedi ki:

"Ey genç adam, senden az önce şeytan gelmişti buraya. O da senden bıkmış, usanmış. Ona yaptığın zulümleri anlatıp şikayet ediyordu. Diyor ki:

"Dünyanın hepsi benim malımdır. O benim malıma göz koymaya, kendi mülkümü elimden almaya çalışıyor. Ben de bu yüzden onun dinine saldırıyorum. Bana zararı olmayan, malıma göz dikmeyen adamla benim ne işim olsunki!"

Mantıku't Tayr, Feridüddin Attar
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Ahmed »

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, deniz kenarında, elinde bol miktarda yem olan bir Mecusi’yi,
balıklara yem atarken görüp, ona sorar:

- Ne yapıyorsun böyle?
- Balıklara yem atıyorum, sevab kazanacağım.
- İyi ama senin sevab kazanman için, önce kelime-i şehadet getirip Müslüman olman,
Allah’a ve Resulüne iman etmen lazım. Müslüman olmayan, iyilik etmekle sevab kazanamaz.

- Benim bu balıklara yem verdiğimi o bahsettiğin Allah görüyor mu?
- Elbette görüyor, Onun bilmediği, görmediği bir şey yoktur.
- Öyleyse, bu da bana yeter.
Birkaç yıl sonra, Cüneyd-i Bağdadi hazretleri hacca gider. Balıklara yem atan zatı tavaf ederken görür.
Ona,
(Burada ne işin var?) diye sorunca, o zat gülerek,
(Gördü gördü yâ Cüneyd, O beni gördü) der.
(Nasıl gördü?) diye sorunca şöyle der:

- Sen gittikten sonra içimde bir nur parladı, baktım balıkların hepsi kelime-i şehadet getiriyor,
ağaçlara baktım, kelime-i şehadet getiriyor, ben de kelime-i şehadet getirmeye başladım.
Rabbimiz beni gördü, O gördüğü için de buraya geldim. Sana bir de nasihatim var:

Yâ Cüneyd, iyilik et, at denize, balık görmese de, Hâlık görür.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Gul »

YUH BABA

Allah’ımız Hayy’dır her an. Bizim Peygamber’imiz (sav), Resulullah’ımız(sav) Hayy’dır her an. Bizim Pîr’imiz Şehidullah’tır ve Hayy’dır her an. Biz Hayy değilsek "yuh olsun bize."

"Biliyorsun değil mi? Yuh Baba’yı. Meşhurdur Yuh Baba, gerçekten yaşamıştır. Meczup. Kim ölürse çıkıyor “yuh” çekiyor. Herkese değil. Yuh çekilene yuh çekilir. Ama zaman bu geliyor geçiyor Yuh Baba’da ölüyor. Bir tanesi diyor ki sen herkesin arkasından “yuh” çektin. Bende senin arkandan “yuh” çekmem mi. “Yuh!” deyince kalkıveriyor salacadan: "Ulan bende onlar gibi gidiyorsam banada yuh. Bende ölü gidiyorsam banada yuh!." deyip salacasına yatıyor."

Diriyiz daim ölmeyiz.
Çürüyüp toprak olmayız,
Karanlıkta da kalmayız,
Bize leylü nehar olmaz.


Bizim güneşimiz batmazki gece gündüzümüz olsun. Biz muhammediyiz hamdolsun. Biz insana tabii değiliz. Biz Allahu zul celâl’in Resulullah’ına tabiyiz. Ona teslimiz. Ona iman ettik. Ona tabi olduk, ona itaat ettik. Çünkü Allah'ımız böyle buyurdu. Ve duyurdu. Bizde dUYduk.

Ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ”: Vallahi duyduk ve uyduk.
Gufrâneke Rabbenâ”: Bizim geçmişimizi bağışla sen, ne yaptığımızı bildiğimiz mi var.
ve ileykel masîr”: Koşarak sana varırız.

Kul İhvâni 2 kasım 2010 Salı Sohbet'inden
Resim
Cevapla

“►İbretlikler◄” sayfasına dön