KALB NASIL TEMİZ OLUR?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tahaakb
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1312
Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00

KALB NASIL TEMİZ OLUR?

Mesaj gönderen tahaakb »

Resim

KALB
Nasıl Temiz Olur?.

Mânevî yolda mürşidin muâvenetine lüzûm olmadığına kâil olan bazı kimseler vardır ki, kişinin kendi başına sa’y ü gayret göstermesiyle vuslatın mümkün olacağı fikrindedirler. Halbuki vâsıtasız, istiânesiz vuslat mümkün olamaz. Her halde mürşidin muâvenetine katî lüzûm vardır.

Âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak:
“İskender-i zü’l-karneyn hazretlerine, kavminden bir kuvvetle yardım istemeyi…” (Kehf, 95) emir buyurmuştur. Bu duruma göre bizim gibi günahkâr kullar, muâvenetten hiç bir sûretle müstağnî olamazlar.

Nitekim:

“Cenâb-ı Hakk, ehl-i şeriat ve ehl-i takvânın ibâdetini ve duâsını kabûl eder.” (Mâide, 27) buyurulmuştur.

Nefs-i emmâreye hizmet eden kimse Huzûr-i Bârî’de bulunurken Cenâb-ı Hakk’tan mükâfât taleb edemez. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı unutarak nefs-i emmâreye hizmet etmiştir.

Bir insan altını sevdiği kadar Cenâb-ı Hakk’ı sevse kâfîdir. Kezâlik altına hizmet ettiğinin yarısı kadar Cenâb-ı Hakk’a hizmet etse yine kâfîdir.

Hasta bir insan güzel yemeklerin lezzetini anlayamaz herhalde ağzının tadının gelmesi, sıhhâtinin iâdesine bağlıdır. Şu halde nefs-i emmâreye mağlûb olan kimse hastadır. İbâdetten bir lezzet alamaz. Hasta olan kalbin temizlenmesi lâzımdır.

Bir çocuk ana rahmine düştüğü zaman ne kadar nefes alacak ise yazılır. Mukadder olan nefes son bulunca vefât eder.

Hasta bir adam nefesi çabuk çabuk alır, nefesleri çabuk biter ve vefât eder.

Sıhhat-ı bedeni yerinde olan bir kimse nefesi daha muntazam ve daha ağır alır, nefes daha çok devam eder ve vefâtı daha geç olur.

Rasûlüllah -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebû Bekr es-sıddîk -radıyallahü anh-’a:
- Ne düşünüyorsun, buyurmuş.

Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu anh- da cevaben:
- Vücûdum genişlese de cehennemi kaplasa ve bu sûretle Ümmet-i Muhammed’i Cenâb-ı Hakk yakmasa, demiş.

Bunun üzerine Cenâb-ı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:
- Bu tefekkür yetmiş sene ibâdetten hayırlıdır, (Keşfü’l-hafâ, I-370) buyurmuştur.

İbn Abbas -radıyallahu anh-’a:
- Ne düşünüyorsun, diye sual buyurmuşlar.
- Yevm-i kıyâmette haşrı düşünüyorum, demiş.

- Bu tefekkür, yedi sene ibâdetten efdaldır,buyurmuşlar.

Muâz -radıyallahu anh- da; bu kâinatı, masnûatı düşünüyorum, demiş. Bunun hakkında da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
- Bu tefekkür bir sene ibâdetten efdaldir, buyurmuşlardır.

Ulemâ-yı zâhirden bazıları vaaz ederken, filan duâyı şu kadar kıraat ederseniz, şu murâd hâsıl olur, derler. Kalb temiz olmadıktan sonra kesret-i kıraat fayda temin etmez. Meselâ, küre-i arzda mevcûd bu kadar sular vardır. Menbaı birdir. Lâkin kimisi gâyet güzel, gâyet tatlıdır, kimisi ise bataklıkta olup içilmez, faydası olmaz. Her halde menba'ının temiz olması lâzımdır. Menbâı ne derece temiz olursa, suyunun kıymeti de o nisbette artar. İşte menba'ı bâtınî olan kalb de temiz olmak lâzımdır.

“Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanların arasında yürüyeceği bir nûr verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacak bir halde karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç.” (Enâm, 123)

Meyyit gibi olan insanların kalbine Cenâb-ı Hakk bir nûr ihsân edip ihyâ ediyor. Artık o kalbin sâhibi doğru yoldan ayrılmaz..


Alıntı: Altınoluk Dergisi M.Sami Ramazanoğlu
2010 - Mayis, Sayı: 288, Sayfa: 030 Alınmıştır.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: KALB NASIL TEMİZ OLUR?

Mesaj gönderen der-ya »

Ne güzel hatırlatma...Ve ne hoş NASihâTlar

..


Muhyiddîn-i Arabî (kuddise sırruh) hazretlerinden:

'Fakirin biri, bir ağaç dibinde gölgelenmekte olan Hz. Ali (r.a.)'ye gelir, ihtiyaçlarını arz eder:

' Çoluk-çocuk sıkıntı içindeyim, ne olur bana biraz yardımda bulunun, der.

Hz. Ali (r.a.) hemen yerden bir avuç kum alır, üzerine okumaya başlar. Sonra da avucunu açar ki, kum tanecikleri altın külçeleri hâline gelmiş...

' Al, der fakire. İhtiyacını karşıla!

Fakirin gözleri yerlerinden fırlayacak gibi olur:

' Allah aşkına söyle yâ Emîre'l-mü'minîn! Ne okudun da kum tanecikleri altın oluverdi? der. Hz. Ali (r.a.) anlatır:

' Kur'ân-ı Kerîm, Fâtiha sûresine gizlenmiştir. Bende Kur'an-ı Kerîm'i okudum, yani Fâtiha sûresini okudum bu kumlara...

Bunu öğrenen fakir durur mu? O da bir avuç kum alır ve başlar okumaya. Okur, okur, okur... Ama kumlarda bir değişiklik yoktur. Altın filan olmuyor, aynen duruyor.tekrar gelir ve İmam Ali kerremallâhü vechehû hazretlerine:

' Ben de okudum, ama birşey değişmiyor; kumlar altın olmuyor, der. Emîrü'l- Mü'mînin Hz. Ali (r.a.) boynunu büker, mahcup bir edâ ile cevap verir:

' Ne yapayım, der. Duâ aynı duâ; ama, okuyan ağız aynı değildir! Duâ tamam; lâkin, okuyanın ihlâsı ve teveccühü tamam değildir!..

İşte bütün mesele buradadır. Okuyanın ihlâsında ve teveccühünde... Aynı duâ; aynı îman, aynı İhlâs ve aynı teveccühle okunacak ki, aynı netice elde edilebilsin. Yoksa kumu altın yapmak gibi bir iksire sahip olabilmek mümkün olmaz


Alıntı:
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön