DIŞarda HER ŞEYin BiN-BiR, İÇerde HERKESin BİR YERi vardır

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

DIŞarda HER ŞEYin BiN-BiR, İÇerde HERKESin BİR YERi vardır

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

DIŞarda HER ŞEYin BiN-BiR, İÇerde HERKESin BİR YERi vardır...

Ofise yeni girmiştim, her taraf birikmiş evrak, Hocam da msn’den: “DIŞarda HER ŞEYin BiN-BiR, İÇerde HERKESin BİR YERi vardır! yaz bakalım ne varmış dışarda içerde!” demez mi?
İçim dışıma karıştı birden. Acele ile karalamaya başladık, merkezden karaladık önce, KaRa Noktadan, RaBB kara deliğini gösterdik Merkezde. Niye?
Çünkü RaBBu'l-Âlemin: “Ben en KaRîB olanım size, Habli’l- Verîd'inizden daha yakınım!” buyurmakta da onun için.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---"Ve le kad halakne'l-insâne ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min habli'l-verid: Hem şanıma kasem ederim ki hakîkat insanı biz yarattık ve biliriz: nefsi onu ne ile vesveselendirir ve biz ona «habli verîd» den daha yakınızdır"
[ Kaf Suresi, (50/16) ]

Önce tek boyutlu BİR nokta mek-ÂN ile başlamak lâzım.
“İÇerde HERKESin BİR YERi” olmalıydı ya, o yerden işte!
Rabbu'l-Âlemin’in El-Alîm esmasının mazharı kıldığı ve diğer esmâlarını tecellî ettireceği bir AYNa olmalı ki ÂLEMler zuhur etsin.
BİR nokta koymadan, Mevcûdat ve Eşyânın ve Muhitin olması bir hayal olurdu ancak.
Bir kÂLEM ucu olacak ki “DIŞarda HER ŞEYin BiN-BiR yerini” yedi renk çizsin de her biri âlem olan bin bir akıl renk renk desen desen seyretSîN ÂLEMi.

İşte bu kesik çizgi ile gösterdiğimiz zerre-ye “MENZerresi dedik. Niye zeRRe dedik?
Zâhir Bâtın Rubûbiyyet Sıfatına sâhiBBlik ettiği için.

Arabça “men” zamiri akıl sâhibi kimlik ve kişiliği olan canlı varlıklar için kullanılır. Hem erkekleri hemde kadınları kapsar bu kelime.

Osmanlıca Sözlükte, "men" zamiri şöyle geçer:
(İsm-i Mevsuldür) Şahsa delâlet eder. "O kimse ki, yâhut, kimi, kim, kim ki" gibi mânâlara gelir. İstifham için olur, yerine göre tesniye (Menân) şeklinde ve cemi (Menun) gibi okûnabilir. Akıl sâhibleri hakkında kullanılır. Mevsule, şartiye, nekre-i tâmme, nekre-i mevsûle olur.

Ne gariptir ki ingilizcede de “man: men” ve kadın bunun “vav” harflisi “woman” olarak kullanılmaktadır. Ingilizler her ne kadar buna Wife of Man: Erkeğin zevci, eşi deseler de, ben kadını orda sâdece “VaV” olarak bir Zuhur AYNası gibi görüyorum nedense.
Kim kimden almış bu kelimeleri bilememekteyim, lâkin Arabça’nın cennet dili olduğu hadisi şerif ile sâbittir:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Üç hasletten dolayı Arabı seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur'ân-ı Kerim Arapça olarak nâzil olmuştur, Cennet ehlinin konuştukları dil Arapça’dır."
(İbni Abbas'tan ; İmam Münavî, Feyzu'l-Kadîr, 1:178 Hadis no: 225.)

Yine Kur'ân-ı Kerim’de:

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
Resim---“Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin): Apaçık Arab diliyle-lisânıyla.”
[Şuarâ Suresi, (26/195) ]

MEN AKL-ı KüLL Zerresi.
Burası tüm bireysel akılların Cem’ Merkezi, ASLı, “BİZ BİR-İZ” olduğu, damlaların deryâ olduğu, BUZların Rahmet BULutu oldukları, akılların “Akl-ı Silm” oldukları MekÂN. El-Alîmu İsm-i İlâhiyyesinin tecellîsi.
Yarı çapı merkezdeki RaBBa, Kara Deliğe, SıRRSıfır’a giden ama bir türlü RaBB olamayan sonsuz küçük çap ZeRResi.
RABBul Âlemin’in kÂLEMinin ilk koyduğu “NOKTA” diyelim.

MEN: MuhaMMedi NûRda yansıyan NûRuLLaHtır temelde-İçte-ÖZde.
Mâ-siva: Nûr-u MîMdir ki SEViyelenmesi MuhaMMedî Akılların nasîbidir ANcak.

” ise genel bir zamir olup bütün canlı cansız dediğimiz varlıkların tüMü-kullîsi için kullanılır.
Canlı-cansız, akıllı-akılsız, her şeyi kapsayan bir ifâdedir temelde-dışta-yüzde.

Osmanlıca Sözlükte, "" zamiri şöyle ifâde ediliyor:
Mim ile elif harfinden ibâret "". Arabca'da muhtelif isimleri vardır. Ve çeşitli mânalara gelir. Cansız şeylere işâret eder. "Şu nesne, o şey ki..." mânâlarına gelerek kelimelerle birleşir. Meselâ: (Mâ-ba'd: Sondaki, alttaki.)

Buraya kadar ANA Kuturları (çapları) çizdik genel olarak.
Baktık ki herkes dışarda AKLınca aKTARıyor her şeyi BiN-BiR yere Muhitte.
AKLı Merkezdeki filmin üzerinde yaşanıldığı bir sinema perdesi sanki.

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
Resim---"Ya ma'şere'l-cinni vel'insi inisteta'tum en tenfusu min aKTARi's-semâvâti vel'ardi fenfuzu la tenfizune illa bi sultanin: Ey cinn-u insin ma'şeri! Gücünüz yeterse geçin gidin aktarı Arz-u Semâdan, geçemezsiniz olmazsa ferman"
[ Rahman , (55/33)]

KurÂNKerimimizden Kadir Suresine gidiyoruz:

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
Resim---“İnnâ enzelnâhu fî leylet’i-l kadr: Elhak biz indirdik onu kadir gecesi."
[ Kadir Sûresi, (97/1)]


Enzelnâ-hu: Biz inzal ettik. Biz kim?
Merkezden konuşuyor ALLAHU ZU'L- CELÂL, RABB BİZliğiyle.
Kimi, yahut neyi inzal ettik?
Onu (hu) diyor. O (Hu) kim ki?
“Kadir gecesi inzal ettik” diyor ALLAHU ZU'L- CELÂL, kime diyor bunu?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e.
Niye diyor, bunu ona?
Çünkü bunu idrak edebilecek tek mekÂN ve El-Alîm esmâsının mazharı olan, OL-AN’ın ve kudretullahın tecellî Mek-ÂN’ı Rasulullah Sallallâhu aleyhi ve sellemdir de O’nun için.
O’nun Mübarek ve Mukaddes Nûru ki zâten bu idrâki kendisine ikinci âyette soracak ALLAHU ZU'L- CELÂL.

KÛN feyeKÛN’u icrâ ederken “bak işte diyecek onu biz inzal ettik!” diyecek.
“Bak işte gör Kudretullah nasıl tecellî ediyor Kazâ eden Kaderi gör!” diyecek.
“Bak ki biz “HU” yu nasıl inzal ettik Muhitte “Mevcûdat” diye “ZâL” oldu gölge gibi çıkıverdi HU KiM-liğiyle, Yâ Rasul!..
Ah akıllar, her biri Muhit Çölündeki kum tâneleri gibi.
Kum tâneleri birbirine sürtünür de geceleri kuma uzanıp kulak verenler kum tânelerinin “HUUUU!.” zikrini işitirlermiş.
İşte bütün bu akılların-AKL-ı Küllün de uğultusu top yekûn halde “HUUUU!.”demekte “BİZ BİR-İZ” de!..

وَمَا اَدْرٰیكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Resim---“Ve mâ edrâke mâ leyletu’l-kadr: Ne bildirdi ki sana? Ne kadir gecesi?"
[Kadir Sûresi, (97/29)]

İdrak ettin mi?
Ve mâ edrâke.” İdrak edebildin mi? “Ma edrâke”, idrak etmedin mi?
Mi sorusu burda nasıl geliyor?
Ve mâ (وَمَا)”. Nedir? “İdrak ettiğin nedir?” diye soruyor.
” o şey ki, Leyletu’l- Kadr!.


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---"Ve lillâhi mâ fi's-semâvâti ve mâ fi'l-ard ve kânallâhu bi kulli şey'im muhîta: Halbukî göklerdeki ve yerdeki hep ALLAHındır ve ALLAH her şey'i muhît bulunuyor"
[ Nisa Suresi, (4/126)]


MUHİT: Muhit Kürresi. Yarı çapı sonsuza giden, İzâfi BENliklerin Kulluk Imtihanı Sahâsı. Muhit bu bireysel akılları ihâtâ eder.
fi's-Semâvât'ın fî harfindeki “”yı ve fi'l-ARZ’ın fî harfindeki “”yı, külli şeyi ASLı ve Astarı ile ALLAHMuhit” ediyor.

fi's-"SeMâVât" ta "" Sâhibliğini hududsuzluk boyutuna tecellî ile taşımak gizli. SeMâVât ile tecellî eden bir Mâhiyet bir ASL var ki bu kat kat tecellî etmiş mâ-hiye-te ASTARlar oluşmuş.
fi'l-ARZ ise bu tecellînin MeRKeZi ve onda da -fî- harfinde bir " var sanki, bir mim var içinde HaYYı barındıran mâhiyye.
Bu tecellî ediyor Ahmediyyet arzından semâvat olarak zuhur ediyor bu mâhiyet ve tekrar MeN MeRKeZine geri dönüyor. Bu “”.
SeMaVat ta ''Vav'' hazır zâten içindeki '''' yı kat kat tecellî ettirecek bir sâhib oluş var Mâ’ya belkim ARZ denilen MeKÂNdan, Men MeRKeZinden SeMâvâta “” çıkıyor bireysel akıllarda.

Münir Derman hocam :

SEMÂ : Mekân dâhilindeki gök.
SEMÂVÂT: Mekânı kaplayan hududsuzluk.
“Ve's-semâi zâti’l-burûc.” âyet.
“Ve's-semâvâti zâti’l- burûc” değil dikkat et!
Rabbi's-semâvât'dır Rabbi's-semâ değil. Yine dikkat et. Dikkat kesil!.. Rabbi’l-ard, Rabbi’ş-şems, Rabbi’l-kamer değil.
Rabbi’l-mağrib, Rabbi’l-maşrık değil.
“Rabbi’l-maşrikeyn. Rabbi’l-mağribeyn”dir.


Burda Derman hocam SeMâ kelimesi ile BİRlik ZâT-a Mahsusluk , ve RaBB ile BİZlik ten ve SEMÂVÂT yâni SEMÂnın hududsuz tecellîlerinden dem vurmakta gibi
SeMÂ---> eSMÂ’nin Tecellî Mek-ÂNıdır.:

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---"Ve alleme ademe'l-esmâe kulleha summe aradahum ale'l-melâiketi fe kâle embiûnî bi esmâi hâ ulâi in kuntum sâdikîn: Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: «Haydi dâvânızda sâdıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.» dedi.”"
[ Bakara Suresi, (2/31) ]

Âdemin SeMÂsı, ona tâlim eylenen eSMâ idi belki.
MeKÂN’da teklik var, bireysel akıllarda ise bu eSMâ-iSMi, SeMâVât diye zuhur etti
KESRET-te.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Allâhu nûru's-semâvâti ve'l-ard meselu nûrihi ke mişkâtin fîha misbah el-misbâhu fi zucâceh ez-zucâcetu ke enneha kevkebun durriyyun yukâdu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şerkiyyetin ve lâ ğarbiyyetin yekâdu zeytuha yudî'u ve lev lem temseshu nâr nûrun alâ nûr yehdillâhu li nûrihi men yeşâ'u ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nas vallâhu bi kulli şey'in alîm: ALLAH, Semâvât-u Arzın nûrudur, nûrunun temsili sanki bir mişkât; içinde bir mısbah, mısbah bir sırçada, sırça sanki bir kevkebi dürrî (bir inci yıldız), mübârek bir ağaçtan tutuşturulur: bir zeytundan ki ne şarkîdir ne garbî, yağı hemen hemen ateş dokûnmasa bile ziyâ verir, nûr üzerine nûr, ALLAH nûruna dilediğini hidâyet buyurur ve insanlar için meseller darb eyler ve ALLAH, her şey'e alîmdir"
[ NÛR Suresi, (24/35) ]

Es-Selam ve sevgiyle
garibAN


N” dir Mâ-sı ResimN” dir MEN-i
BİL-en var mı Resimben-de BEN-i
SaLL DERyâda Garib-ÂNcÂN
KıtmiR EL-inde -MEN-i!...

KulihvÂNi...


Resim

dERvİŞim!..

DE-diM ki..garibÂNa…


yeşil BAĞlar Resim ise KaLBin
deRDin DAĞlar ise KaLBin
kaBuK BAĞlar ise KaLBin
Resim ”ÖZ”-ü ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

“sen”den “SANA” KAÇ-amazsan
SıRRın SıFıR Resim SAÇ-amazsan
KaPaK-ların Resim AÇ-amazsan
Resim ”GÖZ”-ü ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

ÖZ AT-EŞ-in Resim SÖN-ER ise
YÖN-ün AğYâR DÖN-ER ise
KaRa-KıŞ-ta Resim DON-ar ise
Resim ”KÖZ”-ü ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

AKıL Resim ŞEY-t-ÂN BâRıŞırsa
Resim El ÂLEM-le YâRıŞırsa
İLKin Resim SONun KâRıŞırsa
Resim ”SÖZ”-ü ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

HaKK-tandır lutf ü İNâyet
SEN-deki SıRRı Resim Nİhâyet
SİL-İN-irse Resim âyet.. âyet..
Resim ”CÜZ”-ü ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

İş gelmeye görsün başa
Yol sorarsın dağa-taşa
El vurunca yol YOKuşa
Resim ”DÜZ”-ü ARArsın dERvİŞim!..

Resim

GüL YÜZ-ü CeNNet NÂ-KIŞ-ı
haSRette kor Resim yâR BÂ-KIŞ-ı
YAŞA-yınCâ Resim KaRa-KIŞ-ı
Resim ”GÜZ”-ü ARArsın dERvİŞim!..

Resim

RASÛLsüz ALLAH OLur mu?
YOLu BİLmeyen BULur mu?
AN-layınca Resim Nâr mı? Nûr mu?
Resim ”İZ”-i ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

NûN-unda cÂN.. MîM-de TeNi
RaSûL-unde.. Resim sende SENi
AN-layınca.. “ben”i-“BEN”i
Resim ”BİZ”-i ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

AğYâR ZiKKen SÖK-mek İÇ-in!
İÇ Safranı .. Resim DÖK-mek İÇ-in!
DoST DERgÂH-a ÇÖK-mek İÇ-in!
Resim ”DİZ”-i ARA-rsın dERvİŞim!..

Resim

RaSûL-ALLAH.. BİRdir Resim BİZ-le
DaMLa-DEnİZ.. “BİZ BİR-İZ”-le
Resim ihvÂNi SultÂN-ım Resim İZ-le!..
Resim “gİZ”-i ARA-rsın dERvİŞim!..


21.02.12 02:33
brsbrs..tktkk..
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön