Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen Gariban »


Bazi âyetler var ki okuyanların tüylerini diken diken etmekte, bazı imansız insanlar bu âyetleri islamiyeti eleştirmek için kullanırken bazı iman eden kişiler ise bunları anlayamayıp geçiştirmekte yahut soruşturup bazı mânâ açılımları aramaktadırlar. İşte bunlardan birisini bir kız arkadaş sordu geçenlerde bu âyet beni de dün geceden beri oldukça düşündürdü.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا

"İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran). Küllemâ nadicet cülûduhum beddelnâhum cülûden gayrahâ li yezûkûl azâb(azâbe). İnnallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen): Muhakkak ki âyetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları (derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. " [Nisâ Sûresi, (4/56)]

1. inne : muhakkak

2. ellezîne : onlar, olanlar

3. keferû : inkâr ettiler

4. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi

5. sevfe : yakında, ileride

6. nuslî-him : onları yaslayacağız, atacağız

7. nâran : ateş

8. kullemâ : her defasında

9. nadicet : yandı, kavruldu

10. culûdu-hum : onların derileri

11. beddelnâ-hum : onları değiştirdik

12. culûden : deriler

13. gayre-hâ : ondan başkası, başka

14. li yezûkû : tatmaları için

15. el azâbe : azabı

16. inne : muhakkak

17. allâhe : Allah

18. kâne : oldu, idi, ...dır

19. azîzen : aziz, üstün

20. hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi

Bu âyet-i kerimeyi okuduğum da kızcağıza dedim ki ne yani Allahu Zül celâl insanları döner yahut kebapmı yapıcak bunun başka mânâları vardır bu şekilde düşünmemek lâzım dedim ve bugün Fahreddin Razi tefsirinde bu âyetin tefsirini incelerken şu ilk cümle de dikkat çekici idi: Âyetteki, ifâdesi, "onları cehenneme sokarız" mânâsindadır. Fakat bu kelimede, girdirmenin ötesinde fazladan bir mânâ vardır. Çünkü bu ifade, "Onları ateşte kebâb ederim" deme gibidir. Nitekim "kızarmış koyun eti" mânâsında denilir.

Cehennem bir yer midir, ateşin içinde yandıği ve insanların içeri sokulacakları bir yermidir? Yoksa yaşanacak bir hal midir?
Dr.Münir Derman Hocam, Kenzül Hakika isimli eserinin 10.sayfasinda "Cennet ve cehennem yer olmaktan ziyade yaşanacak hallerdir" demekte.
Bu haller ise sadece mezar kapısının ardında aranacak bir mekan değil bu dünyada yaşanmaya başlanan hallerdir diye düşünmekteyim.
Beş duyu ile bu âyete yaklaşırsak saplanır kalırız.
İnsanın derisinin pişmesinden maksat nedir?
Âhirette bize verilecek olan beden ile ilgili bir bilgimiz yok, beden dünyada kaldığı zamanki halimiz ne ki onuda bilemiyoruz henüz, cesedi soyup kendimize bakmamız lâzım.


Vakia Sûresinde Allahu Zül Celâl bize :

عَلَى أَن نُّبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ
" 'Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta'lemune:Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemiyeceğiniz bir neş'ette inşa etmek üzereyiz." [Vakia Sûresi , (56/61)]


Hemen peşine gelen âyet-i kerimede ise :

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَى فَلَوْلَا تَذكَّرُونَ
"Ve lekad 'alimtumunneş'etel'ula felevla tezekkerune: Her halde ilk neş'eti biliyorsunuz o halde düşünseniz" [Vakia Sûresi , (56/62)]


Diyerek üstelik bizim ilk neşeti bildiğimiz bize söylenmekte ama bilemeyeceğimiz de bir neş'ette inşa edilmek üzereyiz.
Demek ki bu ilk neş'et bilgisi bizde mevcut olup gafil olduğumuz bir şey.
Bilemeyeceğimiz neşette derilerimiz mi var ki kâfirlerin sürekli derileri yenilenerek azab çekmekteler. Deri kelimesi Cild olarak geçmekte.
Arayış içinde olan bazı kişiler bu deri değiştirmenin tibbîğ bir ifade olduğunu, ve derinin özelliklerine bakıp, derinin tabakalarının sürekli yenilenme halinde olduğunu ve sinir sisteminin acıyi hissedebilmesi için bu tabakaların sürekli diri tutulmasi gerektiğini ve burda insan vücudunun deri kısmındaki hücrelerin yenilendiğinin ifade etmektedirler.
İnsan vücudu ise tüm hücrelerinde hayat enerjisi olan ATP'yi elde edebilmek ve yenilenmeyi sağlamak ve daimiyetini korumak için sürekli yanmak durumundadır.
Zaten cayır cayır yanmaktayız. Oksijen ile tüm hücreler kendi aldıkları besinleri yakıp yeni hücreler üretilmekte ve bedende bir yenilenme işlemi devam etmektedir.
Beden de nefs için sürekli yenilenen ve yanan deri bir kab gibidir. Lâkin bu deri hücrelerinin yenilenmesi kâfir mü’min herkesi kapsayan bir hadise yani umumî bir durum, o zaman âyette kastedilen "âyetlerimizi inkar eden kimseler" tâbiri ise belli bir guruba yönelik o halde bu mânâyı buraya sığdırmak güç bir iştir.


Bu bilgilerden nereye varabiliriz bilemiyorum?
Âyetin sonunda “Aziz ve Hakimdir” ifadesi var, bu yapısın bir hikmeti olduğunu ve bunun hikmetini Allah'ın bileceği ifade edilmektedir.
Âyette cehennem bahsi yok bir ateşte yanan ve azab çeken derilerden söz etmekte.
Deri kelimesi mecazi olarak kullanılmış olabilir mi diye sorgulamadan edemiyorsunuz.
Örneğin iptilaya uğrayıp bir şeye müptela olan insanlar var, kişi diyelim ki içki ile ilgili âyetleri inkar ediyor, uyarılara aldırmıyor sonra bakıyorsunuz ki alkolik olmuş.
Âyette derilerin sürekli değiştirilip azabın tekrar duyulması, bir devri daimi ve tekrariyeti göstermekte.
Düşünün ki kişi alkolik, alkolü bırakamamakta, içiyor ayılıyor tekrar içiyor, bırakmak için çabalıyor ve içine düştüğu çukurda çırpınıyor.
Böyle çeşitli şeylere müptela olan insanlar var, aile, iş ve bütün hayatları berbat bir duruma düşüp bocalamakta, fakat müptelalık öyle ileri boyutlara gitmiş ki bir türlü bırakamamakta ve bu bocalamada sanki sürekli ateşte yanan bir kişinin durumu gibi.
Bir müddet bırakıyor ferahlıyor ve sonra yine ayni illete düşüyor, ve bu hayat boyu bir yanış olarak devam ediyor.
Âyette kastedilen deri değiştirme hadisesini bu şekilde yorumlayabilirmiyiz ki, kişinin hayat içerisinde yalanladığı bir emir ve yasağı çiğneyip lanet hududuna girip, aynı hatayı işleyip kendisini içinden kurtaramadığı bir durumda sürekli yanar bir durumda buluşu mu dur?
Deri den kasıt koşulların yenilenmesi ve durumdan bir lahza kurtuluş fakat aynı hatayı kişinin tekrar işlemesi ve bu tekrar tekrar yanışlarmıdır?
Deri teması sağlayan yani en yakin temas etmede ara kesittir.
Burada SILA edilen ateş ile tadılan azab arasında bir ara kesittir.
İnsanda nefsani bir arzunun doğuşu o nefsi tatmin için bedeni kullanıp amaca ulaşmak ve daha sonra bu düşülen hatanın ceremesini yanarak tadışı ve bu nefsi arzularını gemleyememenin verdiği yinelemeler diye düşünsek insanin nefsi arzuları kişinin nefsi ile işlediği kötu ameller arasındaki bu amellerle arasındaki bir deri midir?


Geldik OL-AN'a Şeenullahta “Kün feyekün” ile sürekli oluşlar var ve her seferinde yeni bir vücud ve âlem yenisi ile tebdil edilmekte.
Cennet gibi illiyyundan cehennem gibi esfeli safiline inen ve bedenlenen insanoğlunun Hocamın dediği gibi: "8 ceNNetin AŞını yedi ceheNNemde pişiririz!" diyerek 7 cehennemden geçişi var bu hayatta ve sonunda yenilenmeyen ve değişmeyen HaKK’ı BİLişi, HaKK’ı BULuşu, HaKK ile OLuşu ve HaKK’ı YAŞAyışı var.
Nefsanî iştiyakların kesildiği ve her şeyin sükunet bulduğu bir hal var, derisiz çıplak bir ruh gibi kaldığı o hale gelene kadar kişinin aklının anutluğu ve kendi özündeki nakli örtmesi kefereliği ile çektiği bir azab ve yanış var sürekli, ve bu ateşin kendisini İbrahim aleyhi's-selâm gibi yakmadığı bir halde olmalı.
Hani odun yanar kömür olur sonra yanar kül olur ve kül de yanmaz artık.
Yedi cehennemden geçerken aklımızı-nefsimizi yanan bir deri gibi değiştirip duruyormuyuz ki?
Deri tebdilini aklın yükselişi sırasındaki pişip iyileşmesi için tekâmül mertebeleri gibi düşünemezmiyiz?
Yanmanın ve donmanın olmadığı bir NÖTR hale mi ulaşacağız inşaallah?
Hüküm vermiyoruz, düşünüyoruz, siz ne dersiniz bilemiyorum, birazda siz EŞeleyin bakalım ne çıkacak.


Es Selam ve Sevgiyle
garibAN

Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen der-ya »

İnkar Edenlerin Cehennemde Karşılaşacakları Azap


İnkarcıların cehennemde yaşayacakları pişmanlıktan söz etmeden önce, orada karşılaşacakları azapları anlatmak faydalı olacaktır. Çünkü insan cehennemdeki azap çeşitlerini öğrenmeden, orada yaşanacak pişmanlığın boyutlarını da kavrayamayabilir.

İnkarcıların yaşadıkları pişmanlık biraz önce de söz ettiğimiz gibi, henüz cehennemi gördükleri anda başlar. Cehenneme girerken ve ardından cehennemdeki azapları yaşarken de bu sonu gelmeyen pişmanlık devam eder. Allah bu kişilerin cehenneme girişlerinin ardından yaptıkları konuşmaları şöyle haber vermiştir:

Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o. İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak.


Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: "Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz" dedik. Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun. (Mülk Suresi, 6-11)

Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, inkar edenler cehenneme atıldıklarında ilk olarak korkunç bir sesle karşılaşacaklardır. Allah Mülk Suresi'nin 7. ayetinde bu sesi "kaynayıp feveran eden ateşten çıkan korkunç bir homurtu" olarak tarif etmiştir. Kuşkusuz inkarcılar bu korkunç homurtuyu duyduklarında tarif edilemeyecek bir sıkıntı ve korku yaşayacaklardır.

Allah bir başka ayetinde ise, ateşi, inkar edenler için öfkesinden patlayıp parçalanacak şekilde yarattığını bildirmiştir. (Mülk Suresi, 8) Bu dehşet verici olaylara şahit olan inkarcılar nasıl bir azapla karşı karşıya olduklarını anlamanın verdiği çaresizliği yaşayacaklardır. Ve yukarıdaki ayetlerde Rabbimiz'in bildirdiği gibi, dünyada bunları akledememiş olmanın pişmanlığını dile getiren konuşmalar yapacaklardır.

Böyle bir sıkıntı yaşamaları son derece normaldir çünkü karşılaşacakları her azap birbirinden dehşet verici ve can yakıcı olacaktır. Allah ayetlerinde cehennemin kalınacak en kötü yer olduğunu bildirmiştir:

...Ne kötü barınaktır o (Al-i İmran Suresi, 162)

...Ne kötü bir yataktır o. (Nisa Suresi, 115)

...Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeni ne kötüdür. (Al-i İmran Suresi, 151)

(Ki bu) Cehennemdir. Ona yaslanırlar. Ne kötü bir karar (yeridir) o. (İbrahim Suresi, 29)

Cehennem ehli bu en kötü barınma yerine büyük bir kalabalık halinde atılacaktır. Bir ayette Allah "Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir." (Şuara Suresi, 94) şeklinde bildirmiştir.


Bu ifadeden dünyada kendilerince mal, mülk, itibar sahibi olduklarını düşünerek büyüklenenler de dahil tüm inkarcıların, cehennem ateşine değersiz bir yığın halinde dökülecekleri anlaşılmaktadır. Dünyada kibirlenmelerine karşılık bugün küçük düşürülecek, horlanacak ve aşağılanacaklardır.

Orada hiçbir zaman değer görmeyecek ve esirgenmeyeceklerdir. Öyle ki cehennemin odunu olacak ve ateşin kaynağı olarak sonsuza dek acı içinde yaşayacaklardır. Bu gerçeği haber veren ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız. (Enbiya Suresi, 98)

...Ve onlar ateşin yakıtıdırlar. (Al-i İmran Suresi, 10)


Allah'ın Kuran'da bildirdiği cehennem azapları çok çeşitlidir. İnsanlardan bir çoğu orada bir ayetin ifadesiyle "bütün zamanlar boyunca", yani Allah takdir ettiği sürece, her an azapla içiçe bulunacaklardır. Bu azap çeşitlerinden bazılarını şöyle sayabiliriz:

Furkan Suresi'nin 13. ayetinde Allah inkarcıların ateşin sıkışık bir yerine elleri boyunlarına bağlı olarak atılacaklarını haber vermiştir. Bilindiği gibi dünyada insanlar dar bir yerde birkaç dakikadan fazla kaldıklarında son derece rahatsız olur ve hemen buradan çıkmak isterler. Kendilerini dört tarafı kapalı dar bir alanda düşünmek bile istemezler.

Ancak cehennemde tarif edilen azap dünyadakiyle kıyaslanmayacak kadar büyüktür. İnkarcılar orada hem dar ve sıkışık bir yere atılacaklardır, hem de bulundukları yerde ateş azabı olacaktır. Üstelik elleri boyunlarına bağlanmış şekilde oldukları için değil ateşten kurtulmak, hareket etme imkanı bile bulamayacaklardır. Elbette insan böyle bir ortamı zihninde canlandırırken bile çok şiddetli sıkıntı duyar ki bunu yaşamanın nasıl bir acı vereceği açıktır.


Allah başka ayetlerinde inkarcıların kapkara dumandan bir gölge içinde olacaklarını bildirmiştir. (Vakıa Suresi, 43-44) Ancak gölge deyince genelde insanlar serin, ferah bir yer algılarlar. Oysa cehennemde var olduğu bildirilen bu gölge dünyada algıladıklarından tamamen farklıdır. Allah bu gölgenin ne serinletici, ne de ferahlatıcı olduğunu haber vermiştir.

Bir başka büyük azap şekli de cehennemdeki insanların sonsuza kadar ölmemeleri olacaktır.

Çünkü ölüm onlar için bir kurtuluş ve azaptan kurtulmaları için bir yoldur. Bu nedenle Allah onların ölmelerine izin vermeyecektir. Rabbimiz'in ayetlerinde haber verdiği gibi, onlara her yandan ölüm gelecektir ama hiçbir zaman ölmeyeceklerdir. (İbrahim Suresi, 17) Dünyadayken ölüm sebebi olabilecek her türlü olayla orada karşılaşacaklardır.

Bu olaylar sırasında hissedilen acıları, sıkıntıları, korkuları son derece açık bir şuurla yaşayacaklardır. Ama buna rağmen ölemeyecek ve yeni azap çeşitleri ile Allah dilediği sürece sonsuz yaşamlarına devam edeceklerdir.

Dünyada bir insan ciddi bir şekilde yandığında kısa bir süre içinde ölür. Ateşe ancak az bir süre dayanabilir. Eğer ölmez de yaralanırsa bu sefer de yaraları belirli bir süre sonra iyileşir.

Ancak cehennemdeki ateş azabı dünyadakiyle kıyas edilemeyecek kadar farklı olacaktır. Orada Allah'ı inkar eden insan ateşe sokulacak ve derisi, yanıp döküldükçe, azabı daha fazla tatması için yeni derilerle değiştirilecektir. (Nisa Suresi, 56) Kısa bir süre yanıp acının yok olması gibi bir durum söz konusu olmayacak, Allah dilediği sürece devamlı ateşin yakmasının verdiği acıyı yaşayacaktır.

Bir başka cehennem azabı olarak inkarcıların o gün ateşin üzerinde tutulup eritileceklerini Allah haber vermiştir. (Zariyat Suresi, 13) Böyle bir durumun nasıl büyük bir azap vereceğini dünyadayken kavramak bir insan için mümkün dahi değildir. Dünya şartlarında çok basit bir yaralanmanın ne derece şiddetli bir acı verdiğini bilen insan için, Allah'ın bu azabı çok ibret vericidir. Üstelik tüm bunlar olurken bir yandan da;

Bukağılara vurulacaklardır. (Hakka Suresi, 32)

Zincirlere ve demir halkalara bağlanacaklardır. (İnsan Suresi, 4)

Demir kamçılarla kamçılanacaklardır. (Hac Suresi, 21)

Vücutları, alınları, sırtları, böğürleri ayrıca bir de ateşle dağlanacaktır. (Tevbe Suresi, 35)

Başlarının üzerinden kaynar sular dökülecektir. (Hac Suresi, 19)

Üzerlerinde ise katrandan ve ateşten elbiseler olacaktır.(Hac Suresi, 19) (İbrahim Suresi, 50)

Kendilerine ferahlık verecek tek bir damla serinletici su dahi bulamayacaklardır. O gün onlara verilecek olan tek içecek, kaynar su, irin ve kandır. (Sad Suresi, 57) (Hakka Suresi, 36)

Yiyecekleri ise sadece zakkum ve darı dikeni olacaktır. Allah zakkum ağacının inkar edenlerin karınlarında nasıl azaba dönüşeceğini şöyle bildirmiştir:

Doğrusu, o zakkum ağacı;

Günahkar olanın yemeğidir.

Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;

Kaynar-suyun kaynaması gibi.

Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.

Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;

(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.

Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir. (Duhan Suresi, 43-50)

Allah onların orada yedikleri yemeğin "boğazı tıkayıp kaldığını" bildirmiş, içecekleri irinli suyu ise yutkunmaya çalışacaklarını ama boğazlarından geçirmeyi başaramayacaklarını söylemiştir.


Dünyada iken insanın en iğrendiği ve ne kokusuna, ne de görüntüsüne tahammül edemediği irin, orada sonsuza kadar cehennem halkının yiyeceği olacaktır.

Cehennem ehli bundan büyük bir azap duyacak ama açlıklarından dolayı da bunu yemek zorunda kalacaklardır. Buna rağmen yedikleri de açlıklarını gidermeyecektir. Sonsuza kadar açlığın acısını da aralıksız tadacaklardır. Allah yedikleri darı dikeninin de onların açlıklarını gidermeyeceğini şöyle bildirmiştir:

Onlar için (zehirli olan) darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur. Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur. (Gaşiye Suresi, 6-7)

Cehennemde inkarcıların yaşayacakları azaplarla ilgili Kuran'da Allah'ın bildirdiği başka konular da vardır;

-Orada onlar için "kemikleri çatırdatan inlemeler" vardır. (Enbiya Suresi, 100)

-Bütün zamanlar boyunca orada kalacaklar (Nebe Suresi, 23)

ve onların azabı hafifletilmeyecektir. (Al-i İmran Suresi, 88)

-Ateşten çıkmak isteyecekler ama çıkamayacaklardır. (Maide Suresi, 37)


Tüm bu anlatılanlar inkar edenlere tarif edilemeyecek kadar büyük bir azap ve pişmanlık yaşatacaktır. Bu azaptan kurtulabilmek için canlarının alınmasını isteyecekler ve bunun için de defalarca yalvaracaklardır. Cehennemdeki insanların konuşmalarını Allah Kuran'da şöyle haber vermektedir:

(Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz" dedi. "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz." (Zuhruf Suresi, 77-78)

Ancak Rabbimiz'in ayette de bildirdiği gibi Allah dünyada iken hak dinden yüz çevirdikleri, yapılan uyarıları dinlemedikleri için onların yalvarmalarına icabet etmeyecek ve onları dilediği sürece sürekli olarak azabın içinde tutacaktır.

İşte burada anlatılanlar dünyada Allah'ı ve ahiret gününü inkar edenlerin, cennet ve cehennem konusundaki uyarıları dinlemeyenlerin kesin olarak yaşayacakları azaplardan bir kısmıdır.
İnkarcıların bu azapların yanında asla kurtulamayacakları büyük bir azap daha vardır ki bu, kişinin aklından bir an dahi uzaklaşmayacak olan pişmanlık hissidir. Bu his, bir insanın görebileceği en korkunç yer olan cehennemde yaşamak zorunda kalmanın verdiği sıkıntıyla katlanarak artacaktır.

Çünkü baştan beri belirttiğimiz gibi inkarcılar cehennem azabını tattıkları her an, eğer dünyada doğru olan yolu seçmiş olsalar bunların hiçbirini yaşamayacaklarını hatırlayacaklardır. Ve bunun verdiği pişmanlıktan kurtulmaları da mümkün değildir.

(alıntı..
Harun Yahya, Pişman Olmadan Önce)
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen simurg »

Oksijen ve havanın olmadığı bir ortamda ateşten ve yanma fiilinden söz edemeyiz

dünya hayatında elzem olan oksijen ve hava gibi unsurlar,
ahiret hayatında da var olacak ise,
cehennemi aynı bu dünyadaki ateş gibi algılayabiliriz.

ve derilerin yanmasını zahiren anlayacak olursak,
bu bedenlerin aynısı yine inşaa edilecek,
ve yeniden yeniden hep bütünlenecek ve yanma işinin hiç bitmemesi amaçlanacak,
demek olur bu.

Ancak bunlar resmin dışına bakınca kabuk akıl ile görünenler,

Oysa geçici dünya hayatının antipotu sonsuz ahiret hayatı diye bilmekteyiz.
buradan benim hep çıkarageldiğim mana şu olmuştur.

Dünyada olanın ahirette aynen olmayacağı,
burada madde var, ahiret aleminde madde hiç bu anladığımız anlamda olmayacak.

mesela, temizleyicilerin en üstünü ateştir, denilmektedir.
hiç bir şeyle temizlenmemiş ise bir şey,
artık onu en son ateşe atınca ortada ne kir kalmakta, ne pas, ne de tortu.
Altın, gümüş gibi madenleri ateş ile ayrıştırmanın sebebide bu imiş ya zaten.

demem şudur ki,

GaribAN Can, ayet-i kerimelerden harika manalar dile getirmişsiniz,
hepsine de kalben sahip çıkmaktayım, teşekkürler.

ekleyeceğim bir şey yok aslında ama,
eşelemeye katılmak adına girdim konuya.

bu dünyadaki pişmanlık duygularımız, en büyük yanmamız demektir ya
hani ateşe atsalar kılımız kıpırdamayacaktır da,
ahh şunu neden şöyle yaptım,keşke yapmasaydım dediklerimiz bitmeyen azab ateşidir ya,

ruhumuzun da bir derisi vardır elbet,
ben bilmem nedir ama,sanmaktayım sadece
belkide bu ruhumuza azab veren duyguların temizlenebilmesi için
bir dumansız,odunsuz,ateşsiz ateş gibi yakıcı bir işleme tabii tutulacaktır insanlar
o zaman da yanmanın artık bir noktasına gelip yandıranla yanan BİR olduğunda artık azabdan söz edilemeyecek
bir noktaya gelinecektir belkide,
yanarak gitmesi istenilenler gidince geride kalan safiyane murad edilen olacaktır belkide

aslı ile bütünleşmesine mani kalmamış, salt ruh, en temiz bir nefes gibi ilahi nefesin küll'üne dahil mi olur bilemiyorum.

öyle geleni yazmak gibi oldu, manası yok ama, siz eşelememizi murad ettiğiniz için,
biz de muhatab kabul ettik kendimizi.

Allah'a emanet olun. Ve selam.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen simurg »

Hayy Allah'ım, bir şey geldi ama yazmasam mı yazsam mı arafta kaldım.


Hani Rabbimiz ruhlar aleminde bize "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" buyurmuştu
bizlerde "bela" demiş idik.

ama sonra dünyaya gelince, "sen sensin, bende benim "der bulduk ya kendimizi

işte o "ben benim" dediğimiz kabuk yanacak bence,
ne kadar nasırlaşmış kalınlaşmışsa, o kadar katmanlarını yaka yaka inceltmek murad edildiğini
anlatmakta bu ayet-i kerime bize sanırım.

Ta ki en son hiç "ben" kabuğu kalmasında,
sen sensin ya Rabbi desin, secdesi tam olmuş olsun.


Birde, cennet varakaları da bu "ben" idi galiba,

kişi hep ben deyip, kendinde kabul ettiği varlığa sarılır ya dünya da
ne zaman kendisini acz kabul edebilirse, o zaman ilahi kudretin kükmü altına girer.

Aziz ve Hakim olan Allah'ü zül celalimiz bunu bildirmekte gibi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen Gariban »

Der-Ya can, Harun Yahya abartmış işi, onun sözlerine itibar etmemekteyim bir ayetten bir paragraf alakasız yorumlara sıçramakta, âyet ne diyor o ne anlatıyor. Örneğin Nisa 56 ayetinde diyor ki:
Orada Allah'ı inkar eden insan ateşe sokulacak ve derisi, yanıp döküldükçe, azabı daha fazla tatması için yeni derilerle değiştirilecektir. (Nisa Suresi, 56) Kısa bir süre yanıp acının yok olması gibi bir durum söz konusu olmayacak, Allah dilediği sürece devamlı ateşin yakmasının verdiği acıyı yaşayacaktır.

Halbuki o ayette bir yanma suresi bahsi yok. Seneler evvel sitesinde kuran ayetlerinin mealini değiştirdiğine kendim şahit olduğumdan beri yazılarına itibar etmemekteyim. Fakat referans için eklediğinden dolayı Allah razı olsun.
Simurg can, yorumların için Allah razı olsun, evet kişinin özüne ait olmayan benlik kabukları yanıp geçecek gibi bu da bir düşünce. Derman hocam sanırım Allah Dostu kitaplarının içinde anlatıyordu, El-Kahhar esmasına kulları karşılaştırmamak için Cehennem bir rahmeti ilahi olarak kulların kirlerini paslarını yakacaktır. Bu yüzden cehennem günahkarların dostudur. Onları pak kılar. Katılımlarınız için teşekkür ederim.
Es Selam ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Derilerin Piştikçe Yenilenmesi [Nisâ Sûresi, 4/56]

Mesaj gönderen Gariban »

Munir Hocamızın ana sayfadaki EĞRİ OLMA! yazısını okurken aşagıdaki kısım ile bu yukarıda tartıştıgımız âyeti kerime (Nisa (4/56)) ile bir baglantı olduğu hissine kapıldım :

İnsanın içi ateşe hakimdir. İnsanın içi, rûhu, rûhu.
Dışına ateş yakar.
Dikkat et! Lakırtıya dikkat et!
Bu laf Sırların Sırrı gizlidir bu lakırtıda.
Ateşin kudreti, içinde su olan tahta destinin dışındadır.
İnsanın sırrı, ateşten de üstündür!
O halde içini yükseltmeğe bak!.
Yükseltti mi git fırına gir hamam gir korkma bir şey olmaz.
Halbuki sen derinin üzerinde deriye bürünmüşsün.
Ateş yalınız senin deriyi yer.
Donmuş suyun güneşten haberi yoktur.
Güneşten haberi oldu mu, su çözülür kendi kendine.
Senin içindeki Nur-u Rasûlullahtan haberin olsa hiç seyyia kalmaz vücudunda.
Ama nerde sen Rasûlullah’ı Medine de zannediyorsun.
Rasûlullahın Nuru, bütün kâinâta dağılmıştır, senin içinde.
Kibir, insandaki deriden ibaret, deriden gelir.
İçten haberi olmamaktan.
Taşlar vardır bilirsiniz taş, taş.
Taş taşlıktan geçmedikten sonra fani olmadıktan sonra yüzüğe taş olmaz.
Yakut olmaz, elmas olmaz bilmem ne olmaz.


Insanı yakan kibir ateşi ve gaflet ateşi gibi kendindeki hazineyi bilmemek, kendi özündeki Nuru Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem 'den ve akrabu olan RaBBisindan haberi olmamak insan için bir deri gibi ki deri burada onları örten bir örtü gibidir. Insan bu gaflet örtüsünü bir türlü yırtamaz ve benlik ve kibir ile hareket eder, nefsinin ihtiraslarından kurtulamazsa hayat boyu sürekli bir yanış içerisinde ömrünü tamamlar ve Cennet gibi yaşadığını sandığı bu dünya onun için Cehennem ateşinde yanıp durmaktan başka bir şey değildir. Halbu ki Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Nurunun kainatın her zerresinde oluşunu ve kendi özünde de olduğunu bilse bu gaflet derisi yanıp gidecek, nefsini dünyaya karşı ihtirastan itminana dogru yönlendirecek, onun itminan bulmasi için cihad edecek, ve cehennem ateşine Ibrahimî olarak girecek , benlikten dolayı olan buz aklı da Allah aşkı ile eriyecek, dünya ateşi de kendisini o zaman yakmayacaktır. Ve onlara korku yoktur mahzun olmazlar âyetlerinin manasını bir gün yaşayacaktır inşaeALLAH.

Es Selam ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön