BELED SÛRESİ
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5155
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
BELED SÛRESİ
TÜRKÇESİ: Allahümmec'al salavâteke ve rahmeteke ve berekâtike alâ seyidil mürselîn Ve imâmmil müttakîn Ve hâteminnebîyyîne Muhammedin abdike ve Resûlike Ve imâmil hayri ve kâidil hayri ve Resûlirrahmeti Allâhümmeb'ashu makama Mahmuddenillezi yâgbituhu bihil evvelûne vel âhirun. Yâ Rabbel âlemîn.
MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Resûllerin Efendisine, muttakilerin (takvâ ehli) İmâmına, peygamberlerin sonuncusuna, Efendimiz, Kulun, Resûlün Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, hayırların İmâmına, hayırların Önderine (liderine, başkomutanına), Rahmet Peygamberine, salâvât kıl (getir), bereketini ve rahmetini ihsân eyle! (merhamet et!) ALLAH'ım! Yâ Rabbe'l-âlemîn! Onu geçmiş ve gelecek nesillerin gıpta edeceği Makam-ı Mahmud'a gönder!"
Eûzu bi'llahi min eş-şeytâni'r-racîm.
Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ
Lâ uksimu bi hâzel beled(beledi)
1. lâ : hayır
2. uksimu : kasem ederim, yemin ederim
3. bi : ... e
4. hâzâ : bu
5. el beledi : belde
Hayır; bu şehre yemin ederim,
وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ
Ve ente hıllun bi hâzel beled(beledi).
1. ve ente : ve sen
2. hıllun : mukim, oturan, ikâmet eden, bulunan
3. bi : de
4. hâzâ : bu
5. el beledi : belde
Ki sen, bu şehirde oturmakta iken,
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ
Ve vâlidin ve mâ veled(velede).
1. ve : andolsun, yemin olsun
2. vâlidin : baba
3. ve mâ velede : ve doğan şey, veled, çocuk
Babaya ve doğan çocuğa da.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ
Lekad halaknel insâne fî kebed(kebedin).
1. lekad : andolsun
2. halaknâ : biz yarattık
3. el insâne : insan
4. fî kebedin : meşakkat, zorluk içinde
Andolsun, biz insanı bir zorluk içinde yarattık.
أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ
E yahsebu en len yakdira aleyhi ehad(ehadun).
1. e : mi
2. yahsebu : zannediyor, sanıyor
3. en len yakdira : asla güç yetiremeyeceğini
4. aleyhi : ona, kendisine
5. ehadun : bir kimse, hiç kimse
O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا
Yekûlu ehlektu mâlen lubedâ(lubeden).
1. yekûlu : diyor, der
2. ehlektu : helâk ettim, tükettim
3. mâlen : mal
4. lubeden : yığınla, pekçok
O: "Yığınla mal tüketip yok ettim" diyor.
أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُ أَحَدٌ
E yahsebu en lem yerahû ehad(ehadun).
1. e : mi
2. yahsebu : zannediyor, sanıyor
3. en lem yera-hû : onu görmeyeceğini, görmediğini
4. ehadun : bir kimse, hiç kimse
Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?
أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).
1. e : mi
2. lem nec'al : kılmadık, yapmadık (vermedik)
3. lehu : ona
4. ayneyni : iki göz
Biz ona iki göz vermedik mi?
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni).
1. ve : ve
2. lisânen : dil
3. ve : ve
4. şefeteyni : iki dudak
Bir dil ve iki dudak?
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).
1. ve : ve
2. hedeynâ-hu : onu hidayet ederiz, ulaştırırız
3. necdeyni : iki yol
Ona iki yolu gösterdik.
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
Fe laktehamel akabete.
1. fe : fakat
2. lâ ıktehame : katlanmadı, geçmedi, aşmadı
3. el akabete : akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi.
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ
Ve mâ edrâke mel akabeh(akabetu).
1. ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
2. mâ : ne
3. el akabetu : akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir?
فَكُّ رَقَبَةٍ
Fekku rekabetin.
1. fekku : kurtarma, azad etme
2. rakabetin : köle
Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir;
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ
Ev ıt’âmun fî yevmin zî mesgabeh(mesgabetin).
1. ev : veya
2. ıt'âmun : doyurma
3. fî yevmin : günde
4. zî : sahip, ...oldu
5. mesgabetin : yorgunluk ve açlık (darlık ve zorluk)
Ya da açlık gününde doyurmaktır,
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ
Yetîmen zâ makrabeh(makrabetin).
1. yetîmen : yetim
2. zâ : sahip, ...oldu, ...olan
3. makrabetin : yakın, akraba
Yakın olan bir yetimi,
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
Ev miskînen zâ metrabeh(metrabetin).
1. ev : veya
2. miskînen : miskin, çalışamayan yaşlı, yoksul
3. zâ : sahip, ...olan
4. metrabetin : turab üstünde olan (toprak üstünde olan) çok fakir, çok yoksul
Veya sürünen bir yoksulu.
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhame(merhameti).
1. summe : sonra
2. kâne : oldu
3. min ellezîne : o kimselerden, onlardan
4. âmenû : âmenû oldular
5. ve : ve
6. tevâsav : birbirine tavsiye ettiler
7. bi es sabrı : sabrı
8. ve : ve
9. tevâsav : birbirine tavsiye ettiler
10. bi el merhameti : merhameti
Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.
أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
Ulâike ashâbul meymeneh(meymeneti).
1. ulâike : işte onlar
2. ashâbu : sahip
3. el meymeneti : meymene, bereket, saadet, amel defteri (hayat filmi) sağından verilenler
İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene).
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ
Vellezîne keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeh(meş’emeti).
1. ve ellezîne : ve onlar, ..... olanlar
2. keferû : inkâr ettiler
3. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi
4. hum : onlar
5. ashâbu : ashab, sahip
6. el meş'emeti : uğursuzluk, amel defteri (hayat filmi) solundan verilenler
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme).
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌ
Aleyhim nârun mu’sadeh(mu’sadetun).
1. aleyhim : onlar üzerinde vardır
2. nârun : ateş
3. mu'sadetun : kapatılmış, örtülmüş
"Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir.
Sadakallâhu'l-azîm
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5155
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: BELED SÛRESİ
nur-ye yazdı:08 MART 2008 SOHBETİNDEN...
KULİHVANİ
LATİF YILDIZ
90 - BELED SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir. 20 âyettir. Sûre, adını ilk âyetteki el-Beled kelimesinden almıştır. Beled, şehir, belde demektir
Burada bir güzellik var
BismillahirRâhmanirRahîm
لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ
وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ
--- La uksimü bilhazelbeledi. Ve ente hillün bihazelbeledi. Ve validin ve ma velede. Lekad halaknel'insane fiy kebedin.: Bu beldeye -ki sen bu beldedesin-, babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık. (Beled 90/1-4)
La uksimü bihazel beledi.
Bu beldeye yemin olsun.
Beled Sûresinde Allahü zül-Celâl açıkça..
Bu belde?..
Beden beldesi?.. Olur!..
Mekke?.. Olur!..
Yani, beleddir
Nereyi düşünseniz olur
Meâl değil, tefsir değil ki düşünmek..
Ve ente hillün bihazelbeledi ya Muhammed (sallallahu aleyhi vessellem).
Senin içinde bulunduğun bu beldeye yemin olsun.
Sen bu beldedeyken, bu beldeye yemin olsun.
Ve validin ve ma velede.
Babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin olsun.
Ve veledin = Velede yemin olsun.
Ve validin
Valide: anne Arapçada
Valid: baba
Veled: çocuk
Ve validin : Babaya yemin olsun.
Kim baba?..
Tohumu taşıyan!..
Diriliği taşıyan!..
Hayy esmasını aktaran!..
Esas!..
Nurullahı taşıyan erkektir, Nur-u Mimi taşıyan kadındır
Onun için Nurullah ve Nur-u Mimim birleşiminden doğan İNSANdır
Ve imtihan vermektedir
Ve validin ve ma veled.
Babaya ve onun, tohumu taşıyana ve tohuma yemin olsun.
Dördüncü âyeti:
Bir yere gelmek için okuyorum
Lekad halaknel insani fi kebed.
Andolsun, yemin olsun ki insanı Biz bir kebedde yarattık.
Yani: Nice zorluklar içerisinde yarattık. Yüz yüze gelebileceği pek çok zorluklar içinde yarattık. Sıkıntılar, göğüs gerecek, bütün bu zorluklara göğüs gelecek şartlarda yarattık.
Bu kependleri, bizim köylerde mesela bizim çocuklar bilirler. Hasan Dağına çıkarken dağ kademeleri vardı, kaya.
Eskiden hayvanlarla çıkardık atlarla falan, eşeklerle çıkarsın. Oralara vardı mı hayvan ön ayaklarını kaldırır o şeylere koyar üstteki basamağa koyar, araları yüksektir, seksen santim bir metredir belki.
Arkadaki ayaklarıyla birden havaya fırlayarak ileri hamle yapar ve kependi atlardı
Kepend derdik biz
Burda kebed de aynı şeydir
Arapçadan geçme zaten
İşte böyle engelleri, böyle şeyleri geçecek şekilde yarattık.
Lekad = Andolsun ki
Halakna = Biz yarattık
El insani = İnsanoğlunu, insanı yarattık
Fi kebedin = Bu kebedleri geçecek şekilde yarattık.
Zorluklar içinde yarattık. Ama batacak şekilde de değil yani.
أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ
--- " Eyahsebü en len yakdire 'aleyhi ehadün.: İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? (Beled 90/5)
Eyahsebü en len yakdire 'aleyhi ehadün
Yani; İnsan hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi hesab ediyor?
Öylemi?..
Eyahsebu = yani şunu mu hesab ediyor?
El len yakdira = Kimsenin kudreti yetmez.
Aleyhi ahedin = Hiçbir kimsenin kendisine gücü kuvveti yetmez, böyle sağlam, böyle muhteşem, böyle muazzam bir şey mi sanıyor kendisini?
يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا
--- " Yekulü ehlektü malen lübeden.: «Pek çok mal harcadım» diyor. (Beled 90/6)
Yekulu ahlektü malel lübadi.
Birde o
Bu aynı zamanda bu âyette ordaki bir kişi, o zamanki bir kişi içinde söyleniyor, şimdi de söylenebilir
Ben çok mal harcadım diyor bide.
Ben neler yaptım bir bilsen, oooo işte hanlar hamamlar, camiler yaptırdım, yani pek çok yoğun, bir sürü mal ehlektu = helak ettim yani
Telef ettim, birçok mal benimken verdim, dağıttım, attım, telef ettim, helak oldu malım yani.
أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُ أَحَدٌ
--- "Eyahsebü en lem yerehu ehadün.: Kimse onu görmedi mi sanıyor? (Beled 90/6)
Ehsebü el lem yerehu ehad.
Yani; Kimse onu görmedi mi hesab ediyor?
Yani; Onu hiç gören olmamış mı?
Öylemi zannediyor?
Öylemi hesab ediyor?
أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
--- Elem nec'al lehu 'ayneyni. Ve lisanen ve şefeteyni. Ve hedeynahünnecdeyni .: Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi? (Beled 90/8-10)
Elem nec'al lehu ayniyni.
Buna çok dikkat etmemiz lâzım bakın
Elem necal = Biz kılmadık mı?
Lehu = Onun için.
Ayneyn = İki göz vermedik mi Biz buna, iki göz?
Biz bu insana, yarattığımıza.
Ve lisanen ve şefeteyn.
Bir dil ve iki dudak vermedik mi Biz bu insana?
Ve hedeynahu ennecdeyn.
Biz ona iki yol göstermedik mi?
Ve hedeynahu = Hidâyet etmedik mi?
Necdeyn = İki yolu, iki tepe yolu.
Yani; tepesi olan iki yolu.
Yani; yokuşu olan iki yolu da göstermedik mi?
Ona iki yolu gösterdik. bu şekilde de tercüme edilmiştir
Doğru eğriyi göstermedik mi?
Hakkı Bâtılı, Hayrı ve Şerri, zıtları göstermedik mi?
Yani; bilgisiz mi bıraktık?
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ
فَكُّ رَقَبَةٍ
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
--- Felaktehamel'akabete.. Ve ma edrake mel'akabetü. Fekkü rekabetin. Ev it'amün fiy yevmin ziy mesğabetin. Yetiymen za makrebetin. Ev miskiynen za metrebetin.: Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır. (Beled 90/11-16)
Felaktehamel akabeh.
Fakaaaat o sarp yokuşa göğüs veremedi.
Akabe: Sarp yokuş demektir
Yani; çıkılması, zirveye tırmanılması oldukça zor olan bir yerdir
Fakat o, sarp yokuşa göğüs veremedi.
Bu neden, yani bu nasıl bir yokuştu ki veremedi?..
Ve ma edrake mel akabe.
Ve ma edrake = Sen idrak edebildin mi?
Mel akabe = Akabe neymiş? Sen bilebildin mi? İdrak edebildin mi?
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme soruyor Allahü zül-Celâl
Bildin mi nedir o sarp yokuş? İnsanların göğüs veremediği, atlayıp da geçiveremedikleri, bir çare buluveremedikleri bu yokuş nedir?
Fakkun vekabeh.
Bu esir bir boyun kurtarmak.
Bir köle azad etmek diye tercüme edilmiştir
Esir bir boyun
Birinci boyun zaten benim kendi boynum
Kendi boynum esir olan
Kendi nefsim esir olan
Kurtarmam gereken birinci köle kendim burda
Hatta kimin kölesi olduğum belli değil Allah korusun!..
Neyin kölesi olduğum belli değil
Bırakın Allahü zül-Celâle kulluğu, daha ipin kimin elinde olduğunu bilemiyorsam mesela demek istiyorum
İşte geçemediğim yokuş, atlayamadığım
Beled sûresini zevk ediyoruz, biz meâl değil
Meâl açın, meâl Kurân-ı Kerîmde, meâller hepimizin önünde var, ordan meâli okuyun
Biz ne anladığımızı anlamaya çalışıyoruz
Meâl olarak da şey yapmıyoruz
Fekkun vakabeh = Bir kölenin boğazından ipi çıkarmaktır, kurtarmaktır o bağdan.
Neden?..
Eğer kurtarmazsak ne derse desin oraya bağlıdır o
Boynundaki bu ipi çözmediğimiz sürece, hatta sırtına kırbaç atalım, fır döndürelim hızını arttırmış oluruz, fakat biz, bir kısır dolap beygiri gibi döner dururuz aynı yerde
Hızlı döneriz sadece
Mümkün değil yol almaz
Tasavvufta da böyledir
Bir kişi yanlış noktalara zincirlenmiş, bağlanmışsa ister ağlasın, ister gülsün, ister oynasın boşadır, çünkü bağlıdır, hareket edemez
Asla Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme gidemez
Çünkü bir yere bağlıdır
Bir yerden kasdım; Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemde bağ yoktur çünkü
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem zaten hareket hâlindedir
Teslimiyet ve İstikameti bildirme uygulama görevi sahibidir
Allahın emrettiği şekilde hareketi vardır
İnsanları kendisine bağlayıp da gelin bana hâş tapın! diyecek felan bir hâl yoktur
Bağlayıcı değil Peygamber Aleyhis-selâm, götürücüdür
SALL ettiricidir.
Köprüdür
Yoldur
Kendisi Rahmetenlilâlemindir
Allaha gidiş yoludur Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem
İşte bizim geçemediğimiz bu en sarp yokuş, geçit vermeyen önümüzü kapatan şey meğer bir esirin boynunu kurtarmakmış
Başka?..
Ev it'amün fiy yevmin ziy mesğabetin.
Birde o en kıtlık gününde, en açlık gününde yemek yedirmektir.
Ev it'amün = Taam ettirmektir.
Fiy yevmin = Bir gündeki.
Ziy mesgabeh = Korkunç bir kıtlık içinde, açlık gününde, herkesin her şeyi yiyebileceği günde.
Yani?..
Domuz haram mı?..
Haram!..
Ne zaman helal?..
Öleceğini anlarsa!..
İki arkadaş yola gidiyorlardı birisi öldü açlıktan, öbürü sağ, arkadaşının leşini yiyebilir mi?..
Evet!..
Doymamak üzere yaşayabilecek kadar yer
Helal mi?..
Helal!..
Ne zaman?..
O zaman helal!..
İslam bu!..
İslam şeriatı
Bütün haramları helal eder
Ne zaman?..
Azgınlık yapmamak üzere zamanı gelince
İşte burada da o açlık gününde yemek yedirmek
Yetiymen za makrebetin .
Bir yetim ki birde sen onun akrabasıysan o yetime yemek yedirmek varya
Evet, itam etmek, taam etmek
Onu bu tarafa çeviriverdiğimizde bizim Allahü zül-Celâlle bağını kesmiş ya da bağını bulamamış, babasını kaybetmişte bulamamış birisi gibi, anasını kaybetmişte bulamamış bir öksüz gibi kalan bir nefis, kendi nefsimiz böyle bir hâldeyken buna Allahü zül-Celâlin ilim, Muhammed Aleyhissalâtü vesselâmın edeb taamlarını yedirmek
Bu şekilde de zevk etmek gerçekten mümkün
Ev miskiynen za metrebetin.
Yada bir miskin ki sakin kalmış.
Yani; hiçbir hareket edemiyor
Gâvurdur, Müslümandır, ötedir, bötedir ama gelmiş Antalyanın bir köşesine
Ve ben bunu bizzat yaşadım
Yani, evet
Adamcağızın karnı parçalanmış
Benim geldiğim senelerdi
Karnı parçalanmış, bağırsakları dışarı düşmüş, dökülmüş eliyle koyuyor
Ben bunu gördüm gözlerimle yani
Yanında şarap şişesini de gördüm
Ama sabah namazlarından dönerken ekmek bırakıyorduk yanına ve de ekmeği bekliyordu zaten
Yani bunu bu hâlde gören Allahü zül-Celâldi, yani görüyordu demek istiyorum, Kendi kuluydu, Kendi şeyiydi
İnsanların merhameti imtihan ediliyordu
Bunlar bütün, böyle bir miskin, elden ayaktan düşmüş, ekmeğe muhtaç hâle düşmüş bir miskin olursa za metrabeh
Metrabeh sanki toprak yani, üstüne bas geç
Toprak olmuş gibi böyle
Bu kadar zavallı hâle düşmüş gibi
Za metrabeh sanki toprak sahibi gibi, toprak olmuşta yere döşenmiş bir toprak olmuş
Öyle bir garabet sahibi yani
Yerlere serilmiş bir zavallı hâline gelmiş
Bu kim?..
Buda biz
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
--- "Sümme kane minelleziyne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameti. Ulaike eshabul meymeneti : Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar sağdakilerdir. (Beled 90/17-18)
Sümme kane minelleziyne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameti.
Sonra iman edenlerden, birbirine sabrı tavsiye edenlerden.
Minellezine amenu = İman edenlerden.
Ve tevasav bissabr = Sabırda vasiyetleşenlerden.
Ve tevasav bilmerhameh = Birbirine merhameti tavsiye edenler.
İmanda buluşalım
Sabırda buluşalım
Merhamette buluşalım
Bunlar ne?..
Muhammed Aleyhis-selâmın ana özellikleri
Sadakatta, Sabırda, Merhamette, Muhabbette buluşmalar bütün Rasûlullah Efendimizin bütün özelliklerini yakalamaklar
Şurası için ben burayı okudum
Biraz sonra geleceğiz
Ülaike ashabülmeymene.
İşte bunlar meymenetli insanlardır.
Uğurlu insanlardır.
Bunlar hakka-hayra götürücü insanlardır.
Meymenet sahipleridir.
Meymene = Yemin sabibleridir.
Yani?..
Kitabları sağ taraftan verileceklerdir
Hak ve hayr sahibi olanlardır
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin taraftarlarıdırlar
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌ
--- " Velleziyne keferu biayatina hüm ashabülmeş'emeti. Aleyhim narün mü'sadetün .: Âyetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir. (Beled 90/19-20)
Vellezine keferu biayatina hüm ashabül meş'emeh.
Fakaaaat!..
Vellezine keferu = O kafirler yok mu.
Biayatina = Âyetlerimize küfredenler yok mu, inkâr edenler yok mu âyetlerimizi, hem onlar var ya.
Ashabül meş'emeh = Onlar şum ashablardır.
Şom ağızlı diyoruz ya, uğursuz insanlardır, yaramaz insanlardır, şemahat ehlidirler
Hiç hakka ve hayra yanaşmazlar
Her yerde noksan ararlar
Daima kötülük ararlar
Hiç iyilik görmezler, insanları iyiye çekmezler
Yani yıkıcı, yakıcı, negatif insanlardır
Şom yani
Bizim Türkçede şom ağızlı diyorlar
İşte bu şum : uğursuz
Meymenetsiz
Hiçbir işe yaramaz, kötülük yapar
Olumsuz yani
Kim bunlar?..
Aleyhim narun mü'sadeh.
İşte bunların üzerlerine ateş var.
Nasıl bir ateş var?..
Mü'sadeh: kapıları bastırıp payandalanmış yani, tersten, asla açamazlar içerden dışarıdan payandalı çünkü
Kapanmış, ebedî
İşte kim bunlar?..
Kendi nefislerine zulmedenler
Her şeyin ötesinde kendi nefislerine
Neden kötü adam?..
Neden kötü olacak, nefsini şeytana sattı da onun için kötü
Muhammed Aleyhissalâtü vesselâmın yanında, canında olan nasıl kötü olacakmış
O özellikleri taşıyamaz ki
Yukardaki özellikleri taşıyamaz ki
Bir miskine bakmamazlık yapamaz
Efendim bir yetime bakmamazlık yapamaz
Bir acı doyurmamazlık yapamaz
Kendine bencillik yapamaz
Sabrı, merhameti, hakkı tavsiyesizlik yapamaz
Muhammedî bir şuuru olan asla!
Kim yapar?..
Kim yapacak, şeytan
O kim?..
O kim olacak cehennemin zümerasına girip kapıyı dışarıdan kapattırandır
Yani?..
Şeytan ve şeytanlaşmışlara teslim olduğu için başına bu şeyle gelmiştir
Nerde?..
Bu dünyada!..
Öbür dünyada ne var?..
Buradaki tabikatın imtihanı var
Burdaki kazancı, elindeki çekin-sonucun karşılığını görecek
Burda gördüğü işlerin karşılığını orada kitabını soldan aldığı için, yani soldan kasdım şomlular, şumlar tarafından, şemahet, meymenetsizler tarafından aldığı için bunlar başlarına gelecektir
Bu Beled Sûresini, yirmi âyetti, şöyle bir göz gezdirdik