RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH
(sallallahu aleyhi ve sellem)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Selâm Verilmiştir

Resim --- "Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nâsibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. ALLAH herşeyi görüp gözetiyor.Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şühpesiz ALLAH herşeyin hesabını arayandır." (Nisâ 4/85-86)

Bu âyeti celilenin nûzûl sebebi :
"Münâfıklar Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e selâm verirken "Essemû aleyküm : ölüm sizlere olsun" dediler.
Aişe (radiyallahu anha) vâlidemiz de : "Ölüm ve lânet size olsun!" dedi.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Onların ne dediklerini anladım ve hemen peşinden "Ve âleyküm : ve size olsun!" dedim. buyurmuştur. " (Buhârî).

Peşinden Nisâ sûresi (85-86) âyetleri nâzil oldu.

EL SELÂM (celle celâluhu) ism-i şerîfi, Esmâû'l-Hüsnâ içinde yapısı masdar olan tek Esmâullahdır. Selâm mübalağa masdarı olup gelecekte selâmettir.
Evvel - âhir - zâhir - bâtın sistemin selâmeti, EL SELÂM (celle celâluhu) iledir... Sonsuz sırları içerir...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Şüphesiz ki "EL SELÂM"ALLAH'ın yeryüzüne konulan isimlerinden biridir. Binâenaleyh selâmı aranızda yayınız!" buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî, Edeb'de)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "EL SELÂM, ALLAH'ın Azîm (yüce, ulu) isimlerinden bir isimdir. Onu mahlûkatı arısında bir zimmet (emniyet, koruma vasıtası) kılmıştır (yapmıştır). Bir müslüman diğer bir müslümana selâm verdiği zaman, onu hayrdan başkası ile anmak haram olur (çünkü, selâm veren onun şerrinden emin olmuştur)." buyurmuştur. (İbn Abbas (ra) dan; Deylemî)

Selâm : sevgi, barış, rahatlık, eminlik ilânı ve âşinâlık bildiklik işâreti.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e bir adam : "İslâmın hangi hasleti (daha) hayırlıdır?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Yemeği yedirir ve tanıdığın-tanımadığın herkese selâm verirsin." buyurmuştur.
(Abdullah b. Amr (ra) dan; Müslim,Îmân 63 (30)

Da'rüs selâm : cennet.
Aleyhi's-Selâm : ALLAH'ın selâm ve selâmeti onun üzerine olsun demektir. Tahiyye : selâm, sağlık, esenlik, iyilik dileği; selâmlama...
Selâm = dostluk
Hayyake'llah : ALLAH sana ömür versin.
Es selâm : âfet ve noksanlıklardan selâmette olan.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL mü'minleri 12 yerde Kelâmullahında selâmlamıştır :

1- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine selâm vermeyi ve almayı farz kıldı. (bizim lisanımızla) (Nisâ 4/86 bkz.)
2- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e "Âyetlerimize inanlar sana geldiğinde de ki :"Selâm size!" (Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) lisanı ile bize selâm) (En'âm 6/54)
3- Nûh (aleyhi's-selâm) ve bize selâm (Hûd 11/48 bkz.)
4- Cennette meleklerden bize selâm. (Ra'd 13/24 bkz.)
5- Azrail (aleyhi's-selâm) lisanı ile bize selâm. (Nahl 16/32 bkz.)
6- Musa (aleyhi's-selâm) lisanıyla bize selâm. (Tâhâ 20/47 bkz.)
7- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) lisanı ile bize selâm. (Neml 27/59 bkz.)
8- ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in vasıtasız bize selâm. (Ahzâb 33/44 bkz.)
9- Rabbü'lâlemin'den vasıtasız bize selâm. (Yâsîn 36/58 bkz.)
10- Ashabi'l-yemin lisanıyla bize selâm. (Vâkıa 56/90-91 bkz.)
11- ES SELÂM (celle celâluhu)'dan ezelî selâm. (Haşr 59/23 bkz.)
12-RUH (Cebrail as.) lisanıyle bize selâm. (Kadr 97/4-5 bkz.) Ve :

Resim --- "Doğduğu gün, öleceği gün, dirileceği gün Yahy'ya selâm." (Meryem 19/15)

Resim --- "Doğduğu gün, öleceği gün, dirileceği gün İsa'ya selâm." (Meryem 19/33)

ES SELÂM (celle celâluhu) : ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in selâmet esmâsıdır. Onun için harf-i târifli selâm vermek şarttır.
Yâni başında "Es" olacak : "Esselâmü aleyküm..." denilecek...

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Mu'cizeleri, Miracı

İsrâ 17/1,60; Necm 53/13-18 bkz; Şakkû'l-kamer (Kamer 54/1 bkz.).

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Son Peygamberdir

Resim --- "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirisinin babası değildir. Fakat o, ALLAH'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. ALLAH her şeyi hakkıyla bilendir." (Ahzâb 33/40)

Kur'ân-ı Kerîm Resûlullah (sav)'in Sözü Değildir Kelâmullahtır

Resim --- "O (Kur'ân) hiç şüphesiz şanlı (Kerîm) bir peygamberin (getirdiği sözdür) sözüdür." (Hakka 69/40)

Resim --- "O (peygamber) Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra da onun can damarını (kalb) koparırdık." (Hakka 69/44-46)

Hak Din İle Gönderilen Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) (Feth 48/28; Saf 61/9 Bkz.)'in Görevi Tebliğdir.

Tebliğ görevi : Kur'ân-ı Kerîmde 16 sûrede 27 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Tenzir ve tebşir görevi : Kur'ân-ı Kerîmde 48 sûrede 65 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Dâvet görevi : Kur'ân-ı Kerîmde 2 sûrede 2 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Ümmeti üzerine şâhid oluşu görevi : Kur'ân-ı Kerîmde 4 sûrede 5 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Dâvetini insanlardan karşılık beklemeden yapması görevi : Kur'ân-ı Kerîmde 9 sûrede 10 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Dâveti sırasında kendisinin teselli edilmesi : Kur'ân-ı Kerîmde 38 sûrede 66 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e itâat : Kur'ân-ı Kerîmde 13 sûrede 26 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e imân : Kur'ân-ı Kerîmde 6 sûrede 11 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e saygı göstermek : Kur'ân-ı Kerîmde 2 sûrede 7 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i inkârın küfür olduğu : Kur'ân-ı Kerîmde 8 sûrede 9 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e isyânın kötülüğü : Kur'ân-ı Kerîmde 7 sûrede 10 âyet-i kerîmede bildirilmiştir.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Kendiliğinden Sorumluluk Yüklememiştir

"De ki : Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben mütekellifinlerden (tekellüf eden, külfetli ve zahmetli bir iş tutan ve başka bir türlü görünen yapmacık olan) de değilim." (Sad 38/86)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Kolaylık Verilmiştir

"Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?. Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız RABB'ine yönel." (İnşirâh 94/1-8)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mü'minler İçin Nefislerinden Daha İleridir

Resim --- "Peygamber, mû'minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir; hanımları da analarınızdır..." (Ahzâb 33/6)
Nebe' : faydası büyük olan ve onun sâyesinde bilgi ya da kanâat oluşan haber.
Nebî' : selim akılların kabul edebileceği haber getiren, haberci.
Nübüvvet : yücelik peygamberlik.
Tebûk seferine çıkmak emrini alan bazıları "ana-babamıza danışacağız"dediklerinde bu âyeti celile inzâl olmuştur.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur : Bir kimseye ALLAH ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak.Bir kimse sevdiğini yalnız ALLAH için sevmek.Bir kimseyi ALLAH küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan ikrah (tiksinme) ettiği gibi ikrah etmek (iğrenmek) " buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 67 (43)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hiçbir kul ben kendisine ehlinden, malından ve bütün insanlardan sevgili olmadıkça imân etmiş sayılamaz." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 69 (44))

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Sizden hiçbiriniz, ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça imân etmiş olamaz" buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 70)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "El mer'ü mâa men ehabbe : kişi sevdiği ile beraberdir." buyuruyor. "Ne zaman?" Bir Bedevî gelip "Yâ Resûlullah (sav) kıyâmet ne zaman?" diye sorunca, Resûlullah (sav) : "Onun için ne hazırladın?" diye soruyor. Bedevi ise : "Çok namazım ve orucum yok; ne varki ben, ALLAH (cc) ve Resûlünü (sav) seviyorum!" deyince, "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyuruyor.
(Buhârî, Edeb-96;Mûslim, Birr-165 (4/2034)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken ve herkesin malı emrine verilmişken, Hakk'a yürüyüşünden sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in malı tüm mü'minlere mîrâs olmuştur.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Yardım Etmek Emredilmiştir

Resim --- "... İşte o peygambere inanıp ona tam saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen NUR'u (Kur'ân'ı) izleyen (uyan) kimseler; işte o asıl maksada ulaşan (iflâh olan) kurtulmuşlar, onlardır." (A'râf 7/157)

Resim --- "Eğer siz Ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); Ona ALLAH yardım etmiştir..." (Tevbe 9/40)

Resim --- "Ey imân edenler! Eğer siz ALLAH'a yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz..." (Muhammed 47/7)

ALLAH Tealâ'ya yardım : hizbine, peygamberine, dinine ve Zâtına demektir.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvvetini ilân ederken hac mevsiminde (Mekke'ye çeşitli yerlerden) gelen insanlara kendisini takdim ederek : "Beni kavmine götürecek kimse yok mu? Çünkü; gerçekten Kureyş Beni, RABB'imin kelâmını tebliğ etmekten men ediyor! (alıkoyuyor)." buyurmuştur.
(Câbir bin Abdillah (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 201)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Salâvât (ulaşım, vuslat, dua) Emredilmiştir :

Azîz kardeşim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz üzerine salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Ve âyet-i celilelerle sabittir.
Fıkhî konu olmakla beraber İsm-i Şerîfi anılınca peygamberimiz MUHAMMED (aleyhi's-selâm)'ı sıla : kavuşum ricâmızı ederiz.

Resim --- "ALLAH ve melekleri Peygamber'e çok salâvât getirirler. Ey mü'minler! Sizde ona salâvât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin (selâmlayın)." (Ahzâb 33/56)

Salâvât, bilene (ehline) farz-ı ayndır.
Salâvât, kısaca ve kesin olarak :
"ALLAH'ım! Beni Muhammedî oluşumun şuûruna erdir."duasıdır. Muhammedîleşmek dileğidir.
Muhterem, Mübârek, Müstesna ve Muhteşem Muhammed Aleyhi's-sâlatü ve's-selâm'a; akan suyun deryaya isalesi (ulaşımı, akımı) gibi kavuşup, O'nun; söz, fiil, ahlâk ve hâlleriyle hâllenip Muhammedî oluş şuûruyla buluşmaktır.
Her emir, vücûb ifâdesi olup vâcibtir. Salâvât; ALLAH Tealâ'nın emrinin işlenmesi ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hakkının ödenmesidir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zikrimize hâşâ ihtiyacı olduğundan dolayı değildir. ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'i zikr edişimize sebeb, emirdir.
Sistemin ve kulluğun gereğidir. Salâvât da böyledir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ihtiyacını ALLAHÜZÜ'l-CELÂL görmüştür.
Muhtaç olan kendimiz olup; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e tâbi' olabilmek için önce Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e tâbi' olmaya; me'mur, mecbur, muhtaç ve mahkûmuz.
Bunun için ise 7 letâifimizle birlikte buluşmamız lâzım ve lâyıkıdır.
Yaşayan bir insan için tasavvufun diriliği, bu bağlantıyı kurmak hüneri, çabası ve azmidir.
Bu ise ihtiyârî ve keyfî olmayıp mecburîdir.
Sistemin; selâmeti, rahmeti ve velîyy-i ni'meti olan Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'e saygı ve teslimiyyetin yolu salâvâttır. Salâvâtı dar anlamda "dua"diye târiflemek ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) için bir şeyler istediğini sanmak ilm-ü-edeb eksiklilğindendir.
İşin aslı âcizâne; Buz Dağı (Benlik Dağı) olan insan nefsinin i'tidal üzere eriyip; terbiye, tezkiye, tasfiye ve tecliye işlemleri sonunda pırıl pırıl, tertemiz zemzem gibi akarak (salâvât arz ederek) Rahmet deryasının sûrekli salâtına kavuşmaktır.

Resim --- "Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem temizler hem de arındırırsın. Ve salli aleyküm : onlara salât et. Şüphesiz ki senin salâtın onlar için sükûnettir. ALLAH işitendir, bilendir." (Tevbe 9/103)

Sekînet : sakinlik, kararlılık, rahatlık, gönül rahatlığı, kalb yatışkınlığıdır.
Salât, duadır da...
Ne var ki bu dua Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât olunca binbir dilekli dua değil de tek dilekli dua olur.
Bu tek dilek ise hem yukarıdaki âyet-i celiledeki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in duasına salâtına, salâtla isal ve kavuşma dilekçesi, arzu ve azmidir.
Mevali : mevlâlardır. İnsanoğlu câhil kalırsa; emvâli (mallar) mevâlisi (efendileri), insanlar da mallarının köleleri olur ve kıble karışır.
İlk sözüne (Ahdullah'a) sadakat sadakası sorulur...
Kulun zâhirinin tâhiriyesi ve bâtının tezkiyesinin; işinin uzman ustası olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in işi ve mârifeti olduğu beyân buyuruluyor.
Sonsuz noktada kıyısı olan umud ummanı gibi heran; salât-ı Resûlullah, her damlayı çağırıyor ve ümmetini tevhid bileliğine dalga dalga sesliyor... Selâmetin, sükûtun, sükûnetin ve emniyetin; özdeki emânetin emniyetçisi Muhammedü'l-Emin Aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın sılasında olduğunu ezelî ve ebedî ezân-ı Muhammed ile ilân edip duruyor...
Evet, kimisi : "Semiğnâ ve ateğnâ! : duyduk ve uyduk!"diyor; kimisi de "Semiğnâ ve aseynâ : duyduk ve isyân ettik!" diyorlar...
Tercih ediş ise insan sûretinde ve aklı olanların bileceği iş...

SAV : Sallallahu Aleyhi ve Sellem : ALLAH'ın salât ve selâmı O'na olsun!demektir.
Burada bir husus var ki şehâdetin esası olan :
"Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah"; Ulûhiyyet Tevhidi olup; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salâvâtın temeli ise "Allahümme salli âlâ Muhammedîn ve sellim"dir.
Lâfzullah, ALLAH (celle celâluhu) harf-i târifsiz ve tüm esmâü'l-hüsnâyı kendisinde cem eden câmi'dir.
"Yâ RABBi salli, Yâ Rahmân salli" lâfızlarının kullanılmayışı İslâm Dininin iğnenin ucu gibi son ucunda Resûlullah'ın tebliğine tâbi' olma ve Ulûhiyyet Tevhidinin bulunmasıdır.
Bunca mahlûkatın, olan takdiratın, insanın, imânın, ibâdetin, itâatin ve hayatın sonucu; bir şehâdet cümlesinin olup-olmayışına çıkmasıdır. Son söz, ilk sözü tasdikledi ise mesele yoktur...
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ism-i şerîfi de esastır; çünkü MUHAMMED ismi de câmi' olup, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin isimlerine ve âlemlerine câmi'dir ve Kur'ânîdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 4 sûrede geçmekte ve 4 âleme işarettir.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ism-i şerîfi ile bu âlemi bir beşer olarak şereflendirmiştir.
Bedenî bir insan oluşu ise en mükemmel durum olup zâhirde mevcûd olmakla, bâtını, evvelî ve âhirî zâten özünde cem' dir.
Belki anlatmam yetersiz kalıyor olabilir...
Şöyle anla ki sana bakarsak, şu anda seni görürüz.
Sende, geçmişine bakarsak; babanı, dedeni ve neticesi Âdem (aleyhi's-selâm)'ı görürüz...
Sende, geleceğine bakarsak; oğlunu, torununu ve kıyâmete kadar neslini görürüz.
Sen; şu anda zâhir olmakla, bâtınını, geçmişini (evvelini) ve geleceğini (âhirini) üzerinde taşımaktasın.
Şunun için arza çalıştım ki İslâm Dininde ve Muhammedî Metodda hiçbir şey uydur-kaydır değildir.
Bir yere varamayış, yolunu bilemeyiştendir.
Bu iş tasavvuf işidir.
Tasavvufun anayasanının bir maddesi de : "Kan et dava etme!"dir.
Neden ? Çünkü tasavvuf dava mesleği değil dua (sall) meşrebidir.
Selâmla birbirimize, salâvâtla Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ve salâtla (namaz olan) ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e kavuşuruz. (Sıla ederiz.)
Et tırnak gibi Muhammedî bileliğin bizliğine, birrine ve bereketine ulaşırız.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Bana selâm veren her müslümanın selâmını almak üzere ALLAH ruhumu bana geri verir." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kim bana bir defa salât-ü-selâm getirirse, ALLAH Tealâ'da ona 10 defa salât eder." buyurmuştur. (Darimî, Rikâk 58 (2/317)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yeryüzünü şereflendirdiğinde, tüm varlık ona hâliyle selâm ve saygısını herkesin duyacağı tarzda bildirirdi.

Resim --- İmâmı Alî (keremullahi veche) : "Resûlullah (sav)'le Mekke'de idim. Beraberce bir tarafına gitmiştik. Onun karşısına çıkan her ağaç, her dal ona selâm veriyor ve"ALLAH'ın selâmı üzerine olsun ey ALLAH'ın Resûlü!"diyordu.
(Tirmizî, Menâkib 8/3630)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Mekke'de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman günler boyu bana selâm verdi. Şu anda o taşı biliyorum." buyurmuştur.
(Câbir İbni Semure (ra) dan; Müslim, Fezail 2-2277; Tirmizî, Menâkib 7/3628)

Resim --- Bir bedevi gelerek Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : "Senin ALLAH elçisi olduğunu ne ile bileyim?" dedi. Resûlullah (sav) : "Hurma ağacından şu salkımı çağırmamla. O benim ALLAH'ın elçisi olduğuma şehâdet eder!" buyurdu ve onu çağırdı. Salkım ağaçtan inmeye başladı. Resûlullah (sav)'in yanına düştü ve : "Esselâmü Aleyke yâ Resûlullah!" dedi. Sonra Resûlullah (sav) ona : "Haydi yerine dön!" diye emrettiler. Salkım yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bedevi müslüman oldu."
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 9-3632)

İnsanın ömründe bir kere Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salâvât getirmesi farz-ı ayndır.
Bir çok eserde her anılışımda salâvât getirmek vâcibdir,denilmiştir.
İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Hanbel Hazretleri namazın farzlarından birisi olarak, ikinci teşehhüd miktarı oturuşta (Ka'de-i âhirinde) salâvât okumayı da saymışlardır.
Okunmaz ise namazın iâdesine hükmetmişlerdir.
İmâm-ı Azam ve İmâm-ı Mâlik Hazretleri ise, ikinci teşehhüdde salâvât getirmek kesin sünnettir buyurmuşlardır.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Muhakkak insanların kıyamet gününde benim için en makbulu bana en çok salavat getirenleridir." buyurmuştur.
(Abdullah İbni Mes'ud (radiyallahu anhu)'dan; Tirmizî;İbni Hibban; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1583/1344)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye : yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!" buyurmuştur. (Tirmizî,Daavat 100;İ.Ahmed II/254)

Resim --- Ebu Mes'ud el Bedri (ra) dan :
"Biz Sâd bin Umade'nin meclisinde iken Resûlullah (sav) yanımıza geldiler. Beşir ibni Sâd' :"Yâ Resûlullah! ALLAH Tealâ bize sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz?"diye sorunca Resûlullah (sav) : "Allahümme Salli alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ İbrâhim'e ve bârik alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed'in kemâ bârekte alâ âli İbrâhim'e inneke Hamîdûn mecîd." söyleyin buyurup ilave ettik ki : "Selâm da bildiğiniz gibi olacak." buyurmuştur.
Bu hadis-i şerîfin başka bir rivâyetinde ise : "Allahümme salli alâ Muhammed'in ve âli ezvâcihi ve zürriyetihi" yer almaktadır.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH Tealâ benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir müslümanın yanında anıldım da bana salâvât getirdi mi, mutlaka o iki melek ona : "Gafarallahu leke : ALLAH seni bağışlasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler. bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvât getirmediğinde mutlaka o iki melek : "ALLAH seni bağışlamasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler." buyurmuştur.
(Buhârî, Davaat 31,32;Müslim,Salât 65,66,69;Tirmizî, Vitr 20; Ebu Dâvud, Salât 179; Nesâî, Seh 49,50,54; Muvatta,Sefer 66,67 vd.)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH Tealâ'nın yeryüzünde seyahat eden öyle melekleri vardır ki onlar ümmetimden Bana olan selâmı ulaştırırlar." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbni Hibban sahihinde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kıyâmet günü insanların Bana en yakın olanı (evlâ'n-nâs) üzerime en çok salât getirenidir." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbn Hibban)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kim benim üzerime bir defa salâvât getirirse ALLAH Tealâ, onun üzerine 10 salâvât getirir. Kim benim üzerime 10 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun üzlerine 100 salâvât getirir. Kim benim üzerine 100 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun iki gözü arasına nifâktan ve ateşten kurtuluş berâtı yazar ve onu kıyâmet günü şehîdlerle beraber (cennette) iskân eder." buyurmuştur.
(Tirmizî, El Mu'cem'inde)

Resim --- Ahmak kişi kendini bilmez, hayatı bilmez, nereden gelip nereye gittiğine bakamaz, "acaba!"lar içinde bocalar durur. Ta ki canı çıkıncaya kadar. Âlim ilme ciddî bir çaba ile ulaşır. Ârif irfâna çile ile ulaşır.Âşık Hakk (celle celâluhu)'ya bile ile ulaşır... Bilelik et tırnak gibiliktir. Kuru lâfla peynir gemisi yürümez. Seven sevdiğinin emrinde olur. Onun her arzusunu baş tacı eder ve bilelilğine canını vererek aşkının bedelini en kıymetli canıyla öder de şâhid olur, şehîd olur. Sistemin evvelinde (başlangıcında) ve âhirinde (sonucunda) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vardır.
Onun için :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Duanın başında ve sonunda Muhammed (sav)'e ve ehl-i beytine salâvât getirmediği sûrece, dualar ALLAH Tealâ'ya karşı perdelidir (mahcub, hedefine ve dergâh-i icâbete ulaşamaz) " buyurmuştur.

Resim --- Yine İmâmı Alî (keremullahi veche)'den mervi hadis-i şerîfte Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Dua, Muhammed (aleyhi's-selâm)'a salâvât getirinceye kadar hicâblıdır." buyurmuştur.

Resim --- Ömer İbni Hattab (radiyallahu anhu)'dan mervi hadis-i şerîfte Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Dua semâ ve arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ondan bir şey yükselmez. Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar" buyurmuştur.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Yanında anıldığım kimse bana salâtta (getirmekte) hata ederse, (kendisi için) cennet yolunda hata etmiş olur." buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kim bana bir kere salât-ü selâm getirirse ALLAH ona 10 rahmet eder, 10 hatasını affeder, 10 da derecesini yükseltir." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî-Edebde; İmâmı Ahmed, Nesâî, Ebu Yâ'lâ, Beyhâki, Hâkim)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :"Cuma günü Bana çok selât-ü-selâm getirin. Çünkü Cuma günü Bana selât-ü-selâm getirenin (selât-ü-selâmı) mutlaka Bana arz edilir." buyurmuştur.
(Ebi Mes'ud (ra) dan; Hâkim-Müstedrek; Beyhâki-Şû'abü'l-imân da; ayrıca İmâmı Ahmed, Ebu Dâvud, İbni Hibban)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Bana getirilen selât-ü-selâm sırat üzerinde bir nur olacaktır. Kim Cuma günü bana 80 kere selât-ü-selâm getirirse 80 yıllık günâhları bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Dârekutnî-Sünen, ve İbn Şahin)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Cuma günü, günlerinizin en fâziletlilerindendir. O günde benim üzerime selâtı çokça getirin. Zirâ, sizin salâvâtınız bana arz olunur. Ashab : "Yâ Resûlallah! Siz toprak olmuş hâlde iken bizim salâvâtımız size nasıl arz olunur?" diye sorulunca Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH, peygamberlerin cesedlerini yemeyi, (çürütmeyi) Arz'a (yeryüzüne) haram kılmıştır." buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed; Ebu Dâvud; İbni Mâce, Sünen 1085-1636-637; Ebu'd Derdâ; İbni Hibban; Hâkim)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar"Ashabı Güzin soruyor : "Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?" Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Allahümme salli âlâ Muhammed'in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve'n- nebîyyü'l-ümmiyyi" salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur." buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü'l-Usûl)

Hânefi mezhebimize göre ömrümüzde bir defa Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salâvât okumak farz, anıldığında salâvât okumak vâcib, namazda salâvât okumak sünnettir.
Diğer vakitlerde müstehab (sevilen, beğenilen, sevâba sebeb olan) dir.
Salâvât Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ulaşım sebebi olup, RABB'ımız (celle celâluhu) bizlere tergiben ve teşviken, salâvâtı tam teslimiyetle emretmiştir.
Salâvâtı şerîfe okumanın çok ilginç bir hususiyeti vardır ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, kulunun hiçbir ibâdetine ve ameline bizzâtihi katılmaz.
Ancak bir kimse salâvât okumaya başlayıp da : "Allahümme salli..." dediği anda, ALLAH Tealâ, melekleri ve tüm sistem o kimse ile birlikte salâvâta girer...
Sünnetullah budur...
Kişi namaz kılarken RABB'ısının huzurundadır.
Salâvâtta da huzurundadır.
Ancak, salâvâta ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve meleklerinin de iştiraki Habibullah'a İhsânullahtır.
Onun için dualarımızı salâvâtı şerîfeye sarmamız, önünde ve arkasında salâvât (Resûlullah Sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşım arzumuzu izhar) istenmiş ve işimiz kolaylaştırılmıştır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »


Bir sûre-i celileyi zevk edelim ve sonra konumuza dönelim İnşâallah :

EL-ZİLZÂL Sûresi (99) Zevki :

Nisâ sûresinden sonra Medine'de nâzil olmuştur.
Önce âyetlere tefsirci üstâd efendilerimizin meâllerini verelim :

Resim --- "Yer o sarsıntıyla sarsıldığında, yer ağırlıklarını çıkardığında,insan : "Buna ne oluyor!"dediğinde,o gün (yer) bütün haberlerini anlatır.Çünkü RABB'in ona vahyetmiştir.O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölükler hâlinde fırlayıp çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayr işlerse onu görecek, her kim de zerre kadar bir kötülük işlerse onu görecektir." (Zilzâl 99/1-8)

Biraz irdelersek :

Resim --- "Yer, kendisine ait bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman..."

"in" (olabilirlik) edâtı değil de "izâ" (kesinlik) edâtı kullanılarak zelzelenin mutlaka olacağı buyuruluyor.
Zelle ayak sürçmesi iken zelzele şiddetli, büyük ve tekrar tekrar sarsıntı ve sallantıdır.
"Yer ağırlıklarını çıkardığı zaman" eskâl (ağırlıklar) veya sırlardır. Ve insan, "buna ne oluyor?" dediği zaman o gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Yeryüzü kıyâmet günü, üzerinde işlenen tüm işleri haber verir." buyurmuştur. "Çünkü RABB'isi kendisine vahyetmiştir."

Resim --- "O gün insanlar amelleri kendilerine gösterilmek için (görsünler diye) bölük bölük döneceklerdir."

Resim --- "İşte kim, zerre ağırlığınca bir hayr yapıyorsa onu görecek. Kimde zerre ağırlığınca şer yapıyorsa onu görecek."

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ey Ebu Bekir, dünyada görmüş olduğun bu nahoş (ikrah) şeyler, kötülük zerresinin miktarlarıncadır. Ama ALLAH Tealâ senin için hayr miktar ve miskallerini geriye bırakmaktadır. Böylece sen onları, kıyâmet gününde tastamam elde edeceksin (sana ödeyecek)." buyurmuştur.
(Kenzu'l-ummal 2/4710)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Velev ki yarım hurma ile bile olsun, bunu tasadduk ederek, cehennem ateşinden korununuz. Bunu bulamayan da (o dilenciyi) güzel söz söylemek sûretiyle başından savsın." buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 51; Müslim, Zekât 66-68 (2/704)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İzâ zülzilet sûresi Kur'ân'ın dörtte birine denktir." buyurmuştur.
(İbn Ebi Şeybe Merfuen ve Tirmizî)

Azîz kardeşim,
Kıyâmetin kopuşunu anlatan Zilzâl Sûresi toplayıcı ve câmiadır.
Biz şu anda hayattayız ve hamd olsun işin aslını anlayacak akıl ve yerine getirecek imkanlara sahibiz.
Tefsir değil de şöyle bir tefekkür ve zevk edelim birlikte :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Men arafe nefsehu fekat arafe Rabbehu :nefsini bilen RABB'ini bilir" ve

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Mûtü kable en temûtü! : ölmeden önce ölünüz!"
(Keşfü'l-Ha'fâ II, 291, hadis 2669)
Hadis-i şerîflerini düşünelim.

İnsanın maddî- mânevî yapısına bir daha bakalım :

İnsanoğlunun beden ve nefsi, ARZ'a (yeryüzüne) dönüktür ve arzî unsurdur. Kalb berzah (ara kesit, geçit alanı) tır.
Ruh ve diğer letâifler ise gerçekten semâvîdir.
Arzî, madde ve kesif olandır.
Semavî, mânâ ve lâtif olandır.
İnsan nefsi başrolde oynarken sünger gibi ne bulursa emici bir yapıya sahibtir.
Hâl böyle iken bir müslümanın hâlisâne bir şekilde kendini bilmek, rüşde ermek, hesabını kitabını bu âlemde iken gözden geçirip çâresine bakmak ve RABB'ini bilmek...
Cehâlette ölüp kemâlâtta dirilmek, halkta ölüp Hakkta dirilmek...
Kısacası; Muhammedî oluş şuûruna ulaşma gayreti doğarsa...
Temiz, pak ve halis olan hüsn-i niyyeti, samimîyyeti ve ciddîyyeti, sistemin Sahibi Subhan ALLAH Tealâ indinde kabul görürse Nasrullah, Fethullah ve Hidâyetullah ihsân edilirse...
Resûlulah (sallallahu aleyhi ve sellem) muhabbeten ve merhameten şifâ ve şefâat buyurursa...
ALLAH (celle celâluhu) Dostları ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Dostları da himmetlerini hazırda hızır ederlerse :
Durum değerlendirmesine, kulluk makamında oturur.
Kelâmullahı Sahibinden ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sesinden tüm hücreleri hakkı ve hayrı duyarsa ve hükm-ü HAKK'a uyarsa...
Zâhirde Azemetullahı idrakla, arzda (beden ve nefs) zelzele oluşur. Bâtında, Kudretullahın şuyûnuna iştiraka mecbur ve mahkûm kalan sadrda, sonsuz sarsıntı başlar...
Her kişinin parmak izi gibi kaderinde olan zevk zelzelesi ilginçtir.
Ben âcizâne inşaat yüksek mühendisiyim, sismoloji ve deprem ilmini okudum.
Normal yeryüzü (dünya) zelzelesinde yerler yarılır ve pekçok şeyleri yutar ve içine gömer, bilirsiniz...

Nefsin yuvası ve makamı olan sadr zelzelesinde ise "Yer ağırlıklarını dışarı çıkardığında" buyurulması takdire şâyândır.
Gerçekten hidâyet, şefâat, himmet ve gayret tevhidine eren sadr : Selâmet sallantısından, derunî depremden ve gizli kalanların zâhiri olması zelzelesinden dolayı içindeki tüm yekûnu dışarı atar...
"İnsan (aklı olan nefs), buna (kendi ve diğer elemanlarına) ne oluyor?" dediğinde...
Çünkü daha önceleri lâfla geçiştirmekte idi.
"Ateş yakar" sözünü okumak, söylemek hatta ateşe yaklaşmak ile ateşe elini sokmak yüzde yüz farklıdır.
Hayalden hakikatin içine düşüveren nefs, hayret ve dehşet içinde kalmaktadır.
"Buna ne oluyor?" sorusunun cevâbı ise, ilâhî terbiye ile terbiye edilmiş olan ve fıtraten adilâne ve zorlaştırmadan görevlendirilen her organ (somut-soyut); ne için halk edildiklerini, niçin bu âleme geldiklerini ve kendilerini nefsin kimin hesabına ve adına kullandığını; nefsin kendisine, RABB'ımızın ezel ve özel bilgisiyle tek tek haber verirler.
Ölümle doğumun tevhid gününde rüşde erip "Kendini ve RABB'isini bilmek." anında ve nassların ışığı altında sadrlardaki gizli açık ne varsa südûr edip (sadrolup) görülsün diye dönüp ortaya dökülür.
Nefs, yarım nefese mecbur ve mahkûm iken; kendisine verilen kulluk fırsatında ne işler işlemiş, ne ameller arz etmiş...

Ehl-i terörist mi ? Ehl-i Tevhid mi? Eşkiyâ mı? Evliyâ mı?
Boş, safsata ve kuru lâfla değilde; "Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz!" sözünce ameller dökülür.
Sandık ters çevirilir içindekiler saçılır.
Mâliyet meydandadır.
Hâkim de savcı da kendi aklı ve vicdanıdır.
Suçlu mu suçsuz mu?
Karar verebilmek için : Kesinlikle basar ve basîretle (zâten maddî ve mânevî şâhidlerdir) herkes (her nefs); merkezindeki hakka (Emânetullaha) sadık kalarak, hayat sahnesindeki hayra (Ni'metullah) âdilâne (Emrullah ve Muradullah mûcibince) koşup, ameller işleyip iştirak ettiyse zerre (güneş ışığındaki asılı tozcuk) ağırlığınca bile (sonsuz küçük soyut-somut hayr) olsa onu görecektir.
Tersine, ALLAH korusun özünü bâtılın önderi şeytân işgal etmişse, nefs emânete ihâneti işlemişse ve kendisine aslında emânet olan hayat (imtihan) ni'metlerine zulm edip şeytana peşkeş çektiyse mâalesef zerre ağırlığınca olan şerlerini de görür.

Kendisine tanınan bu merhamet ve muhabbet fırsatını (Nasrullah ve Fethullah'ı) iyi kullanıp
Resim ---"Semiğnâ ve ateğnâ",
Resim ---"İyyake na'bûdû ve iyyake nestain" şimdi duyduk ve derhâl uyduk "ALLAH'ımız, RABB'ımız, Rahmânu'r Rahîmimiz, Melikimiz ve Mâlikimiz biz ancak ve ancak, sadece Sana kulluk ederiz. Ve yardım ve inâyeti (ihsânı) sadece Senden dileriz." diyen nefs, eski nefs asla değildir.
Kendi krallığını kurmuş olan Nefs-i Emmâre, hakkı ve haddi olmadığı hâlde giyindiği azamet, kudret, gına, izzet ve ebedîlik kisvelerini (RABB'lık elbisesini) soyunup; acziyet, fakriyet, zillet ve illet içinde mahviyyetle kulluk kefenini başına geçirince kendisi bile kendisini tanıyamaz hâle gelir...

Benlik Buzu, Muhammedî Mâverada mahvolmuş, erimiş ve Biz olmuştur.
Hesab ortada menfi, müsbet her ne ise...
Diyelim ki bencileyin zarar ziyan çok olsun.
Muhammedî mercî'in mili duadır.
Dua tevhidinde buluşuruz.
Hep söylüyoruz;
Dava; tektir, tevhiddir ve ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'indir.
Dâvet; tektir, tebliğdir ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'indir. Dua da tektir teslimiyet-istikamettir ve Muhammedî oluş şuûruna ulaşanlarındır.
Öyle olunca sen uzaklarda beni bilsen de bilmesen de "RABB'ımız bizi bağışla!" duan ile kendin için arz, benim için ise duacısın!
Sadık ve Nasuh tevbemizle ve birlikte; geçmiş hata ve noksanlarımızın bağışlanması duasında bileyiz.
"Geçmişe tevbemiz bir" bu demektir.

Resim--- "Bil ki, ALLAH'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!ALLAH,gezip dolaşdığınız yeri de duracağınız yeri de bilir." (Muhammed 47/19)

Şu anda rızamız : "Olan"a şükür ve sabır ehli kılmasıdır ve gelecekte ise hakkı ve hayrı kalblerimize ilhâm edib işlememize izin ve inâyet buyurmasını halisâne yalvarmamız birlikte ve tevhid üzeredir.
Bakma sen kerâmet kullarına!
En büyük kerâmet kendini, dinini, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i ve ALLAH Tealâ'yı bilmektir.
Vicdanındaki cehâleti öldürüp ilâhî kerâmeti diriltip nefsini esirlikten kurtarmaktır.
Gerisi fasa fiso...

Azîz kardeşim, biz buralara nereden geldik?
Resûlulah (sallallahu aleyhi ve sellem)'imizi tanımaya azmederken ve Ehl-i Beytini tanırken geldik.
Şunu bil ki Muhammedî onur, şeref ve haysiyetinden zerre kadar taviz vermeyen nice Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm) şu anda yeryüzünde yaşamaktadır.
Kıyâmete kadar, Mehdi (aleyhi's-selâm)'a kadar da yaşayacaktır.
Siirt yöresinde eskiden köyden köye çerçilik yapanlar bellerine yeşil kuşak sarar da; "Biz de Ehl-i Beytiz!" deyip eşkiyâdan korunurmuş...
Seyidlik İmâmı Hûseyin Aleyhi's-Selâm'dan ve Şerîflik de İmâmı Hasan Aleyhi's-Selâm'dan yürüyen Nesl-i Necib zinciri iken zaman içinde dilden dillere ve hâlden hâllere mâalesef düşmüştür...
Sen de izliyorsun ve gözlüyorsun onları ve olanları...
Gerçek Seyid ve Şerîfler taşıdıkları Muhammedî mahremiyet içinde, halkın uzağında, uzlet âlemlerinde ve çile çöllerinde cedd-i âlâsı ve RABB'ı Tealâsı ile hemhâldirler merak etme...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, ailesine ve Ehl-i Beytinden geçmiş gelecek ve şu andakilere can-ü-gönülden sonsuz selâm ve salâtlarımızla şefâatlarını dileriz...


EHL-İ BEYT (as)

Tevhid telim sevdâ sazım
Sırr-ı Süveydada nazım
Gece gündüz nev niyâzım
Meftun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

FATMA TÜ'l-ZEHRÂ BETÜLü
MUHAMMED'in gonca gülü
KÂR-Ü-BELÂ, Leylâ çölü
Mecnun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

ALLAH ile aşk ahidi
Şe'en-i Şah'ta şâhidi
"Belâ!" Bazarın Şehîdi
Dilhun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

Sözle- sohbet, zevkle sükût
Kün fe yekûn korku umut
CANAN'a CAN, kurban şühût
Vurgun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

"CEM"de "CAN"; kerem kaniyem
Aslım bâki, "BEN" fâniyem
Mest Melâmî İHVÂNİ'yem
Sürgün oldum EHL-İ BEYTE...


Azîz kardeşim,

Birçok hadis-i şerîf içinden şu günlerde denkleştirebildiğim bir Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm) güldestesi :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ni'metleriyle sizi beslediği (gıdalandırdığı) için ALLAH'ı sevin. Beni de ALLAH sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 3792;Taberanî, Kebir;İbn Hibban)

İlâhî, fıtrî, kevnî ve Muhammedî sevgi zinciri!

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH (cc)'yu kendi ni'metleriyle sizi beslediği için seviniz, beni ALLAH'a olan muhabbetinizle seviniz. Ehl-i Beytimi de bana olan muhabbetiniz sebebiyle seviniz." buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Hasen olarak; Taberani-Kebir; İbn Hibban ve Tirmizî)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hayber günü : "Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki o, ALLAH'ı ve Resûlünü sever, ALLAH ve Resûlü de onu sever." buyurunca Râvi devâmla derki : Bu söz üzerine (kendilerini seçsin diye sahabe) boyunlarını uzattılar. Ama, Resûlullah (sav) : "Bana Alî'yi çağırın!" buyurdular. Alî (kv) getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi.ALLAH Tealâ Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı. Râvi devâmla Âl-i İmrân 3/61 âyeti indiği zaman "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım..." buyurup hemen Alî'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı çağırdı ve "ALLAH'ım bunlar benim ailemdir (ehlimdir)." buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü'l-Ashâb 32 (2404); Tirmizî, Menâkib (3726))

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : "Sana bu ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa de ki : "Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyet edelim ki ALLAH'ın lâneti yalancılar üzerine olsun!" (Âl-i İmrân 3/61) âyet-i celilesi indiğinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Alî (keremullahi veche)'yi, Fatıma (aleyha's-selâm)'ı, Hasan (aleyhi's-selâm) ve Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı çağırdı ve : "ALLAH'ım bunlar da benim ehlim (ailem)" buyurmuştur.
(Sâd İbn Ebi Vakkas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân 30021)

Aklı olan anlar ki hazreti Alî (keremullahi veche) ve evlâdları Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in evlâdı hükmündedir.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Her peygamberin, mensub olduğu yakınları vardır. Fatıma evlâdı böyle değil (onlar benim mensubum). Ben onların velîsiyim ve yakınlarıyım (Bir ağaç ve dalları), onlar benim ıtretim (neslim-zürriyetim) dir. Benim tıynetimden (tabîat, huy, cibillet, yaratılış) yaratılmışlardır. Onların fazlını (iyilik, fâzilet, erdem, lütuf) yalanlayanların vay hâline. Onları seveni ALLAH (cc) sever. Onlara buğz (kin, nefret, sevmeme) edenlerden ALLAH (cc) de nefret eder." buyurmuştur.
(Câbir (ra) dan; Hâkim-Müstedrekte ve İbn Asakir)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İnnî târikûn fikümü's sâkaleyni kitaballahi ve ıtretî : Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH'ın kitabı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)" buyurmuştur. (Müslim Fezailü's- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü'l-Kur'ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367,371;Şeybe;Hatîb)

Resim --- Zeyd ibn-ü-Erkâm (radiyallahu anhu)'dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum : Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür : Kitabullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH'ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın."
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Aranızda bulunan Ehl-i Beytim, Nûh (as)'un gemisinin misâlidir. Ona binen kurtulur, binmeyen boğulur." buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Darimî, Tabaranî-Kebirinde; Ebi Zerr (ra) dan; Hâkim-Müstedrekinde ve Hatîb tarihinde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Biz Abdul Muttalib'in çocukları cennet halkının büyükleriyiz : Ben, Hamza, Alî, Ca'fer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi" buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Fiten 4087)


ZEVK 2192

Yâ RABBIM!

Sırr-ı Kur'ân hakkı için, ihsân eyle ilme'l-haifin
Hûbb-i Habib hakkı için, ikrâm eyle ihlâse'l-mûkînin
El-i Ehl-i Beyt hakkı için, lûtfeyle tevbete's-sıddîkin
HAKK'ı bilir halk hakkı için, inâm eyle şükre's-sabîrin...




ZEVK 2197

Yâ Rabbenâ. Salât-ü-selâm et, MUHAMMEDÜ'l-Melce'-i Fukara'ya.
Muhtarü'l- Seyyidü'l- beşer, Şefi'-i Rûz-i cezâya!
Efsahü'l- Kelâma-Server-i Enâma, Ecmelü'l- Enbiyâya
Bâis-i Hilkat-i Kâinât'a, DOST Muhbub-i Kibriyâ'ya!




ZEVK 2198

Yâ Rabbenâ! Salât-ü-selâm et, Habibin MUHAMMEDÜ'l-Mustafa'ya
Fâtimâtü'z- Zehra anama, AŞK'ın "ÂSL"ı Ehl-i Beyt-ü-âl-i Abâ'ya
Keremullahi Veche'ye, Alîyyü'l- Haydârü'l- Mûrtezâ'ya
Ahsenü'l-hülûk Hasan'a, Hüseynî Şehîdü'l-Şah-ı Kerbelâ'ya...



Resim --- Zirr İbnu Hubeyş (radiyallahu anhu) anlatıyor : Hazreti Alî (keremullahi veche)'den şöyle söylediğini işittim : "Daneyi açan, canlar yaratan Zât-ı Zülcelâl'e yeminle söylüyorum : Ümmî Peygamberin Aleyhi's-salâtı ve's- selâm, bana şu hususu garantiledi : Beni mü'min olan sevecek, münâfık olan da bana buğz edecek." buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 131, (78); Tirmizî, Menakib (3737); Nesâî, Îmân 20 (8,117))

Resim --- Sâd bin Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebük savaşına çıktı ve Alî (keremullahi veche)'yi (Medine'de) vekil bıraktı. Bunun üzerine Alî (keremullahi veche) "Yâ Resûlullah! Beni çocuklar ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?" dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'de : "Yâ Alî! Bana nisbeten sen, Musa'ya nisbeten Hârun mevkiinde olmaya razı olmaz mısın? Şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur." buyurmuştur.
(Buhârî, Megazi 78; Mülim, Fezâilü'l-Ashab 31-2404; Tirmizî, Menakib-3731; İbni Mâce, Mukaddime 115)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Alî, benden, ben ondanım. Alî'den başka hiç kimse (yapmak durumunda olduğum şeyi) benim yerime edâ edemez." buyurmuştur.
(Hubşiy bin Cenâde (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 119)

Resim --- Abbâs bin Abdillah (radiyallahu anhu) Alî bin Tâlib (radiyallahu anhu)'nun : "Ben ALLAH'ın kuluyum, O'nun Resûlü'nün kardeşiyim. Sıddık-ı Ekber de benim. Benden sonra kezzab (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (Sıddık-ı Ekber olduğunu), söyleyemez. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime isnad sahih raviler sika Hâkim, Müstedrek'inde bu hadisi El Minhal'den rivâyetle Buhârî ve Müslim "şartları üzere sahihtir"demiştir. Nesâî, Fezail-i Alî de)

Resim --- Abdurrahmân İbn-i Sâbit (radiyallahu anhu), Sâd Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan nakleder ki : Hac seferlerinden birisinde Muaviye (Şam Meliki) gelince, Sâd (ra) onun yanına vardı. Bir ara Alî (kv) dan bahsettiler. Muaviye, Alî (kv) nin aleyhine konuştu. Sâd (ra) buna öfkelenip : "Sen! (nasıl) bu sözü öyle bir kimse için söylüyorsun? Ki onun hakkında Resûlullah (sav)'den şöyle buyurduğunu (bizzât) işittim : "Ben kimin Mevlâsı (Efendisi, Sahibi) isem, Alî de onun Mevlâsıdır." (Resûlullah (sav)'in şöyle buyurduğunu da işittim : "(Yâ Alî!) Harun (as)'ın Musa'ya bağlılık derecesi (menzilesi) nde Sen Bendensin. Ancak şüphesiz Benden sonra nebî yoktur" Resûlullah (sav) dan şunu da işittim : "Bugün sancağı öyle bir adama vereceğim ki ALLAH'ı ve O'nun Resûlünü sever." buyurmuştur.
(İbni Mâce-Mukaddime 121)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ben kimin mevlâsı (dostu) isem, Alî de onun dostudur." buyurmuştur.
(Zeyd ibn Erkam (radiyallahu anhu)'dan; Tirmizî, Menâkib 3714)

Resim --- Zeyd bin Erkam (radiyallahu anhu) : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Alî, Fâtime, Hasan ve Hüseyin (as)'e hitâben :"Ena silmün limen sâlemtüm, ve harbun limen harab tüm. : sizin barış (silm, sulh) hâlinde olduğunuz kimse ile ben de barış hâlinde olurum ve sizin harb hâlinde olduğunuz kimse ile ben de harb hâlinde olurum." buyurmuştur. (İbni Mâce, Mukaddime 145)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Şüphesiz ALLAH (cc) dört kişiyi fazla sevmemi emretti ve şüphesiz onları çok sevdiğini bana haber verdi." buyurmuştur. Ashab tarafından : "Yâ Resûlullah! Onlar kimlerdir? denildi. Resûlullah (sav) : "Alî onlardandır! Alî onlardandır! Alî onlardandır! Bunu üç kere söyledi ve Ebu Zer (-i Caferî), Selmân (-ı Farisi) ve Mikdad (bin Esved) dir" buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime 149 ve Ebu Hureyre (ra) dan; Tirmizî)

Resim --- Yezid İbni Hayyan, Zeyd İbnu Erkam (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sav) : "Haberiniz olsun. Ben size iki ağırlık bırakıyorum bunlardan biri ALLAH Tealânın kitabıdır. O ALLAH'ın (Semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalalete (sapıklığa) düşer. İkincisi ıtretim, Ehl-i Beytim'dir." buyurdu." dedi. Biz Zeyd ibnu Erkam'a sorduk : "Kadınlar da Ehl-i Beyt'inden midir?" "Hayır! dedi. ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, O da babası ve kavmine döner (gider). Resûlullah (sav)'in Ehl-i Beyt'i, aslı ve kendisinden sonra sadaka haram olan asabesi (baba tarafından akraba olan Ehl-i Beyt) dir." dedi.
(Müslim :Fezailü's-Sahabe 37 (2408)

Onun içindir ki Seyyid ve Şerîf olanlar baba tarafından devâm ede gelir. Seyyid (Hüseynî) veya Şerîf (Hasanî) olan bir babanın kızı da Seyyid veya Şerîftir, ancak bu hanımdan doğan çocuklar babaları Seyyid veya Şerîf olmadığı için Seyyid veya Şerîf değillerdir.
Tecellî cilvesi ki Fatime (aleyha's-selâm) annemizle başlayan Seyyidlik ve Şerîflik, Hz. Hasan (aleyhi's-selâm) ve Hz. Hüseyin (aleyhi's-selâm) ile birlikte babadan babaya yürümüştür.

Resim --- Yukarıdaki hadis-i şerîfin Zeyd İbn Sabît (radiyallahu anhu)'dan gelen başka vechi şöyle devâm etmekte : "Bu iki şey (Kur'ân ve Ehl-i Beytim) Havz (kıyâmette kevser havuzu) başında toplanıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar." Sahih olan bu hadis-i şerîf ve başka benzerleri açıkça ilân ediyor ki : Kıyâmete kadarKur'ân-ı Kerîm'le birlikte; Ehl-i Beyt'e (aleyhi's-selâm) mensub ârif, kâmil, âşık, Muhammedî emânlar dâima mevcûd olacaklardır. Sünnet-i seniyye senedleri olup harfiyyen uygulayıcılardır. Yeryüzünde halkın garanti sigortası onlardır. Bitince kıyâmet sigortası zâten atar...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İnni târikün fikümu's-sâkaleyni, kitabullahu hablün memdudun mine's-semâi ile'l-arzi ve ıtreti ehlün beytii : size iki önemli şey bırakıyorum, (bunlardan birisi) semâ'dan yüryüzüne uzatılmış ip olan ALLAH (cc)'nun kitabı (Kur'ân-ı Kerîm) ve diğeri ise) benim ıtretim (neslim, zürriyetim) yâni Ehl-i Beytim!" buyurmuştur.
(Tirmizî : Menâkib 32 (5/663); İmâm Mâlik, Muvatta)

Resim --- Câbir (radiyallahu anhu) anlatıyor :Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Taif günü Alî (kv)'yi çağırdı ve onunla hususî konuşma yaptı. (Bu konuşma o kadar uzadı ki) halk : "Resûlullah (sav) amcasının oğluyla görüşmesini uzattı." dediler. Resûlullah (sav) bunu işitince "Onunla hususi (sır) görüşmeyi ben yapmadım. ALLAH yaptı. (ALLAH'ın emri ve arzusu ile yaptım)." buyurmuştur.
(Tirmizî, Menakib 3728)

Resim --- İbn. Ömer (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sav) ashabının arasını kardeşlemişdi. Hz. Alî (kv) yanına gelerek : "Ashabınızın arasını birbirleriyle kardeşlediniz ama beni kimseyle kardeşlemediniz!" dedi. Bunun üzerine (sav) : "Sen dünyada da âhirette de benim kardeşimsin!." buyurdular.
(Tirmizî Menâkib (3722)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "(Alî (kv) nin kendisine :"Seni ancak mü'min olan sever. Münâfık olandan başkası da sana buğzetmez. " buyurmuştur.
(Alî (kv)'den; Nesâî, İbn Mâce, Tirmizî-hasen ve sahih kaydıyla)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Erkeklerinizin en hayırlısı Alî, gençlerinizin en hayırlısı Hasan ve Hüseyin, kadınlarınızında en hayırlısı Fatıma'dır." buyurmuştur.
(İbade (ra) dan; Deylemi; İbn Mâce; Tabarânî-Kebirinde; Hâkim-Mustedrekinde; İbnu Mes'ud (ra) dan İbn Asâkir; Hatîb, tarihinde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Dikkat ediniz! (Ey Alî ve Fatıma) bana sorduklarınızdan daha hayırlısını bildiriyorum. Cebrâil bana onları öğretmiştir. Her namazın ardında, on kere "Subhanallah", on kere "Elhamdülillah", on kere "Allahü ekber" deyiniz. Yattığınızda da 33 kez "Subhanallah" 33 kez "Elhamdülillah" 34 kez "Allahü ekber" deyiniz."
(Alî (kv)'den İmâm Ahmed Süneninde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan (as) ve Hüseyin (as)'a (şifâ ve koruma için) şu duayı okudu : "Eûzü bi kelimettâhi't-tammeti min küllî şeytânin ve hâmmetin ve min küllî aynîn lemmetin : her şeytândan, haşarattan ve dokunan gözden (nazardan) ALLAH (cc)'ın mükemmel olan kelimelerine (Kur'ân, esmâü'l-hüsnâ, tevhid v.d.) sığınırım. Babamız İbrâhim (as)'in; İsmâil (as)'a ve İshak (as)'a duasıdır" buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; İbni Mâce-Sünen, tıb 3525)

Ehl-i Beyt doğrusu bizim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den sonra en çok sevdiklerimizdir.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan ve Hüseyin'i seven kimse şüphesiz beni sevmiş olur. Ve onlara buğz eden kimse şüphesiz bana buğz etmiş olur." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce-Mukaddime 143)

Resim --- Sâd bin Ebi Râşid (radiyallahu anhu), Yâ'lâ bin Murre (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sav) ile dâvet edilen bir yemeğe giderken yolda oynamakta olan Hüseyin (as) ile âniden karşılaşınca peygamber (as) cemâtın önünde ilerleyerek iki kolunu açarak yakalamak istedi. Çocuk yakalanmamak için şuraya buraya kaçıyor. Resûlullah (sav) da çocukla gülüşerek (onu kovalıyordu). Nihâyet onu yakaladı sonra bir elini çocuğun çenesinin altına diğer elini de onun ensesine koydu bunun akabinde öptü ve şöyle buyurdu : "Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin'denim. Kim Hüseyin'i severse ALLAH'da onu sevsin. Hüseyin asbat (torunlar)'dan bir sıbt (torun) dır." buyurmuştur.
(İbni Mâce-Mukaddime 144 senedi hâsen-râvileri sika)

Resim --- Müslim ise Sahihinde 4 sened ile; Ebu Hüreyre (ra) dan :"Peygamber (sav) (bir kere) gündüz bir ara (evinden) çıkıp ne o bana, ne de ben ona bir şey söylemeyerek Kaynuka' çarşısına varıncaya kadar (yürüdü) sonra dönüp Fatime (as)'ın evinin önünde bir kenara oturdu ve (Hz. Hüseyin'i kasdederek) :"Küçük! orda mısın, küçük! orda mısın?" diye sordu. Fâtime (as) çocuğun hemen evden çıkmasını durdurdu. Bu esnâda ya çocuğu giydiriyordu, ya da saçını başını yıkayıp tarıyordu, sanıyorum. Sonra çocuk koşarak geldi. Peygamber (sav) çocuğu kucakladı ve öptü. Daha sonra : "ALLAH'ım! Sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev!" buyurmuştur.

Resim --- Bera (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i gördüm. Hz. Hasan (as)'ı omuzunda taşıyordu ve de : "ALLAH'ım! Ben bunu seviyorum, onu Sen de sev!" buyuruyordu.
(Buhârî, Megazi-78; Müslim, Fezailü's- Sahabe 58-59 (2422); Tirmizî, Menâkib 3784)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz Hasan ve Hüseyin (as)'a bakarak : "ALLAH'ım! Ben bunları seviyorum, Sen de sev!" buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkib 3784)

Resim --- Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : "Ehl-i Beytinden hangisini en çok seviyorsun? Diye sorulmuştu. "Hasan ve Hüseyin!" diye cevap verdi ve Hz Fatıma (as)'a "Benim oğullarımı bana çağır!" diye emreder, onları getirtip koklar kucaklardı." (Tirmizî, Menakib-3774)

Resim --- Yâ'lâ İbn Mürre anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hüseyin bendendir, bende Hüseyin'denim. ALLAH Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin "esbat"tan biridir."
(Tirmizî, Menakib 3777; İbni Mâce, Mukaddime 144)

Esbât : sıbt (torun) ın çoğulu olup hayırlı torunlar zinciridir...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin iki gencidir." buyurmuştur. (Ebu Sa'îd Tirmizî, Menâkib 3778)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan, Hüseyin cennet gençlerinin seyyididir."
(Hasen ve sahih olarak Şeybe; İmâm Ahmed; Tirmizî; Tabârâni-Kebir; Ebu Nuaym; İbn Adiyy; Ebu Asakir; Ebi Saîd (ra); Ömer (ra); Enes (ra); ve İbn Mes'ud (ra) dan)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Mehdi benim ıtretimden, Fatima evlâdındandır." (Ümmü Seleme (ra) dan Deylemî; İbn Mâce; Hâkim-Müstedrek'te; Tabârânî-Kebir)

Resim --- Abdullah İbnu Şaddâd babası (ra)'dan rivâyet ettiği hadis-i şerîfte Resûlullah (sav)'ın Hasan ya da Hüseyin'i yere bırakıp tekbirle namaza durduğunu ve secde uzayınca başını kaldırıp baktığında Resûlullah (sav)'in sırtında çocuğu gördüğünü ve namaz bitince : "Ey ALLAH'ın Resûlü! namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik"diye soranlara :" Hayır, bunlardan biri hiç olmadı. Velâkin oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim). buyurdu" demiştir.
(Nesâî, İftitah 2,229,230)

Resim --- Selmân (radiyallahu anhu) anlatıyor : Ubeydullah İbn Ziyad keferesine Hz. Hüseyin (as)'ın başı getirildi. Elindeki çubuğun ucuyla burnuna dürtüyor ve : "Bu kadar güzelini de hiç görmedim!" diyordu. Ben de : "O (Âl-i Beyt arasında) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e en çok benzeyen idi" dedim.
(Buhârî, Fezâiü'lü'l-Ashâb 22; Tirmizî, Menâkib 3780)

İsimlerine yazık ya, Ubeydullah denilen kâfir, Yezid denilenin kâfirin Kûfe valisi idi.
Hepsine yazıklar olsun...
Tecellînin garib cilvesi ki Aşare-i Mübeşşireden Sâd İbnu Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'nun oğlu Ömer; Rey şehrine vali olabilmek için, 72 kişilik İmâm-ı Hüseyin (as)'in aile ordusuna karşı binlerce kişilik ordunun komutanı olur.
Hz. Hüseyin (as) la beraber ailesinden 19 kişi ve toplam 72 baş keser, çuvallara doldurup, kadınları zincire vurdurup sürüklerken, Hz. Hüseyin (as) kızı Zeyneb vâlidemiz göklere bakarak :
"Sana salât-ü-selâm olsun yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) oğulların katledildi, kızların zircirlere vuruldu!" diye ağlamıştır...
Bu acı ağıdın Arapçası var idi ancak bulamadım.
İbn Ziyad denilen (veled-i zinâ) elindeki çubuğu Küfe'de, yerlere dökülmüş başlardan Hz. Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ın dudakları arasına sokarak kaldırmak isteyince, Zeyd İbn Erkam (radiyallahu anhu) :
"Kaldır o çubuğu, kendisinden başka ilâh olmayan Zât'a yemin olsun, ben Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in dudaklarını bu dudakların üzerinde onları öperken gördüm!" der ve ağlar.
İbn Ziyad ise : "Allah gözlerini ağlatsın! yemin olsun ki bunak bir ihtiyar olmasaydın kelleni uçururdum" der.
Zâlim oğlu zâlimin yanından ayrılan Zeyd İbn Erkâm (ra) :
"Ey Arab cemâati! bugünden sonra artık kölesiniz! Hz. Fatıma oğlu Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı katlettiniz. Başınıza Mercâneyi (Ubeydullah İbn Zeyd) emir yaptınız. O ise sizin hayırlılarınızı öldürecek, şerlilerinizi de köle yapacaktır." demiştir.

Asırların ardından olanlara bir bakın...
Bu hâinlik ve zulmün sonucu, o topraklarda ilâhî intikamın ateşi ve dumanı hiç susmadı.
Hâlen de öyle. Kıyâmete kadar da...
Şu günlerde ise iyice azdı azgınların ateşi!
Kan gövdeyi götürüyor o topraklarda...
ALLAH (cc) ümmet-i Muhammed'e acısın ve yardım etsin....
Âmin!

Bu vahşi ve alçakça cinâyete kimse kılıf bulamamıştır.
Ve bu zalim Emevî yarasının kanı hiç dinmemiştir, gönüllerimizde...
Irak ehlinden bir adam gelip Abdullah İbn. Ömer (radiyallahu anhu)'dan, elbisesinde öldürdüğü sivri sineğin kanının hükmünü sorunca :
"Şuna bakın, neden suâl etmekte! Resûlullah (sav)'in oğlunu öldürdüler, sivri sineğin kanından süâl ediyorlar. Ben, Resûlullah (sav)'in "Hasan ve Hüseyin, dünyadaki iki reyhanım (kokulu çiçeğim) !" buyurduğunu işittim" demiştir.

Cihânın en büyük cinâyeti hilâfet tahtı için işlenmişti, oysa;

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hilâfet Medine'de, saltanat (meliklik) ise Şam'dadır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî-Tarihinde; Hâkim, Müstedrek'inde ve İbn Asakir; Ebu Nuaym)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Benden sonra ümmetimde hilâfet 30 sene sûrecektir. Bundan sonra saltanat (melikler) devri gelecektir."
(Sefine (ra) dan; İmâmı Ahmed; Taylâsî; Nâim; Ebu Yâ'lâ; Begavî; İbn Hibban; Tirmizî)

Azîz kardeşim,bu âciz kardeşinize yüce RABB'im (celle celâluhu) nâsib buyurdu da iki kere Bağdad-Kerbelâ üzerinden Ümre Haccına azmettik.
O topraklarda ve makamlarda ayak izi ve göz yaşı bıraktık, şükürler olsun. Anlatılması doğru olmayan güzellikler yaşadık.
Rahmetli Hoca Amcam, bir Ehl-i Beyt görürsen gözünün içine bak çok güzeldir ve rengini seçemezsin, ışık saçar demişti.
İlk seferde iki oğlum ve hanımla idim. Kâr-ü-belâ karargâhından çıktım ki ileride bir köşede herkesten uzakta örtülere bürünmüş bir hatun elindeki küçük çıkını gösterip salladı.
Ben ise anlayamadım, satıcı sandım ve ilgilenmedim.
Yola çıktık Ümre Haccı görevini yapdık, Ancak; hâl içinde hâl oldu ki tekrar Kerbelâya uğrayıp o şahsiyeti bulmam gerekti.
Ancak otobüs şöförü ve içindekiler : "Olmaz, kardeşim geç kaldık.
Zâten gelirken ziyâret oldu, bitti!" diyorlardı.
İsrâr ettim. Neticede bana 10 dakika süre verildi.
Dört bir yana koştum! Ancak, bulamadım.
"Umudum ve zamanım bitti!" deyip dönerken önümde örtülere bürünmüş bir elde, aynı çıkın havada sallanıyordu.
Çıkını aldım. Parayı almadı. Önüne atarken sadece gözlerini gördüm ki hârika ve ışık saçıyordu...
Gerçekten; babası Ehl-i Beyt olan genç bir hanımdı...
Çıkının içinde her kokudan konulmuş hârika bir kokteyl vardı ve ben başka çıkınlar da görmedim ortada....

İkinci Kâr-ü-Belâ kervanında Lisede okuyan kızım Ahsen de var idi.
Gök mavisi hac elbisesi ile Kâbe'yi beraber tavaf ederken her dönüşte yüz yaşından fazla tamamen çökmüş ve bir iplik çeksen kırk yaması dökülür bir nineye yardım etmek istiyor, ben ise "bırak, o kendisi tavafını yapıyor!" diyordum.
Görevli Arablar ise ona çok hürmet ediyorlardı.
Sonra; Ahsen, hacca beraber gittiğimiz insanlarla buluşma yerine gitti.
Ben bir tavaf daha yapıp, merdiven başına vardığımda, o ninecik, Ahsen'i kolları arasına almış Kâbe'ye karşı dua ediyordu.
Beni görünce : "Ehlen sehlen (oğul) !" dedi.
Ben de içimden "Ehl-i Beyt midir, gözüne bakayım..." derken :
ALLAH Tealâ ve eliyle gösterdiği Kâbe üzerine yemin edip Ehl-i Beyt kızı olduğunu söyledi.
Biz, Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm)'ın feraset ve basîretini kitablarda okumadık bizzât yaşadık...
Ayrılırken koluna girmek isteyince önce irkildi ve sonra "oğlum, oğlum!" diyerek sol koluna girmemi istedi.
Birlikte Kâbetullah'a yürürken üç beş riyâl vermek istedim de : "Haram, haram!" dedi.
Ben ise "Sadaka değil ki oğlundan annesine hediye!" deyince fakîrlere benim için vereceğini söyledi ve candan bir dua daha buyurmuştur..

Azîz kardeşim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) meclisinde ve evinde kimse için ayağa kalkmaz idi.
İstisnâsı Fatıma (aleyha's-selâm) vâlidemiz olup; o girince kalkar, alnından öper ve kendi yerine oturturdu.
Fatıma vâlidemiz elini öperken aynı anda (sağ eller birleşik iken) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de Fatime annemizin elini öperdi ki bunun tasavvufi adı "naz-niyâz"dır.
Bazen de alnından öperdi ki sünnet olan budur.
Ben de çok yakınım olan kızımı, gelinimi, kız kadeşimi alnından öperim.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu ilgisine sebeb; Fatıma vâlidemiz; kıyâmete kadar bedenen-nefsen-kalben-ruhen ve diğer letâifleriyle birlikte saf, arı ve korunmuş Muhammedî zinciri, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e bağlayan ilk halka olmasıdır.
Seyidlik ve Şerîflik sebebi Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemizdir.
İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise tevhidin tamamlayıcısıdır.
Kâinâtta; mübârek neslin annesiyle anıldığı bir Meryem (aleyha's-selâm) ve İsa (Meryem'in oğlu) (aleyhi's-selâm) vardır, bir de Fatimatu'z-Zehrâ validemiz (Fatıma'nın oğulları) Halifetu'r-Resûl Hasan (aleyhi's-selâm) ile İmâmü'r-Resûl Hüseyin (aleyhi's-selâm) dir.
Dikkat buyurunuz ki biz; meliklerin, padişahların, kralların devlet politikası hırsı ve emeliyle oluşturduğu ve devâm ettirdiği hilâfet ve imâmetten bahsetmiyoruz.
Hava, su, toprak ve ateş gibi, o gün de, bugün de ve yarın da var olacak Muhammedî sistemin zâhir ve bâtınından anlatıyoruz.
Devletlerin kurduğu hilâfetler, imâmlıklar ve tarikatlar ne acıdır ki onların oyuncağı olmakla kalmayıp güzelim dinimizi de oyuncak ettirdiler... Söyleyecek çok ama, insaf ve vicdan sahibi yok...
Bilemiyorum, ne demeli...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Fatıma benden bir parçadır, onu öfkelendiren beni öfkelendirmiş olur!" buyurmuştur.
(Buhârî)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Fatıma, benim bir parçamdır. Onu sıkan beni de sıkar, onu ferah tutan beni de ferah tutar. Şüphesiz ki kıyâmet günü; benim nesebim, sebebim ve sıhrımdan başka nesebler kesilecektir."
(El Mesur (ra) dan; İmâm Ahmed; Tabâranî-Kebirinde; Hâkim-Müstedrek'inde; Beyhakî- Sünen'inde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kıyâmet günü olunca, bir münadi şöyle seslenecek :"Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın, Fatıma Bintü Muhammed (as) geçecek!" buyurmuştur.
(Kütüb-i sitte şerhi 13/44)

Resim --- Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), üzerinde siyah nakışlı bir kumaş olduğu hâlde sabahleyin (evinden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi, onu da soktu. Sonra Fatıma geldi onu da soktu. Sonra Alî geldi onu da örtünün altına soktu ve sonra da : "Ey Ehl-i Beyt ALLAH günâhlarınızı (kulluk kirinizi) giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!" âyetini okudu. (Ahzâb 33/33) buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü's-Sahâbe 6/ (2424)

Resim --- Cemî' İbn Umeyr et Teymi anlatıyor : Halamla birlikte Hz. Aişe (radiyallahu anha)'nın yanına gittim. Hz Aişe (radiyallahu anha)'ya : "Hangi kadın Resûlullah (sav)'e daha sevgili idi?" dedim. "Fatıma" dedi. "Ya erkeklerden?" dedim. "Fatıma'nın kocası! Zirâ bildiğim kadarıyla (Alî (kv)) çok oruç tutar. Çok namaz kılardı!" dedi.
(Tirmizî, Menakib-3873)

Resim --- Ûmmi Seleme (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Fetih senesinde Fatıma'yı çağırarak hususî (sır) konuştular. Fatıma ağladı. Sonra tekrar hususî konuştular. Fatıma bu sefer güldü. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefât edince, Fatıma'dan o ağlama ve gülme hususunda sordum. Dedi ki : "Önce Resûlullah (sav) bana öleceğini haber verdi, ben de ağladım. İkinci konuşmamazda benim İmran Kızı Meryem hâriç diğer kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm."
(Tirmizî, Menâkıb 3872)

Resim --- Bu hususta en kavi delil ise şu hadis-i şerîftir : "Fâtıma, Meryem hariç cihân kadınlarının efendisidir."
Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemizden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in nesli devâm etmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den önce vefât eden kızı Rukiye (radiyallahu anha)'nın oğlu Abdullah ile Zeynep (radiyallahu anha)'nun oğlu Alî çoçukken ölmüşler, Ümmü Kûlsüm (radiyallahu anha) ise doğum yapmamıştır.
Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemiz; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ilk zevcesi olan Hz. Hadîce validemizden doğan dört kızının en küçüğüdür. Hicretten 18 yıl önce miladî 605'te Mekke'de doğmuş ve hicretten 11 yıl sonra m. 632'de HAKK (cc)'a yürümüştür. 18 yaşında evlenmiştir.
Hasan, Hüseyin, Ümmükülsüm ve Zeyneb (as)'ın anneleri olan validemizin kabri Cennetü'l - Bâki'nin girişindedir.
Hepsine salât-ü- selâm olsun.
Fatıma (aleyha's-selâm) vâlidemiz hayâ timsâli olup vasiyeti üzere; Esmâ binti Ümeys ile Hz Alî (keremullahi veche) küçük bir çadır içinde yıkanmasında bulunmuş ve geceleyin görülmeden defnedilmiştir.
Bu inceliğe dikkat çeken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kıyâmet günü olunca, perde gerisinden bir münâdi şöyle seslenecek :
"Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın Fatıma binti Muhammed geçecek!" denileceğini buyurmuştur...
Namazını İmâm-ı Alî (keremullahi veche) kıldırmış hicretin 11. yılı Ramazanın üçünde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den 6 ay sonra Hakka yürümüştür.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine, Ehl-i Beytine, ashabına ve ümmetine selâm olsun. Konumuzu kapatmadan asil ve vefâkâr annemiz Hatice binti Hüveylid (aleyha's-selâm) dan da bahsedelim :

Resim --- Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) anlatıyor : Cebrail (aleyhi's-selâm) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelerek : "Yâ Resûlullah" dedi. "İşte Hatice geliyor. Beraberinde bir kab var, içerisinde katık mevcûd. O yanınıza ulaştığı vakit, Ona RABB'inden selâm söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mâ'mul bir evle müjdeleyin..."
(Buhârî, Menakibü'l-Ensâr 20; Müslim Fezailü's- Sahabe 7 (2432)

Resim --- Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hanımlarından hiçbirine Hz. Hatice'ye karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Hâlbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhi's-salâtü ve's- selâm onun yâdını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice'nin dostlarına da gönderirdi. Bazen Ona : "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!" derdim de bana : "Onun gibi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi! Benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. Aişe (radiyallahu anha) devâmla : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hatice'den üç yıl sonra benimle evlendi."
(Buhârî, Nikah 108; Müslim, Fezailu's- Sahabe 73 (2434); Tirmizî, Menakib 3885)

Resim --- İmâm-ı Alî (keremullahi veche) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Âhiretin en hayırlı kadını Meryem bintu İmrandır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice bintu Hüveylid'dir." Ravi bunu söylerken eliyle semâya ve Arza işaret etti."
(Buhârî, Menakibü'l-Ensar 20; Müslim Fezailü's- Sahâbe 69 (2430)

Hatice vâlidemizin dünyadaki fâzileti Ehl-i Beytin devâmı, Meryem (aleyha's-selâm)'ın âhiret fâzileti ise İsa (aleyhi's-selâm) ile âhiret mükâfâtıdır.
Hatice vâlidemiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile 25 yıl birlikte yaşamış ve ilk imân eden olup dört yıl tek başına onun yanında çile ashabı olmuştur.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise Onun üzerine hiç evlenmemiştir.
Salât-ü-Selâm olsun!


EHL-İ BEYT'İN

Seyrin sahil sal Âşık
Aşk Ummanın dal Âşık
Binbir çile çal Âşık
Sazını EHL-İ BEYT'İN...

Resim

Yaşa, YÂR bakışını
Sineye akışını
Bezmi bahar kışını
Yazını EHL-İ BEYT'İN...

Resim

CAN'da CANAN cem eyle
Aşk-i pâkin dem eyle
Yârene merhem eyle
Tozunu EHL-İ BEYT'İN...

Resim

VEDÛD vuslât dilemiş
Rızasına belemiş
Dost MUHAMMED elemiş
Tuzunu EHL-İ BEYT'İN...

Resim

RABB'ın pâk-ü tâhiri
Nesl-i necib mâhiri
Sür, gel... Bâtın- zâhiri
İzini EHL-İ BEYT'İN...

Resim

T FATMA ANA aşına
Kan ol gözün yaşına
Yastık eyle başına
Dizini EHL-İ BEYT'İN...

Resim

BELÂ! ne? Ahide sor
Şe'ende şâhide sor
Şüphesiz ŞEHÎD'e sor
Özünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

Kör, köre kandil sorar
Uyanmayan bîkarar
Uyanan sırla sırar
Gözünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

HASAN- HÜSEYİN deme
ŞAH'a kusur eyleme
Salâvâtsız söyleme
Sözünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

İHVÂNİ dört âlemde
Cümle cihânla cemde
Göster, derunî demde
Yüzünü EHL-İ BEYT'İN...
Resim
Kullanıcı avatarı
fedai
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 142
Kayıt: 19 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen fedai »

Resim

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sirin_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Yâ MUHAMMED (sav) !..

Benim değil bunca efkâr
Bunca AŞK bunca Ah ü zâr
İçimdeki ESen rüsgâr
Sırr Nefesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

Medine à Muhabbet, doğru
AŞKla YAN-AN Ârif Bağrı
AYNı Anda yedi Çağrı
SENin SESin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

SEVen SEVilen SEVgili
TEVHİDin Tacıdır SEVgi
Gece-gündüz Göğsüm gibi
AŞK KAfesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

GAYRı GÖsteRme gÖZümü
Sırrınla SIRRla sÖZümü
VECHine çevir ÖZümü
“Lebbeyk!..” desin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

KUL İhvanî AKLın Atsın!
Varını VARına KATsın!
BURAda ORAda TATsın!
AŞK Neşesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


26.03.97 12:55
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

ZEVK 3292

Muhabbetin Muâdili Muhammed Aleyhi’s-Selâm
SÖZ HAKK’ın kelâmı, dili Muhammed Aleyhi’s-Selâm
Yusebbihu lillahi mâ fiyssemâvâti ve mâ fiyl'ardi..
Döner Kürre – Zerre, Mili Muhammed Aleyhi’s-Selâm


18.07.08 13:00
A n t a l y a
Zerdâlilik câmii


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala kulli şey'in kadiyrun. : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder-etmekte. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.” (Tegâbün 64/1)
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön