ANKEBUT SÜRESİ
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- mim
- Özel Üye
- Mesajlar: 2416
- Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00
- mim
- Özel Üye
- Mesajlar: 2416
- Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Ankebut Güzelim!...
NİYET + ÇABA = DOĞRU YOL
Ümit Şimşek
''Uğrumuzda çaba harcayanlara Biz yollarımızı göstereceğiz. Zira Allah iyilik yapan ve iyi kulluk edenlerle beraberdir.''
(Ankebut Sûresi, 29:69)
YÜCE ALLAH bu âyetinde kesin bir vaadde bulunuyor, bir garanti veriyor.
Biz yollarımızı göstereceğiz buyuruyor. Bunu, mutlaka gerçekleşecek bir sonuç olarak bildiriyor.
Yalnız, bu vaade hak kazanmak için bir şart var:
Onun uğrunda çaba harcamak. Âyetteki orijinal tabiriyle, cehd etmek, cihad etmek.
Tabii, burada kastedilen şey, cihad kelimesinin zaman içinde ağırlık kazanan anlamı olan savaştan ibaret değildir. Gerçi zaman ve zemin gerektirdiğinde elbette o anlam da bu âyetin kapsamına girer. Fakat Allah uğrunda çaba göstermek, Onun uğrunda savaşmaktan çok daha geniş bir kapsama alanına sahiptir. Zaten bu âyet de Mekke döneminde, savaşın meşru kılınmasından senelerce önce inmiş bir âyettir.
Allah uğrunda çaba harcamak demek, herşeyden önce, imanını ciddî bir çaba sonucu elde etmek, korumak ve geliştirmek demektir. Şu veya bu kimse söylediği için yahut moda öyle olduğu için değil, bir tahkik sonucu iman eden, bunun için delil araştıran, gerçeği bulmak için çaba harcayan, yanlış bir yola sapmamak için gayret gösteren, Allah rızasına erişmek için ter döken kimsenin, bu âyetten ümitlenmesi için yeterli sebep var demektir.
Âyetteki vaadi düşünürken, bunun muhalif şıkkını da gözden uzak tutmamak gerekir:
Allah uğrunda çaba harcayanlara doğru yol vaad edilmiş olduğuna göre, bu uğurda ciddî çaba harcamayan kimse için böyle bir taahhüdün olmaması doğaldır. Çabalayan doğru yolu bulur; çabalamayan kimse için ise şaşma ihtimali her zaman var demektir. Evet, hidayet, başka âyetlerde de açıkça bildirildiği gibi, Allahtandır; ancak Allah bunu taahhüt etmek için kulun göstereceği çabayı şart koşmuştur.
Dikkati çeken bir başka nokta daha var:
Âyet tek bir yolu göstermekten değil, yolları göstermekten söz ediyor. Gerçi bu, dinin birden fazla olabileceği anlamına gelmez; çünkü Allah katında din İslâmdır (Al-i imran 3:19) âyeti böyle bir yoruma engeldir. Ancak, bu ifadede İslâmın genişliği açıkça görülmektedir. Gerçekten de, bu hak dinin içinde, onun esaslarından hiç sapmaksızın Allahın rızasına ulaştıracak pek çok yol vardır. Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün zamanlar, bütün toplumlar, bütün bireyler, kendi hayat şartlarına ve özelliklerine göre, bu geniş ve yüce din içinde kendilerini Rablerinin rızasına ulaştıracak bir yolu mutlaka bulabilirler.
Bu âyet-i kerime, dinin genişliğinden başka, âkıbet hakkında verdiği taahhütle de gönülleri rahatlatıyor. Böyle bir taahhüdü aldıktan sonra, artık Allah uğrunda çaba harcayacak bir kimsenin Acaba yolda kaybolur muyum? Yanlış yapar mıyım? Fazla derine dalarsam boğulur muyum? Doğru yol diye sapıklıkların içine düşer miyim? şeklinde endişeler taşımaması gerekir. Hakikati araştıranlar için bunda büyük bir rahatlık vardır. Ancak, çabanın yanı sıra, niyet şartını da unutmamak gerekir. Çaba Onun uğrunda olmalıdır. Eğer Onun rızasından başka bir amaç güdülmezse, bir de Onun rızasına lâyık çaba esirgenmezse, Allah da kulundan doğru yolu esirgemez. Böylece, âyet niyet + çaba = doğru yol şeklinde özetleyebileceğimiz bir formül ile bize kurtuluşun çaresini gösteriyor.
Âyetin (ve bu âyeti barındıran sûrenin) son cümlesinde de bu anlamı vurgulayan bir İlâhî yasaya gönderme yapılmıştır:
Allah muhsinlerle beraberdir.
Gerçi bu konu üzerinde daha başka bir bölümde ayrıca durulacaktır; ancak burada şu kadarını belirtelim ki, yukarıda anlatılan niyet + çaba formülü, yani, sağlam niyet ve ona lâyık çaba bu cümledeki ihsan kavramına açıklık getirmektedir.
Muhsin, ihsan sahibi demektir. İhsan ise iyiliktir. İyilik yapmak, yaptığını en güzel şekilde yapmak, iyi kul olmak, kulluk görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek demektir.
Başka bir deyişle, Onun uğrunda çaba harcamaktır.
İşte bunu yapan kimse ile Allah beraber olur.Allahın beraber olduğu kimse de doğru yolu bulmuş demektir.
NİYET + ÇABA = DOĞRU YOL
Ümit Şimşek
''Uğrumuzda çaba harcayanlara Biz yollarımızı göstereceğiz. Zira Allah iyilik yapan ve iyi kulluk edenlerle beraberdir.''
(Ankebut Sûresi, 29:69)
YÜCE ALLAH bu âyetinde kesin bir vaadde bulunuyor, bir garanti veriyor.
Biz yollarımızı göstereceğiz buyuruyor. Bunu, mutlaka gerçekleşecek bir sonuç olarak bildiriyor.
Yalnız, bu vaade hak kazanmak için bir şart var:
Onun uğrunda çaba harcamak. Âyetteki orijinal tabiriyle, cehd etmek, cihad etmek.
Tabii, burada kastedilen şey, cihad kelimesinin zaman içinde ağırlık kazanan anlamı olan savaştan ibaret değildir. Gerçi zaman ve zemin gerektirdiğinde elbette o anlam da bu âyetin kapsamına girer. Fakat Allah uğrunda çaba göstermek, Onun uğrunda savaşmaktan çok daha geniş bir kapsama alanına sahiptir. Zaten bu âyet de Mekke döneminde, savaşın meşru kılınmasından senelerce önce inmiş bir âyettir.
Allah uğrunda çaba harcamak demek, herşeyden önce, imanını ciddî bir çaba sonucu elde etmek, korumak ve geliştirmek demektir. Şu veya bu kimse söylediği için yahut moda öyle olduğu için değil, bir tahkik sonucu iman eden, bunun için delil araştıran, gerçeği bulmak için çaba harcayan, yanlış bir yola sapmamak için gayret gösteren, Allah rızasına erişmek için ter döken kimsenin, bu âyetten ümitlenmesi için yeterli sebep var demektir.
Âyetteki vaadi düşünürken, bunun muhalif şıkkını da gözden uzak tutmamak gerekir:
Allah uğrunda çaba harcayanlara doğru yol vaad edilmiş olduğuna göre, bu uğurda ciddî çaba harcamayan kimse için böyle bir taahhüdün olmaması doğaldır. Çabalayan doğru yolu bulur; çabalamayan kimse için ise şaşma ihtimali her zaman var demektir. Evet, hidayet, başka âyetlerde de açıkça bildirildiği gibi, Allahtandır; ancak Allah bunu taahhüt etmek için kulun göstereceği çabayı şart koşmuştur.
Dikkati çeken bir başka nokta daha var:
Âyet tek bir yolu göstermekten değil, yolları göstermekten söz ediyor. Gerçi bu, dinin birden fazla olabileceği anlamına gelmez; çünkü Allah katında din İslâmdır (Al-i imran 3:19) âyeti böyle bir yoruma engeldir. Ancak, bu ifadede İslâmın genişliği açıkça görülmektedir. Gerçekten de, bu hak dinin içinde, onun esaslarından hiç sapmaksızın Allahın rızasına ulaştıracak pek çok yol vardır. Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün zamanlar, bütün toplumlar, bütün bireyler, kendi hayat şartlarına ve özelliklerine göre, bu geniş ve yüce din içinde kendilerini Rablerinin rızasına ulaştıracak bir yolu mutlaka bulabilirler.
Bu âyet-i kerime, dinin genişliğinden başka, âkıbet hakkında verdiği taahhütle de gönülleri rahatlatıyor. Böyle bir taahhüdü aldıktan sonra, artık Allah uğrunda çaba harcayacak bir kimsenin Acaba yolda kaybolur muyum? Yanlış yapar mıyım? Fazla derine dalarsam boğulur muyum? Doğru yol diye sapıklıkların içine düşer miyim? şeklinde endişeler taşımaması gerekir. Hakikati araştıranlar için bunda büyük bir rahatlık vardır. Ancak, çabanın yanı sıra, niyet şartını da unutmamak gerekir. Çaba Onun uğrunda olmalıdır. Eğer Onun rızasından başka bir amaç güdülmezse, bir de Onun rızasına lâyık çaba esirgenmezse, Allah da kulundan doğru yolu esirgemez. Böylece, âyet niyet + çaba = doğru yol şeklinde özetleyebileceğimiz bir formül ile bize kurtuluşun çaresini gösteriyor.
Âyetin (ve bu âyeti barındıran sûrenin) son cümlesinde de bu anlamı vurgulayan bir İlâhî yasaya gönderme yapılmıştır:
Allah muhsinlerle beraberdir.
Gerçi bu konu üzerinde daha başka bir bölümde ayrıca durulacaktır; ancak burada şu kadarını belirtelim ki, yukarıda anlatılan niyet + çaba formülü, yani, sağlam niyet ve ona lâyık çaba bu cümledeki ihsan kavramına açıklık getirmektedir.
Muhsin, ihsan sahibi demektir. İhsan ise iyiliktir. İyilik yapmak, yaptığını en güzel şekilde yapmak, iyi kul olmak, kulluk görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek demektir.
Başka bir deyişle, Onun uğrunda çaba harcamaktır.
İşte bunu yapan kimse ile Allah beraber olur.Allahın beraber olduğu kimse de doğru yolu bulmuş demektir.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Ankebut Sûresinin yorumu:
İbn-i Şirinin (RA) hazretlerinin yorumuna göre; bu sûreyi veya bir kısmını rüyasında okuyan veya okuyandan dinleyen kimse eceli gelinceye kadar Allah-u Tealânın muhafazasındadır. Hasta ise şifâ bulur, düşman şerrinden emin bulunur.
Bazı kere de bu rüya, yalnızlıkla imtihan edilmeye ve sabrından dolayı müjdelenmeye işarettir.
İbn-i Şirinin (RA) hazretlerinin yorumuna göre; bu sûreyi veya bir kısmını rüyasında okuyan veya okuyandan dinleyen kimse eceli gelinceye kadar Allah-u Tealânın muhafazasındadır. Hasta ise şifâ bulur, düşman şerrinden emin bulunur.
Bazı kere de bu rüya, yalnızlıkla imtihan edilmeye ve sabrından dolayı müjdelenmeye işarettir.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
ANKEBUT SURESİNİN GEÇTİĞİ HADİS-İ ŞERİFLER
Hadis No : 0723
Ravi: Ümmü Hani
Tanım: Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz? (Ankebut 29) mealindeki ayette zikredilen toplantılarındaki fena şeylerden maksad nedir? diye Resulullah (sav)'a sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Onlar orada sesli sesli yelleniyorlar, oradan geçen kimselere de çakıl vs. fırlatıp onlarla eğleniyorlardı.''
Hadis No : 0724
Ravi: İbnu Abbas
Tanım: Allah'ı zikretmek elbet en büyüktür (Ankebut, 45) mealindeki ayet hakkında şunu söyledi: "Kulun Allahu Teala'yı diliyle zikretmesi büyük (bir ibadet)tir. Onuzikretmesi, herhangi bir günaha yaklaşınca O'ndan korkarak terketmesi, günah işler olduğu halde diliyle zikretmesinden, daha büyüktür.
KÜTÜB-İ SİTTE
Hadis No : 0723
Ravi: Ümmü Hani
Tanım: Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz? (Ankebut 29) mealindeki ayette zikredilen toplantılarındaki fena şeylerden maksad nedir? diye Resulullah (sav)'a sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Onlar orada sesli sesli yelleniyorlar, oradan geçen kimselere de çakıl vs. fırlatıp onlarla eğleniyorlardı.''
Hadis No : 0724
Ravi: İbnu Abbas
Tanım: Allah'ı zikretmek elbet en büyüktür (Ankebut, 45) mealindeki ayet hakkında şunu söyledi: "Kulun Allahu Teala'yı diliyle zikretmesi büyük (bir ibadet)tir. Onuzikretmesi, herhangi bir günaha yaklaşınca O'ndan korkarak terketmesi, günah işler olduğu halde diliyle zikretmesinden, daha büyüktür.
KÜTÜB-İ SİTTE
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
29 - ANKEBÛT SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir. 69 âyettir. Sûre, adını 41. âyette geçen el-Ankebût kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Sûrede başlıca, Allahın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme gibi temel inanç konuları ile, Nûh, İbrahim, Lût ve Şuayb gibi peygamberlerin ibret dolu kıssaları konu edilmektedir. Yine Âd ve Semûd gibi kavimlerle Kârûn ve Hâmân gibi tarihin azgın liderlerinin başlarına gelenlere dikkat çekilmektedir.
الْعَنْكَبُوتِ 29
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الم-1
1.Elif Lâm Mîm.
Mekke döneminde inmiştir. 69 âyettir. Sûre, adını 41. âyette geçen el-Ankebût kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Sûrede başlıca, Allahın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme gibi temel inanç konuları ile, Nûh, İbrahim, Lût ve Şuayb gibi peygamberlerin ibret dolu kıssaları konu edilmektedir. Yine Âd ve Semûd gibi kavimlerle Kârûn ve Hâmân gibi tarihin azgın liderlerinin başlarına gelenlere dikkat çekilmektedir.
الْعَنْكَبُوتِ 29
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الم-1
1.Elif Lâm Mîm.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ
3-- Ve le kad fetennellezıne min kablihim fe le ya'lemennellahüllezıne sadeku ve le ya'lemennel kazibın
3-- Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.
3-- Ve le kad fetennellezıne min kablihim fe le ya'lemennellahüllezıne sadeku ve le ya'lemennel kazibın
3-- Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
KURAN'I KERİM TEFSİRİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
29-ANKEBUT:
1- 3- Allah (daha) iyi bilir. bu âyetlerin indiriliş sebebinde üç rivayet vardır.
1- Ammâr b. Yasir ve Ayyaş b. Ebı Rebia ve Velid b. Velid ve Seleme b. Hişam Mekke'de müşrikler tarafından işkence ediliyorlardı, o sebeble indirildi. Ammar b. Yasir'in annesi Ebu Cehil tarafından feci bir şekilde parçalattırılmış, kendisine sıcak günde demirden zırhlı gömlek giydirilerek güneşin karşısında eziyet edilmişti, Velid b. Velid ve Hişam de işkenceye uğratılmışlardı.
2- Mekke'de birkısım insanlar, İslâm'a girmeye söz vermişlerdi. Hicret âyeti inince ashab-ı kiram Medine'den bunlara yazmışlar "İkrarınız, İslâm'ınız hicret etmezseniz, kabul olunmayacak" demişlerdi. Hemen Medine'ye doğru yola çıktılar, müşrikler de takip edip geri çevirdiler; işte o zaman haklarında bu âyet indi. Bu defa da hakkınızda şöyle şöyle âyet indi, diye yazdılar. Bunun üzerine çıkarız, yine takip eden olursa çarpışırız, dediler ve çıktılar. Müşrikler de takip ettiler, bunun üzerine çarpıştılar; kimi şehid oldu, kimi de kurtuldu. Allah Teâlâ da haklarında "Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin (yardımcısıdır). Çünkü Rabbin onların bu âmellerinden sonra elbette çok bağışlayan, pek merhamet edendir" (Nahl, 16/110)
3- "Bedir" günü ilk şehid olan Mihca b. Abdullah hakkında indiği söylenmiştir ki, ana babası ve eşi çok üzülmüşlerdi ve hakkında "Seyyidü'ş-şüheda" (şehitlerin efendisi) buyurulmuştu. Bu iki görüşe göre bu âyetler Medine'de indirilmiş oluyor. İlk ikisinde ise hicretle ilgili oluyor.
"Allah elbette bilir." Fahreddin Razi der ki: Müfessirler zannettiler ki, bu âyetin görünen mânâya alınması, Allah'ın ilminin yenilenmesini gerektirir. Halbuki Allah, doğruyu ve yalancıyı imtihandan önce bilirken, imtihan sırasında bilecek demek nasıl mümkün olur? diye; buna, gösterecek, ortaya koyacak ayırdedecek mânâlarını verdiler. Biz de deriz ki, âyet olduğu gibi görünen mânâsındadır, çünkü Allah'ın ilmi bir sıfattır ki, onda her olay, olduğu gibi ortaya çıkar. Mesela tekliften önce Allah bilir ki, Zeyd itaat edecek, Amir de isyan edecek, sonra teklif vaktinde de bilir ki o itaatkar, öbürü isyankar; yapıldıktan sonra da bilir ki, o itaat etti, o isyan etti; hallerin hiç birinde O'nun ilmi değişmez, değişen ancak bilinendir.
İbnü Münir'in ifadesi daha güzeldir: Gerçekten yüce Allah'ın ilmi birdir. Mevcuda varlığı, zamanında ve önce ve sonra olduğu gibi uygun gelir, demiştir. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, burada "bilecek" demekten maksat, sebebi zikir ile, müsebbebe dikkat çekmektir. İmtihan eder gibi araştıracak ve meydana çıkarttıracak da mükafat ve ceza verecek demektir. Nitekim Kadî Beydâvî şöyle demiştir:
"O'nun ilmi imtihana, meydana geliş anında taalluk eder ki, o imtihanla imanda sadık olanlarla yalancı olanlar birbirinden ayrılır. Sevabları ve cezaları da kendilerine ait olur. İşte bundan dolayı mânânın: 'Onları elbette ayırd eder veya elbette yaptıklarının karşılığını verir.' şeklinde olduğu da söylenmiştir."
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
29-ANKEBUT:
1- 3- Allah (daha) iyi bilir. bu âyetlerin indiriliş sebebinde üç rivayet vardır.
1- Ammâr b. Yasir ve Ayyaş b. Ebı Rebia ve Velid b. Velid ve Seleme b. Hişam Mekke'de müşrikler tarafından işkence ediliyorlardı, o sebeble indirildi. Ammar b. Yasir'in annesi Ebu Cehil tarafından feci bir şekilde parçalattırılmış, kendisine sıcak günde demirden zırhlı gömlek giydirilerek güneşin karşısında eziyet edilmişti, Velid b. Velid ve Hişam de işkenceye uğratılmışlardı.
2- Mekke'de birkısım insanlar, İslâm'a girmeye söz vermişlerdi. Hicret âyeti inince ashab-ı kiram Medine'den bunlara yazmışlar "İkrarınız, İslâm'ınız hicret etmezseniz, kabul olunmayacak" demişlerdi. Hemen Medine'ye doğru yola çıktılar, müşrikler de takip edip geri çevirdiler; işte o zaman haklarında bu âyet indi. Bu defa da hakkınızda şöyle şöyle âyet indi, diye yazdılar. Bunun üzerine çıkarız, yine takip eden olursa çarpışırız, dediler ve çıktılar. Müşrikler de takip ettiler, bunun üzerine çarpıştılar; kimi şehid oldu, kimi de kurtuldu. Allah Teâlâ da haklarında "Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin (yardımcısıdır). Çünkü Rabbin onların bu âmellerinden sonra elbette çok bağışlayan, pek merhamet edendir" (Nahl, 16/110)
3- "Bedir" günü ilk şehid olan Mihca b. Abdullah hakkında indiği söylenmiştir ki, ana babası ve eşi çok üzülmüşlerdi ve hakkında "Seyyidü'ş-şüheda" (şehitlerin efendisi) buyurulmuştu. Bu iki görüşe göre bu âyetler Medine'de indirilmiş oluyor. İlk ikisinde ise hicretle ilgili oluyor.
"Allah elbette bilir." Fahreddin Razi der ki: Müfessirler zannettiler ki, bu âyetin görünen mânâya alınması, Allah'ın ilminin yenilenmesini gerektirir. Halbuki Allah, doğruyu ve yalancıyı imtihandan önce bilirken, imtihan sırasında bilecek demek nasıl mümkün olur? diye; buna, gösterecek, ortaya koyacak ayırdedecek mânâlarını verdiler. Biz de deriz ki, âyet olduğu gibi görünen mânâsındadır, çünkü Allah'ın ilmi bir sıfattır ki, onda her olay, olduğu gibi ortaya çıkar. Mesela tekliften önce Allah bilir ki, Zeyd itaat edecek, Amir de isyan edecek, sonra teklif vaktinde de bilir ki o itaatkar, öbürü isyankar; yapıldıktan sonra da bilir ki, o itaat etti, o isyan etti; hallerin hiç birinde O'nun ilmi değişmez, değişen ancak bilinendir.
İbnü Münir'in ifadesi daha güzeldir: Gerçekten yüce Allah'ın ilmi birdir. Mevcuda varlığı, zamanında ve önce ve sonra olduğu gibi uygun gelir, demiştir. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, burada "bilecek" demekten maksat, sebebi zikir ile, müsebbebe dikkat çekmektir. İmtihan eder gibi araştıracak ve meydana çıkarttıracak da mükafat ve ceza verecek demektir. Nitekim Kadî Beydâvî şöyle demiştir:
"O'nun ilmi imtihana, meydana geliş anında taalluk eder ki, o imtihanla imanda sadık olanlarla yalancı olanlar birbirinden ayrılır. Sevabları ve cezaları da kendilerine ait olur. İşte bundan dolayı mânânın: 'Onları elbette ayırd eder veya elbette yaptıklarının karşılığını verir.' şeklinde olduğu da söylenmiştir."
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR HZ. TEFSİRİNDEN
4- Yoksa o kötülükleri yapanlar sandılar mı? Amel kalp ve organlarla yapılan fiiller itibariyle genel olduğu için, "Seyyiat" küfür ve isyan ile tefsir edilmiştir. Bununla birlikte bu baştaki karşıtı olduğundan burada özellikle müminlere karşı yapılan kötülükler söz konusudur. Yani küfür, dinsizlik taassubu veya bir dünya menfaati, şehvet ve hırs sebebiyle müminlere, düşmanlık, zulüm ve eziyyet eden kimseler ki, her türlü kötülüğü işlemekten kaçınmazlar, bunlar sandılar mı ki bizi savuşup geçecekler, çaresiz bırakıp kurtulacaklar? Ne kötü hükmediyorlar! Ne kadar yanlış hüküm, ne kadar çirkin hükümet? İmkanı yok, onlar Allah'tan kurtulamazlar.
4- Yoksa o kötülükleri yapanlar sandılar mı? Amel kalp ve organlarla yapılan fiiller itibariyle genel olduğu için, "Seyyiat" küfür ve isyan ile tefsir edilmiştir. Bununla birlikte bu baştaki karşıtı olduğundan burada özellikle müminlere karşı yapılan kötülükler söz konusudur. Yani küfür, dinsizlik taassubu veya bir dünya menfaati, şehvet ve hırs sebebiyle müminlere, düşmanlık, zulüm ve eziyyet eden kimseler ki, her türlü kötülüğü işlemekten kaçınmazlar, bunlar sandılar mı ki bizi savuşup geçecekler, çaresiz bırakıp kurtulacaklar? Ne kötü hükmediyorlar! Ne kadar yanlış hüküm, ne kadar çirkin hükümet? İmkanı yok, onlar Allah'tan kurtulamazlar.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
مَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
5--Men kane yercu likaellahi fe inne ecelellahi leat ve hüves semıul alım
5--Her kim Allaha kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allahın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
5--Men kane yercu likaellahi fe inne ecelellahi leat ve hüves semıul alım
5--Her kim Allaha kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allahın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
5- Kim Allah'a kavuşmayı umarsa, Allah'ın cemaline ermeyi veya vaad ettiği sevaba erişmeyi isterse elbette Allah'ın tayin ettiği vakit, vade gelecek, gelince o vaad, gerçekleşecektir.
Bundan dolayı, o gelinceye kadar sabredip o kavuşmaya layık imtihanları geçirmek, güzellikleri kazanmak için çalışsın çabalasın. O, her şeyi işiten ve bilendir.
Bütün o söylenenleri, bütün o sızıltıları, iniltileri işitir.
Hem yegane işiten O'dur.
Ve bütün inanışları,
bütün niyetleri,
bütün yapılan işleri,
iyisini kötüsünü,
hepsini bilir; hem yegane bilen O'dur.
Edilen duaları işitecek, yapılan ibadetleri bilecek O'dur, başkası değil.
Bundan dolayı, o gelinceye kadar sabredip o kavuşmaya layık imtihanları geçirmek, güzellikleri kazanmak için çalışsın çabalasın. O, her şeyi işiten ve bilendir.
Bütün o söylenenleri, bütün o sızıltıları, iniltileri işitir.
Hem yegane işiten O'dur.
Ve bütün inanışları,
bütün niyetleri,
bütün yapılan işleri,
iyisini kötüsünü,
hepsini bilir; hem yegane bilen O'dur.
Edilen duaları işitecek, yapılan ibadetleri bilecek O'dur, başkası değil.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
7. Vellezıne amenu ve amilus salihati le nükeffiranne ahüm seyyiatihim ve le necziyennehüm ahsenellezı kanu ya'melun
7. İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.
7. Vellezıne amenu ve amilus salihati le nükeffiranne ahüm seyyiatihim ve le necziyennehüm ahsenellezı kanu ya'melun
7. İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
8.Ve vassaynel insane bi valideyhi husna ve in cahedake li tüşrike bı ma leyse leke bihı ılmün fe la tütı'hüma ileyye merciuküm fe ünebbiüküm bima küntüm ta'melun
8. Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
8.Ve vassaynel insane bi valideyhi husna ve in cahedake li tüşrike bı ma leyse leke bihı ılmün fe la tütı'hüma ileyye merciuküm fe ünebbiüküm bima küntüm ta'melun
8. Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِن جَاء نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ
10. Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi fe iza uziye fillahi ceale fitneten nasi keazzabillah ve lein cae nasrum mir rabbike le yekulünne inna künna meaküm e ve leysellahü bi a'leme bima fı suduril alemın
10. İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allaha inandık derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allahın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, Biz de sizinle beraberdik derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?
10. Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi fe iza uziye fillahi ceale fitneten nasi keazzabillah ve lein cae nasrum mir rabbike le yekulünne inna künna meaküm e ve leysellahü bi a'leme bima fı suduril alemın
10. İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allaha inandık derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allahın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, Biz de sizinle beraberdik derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
12. Ve kalellezıne keferu lillezıne amenüt tebiu sebılena vel nahmil hatayaküm ve ma hüm bi hamilıne min hatayahüm min şey' innehüm lekazibun
12. İnkar edenler iman edenlere, Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.
12. Ve kalellezıne keferu lillezıne amenüt tebiu sebılena vel nahmil hatayaküm ve ma hüm bi hamilıne min hatayahüm min şey' innehüm lekazibun
12. İnkar edenler iman edenlere, Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
6-12- Her cihad eden de. Bu cümle şartıyyesinin hazfedilmiş cezasına veya söylenilmiş cezasının neticesine matuftur ki, "Cihad etsin ve cihad eden de..." demektir. Bu iki âyet İslâm'ın bütününü; en yüksek gayesi ile en yüksek vazifesini özetlemektedir. Allah'a ermek için, ecel gelinceye kadar mücahede etmek, çalışıp çabalamak. Bu uğurda çalışıp çabalayan, fitnelere, imtihanlara göğüs geren her kimse de sırf kendisi için, kendi hesabına, kendi menfaatine çalışıp çabalar. Çünkü o mücahedenin, çalışıp çabalamanın karşılığı ve faydası Allah'a değil, kendisine ait olur. Çünkü Allah ganîdir, bütün âlemlerden müstağnidir, hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç değildir.
Bu âyetlerin Medine'de indirilmiş olması daha çok düşünülür, çünkü münafıklar, Medine'de idiler. Eğer bu âyetler de Mekke'de indirilmiş idiyseler, gayb haberi verilmiş olur. Zamanımızda ise bu âyetin mânâsına girenler çoğalmıştır. Allah muhafaza etsin.
"Halîm ve Kerîm olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Yüce ve büyük Allah'tan başka ilâh yoktur. Yedi göğün ve yüce arşın, yerlerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbı olan Allah'ın şanı ne yücedir. Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun. Sana yakın olup meded uman aziz olur. Senin kudretin yücedir. Senden başka ilâh yoktur."
Bu âyetlerin Medine'de indirilmiş olması daha çok düşünülür, çünkü münafıklar, Medine'de idiler. Eğer bu âyetler de Mekke'de indirilmiş idiyseler, gayb haberi verilmiş olur. Zamanımızda ise bu âyetin mânâsına girenler çoğalmıştır. Allah muhafaza etsin.
"Halîm ve Kerîm olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Yüce ve büyük Allah'tan başka ilâh yoktur. Yedi göğün ve yüce arşın, yerlerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbı olan Allah'ın şanı ne yücedir. Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun. Sana yakın olup meded uman aziz olur. Senin kudretin yücedir. Senden başka ilâh yoktur."
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
13. Ve le yahmilünne eskalehüm eskalem mea eskalihim ve leyüs'elünne yevmel kıyameti amma kanu yefterun
13. Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.
13. Ve le yahmilünne eskalehüm eskalem mea eskalihim ve leyüs'elünne yevmel kıyameti amma kanu yefterun
13. Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
14. Ve le kad erselna nuhan ila kavmihı fe lebise fıhim elfe senetin illa hamsıne ama fe ehazehümüt tufanü ve hüm salimun
14. Andolsun, biz Nûhu kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.
14. Ve le kad erselna nuhan ila kavmihı fe lebise fıhim elfe senetin illa hamsıne ama fe ehazehümüt tufanü ve hüm salimun
14. Andolsun, biz Nûhu kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
14-"Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik." Yukarda "Gerçekten biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmiştik" buyurulduğu için burada, onun birkaç örneği gösterilecektir. Onun için bu "vav" harfi kasem değil, oraya atıftır. Derken içlerinde bin seneden elli yıl eksik durdu. Elli yılı yok bin sene, dokuz yüz elli sene eder. Kâdî Beydâvî der ki: Galiba bu tabirin seçilmesi tamamıyla sayıya delalet içindir. Çünkü dokuz yüz elli tahmini olarak da söylenebilir, bir de bin ismini söylemekle, karşıdakine müddetin uzunluğunu düşündürmek vardır. Çünkü kıssadan maksat, Resulullah'a teselli ve kâfirlerden gördüğü sıkıntılara karşı çaba ve gayretinde sağlamlaştırmaktır. Rivayet olunduğuna göre Nuh, kırk yaşında peygamber olarak gönderilmiş, dokuz yüz elli sene kavmini Hakk'a davet etmiş, tufandan sonra da altmış yıl yaşamıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]