İmanda Derinleşmek

Cevapla
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

İmanda Derinleşmek

Mesaj gönderen der-ya »

Resim


Kur’an’da insanların imanlarının dereceleri olduğu bildirilir. Kalplerine iman tam yerleşmemiş olanlar, zorluk durumlarında imanları sarsılanlar veya yalnızca sıkıntı içindeyken Allah’a yönelenler, Kur’an’da haber verilen bazı iman derecelerine örnektir. Allah’ı derin bir aşkla seven, O’ndan saygıyla korkan ve yaşamının amacı yalnızca Rabb’inin rızası olan samimi bir müminin hedefi ise derin imanı yaşamaktır. Bu, hiçbir durum ve koşulda sarsılmayan yüksek, güçlü ve derin bir imandır.

Dünyadan geçmiş, ahirete yönelmiş mümin, imanın yüzeysel olanıyla yetinmez, kendisini eğitir, imanın en üst derecelerine, en derin haline sahip olmak için gayret eder. Sonlu olan bu dünya hayatında yalnızca Allah’ın hoşnut olduğu ahlâkı yaşayarak, sonsuz cenneti kazanma çabası içinde olur. Bu çabasını yaşamı boyunca aynı şevk ve kararlılıkla devam ettirir. Ve Allah’ın en sevdiği kullarından olmak için, Rabb’inin buyruğu üzere güzel bir çaba gösterip yarışır.

Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) ’çaba gösterip-yarışın,’ ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir. (Hadid Suresi, 21)

İnsan, Rabb’ine gönülden bağlandığında, önüne çıkan seçeneklerde O’nun hoşnutluğuna uygun olanı tercih ettiğinde, Kur’an ahlâkını her durum ve koşulda yaşamaya çalıştığında, Allah’ın yarattığı kaderi hayırlı görüp tevekkül ettiğinde, dünyanın çekici süslerine ve şeytanın telkinlerine kanmadığında, nefsinin tutkularını gözetmediğinde ve bunların tümünde kararlı davrandığında derin imanı kazanabilir.

Derin bir imana kavuşmak için gösterilecek çaba, insanın tüm yaşamını kapsar. Kişi, Allah ile olan bağlantısını kesintiye uğratmaz, sunduğu nimetlere şükreder, Allah’ın beğendiği güzel ahlâkın yeryüzünde hakim olması için kararlılıkla yılmadan ve yorulmadan çalışır, her an Allah’a sadakatini korur, her an Rabb’ini anar, O’nun nimetlerini anlatır ve O’na dua eder. Rabb’i de kulunun duasının ve fiili çabasının karşılığında onu derin iman sahiplerinden kılar, ona hikmet ve anlayış verir, gücünü arttırır.

Samimi müminin yaşaması gereken yüzeysel bir iman değildir. Yıkılmayan gerçek ve derin bir iman en büyük nimettir. Bu imana sahip insan, büyük bir güce sahiptir. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Ali İmran Suresi, 139) ayeti ile bildirildiği gibi gerçek anlamda iman eden insanı kimse yenilgiye uğratamaz; Allah daima galip olandır. Derin iman için Allah aşkını samimiyetle yaşamak gerekir. Kişi, eski bütün alışkanlıklarını; korkaklık, şüphecilik, duygusallık, dünya hırsı, çıkarcılık gibi nefsani duygularının tümünü bırakmalı, Allah’a saf ve temiz olarak, tam bir teslimiyetle teslim olmalıdır. Asıl kilit konu ise Allah’ın dünya hayatında yarattığı imtihan sırrının tam olarak anlaşılmasıdır. Yaşanan zorlukların, çilenin ve acının arkasındaki hikmeti görebilmek çok önemlidir. Bunu görebilenlerle göremeyenlerin mücadelesidir yaşanan.

Okumayan, araştırmayan, düşünmeyen bir mümin modeli olmaz. Allah’ın benzersiz sanatının, yarattığı varlıklardaki mucizevi sistemlerin görülebilmesi için Allah bilimi gerekli kılmıştır. Bilimde derinleşen müminler Rabb’imizin eşsiz ilmine tanık olduklarından, imanda da derinleşirler.

Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 162)

Mümin, bilimsel ve felsefi konularda kitaplar okumalı, ayrıca karşıt görüşler hakkında da fikir sahibi olmalıdır. İman edenlerin sayısı az da olsa imanın derinliği, gücü ve kalitesi önemlidir. Nicelik değil niteliktir önemli olan. Atom bombası bir tane dahi olsa koca kenti yok edebilir. Net ve kesin delillerle, hakkal yakin derecesinde ve inkârcıların delillerini çürüterek iman etmek önemlidir.

İmanın gücü oranında, insanın samimiyetle dini yaşaması da kolaylaşır. İmanı zayıf kişinin aklı da zayıf olur. Olaylara hatalı bir bakış açısına sahiptir; çok çabuk öfkelenebilir, çabuk üzülebilir, korkuya, ümitsizliğe kapılabilir, gelecekle ilgili ümitsiz konuşmalar yapabilir.


Mümin, kaderinde belirlenmiş birçok olayla denendiğinin, şer gibi görünse de yaşadığı her şeyin batınında kendisi için en hayırlısı olduğunu, hikmetle yaratıldığını bilir; Rabb’ine teslim olur. İmanı derin olan insanın bütün yaşamında mükemmellik vardır; düşünceleri, davranışları, kararları makuldur. Derin bir Allah korkusu ve Allah sevgisi yaşandığında dünya adeta cennete benzer.

Denizin derinliklerine dalmak kolay değildir; iyi bir eğitim ve donanım gerektirir. Derinlere iniş zordur ancak inildikçe daha fazla güzelliklerle karşılaşılır. İmani yönden derinleşmek için de Kur’an’la kendimizi eğitmeli, takva elbisesiyle donanmalıyız. İşte o zaman -Allah’ın dilemesiyle- derin denizlerdekilere benzer muhteşem güzellikler gözlerimizin önüne serilebilir.


alıntı
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmanda Derinleşmek

Mesaj gönderen der-ya »

Resim



El-Kâbıd

Kabzeden, tutan, daraltan, sıkan, zorlaştıran ve az veren manalarına gelir.

Allah Kâbıd ismi ile bazen lütuf ve ihsanını kulundan kısar, rızkını daraltır, onu muhtaç eder, rahat yaşamından mahrum bırakır ve yoksullaştırır. Bir kimse bu hale düştüğünde Kâbıd isminin tecellisine ayna olmuştur. Demek iflas eden, borcunu ödeyemeyen, malını kaybeden, işten çıkartılan, maddi sıkıntılar içinde daralan kimselerde Allah’ın Kâbıd ismi tecelli etmektedir.

Kâbıd ismi maddi âlemde böyle tecelli ettiği gibi, bazen de manevi âlemde tecelli eder; kul bu tecelli ile koca dünyaya sığmaz bir hale gelir, içi sıkılır, kalbi daralır, ruhu sanki bir kafesteymiş gibi çırpınır. İşte bu hal Kâbıd isminin bir tecellisidir. Bu tecelli ile kul kendi aczini anlar, fakrini derk eder ve rahmet-i ilahiyyenin kapısını dua ve niyaz ile çalar, Allaha iltica eder, ona sığınır. Demek Kâbıd isminin tecellisi, dua ve niyaza bir davettir.

Yağmurların yağmaması da Kâbıd isminin bir tecellisidir. Bazen olur ki Allah-u Teala kimi yerlere yağmur yağdırmaz, kimi yerlere az yağdırır. Adeta yağmuru tutar, kabzeder. Demek yağmursuz geçen günler Kâbıd isminin tecellisine mazhar olan günlerdir. Kâbıd isminin tecellisini daha birçok yerde görebilirsiniz: Mesela sıkışan trafikte, öğrenilmeye çalışılan bir meselenin anlaşılamamasında ve kişiye zorlaştırılmasında, mahsullerin bir felaket ile helak olmasında, toprağın kuraklaşıp ekinlerin bitmemesinde, işlerin kesat gitmesinde, hayatın insanlara zorlaşmasında ve diğer bütün sıkıntı ve zorluk hallerinde tecelli eder.

Bu isim dünyada böyle tecelli ettiği gibi ruhun ölüm anında kabzedilmesinde de tecelli eder. Her ölen ve ruhu kabzedilen mahlûk, Allah’ın Kâbıd ismine ayna olmuştur. Ölümde tecelli eden Kâbıd ismi, ölümün kardeşi olan uykuda da tecelli etmektedir. Uyku esnasında ruhlar tutulur. Eceli gelenlerin ruhu bırakılmazken, eceli gelmeyenlerin ruhları bedenlere iade edilir. Bunun ölümden tek farkı, ölümde ruhun tamamen çıkması, uykuda ise ruhun bedenle olan irtibatının tamamen kesilmemesidir. İşte uykudaki ruhların tutulması da Kâbıd isminin bir tecellisidir.

Bu tecelli Kuran-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Allah ölümleri anında ruhları alır. Ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Zümer 42)

Ölüm ve uykuda ruhun kabzedilmesi ile tecelli eden Kâbıd ismi, kabrin kulu sıkmasıyla ve hesap günündeki diğer sıkıntılarla da tecelli eder.

Hülasa: Çekilen her maddi ve manevi sıkıntı, dünyevi ve uhrevi zorluk Kâbıd isminin bir tecellisidir. Burada kula düşen ise: Kâbıd isminin tecellisine karşı sabır ile mukabele etmek, her sıkıntıdan sonra bir genişliğin olduğuna itikat ederek dua ve tazarru ile acz ve fakrini rahmetin dergâhında izhar etmektir.



----------------


Alan da veren de Allah'tır. Allah, dilediği kişinin imkanlarını artırarak şükredip etmeyeceğini, dilediğinin de imkanlarını daraltarak nankörlük edip etmeyeceğini dener. Dolayısıyla insanların sahip olduğu veya olamadığı şeyler kendileri için bir kazanç değildir. Bunlar sadece geçici dünya hayatını mı gerçek yurt olan ahireti mi istediklerini denemek için Allah'ın yarattığı imtihanlardır.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile

Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz. ( BAKARA SURESI )

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile

De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” ( SEBE' SURESI )

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar. ( KASAS SURESI )

Dünya benim mülküm diyen sultanlara,
Alem malını sayısız yığıp alanlara,
Yeme ve içme ile meşgul olanlara,
Ölüm gelse, biri vefa eylemez imiş.

Mağrur olmayın, ey dostlarım, eğlenip
Gece gündüz yalan söyleyip, boşuna yatıp;
Can alıcı gelir imiş bir gün yetip;
Böyle yerde gâfil yürüse olmaz imiş.

Kul Hoca Ahmed, öleceğini bile gör
Ahiretin hazırlığını kıla gör
Varırım deyip yol başında yürüye gör
"Ölüm meleği" gelse, fırsat bırakmaz imiş.

Hoca Ahmet Yesevi'nin Divanı-ı Hikmetinden
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön